Filistin’deki okullar İsrail buldozerlerine meydan okuyorlar

Filistin Eğitim Bakanlığı, "eğitimin Yahudileştirilmesi" politikası ile mücadele etmek için öğrencilere destek ve burs vererek karşı hamle yaptı.

Filistin’deki okullar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. (Independent Arabia)
Filistin’deki okullar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. (Independent Arabia)
TT

Filistin’deki okullar İsrail buldozerlerine meydan okuyorlar

Filistin’deki okullar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. (Independent Arabia)
Filistin’deki okullar yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya. (Independent Arabia)

Ragda Ateme
Batı Şeria'nın doğusunda, bedevi ailelerin bulunduğu Ras et-Tin bölgesindeki yoksul çadırlardan birinde yaşayan küçük Lin ve arkadaşlarının yıllardır hayalini kurdukları okul bahçesi gerçeğe dönüştü. Çocukların büyük bir mutluluk ve sınırsız özlemle uzun zamandır beklediği okuldaki yeni eğitim dönemleri bilimle ve oyunla geçecekti. Ancak çocukların yeni okul sevinçlerinin üzerinden henüz bir ay geçmemişken İsrailli yetkililer inşaatın durdurulmasını emretti. Ras Et-Tin Okulu, özellikle İsrail Merkez Mahkemesi’nin birkaç gün önce avukatların yıkımı durdurmak için sunduğu bir dilekçeyi reddetmesinin ardından her an yıkılma tehdidiyle karşı karşıya. 

“Meydan okuyan okullar”
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde açıklamalarda bulunan Filistin Eğitim Bakanlığı Sözcüsü Sadık el-Hadur duruma dair şunları söyledi:
"Okullara el koyarak yıkmak ve inşaatı durdurmak politikası, eğitimin sürdürülmesi iradesini ve ailelerin eğitimli nesiller yetiştirerek onları milli ve insani değerlerle büyütme azmini kıramayacak. Ras Et-Tin Okulu ve Eğitim Bakanlığı ile Batı Şeria'daki Ayrım Duvarı ve Yerleşim Birimleri Direniş Komisyonu tarafından C Bölgesi sayılan yerlerde (Oslo Anlaşması çerçevesinde İsrail kontrolü altında) kurulan ve İsrail’e meydan okuyan diğer 23 okul, İsrail'in bu ikincil plana itilen bölgeyi sakinlerinden ayırma ve çocuklarını eğitim hakkından mahrum etme planıyla karşı karşıya. Bu plan, eğitimle mücadele etmeyi, öğrencilerin okullarına erişimini engellemeyi ve onların eğitimlerini güvenli ve istikrarlı bir eğitim ortamında almalarını engellemeyi amaçlayan kötü niyetleri ortaya koyuyor. Medya ve hukuk alanındaki uluslararası kurum ve kuruluşlardan ve çocuk hakları aktivistlerinden bu konuya acilen müdahalede bulunmalarını talep ediyoruz. İsrail’in bu ihlallerinin siyasi ve diplomatik kanallar aracılığıyla önlenmesini istiyoruz. Özellikle başta C bölgesi olarak kabul edilen yerlerdeki okullar olmak üzere Kudüs ve Gazze Şeridi’ndeki tüm okullardaki öğrenciler için acilen korunma sağlanması çağrısında bulunuyoruz.”
 
Filistin Eğitim Bakanlığı, 2019 yılındaki eğitim hakkı ihlallerine ilişkin hazırladığı yıllık raporunda İsrail ordusunun iki öğrenciyi öldürdüğünü, 161 öğrenciyi, 17 öğretmeni ve çalışanı tutukladığını, 200 öğrenciyi de yaraladığını belgeledi. Raporda ayrıca İsrail’in geçen yıl iki okulu yıktığı ve bir dizi okulun da inşasının durdurulması, zorla ele geçirilmesi ve kapatılması için yıkım emri verdiği kaydedildi.

