Yurtdışından gelen umreciler, karantina süresini tamamlandıktan sonra bugün ibadetlerini yerine getireceklerhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2605071/yurtd%C4%B1%C5%9F%C4%B1ndan-gelen-umreciler-karantina-s%C3%BCresini-tamamland%C4%B1ktan-sonra-bug%C3%BCn
Yurtdışından gelen umreciler, karantina süresini tamamlandıktan sonra bugün ibadetlerini yerine getirecekler
Pakistan ve Endonezyalı umrecilerin gelişinden 3 gün sonra üçüncü uçak da iniş yaptı. (SPA)
Cidde: Said el-Ebyad
TT
TT
Yurtdışından gelen umreciler, karantina süresini tamamlandıktan sonra bugün ibadetlerini yerine getirecekler
Pakistan ve Endonezyalı umrecilerin gelişinden 3 gün sonra üçüncü uçak da iniş yaptı. (SPA)
Suudi Arabistan Hac ve Umre Bakanlığı, Pakistan ve Endonezya gibi ülkelerden gelen umreci sayısının 400’ü bulduğunu, yurtdışından gelen umrecilerin sağlık durumlarının iyi olduğunu ve şu ana kadar herhangi bir koronavirüs enfeksiyonu veya şüphesinin görülmediğini vurgulayarak, önümüzdeki birkaç gün içinde umrelerini yapmadan önce güvenliklerini sağlamak adına tüm adayların kontrollere ve ihtiyati tedbirlere tabi tutulduğunu açıkladı.
Hazırlanan programa göre, Endonezya ve Pakistan’dan gelen umreciler bugün (Çarşamba), onları ağırlamaya uygun hale getirilen otellerde geçirdikleri 3 günlük karantina süresini tamamladıktan sonra umre yapabilecek. Otellerin yüzde onluk kapasitesi, umrecileri serbest bırakmadan önce en son sağlık durumlarını öğrenmek üzere karantina önlemlerine tahsis edildi. Endonezya’dan gelen ve 90 umreciyi taşıyan ikinci uçak dün (Salı) akşam Kral Abdulaziz Havalimanı’na iniş yaptı.
Hac ve Umre Bakanı Yardımcısı Dr. Abdulfettah Meşşat telefon üzerinden Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Hacıların sağlık durumlarının istikrarlı olduğunu ve ilgili tüm kurumların, umrecilerin ibadetlerini kolay bir şekilde yerine getirebilmelerini sağlamak adına konuyla ilgili makamların belirlediği programlar ve yapılan kontroller dahilinde umrecilerin tüm ihtiyaçlarını karşılamak için çalışacaklarını” ifade etti.
Meşşat, “Yurt dışından gelen herhangi bir umrecide koronavirüs enfeksiyonu tespit edilmesi durumunda, tedavi edilmesine önem verilecek. Durumu tamamen iyileşmişse ve herhangi bir semptom göstermiyorsa, normal kalma süresi bitse dahi, bu kişiler karantina süresinin ardından belirlenen prosedürlere göre kolayca umre yapabilecek” ifadelerine yer verdi.
Meşşat, Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri vatandaşları için izlenen prosedürlerle ilgili olarak, “Suudi Arabistan dışından gelen tüm umrecilere aynı ihtiyati tedbirler ve sağlık protokollerinin uygulanacağını, umre ibadeti yapma niyetiyle Suudi Arabistan’a gelen Körfez ülkeleri vatandaşlarının da bu tedbirlere tabi olacağını” vurguladı. Meşşat, Körfez ülkeleri vatandaşlarının yaşadıkları ayrıcalığın, Suudi topraklarına vize almadan girmek olduğunu ve umre ibadetini yerine getirdiği süre boyunca Suudi vatandaşı gibi muamele gördüğünü açıkladı.
KİK ülkeleri vatandaşlarının üç gün karantinada kalmaları zorunlu
Hac ve Umre Bakanı Yardımcısı Meşşat sözlerine, “Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri vatandaşlarının Suudi Arabistan’da üç gün süreyle karantinada bulunmaları ve Suudi sistemlerine kayıtlı olmaları zorunludur. Bu süre bittikten sonra ziyaretçiye doğrudan ‘Tawakkalna’ ve ‘Eatmarna’ uygulamalarındaki programlar sunulur” ifadelerine yer verdi. Dr. Meşşat, KİK ülkelerinden gelen umrecilerin Suudi Arabistan’a gelişleri için belirli bir tarih olmadığını, bunların tarifeli uçuşlarla gelmelerinin de mümkün olduğuna dikkat çekti.
Körfez ülkeleri vatandaşlarına sunulan umreci oranıyla ilgili yanıtının başında Meşşat, “KİK ülkeleri vatandaşlarına umre yapmaları için herhangi bir kota ya da bir yüzde bulunmadığını ve Suudi Arabistan dışından gelenler için belirtilen yüzde içinde olacaklarını belirtti. Suudi Arabistan dışından geldiği belirtilen yaklaşık 10 bin umrecinin, 3 bin 300 umreciden oluşan gruplara ayrıldığını ifade etti.
