Arap ülkeleri, dijital eğitimde dünyanın neresinde?

Eğitim alanında küresel boyuttaki bir stratejik değişimin, öncelikle zihinsel düzeyde gerçekleşmesi gerekiyor

Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
TT

Arap ülkeleri, dijital eğitimde dünyanın neresinde?

Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)

Nermin Ali
Dördüncü Sanayi Devrimi (Endüstri 4.0), özellikle altmışlı yılların sonlarındaki, mevcut gelişimin mümkün olan en iyi versiyonuna ulaşmak için bir dizi fiziksel, dijital ve diğer teknik gelişmelerle yeni teknolojileri ve yaratıcı yöntemleri bir araya getiren Üçüncü Sanayi Devrimi (Endüstri 3.0) başta olmak üzere önceki devrimlerin ürettiklerinin kaçınılmaz bir sonucuydu. Teknolojiyi modern yaşamımızın tüm alanlarıyla birleştirdi ve böylece dijital sistem günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Bugün üçüncü ve dördüncü devrimlerin tezahürleri yaşanırken, Yapay Zeka sonrası devrimi olan Beşinci Sanayi Devrimi için hazırlıklar başladı. Hiç şüphesiz yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını bu devrimin bazı özelliklerinin ortaya çıkışını hızlandırdı. Peki, Arap ülkeleri tüm bu gelişmelerin neresinde duruyor? Dijital dönüşümde karşılaştığı ve karşılaşmaya devam ettiği zorluklar neler?
Gerçek şu ki, Arap dünyasında, bu devasa sistemdeki en basit dijital uygulamalardan dahi halen oldukça uzaktayız. Bazı yazılım ve uygulamaların kullanımında gurur duyduğumuz istatistikler, devasa ve yenilikçi dijital dünyada, çok küçük bir başarı olmaktan ileriye gidemiyor. Hayatın farklı alanlarında dijitalleşmeyi en uygun şekilde hayata geçirmenin önemini görmezden gelebiliriz. Ancak özellikle Kovid-19 salgını sonrası dijital etkileşimler dünyasının yaratılmasından ve dijital etkileşimlerin bugün acil bir zorunluluk haline gelmesinin ardından, dijitalleşmeyi eğitim sektöründe uygulamak zorunda olduğumuzu görmezden gelemeyiz.
Bu durum, yaşama, çalışma, düşünme, etkileşim ve iletişim kurma şeklimizi hızla yeniden şekillendirmemizin yanı sıra modern teknolojilerden ve yeni hizmetlerden yararlanmamız ve bunlara hızlı, esnek ve basit bir şekilde adapte olmamız için eski iş anlayışımızı değiştirmemizi gerektiriyor.
Üçüncü Sanayi Devrimi’nde, fiziksel bilgi biçimlerini, çeşitli hizmet, üretim ve imalat alanlarını içeren ve hem pratik hem de teknik açıdan çeşitli bazı alanları kapsayan dijital biçimlere dönüştürerek basit bir dijitalleştirme süreci başladı. Üçüncü Sanayi Devrimi, sağlık, ekonomi, bilim, güvenlik, ticaret, yatırım, turizm, ulaşım, taşımacılık, sanayi ve eğitim alanlarında iş modellerinde ve uygulamalarda köklü değişikliklere yol açtı. Bu değişikliklerin, çeşitli sektörlerde uygulanması, zamandan, emekten ve maliyetlerden tasarruf sağlarken verimliliği ve üretkenliği artırdığı için, bir strateji ve yeni bir iş modeli olarak ortaya çıktı.

Dijital dönüşüm teknolojileri
En önemli dijital dönüşüm teknolojileri arasında Yapay Zeka (AI), Artırılmış Gerçeklik (AR), Nesnelerin İnterneti (IoT), Blok Zinciri (Blockchain), Bulut Bilişim (Cloud Computing), Siber Güvenlik (Cyber Security), Büyük Veri (Big Data) ve 3D (üç boyutlu) baskı yer alıyor. Bu teknolojiler, daha yüksek rekabet değeri yaratıyor ve en iyi kullanıcı deneyimi sunmayı ve bağlılığı artırmayı hedefliyor. Yeni potansiyel müşteriler ve yeni pazarlar ortaya çıkarken, bir yandan emekten ve enerjiden tasarruf ediyor, diğer yandan verimlilik ve getiri artırılıyor. AR teknolojisi, akıllı telefonunuz ve bunun için tasarlanmış uygulamalardan daha fazlasına ihtiyaç duymadığından, öğrencinin neredeyse sıfır maliyet ve kullanım kolaylığı ile doğrudan etkileşime girmesini sağlayan sanal bir öğrenme ortamı oluşturabildiğinden, eğitimde kullanılan en önemli teknolojilerden biri haline geldi.

Uzaktan eğitim
E-Öğrenme (Uzaktan Eğitim), sınıf öncesinde, sırasında veya sonrasında bilgisayarlar, multimedya ağları, grafikler, arama motorları ve elektronik kütüphaneler dahil olmak üzere modern iletişim araçlarının kullanıldığı yenilikçi bir eğitim yöntemi olarak tanımlanıyor. Bu eğitim yöntemi, materyalin sunumu sırasında eşzamanlı etkileşim modeli ile eğitim materyalinin sunulduğu zaman dışındaki eşzamansız etkileşim modeli olmak üzere iki modelden oluşuyor.
Eğitim alanında dijital uygulamanın önemi, öğrenciler arasında olumlu etkileşimin oluşmasına katkıda  bulunacak farklı sunum yöntemleri geliştirilmesi ihtiyacıyla birlikte doğru anlamaya ve kavramaya yönelik tasarlanması açısından ön plana çıkıyor. Eğitim sisteminden kaynaklanan sorunları ele almak ve bunları eğitim alanının tamamına entegre etmek için teknik çözümler kullanılıyor. Aynı zamanda öğretmenler de yenilikçi bir şekilde tasarlanmış dijital eğitim müfredatını öğrenme ve bir dijital eğitim ortamına erişim konusunda eğitiliyorlar. Böylece bir yandan öğrencinin ilgisi çekilip, eğlenerek öğrenmesi sağlanırken bir yandan da hem öğrenciler, hem öğretmenler hem de ebeveynler arasında etkili bir iletişim sağlanıyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan habere göre, dijital dönüşüm için çeşitli sektörlerde bazı niteliksel farklılıklarla birlikte bir takım sabit gereksinimler olduğu görülüyor. Dijital bir strateji tasarlamak, insan kadrolarını geliştirmek, teknik ortamları ve altyapıları iyi yöneten profesyonel ekipler kurmak, ardından her modele göre özel bir plan oluşturmak, eğitim platformları, donanım ve işletim sistemleri, depolama ortamı ve yazılım sistemleri edinmek için bilimsel uzmanlığa yatırım yapılması gerekiyor.
Aslında bu ilk bakışta kolay kolay görülemeyebilecek tam bir kültürdür. Özellikle eski nesil öğretmenler başta olmak üzere eğitim sektöründen bu değişime karşı kültürel bir direniş gösterilebilir. Zira bu dijital değişim, kullanıcılarının, istenen hedeflere ulaşmak ve bu süreçten etkili sonuçlar elde etmek için birçok beceri ve tekniğe aşina olmasını gerektiriyor. Bu konuda yeterli bilgi sahibi olunmadığında da kullanıcının gözüne çok daha zor görünecektir. Ancak asıl zorluklar, stratejinin kendisini geliştirme mekanizmasında, veri gizliliği ve korumasında, kısacası siber güvenlikle ilgili ne varsa hepsinde bulunuyor.

