Seçimlerin ötesinde: ABD demokrasisinin kötü durumu

ABD Başkanı Donald Trump ve Demokrat rakibi Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Demokrat rakibi Joe Biden (AFP)
TT

Seçimlerin ötesinde: ABD demokrasisinin kötü durumu

ABD Başkanı Donald Trump ve Demokrat rakibi Joe Biden (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Demokrat rakibi Joe Biden (AFP)

Refik Huri
Bölünmüş ABD, siyasi anlaşmazlığı korurken ulusal birliği sağlayacak yeni bir Lincoln'e ihtiyaç duyuyor
Başkanlık seçimlerinde kazananın kimliği ne olursa olsun ABD çoktan kaybetti. Tüm bu olup bitenler ayrıntılı bir "ölüm ilanı" senaryosundan ibaret. Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, mahkemeler ile sokaklardaki “savaş oyunlarına” avukatlar, uzmanlar ve stratejistlerden oluşan takımlarla hazırlanıyorlar. ABD sanki üçüncü dünya ülkeleri arasına katılmış gibi iki tarafta ne olursa olsun seçim sonuçlarını kabul etmeyi reddediyor. Afganistan ya da muhalefetin adayının iktidarın adayını seçimlerde hile yapmakla suçladığı herhangi bir Afrika ülkesiymiş gibi adaylardan her biri kendi zaferini ilan ederken diğerini hile yapmakla suçluyor.
Bu ülkelerle arasında tek fark var, o da ABD seçimlerinde Demokrat aday Joe Biden yerine Cumhuriyetçi Parti’nin adayı ve mevcut başkan Donald Trump’ın rakibini hile ile suçluyor olması. Trump daha seçimlerden birkaç ay önce; “ya seçimleri kazanırım ya da seçimler hilelidir” söylemini benimsemiş ve kampanyası boyunca bunu tekrarlamıştı. Seçimlerin düzenlenmesinden sonra da önce davranarak daha sonuçlar açıklanmadan zaferini deklare etti, oy sayımının durdurulmasını ve konunun Yüksek Mahkeme’ye taşınmasını talep etti. Seçimin iki tarafının da seçim sonuçlarını kabul etmemeleri ışığında demokrasi, sürrealist bir kaosa yöneliyor. Cambridge Üniversitesi’nde tarihçi ve öğretim görevlisi olan Daniel Larsen, “Tüm demokratik geçişlerin, bir tarafın iktidarı diğerine bırakmayı kabul etmesine dayandığını, aksi takdirde kuvvetin iktidarı ele geçireceğini, bu durumda ya ordunun harekete geçeceğini ya da iç savaş çıkacağını” düşünüyor. Larsen, ABD seçim sistemini “topal” olarak da tanımlıyor. “ABD’nin Felaketi” kitabının yazarı Michael Steinberg, ABD şehirlerindeki gerilimi, Hitler'in iktidara yükselmesine katkıda bulunan "Reichstag Yangını” kitabından ödünç alınmış bir sayfa olarak görüyor.        
Ancak, güçlü ABD’nin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike, demokratik sarsıntıdır. Bölünme şimdi olduğu gibi ne kadar keskin olursa olsun, demokratik çatı altında kaldıkça sağlıklıdır. Demokrasi, özgürlükleri ve devlet kurumlarını idare etme mekanizması, anlaşmazlıkları ve çatışmaları barışçıl bir şekilde yönetme sanatı olduğundan kendisinde görülecek herhangi bir aksaklık, devlet ve toplumda bir dengesizliğe ve tabi ki de totaliter ve otoriter bir yönetim sistemine yol açacaktır. Otoriter güçler görünüşte güçlü görünseler de demokrasi olmadan zayıftır. Dolayısıyla ABD’nin bütün askeri, ekonomik ve bilimsel gücü, demokrasi olmadan zayıflamaya mahkumdur. Nitekim Çin’in istisnai deneyimi de, bilimsel gelişme, ekonomik refah, teknolojik, düşünsel ve kültürel yaratıcılık için demokratik ortamın gerekli bir şart olduğu kuralını doğrulamaktadır. Harvard Üniversitesi’nden Profesör Daniel Ziblatt’ın dediği gibi ABD’de demokrasiye yönelik tehlikelerden biri de; “Aşırılık yanlısı sağı dizginlemeye en yatkın güç olan merkez sağın yok edilmesidir. Trump, Cumhuriyetçi Parti’yi bir aşırılık, komplolar ve efsaneler fantezisine dönüştürerek merkez sağı yok etti.”

