Gazze'den kaçan İsrail muhbirlerinin akıbetleri

İsrail adına casusluk yapmakla suçlananların yargılanma veya Tel Aviv'e kaçma seçenekleri sınırlı. (Independent Arabia- Ahmed Hasiballah)
İsrail adına casusluk yapmakla suçlananların yargılanma veya Tel Aviv'e kaçma seçenekleri sınırlı. (Independent Arabia- Ahmed Hasiballah)
TT

Gazze'den kaçan İsrail muhbirlerinin akıbetleri

İsrail adına casusluk yapmakla suçlananların yargılanma veya Tel Aviv'e kaçma seçenekleri sınırlı. (Independent Arabia- Ahmed Hasiballah)
İsrail adına casusluk yapmakla suçlananların yargılanma veya Tel Aviv'e kaçma seçenekleri sınırlı. (Independent Arabia- Ahmed Hasiballah)

İzzedin Ebu Ayşe
İsrail ile Gazze Şeridi'ndeki muhbirlerin hayatları, ifşa olmalarının ardından tehlikeye girdi. Önlerinde iki seçenek var: Ya güvenlik güçlerinin eline düşüp yargılanacaklar ya da vaat edilen yardımı almak üzere Tel Aviv’e kaçacaklar. İkinci seçeneği tercih ettikleri takdirde onları birçok zorluk bekliyor.
‘Muhbirlik’ olarak adlandırılan İsrail’le iş birliği, kanunlara aykırı. Filistin yasalarına göre bu suçu işleyenlerin cezası duruma göre hapis veya idam. Buna ek olarak söz konusu kişi ve ailesi de mimleniyor.

Yalnızca vaat
Muhbirlere İsrail’le iş birliğine girmeden önce birçok vaatte bulunuluyor. Güvenlik Bilimleri Uzamanı Muhammed Ebu Herbiyd, İsrail’de güvenlik güçlerinin muhbirlere güvence verdiğini, onlarla ilgilendiğini, ifşa olmaları halinde topraklarına kaçış yolunun açık olduğunu belirtti. Ayrıca toplumsal ve ekonomik anlamda yaşam şartlarının iyileştirilmesi yönünde güvence verildiğine dikkat çekti.
Gerçekte ise Tel Aviv’le iş birliği içinde olan muhbirlerden çok azı Gazze’deki güvenlik güçleri tarafından ifşa edilmelerinin ardından kaçmayı başarmış durumda. Sadi takma ismini kullanan bir muhbirin anlattıklarına göre vaat edilenleri elde edemedikleri gibi yaşamlarına oldukça zor şartlar altında devam ediyorlar.
Sadi konuya dair şunları söyledi:
“İsrail’le iş birliği yaptığım ortaya çıktıktan sonra istihbarat yetkilisinden güvenle kaçmamı sağlamasını talep ettim. Önce bunu reddetti. Ancak maruz kaldığı baskı ve liderleriyle gerçekleştirdiği birçok istişarenin ardından kaçış yolumu güvence altına aldı. Oraya ulaştığımda ise şoka uğradım.”

Herhangi bir açıklama yapılmıyor
Sadi başlangıçta İsrail istihbarat güçleri (Shin Bet) memurları tarafından sorgulandı. Beş günden fazla gözaltında kaldı. Serbest bırakıldıktan sonra ise İsrail’de yalnızca 5 ay ikamet etmesine izin verildi.
İsrail genellikle Filistinlilere dört türde izin veriyor. Birincisi bölgelere giriş izni. Bu, Filistin topraklarından İsrail’e geçişle sınırlı. Bu izin ağırlıklı olarak hastalara ve ya heyetlere veriliyor. İkincisi geçici ikamet izini. Bu, muhbirlere birden çok kez verilen ve 6 ayı aşmayan kısa sürelik bir izin. Üçüncüsü ikamet izni. Genellikle bir yıldan uzun bir süre için veriliyor. Sonuncusu ise çalışma izni. Tel Aviv bunu topraklarında çalışmak isteyen Filistinliler için çıkartıyor. Bu izin de belirli bir süreyle sınırlı tutuluyor. İşçiler ve tüccarlar genellikle bu izni alıyor.
İnsan Hakları İçin Doktorlar Göçmenlik Dairesi Direktörü (sivil toplum kuruluşu olan insan hakları örgütü ve uzmanlık alanı sağlık hizmetleriyle sınırlı değil) Zoe Gutzeit, İsrail topraklarına izinsiz giriş yapan Filistinlilerin Gazze Şeridi ve ya Filistin topraklarına iade edildiklerini aktardı. Muhbirlerin büyük çoğunluğu da bundan endişe ediyor.