Eğitimin Yahudileştirilmesi
Yeni nesillerin eğitim sektörünün temel ayaklarından biri olan Filistin meselesi konusunda eğitilmesi üzerine İsrail, bunu mümkün olan her yolla yok etmeyi ve zayıflatmayı hedefleyen adımlar attı. İsrail, 2019 yılının başında açıkladığı beş yıllık plana göre özellikle Kudüs kentinde Filistin eğitim müfredatını Yahudileştirme ve çarpıtma yoluyla yüzde 90 İsrailleştirmeyi hedefliyor. Bu amaçla, Eski Şehir içindeki Arap okullarının onarımını veya inşa edilme çalışmalarını engelliyor. Böylece bu okullar öğretmen, kırtasiye malzemeleri ve diğer temel hizmetlerden yoksun kalırken plan yüzlerce Arap öğrenciyi yalnızca İsrail müfredatını öğreten okullara gitmeye zorluyor. İsrail, tarihi binaları ele geçirerek yerleşimcilere dini ve turizm alanlarında hizmet vermesi için kullanıyor.
٢٠٢٠١٠١٤_١٢٠٩٤٨.jpg
Filistin Eğitim Bakanlığı, "eğitimin Yahudileştirilmesi" ile mücadele etmek için bir karşı plan başlattı. (Independent Arabia)
Filistin Milli Eğitim Bakanlığı'nın Kudüs Birimi Müdürü Dima es-Samman, Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"Kudüs’ün Eski Şehir bölgesindeki okullarda eğitim gören Filistinli öğrenci sayısı 2013'te 5 bin 589 iken 2018'de 4 bin 95'e düşmesi, Eğitim Bakanlığı'nın ‘eğitimin Yahudileştirilmesi’ politikasıyla mücadele etmek için bir karşı plan başlatmasına neden oldu. Bu plan, eğitim materyallerinin Eski Şehir bölgesindeki okullarda eğitim gören öğrencilere ücretsiz olarak dağıtılmasını, öğrencilerin genel lise sınavı ücretlerinden muaf tutulmasını ve özellikle saldırılara maruz kalan alanlarda onları evlerinden okullarına götürecek okul servislerinin sağlanmasını içeriyor. Plan aynı zamanda Eski Şehir bölgesindeki tüm öğrenciler ve lise mezunları için devlet üniversitelerinde ücretsiz üniversite eğitimi verilmesini de kapsıyor. Bunun yanı sıra tüm Filistin üniversitelerinde okuyan öğrencilere burs sağlanmasının hedeflendiği plan çerçevesinde özel okullar ve anaokulları, özellikle de İslami bağışlarla bağlantılı olanlar desteklenecek. Kudüs’teki öğretmenlerin prim yoluyla maaşları yükseltilecek ve statüleri güçlendirilecek.”
Ras Et-Tin Okulu'nun Müdürü Noura el-Ezheri de şu değerlendirmelerde bulundu:
"Batı Şeria’daki Ramallah kentinin doğusunda yer alan ve 50 öğrencinin eğitim aldığı Ras Et-Tin Okulu’nun öğrencilere hizmet vermek için açılmasından sadece birkaç hafta sonra, bölgenin İsrail’in kontrolü altında olduğu bahanesiyle inşaatı tamamen durdurmamızı emreden bir karar alınması bizi şaşırttı. Üstelik okul, tuğladan inşa edildi ve çatısı tenekeden yapılmış üç küçük odadan oluşuyor. Ayrıca elektrik, su ve tuvalet de mevcut değil. Buna rağmen okul, Filistinli öğrencilerin bu alanlarda olmasını istemeyen yani kararlılık ve azimle hayatta kalmaya devam etmelerini görmek istemeyen İsrail'in boğazında bir bıçak gibi durdu. Öğrenciler, çadırlarının yakınında Ras Et-Tin Okulu açılmadan önce yazın sıcağında, kışın ise soğuklarda komşu köydeki okula ulaşmak için yaklaşık 7 kilometre yürüyorlardı. Bu nedenle inşaatı durdurma kararına uymadık. Bunun üzerine İsrail askerleri üç kez birkaç ton çimento ile büyük miktarlarda tuğla ve teneke çatı malzemelerine el koydu. Ayrıca öğrencilerin  sıralarını ve masalarını da çaldılar.”
٢٠٢٠١٠١٤_١٢٠٧٤٣ (1).jpg
Filistin’deki onlarca okul İsrail saldırılarına maruz kaldı. ( Independent Arabia)
Rakamlar ve tehlikeler

