Avrupa’da koronavirüsün “üçüncü sıçrayış” korkusu

İtalya’da en hızlı vaka oranları kaydediliyor

Avrupa’da Kovid-19 salgınının tekrar merkez üssü olmak üzere olan İtalya’nın Padova kentinde bulunan bir pazarda maske takan vatandaşlar (EPA)
Avrupa’da Kovid-19 salgınının tekrar merkez üssü olmak üzere olan İtalya’nın Padova kentinde bulunan bir pazarda maske takan vatandaşlar (EPA)
TT

Avrupa’da koronavirüsün “üçüncü sıçrayış” korkusu

Avrupa’da Kovid-19 salgınının tekrar merkez üssü olmak üzere olan İtalya’nın Padova kentinde bulunan bir pazarda maske takan vatandaşlar (EPA)
Avrupa’da Kovid-19 salgınının tekrar merkez üssü olmak üzere olan İtalya’nın Padova kentinde bulunan bir pazarda maske takan vatandaşlar (EPA)

Avrupa ülkelerinin çoğu yeni tip koronavirüs (Kovid-19) günlük vaka sayılarında rekor kırmaya başladığından beri Dünya Sağlık Örgütü’ndeki (WHO) uzmanlar ilk kez geçen yılın sonlarına doğru Güneydoğu Asya’da çıkarak Avrupa’ya ve daha sonra da ABD’ye yayılan Kovid-19 salgınının “ikinci dalgasından” söz etmeyi bırakıp “üçüncü sıçrayışından” söz etmeye başladılar. Şu anda Avrupa kıtasının bir kez daha dünya çapında salgının merkez üssü olmasına ramak kaldı.
Son veriler Avrupa’daki yeni vaka sayısının sadece geçtiğimiz hafta yüzde 34 oranında arttığına ancak buna karşılık aynı süre içerisinde ABD kıtasında bu oranın yüzde altıyı bile geçmediğine işaret ediyor. WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Batı Yarımküre’de kışın yaklaşmasıyla birlikte virüsün yayılmasının hızlanma ihtimalinin yüksek olduğuna” dair uyarıda bulundu. Ülkelere mümkün olan en kısa sürede gerekli tüm önlemleri alma ve sağlık sistemlerini güçlendirmek için tüm imkanları kullanma çağrısında bulundu. WHO uzmanları önümüzdeki haftalarda sağlık sistemleri üzerindeki baskının artmasını bekliyor.
Uzmanlar “üçüncü sıçrayış” hakkındaki konuşmalarını şu verilere dayandırıyor: En yüksek Kovid-19 vaka sayılarının kaydedildiği ilk 10 ülkenin içerisinde şu an ABD kıtasından altı ülke bulunuyor. Bunlar; ABD, Brezilya, Arjantin, Kolombiya, Peru ve Meksika. Avrupa ülkelerinden ise İspanya, Rusya ve Fransa olmak üzere üç ülke bulunuyor. Ancak son yedi gün içerisinde en fazla yeni vakanın kaydedildiği 10 ülke içerisinde Fransa, Rusya, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda olmak üzere beş Avrupa ülkesi bulunuyor. Polonya ise 12’nci sırada bulunuyor. Buna ilaveten şu an ABD kıtasındaki toplam vaka sayısı 18 milyonu aştı ve bunun yedi milyonu ABD’de, 5 milyonu ise Brezilya’da kaydedildi. Avrupa kıtasında ise toplam vaka sayısı 8 milyonu aştı ve bunun 1,2 milyonu yalnızca Rusya’da bulunuyor. Ancak geçen haftaki sayılar Avrupa’daki yeni vaka sayısının 700 bini aştığını gösteriyor ve bu aynı dönem içerisinde 800 bine ulaşan ABD kıtasındaki vaka sayısı ile neredeyse eşdeğer.
Avrupa’da salgının bu şekilde hızlanması WHO’da büyük bir endişe uyandırıyor. WHO Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Günlük vaya sayıları ve ölü sayılarında hızlı bir yükseliş ile karşı karşıyayız ve hala mevsimsel virüslerin yayılması ile genelde sağlık kurumları üzerindeki baskının kayda değer bir biçimde artış gösterdiği kış mevsiminin başlamasına da iki ay var” dedi.
WHO, Kovid-19’un Avrupa’da ölüme sebep olan hastalıklar arasında beşinci sıraya yükseldiği bilgisini paylaştı. Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi (ECDC) Sözcüsü salgının Avrupa’daki durumuna ilişkin bu son yayılma hızıyla ilgili henüz yeterli bilimsel kanıt olmadığını ve yayılma hızının nedenlerden birinin soğuk hava olabileceğine dair baskın bir inanç olduğunu belirtti.
ECDC dün düzenli olarak yaptığı son açıklamada “Virüsün bulaşma oranının en çok arttığı yerlerin korunma gereksinimlerini sağlamayan evler ve kapalı alanlar olduğu görülüyor. Mesafeyi korur, testleri yoğunlaştırır, vakaları karantinaya altına alıp izlersek ve karantina önlemleri alır, ellerimizi yıkayıp maske takarsak önümüzdeki haftalarda bulaşma silsilesini kırmayı başaracağız” dedi.
