Arap ülkeleri, dijital eğitimde dünyanın neresinde?

Eğitim alanında küresel boyuttaki bir stratejik değişimin, öncelikle zihinsel düzeyde gerçekleşmesi gerekiyor

Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
TT

Arap ülkeleri, dijital eğitimde dünyanın neresinde?

Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)
Arap ülkelerinde uzaktan eğitimle ilgili sorunlar yalnızca teknik destekle sınırlı değil, böyle bir kültürün de olmaması başlı başına bir sorun teşkil ediyor (AFP)

Nermin Ali
Dördüncü Sanayi Devrimi (Endüstri 4.0), özellikle altmışlı yılların sonlarındaki, mevcut gelişimin mümkün olan en iyi versiyonuna ulaşmak için bir dizi fiziksel, dijital ve diğer teknik gelişmelerle yeni teknolojileri ve yaratıcı yöntemleri bir araya getiren Üçüncü Sanayi Devrimi (Endüstri 3.0) başta olmak üzere önceki devrimlerin ürettiklerinin kaçınılmaz bir sonucuydu. Teknolojiyi modern yaşamımızın tüm alanlarıyla birleştirdi ve böylece dijital sistem günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Bugün üçüncü ve dördüncü devrimlerin tezahürleri yaşanırken, Yapay Zeka sonrası devrimi olan Beşinci Sanayi Devrimi için hazırlıklar başladı. Hiç şüphesiz yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını bu devrimin bazı özelliklerinin ortaya çıkışını hızlandırdı. Peki, Arap ülkeleri tüm bu gelişmelerin neresinde duruyor? Dijital dönüşümde karşılaştığı ve karşılaşmaya devam ettiği zorluklar neler?
Gerçek şu ki, Arap dünyasında, bu devasa sistemdeki en basit dijital uygulamalardan dahi halen oldukça uzaktayız. Bazı yazılım ve uygulamaların kullanımında gurur duyduğumuz istatistikler, devasa ve yenilikçi dijital dünyada, çok küçük bir başarı olmaktan ileriye gidemiyor. Hayatın farklı alanlarında dijitalleşmeyi en uygun şekilde hayata geçirmenin önemini görmezden gelebiliriz. Ancak özellikle Kovid-19 salgını sonrası dijital etkileşimler dünyasının yaratılmasından ve dijital etkileşimlerin bugün acil bir zorunluluk haline gelmesinin ardından, dijitalleşmeyi eğitim sektöründe uygulamak zorunda olduğumuzu görmezden gelemeyiz.
Bu durum, yaşama, çalışma, düşünme, etkileşim ve iletişim kurma şeklimizi hızla yeniden şekillendirmemizin yanı sıra modern teknolojilerden ve yeni hizmetlerden yararlanmamız ve bunlara hızlı, esnek ve basit bir şekilde adapte olmamız için eski iş anlayışımızı değiştirmemizi gerektiriyor.
Üçüncü Sanayi Devrimi’nde, fiziksel bilgi biçimlerini, çeşitli hizmet, üretim ve imalat alanlarını içeren ve hem pratik hem de teknik açıdan çeşitli bazı alanları kapsayan dijital biçimlere dönüştürerek basit bir dijitalleştirme süreci başladı. Üçüncü Sanayi Devrimi, sağlık, ekonomi, bilim, güvenlik, ticaret, yatırım, turizm, ulaşım, taşımacılık, sanayi ve eğitim alanlarında iş modellerinde ve uygulamalarda köklü değişikliklere yol açtı. Bu değişikliklerin, çeşitli sektörlerde uygulanması, zamandan, emekten ve maliyetlerden tasarruf sağlarken verimliliği ve üretkenliği artırdığı için, bir strateji ve yeni bir iş modeli olarak ortaya çıktı.

