Kovid-19 enfeksiyonuna bağışıklık uzun süre devam ediyor

Virüsün gelişim aşamalarının incelenmesi için kan örneği veren Brezilyalı bir kadın. (Reuters)
Virüsün gelişim aşamalarının incelenmesi için kan örneği veren Brezilyalı bir kadın. (Reuters)
TT

Kovid-19 enfeksiyonuna bağışıklık uzun süre devam ediyor

Virüsün gelişim aşamalarının incelenmesi için kan örneği veren Brezilyalı bir kadın. (Reuters)
Virüsün gelişim aşamalarının incelenmesi için kan örneği veren Brezilyalı bir kadın. (Reuters)

Bilim camiası, ilk Kovid-19 vakalarının tespit edilmesinden bu yana koronavirüsü atlatanların edindiği bağışıklığın etkinliği, özellikle de bağışıklığın ne kadar sürdüğü ile ilgili sorulara henüz tam bir cevap bulamadılar.
Şu ana kadar yapılan en kapsamlı araştırmada ulaşılan sonuçlar iyileşenlerin virüsten korunmak için ürettiği antikorlar sayesinde kazandıkları bağışıklığın en az altı veya yedi ay sürdüğüne işaret ediyor.
ABD Arizona Üniversitesi Kanser Hastalıkları Departmanı’nda yürütülen ve yakın zamanda Immunity dergisinde yayınlanacak olan bu araştırmada virüs karşıtı uzun süreli bağışıklığın mümkün olduğu belirtildi. Antikorların orta dereceli enfeksiyonlarla karşılaşma reaksiyonlarının analiz edilmesi sonucunda ilk aşamada protein maddeleri seviyesinde belirgin bir artışa tanıklık eden geleneksel modele girdikleri, sonrasında da vücudun doğal bağışıklığını sağlayan normal aralıkta sabit kalmadan önce düşüşe geçtiği belirtiliyor. 6 binin üzerinde koronavirüs hastasıyla yapılan araştırmada çalışan uzmanlardan Deepta Bhattacharya, virüse iki kez yakalanıp iyileşen kişilerin ise istisna olduğunu kaydetti.
Vakalar üzerinde yapılan yoğun testlerin ardından başlanan araştırmada antikor üretme sürecinin analiz edilmesine odaklanıldığı belirtildi. Analiz sonuçlarına göre yalnızca 200 vakanın virüsü yok eden antikorlar üretebildiği, etkinliğinin ise en fazla yedi ay sürdüğü bildirildi.
Araştırmacılardan biri çalışmaya dair şunları söyledi:
“Koronavirüse beş ila yedi ay arasında yakalanan en fazla 6 kişiyi inceleyebildik. Bununla birlikte, üç ila beş ay arasında enfekte olmuş çok sayıda vaka var. Antikor etkinliğinin tam olarak ne kadar sürdüğünü söyleyecek öngörüye sahip değiliz. Ancak diğer koronavirüsler hakkında sahip olduğumuz bilgileri baz aldığımızda, doğal bağışıklık sistemi tepkisinin en az bir yıl veya çok daha uzun sürdüğü kanaatindeyiz.”
Söz konusu araştırmada emeği geçen araştırmacılar, antikorların etkinliğinin vakaların iyileşmesinin ardından hızla düştüğünü gösteren önceki bilgilerin virüse karşı savunmada ön saflarda yer alan ve öncü adı verilen bir tür kan hücresi üzerinde yapılan analizlerin sonucu olduğuna inanıyorlar. Ancak bu hücrelerin ömürlerinin kısa olduğu biliniyor. Araştırmacılar, bu ilk hücre grubunun rolünü oynamasının ardından mücadeleye başladığını ve dalakta bulunan ana bağışıklık merkezlerine giden başka bir hücrenin de katıldığını belirtti. Ardından bu türün daha doğru bir tanıma imkan sağlayan yeni antikorlar sağladığı, dolayısıyla virüsü yok etmek için gerekli antikorları ürettiği vurgulandı.
Araştırmacılar, virüsün hücrelere girişini engelleyen iki tür antikoru tanımlamayı ve analiz etmeyi başardıklarını bildirdiler. Zira söz konusu antikorlar, hücrelerde proteine saldıran antikorlardan daha etkililer. Şu ana kadar bir dizi ülkede yapılan çalışmalarda, virüs bulaştıktan sonra doğal bağışıklık sistemi tarafından üretilen antikorların maksimum üç veya dört ay sonra etkinliğini yitirdiği sonucuna ulaşılmıştı.
Arizona Üniversitesi’nden araştırmacılar söz konusu çalışmaların N proteinini hedefleyen antikorlarla sınırlı olduğunu, daha uzun ömürlü diğer antikor türlerini ise kapsama almadığını ifade ettiler.
Boston'daki Üniversite Hastanesi’nde yapılan yeni bir araştırmada, virüs nedeniyle yaşamını yitiren 11 kişinin cesedi incelenmiş, uzun süreli antikor yoksunluğunun Kovid-19 kaynaklı ölümlere neden olabileceğini öne sürülmüştü.
Söz konusu araştırma, bu ‘özel kuvvetlerin’ yokluğunda bağışıklık sistemi tepkisinin çöktüğünü, vücudun ölüme yol açan iltihaplara sebebiyet veren protein maddeleri üretmeye başladığına işaret ediyor.
Bilim camiası, çalışmaların vardığı sonuçların geliştirilmekte olan aşıların etkinliğine yönelik önemli çıkarımlar sağlayacağı görüşünde. Nitekim geliştirilen aşıların çoğu, virüsün dış kısmındaki bölgelere karşı bağışıklık oluşturulmasına dayanıyor. Diğer yandan bir aşının oluşturduğu bağışıklık bazı durumlarda normal bir enfeksiyondakinden daha güçlü olabiliyor.
Araştırmayı hazırlayanlar, şu an geliştirilmekte olan aşıların çoğunun en azından yeterli bir etkinlik seviyesinde olmasını umut ediyorlar.



Gölge bankacılık sektöründe rekor büyüme: Yeni bir kriz mi geliyor?

Gölge bankacılık, 2007'de ABD'de başlayan mortgage krizinin büyüyüp tüm küresel piyasalara yayılmasında da rol oynamıştı (Reuters)
Gölge bankacılık, 2007'de ABD'de başlayan mortgage krizinin büyüyüp tüm küresel piyasalara yayılmasında da rol oynamıştı (Reuters)
TT

Gölge bankacılık sektöründe rekor büyüme: Yeni bir kriz mi geliyor?

Gölge bankacılık, 2007'de ABD'de başlayan mortgage krizinin büyüyüp tüm küresel piyasalara yayılmasında da rol oynamıştı (Reuters)
Gölge bankacılık, 2007'de ABD'de başlayan mortgage krizinin büyüyüp tüm küresel piyasalara yayılmasında da rol oynamıştı (Reuters)

Gölge bankacılık (shadow banking) sektörünün toplam varlığı 250 trilyon doları geçerken, yeni bir ekonomik kriz tehlikesi de artıyor.

Küresel finans sistemini izleyip tavsiyelerde bulunan Finansal İstikrar Kurulu'ndan (FSB) bugün yapılan açıklamada, banka dışı finansal kuruluşların faaliyetleri hakkında "yetersiz veri" bulunduğu belirtildi.

İsviçre merkezli uluslararası kuruluş, düzenleyicilerin riskleri değerlendirebilmesi için özel sermaye fonlarına ilişkin yeterli veri bulunmadığına işaret etti.

Bu durumun, muhtemel bir yeni küresel finans krizinin işaretlerini öngörememe riski yarattığına dikkat çekildi.

FSB verilerine göre gölge bankacılık piyasası, geçen yıl yüzde 9,4 oranında büyüdü. Bu sektör hedge fonları, sigorta şirketleri, yatırım fonları ve diğer banka dışı finansal kuruluşları kapsıyor. Sözkonusu oran geleneksel bankacılık sektöründeyse yüzde 4,7 oldu.

Böylece banka dışı finansal kuruluşlar, küresel finansal varlıkların yüzde 51'ini oluşturdu.

"Gölge bankacılık" diye adlandırılan banka dışı finansal sistemin küresel varlıkları 2024 sonunda ilk kez 250 trilyon doları aşarak 256,8 trilyon dolara ulaştı.

Amerikan bankacılık devi JPMorgan Chase'in CEO'su Jamie Dimon, ekimdeki açıklamasında finansal sistemin daha az denetlenebilen kısımlarındaki büyümenin ekonomik krize davet çıkarabileceği uyarısında bulunmuştu:

Bir hamam böceği gördüğünüzde, muhtemelen daha fazlasının da olduğunu bilirsiniz. Herkes bu konuda önceden uyarılmalıdır.

FSB'nin başkanlığını, aynı zamanda Birleşik Krallık Merkez Bankası Başkanı olan Andrew Bailey yürütüyor.

Bailey de küresel denetim otoritelerinin finansal sistemin dayanıklılığını değerlendirirken, gölge bankacılıktaki dönüşümü yakından takip etmesi gerektiğini vurgulamıştı.

Gölge bankacılık, 2007'de ABD'de başlayan mortgage krizinün büyüyüp tüm küresel piyasalara yayılmasında da rol oynamıştı.

Independent Türkçe, Telegraph, CNN


Yakın arkadaşı olan yunuslar daha yavaş yaşlanıyor

Şişe burunlu yunuslar hayat boyu süren arkadaşlıklar kuruyor (Simon Allen / Shark Bay Yunus Araştırması)
Şişe burunlu yunuslar hayat boyu süren arkadaşlıklar kuruyor (Simon Allen / Shark Bay Yunus Araştırması)
TT

Yakın arkadaşı olan yunuslar daha yavaş yaşlanıyor

Şişe burunlu yunuslar hayat boyu süren arkadaşlıklar kuruyor (Simon Allen / Shark Bay Yunus Araştırması)
Şişe burunlu yunuslar hayat boyu süren arkadaşlıklar kuruyor (Simon Allen / Shark Bay Yunus Araştırması)

Yakın arkadaşlıklar kuran yunusların biyolojik olarak daha yavaş yaşlandığı tespit edildi.

Avustralya'nın Shark Bay bölgesindeki erkek yunusların güçlü dostluklar kurabildiği biliniyor. Yakın ilişki kuran erkekler,dişileri bulma, kur yapma ve koruma süreçlerinde işbirliğine gittiği için bu arkadaşlıklar üreme açısından hayati önem taşıyor.

Bazı yunuslar yakın arkadaşlarıyla çok vakit geçirirken, diğerleri daha yalnız kalmayı tercih ediyor.

Yeni Güney Galler Üniversitesi'nden Dr. Livia Gerber liderliğindeki ekip, 40 yılı aşkın süre boyunca bölgedeki şişe burunlu yunusları inceleyerek bu ilişkilerin yaşlanma süreçlerini nasıl etkilediğini araştırdı.

Araştırmacılar, yaşları yeni doğandan 29'a kadar değişen 38 erkek yunusun deri dokusu örneklerini analiz etti. 

Bilim insanları sadece yılları saymak yerine, DNA metilasyonu örüntülerini kullanarak biyolojik yaşı ölçtü. Hücreler yaşlandıkça DNA üzerinde biriken kimyasal işaretleri ifade eden bu örüntüler, hayvanların takvim yaşından farklı olarak vücudunun nasıl yaşlandığı hakkında fikir veriyor.

Bulguları hakemli dergi Communications Biology'de yayımlanan çalışmaya göre güçlü arkadaşlıklar kuran erkek yunusların biyolojik yaşı, diğerlerine göre kayda değer oranda düşüktü. 

Dr. Gerber "Sosyal bağlantılar sağlık için o kadar önemli ki, hücresel düzeyde yaşlanmayı yavaşlatıyorlar" diyerek ekliyor:

Sosyal bağların hayvanların ömrünü uzattığını biliyorduk ama yaşlanma sürecini doğrudan etkilediğini ilk kez gösteriyoruz.

İnsanlarda ve başka sosyal memelilerde güçlü ilişkilerin hayatta kalma şansını artırdığı ve yaşam süresini uzattığı görülmüştü.

Araştırmacılar ayrıca yunusların kurduğu ilişkilerin stresi azaltmasının da daha yavaş yaşlanmalarında payı olduğunu düşünüyor. 

Bu bağlar zorlukların üstesinden birlikte gelmelerini sağladığı için bireyler üzerindeki fizyolojik yükü de azaltıyor.

Diğer yandan bilim insanları, büyük gruplarda zaman geçiren erkeklerin biyolojik açıdan daha genç değil, yaşlı olduğunu saptadı.

Ekip Conversation için kaleme aldığı yazıda "Bu, sosyal bağların faydalarının sadece başkalarının yanında olmaktan değil, derin, anlamlı ilişkilerden kaynaklandığını gösteriyor" diyerek ekliyor: 

Büyük gruplarda zaman geçirmek rekabet, stres veya hastalık riskini artırabilir ve bu faktörlerin hepsi yaşlanmayı hızlandırabilir. Sonuç olarak biyolojik yaşlanmayı etkileyen şey ilişkilerin niceliği değil, niteliği.