Konuyla ilgili olarak Dr. Meşşat, Hac ve Umre Bakanlığı’nın dün “Kutsal toprakları ziyarete gelen umrecilere karşı görevlerini hakkıyla yerine getirmek için” Mekke Belediyesi ile bir anlaşma imzaladığını ifade etti. Anlaşmayla Hac ve Umre Bakanlığı’nın elektronik platformunun Mekke Belediyesi’nin iaşe ve hizmet sunum özel platformuyla birbirine bağlandığını, bu anlaşmanın iki taraf arasındaki hizmetlerin kesintisiz bir şekilde takibini sağlayan önemli bir gelişme olduğunu belirtti.
Yorucu prosedürlere geri dönen Suudi Arabistan’daki ilgili sektörler, umrecilerin Kral Abdulaziz Havalimanı’na geldiği andan itibaren güvenliklerini sağlamak için sıkı şekilde uygulanan, bir dizi program dahilinde onları otobüslerle Mekke’deki otellere taşıyorlar. Protokollere göre, yarısı yurt dışından gelen 20 bin hacıya günlük umre yapma imkanı veriliyor. Hac ve Umre Bakanlığı’nın Haremeyn İşleri Genel Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’yla doğrudan koordineli bir şekilde inşa ettiği umre toplanma merkezlerinden girilerek işlemlerin uygulanmasını sağlamak için her bir umreci grubuna, umre ibadetini yerine getirmeleri için 3 saat veriliyor. Böylelikle, “Eatmarna” uygulaması tarafından belirlenen vakitlere göre umre ibadetlerinin yerine getirilmesi sağlanıyor.
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman dün İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani’yi kabul etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman dün İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani’yi kabul etti. (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani ile iki ülke arasındaki ikili ilişkiler ve bölgedeki son gelişmeleri görüştü.
Görüşme, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri ve beraberindeki heyetin dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'nda bir araya gelmesiyle gerçekleşti. Suudi Arabistan tarafında görüşmeye, Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz, Devlet Bakanı, Bakanlar Kurulu Üyesi ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Dr. Musaid el-Ayban ve Genel İstihbarat Servisi Direktörü Halid el-Humeydan katıldı.
Öte yandan Suudi Arabistan Savunma Bakanı, Riyad'daki toplantı sırasında İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri ile iki ülke arasındaki ilişkileri gözden geçirdi. Görüşmelerde bölgesel gelişmeler, güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabalar ve karşılıklı ilgi alanına giren bir dizi konu ele alındı.
Laricani, iki ülke arasındaki istişarelerin devamı niteliğindeki ziyaret kapsamında dün erken saatlerde Riyad'a geldi.
Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldıhttps://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5187159-suudi-dan%C4%B1%C5%9Fmanl%C4%B1k-firmalar%C4%B1-t%C3%BCrkiyedeki-zuchex-2025-fuar%C4%B1%E2%80%99na-kat%C4%B1ld%C4%B1
Suudi danışmanlık firmaları Türkiye'deki ZUCHEX 2025 Fuarı’na katıldı
Suudi Arabistan merkezli MİQYAS şirketi, şu anda devam eden ZUCHEX 2025 Fuarı’na katılan bir dizi Türk şirketi ve fabrikasının standını ziyaret etti.
MİQYAS CEO'su Adil el-Gamdi fuara katıldı ve ev aletleri ile gazlı ocaklar alanında faaliyet gösteren bir dizi Türk üreticiyle görüştü. Yetkililer, önümüzdeki dönemde ürünlerinin Suudi Arabistan'a girişini kolaylaştırmanın yolları hakkında görüş alışverişinde bulundular.
MİQYAS’ın, dünyanın çeşitli ülkelerinden Suudi Arabistan ve Körfez'e ihracat yapan firmalara, ürünlerini Suudi Arabistan ve Körfez spesifikasyonlarına, standartlarına ve gereksinimlerine uygun hale getirme konusunda danışmanlık yapan ilk şirket olduğunu da belirtmek gerekir. MİQYAS, gerekli sertifikaları ve şartları elde etmeleri için Türk ihracatçıları destekleyip nitelik kazandırdıktan sonra, Suudi Arabistan'a yapılan Türk ihracatının artmasına da katkıda bulunuyor.
İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumdahttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5186912-i%CC%87srail%E2%80%99-katar%E2%80%99-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1-abd-iki-m%C3%BCttefiki-aras%C4%B1nda-s%C4%B1k%C4%B1%C5%9Fm%C4%B1%C5%9F-durumda
İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
Akil Abbas
İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.
Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.
Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)
ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.
Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.
İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.
Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.
Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.
İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.
Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.
Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.
Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.
Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.
İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.
ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge
Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)
Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.
ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.
Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.
Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.
Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة