Stalin Azerbaycan-Ermenistan savaşını mezarından nasıl yönetiyor?

Joseph Stalin, Sovyetler Birliği'nin milliyetleri arasında bir ‘böl ve yönet’ politikası benimsemişti (Getty)
Joseph Stalin, Sovyetler Birliği'nin milliyetleri arasında bir ‘böl ve yönet’ politikası benimsemişti (Getty)
TT

Stalin Azerbaycan-Ermenistan savaşını mezarından nasıl yönetiyor?

Joseph Stalin, Sovyetler Birliği'nin milliyetleri arasında bir ‘böl ve yönet’ politikası benimsemişti (Getty)
Joseph Stalin, Sovyetler Birliği'nin milliyetleri arasında bir ‘böl ve yönet’ politikası benimsemişti (Getty)

Muhammed Tahir
Dağlık Karabağ'da, 4 bin 800 kilometrekareyi geçmeyen, kaynak bakımından fakir bir arazide, iki yerel oyuncu; Ermenistan ve Azerbaycan arasında kanlı bir mücadele yaşanıyor. Çatışmanın başlatıcısı ve mühendisi, Sovyetler Birliği tarihinin en korkulan ve acımasız adamı Joseph Stalin'dir.
Sovyet liderliği, geçtiğimiz yüzyılın ilk çeyreğinde, sosyalist örtüsüne bürünen bölge ve halkların kaderlerini her zaman manipüle etti. O zamanlar Kremlin liderleri, özellikle Devlet Konseyi Başkanı Joseph Stalin, Kafkasya, Orta Asya ve Güney Rusya'daki milliyetler ve etnik kökenler mozaiği içinde hiçbir kurtuluş veya bağımsızlık hareketine var olma imkanı sağlamamak için Moskova'nın gölgesinin uzandığı her yerde bir ‘böl ve yönet’ politikası kullandılar. Stalin'in o bölgelere ektiği anlaşmazlık tohumları, hala daha fazla kurban toplamaya devam ediyor. Bu tohumlar hala yaklaşık otuz yıl önce Sovyet yörüngesinden kopan ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları ateşliyor.
Binlerce kilometrelik bir sınırı paylaşan Tacikistan ve Özbekistan, 2002 yılında Özbekistan’ın başkenti Duşanbe tarafından ele geçirilen Tacikistan’ın kuzeyindeki Fergana Rezervuarındaki su ve kara kaynakları ile ilgili anlaşmazlık nedeniyle çatışıyor. Rezervuar, aslen Tacik Sovyet Cumhuriyeti'nin bir parçasıydı ve 1933'te 40 yıllığına Özbekistan'a kiralamıştı. Duşanbe, kira süresi dolduğunda bölgeyi geri alma hakkına sahip olduğunu söylüyor, ancak Özbekistan bunu reddediyor. 1944 yılında nihai bir arazi takas anlaşması yapıldığını söylüyor. Öte yandan Kırgız-Özbek sınırının her iki tarafında su ve tarım için rekabet eden aileler arasında da çatışmalar sürekli tırmanıyor. Bu tırmanış, Celalabad sınır bölgesinde etnik çatışmalara dönüşüyor. 2014 yılında patlak veren Kırım krizini de unutmamalı. Büyük çoğunluğunu Rus nüfusun oluşturduğu yarımada Rusya'ya katıldığında, orada yaşayan Ukraynalıları bir anda kendilerini Ukrayna yerine Rusya'da yaşayan azınlıklar olarak buldu.