Independent Türkçe, Study Finds, Conversation, UNSW, Communications Biology


Çinli bilim insanları erkek kısırlığına karşı merhem geliştirdi

Mikroskopta görülen sperm hücreleri (AFP)
Mikroskopta görülen sperm hücreleri (AFP)
TT

Çinli bilim insanları erkek kısırlığına karşı merhem geliştirdi

Mikroskopta görülen sperm hücreleri (AFP)
Mikroskopta görülen sperm hücreleri (AFP)

Çinli araştırmacılar, sperm hareketliliğini artıran bir losyon geliştirdi. Bu gelişme, küresel erkek doğurganlığı krizinin çözümüne katkı sağlayabilir.

Erkeklerin doğurganlığı son 50 yıldır dünya çapında düşerken, anormal sperm morfolojisinin yanı sıra hücre sayısı ve hareketliliğinde de azalma yaşanıyor.

Geçen yıl yayımlanan bir araştırma, Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya'daki erkeklerin sperm sayısının 2000'den sonra "endişe verici" derecede azaldığını ve bunun kısmen yaşam tarzı seçimleri ve çevredeki kimyasallardan kaynaklandığını saptamıştı.

Kısırlık belirtileri arasında ereksiyon bozukluğu gibi bariz olanlar kolayca fark edilebilirken, sperm kalitesindeki düşüş gibi diğer sorunlar, belirgin semptomlar ortaya çıkmadan gelişebilir.

Sperm kalitesini iyileştirmek için en çok önerilen tedaviler arasında sigarayı bırakmak gibi yaşam tarzı değişiklikleriyle cerrahi düzeltme veya hormonal tedaviler gibi daha invaziv seçenekler var.

Fudan Üniversitesi Üreme ve Gelişim Enstitüsü'nden bilim insanları, sperm kalitesini artırmak için kolay uygulanabilir bir merhem geliştirdi.

Testislere haricen uygulanan losyonu hayvanlar üzerinde test ettiler. Bilim insanları, The Innovation adlı hakemli dergide yayımlanan yeni çalışmada, "Bu rahatsızlığa karşı son derece etkili, hedefe yönelik biyolojik ajanlar gerekli" ifadelerini kullanıyor.

Araştırmacılar erkek fareleri, ısı stresi, yapışmaz plastik kaplama PTFE (politetrafloroetilen) ve kurşun gibi sperm hareketliliğini azalttığı bilinen faktörlere maruz bıraktı.

Sperm kalitesinde düşüş olduğunu doğruladıktan sonra, SKAP2'den yapılan hidrojeli kemirgenlerin testislerinin üzerindeki cilde uyguladılar. SKAP2, normal sperm yapısını ve hareketini koruduğu bilinen bir protein.

Bilim insanları jelin, sütten elde edilen ve SKAP2 proteinini deri yoluyla hücrelere taşıyan güvenli, jöle benzeri parçacıklar kullanılarak yapıldığını söylüyor. Araştırmacılar, SKAP2 proteininin sperm kalitesini onarması veya iyileştirmesi için gereken yere doğrudan ulaşmasını sağlamak amacıyla bu jeli geliştirdi.

Araştırmacılar jeli bir ay boyunca uyguladıktan sonra kemirgenlerin sperm hareketinde büyük iyileşmeler yaşandığını ve çoğu durumda normal seviyelere döndüğünü tespit etti.

Bilim insanları çalışmada, "Erkek üreme sağlığı için yenilikçi bir müdahale sunan bu hidrojel uygulaması önemli bir potansiyele sahip" diye yazıyor.

Losyonun, sperm hareketliliğinin azalmasına karşı "hedefe yönelik ilk onarım stratejisi" olduğunu da ekliyorlar.

Bilim insanları jeli, düşük sperm hareketliliği teşhisi alan erkeklerin menisinde de test etti.

Meni örnekleri jelle kültürlendikten sonra sperm hareketi ve canlılığında kayda değer bir gelişme görüldü.

Bilim insanları, "Bu ajanla ilgili çalışma sonuçları, hedefe yönelik ve isabetli tedavi seçenekleri sunması gibi yönleriyle, klinik rehberlikte büyük önem taşıyor" diyor.

Sperm hareketliliği ve morfolojisini geliştirerek hem doğal döllenme hem de yardımla üremede başarı oranlarını daha da artırabilir.

Independent Türkçe