Suriye’nin kuzeybatısındaki temas hatları 8’inci ayında da değişmedi

Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınlarında duran ABD askeri konvoyu (27 Ekim – AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınlarında duran ABD askeri konvoyu (27 Ekim – AFP)
TT

Suriye’nin kuzeybatısındaki temas hatları 8’inci ayında da değişmedi

Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınlarında duran ABD askeri konvoyu (27 Ekim – AFP)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir petrol tesisinin yakınlarında duran ABD askeri konvoyu (27 Ekim – AFP)

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) dün yaptığı açıklamada, Suriye’nin kuzeybatısında askeri gerilimin düşmesine karşılık temas hatlarının 8’inci ayda da değişmediğini belirterek, Fırat’ın doğusunda ABD ve Rusya güçleri arasındaki sürtüşmelerin en az seviyede gerçekleştiğini bildirdi. Gözlemevi, Kasım 2014’ten bugüne kadar Beşşar Esed rejimine ait savaş uçakları ve helikopterlerin 162 bin 400’ün üzerinde hava saldırısı gerçekleştirdiğini aktardı. Buna göre, rejime ait uçaklar ve Suriye’nin bölgelerine yönelik 78 bin 505’ün üzerinde varil bombasıyla saldırı düzenlerken, savaş uçakları 83 bin 895 hava saldırısı gerçekleştirdi. Saldırıların 72’inci ayında yani içinde bulunduğumuz Ekim ayında sivil kayıp rapor edilmediği belirtilen açıklamada, bunun Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 5 Mart tarihinde ilan ettiği ateşkesin ardından bölgede gerilimin düşmesinden kaynaklandığı ifade edildi.
Bununla birlikte 72 ay içerisinde gerçekleşen saldırılarda binlerce kişi hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı, Suriye’nin şehirlerinde onlarca katliam yaşandı. Zira Ekim 2014’ten bu yana 18 yaşın altındaki 3 bin 206 çocuk, 18 yaşın üzerindeki 2 bin 115 kadın ve 8 bin 520 erkek olmak üzere toplamda 13 bin 841 sivil yaşamını yitirdi, 91 binin üzerinde sivil yaralandı. Gözlemevi’nin açıklamasına göre, savaş uçakları ve varil bombalarıyla yapılan saldırılarda Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ), DEAŞ örgütü, Türk İslam Partisi ve diğer bazı gruplara bağlı cihatçı savaşçılardan en az 8 bin 65 kişi öldü, binlercesi yaralandı.
Açıklamada, “Rusya, 30 Eylül 2015’teki müdahalesinin başlangıcından bu yana geçen 61 ayda halen Suriye krizine güçlü bir şekilde müdahale ediyor. Nitekim vatandaşların Rus varlığına itiraz etmesine rağmen Rusya bölgeleri bombalamaya, diğer bölgelerde de askeri devriyelerine devam ediyor. Rus güçleri 11 Ekim’de Haseke kırsalındaki Ayn Divar köyünde bir müddet konuşlandıktan sonra Rus varlığını reddettiklerini dile getiren köy sakinleri ve kadınlar ile Rus güçleri arasında tartışma çıkmasının ardından bu güçler geri çekildi” denildi. Gözlemevi’ne konuşan bir kaynak, köydeki kadınlar ile vatandaşları korumaya geldiklerini söyleyen Rus subaylar arasında sert bir tartışma yaşandığını aktardı. Rus subay, köy sakinlerini, Rus devriyelerine karşı çıkma karşılığında para almakla suçladı. Rus güçleri bu olaydan iki gün sonra Suriye’nin kuzeydoğusunda Türkiye-Suriye sınırındaki Haseke kırsalında yer alan El-Malikiye (Derik) bölgesinde iki ayrı devriye gerçekleştirdi.