Karabağ kazanı
Kafkasya'da bu çatışmalar daha keskin bir karaktere bürünüyor. Burada Ermenilerle Azeriler arasındaki düşmanlık ruhu oldukça eskilere dayanıyor. Etnik, dini ve tarihi kökenleri Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar uzanmaktadır. Bu çatışmanın temeli, bölgenin coğrafi olarak Azerbaycan'ın kalbinde yer alması ancak demografik olarak ise nüfusun yüzde 90'ı aşan bir kısmın Ermenilerden oluşmasına dayanıyor. Peki, 30 yıldır on binlerce mağdura mal olan bu çatışmanın arka planında neler var?
1920 yılının sonbaharında Ermenistan Cumhuriyeti kendini kerpetenin kıskacında buldu. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk Milli Ordusu'nun doğuda etkisini artırmasına, ‘Sovyet Kızıl Ordusu’ lejyonlarının Kafkasya Cumhuriyetlerinden geriye kalanlar üzerindeki hakimiyetini sıkılaştırmak için doğudan ilerleyişi eşlik etti. O sıralarda Ermenilerin son sığınağı haline gelen Ermenistan, oldukça hayati bir savaş veriyordu. Kendisini yalnızca iki seçenek karşısında buldu: Ya Türk ve Sovyet cephelerinde, tümden yok olma riskine karşı savaşmaya devam edecek ya da Bolşeviklere teslim olup ülkeyi Türklerden kurtaracaktı. Moskova, Ermenistan’ın içine düştüğü derin çıkmazın farkına vardı. Ermenileri, kendilerini Sovyetler Birliği'nin kollarına bırakmaya teşvik girişiminde bulundu. Onlara Azerbaycan ile ihtilaflı olan Nahcivan ve Zengezur bölgelerine ek olarak ‘Dağlık Karabağ’ topraklarını elde edecekleri vaadinde bulundu. Ermeniler, Sovyet seçeneğinin yanında yer alırken, 30 Kasım 1920'de (Ermeni SSC'nin kurulmasından bir gün sonra) bir Bolşevik Manifestosu yayınlandı. Bu bildirgede, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti hükümeti, Dağlık Karabağ, Nahçıvan ve Zengezur bölgelerinin doğmakta olan Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu açıkladı.
Ancak Moskova, Bolşeviklerin o zamanlar Atatürk'ün önderliğinde Rusya'nın da yardımıyla yeni Türkiye'de, Ankara'da bölgeye yönelik ‘Batılı emperyalist saldırısına’ karşı koyacak bir komünist yönetimin kurulmasına yönelik gelişmeler umduğu için, vaatlerini çabucak terk etti. Moskova, Türkleri razı etmek için Nahcivan'ın yanı sıra ‘Dağlık Karabağ’ bölgesini de Türklerin amcaoğlu ve Kafkasya'daki müttefikleri Azerbaycan'a bağışladı. Rusya Bilimler Akademisi Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları Merkezi'nde araştırmacı olan Aleksandru Vasilevu, Rus dergisi Ogoniok ile yaptığı röportajda bu konuda şunları söyledi: O zamanki Sovyet liderliği açısından, bazı Ermeni topraklarının Türkiye'ye verilmesi, Kafkasya sınırında bir batı köprüsünün varlığına kıyasla daha az kötüydü. Türkiye o zamanlar tıpkı Rusya'nın iç savaşında olduğu gibi, Batı'nın emperyal özlemlerinin kurbanıydı. 1923 yılında imzalanan Kars Antlaşması'nın sonuçlarına bakarsak, eski düşman olan Türk’ün geçici bir müttefik haline geldiği ve Moskova'nın iç savaşı çözme boşluğuna katkıda bulunduğu açıkça görülecektir.

Karabağ savaşlarından bir kare (Azerbaycan Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan fotoğraf, AP)
Stalin'in entrikaları