Dijital dönüşüm teknolojileri
En önemli dijital dönüşüm teknolojileri arasında Yapay Zeka (AI), Artırılmış Gerçeklik (AR), Nesnelerin İnterneti (IoT), Blok Zinciri (Blockchain), Bulut Bilişim (Cloud Computing), Siber Güvenlik (Cyber Security), Büyük Veri (Big Data) ve 3D (üç boyutlu) baskı yer alıyor. Bu teknolojiler, daha yüksek rekabet değeri yaratıyor ve en iyi kullanıcı deneyimi sunmayı ve bağlılığı artırmayı hedefliyor. Yeni potansiyel müşteriler ve yeni pazarlar ortaya çıkarken, bir yandan emekten ve enerjiden tasarruf ediyor, diğer yandan verimlilik ve getiri artırılıyor. AR teknolojisi, akıllı telefonunuz ve bunun için tasarlanmış uygulamalardan daha fazlasına ihtiyaç duymadığından, öğrencinin neredeyse sıfır maliyet ve kullanım kolaylığı ile doğrudan etkileşime girmesini sağlayan sanal bir öğrenme ortamı oluşturabildiğinden, eğitimde kullanılan en önemli teknolojilerden biri haline geldi.

Uzaktan eğitim
E-Öğrenme (Uzaktan Eğitim), sınıf öncesinde, sırasında veya sonrasında bilgisayarlar, multimedya ağları, grafikler, arama motorları ve elektronik kütüphaneler dahil olmak üzere modern iletişim araçlarının kullanıldığı yenilikçi bir eğitim yöntemi olarak tanımlanıyor. Bu eğitim yöntemi, materyalin sunumu sırasında eşzamanlı etkileşim modeli ile eğitim materyalinin sunulduğu zaman dışındaki eşzamansız etkileşim modeli olmak üzere iki modelden oluşuyor.
Eğitim alanında dijital uygulamanın önemi, öğrenciler arasında olumlu etkileşimin oluşmasına katkıda  bulunacak farklı sunum yöntemleri geliştirilmesi ihtiyacıyla birlikte doğru anlamaya ve kavramaya yönelik tasarlanması açısından ön plana çıkıyor. Eğitim sisteminden kaynaklanan sorunları ele almak ve bunları eğitim alanının tamamına entegre etmek için teknik çözümler kullanılıyor. Aynı zamanda öğretmenler de yenilikçi bir şekilde tasarlanmış dijital eğitim müfredatını öğrenme ve bir dijital eğitim ortamına erişim konusunda eğitiliyorlar. Böylece bir yandan öğrencinin ilgisi çekilip, eğlenerek öğrenmesi sağlanırken bir yandan da hem öğrenciler, hem öğretmenler hem de ebeveynler arasında etkili bir iletişim sağlanıyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan habere göre, dijital dönüşüm için çeşitli sektörlerde bazı niteliksel farklılıklarla birlikte bir takım sabit gereksinimler olduğu görülüyor. Dijital bir strateji tasarlamak, insan kadrolarını geliştirmek, teknik ortamları ve altyapıları iyi yöneten profesyonel ekipler kurmak, ardından her modele göre özel bir plan oluşturmak, eğitim platformları, donanım ve işletim sistemleri, depolama ortamı ve yazılım sistemleri edinmek için bilimsel uzmanlığa yatırım yapılması gerekiyor.
Aslında bu ilk bakışta kolay kolay görülemeyebilecek tam bir kültürdür. Özellikle eski nesil öğretmenler başta olmak üzere eğitim sektöründen bu değişime karşı kültürel bir direniş gösterilebilir. Zira bu dijital değişim, kullanıcılarının, istenen hedeflere ulaşmak ve bu süreçten etkili sonuçlar elde etmek için birçok beceri ve tekniğe aşina olmasını gerektiriyor. Bu konuda yeterli bilgi sahibi olunmadığında da kullanıcının gözüne çok daha zor görünecektir. Ancak asıl zorluklar, stratejinin kendisini geliştirme mekanizmasında, veri gizliliği ve korumasında, kısacası siber güvenlikle ilgili ne varsa hepsinde bulunuyor.