ECDC açıklamasında “Avrupa’da salgının bulaşma oranlarında son zamanlarda yaşanan artıştan çıkarılabilecek ders, bugüne kadar izlenen kısıtlayıcı önlemlerin, ya düzgün uygulanmadıkları ya da yetersiz oldukları için istenen sonuçları vermediğidir” dedi. ECDC bu önlemlere doğru bir şekilde uyulması ve kamuya açık ve özel yerlerde toplanmaların kontrol altında tutulmasının, bugünden şubat ayının başına kadar merkeze üye olan 53 ülkede 281 bin kişinin hayatını kurtarabileceğini kaydetti. İtalya’nın güneyinde bulunan Calabria Üniversitesi tarafından mart ila mayıs ayları arasında yapılan bir araştırma sosyal mesafeye dikkat edilmesinin ve maske takılmasının virüsün yayılma oranını yüzde 1000 oranında azaltacağını ortaya koymuştu.
Günlerdir Avrupa’da görülen epidemiyolojik dalgalanmanın en bariz kanıtı İtalya’nın içinde bulunduğu durumdur. Zira İtalya salgının ilk aşamasında Avrupa’nın merkez üssü olan ancak salgını kontrol altına almayı başararak dünyada örnek teşkil eden ve günler öncesine kadar Avrupa’da en düşük vakaların kaydedildiği bir konumunu üç haftadan kısa bir sürede kaybederek en hızlı yayılma oranlarının kaydedildiği Avrupa ülkeleri arasında ilk sıraya oturdu.
İtalya hükümeti geçtiğimiz pazartesi akşamı gerektiğinde bölgeler tarafından alınan kararları aşan herhangi bir önlem alma hakkını saklı tutarak kriz yönetimi yetkilerini bölgesel otoritelere devretme kararı aldı. Bunun ardından Kuzey Lombardiya Bölge Valisi gece 23.00 ila sabah 05.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacağını duyurdu. Valinin duyurusu ile birlikte Campania Bölge Valisi de benzer bir karar aldı. Zira bölgenin başkenti Napolide günlerdir yeni vaka sayılarında hızlı bir artış görülüyor.
Günlerdir salgının hızla yayıldığı Ligurya, Piyemonte ve Veneto bölgelerinde önümüzdeki günlerde buna benzer adımlar atılacağına dair bir duyuru yapılmıştı. İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella vatandaşlarına, yapılan pek çok fedakarlık sayesinde son aylarda elde edilen başarıları sürdürmek için üst düzey bir sorumluluk gösterme çağrısında bulundu. Diğer taraftan Sağlık Bakanı Roberto Speranza, vatandaşlara evlerinde kalmaları ve temel ihtiyaçlar dışında evlerinden çıkmamaları çağrısında bulundu.
İlk dalga sırasında dünyada çapında salgının merkez üssü haline gelen Lombardiya bölgesi, ölümlerin ve hastanede tedavi görmesi gereken vaka sayısının sürekli artması ile tekrar İtalya’nın en çok vaka görülen bölgesi haline geldi. Bölgenin başkenti Milano şehrinde son 24 saat içerisinde bin 123 yeni vaka kaydedildi.
Campania Valisi geçtiğimiz pazartesi günü vaka sayılarının hızla artmasından dolayı okulların kapatılacağını duyurmuştu. Valinin bu kararı ebeveynlerin protestolarına ve Eğitim Bakanı’nın eleştirilerine yol açtı. Ancak vali dün kararında değişiklik yaparak ilkokul sınıflarında eğitimin devam etmesine karar verdi. Ligurya bölgesindeki yetkililer, lise derslerinin online olarak yapılmasına ve fiziksel sporların yapıldığı ve aynı şekilde üflemeli çalgıların kullanıldığı müzik dersleri gibi “tehlikeli derslerin” kaldırılmasına karar verdi.
Piyemonte bölgesi, tüm bölgede insanların toplu halde bulunmasını kesin bir şekilde yasaklamaya ve Cenova kıyı kenti içinde bulunan 4 “kırmızı semtte” sokağa çıkma yasağı uygulanmasına karar verdi.
İçişleri Bakanlığı, insanların toplu halde bulunmasını ve profesyonel olmayan spor faaliyetlerini yapmasını engelleyip sokaklarda maske takmasını sağlamak için merkezi hükümet ve bölge yetkilileri tarafından açıklanan son tedbir paketinin uygulanması için silahlı kuvvetlerin görevlendirildiğini duyurdu.
İtalya Başbakanı, ülkeyi genel olarak karantinaya almaktan kaçınmak için gerekli önlemlerin alınması konusunda ısrarcı olsa da İtalyan uzmanlar, önümüzdeki birkaç hafta içinde genel bir karantinadan kaçınmak için bir mucize olması gerektiği konusunda neredeyse hemfikir. Giuseppe Conte, aşının bu yılın bitiminden önce hazır hale geleceğini duyurmuştu, ancak ünü epidemiyolog Andrea Crisanti bunun doğru olmadığını söyleyerek aşıların önümüzdeki baharın başlangıcından önce hazır olmayacağını öne sürdü.
Hükümetin önümüzdeki birkaç gün içerisinde yeni bir katı kısmi izolasyon önlemleri paketi açıklayacağına dair beklentilerin ışığında Sağlık Bakanı Danışmanı ve WHO Yönetim Kurulu üyesi Walter Ricciardi, “Milano, Napoli ve Roma’daki epidemiyolojik durum kontrolden çıktı ve buna yalnızca kesin tedbirler yardımcı olabilir” dedi.