Karabağ'ın Azerbaycan'a tesliminde Stalin'in parmak izleri açıkça görülüyor. 12 Haziran 1921'de, ‘Kafkasya Komünist Partisi Bürosu’, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Devrim Komitesi'nin deklarasyonuna dayanarak ve Ermeni SSC ile Azerbaycan SSC arasındaki anlaşmaya uygun olarak, toprak meselesini tartışmaya açtı. Karabağ dağlarının artık Ermeni SSC'nin bir parçası olduğu ilan edildi. Kafkasya meselelerinde uzmanlaşmış İsveç menşeili ‘Karabağ Dağı’ web sitesindeki belgelere göre ‘Kafkasya Komünist Partisi Bürosu’, komitenin tavsiyelerini gözden geçirmek ve nihayet bölgedeki çatışmaları sonlandırmak için 4 Temmuz'da tekrar toplandı. Oy çokluğu ile Karabağ'ın Ermenistan Cumhuriyeti'ne devredilmesine karar verildi. Dönemin Sovyet Milliyetler Komiseri Joseph Stalin toplantıda hazır bulundu, ancak tartışmaya katılmayı reddetti. Daha sonra söylediklerinin ayrıntıları bilinmemekle birlikte, görüşmenin sona ermesinin ardından Stalin’e yakın isimler, Karabağ'ın Ermenistan'a verilmesi kararına ilişkin görüşlerini kapalı toplantıyla üyelerine bildirdiğini iddia etti. Ertesi gün, herhangi bir resmi görüşme veya oylama olmaksızın ‘Komünist Partinin Kafkasya Bürosu’ tarafından şu açıklamalar yapıldı: “Müslümanlar ve Ermeniler arasında ulusal barış ihtiyacı, yukarı ve aşağı Karabağ arasındaki ekonomik ilişkiler ve Azerbaycan ile kalıcı bağlantısı nedeniyle, Dağlık Karabağ, geniş bölgesel bağımsızlığı ve Şuşa idari merkezi ile özerk bir bölge haline gelmek için Azerbaycan SSC sınırları içinde kalmaktadır.”
Böylece, herhangi bir neden belirtmeden ve açıkça Stalin'in emirlerine dayanarak, ‘Kafkasya Komünist Partisi Bürosu’ önceki gün resmi oy çoğunluğuyla verilen kararını iptal ederek Karabağ'ı Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti'nin bir parçası haline getirerek bağımsız bir yerleşim bölgesi olarak ilan etti. Stalin'in ‘Dağlık Karabağ’ bölgesini Azerbaycan'a ilhak etmekte ısrar etmesinin sebebi konusunda birçok spekülasyon var. Bunun Ermeniler ve Müslümanlar arasında barışı garanti edeceği iddiası (araştırmacılar, Azeriler ifadesini görmezden gelerek Müslümanlar kelimesini kullanmayı tercih ediyor), çatışmanın tarihi ve mirası göz önüne alındığında mantıksız görünüyor. Kafkasya meselelerinde uzman bir tarihçi olan Michael Croissant, bu ifadenin, genellikle uluslar arasında bir ‘böl ve yönet’ politikasını savunan Stalin'in kurnazlığının eseri olduğunu öne süren birçok akademisyenin görüşünü paylaşıyor. Croissant, ‘Researchgate’ web sitesinde yayınlanan bir makalesinde, Stalin'in bölgeyi Azerbaycan'a ilhak ederek Ermenistan'ın Sovyet liderliğiyle işbirliğini sağlamak için Ermeni nüfusunu ‘rehinelere’ çevirdiğini belirtiyor. Aynı zamanda Azerbaycan içindeki ‘bağımsız’ Ermeni yerleşim bölgesi, Azerbaycan'ın sadakatinin değişmesi durumunda Sovyet yanlısı bir ‘beşinci kol’ konumundaydı. Stalin, bu planı uygulamak ve yürütmek için 7 Temmuz 1923'te kendi (Sovyet) idari ve yasama organıyla ‘Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ni kurdu. Ancak Azerbaycan SSC'ye tabiydi. Stalin kendisini bu idari değişiklikle sınırlamadı. O dönemde Karabağ, Ermenistan'a şiddetle meydan okuyordu. Stalin, bölgenin sınırlarını çok garip bir şekilde yeniden çizerek Karabağ'ı Ermenistan'dan etkili bir şekilde ayıran dar bir arazi şeridi bıraktı. Böylece yeni oluşturulan sınırlar, bölgeyi bugünkü Ermenistan'ın güneydoğusundaki Zengezur bölgesinden etkili bir şekilde ayırdı. Bu şerit daha sonra üç yeni yerleşim bölgesi; Kelbecer-Laçin ve Zengilan’ı oluşturmak için kullanıldı. Bunlar da Azerbaycan Cumhuriyeti'ne ilhak edildi. Ancak Karabağ'ın idari sınırları dışındaki nüfusunun yüzde 90'ını Ermenilerin oluşturduğu kuzey vilayetleri; Şemkir, Hanlar, Daşkesen ve Gülüstan da Karabağ'dan ayrılarak Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti sınırları içinde yer aldı. Stalin, aynı şekilde Nahcivan'ı da Azerbaycan'a bıraktı. Ancak bölge ondan tamamen ayrılmış olmasına rağmen tarih boyunca birçok kez bir Ermeni vilayeti olarak kabul edildi.