Dijital öğrenme ortamları
Bunlar, dijital cihazlar ile tasarlanmış ve içlerindeki içerik ve faaliyetleri yönetmek için bilgi teknolojisini kullanan entegre iletişim ortamlarıdır. Dijital ortamların ana bileşenleri genellikle; internet siteleri, bulut sunucuları, arama motorları ve sosyal medya kanalları, mobil uygulamalar, ses, video ve diğer internet tabanlı kaynaklardan oluşur. Ayrıca eğitim vermek, dersi yönetmek ve öğrencilerin performanslarını değerlendirmek amacıyla internet üzerinden dijital olarak materyallerin etkileşimli  sunulmasına, öğrencilerin birbirleriyle ve öğretmenleriyle etkileşime girmelerine olanak sağlar. Ödev takibi imkanı veren bu dijital ortamlar, bir kontrol paneliyle hem öğretmen hem de öğrenci için eğitim sürecini desteklemeye yardımcı olan bir dizi araç sunar. Tüm bu imkanlar, eğitim sürecinin tamamını kolaylaştırırken bilgiyi sunma, açıklama ve bilgiye en uygun erişim sağlama yolunu daha esnek bir hale getirir.
Öğrenme ortamları çeşitlidir. Sosyal medya ağları, fotoğraflar, videolar, bloglar ve diğerleri gibi ücretsiz ve sosyal kullanım için hazırlanmış öğrenme ortamları vardır. Bunları; öğretmenin dersleri yayınlamasını ve konferanslar gibi tüm eğitim sürecini takip etmesini sağlayan araçlar, teknolojiler ve yazılımları içeren sanal bir öğrenme ortamı, akıllı telefonlara ve tabletlere dayalı mobil öğrenme ortamı, internet üzerinden bulut bilişime dayanan ve eğitim materyallerini her zaman ve her yerde öğrencilerin erişimine sunan bulut tabanlı bir öğrenim ortamı ve hem dijital hem de geleneksel eğitim araçlarının iç içe geçtiği entegre bir öğrenme ortamı şeklinde sıralayabiliriz.

Arap ülkeleri, dijital dünyaya adım atmaya hazır mı?
Suriye Sanal Üniversitesi'nin (Syrian Virtual University - SVU) kurucusu ve 1998'den bu yana Arap dünyasında dijital dönüşümün ilk savunucularından biri olan Milad es-Sebali'nin görüşüne göre çok sayıda Arap öğrenci ve öğretmenin yanı sıra üniversiteler, okullar ve eğitim kurumları henüz dijital ortama girmeye hazır değiller. Çünkü bunun için gerekli altyapıları yok. Aynı zamanda e-öğrenmeye veya uzaktan eğitime geçiş, eğitim alanında temel bir değişim olduğundan ‘bir gecede’ gerçekleşemez.
Sebali yaptığı değerlendirmeye şöyle devam etti:
“Genel olarak söz konusu kültürel ve düşünme, öğrenme ve öğretme şeklindeki değişim için hem öğretmenin hem de öğrencinin hazır bulunuşluğu amacıyla 20 yıldır eğitim sistemlerimize e-öğrenme sisteminin de dahil edilmesi ve teknolojinin eğitim alanına kademeli olarak sokulması çağrısında bulunuyoruz. Eğer bu olsaydı, öğrenciler, öğretmenler ve veliler için bambaşka ve ani bir değişim ile gelen mevcut pandeminin ortaya çıktığı andan farklı olarak, gerektiğinde kolay bir şekilde e-öğretime geçilebilecekti.”

Algılarda bir değişim
Eğitim alanında, kültürel boyutta stratejik bir dönüşümün öncelikle zihinsel düzeyde gerçekleşmesi gerektiğinin altını çizen Sebali, “Herhangi bir dönüşümün veya değişimin merkezinde yönetim, yeni neslin inşası, geliştirme kavramları ve insanların özgüvenleri yer almalıdır. Öğrencinin düşünme biçimine odaklandıktan ve onu zihnen büyüme ve gelişme konusunda kalıcı araştırma ve sürekli öğrenme yoluyla eğittikten sonra altyapı konusunun çok daha kolay bir şekilde çözüleceği kesindir. Sınav sistemini, beyin yıkama, tekrarlama ve ezberlemeden uzaklaşarak geliştirmek ve entelektüel, yaratıcı, sosyal, psikolojik boyutlar ve pratik beceriler vb. özellikler taşıyan bir öğrencinin tabi tutulacağı bireysel bir değerlendirmeye dönüştürmek gerekiyor. Tüm bunlar, teknolojinin öğrenilmesi de dahil olmak üzere eğitim sürecinde nitel bir dönüşüm gerektiriyor. Bu dönüşümün, güçlü yönlerini geliştirmeye ve onu belirli yönlere yönlendirmeye çalışıyoruz. Fakat bu, söz konusu değişimin üniversitelerimizi ve okullarımızı sanal üniversitelere dönüştürerek gerçekleşeceği anlamına gelmiyor.  Amaç öğretmeni ve sınıfı, teknolojiyle değiştirmek değil. Teknolojiyle ilgilenmek, başlı başına bir amaç değildir. Daha ziyade, kapsamlı bir gelişim ve ülkelerimizin yeni çağa, yani bilgi ekonomisi çağına geçiş sürecinde eğitim sisteminin işlevinde nitel bir dönüşüm yaratacak bir yoldur. Bir bilgi ekonomisi inşa etmenin temeli olan insan sermayesi oluşturmak için hükümetlerin kendi stratejilerinin bir parçası olması gereken uygulamalı bir süreç olan eğitim sistemi için yeni bir strateji belirlememiz, yenilenebilen, gelişebilen ve zamana ayak uydurabilen sistemlere geçmemiz gerekiyor. Bu sorumluluk, sadece okulun veya öğretmenin omuzlarına yüklenmemeli” şeklinde konuştu.

Dijital ile geleneksel arasında
Bu bilgiler, dijital eğitimin dengesini artırabilir ve onu geleneksel eğitim ile kıyaslanmadan ideal bir alternatif olarak gösterebilir. Ancak, bu konunun birçok takipçisine göre özellikle sosyal yönüyle ilgili olarak dijital eğitimin yaratmayı başaramadığı geleneksel öğrenme ortamlarının halen özel bir yeri olduğu da bir gerçek. Fiziksel iletişim, sosyal edinim ve öğretmenden doğrudan destek alma yolunda duran kayıt, yönetim, takip ve sertifikasyon gibi alanlardan başlayarak tüm eğitim süreci uzaktan yapılabilir. Ancak dijital eğitimin genellikle başkalarıyla iletişim ve rekabetten kaynaklanan motivasyonu zayıflatacağı ve bireysel becerilerden ziyade bilişsel yönü geliştireceği düşünülüyor.



Asya devinin Manhattan Projesi: ABD çip tedarik zincirlerinden çıkarılacak

ABD ve Çin arasındaki yapay zeka yarışı her geçen gün kızışıyor (Reuters)
ABD ve Çin arasındaki yapay zeka yarışı her geçen gün kızışıyor (Reuters)
TT

Asya devinin Manhattan Projesi: ABD çip tedarik zincirlerinden çıkarılacak

ABD ve Çin arasındaki yapay zeka yarışı her geçen gün kızışıyor (Reuters)
ABD ve Çin arasındaki yapay zeka yarışı her geçen gün kızışıyor (Reuters)

Çin, ABD'nin uzun yıllardır engellemeye çalıştığı yarı iletken çip üretim makinesinin prototipini geliştirdi. 

Guangdong eyaletine bağlı Shenzhen'deki gizli bir laboratuvarda geliştirilen makine, Batı'nın askeri gücünün önemli bir parçasını oluşturan ileri düzey yarı iletken çipleri üreten makinenin prototipini tamamladı. 

Reuters'ın aktardığına göre bu yılın başlarında tamamlanan makine, Hollandalı yarı iletken çip devi ASML'nin eski mühendislerinden oluşan bir ekip tarafından geliştirildi. 

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan kaynaklar, mühendislerin ASML patentli aşırı ultraviyole litografi (EUV) makinelerine tersine mühendislik uyguladığını söylüyor. 

EUV'ler saç telinden binlerce kat daha ince devrelerin silikon yongalara yerleştirilmesini sağlıyor. Genellikle devreler ne kadar küçük olursa çipler de o kadar güçlü oluyor. 

Kaynaklar, prototip makinenin çalıştığını ancak henüz çip üretilmediğini söylüyor. 

Analizde, Batı'nın tekelindeki bu teknolojinin Çin'in eline geçmesiyle Devlet Başkanı Şi Cinping'in yarı iletken çip üretiminde ülkenin kendine yeterlilik kazanması hedefine yaklaştığı belirtiliyor.

Çin Komünist Partisi'ne bağlı Merkez Bilim ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Ding Şueşiang'ın liderliğinde 6 yıl önce başlatılan program, Pekin yönetiminin özellikle Washington'a karşı sürdürdüğü yapay zeka yarışında dışa bağlılığının ortadan kaldırılmasını amaçlıyor. 

Kaynaklar, ABD'nin II. Dünya Savaşı'nda atom bombası geliştirmek için başlattığı Manhattan Projesi'nin Çin versiyonu diye tanımlanan proje hakkında şunları söylüyor: 

Amaç, Çin'in sonunda tamamen Çin yapımı makinelerle ileri seviye çipler üretebilmesini sağlamak. Çin tedarik zincirlerinden ABD'yi tamamen çıkarmak istiyor.

Pekin yönetimi prototip makinede ilk çipi 2028'e kadar üretmeyi hedefliyor. Ancak uzmanlar bunun 2030'a kadar mümkün olmadığı görüşünü paylaşıyor.

Independent Türkçe, Reuters, Modern Diplomacy


Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)
TT

Nvidia, İsrail'in kuzeyinde milyarlarca dolarlık yeni bir kampüs inşa etmeyi planlıyor

Nvidia logosu (Reuters)
Nvidia logosu (Reuters)

Amerikan teknoloji devi Nvidia bugün İsrail'in kuzeyinde büyük bir kampüs inşa etme planlarını resmi olarak açıkladı. Projenin, bölgedeki istihdam, konut ve kalkınma olanakları üzerinde geniş kapsamlı etkiler yaratması bekleniyor.

Şarku’l Avsat’ın Walla internet sitesinden aktardığına göre, Kiryat Tivon’da kurulacak bu dev kampüs için yapılacak yatırımlar, önümüzdeki yıllarda birkaç milyar şekel seviyesinde olacak. İnşaat çalışmalarının 2027’de başlaması, ilk kullanımın ise 2031’de gerçekleşmesi öngörülüyor.

Piyasa değeri yaklaşık 4,3 trilyon dolar olan Nvidia, kampüsü yaklaşık 22 dönümlük bir alanda geliştirmeyi planlıyor. Projede 160 bin metrekarelik kapalı alan bulunacak ve uluslararası bir mimarlık ekibi, Kaliforniya’nın Santa Clara kentindeki şirketin dikkat çekici merkezinden esinlenerek tasarımı üstlenecek.

Kampüs; yeşil alanlar, bir ziyaretçi merkezi, kafeler ve restoranların yanı sıra laboratuvarlar ve ortak çalışma alanlarını da kapsayacak. Amaç, Nvidia içindeki inovasyonu teşvik etmenin yanı sıra girişimlerle ve diğer iş ortaklarıyla iş birliğini artırmak.

İsrail, Nvidia’nın ABD dışındaki en büyük ve en önemli geliştirme merkezi konumunda bulunuyor ve şirket, ülkedeki ileri teknoloji sektörünün en büyük işverenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Planlanan kampüs, şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinden sonra ikinci en büyük tesis olacak ve 10 binden fazla çalışana ev sahipliği yapacak. Bu sayı, Nvidia’nın İsrail’deki mevcut çalışan sayısının yaklaşık iki katı ve dünya genelinde 38 ülkede çalışan iş gücünün üçte biri anlamına geliyor.

Kiryat Tivon’un batı kesiminde konumlanan alan, proje için düzenlenen rekabetçi bir seçimin ardından belirlendi. Seçime, Yukarı Celile’deki onlarca yerel yönetim katıldı; Yokneam, Hayfa, Migdal HaEmek, Afula, Harish ve Netanya gibi şehirler projeye ev sahipliği yapmak için yarıştı.

Nvidia’ya ait araziler, değeri onlarca milyon şekel olan alan için yüzde 51 indirimle tahsis edilecek. Gerekli onaylar, yabancı bir şirkete arazi satışı için İsrail yasaları çerçevesinde Savunma ve Dışişleri bakanlıkları tarafından zaten verildi. İlk aşamada Nvidia’nın, vergi ve geliştirme maliyetleri hariç olmak üzere, arazinin bir bölümü için yaklaşık 90 milyon şekel ödemesi bekleniyor.

Nvidia, küresel ölçekte yapay zekâ alanında öncü bir şirket olarak öne çıkıyor ve süper bilgisayar teknolojilerinde lider konumda bulunuyor. Bu başarıda, özellikle yapay zekâ uygulamaları geliştirmeye uygun paralel işlem kapasiteleri sayesinde grafik işleme birimlerini (GPU) üretmesi önemli rol oynuyor.

İsrail’deki faaliyetler, Nvidia’nın 2019’da Mellanox Technologies’i satın almasıyla başladı ve bu sayede sunucu çiftliklerinde işlemciler arasında olağanüstü bağlantı hızları sağlayan teknolojiler geliştirildi. Mellanox’un satın alınmasının ardından Nvidia, İsrail merkezli üç startup’ı daha bünyesine kattı. Şirketin İsrail’deki ofisleri Tel Hay, Yokneam, Raanana, Tel Aviv ve Beerşeba’da yer alıyor.

İsrail’deki geliştirme merkezi, Prof. Dr. Gal Chechik liderliğinde yapay zekâ araştırmaları yürüten bir ekibe ev sahipliği yapıyor. Ekip, üretken yapay zekâ, makine öğrenimi ve doğal dil işleme konularında çalışıyor. Diğer ekipler ise robotik, otonom araç sistemleri, sürüş yazılımları, siber güvenlik ve oyun performansının iyileştirilmesi alanlarına odaklanıyor. Yokneam’daki tesis, Nvidia’nın İsrail’deki ilk süper bilgisayarı Israel-1’i de barındırıyor.

Planlanan kampüsün yanı sıra Nvidia, Yokneam yakınlarındaki Mevo Carmel sanayi bölgesinde yaklaşık 30 bin metrekarelik alana sahip, İsrail ve Ortadoğu’nun en büyük veri merkezlerinden birinin inşasına da yakında başlayacak. Tesis, Israel-1’den daha gelişmiş yeni bir süper bilgisayara sahip olacak ve yalnızca şirketin Ar-Ge faaliyetleri için kullanılacak.

Kampüs ve veri merkezinin inşa edilmesi, bölgenin önemli bir teknoloji merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak ve binlerce iş imkânı ile yüzlerce yeni şirketi çekecek. Bu istihdamın bir kısmı doğrudan Nvidia’ya ait olacak, diğer kısmı ise yeni tesislerin hizmet sağlayıcıları olarak faaliyet gösterecek.

Nvidia... İsrail'in güçlü destekçisi

Nvidia CEO’su Jensen Huang, Tayvan doğumlu ve dokuz yaşında ABD’ye göç etmiş bir girişimci olarak biliniyor ve İsrail’in en güçlü destekçilerinden biri olarak tanınıyor. Huang, şirketin İsrail’deki faaliyetlerini sürekli övüyor ve yatırımlarını sürdürmeye devam ediyor.

Huang, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, “İsrail, dünyanın en parlak teknik zekâlarını barındırıyor. Burası Nvidia için ikinci vatan haline geldi. Yeni kampüsümüz, ekiplerimizin bir araya gelip iş birliği yapacağı, yenilikler geliştireceği ve yapay zekânın geleceğini inşa edeceği bir merkez olacak. Bu yatırım, İsrail’deki ailelerimize ve yapay zekâ çağındaki benzersiz katkılarına olan derin ve sürekli bağlılığımızı yansıtıyor” ifadelerini kullandı.