Birçoğu hasta ve bakıma muhtaç
Sadi, başından geçenleri anlatırken beş aylık sürenin sona ermesinin ardından güvenlik birimlerinin kendisine izin vermeyi reddettiğini söyledi. Kendisiyle kesinlikle muhatap olunmadığını ve yaşam şartlarının orada daha da kötüleştiğine dikkat çekti. Kanser olduğunu belirten Sadi sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsrail’deki hiçbir hastanede tedavi görmeme müsaade edilmedi. Bunun ardından tedavi görmek üzere Batı Şeria’ya gitmeyi düşündüm. Orada da akıbetim tutuklanıp yargılanmak. Ancak yine de muhbirliğe bulaştıktan sonra tedavisiz kalmaktan daha iyidir.”
Sadi iki sebepten ötürü doktora gidip tedavi alamadığını işaret etti. Bunlardan ilki tedavi olabilmek için gerekli olan izin belgesi ve resmi evrakları olmaması, ikincisi ise maddi durumunun yetersizliği.
Maddi durumunun oldukça kötü olduğu belirten Sadi, İsrail’de gece gündür çalıştığını ancak tüm elde ettiğinin boğaz tokluğu olduğunu, bunun da kendisini oldukça yorduğunu kaydetti. Sadi, geçici ikamet iznin sona ermesinin ardından işsiz kaldı. İşverenler, Sadi’nin kaçak konumunda olmasının Tel Aviv açısından bir tehdit unsuru kabul edilmesi nedeniyle kanuna aykırı ruhsatsız işçi çalıştırmayı reddediyor.
Gutzeit, muhbirlerin hepsinin zorlu psikolojik ve sağlık koşullardan muzdarip olduklarını, İsrail’in onlara ne tıbbi anlamda ne de hayati olarak hak tanımadığını ifade etti. Bunların ve izni olmayan diğer kişilerin tedavi olabilmeleri için çok para ödemeleri gerektiğini kaydetti. Gutzeit  üç kişinin gerekli tedavi ve bakımı alamaması nedeniyle yaşamını yitirdiğine dikkat çekti.

Evlilik de çözüm değil
Sadi, bu durumdan ‘kurtulma’ çabasıyla İsrailli bir kadınla evlendiğini ve 4 çocuk sahibi olduğunu söyledi. Kendisi hariç tüm aile bireylerinin İsrail vatandaşlığı var. Buna rağmen İsrail’den izin alamadığını, güvenlik yetkililerinin kendisine ısrarla yardımcı olmadığını kaydetti.
Hayatı tehdit altında olmasına rağmen ikamet izninin geçtiğimiz yıl iptal edildiğini belirten Sadi, izni sona erdiğinde kaçak duruma düştüğünü aktardı. Ardından Filistin Yönetimi’nin kendisine ülke topraklarında herhangi bir hayati tehlikesi bulunmadığını ve şayet Gazze Şeridi’ne dönmekten korkarsa Batı Şeria’ya gidebileceğini ilettiğini söyledi.
Gutzeit’e göre 2003 yılında İsrail yasasında yapılan bir değişiklik ile İsrailli kadınlarla evli olan Filistinlilere kimlik kartı yerine yalnızca belge verilmesi yönünde bir sınırlama getirdi. Bu değişiklik, insan hakları örgütlerini öfkelendirdi ve yasada değişiklik talep etmelerine neden oldu. 2009 yılında İnsan Hakları İçin Doktorlar örgütü (PHR) Yüksek Adalet Divanı’na başvuruda bulunarak bu yasanın askıya alınması talebinde bulunuldu. Ardından İsrail’in bu yasayı askıya aldığını belirten Gutzeit ancak hiç kimseye hayat ve sağlık sigortası da dahil herhangi bir belge verilmediğini söyledi. PHR’nın İsrail Sağlık Bakanlığı'nı İsrailli kadınlarla evli olan Filistinlilere en azından sağlık sigortası sağlamaya ve onları Filistinli ve vatandaş olarak ayırmamaya zorladığını kaydetti.