Dijital öğrenme ortamları
Bunlar, dijital cihazlar ile tasarlanmış ve içlerindeki içerik ve faaliyetleri yönetmek için bilgi teknolojisini kullanan entegre iletişim ortamlarıdır. Dijital ortamların ana bileşenleri genellikle; internet siteleri, bulut sunucuları, arama motorları ve sosyal medya kanalları, mobil uygulamalar, ses, video ve diğer internet tabanlı kaynaklardan oluşur. Ayrıca eğitim vermek, dersi yönetmek ve öğrencilerin performanslarını değerlendirmek amacıyla internet üzerinden dijital olarak materyallerin etkileşimli  sunulmasına, öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenleriyle etkileşime girmelerine olanak sağlar. Ödev takibi imkanı veren bu dijital ortamlar, bir kontrol paneliyle hem öğretmen hem de öğrenci için eğitim sürecini desteklemeye yardımcı olan bir dizi araç sunar. Tüm bu imkanlar, eğitim sürecinin tamamını kolaylaştırırken bilgiyi sunma, açıklama ve bilgiye en uygun erişim sağlama yolunu daha esnek bir hale getirir.
Öğrenme ortamları çeşitlidir. Sosyal medya ağları, fotoğraflar, videolar, bloglar ve diğerleri gibi ücretsiz ve sosyal kullanım için hazırlanmış öğrenme ortamları vardır. Bunları; öğretmenin dersleri yayınlamasını ve konferanslar gibi tüm eğitim sürecini takip etmesini sağlayan araçlar, teknolojiler ve yazılımları içeren sanal bir öğrenme ortamı, akıllı telefonlara ve tabletlere dayalı mobil öğrenme ortamı, internet üzerinden bulut bilişime dayanan ve eğitim materyallerini her zaman ve her yerde öğrencilerin erişimine sunan bulut tabanlı bir öğrenim ortamı ve hem dijital hem de geleneksel eğitim araçlarının iç içe geçtiği entegre bir öğrenme ortamı şeklinde sıralayabiliriz.

Arap ülkeleri, dijital dünyaya adım atmaya hazır mı?
Suriye Sanal Üniversitesi'nin (Syrian Virtual University - SVU) kurucusu ve 1998'den bu yana Arap dünyasında dijital dönüşümün ilk savunucularından biri olan Milad es-Sebali'nin görüşüne göre çok sayıda Arap öğrenci ve öğretmenin yanı sıra üniversiteler, okullar ve eğitim kurumları henüz dijital ortama girmeye hazır değiller. Çünkü bunun için gerekli altyapıları yok. Aynı zamanda e-öğrenmeye veya uzaktan eğitime geçiş, eğitim alanında temel bir değişim olduğundan ‘bir gecede’ gerçekleşemez.
Sebali yaptığı değerlendirmeye şöyle devam etti:
“Genel olarak söz konusu kültürel ve düşünme, öğrenme ve öğretme şeklindeki değişim için hem öğretmenin hem de öğrencinin hazır bulunuşluğu amacıyla 20 yıldır eğitim sistemlerimize e-öğrenme sisteminin de dahil edilmesi ve teknolojinin eğitim alanına kademeli olarak sokulması çağrısında bulunuyoruz. Eğer bu olsaydı, öğrenciler, öğretmenler ve veliler için bambaşka ve ani bir değişim ile gelen mevcut pandeminin ortaya çıktığı andan farklı olarak, gerektiğinde kolay bir şekilde e-öğretime geçilebilecekti.”

Algılarda bir değişim
Eğitim alanında, kültürel boyutta stratejik bir dönüşümün öncelikle zihinsel düzeyde gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizen Sebali, “Herhangi bir dönüşümün veya değişimin merkezinde yönetim, yeni neslin inşası, geliştirme kavramları ve insanların özgüvenleri yer almalıdır. Öğrencinin düşünme biçimine odaklandıktan ve onu zihnen büyüme ve gelişme konusunda kalıcı araştırma ve sürekli öğrenme yoluyla eğittikten sonra altyapı konusunun çok daha kolay bir şekilde çözüleceği kesindir. Sınav sistemini, beyin yıkama, tekrarlama ve ezberlemeden uzaklaşarak geliştirmek ve entelektüel, yaratıcı, sosyal, psikolojik boyutlar ve pratik beceriler vb. özellikler taşıyan bir öğrencinin tabi tutulacağı bireysel bir değerlendirmeye dönüştürmek gerekiyor. Tüm bunlar, teknolojinin öğrenilmesi de dahil olmak üzere eğitim sürecinde nitel bir dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümün, güçlü yönlerini geliştirmeye ve onu belirli yönlere yönlendirmeye çalışıyoruz. Fakat bu, söz konusu değişimin üniversitelerimizi ve okullarımızı sanal üniversitelere dönüştürerek gerçekleşeceği anlamına gelmiyor.  Amaç öğretmeni ve sınıfı, teknolojiyle değiştirmek değil. Teknolojiyle ilgilenmek, başlı başına bir amaç değildir. Daha ziyade, kapsamlı bir gelişim ve ülkelerimizin yeni çağa, yani bilgi ekonomisi çağına geçiş sürecinde eğitim sisteminin işlevinde nitel bir dönüşüm yaratacak bir yoldur. Bir bilgi ekonomisi inşa etmenin temeli olan insan sermayesi oluşturmak için hükümetlerin kendi stratejilerinin bir parçası olması gereken uygulamalı bir süreç olan eğitim sistemi için yeni bir strateji belirlememiz, yenilenebilen, gelişebilen ve zamana ayak uydurabilen sistemlere geçmemiz gerekiyor. Bu sorumluluk, sadece okulun veya öğretmenin omuzlarına yüklenmemeli” şeklinde konuştu.

Dijital ile geleneksel arasında
Bu bilgiler, dijital eğitimin dengesini artırabilir ve onu geleneksel eğitim ile kıyaslanmadan ideal bir alternatif olarak gösterebilir. Ancak, bu konunun birçok takipçisine göre özellikle sosyal yönüyle ilgili olarak dijital eğitimin yaratmayı başaramadığı geleneksel öğrenme ortamlarının halen özel bir yeri olduğu da bir gerçek. Fiziksel iletişim, sosyal edinim ve öğretmenden doğrudan destek alma yolunda duran kayıt, yönetim, takip ve sertifikasyon gibi alanlardan başlayarak tüm eğitim süreci uzaktan yapılabilir. Ancak dijital eğitimin genellikle başkalarıyla iletişim ve rekabetten kaynaklanan motivasyonu zayıflatacağı ve bireysel becerilerden ziyade bilişsel yönü geliştireceği düşünülüyor.



Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
TT

Cilalı Taş Devri toplulukları sanıldığı kadar cinsiyetçi değilmiş

Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)
Neolitik Çağ diye de bilinen Cilalı Taş Devri'nde tarımcılığın yaygınlaşmasının, toplumsal cinsiyet rollerini etkilediği tahmin ediliyor (Ancient Origins)

Cilalı Taş Devri topluluklarının düşünüldüğü kadar cinsiyetçi olmadığı ortaya çıktı. Genetik analizler, bu toplumdaki bireylerin geniş alanlara yayıldığını da gösterdi.

MÖ 10 bin civarında başlayıp MÖ 2 bin 200'lerde biten Cilalı Taş Devri'nden kalma erkek mezarlarının, ok gibi aletler içermesi ve erkeklerin avlandığını gösteren mağara çizimleri, cinsiyetler arasında bir eşitsizlik olduğu düşüncesine yol açıyordu. 

Bilim insanları, ilk tarım toplumlarının ortaya çıkmasıyla kadın ve erkekler arasında hiyerarşik bir düzen oluşmaya başladığını tahmin ediyordu. 

Ancak Viyana, York ve Harvard üniversitelerinden araştırmacıların yeni çalışması, bu kanıyla çelişen güçlü kanıtlar buldu. 

