İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin, Biden'ı Kudüs'e davet etti

İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin. (Reuters)
İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin. (Reuters)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı Rivlin, Biden'ı Kudüs'e davet etti

İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin. (Reuters)
İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin. (Reuters)

İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’a İsrail’i ziyaret davetini ve “Kudüs’te misafirimiz olmanızı isteriz” mesajını içeren sıcak bir tebrik mesajı gönderdi.
Cumhurbaşkanı Rivlin mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Amerika Birleşik Devletleri’nin 46’ıncı başkanı seçilmesi münasebetiyle dostumuz Joe Biden’e İsrail halkının ve İsrail Devleti’nin iyi temennilerini gönderiyorum. Ayrıca seçilmiş Başkan Yardımcısı Kamala Harris’i de en içten duygularla tebrik ediyor ve başarılar diliyorum. İsrail’in kadim bir dostu olarak siz artık özgür dünyanın liderisiniz ve İsrail Devleti’nin en yakın ve en önemli müttefikisiniz. Ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki stratejik ortaklık, herhangi bir siyasi liderlikten çok daha güçlüdür. Bu ortaklık sadece dostluğa değil, aynı zamanda toplumlarımızın temelleri olarak özgürlük ve demokrasiye olan uzun süreli bağlılığımızdaki ortak değerlerimizin derinliklerine de dayanıyor. Özel ilişkilerimizin ve çok yönlü iş birliğimizin gelecekte de gelişmeye devam edeceğine dair en ufak şüphem bulunmuyor. İsrail halkı adına size gelecekteki yönetiminizde başarılar diliyorum. Ayrıca misafirimiz olarak Kudüs’ü ziyaret etmeniz isterim. Bu anlamda sizi Kudüs’e davet ediyorum.”
Rivlin ayrıca Başkan Trump’a da “İsrail’in güvenliğini artırmada 4 yıl boyunca sürdürdüğü ortaklık” için teşekkür etti.
İsrail siyasi çevreleri, Başbakan Netanyahu’yu, ABDnin eski Başkanı Barack Obama döneminde hüküm süren kötü ilişkilerin tekrarlanmamasına karşı uyardı. Netanyahu pazar sabahı erken saatlerde sosyal medya hesaplarından hem yeni Başkan Biden’ı hem de yardımcısını tebrik ettiği mesajında şu ifadeleri kullandı:
“Tebrikler Joe Biden ve Kamala Harris. Joe ile yaklaşık 40 yıldan uzun bir süredir devam eden sıcak, kişisel ilişkilerimiz var. Ben sizi harika bir İsrail dostu olarak tanıyorum. ABD ile İsrail arasındaki özel ittifakı güçlendirmek için ikinizle de çalışmayı dört gözle bekliyorum.”
Netanyahu söz konusu mesajdan birkaç dakika sonra da Donald Trump’a hitaben bir başka mesaj yayınladı. “Başkan Trump’a, İsrail’e ve şahsıma gösterdiği dostluk, Kudüs ve Golan’ı tanıması, İran’a tarihi barış anlaşmalarında direnmesi ve ABD-İsrail iş birliğini benzeri görülmemiş zirvelere taşıması vesilesiyle teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
İsrail muhalefetinin ve Gelecek Partisi’nin (Yesh Atid-Telem) meclis bloğu başkanı Yair Lapid, Biden’i tebrik eden İsrailli ilk politikacı oldu. Lapid, Netanyahu’nun Biden’ı tebrik etmekte gecikmesini sert bir dille eleştirdi. Cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, “Fransa Cumhurbaşkanı, Almanya Şansölyesi ve İngiltere Başbakanı bunu yapabildiyse siz neden onu tebrik etmekten kaçınıyorsunuz?” diye sordu. Bir dönem Netanyahu’nun yakın adamlarından biri olan İsrail’in ABD eski Büyükelçisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Michael Oren de Netanyahu’yu eleştirerdiği açıklamasında şunları söyledi:
“ABD’liler ülkelerindeki gelişmeler hakkında söylenenlere büyük önem veriyorlar. Netanyahu’nun  Biden’ın zaferini kabul etmemesi, bir sonraki yönetimin İsrail hükümeti ile ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Çünkü onlar bu tür davranışları çabucak unutmazlar.”
Tel Aviv’de Biden’ı tebrik eden ilk hükümet yetkilisi, alternatif başbakan ve İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz oldu. Gantz yayınladığı tebrik mesajında şunları söyledi:
“İsrail’in uzun süredir destekçisi ve dostu olan Joe Biden ile ABD tarihinde seçilen ilk kadın Başkan Yardımcısı olan Kamala Harris’i tebrik ediyorum. Dünya çapında demokrasiyi, istikrarı ve barışı teşvik etme çabalarında müttefikimiz olarak, halklarımız arasındaki sağlam bağları ve güçlü savunma ortaklığını derinleştirmeye devam etmeyi dört gözle bekliyorum.”
Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi de Gantz’ın paylaşımına yaptığı yorumda, “Onun başkalığı döneminde, ülkelerimiz arasındaki vazgeçilmez stratejik ortaklığın gelişmeye devam edeceğine yürekten inanıyorum” dedi.
İsrail dün gün boyunca Netanyahu hükümetiyle Biden yönetimi arasındaki muhtemel ilişkilerim nasıl olacağı hakkında tartışmalara sahne oldu. Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nden Araştırmacı ve ihtiyat askeri Albay Dr. Eldad Shavit konuya dair şu değerlendirmelerde bulundu:
“Trump’ın görev süresinin sona ermesi ve Biden’in yeni başkan olarak seçilmesi, İsrail dış politikasında yeni düzenlemeler yapılmasını gerektiriyor. Öncelikle İsrail’in ABD’de iki parti arasında bölünmüş siyasi kanatlar arasındaki konumu konusunda yeniden uzlaşı sağlayacak şekilde, yeni yönetimle bir iletişim stratejisi geliştirmeye ihtiyacı var. Bu bağlamda İsrail’in Demokratların seçilmiş üyeleri ve ABD’deki Yahudi cemaatiyle iletişim hatlarını açık tutmak da dahil olmak üzere derhal güçlü bir lobi faaliyetine başlaması gerekiyor. Stratejik konulara gelince… Arap ülkeleriyle devam eden normalleşme eğilimi yoluyla İran'ın İsrail'e yönelik oluşturduğu tehditten İsrail-Filistin çatışmasına kadar Amerika Birleşik Devletleri'nin Ortadoğu'daki bölgesel politikasına ilişkin İsrail ve ABD’li taraflar arasında yakın bir irtibat kurmaya çalışmak ve beklentileri koordine etmek büyük önem arz ediyor. Üçüncü olarak; uluslararası arenada İsrail ile Çin arasındaki ticaret ve iş birliği konularını açıklığa kavuşturmak uygun olacaktır. Bunun, ABD'nin Birleşmiş Milletler organlarına geri dönüşüne göre koordine etmeye çalışılması tavsiye edilir. Bu yüzden İsrail aleyhine otomatik olarak önyargıya neden olan hususlarda işlevsel değişikliklerin yapılması ve eksikliklerin düzeltilmesi şarttır. ABD’nin politikasının İsrail hükümetininkiyle tutarsızlık göstermesi durumunda İsrail’in tepkisinin iki ana değişkeni hesaba katması önemlidir. Bunlardan ilki, bölgede ve uluslararası sahnede İsrail için en önemli şey İsrail’in ABD ile ikili ilişkilerdir. ABD, Biden yönetimi altında dahi İsrail'i Ortadoğu'daki en önemli bir müttefik olarak görecektir. Dolayısıyla İsrail’in çıkarları, ülkeler arasında anlaşmazlıklar bulunsa dahi ABD’deki yönetimle ilişkilerini geliştirmek ve güçlendirmeyi gerektirmektedir. İkincisi; herhangi bir kamuoyu eleştirisi ve İsrail’in demokratik yönetime meydan okuması, ülkeler arasındaki uçurumu genişletecektir. Bu durum, iki ülke arasındaki tarihi ve ahlaki ilişkilerde önemli bir destek oluşturan ABD’deki Yahudi cemaatinin bazı kesimleri için de geçerlidir.”



Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
TT

Rusya, Zelenskiy'nin yeni seçimlerin yapılmasına yönelik kararını memnuniyetle karşıladı

Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP
Londra'daki "10 Downing Street"te Ukrayna Cumhurbaşkanı ile görüşmelerinin başlamasından önce "Avrupa Troikası" liderleri (AFP

Kremlin, ABD Başkanı Donald Trump'ın bu yöndeki çağrısının ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'nin dün Ukrayna'da yeni seçimler yapılmasına onay vermesini memnuniyetle karşıladı. Rusya Devlet Başkanlığı sözcüsü Dmitry Peskov, bu gelişmeyi "yeni bir şey" olarak nitelendirdi.

Bu arada, ABD Başkanı dün İngiltere, Fransa ve Almanya liderleriyle yaptığı telefon görüşmesinde Ukrayna barış müzakerelerindeki son gelişmeleri ele aldı. 40 dakikalık görüşme, çatışmanın çözümünde "ilerleme kaydetmeye" odaklandı.


Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
TT

Pezeşkiyan Türkmenistan'da Putin ile görüşecek

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (solda), Moskova'daki görüşmeleri sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile (Reuters)

İran medyası dün, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın önümüzdeki hafta Türkmenistan'da Rus mevkidaşı Vladimir Putin ile görüşeceğini bildirdi.