Trump, Biden ve Araplar
Seçim sonuçlarıyla oynamanın yanı sıra seçimlerde hile yapmanın başka birçok yöntemi vardır. ABD demokrasisi tarihçisi John Greenspan’a göre bunlardan biri de “Yasalara uygun bir biçimde seçimleri çalmak ve insanların oylarını ellerinden almak.” Bir diğeri, Ziblatt ile meslektaşı Steven Levitsky’nin New York Times gazetesinde yayınlanan yazılarında sona erdirilmesini talep ettikleri şeydir. Bu iki isim, başkanın seçiminde “delegeler kurulu” sisteminden halk oyları sistemine geçiş taleplerinde yalnız değiller. Onlara göre sorun, "anayasanın küçük eyaletlerdeki azınlığa öncelik verecek şekilde tasarlanmış olmasıdır. ABD’de şehir merkezlerinde Demokratlar, kırsal kesimlerde de Cumhuriyetçiler daha fazla desteğe sahip. Bu da, delegeler kurulu sisteminde çoğunluğun hep Cumhuriyetçilerin lehine olmasını sağlıyor. Demokrat aday rakibine göre halktan yüzde 2 ila 3 daha fazla oy alsa da Cumhuriyetçi aday delegeler kurulunda daha fazla oy aldığı için başkan olabiliyor. Demokrat adayın kazanabilmek için rakibinden en az yüzde 6 daha fazla oy alması gerekiyor. Doğrusu bugün ABD’de çok etnikli bir çoğunluk var ama bunları hakim bir çoğunluğa dönüştürmek zor.
Seçim kampanyası sırasında Trump yandaşlarına, “Gördüklerinizin ve okuduklarınızın gerçekten farklı olabileceğini unutmayın” demişti. Şimdi de seçimler gerçekleşmemiş, bir başkanın ikinci dönem seçilmesi için gereken (uzmanların deyimiyle) 3 silaha artık ihtiyacı kalmamış gibi görünüyor; güçlü ekonomi, güçlü bir dış politika ve zayıf bir rakip. Yüksek Mahkeme kayıp oyları yeniden sayabilir ama olmayan oyları veremez.
Nihayetinde mesele; bölünmüş ABD’nin, siyasi anlaşmazlığı korurken ulusal birliği sağlayacak yeni bir Lincoln'e ihtiyaç olduğudur. Sorun ise, Lincoln yerine "beyaz bir ABD" için savaşan yeni bir Andrew Johnson ile karşı karşıya kalmasıdır.

* Refik Huri’nin makalesi, Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Yaptırımların kaldırılmasının ardından Trump'ın Şera'dan 5 talebi ne?

TT

Yaptırımların kaldırılmasının ardından Trump'ın Şera'dan 5 talebi ne?

Yaptırımların kaldırılmasının ardından Trump'ın Şera'dan 5 talebi ne?

ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın daveti üzerine Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile 33 dakikalık bir görüşme gerçekleştirirken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da görüşmeye telefonla katıldı.

ABD ve Suriye liderleri arasında 25 yıl sonra gerçekleşen ilk görüşme, Trump'ın sürpriz bir şekilde ABD'nin Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları kaldıracağını açıklamasının ardından gerçekleşti.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt yaptığı açıklamada, Başkan Trump'ın Suriye'de barış ve refahı teşvik etmek için Suudi Arabistan'la birlikte çalışma sözü verdiğini belirtirken, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da Trump'ın yaptırımları kaldırma kararını cesur bir karar olarak niteleyerek övdü.