Çin'in Latin Amerika stratejisi ve ekonomik haritayı yeniden çizmek

Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
TT

Çin'in Latin Amerika stratejisi ve ekonomik haritayı yeniden çizmek

Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)
Brezilya haritası üzerinde ABD doları ve Çin yuanı (Shutterstock)

Shirley Ze Yu

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, geçtiğimiz yıl kasım ayında Peru'daki dev Chancay Limanı'nın açılışında, sadece tipik bir Çin denizaşırı projesini başlatmıyordu. Daha önce üç kez küresel güç dengesini yeniden şekillendiren ve bugün de bunu tekrar yapmaya hazır olan bir vizyonu hayata geçiriyordu. İnşaatı 1,3 milyar dolara mal olan ve dünyanın en büyük konteyner gemilerini barındırabilen bu derin su limanı, Çin'in Pasifik'in ekonomik coğrafyasını yeniden yazmak için bugüne kadarki en cesur girişimi olurken, sabırlı bir altyapı kampanyası yoluyla Batı Yarımküre'de iki yüzyıldır süren Amerikan hakimiyetine meydan okuyor. Öte yandan bu kampanyanın jeopolitik etkileri ancak on yıllar sonra ortaya çıkacak.

Modern dünya tarihi açık bir model sunuyor. Stratejik deniz yollarını kontrol edenler, sadece küresel ticaret rotalarını değil, aynı zamanda küresel gücün yapısını da belirliyor. 1869'da açılan Süveyş Kanalı, Avrupalı gemilerin Ümit Burnu'nu dolaşma ihtiyacını ortadan kaldırdı ve Londra'dan Bombay'a olan yolculuğu 6 bin mil kısalttı. İngilizlerin kanal üzerindeki kontrolü, imparatorluk gücünün temel taşıydı ve Londra'nın küresel finans ve ticaretin merkezi konumunu pekiştirdi. Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın 1956'da kanalı kamulaştırması, İngiliz ve Fransız hegemonyasının nihayet sona erdiği krize işaret ederken, ABD ile Sovyetler Birliği arasında iki kutupluluğun yükselişini haber verdi.

1914 yılında tamamlanan Panama Kanalı da küresel ticaret düzenini yeniden şekillendirdi. Cape Horn çevresindeki 8 bin millik yolculuğu 48 millik bir geçide sıkıştırarak, okyanuslar arası ticaretin ekonomisini kökten değiştirdi. Atlantik ve Pasifik sularında Amerika'nın merkezi rolünü pekiştirdi. İki okyanus arasında hareket eden her kargo gemisi, ABD’nin kontrolündeki bölgeden geçmek zorundaydı, bu da Washington’a küresel ticaret akışları üzerinde gelir ve etki sağladı. Kanalın önemi ticaretin ötesine uzanarak, ABD Donanması’nın her iki okyanusa da gücünü yaymasını sağladı ve bu yetenek, iki dünya savaşında da belirleyici oldu.

Ekonomik değişim gerçek anlamda ölçülebilir. Çin pazarlarına gönderilen Brezilya soya fasulyesi şu anda Santos gibi Atlantik limanlarından sevk ediliyor, ardından Panama'dan geçiyor veya Güney Amerika'yı dolaşıyor.

Malakka Boğazı, dar doğal geçitlerin modern dönemde jeopolitiği nasıl belirlediğinin bir başka örneğidir. Küresel petrol sevkiyatlarının yaklaşık yüzde 25'i ve Çin'in enerji ithalatının yüzde 60'ı Malezya kıyılarındaki bu dar geçitten geçiyor. ‘Malakka ikilemi’, Çin'i Myanmar ve Pakistan üzerinden karayolu boru hatları, Kuzey Kutbu'ndaki denizyolu rotaları ve Orta Asya üzerinden Kuşak ve Yol Girişimi kapsamındaki karayolu koridorları gibi alternatif rotalara büyük yatırımlar yapmaya itti.

Bu tarihi arka plan karşısında, Chancay Limanı’nın dönüştürücü niteliği netleşiyor. Çin, Pasifik'teki ticaret akışlarını yeniden yapılandıracak ve okyanus alanındaki ekonomik ağırlık merkezini Kuzey Amerika'dan Doğu Asya'ya kaydıracak yeni bir deniz kapısı oluşturuyor. Bu, Soğuk Savaş'tan bu yana Amerika kıtasındaki belki de en önemli jeopolitik gelişmedir, ancak altyapı yatırım modellerini, tedarik zincirlerini ve kıtasal ekonomik dinamikleri yeniden şekillendirdikçe, bunun tüm sonuçları ancak on yıllar içinde ortaya çıkacak.