Resmi IRNA haber ajansının haberine göre Muhsin Hacı Mirzai, Pezeşkiyan'ın önce Kazakistan'a, ardından da birçok devlet başkanının katılacağı barış odaklı bir zirveye katılmak üzere Türkmenistan'a gideceğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Devrim Muhafızları'na bağlı Fars haber ajansından aktardığına göre İran'ın Moskova Büyükelçisi Kazım Celali, Pezeşkiyan'ın zirve görüşmeleri sırasında Putin ile görüşeceğini açıkladı.

2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin başlamasından bu yana Moskova ve Tahran arasında bir yakınlaşma gözlemlendi ve iki ülke, özellikle askeri bağları güçlendirmeyi amaçlayan stratejik ortaklık anlaşması imzaladı.

Batı ülkeleri ve Kiev, İran'ı Rusya'ya Şahid insansız hava araçları (İHA) ve kısa menzilli füzeler tedarik etmekle suçladı; Rusya bu silahları Ukrayna'daki savaşında kullandı.


Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
TT

Trump'ın Venezuela petrol tankerine el koyma hamlesi ne anlama geliyor?

ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin Venezuela açıklarında bir petrol tankerine el koyması, Venezuela Devlet Başkan Nicolas Maduro’ya yönelik askeri baskı kampanyasının en dramatik gelişmelerinden biri olarak değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, yabancı bir gemiye çıkma adımı alışılmadık bir hamle niteliğinde ve daha önce Karayipler ile Pasifik’te uyuşturucu taşıdığı iddia edilen 20’den fazla tekneyi hedef alan operasyonların ötesine geçerek ABD’nin müdahale alanını genişletiyor.

İlk raporlar, sahil güvenlik unsurlarının, donanma ve diğer kolluk kuvvetlerinin desteğiyle gerçekleştirdiği bu baskının, ABD’nin tekne operasyonları ya da Trump’ın Venezuela topraklarında askerî harekât tehdidinde bulunmasına kıyasla daha az hukuki ve anayasal risk barındırdığını gösteriyor.

Üst düzey bir ABD’li yetkili, ‘Skipper’ adlı gemiye uluslararası sularda el konulduğunu ve geminin Venezuela menşeli ham petrol taşıdığını belirtti. Daha önce bir federal mahkeme, gemiye İran destekli terör gruplarıyla bağlantılı olduğu şüphesiyle el konulması yönünde karar çıkarmıştı.

rgt
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Buna rağmen, Trump’ın gemiye el konulduğunu duyururken sergilediği coşku ve Adalet Bakanı Pam Bondi’nin, ABD’li personelin bir helikopterden halatlarla geminin güvertesine indiğini gösteren videoyu paylaşması, operasyonun siyasi boyutunu öne çıkarıyor.

Trump, her zamanki üslubuyla gazetecilere, ABD’nin ‘çok büyük bir tankere… bugüne kadar ele geçirilen en büyük gemiye’ çıktığını ilan etti.

Tankerin Trump ile Maduro arasındaki mevcut gerilimle doğrudan bağlantılı olmayabileceği belirtilse de, bu müdahalenin Karayipler’deki geniş çaplı ABD deniz konuşlandırmasının bir parçası olarak okunacağı ifade ediliyor. Bu konuşlandırma, Maduro’yu istifaya zorlamayı ya da çevresindeki dar çemberi onu devirmeye teşvik etmeyi amaçlayan daha geniş bir çabanın parçası olarak görülüyor.

Bu durum Trump ve Venezuela için ne anlama geliyor?

Washington’da Trump’ın Venezuela planlarıyla ilgili tartışmalar, Maduro’nun seçim sonuçlarını reddetmesinin ardından görevden ayrılmasının gerekliliğinden ziyade, ABD’nin attığı adımların yasal olup olmadığı üzerinde yoğunlaşıyor. Eleştirmenler, Trump’ın neredeyse sınırsız yürütme yetkilerini kullanarak ABD’yi yeni ve uzun bir dış maceraya sürüklemeye hazırlandığını düşünüyor.

Özellikle Karayipler ve Pasifik’te uyuşturucu kaçakçılarına ait olduğu öne sürülen teknelere yönelik saldırılar ciddi hukuki sorular doğuruyor. Bu operasyonlarda 87 kişi öldü. Yönetim, ‘uyuşturucu teröristleri’ olarak nitelendirdiği gruplara karşı askeri güç kullanımının yasal ve ulusal güvenlik açısından gerekli olduğunu savunuyor. Ancak Venezuela, yönetimin iddialarının aksine, ABD’ye ‘fentanil’ sevkiyatında ana rota olarak görülmüyor.

İnsan hakları örgütleri ise bu saldırıların mağdurların hukuki güvencelerini ihlal ettiğini ve devlet destekli yargısız infaz niteliği taşıyabileceğini belirtiyor.