FRG
Nvidia CEO'su Jensen Huang (AFP)

Huang geçen hafta, 738 gün boyunca Hamas tarafından gözaltında tutulan İsrailli Nvidia çalışanı Avinatan Or’u şirketin Silikon Vadisi’ndeki genel merkezinde ağırladı. Or, o sırada ABD’de bulunan İsrail’deki Nvidia yetkilileri tarafından karşılandı.

Or’un dönüşünün ardından Huang, Nvidia çalışanlarına dünya çapında etkileyici bir mesaj göndererek Or’un annesi Ditza Or’un cesaretini övdü ve İsrail’deki Nvidia çalışanlarının Or ailesine esaret süresince verdikleri sürekli desteği takdir etti.

Bugün yapılan açıklama sonrası, Nvidia’nın Kıdemli Başkan Yardımcısı ve İsrail Geliştirme Merkezi Başkanı Amit Craig, “Nvidia’nın İsrail’deki büyümesi dikkat çekici oldu; bu, ekiplerimizin olağanüstü yetenekleri ve mühendislik mükemmeliyeti sayesinde gerçekleşti. Nvidia yönetimine, bu yeni büyüme aşamasında güven ve destekleri için minnettarız. Maliye Bakanlığı ve İsrail Arazi İdaresi’ne de ortaklıkları için teşekkür ediyoruz. Bu vizyonu gerçeğe dönüştürmeyi ve yapay zekâ geleceğini inşa etmeye devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

Kiryat Tivon Yerel Konseyi Başkanı Ido Greenblum ise projeyi ‘kuzey bölgesi için önemli bir proje’ olarak nitelendirdi. Greenblum, “Nvidia'nın bu bölgeyi seçmesinin doğru bir karar olacağına inanıyoruz. Şirkete güvenleri için teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.


James Webb'den şaşırtan keşif: Elmas yağan, limon biçimli gezegen

PSR J2322-2650b (solda), pulsarıyla (sağda) kütleçekim kilidi içinde olduğu için hep aynı tarafı pulsara bakıyor (NASA)
PSR J2322-2650b (solda), pulsarıyla (sağda) kütleçekim kilidi içinde olduğu için hep aynı tarafı pulsara bakıyor (NASA)
TT

James Webb'den şaşırtan keşif: Elmas yağan, limon biçimli gezegen

PSR J2322-2650b (solda), pulsarıyla (sağda) kütleçekim kilidi içinde olduğu için hep aynı tarafı pulsara bakıyor (NASA)
PSR J2322-2650b (solda), pulsarıyla (sağda) kütleçekim kilidi içinde olduğu için hep aynı tarafı pulsara bakıyor (NASA)

NASA'nın James Webb Uzay Teleskobu'nu (JWST) kullanan bilim insanları, bugüne kadar gördüklerine hiç benzemeyen bir atmosfere sahip bir gezegen keşfetti.

Şikago Üniversitesi'nden Michael Zhang ve ekibi, yaklaşık Jüpiter'in kütlesine sahip ancak tipik bir gaz devine pek benzemeyen bir ötegezegen buldu.

Şekli limona benzeyen PSR J2322-2650b adlı gezegen, bir pulsarın yörüngesinde dönüyor. Pulsarlar, tıpkı diğer nötron yıldızları gibi, büyük kütleli bir yıldızın yakıtını tüketip süpernova patlaması yaşamasının ardından meydana geliyor.

Bu patlamanın ardından geriye, Güneş'in 1-2 katı bir kütleye sahip ancak yaklaşık 20 kilometre çapı olan, son derece yoğun çekirdek kalıyor. Pulsarlar, son derece hızlı dönen nötron yıldızlarıdır.

Pulsarla arasında 1,6 milyon kilometre gibi kısa bir mesafe (karşılaştırmak gerekirse Dünya, Güneş'ten yaklaşık 100 kat daha uzakta) olan gezegen, bir turunu 7,8 saatte tamamlıyor. Bu yakınlıktan dolayı pulsarın kütleçekim kuvveti, gezegeni tuhaf bir limon şekline sokuyor.

Ancak yeni keşfedilen gezegenle ilgili ilginç olan şey, bir pulsarın etrafında dönmesi değil, daha önce görülmemiş bir atmosfer bileşimine sahip olması.

Araştırma ekibinden Peter Gao "Sonuçlar tam bir sürpriz oldu" diyor: 

Verileri aldıktan sonra hepimizin ortak tepkisi 'Bu da ne?' olmuştu. Beklediğimizden son derece farklıydı.

Sözkonusu pulsar büyük ölçüde gama ışını yayıyor ve JWST evreni kızılötesi ışıkta görmek üzere tasarlandığı için pulsar teleskobun görüşünü kapatmıyor. Bilim insanları bu sayede PSR J2322-2650b'yi rahatça gözlemleme imkanı buldu.

Bulguları hakemli dergi The Astrophysical Journal Letters'ta dün (16 Aralık) yayımlanan çalışmaya göre gezegenin atmosferi büyük ölçüde helyum ve karbondan meydana geliyor. Araştırmacılar gökcismini kaplayan karbon bulutlarının, yoğunlaşarak elmas oluşturduğunu tahmin ediyor.

Bugüne kadar incelenen yaklaşık 150 ötegezegen atmosferinden hiçbirinde tespit edilebilir seviyede moleküler karbon bulunmamıştı.

Zhang, "Bu, daha önce kimsenin görmediği yeni bir gezegen atmosferi türü" diyerek ekliyor:

Su, metan ve karbondioksit gibi bir ötegezegen üzerinde görmeyi beklediğimiz normal moleküller yerine, moleküler karbon, özellikle de C3 ve C2 gördük.

Karadul sistemi mi?

Araştırmacılar bu kadar yüksek oranda karbon içeren bir bileşimin nasıl ortaya çıktığını anlamaya çalışıyor. 

Gezegendeki sıcaklıklar 2 bin 40'la 650 derece arasında değişiyor. NASA'ya göre bu sıcaklıklarda moleküler karbon normalde diğer atom türleriyle bağlanır ve ancak gezegenin atmosferinde neredeyse hiç oksijen veya azot yoksa baskın hale gelir.

Pulsar ve ötegezegen ikilisi, bilim insanları tarafından bir tür "karadul sistemi" olarak değerlendiriliyor. Bu nadir sistemler, hızlı dönen bir pulsarın küçük, düşük kütleli bir yıldızla eşleşmesiyle meydana geliyor.

Bu sistemlerde küçük yoldaştan gelen madde, pulsara akarak zamanla onun daha hızlı dönmesine ve güçlü bir rüzgar oluşturmasına yol açıyor. Bu rüzgar ve radyasyon daha sonra daha küçük olan yoldaş yıldızı bombardımana tutarak ondan yavaş yavaş madde koparıyor. 

Karadul sisteminde pulsar, adını aldığı örümcek gibi, talihsiz eşini yavaş yavaş tüketiyor.

Bilim insanları sözkonusu ikilinin tipik bir karadul sistemi olmadığını ancak buna benzediğini düşünüyor. Ayrıca PSR J2322-2650b resmen yıldız değil, ötegezegen sınıfında yer alıyor.

Zhang, "Bu şey normal bir gezegen gibi mi oluştu? Hayır çünkü bileşimi tamamen farklı" diyerek ekliyor:

Acaba 'normal' karadul sistemleri gibi bir yıldızın dış kabuğunun soyulması sonucu mu oluştu? Muhtemelen hayır çünkü nükleer fizik saf karbon üretmiyor.

 Bilim insanları, bu tuhaf gökcisminin nasıl oluştuğunu ve atmosferinin neden bu kadar sıradışı olduğunu anlamak için çalışmalarını sürdürüyor.

Independent Türkçe, Space.com, Interesting Engineering, NASA, The Astrophysical Journal Letters