Chancay Limanı, şu anda okyanus aşırı ticareti hakim olan ancak 14 bin TEU (Gemilerin kapasiteleri için kullanılan ölçü birimi /yirmi ayak eşdeğer birimi) ile sınırlı olan Panama Kanalı'nın kilit sisteminden geçemeyecek kadar büyük olan 18 bin TEU’ya kadar dev gemileri barındırabilir. Ancak, bu avantaj, ne kadar önemli olursa olsun, Çin devlet şirketleri tarafından finanse edilen, Güney Amerika'yı geçen 2 bin 600 millik iki okyanuslu koridorun dayanak noktası olarak limanın stratejik rolüyle karşılaştırıldığında sönük kalıyor. Demiryolu, karayolu ve lojistik ağları, Chancay'ı And Dağları üzerinden Brezilya'nın tarım merkezine ve Bolivya'nın maden zenginliklerine bağlayarak, Panama üzerinden geçen geleneksel rotaları atlayan yepyeni ticaret rotaları oluşturacak.

Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı, 3 Kasım 2025 (AFP)Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı, 3 Kasım 2025 (AFP)

Ekonomik dönüşüm gerçek anlamda ölçülebilir. Çin pazarlarına gönderilen Brezilya soya fasulyesi şu anda Santos gibi Atlantik limanlarından sevk ediliyor, ardından Panama'dan geçiyor veya Güney Amerika'yı dolaşarak 35 ila 40 gün süren bir yolculuk yapıyor. Ancak Şanghay rotası ve iki okyanuslu koridoru kullanıldığında bu süre kısalacak ve aynı sevkiyat sadece 23 günde Şanghay'a ulaşacak, böylece nakliye maliyetleri yaklaşık yüzde 20 azalacak. Uzun süredir kısıtlı bir altyapıyla boğuşan kıta için bu, ekonomik potansiyelinde temel bir değişim anlamına geliyor.

ABD, Batı Yarımküre'deki stratejik ihmalinin sonucunda neyi kaybettiğini, geç de olsa fark etmeye başladı.

Ancak stratejik önemi, nakliye verimliliğinin çok ötesine geçiyor. Chancay Limanı, ABD’nin olası bir ablukasına karşı bağışık, Çin tarafından yönetilen bir altyapı oluşturuyor. Herhangi bir kriz senaryosunda (ticaret savaşı, Tayvan üzerinde askeri çatışma veya Çin'e yönelik kapsamlı yaptırımlar gibi), Panama Kanalı Washington’ın doğrudan baskısına, diplomatik manevralara veya deniz ablukasına karşı savunmasız hale gelir. Peru egemenliği ve Çin yönetimi altında faaliyet gösteren Chancay, Pekin'e doğrudan etkisi olan alternatif rotalar sunuyor.

Ayrıca Chancay, Güney Amerika ekonomisini kademeli olarak yeniden yönlendirerek Çin'in nüfuzunu güçlendiriyor. Altyapı, on yıllar boyunca kalkınma modellerini şekillendiriyor. Beş yüzyıl boyunca, kıtanın şehirleri, endüstrileri ve ulaşım ağları, sömürge tarihini ve Avrupa ve Kuzey Amerika ile ticari bağlarını yansıtan şekilde Atlantik'e yönelikti. Çin yatırımları, kıtayı kelimenin tam anlamıyla Pasifik'e çevirerek Peru, Bolivya ve batı Brezilya'yı Atlantik ticaretinin basit ileri karakolları olmaktan çıkarırken, Asya pazarlarına açılan kapılar haline getirdi.

Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Başkan Yardımcısı Geraldo Alckmin ve BYD Şirketi'nin kurucusu ve başkanı Wang Chuanfu, Brezilya’nın Bahia eyaletindeki Camaçari'de BYD otomobil fabrikasının açılışında işçilerle birlikte, 9 Ekim 2025 (AFP)Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, Başkan Yardımcısı Geraldo Alckmin ve BYD Şirketi'nin kurucusu ve başkanı Wang Chuanfu, Brezilya’nın Bahia eyaletindeki Camaçari'de BYD otomobil fabrikasının açılışında işçilerle birlikte, 9 Ekim 2025 (AFP)

Bu bölgelerin ekonomik dinamikleri, yeni teşviklere bağlı olarak değişecek. İki okyanus koridoru boyunca uzanan şehirler büyüyecek, Atlantik limanlarının önemi ise nispeten azalacak. Endüstriler, Asya pazarlarına olan mesafeyi azaltmak için Pasifik çıkışına yakın bölgelerde kümeleşecek. Tarım bölgeleri, üretimlerini Çinli tüketicilerin talep ettiği ürünlere kaydıracak. Bu değişiklikler, Panama Kanalı'nın 20. yüzyıl boyunca ABD’nin Batı Yarımküre'deki hakimiyetini şekillendirdiği gibi, uzun vadeli kalkınma eğilimleri yaratacak.

ABD’nin Panama Sorunu

ABD, Batı Yarımküre'deki stratejik ihmalinin sonucunda neyi kaybettiğini geç de olsa fark etmeye başladı. Washington, 31 Aralık 1999 tarihinde Torrijos-Carter Antlaşmaları uyarınca kanalın kontrolünü Panama'ya devrettiğinde, her iki uçtaki limanları kimin işleteceğine yeterince dikkat etmedi. Pekin ile yakın bağları olan Hong Konglu milyarder Li Ka-shing'in sahibi olduğu CK Hutchison Holdings, Balboa ve Cristobal limanları için uzun vadeli imtiyazlar elde etti. Panama, kanal üzerindeki egemenliğini korusa da Çin'in terminal tesisleri üzerindeki kontrolü, Pekin'e kargo akışı, fiyatlandırma ve lojistik öncelikleri üzerinde etki sağlıyor.