Söz konusu devriyeler, Rusya ve Türkiye’nin bölgelerin paylaşımı ve Suriye’nin kuzeydoğu ve kuzeyindeki bölgelerde gerilimi düşürmek amacıyla yaptığı anlaşmalar çerçevesinde yürütülüyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki askeri operasyonlarının başladığı 9 Ekim’den bu yana Türk güçleri ve havadan ve karadan destek verdiği silahlı gruplar ile 4 bin 875 kilometrekare (Suriye Demokratik Güçleri’nin kontrolündeki bölgelerin toplam alanının yüzde 9,2’sini oluşturuyor) yani Lübnan’ın dörtte birinden fazla bir alanda ilerleme kaydetti. Bununla eşzamanlı olarak, Suriye rejimi Rusya’nın arabuluculuğunda Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile imzaladığı anlaşma uyarınca yaklaşık 18 bin 821 kilometrekareyi (SDG’nin denetimindeki bölgelerin toplam alanının yüzde 35,6’sına tekabül ediyor) kontrol altına aldı. Bu da SDG’nin, Barış Pınarı Harekatı’nın başlamasından önce kontrol ettiği 52 bin 916 kilometrekare alanın (Suriye topraklarının yüzde 28,6’sına tekabül eder) 23 bin 641’ini kaybettiği anlamına geliyor. SDG halihazırda Suriye topraklarının yüzde 15,7’sini kontrol ediyor.
Öte yandan, geçen ay ABD ve Rus güçleri arasında sükunetin hakim olduğu gözlemlendi. Böylece iki ay üst üste iki taraf arasında herhangi bir sürtüşme kayıtlara geçmedi.
Diğer taraftan, yeniden saldırı düzenlemeye başlayan Rus uçakları, İdlib’in Cisr eş-Şuğr kırsalındaki Hammame bölgesinde HTŞ’ye ait bir kampı vurdu. HTŞ’nin 4 unsuru öldü. Bu saldırılar, Rus savaş uçaklarının idlib kentinin batı bölgelerine gerçekleştirdiği benzer hava saldırılarından 25 gün sonra geldi. Rus uçakları 26 Ekim’de Türkiye’nin destek verdiği Feylak eş-Şam örgütüne ait bir kampı vurdu, 78 örgüt unsuru öldü, onlarca unsur da yaralandı. Kamp, Suriye’nin kuzeybatısında Türkiye sınırının yakınlarında yer alıyor. Saldırı gerçekleştiği esnada kamptaki unsurların eğitim yaptıkları bildirildi. Rejim güçleri ve destek verdiği militanlar da Rusya’nın desteğiyle geçtiğimiz iki gün içinde Suriye’nin Hama, Humus, Rakka ve Deyrizor kentlerinde bulunan çöl arazide DEAŞ örgütü hücrelerine yönelik arama tarama operasyonları yürüttü. Bu operasyonlar kapsamında Rusya’nın 20 savaş uçağı ve rejime ait birkaç helikopter 29 Ekim’de Rakka’daki çöl bölgelerini ve Hama’nın doğu kırsalında bazı noktaları vurdu.
Gözlemevi, 27 Ekim’de yaptığı açıklamada, Suriye’nin çöl bölgelerinde askeri operasyonların sürdüğünü bildirdi. Açıklamada, Hama’nın doğu kırsalında rejim ve destek verdiği gruplar ile DEAŞ arasında şiddetli çatışmaların devam ettiği belirtilirken, Rusya ve rejim uçaklarının da operasyonlara destek verdiği kaydedildi.
Gözlemevi’nin aktardığına göre, Suriye’nin çöl bölgelerinde Ekim ayının başından bu yana zaman zaman çatışmalar yaşanıyor. İki taraf arasındaki en şiddetli çatışmalar Humus’un doğu kırsalında Deyrizor’un idari sınırları yakınlarında bulunan Suhne Çölü’nde yoğunlaşıyor. Ayrıca Hama-Halep-Rakka üçgenindeki hava saldırıları ve yoğun saldırılar devam ediyor. Rusya söz konusu bölgelere yönelik hava saldırılarını sürdürüyor. Gözlemevi, Ekim ayı içerisinde Rus hava saldırıları sonucu DEAŞ’a bağlı 89 kişinin öldüğünü rapor etti.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.