Bilim insanları, Avrupa'daki Lineer Çömlek Kültürü'nün görüldüğü bölgelerden en az 250 kişinin DNA'sını analiz etti. Spiral şeklinde düzenlenmiş paralel çizgilerle süslenen çömlekleriyle bilinen Lineer Çömlek Kültürü, MÖ 5500-5000 civarında Avrupa'da geniş bir alana yayılmıştı. 

Araştırmacılar bu topluluklara ait farklı kişilerin mezarlarını ve beslenme biçimlerini inceledi.

Bulgularını hakemli dergi Nature Human Behaviour'da dün (29 Kasım) yayımlayan ekip, kadın ve erkek mezarları arasında kayda değer bir fark saptayamadı.

Ayrıca genetik veriler, toplulukların sadece birkaç nesil içinde kilometrelerce uzağa gittiğini gösterdi. Çalışmada, doğduğu yerden uzak yere gömülen kadın sayısının da erkeklerden fazla olduğu kaydedildi. 

Makalenin yazarlarından Dr. Ron Pinhasi "Slovakya'daki Nitra ve Macaristan'daki Polgár-Ferenci-hát kazı alanlarındaki ailelerin tükettikleri gıdalar, birlikte gömüldükleri mezar eşyaları veya kökenleri açısından farklılık göstermediğini ilk kez bildiriyoruz" diyor:

Bu da sözkonusu Cilalı Taş Devri bölgelerinde yaşayanların aile ya da biyolojik cinsiyet temelinde tabakalaşmadığını ve kaynaklara veya alanlara farklı seviyede erişim diye bilinen eşitsizlik belirtilerine rastlamadığımızı gösteriyor. 

Ekip bazı kişilerin aile üyelerinden çok uzakta yaşamasının Cilalı Taş Devri'nde "özgür" bir toplumun varlığına işaret ettiğini düşünüyor. 

Diğer yandan genetik bulgular, geniş ailenin de önemini ortaya koyuyor. Üç kişiyi içeren bir mezarda daha önce anne ve iki çocuğunun yattığı sanılırken, yeni çalışma kadının çocukların halası olduğunu saptadı. 

Makalenin bir diğer yazarı Dr. Penny Bickle "Üçü birbirine yakın gömülmüş ve kadının çocukları kucaklaması, bariz bir şefkat eylemini gösteriyor" diye açıklıyor. 

Arkeolog "Ayrıca mezarlara bırakılan taş aletler ve çanak çömlek gibi eşyalardan, kadınların tarım işlerinde daha önce düşünülenden çok daha aktif bir rol oynadığını ve bazı kadınların erkeklerden daha fazla seyahat ederken, diğer bölgelerdeki kadınların evden pek uzaklaşmadığını biliyoruz" ifadelerini kullanıyor: 

Bu da belki de düşündüğümüzden çok daha dinamik bir topluluk olduğunu gösteriyor.

"Gizem devam ediyor"

Yeni çalışma, nasıl sona erdiği bilinmeyen Lineer Çömlek Kültürü'ne dair soru işaretlerine yenilerini ekliyor.  

Daha önce Avusturya'da bu kültürden en az 100 kişiyi içeren bir mezar bulunması topluluğun katliamla silindiği düşüncesine yol açmıştı.

Fakat son çalışmada mezardaki çoğu kişi arasında genetik bağ olmadığının tespiti, şiddetin tek bir gruba yöneldiği fikrine meydan okuyor. 

Mezarda çocuklar da bulunurken, genç kadın sayısı azdı. Dr. Bickle "Daha büyük bir topluluktan seçilip taşınmış olabilirler mi? Genç kadınlar vardı ama öldürülmediler mi ya da başka bir yerde esir mi tutuldular? Neden yetişkinlerin yanı sıra çocuklar da vardı?" diye sorarak ekliyor:

Gizem devam ediyor.

Arkeolog daha fazla çalışmayla bu soruların yanıtlanacağını umuyor.

Independent Türkçe, Telegraph, New York Post, York Üniversitesi, Nature Human Behaviour