Potansiyel bir askeri müdahale Venezuela'yı yeniden ABD’nin etki alanına sokmayı başarsa bile, Washington'dan uzaklaşan hükümetler için Çin'in katılımını cazip kılan yapısal koşulları değiştirmeyecek.

Çinli şirketler, Latin Amerika'daki bir düzineden fazla büyük limanda faaliyet gösteriyor veya önemli hisselere sahip. COSCO Shipping Ports, Peru, Brezilya, Arjantin ve Uruguay'daki terminalleri kontrol ederken, China Merchants Port Holdings ise Kolombiya ve Panama'daki tesisleri işletiyor. Altyapı üzerindeki bu kontrol, Çin'e doğrudan çatışma yoluyla değil, ticaretin aktığı ekonomik arterleri kontrol etme yoluyla yapısal güç kazandırıyor.

ABD Başkanı Donald Trump, her zamanki netliğiyle bu zayıflığı fark etmiştir. 2024 seçim kampanyası sırasında, Çin'in liman tesisleri üzerindeki kontrolünün ABD'nin stratejik çıkarlarını tehdit ettiğini savunarak, Panama Kanalı’nı ‘geri alacağına’ dair defalarca kez vaatte bulundu. Panama limanlarının kaderi henüz belirsiz olsa da Trump'ın söylemleri, Washington'ın nihayet kendi arka bahçesindeki stratejik ihmalin tehlikesini fark ettiğini gösteriyor.

Venezuela ve çatışmanın sınırları

ABD Başkanı Trump'ın Çin’in Latin Amerika'daki nüfuzuna yaklaşımı, ilk döneminde pragmatik bir ihmalden ikinci döneminde açık bir çatışmaya doğru evrimleşti. Bu durum, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro'nun giderek otoriterleşen yönetimi altında Çin ve Rusya'nın ekonomik ve askeri varlığının arttığı Venezuela hakkında yaptığı son konuşmada en net şekilde görüldü.

Panama Şehrindeki Panama Kanalı, 23 Aralık 2024 (AFP)Panama Şehrindeki Panama Kanalı, 23 Aralık 2024 (AFP)

Venezuela'nın durumu, gelişmekte olan dünyada daha geniş bir olguyu, yani Çin'in, ABD'nin bıraktığı stratejik boşluğu doldurmasını yansıtıyordu. ABD'nin yaptırımları Maduro yönetimini dünyanın geri kalanından izole ederken, Pekin ‘petrol karşılığı kredi’ anlaşmalarıyla devreye girerek Karakas'a can simidi attı. Çinli şirketler şu anda Orinoco Kuşağı'ndaki petrol sahalarını işletirken, Çin devlet bankaları Venezuela'nın büyük borçlarını elinde tutuyor. Rusya, Venezuela'ya askeri teçhizat ve eğitim sağladı. Bununla yetinmeyip Venezuela’daki hava üslerine geçici olarak stratejik bombardıman uçakları konuşlandırdı. Tüm bunlar bir araya gelerek, Maduro'yu iktidarda tutan yaptırımlara karşı bir direniş direği oluşturdu.

Son dönemdeki ABD yönetimlerinin ötesine geçen Trump’ın askeri tehditleri, Latin Amerika ile ABD arasındaki stratejik bağı sağlamlaştırmak için çatışmayı tırmandırma isteğini yansıtıyor. Bu da ekonomik çatışmanın ötesine geçen çatışma sahnesini bölgede açmaya istekli bir yönetim olduğunu gösteriyor.

Ancak tüm bu tehditler, değişen Batı Yarımküre'de Amerikan gücünün sınırlarını da ortaya koyuyor. Washington, güç kullanarak Çin ve Rusya'nın etkisini basitçe ortadan kaldıramaz. Venezuela hükümeti bu ortaklıkları kendisi talep ediyor ve Pekin veya Moskova, Washington’ın talebi üzerine bu ortaklıklardan çekilmez. Tek taraflı eylemler, Washington'un bölgedeki Çin etkisine karşı koymak için iş birliğine ihtiyaç duyduğu Latin Amerika’daki ortaklarını da uzaklaştırabilir.

Potansiyel bir askeri müdahale Venezuela’yı yeniden ABD’nin etki alanına sokmayı başarsa bile, Washington’dan uzaklaşan hükümetler için Çin'in katılımını cazip kılan yapısal koşulları değiştirmiyor.

Arjantin'in ekonomik yerçekimi yasasına teslim olması

Belki de Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei yönetimindeki Arjantin'den daha açık bir şekilde retoriğin gerçeklerle çeliştiği bir örnek bulunamaz. Bu liberal ekonomist (Javier Milei), 2023 yılının sonlarında, Çin'e karşı ABD ile kararlı bir şekilde ittifak kuracağına söz vererek iktidara geldi. Milei, “Komünistlerle anlaşma yapmayacağız” diyerek Pekin ile ilişkilerini kesip Arjantin'i tereddüt etmeden Washington'a yönlendireceğine söz verdi.

Ancak gerçekler bu hırsları çabucak suya düşürdü. Arjantin boğucu bir ekonomik krizle karşı karşıya kalırken enflasyon yüzde 20'nin üzerini görüyor, döviz rezervleri tükeniyor ve borç yükü giderek artıyor. İstikrar için yalnızca Çin'in yeterli ölçekte sağlayabileceği sermaye girişi ve ticaret gelirleri gerekiyor. Siyasi isteklerine rağmen, Çin, özellikle soya fasulyesi ve et olmak üzere Arjantin'in ihracatında ikinci büyük pazar olmaya devam ediyor.

Trump'ın Çin'in etkisine doğrudan karşı çıkma içgüdüsü -ister Venezuela'da tehditler yoluyla ister Arjantin'den Çin'in çıkarılmasını talep ederek olsun- geri teper. Zorlama, kızgınlık doğurur, kızgınlık ise ortakları daha az sert alternatifler aramaya iter.

Birkaç ay içinde Milei’nin konumu çöktü. Bu yılın ocak ayında, hükümeti Çin merkez bankasıyla 18 milyar dolarlık bir döviz takas anlaşmasının yenilenmesini duyurdu. Bu, döviz elde etmek için hayati bir önlemdi. Şubat ayında hükümet, daha önce iptal etme tehdidinde bulunmasına rağmen Çin tarafından finanse edilen hidroelektrik projelerine devam etmeyi kabul etti. Mart ayına gelindiğinde Arjantinli yetkililer, Çin'e tarım ürünleri ihracatını artırmak için sessizce müzakereler yürütüyordu.

Milei, geçtiğimiz mayıs, Arjantin’in ideolojik farklılıklarını korurken Çin ile ‘pragmatik ilişkiler’ arayacağını belirtti ve bu, ekonomik yerçekimi yasasını açıkça kabul etmek anlamına geliyordu. Kendisinden önceki birçok Latin Amerikalı liderin gördüğünü gören Milei, Çin sermayesi ve pazarlarına ekonomik hayatta kalmak için maddi olarak ihtiyaç duyduklarını keşfetti.

Çin'in uzak cephesi olarak Latin Amerika

Bugün Latin Amerika'da yaşananlar, Çin'in ABD ile stratejik çatışma döneminde kırılganlığına verdiği yanıtı temsil ediyor. Washington, Çin'in imalat sektörüne olan bağımlılığını azaltmak için Güneydoğu Asya'daki tedarik zincirlerine güveniyor gibi. Pekin de Latin Amerika'yı stratejik bir arka bölge, ABD'nin talebine alternatif olarak ihtiyaç duyduğu enerji, kaynak ve tarım ürünlerini sağlayan uzak bir ağ olarak inşa ediyor. Daha da önemlisi, Çin, herhangi bir krizde ABD’nin kontrol edebileceği darboğazları aşan altyapı sağlıyor.

Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı'na yanaşan bir kargo gemisi, 3 Kasım 2025 (AFP)Çin'in doğusundaki Şantung eyaletindeki Çingdao Limanı'na yanaşan bir kargo gemisi, 3 Kasım 2025 (AFP)

On yıllardır küreselleşme, Doğu Asya imalat, Avrupa hizmetler ve ileri endüstriler, Latin Amerika ise ağırlıklı olarak ABD ve Avrupa pazarlarına akan emtialar için etkili bölgesel ekonomik bloklar oluşturdu. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bugün bu model çöküyor. Çin’in Latin Amerika’daki geniş kapsamlı stratejisi, Pasifik'te ekonomik entegrasyon oluşturarak geleneksel Atlantik odaklı ticaret modellerine meydan okuyor.

ABD’nin bu, 1823 tarihli Monroe Doktrini'nin ilan edilmesinden bu yana bölgesel hegemonyasına yönelik en büyük meydan okumayı temsil ediyor.

Altyapı Latin Amerika'yı Amerikan pazarlarından daha verimli bir şekilde Asya pazarlarına bağladığında, coğrafi yakınlık artık belirleyici bir faktör olmaktan çıktı. Ekonomik entegrasyon, daha fazla sermaye, daha geniş pazarlar ve daha az katı koşullar sunanları kayırma eğilimindedir ve Çin bu avantajlara sahip. Rekabetin olmadığı varsayımı tamamen yıkıldı. Pekin, Amerika kıtasında sadece ABD’nin etkisiyle rekabet etmekle kalmıyor, aynı zamanda kıtanın ekonomilerini Washington'ın kontrolündeki ticaret ağlarına ve finansal sistemlere daha az bağımlı hale getiren alternatif çerçeveler de oluşturuyor.

Latin Amerika'nın yeniden hesaplanması

Gümrük vergileri, teknolojik kısıtlamalar ve stratejik güvensizlik nedeniyle ABD ile Çin arasındaki karşılıklı ekonomik bağımlılık dönemi sona erdiğinde, Latin Amerika kendini benzeri görülmemiş bir konumda buldu. Latin Amerika, aynı anda hem Washington’ın müttefiki hem de potansiyel rakibi hem güvenlik ortağı hem de dış etkilerin hedefi konumunda.

ABD Başkanı Donald Trump, Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei’yi Beyaz Saray'da ağırladı, 14 Ekim 2025 (AFP)ABD Başkanı Donald Trump, Arjantin Cumhurbaşkanı Javier Milei’yi Beyaz Saray'da ağırladı, 14 Ekim 2025 (AFP)

Bu artık basit bir hesaplama değil. Bir ülke, Çin'den altyapı finansmanı kabul ederken ABD ile güvenlik iş birliğini sürdürebilir. Pekin'e mal ihraç ederken, Washington'dan teknoloji ithal edebilir. Çin ile kalkınma projelerine katılırken, insan hakları konularında ABD ile aynı yönde oy kullanabilir.

Bu karmaşıklık, ekonomik, siyasi ve güvenlik ilişkilerinin güçlendirildiği ittifak yapılarına alışık olan Amerikalı stratejistleri şaşırttı. Ancak bu durum, orta güçlerin kendilerini tek bir tarafa bağlamayı reddederek, bağımsızlıklarını en üst düzeye çıkarmaya çalıştıkları çok kutuplu rekabetin yeni gerçekliğini yansıtıyor.

Washington için sonuçlar

ABD’ye ‘bölgesel hegemonyası askeri tehditler veya ekonomik baskı yoluyla geri kazanılamaz’ şeklinde edişe verici bir mesaj verildi. Trump'ın Çin'in etkisine doğrudan karşı çıkma içgüdüsü -ister Venezuela'da tehditler yoluyla ister Arjantin'den Çin'in çıkarılmasını talep ederek olsun- geri teper. Zorlama, kızgınlık doğurur, kızgınlık ise ortakları daha az sert alternatifler aramaya iter. Washington ayrıca altyapı projelerinde Çin ile dolar bazında rekabet etme kapasitesinden yoksun. Gerekli taahhütler ABD'nin siyasi iradesini aşmaktadır ve Çin'in harcamalarına eşleşse bile stratejik başarıyı garanti etmez.

Çin'in stratejisi, ABD’nin nüfuzunu tamamen ortadan kaldırmaz. Coğrafi yakınlık ve tarihi bağlar, Washington’ın önemini koruyacağını garanti ediyor.

Alternatif ise rahatsız edici bir gerçeği, yani Çin'in Latin Amerika'daki ticari varlığının talep edildiğini kabul etmeyi gerektirir. Daha da önemlisi, ülkeleri gerçek stratejik özerkliği uygulayan ve ideoloji yerine çıkarlar temelinde birçok büyük güçle ilişkilerini sürdüren bir yarımküre, uzun vadede hegemonyayı geri kazanmak için yapılan beyhude girişimlerden daha fazla ABD'nin çıkarlarına hizmet edebilir.

1869'da Süveyş ve 1914'te Panama üzerinden küresel gücü yeniden şekillendiren model, bugün 2024'te Chankay üzerinden kendini tekrar ediyor. Ancak bu seferki bir fark var. Bu fark, ABD’nin değişimin mimarı değil, sabırlı sermayesi ve uzun vadeli vizyonu olan yükselen bir rakip tarafından kendi arka bahçesinde yerinden edilen mevcut güç olarak kendini bulmasında yatıyor.

Çin'in stratejisi, ABD’nin nüfuzunu tamamen ortadan kaldırmaz. Coğrafi yakınlık ve tarihi bağlar, Washington’ın önemini koruyacağını garanti ediyor. Ancak ABD’nin Latin Amerika’ya iradesini dayatması artık mümkün değildir ve etki otomatik olarak varsayılmamalı, sürekli olarak kazanılmalı.

Şimdi soru şu: ABD'nin stratejisi, içgüdüsel bir hakimiyet arayışından sabırlı bir ortaklık geliştirme sürecine geçebilir mi?

Bu sorunun cevabı, sadece Washington’ın kıtadaki konumunu değil, aynı zamanda giderek çok kutuplu hale gelen dünyada liderliğinin geleceğini de belirleyecek.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Telefonunu ve uyuduğu yeri sürekli değiştiren Maduro, Washington'dan gelen tehditler karşısında kişisel güvenliğini artırıyor

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
TT

Telefonunu ve uyuduğu yeri sürekli değiştiren Maduro, Washington'dan gelen tehditler karşısında kişisel güvenliğini artırıyor

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro (AP)

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun, ABD’nin askeri müdahale ihtimalinin arttığı bir dönemde kişisel güvenlik önlemlerini belirgin şekilde artırdığı bildirildi. Konuya yakın kaynaklar, Maduro’nun uyuduğu yeri ve kullandığı telefonları sürekli değiştirdiğini, ayrıca en yakın müttefiki olan Küba ile güvenlik iş birliğini daha da sıkılaştırdığını aktardı.

New York Times’a konuşan hükümete yakın kaynaklar, Maduro’nun çevresinde belirgin bir tedirginlik hâkim olduğunu, ancak Maduro’nun 12 yıldır sürdürdüğü iktidarı için oluşan ‘en ciddi tehdidi’ aşabileceğine inandığını belirtti.

Kaynaklar, devlet başkanının olası hassas saldırılara ya da özel kuvvetlerin düzenleyebileceği bir baskına karşı korunmak amacıyla uyuduğu yeri ve iletişim araçlarını sürekli değiştirdiğini söyledi.

Bu güvenlik önlemlerinin özellikle eylül ayından bu yana yoğunlaştığı ifade edildi. ABD’nin bu dönemde savaş gemilerini bölgeye sevk ettiği ve Trump yönetiminin ‘Venezuela’dan uyuşturucu taşıdığı’ iddiasıyla hedef aldığı tekneleri vurduğu hatırlatıldı.