İsrail yalnızca çıkış garantisi veriyor
İsrail’e kaçarken yanına kimlik kartını almadığını, bunun izin almasını ve ikametini yenilemesini zorlaştırdığını belirten Sadi sözlerini şöyle sürdürdü:
“İsrail, Batı Şeria'dan belgeler (kimlik kartı, iyi hal belgesi) almamı istiyor. Ancak bu imkansız. Bu belgeleri tedarik etme riskini göze alamam. İster Gazze'de ister Batı Şeria'da olsun yöneltilen suçlama aynı.”
Gutzeit, muhbirler konusunun çok karmaşık olduğunu, İsrail’in onları bilgi elde etmek için kullandığını ancak topraklarına geldiklerinde ise reddettiklerini belirtti. Onlara ne barınma ne de temel yaşam gereksinimlerini sağlamadığını aktardı. Gutzeit ayrıca aralarından bir bazılarının çalışma hakkına da sahip olmadığına dikkat çekti.
Diğer yandan İsrail muhbirlere genellikle topraklarına ulaşmanın tüm yollarını sağladığından işçiler için yaşam güvencesi vermemesini haklı çıkarmaya çalışıyor. Vaat edilen koruma şeklinin bu olduğunu iddia eden İsrail bu insanlara sağlanabilecek tek olanağın Gazze veya Filistin topraklarından çıkmak olduğunun altını çiziyor.  Bundan sonra muhbirlerin hayatlarını istedikleri şekilde yönetmesi gerektiğine dikkat çeken İsrail sağlık sigortası, tedavi, barınma ve aylık maaş gibi hiçbir gereksinimi karşılamakla ilgilenmediğini vurguluyor.



(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.


Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
TT

Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)

Suriye İçişleri Bakanlığına bağlı Genel Güvenlik Teşkilatı mensubu bir kişinin, Palmira’da (Tedmur) ABD-Suriye ortak devriyesini hedef alan saldırının faili olduğu açıklandı. Yetkililer, saldırının ardından aynı teşkilattan 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve soruşturma sürecinin başlatıldığını bildirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, Tedmur saldırısını gerçekleştiren kişinin yaklaşık 10 aydır Genel Güvenlik Teşkilatında görev yaptığını, farklı şehirlerde çalıştıktan sonra Tedmur’a atandığını söyledi. Kaynak, olayın hemen ardından 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve haklarında soruşturma başlatıldığını ifade etti.

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Babba da saldırganın Genel Güvenlik güçlerine mensup olduğunu ve daha önce yapılan bir güvenlik değerlendirmesi doğrultusunda görevden uzaklaştırılmasının planlandığını belirtti. Babba, resmi televizyona yaptığı açıklamada, saldırganın “tekfirci veya aşırı fikirler taşıyabileceğine” dair bir değerlendirme yapıldığını ve bu doğrultuda hakkında karar alınmasının gündemde olduğunu söyledi.

Sözcü, Badiye bölgesindeki iç güvenlik komutanlığının 5 binden fazla personelden oluştuğunu ve personelin haftalık değerlendirme mekanizmasına tabi tutulduğunu, gerekli görüldüğünde idari ve güvenlik tedbirleri alındığını kaydetti.

Önceki yönetimin devrilmesinin ardından iç güvenlik ve polis teşkilatlarında yaşanan çöküş nedeniyle yeni yönetimin güvenlik açığını kapatmak amacıyla geniş çaplı gönüllü alımına gittiği hatırlatıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıya karşılık verileceğini belirterek, olayın Suriye makamlarının tam kontrolünde olmayan ve “son derece tehlikeli” olarak nitelendirdiği bir bölgede meydana geldiğini söyledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), saldırıyı gerçekleştiren kişinin öldürüldüğünü, üç ABD askerinin ise yaralandığını açıkladı. CENTCOM, askeri heyetin Tedmur’da DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlara destek kapsamında bulunduğunu bildirdi.

Suriye yönetimi, Tedmur’da meydana gelen saldırının bir terör saldırısı olduğunu belirterek, ABD hükümeti ve halkına başsağlığı mesajı gönderdi. Açıklamada, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın geçen ay Washington’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye’nin DEAŞ’la mücadele kapsamında uluslararası koalisyona resmen dahil olduğu kaydedildi.

Suriye çölünde 2015–2016 yıllarında etkisini artıran DEAŞ, bu dönemde Tedmur’u kontrol altına alarak tarihi mirasa büyük zarar verdi ve siviller ile askerleri hedef alan infazlar yaptı. Örgüt, Rusya destekli Suriye güçleri ile ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun operasyonları sonucunda bölgeden çıkarılırken, 2019’dan itibaren geniş alanlardaki varlığını kaybetti. Ancak çöl bölgelerinde faaliyet gösteren hücreleri hâlen saldırılar düzenliyor.

ABD güçleri Suriye’de ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde ve Ürdün sınırı yakınındaki Tanf Üssü’nde konuşlu bulunuyor. Washington, askeri varlığının temel amacının DEAŞ’la mücadele ve yerel müttefiklere destek olduğunu vurguluyor.