Leavitt, Başkan Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'a dostlukları için teşekkür ettiğini, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'ya ülkesinde tarihi bir şey yapmak için büyük bir fırsata sahip olduğunu söylediğini ve onu Suriye halkı için büyük bir iş yapmaya teşvik ettiğini kaydetti.

sd
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Roj Kampı’nda yürütülen güvenlik operasyonu, uyuyan hücrelerin yakalanmasını ve DEAŞ'ın sırlarının ortaya çıkmasını sağladı. (Arşiv – Şarku’l Avsat)

Leavitt, Trump'ın Suriye Cumhurbaşkanı'ndan beş talepte bulunduğunu açıkladı. Bunlardan ilki, İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için İbrahim Anlaşması’nı imzalamak. İkincisi, tüm yabancı savaşçıların Suriye'yi terk etmesini istemek. Üçüncüsü, Filistinli silahlı hareketlerin unsurlarının sınır dışı edilmesi. Dördüncüsü, DEAŞ'ın geri dönüşünü engellemek için ABD'ye yardım etmek. Beşinci ve son talep ise DEAŞ'ın Suriye'nin kuzeydoğusundaki gözaltı merkezlerinin sorumluluğunu üstlenmek.

Trump, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’dan Doha'ya giderken Air Force One uçağında gazetecilere şunları söyledi: “Ona (eş-Şera'ya), ‘Umarım işler istikrara kavuştuğunda İbrahim Anlaşması'na katılırsınız’ dedim. O da ‘Evet’ dedi. Ancak önlerinde yapacakları çok iş var.”

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ise Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a toplantının düzenlenmesinde gösterdikleri çabalar için teşekkür etti ve İranlıların Suriye'den çıkmasının sunduğu önemli fırsatın yanı sıra, terörle mücadele ve kimyasal silahların ortadan kaldırılması konularında ABD ve Suriye'nin ortak çıkarları olduğunu belirtti.

Eş-Şera, Suriye ile İsrail arasında 1974'te imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın geçerliliğine dikkat çekti. Suriye'nin Doğu ile Batı arasındaki ticareti kolaylaştırmada önemli bir bağlantı görevi göreceği umudunu dile getiren eş-Şera, ABD şirketlerini Suriye petrol ve gazına yatırım yapmaya çağırdı.

sdfgrt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ev sahipliğinde ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi. (Reuters)

Eş-Şera, ABD Başkanı ile görüşmeden önce Suriye ile ABD arasındaki ilişkileri güçlendirmek için başkent Şam'da Başkan Trump'ın adını taşıyan bir kule inşa etmek, İsrail ile açılım yapmaya açık olmak ve ABD'nin Suriye'nin petrol ve gaz rezervlerine erişimi gibi çeşitli fikirler sundu.

Basında çıkan haberlerde, Trump yanlısı bir aktivist olan Jonathan Bass'ın 30 Nisan'da Suriyeli aktivistler ve Körfez Arap ülkelerinden temsilcilerle birlikte Şam'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile dört saat süren bir görüşme yaptığına atıfta bulunuldu. Bu görüşme, eş-Şera ile Trump arasında dün sabah Riyad'da bir toplantı yapılmasına aracılık etmeye yönelik daha geniş çaplı çabanın parçasıydı.

Trump gazetecilere yaptığı açıklamada, Suriye'yi küresel finans sisteminden izole eden ve 14 yıllık savaşın ardından ekonomik iyileşmeyi engelleyen yaptırımları kaldırarak, Suriye'ye ‘yeni bir başlangıç fırsatı’ vermek istediğini söyledi.

scdfrgt
İsrail'in Suriye'ye düzenlediği saldırılardan (Arşiv – Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Trump'ın yoğun programı ve Suriye ile nasıl başa çıkılacağı konusunda ekibi içinde fikir birliği olmaması göz önüne alındığında, Trump ile eş-Şera arasındaki görüşme sürpriz oldu.

Analistler, Trump'ın Suriye'ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldırma ve ardından Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşme girişiminin, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden bu yana Dürzileri ve Suriyeli azınlıkları koruma bahanesiyle Suriye'deki hava saldırılarını artıran İsrail ile gerilimi azaltmayı amaçladığını söylüyor. Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre eş-Şera, gerilimi düşürmek için Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) arabuluculuğunda İsrail ile dolaylı görüşmeler gerçekleştirdi.