İhanet riskini azaltmak için Maduro’nun Kübalı yakın korumalarının görev alanını genişlettiği, ayrıca Kübalı karşı istihbarat subaylarının Venezuela ordusunda daha fazla rol almaya başladığı da aktarıldı.

Buna karşın Maduro, kamuoyu önünde, Washington’dan gelen tehditleri küçümser bir görüntü sergiliyor. Maduro, son dönemlerde önceden duyurulmamış halk etkinliklerine katılıyor, sahnede dans ediyor ve TikTok üzerinden propaganda videoları paylaşarak sakin ve kontrolü elinde tutan bir profil çizmeye çalışıyor.

Görsel kaldırıldı.ABD Başkanı Donald (AP)

ABD, Venezuela üzerindeki baskısını farklı yöntemlerle artırmayı sürdürüyor. Karayip Denizi’nde uyuşturucu kaçırdığı öne sürülen teknelere düzenlenen hava saldırıları, Donald Trump’ın askeri operasyonları kara harekâtını da kapsayacak şekilde genişletme yönündeki tehditleri ve Trump yönetiminin Maduro’nun da üyesi olduğunu iddia ettiği Los Soles grubunu yabancı terör örgütü ilan etmesi bu adımlar arasında yer alıyor.

Maduro ve Venezuela hükümeti ise bu suçlamaların tamamını reddediyor. Karakas yönetimi, Washington’un, Venezuela’nın petrol başta olmak üzere devasa doğal kaynakları üzerinde kontrol sağlamak için ‘rejim değişikliğini’ hedeflediğini savunuyor.

Şarku’l Avsat’ın New York Times’tan aktardığına göre, Maduro ve Trump’ın temsilcileri bu yılın başlarında, geçen yılki başkanlık seçimlerini kaybetmesine rağmen sonuçları tanımayan Maduro’nun hangi koşullarda görevi bırakabileceğini de görüştü. Ancak bu temaslar herhangi bir sonuca ulaşmayınca Trump yönetimi Venezuela üzerindeki askeri baskıyı artırma yoluna gitti.

Kriz derinleşirken Maduro, neredeyse her gün halka hitap etmeyi sürdürüyor. Son yıllarda iktidarını ayakta tutan yoğun bir kamuoyu kampanyasına dayanan Maduro'nun, planlı etkinliklere ve canlı yayınlara katılımını azalttığı, bunun yerine sürpriz ziyaretleri ve önceden kaydedilmiş mesajları tercih ettiği gözlemleniyor.

Öte yandan dün Reuters’a konuşan dört kaynak, Trump’ın geçen ay Maduro ile kısa bir telefon görüşmesi yaptığını aktardı. Kaynaklara göre Maduro, görüşmede ülkeden ayrılmaya hazır olduğunu, ancak bunun için kendisi ve ailesine tam af, ABD yaptırımlarının kaldırılması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (UCM) hakkındaki davanın düşürülmesi gibi güvenceler talep ettiğini iletti.

Kaynaklar, Maduro’nun ayrıca, Venezuela hükümetinde görev yapan ve büyük bölümü ABD tarafından insan hakları ihlalleri, uyuşturucu kaçakçılığı veya yolsuzlukla suçlanan 100’den fazla üst düzey yetkiliye yönelik yaptırımların da kaldırılmasını talep ettiğini belirtti.

İki kaynağa göre Maduro, yeni seçimler düzenlenmeden önce geçici hükümetin başına yardımcısı Delcy Rodriguez’in geçmesini de istedi.

Trump’ın, 15 dakikadan kısa süren telefon görüşmesinde bu taleplerin çoğunu reddettiği, ancak Maduro’ya ailesiyle birlikte istediği bir ülkeye gitmesi için bir haftalık süre tanıdığı ifade edildi.

İki kaynağın aktardığına göre bu ‘güvenli çıkış koridoru’ cuma günü sona erdi. Bunun üzerine Trump, ertesi gün Venezuela hava sahasının kapatıldığını duyurdu.


Avrupa, 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının sonlandırılması konusunda anlaşmaya vardı

2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
TT

Avrupa, 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının sonlandırılması konusunda anlaşmaya vardı

2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)
2022 yılında Rusya'nın TürkAkım doğalgaz boru hattının uzatılması için yapılan inşaat sahasında çalışan işçiler (Arşiv- Reuters)

Avrupa Birliği Konseyi, bugün yaptığı açıklamada, Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı sona erdirme çabaları kapsamında 2027 yılına kadar Rus gazı ithalatının ortadan kaldırılması konusunda Avrupa Parlamentosu ile anlaşmaya vardığını bildirdi.

Anlaşma, Rusya'dan sıvılaştırılmış doğal gaz ve boru hattı gazı ithalatının aşamalı olarak yasaklanmasını, her ikisinin de sırasıyla 2026 sonu ve 2027 sonbaharından itibaren tamamen sonlandırılmasını içerecek.

Ekim ayı itibarıyla Rusya'nın AB'nin doğalgaz ithalatındaki payı yüzde 12'ye düştü. Bu oran, 2022'de Ukrayna'yı işgalinden önce yüzde 45'ti. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre Macaristan, Fransa ve Belçika gibi ülkeler halen Rus doğalgazını almaya devam ediyor.