Bitmeyen bir savaş
Ermeniler, Stalin'in baskısından korkarak yeni gerçeği kabul ettiler. Ancak Karabağ sorununun közleri, Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla yeniden alev almadan 70 yıl boyunca küller altında varlığını sürdürdü. Bu dönemde bölgedeki sınır durumunun düzeltilmesi için çok sayıda girişimde bulunuldu. 1977 yılında Sovyetler Birliği Anayasası'nın revizyonu sırasında Karabağ davası yeniden gündeme geldi. Görünüşe göre durum, böyle bir konunun bakanlık düzeyinde gündeme getirilmesi için 1970'lerin başında çok acil ve endişe vericiydi. Sovyet Bakanlar Konseyi'nin 23 Kasım 1977 tarihindeki Karabağ kararına ilişkin görüşmelerinden alıntılar sızdırıldı. Bu önemli sorundan toplantı tutanaklarında bir paragrafla bahsedildiği belirtildi: “Birçok tarihi faktörün bir sonucu olarak Karabağ, onlarca yıldır Azerbaycan'ın yapay olarak bağlı bir parçası oldu. Bu karar vilayetin tarihi durumunu, etnik yapısını, halkının iradesini veya ekonomik çıkarlarını hesaba katmadan verildi. Yıllar geçti ve Karabağ sorunu, aralarında kadim bir dostluk bulunan iki halk arasında bir kargaşa ve düşmanlık durumu yaratmaya devam ediyor. Ermenice adı Artsakh olan bu vilayet Ermeni SSC'nin bir parçası olmalı, bu şekilde her şey yasal konumunu alacaktır.”
Bununla birlikte, tüm göstergeler, sorunun siyasi irade eksikliği veya durumun ciddiyetinin farkında olmama nedeniyle eylemsiz kalındığını gösteriyor. Bu görüşmeden sonraki 15 yıl içinde çatışma yeniden alevlendi. Çatışma, 35 binden fazla Azeri ve Ermeni'nin ölümüne neden olan ve yaklaşık bir milyon insanı göçe zorlayan topyekûn bir savaş şeklini aldı. Bugün Karabağ trajedisinin sonuncusu olmayacak yeni bir bölümüne ve hayatında milyonlarca kişinin ölümnü yöneten ve mezarından hala yönetmeye devam eden bir adamın çıkardığı bir komplonun fasıllarına tanık oluyoruz.



İsrailli bakan, Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi

Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
TT

İsrailli bakan, Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi

Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)
Sana'da İsrail'e karşı düzenlenen protesto sırasında Hamas'ın merhum lideri Yahya Sinvar'ı tasvir eden bir pankart (EPA)

İsrail Ulaştırma Bakanı Miri Regev, güvenlik kabinesinin yakın zamanda yaptığı bir toplantıda, Gazze'deki eski Hamas lideri Yahya Sinvar'ın cenazesinin yakılmasını önerdi ve "bazı sembollerin iade edilmemesi gerektiğini" savundu.

Regev, 2011 yılında ABD özel kuvvetleri tarafından öldürülen ve denize atılan El Kaide lideri Usame bin Ladin'e atıfta bulunarak, "Amerikalıların bin Ladin'e yaptığının aynısını bizim de yapmamız gerektiğini gördüm" dedi.

Regev, "Bu öneriyi kabineye sundum ve iade edilmemesi gereken semboller var" diye ekledi. Yedioth Ahronoth'a göre, Regev'in önerisinin İsrail güvenlik yetkilileri tarafından incelendiği düşünülüyor.

Sinvar, 16 Ekim 2024'te Gazze Savaşı sırasında İsrail ordusunun düzenlediği bir operasyon sırasında öldürüldü. Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde rutin bir devriye sırasında öldürüldü. 7 Ekim saldırılarından sonra İsrail tarafından en çok aranan kişiydi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre Sinvar'ın cesedi diş kayıtları ve DNA testiyle teşhis edildi ve İsrailli yetkililer kısa süre sonra ölümünü doğruladı.

Şarm el-Şeyh görüşmeleri sırasında Hamas, yakın zamanda imzalanan esir değişimi ve ateşkes anlaşmasının bir parçası olarak, Gazze'deki iki eski lideri Yahya ve Muhammed Sinvar kardeşlerin cenazelerinin İsrail'den teslim edilmesini talep etti. İsrail bu talebi reddetti.


Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

TT

Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

Netanyahu: Gazze savaşına karşı çıkanları dinleseydim, İsrailliler ‘nükleer duman’ içinde ölmüş olacaktı

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün yaptığı açıklamada, Hamas'ın ‘boğazına kılıç dayandığını’ hissettiğini ve İsrail, ordusunu son büyük kalesi olan Gazze şehrine gönderdiği için mevcut ateşkes anlaşmasını kabul etmek zorunda kaldığını söyledi.

Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel'den aktardığına göre Netanyahu, İsrail ordusunun Gazze şehrine girmesiyle ‘Hamas'ın yok olmanın eşiğinde olduğunu anladığını’ belirtti.

Netanyahu, İsrail parlamentosunda (Knesset) yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Bu salonda ve dışında, savaşı durdurmamı, teslim olmamı, boyun eğmemi isteyen birçok kişinin sözünü dinleseydim, bu taleplere cevap verseydim, savaş Hamas ve tüm İran ekseni için ezici bir zaferle sona ererdi. Bunu siz de biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz.”

7ı8
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışında bir konuşma yaptı. (EPA)

Muhalefet milletvekilleri, Netanyahu'nun konuşmasını böldükleri için salondan çıkarıldı. Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki savaşı erken durdursaydı, toplumun tüm kesimlerinden İsraillilerin ‘nükleer dumanın içinde Tanrı'nın yanına yükseleceklerini’ iddia etti.

‘Süper güç konumumuzu sağlamlaştırdık’

Netanyahu, ‘savaşın, Hamas'ın talep ettiği teslim şartlarıyla, ne yazık ki İsrail içindeki unsurların da yardımıyla sona ermesini kabul etmeyeceğini’ açıkladı.

asd
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışında bir konuşma yaptı. (EPA)

Netanyahu, “Hamas'a karşı caydırıcılığımızı güçlendirdik, konumumuzu düzelttik ve rehinelerimizi geri getirdik. Bazı ölüler halen orada, onları da geri getireceğiz... Süper güç konumumuzu sağlamlaştırdık, ancak operasyon henüz bitmedi” şeklinde konuştu.

Pazar günü Gazze Şeridi'ne ‘153 ton’ bomba atıldı

Netanyahu, Hamas'ın Refah'ta İsrail ordusu güçlerine yönelik ölümcül saldırısıyla ateşkesi açıkça ihlal ettiğini söyledi. İsrail'in Hamas'a, üst düzey liderler de dahil olmak üzere onlarca hedefe 153 ton patlayıcıyla yanıt verdiğini doğruladı. Netanyahu, “Ateşkes, Hamas'ın bizi tehdit etmesi için bir izin belgesi değildir... Bize karşı saldırganlık göstermenin bedeli çok ağır olacaktır” dedi.

dfghy
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 20 Ekim 2025 tarihinde Kudüs'te Knesset'in kış oturumunun açılışına katıldı. (EPA)

İsrail ordusu pazar günü, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ta çıkan çatışmalarda iki askerin öldüğünü duyurdu. Gazze Şeridi'ne bir dizi hava saldırısı düzenleyen ve Hamas'ı ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçlayan İsrail ordusu, ateşkesin yeniden başladığını duyurdu.