2018 yılında 97 okul (Batı Şeria'da 87, Gazze Şeridi'nde 10) topçu atışı, hava saldırıları, ateş açma, göz yaşartıcı gaz ve ses bombası kullanma, maddi kayıplar yaşatma ve okullardaki eğitimi aksatan yıkım ihbarları yoluyla İsrail tarafından 345 saldırıya maruz kaldı. Ayrıca aynı yıl Birleşmiş Milletler (BM) raporu, Batı Şeria'da yaklaşık 20 bin Filistinli çocuğu etkileyen eğitime yönelik 111 müdahaleyi belgeledi.
Aynı yıl Filistin’de 47 öğrenci (Batı Şeria'da 6, Gazze’de 41) saldırılarda yaşamını yitirdi. Gazze Şeridi'nde çeşitli uzuvlarını kaybeden 17 çocuk da dahil olmak üzere 3 binden fazla öğrenci yaralandı. 22 bin öğrenci de İsrail ordusu ve yerleşimciler tarafından saldırıya uğradı.



Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Tom Barrack ve Arabistanlı Lawrence

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye Büyükelçisi ve Suriye- Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, her açıklaması veya tweeti ile tartışma yaratıyor. Sözleri, Ortadoğu'ya yabancı bir Amerikan sözlüğünden geliyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra Sykes-Picot Anlaşması ile çizilen sınırları ve Batı'nın “(Ortadoğu'da) haritalar dayatmasını ve sınırları kurşun kalemle çizmesini” sert bir şekilde eleştirdi.

Tom Barrack, “Batı’nın müdahale dönemi sonsuza dek sona erdi. Gelecek, bölgenin kendi üreteceği çözümlerindir” dedi. Ayrıca, “giriştiğimiz beş savaşın” başarısızlıklarının ardından gelen “rejim değişikliği” ve “ulus inşası” politikalarını da tenkit etti.

Barrack, Suriye Emeviliğine ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'ya olan hayranlığını dile getirerek, onu bağımsızlık için 12 yıl mücadele eden ABD'nin kurucu başkanı George Washington'a benzetti. Ayrıca, ABD'nin terörle mücadeledeki müttefiki olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) hedef aldı. Lübnanlıları, hemen harekete geçmezlerse “varoluşsal bir tehdit” ile karşı karşıya kalacakları, Bilad-ı Şam haritasına geri dönme kaderini yaşayacakları konusunda uyardı. Ayrıca, Lübnan’ın “Büyük Suriye” haritasına dahil olduğuna dolaylı olarak işaret etti.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Barrack, her açıklamanın ardından ilk açıklamasını düzelten bir açıklama yayınlıyor. Ancak, Trump'ın Temsilcisi’nin Ortadoğu'daki kilit ülkeler hakkındaki bu açıklamalarının önemini küçümsemek hata olur. Bunu vurgulamak için de açıklamalarına eşlik eden gelişmelere ve açıklamalara dikkat çekmek gerekiyor.

Öncelikle, Başkan Trump, 13 Mayıs'ta Riyad'da yaptığı “Başkan Trump'ın Ortadoğu'da Müreffeh Bir Gelecek Vizyonu” başlıklı açılış konuşmasında Ortadoğu vizyonunu bizzat ortaya koydu. “Devlet inşacıları diye adlandırılanlar, inşa ettiklerinden çok daha fazla devleti yok ettiler” dedi. Ardından “Amerikalılar Irak ve Afganistan'da trilyonlarca dolar harcadılar, ancak hiçbir işe yaramadı. ABD, bu iki ülkeden geri çekildi ve başarısız oldu çünkü Amerikalı ‘müdahaleciler’ anlamadıkları toplumlara müdahale ettiler ve nasıl yaşanacağına dair dersler verdiler” diye ekledi.

Öte yandan, bölgenin ve liderlerinin ürettiği çözümleri övdü ve “modern Ortadoğu'nun doğuşunun bölge halklarının kendi elleriyle gerçekleştiğini” ve bunun “büyük bir dönüşüme” yol açtığını söyledi. Trump, “geçmişi” olan Suriye Cumhurbaşkanı Şara'ya da övgüler yağdırdı ve ardından “Suriye'ye bir şans” vermek için ona ve Heyet Tahrir eş-Şam'a yönelik yaptırımları kaldırdı.

Trump'ın Türkiye Büyükelçisi Barrack'ı Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi olarak ataması, Ankara'nın bir zamanlar Amerika'nın "Arabistanlı Lawrence'ı" olarak adlandırdığı Brett McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe

İkincisi, Trump'ın İran, Gazze ve Ukrayna Özel Temsilcisi Steve Witkoff gibi Barrack da Dışişleri Bakanlığı bürokrasisinden ve Amerikan kurumlarından çok uzak ve Başkan Trump ile doğrudan dostluğu olan bir iş adamı. Ortadoğu'daki önemli meselelerdeki rolü artarken, Dışişleri Bakanlığı'nda müzakere ve diplomasi deneyimine sahip üst düzey yetkililerin atamaları ya ertelendi (örneğin, Dışişleri Bakan Yardımcısının yardımcısı olarak göreve başlaması planlanan Joel Rayburn) ya da Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından uygulanan “kapsamlı reform planı” kapsamında Dışişleri Bakanlığı'ndan uzaklaştırıldılar.

Üçüncüsü, Barrack'ın nerede ikamet ettiğinin büyük bir önemi var, çünkü kendisi Trump'ın Türkiye Büyükelçisi. Ankara, eski Beyaz Saray Ortadoğu yetkilisi Brett McGurk ile ciddi bir sorun yaşıyordu. McGurk'ü Amerika’nın “Arabistanlı Lawrence’ı” olarak adlandırıyordu. Bununla, McGurk'ün, geçen yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Arap isyanını destekleyen İngiliz Arabistanlı Lawrence’a benzer şekilde, Doğu Suriye'de kendisine karşı bir Kürt oluşumu kurarak Ortadoğu haritasını yeniden çizmek istediğini kastediyordu.

Dolayısıyla, Trump'ın Türkiye'ye elçi olarak Barrack'ı ataması, McGurk'ün politikalarına karşı büyük bir darbe anlamına geliyor. Barrack'ın Suriye, Kürtler, Lübnan, haritalar ve Sykes-Picot Anlaşması hakkındaki açıklamalarında da bu açıkça görülüyor. Barrack'ın sözlerinin önemini pekiştiren, Trump'ın bizzat kendisinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “dostu” olduğunu defalarca açıkça söylemiş olması. Hatta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu, Erdoğan ile askeri çatışma yerine Suriye konusunda bir anlaşmaya varmaya da teşvik etmişti.

Dördüncüsü, ABD'nin son on yıllarda Ortadoğu'daki politikaları, işlevsel olarak muhatap olduğu her rejimin hassasiyetlerini ve değerlendirmelerini dikkate alan birçok örtük, dile getirilmemiş mutabakat içeriyordu. Örneğin, Suriye güçlerinin 1976'da Amerikan onayıyla Lübnan'a girdiği tartışmasızdır. Hafız Esed, Çöl Fırtınası Harekâtı'na katılımı ve İsrail ile müzakereler karşılığında ABD’den yeşil ışık aldıktan sonra, 1990'da Mişel Avn isyanını bastırdı. Aynı durum, Filistin Kurtuluş Örgütü ve lideri Yaser Arafat'ın 1982'de Lübnan'dan sınır dışı edilmesi için de geçerliydi.

Bu mutabakatların sırları çekmecelerde ve söylemsel değerlendirmelerde saklı kaldı. Daha sonra al-Majalla’da, Suriye'nin 2005'te ordusunun çekilmesiyle vesayet döneminin sona ermesinden önce Lübnan'daki birçok eyleminin Amerikan onayıyla desteklendiğine dair bir dizi gizli Suriye belgesi yayınlayacağız.

Barrack'ın sözleri, Lübnan, Suriye ve Sykes-Picot Anlaşması doğmadan önce Osmanlı, Bilad-ı Şam ve Büyük Suriye’nin eyaletlerinden biri olan Zahle’den göç etmeden önce atalarının anlattığı hikâyelere duyulan bir özlem değil. Trump'ın ikinci döneminde söylenmiş olmaları, onlara daha fazla ağırlık kazandırıyor. Bunlar en azından boş veya tesadüfü sözler değil, aksine Beyaz Saray koridorlarındaki ciddi düşünceleri yansıtıyor. Çoğu, üst düzey liderler arasında kapalı kapılar ardında da söylenmiş olabilir. Ancak, gerçekleşmesi dengelere bağlı ve başarılı olması başka bir konu, çünkü birçok Amerikan macerası amaçlanandan farklı bir şekilde sona erdi. Trump yönetiminin hızlı sonuç almak istemesi ve görüşlerini desteklemek için uzun süreli bir askeri müdahaleye yanaşmaması, Barrack'ın tweetlerini tehlikeli ve rahatsız edici kılıyor ve etkileri sosyal medya platformlarının ötesine uzanıyor.