Netanyahu, İsrail'in barış içinde yaşamak isteyenlere de elini uzattığını vurguladı. Netanyahu, “Barış zayıflarla değil, güçlülerle yapılır ve bugün herkes İsrail'in çok güçlü bir ülke olduğunu biliyor. Her zamankinden daha güçlü bir ülke” ifadelerini kullandı.

Hamas ise Refah'ta çatışmaların yaşandığını bilmediğini belirtti ve 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkese tam bağlılığını yineledi.

Zorluklar ve fırsatlar hakkında görüşmek

İsrail Başbakanı, bugün başlayacak olan İsrail ziyaretinde ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ile bölgedeki zorluklar ve fırsatlar hakkında görüşeceğini söyledi.

Netanyahu, Knesset'te yaptığı konuşmada ayrıca, ABD Başkanı Donald Trump'ın bölgede barış anlaşmaları imzalamasını beklediğini bildirdi.


ABD'den Gazze ateşkes anlaşmasına destek misyonu

Dün İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği saldırıda öldürülen yakınlarının cenazesinde yas tutan Filistinli kadınlar (DPA)
Dün İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği saldırıda öldürülen yakınlarının cenazesinde yas tutan Filistinli kadınlar (DPA)
TT

ABD'den Gazze ateşkes anlaşmasına destek misyonu

Dün İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği saldırıda öldürülen yakınlarının cenazesinde yas tutan Filistinli kadınlar (DPA)
Dün İsrail’in Gazze şehrine düzenlediği saldırıda öldürülen yakınlarının cenazesinde yas tutan Filistinli kadınlar (DPA)

ABD yönetimi dün bölgedeki varlığını artırarak, Filistinliler ve İsrail askerlerinin ölümüne yol açan ihlallerin ardından Hamas ve İsrail'in birbirlerini ateşkesi ihlal etmekle suçlamalarından sonra Gazze'deki ateşkes anlaşmasını desteklemek üzere temsilcilerini bölgeye gönderdi.

ABD Başkanı Donald Trump’ın özel temsilcileri Steve Witkoff ve Jared Kushner dün İsrail'i ziyaret ederek Başbakan Binyamin Netanyahu ile görüştü. Öte yandan Netanyahu bugün İsrail'de ABD Başkan Yardımcısı JD Vance ile görüşeceğini açıkladı.

Hamas heyeti, Mısırlı ve Katarlı yetkililerle ‘İsrail'in ihlalleri’ konusunda görüşmelere başladı ve ‘anlaşmanın ikinci aşamasının başlaması ve yardımların artırılması’ konularını da ele aldı.

Bu arada, İsrail parlamentosu Knesset kış oturumlarının açılışını yaptı. İsyanlar ve bazı Knesset üyelerinin ihracıyla çalkantılı bir açılış olurken Netanyahu, yürüttüğü savaşlar sırasında elde ettiği ‘başarıları’ anlattı ve muhaliflerini eleştirdi. Muhalefet lideri Yair Lapid ise İsrail'in ‘tarihindeki en ciddi krizle’ karşı karşıya olduğunu söyledi.

Öte yandan, Knesset tarafından yayınlanan verilere göre 2020 ile 2024 yılları arasında uzun süreli göç eden İsraillilerin sayısı İsrail'e geri dönenlerin sayısından daha fazla oldu. Knesset Göçmen Kabul Komitesi Başkanı Gilad Kariv, bu durumu ‘sadece göç değil, bir tsunami’ olarak nitelendirdi.