2 Eylül’de düzenlenen saldırı, Demokratlar ve insan hakları örgütlerinin yönetimi savaş suçu işlemekle suçlamasına yol açtı; zira ikinci saldırının, ilk Amerikan saldırısından kurtulanları hedef aldığı iddia edildi.

Demokratlar, Savunma Bakanı Pete Hegseth’i saldırının video kaydını Kongre’ye vermeye zorlamak için baskıyı artırıyor. Trump, kameralar karşısında görüntülerin paylaşılmasına karşı çıkmadığını söylemiş, ancak daha sonra bu açıklamayı yapmadığını iddia ederek geri adım atmıştı.

Tankere el konulduğuna dair haberler ve çift saldırıyla ilgili artan tartışmalar, Trump’ın Venezuela’daki hedeflerinin hâlâ belirsiz olduğu bir döneme denk geliyor. Venezuela kıyılarında konuşlandırılan geniş ABD deniz gücü güçlü bir sembolik etki yaratıyor ve Maduro’nun gitmediği herhangi bir çözümün Washington için geri adım, Trump içinse prestij kaybı olarak görülmesine yol açıyor.

Aynı zamanda Trump, Venezuela topraklarında uyuşturucu kaçakçılığı noktaları olduğunu iddia ettiği hedeflere yönelik saldırıların yakında başlayabileceği uyarısını sürdürüyor. Ancak bu hafta Politico’ya verdiği röportajda askerî planlara ilişkin detayları paylaşmaktan kaçındı ve yalnızca ‘Venezuela halkına iyi davranmak istediğini’ söylemekle yetindi.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığına göre, Trump yönetimi Maduro’nun devrilmesi veya görevden çekilmesi ihtimaline karşı Venezuela’da sonrasına yönelik planlar hazırlıyor. Eleştirmenler, bu yaklaşımı, ABD’nin 2003 Irak işgalinden sonra rejim değişikliği sonrasına hazırlık yapmamasına benzetiyor.

rgty
ABD Adalet Bakanlığı, tankere düzenlenen operasyonun görüntülerini sosyal medya üzerinden paylaştı. (AFP)

Bazı analistler, Maduro yönetiminin çökmesi durumunda Venezuela’nın şiddet ve istikrarsızlığa sürüklenebileceği ve bunun geniş çaplı bir mülteci krizine yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Ancak durumun ciddiyetine rağmen Venezuela’nın mevcut koşullarının, savaş sonrası Bağdat’tan oldukça farklı olduğu belirtiliyor.

Bu arada, Maduro yönetimi üzerindeki baskıyı artırabilecek bir gelişme yaşandı. Venezuela muhalefet lideri Maria Corina Machado, ülke içindeki saklanma yerinden çıkarak Oslo’ya gitti. Daha önce Nobel Barış Ödülü’nü Machado adına kızı teslim almıştı.

Maduro hükümeti, Machado’yu Venezuela’dan ayrılması hâlinde ‘adaletten kaçan’ biri olarak değerlendireceğini söylemişti. Ancak onun ülke dışında yeniden kamuoyu önüne çıkması, Trump yönetimine Machado’nun durumuna dikkat çekmek ve uluslararası desteği artırmak için yeni fırsatlar sunabilir.

‘Normal bir olay’

ABD, ‘Skipper’ adlı tankere el koydu. Adalet Bakanı Pam Bondi’ye göre bu işlem, daha önce Venezuela ve İran’dan yaptıkları yaptırım kapsamındaki petrol sevkiyatlarıyla bağlantılı olarak çıkarılan bir arama ve el koyma emri çerçevesinde gerçekleştirildi.

Bondi, operasyonun Federal Soruşturma Bürosu (FBI), İç Güvenlik Soruşturma Ofisi (HSI) ve ABD Sahil Güvenlik birimlerinin katılımıyla, Savunma Bakanlığı’nın desteğiyle gerçekleştirildiğini açıkladı.

Tanker ele geçirme işlemi, bölgedeki diğer gemi kaptanlarına Venezuela limanlarından yük almak veya sularında seyretmenin riskleri konusunda dolaylı bir uyarı olarak görülüyor. Ayrıca, yaptırım kapsamındaki petrolü İran gibi ülkelere kaçıran ‘paralel tanker filosu’ için ciddi bir darbe anlamına geliyor.

Venezuela, dünyanın en büyük ham petrol rezervlerinden bazılarına sahip. Petrolün yasadışı yollarla satışı, hükümetin temel gelir kaynaklarından biri. Trump’ın ilk ve ikinci yönetimleri ile Biden yönetimi, Maduro rejiminin demokrasiye yönelik baskıları nedeniyle, devlet petrol ve gaz şirketi PDVSA da dahil olmak üzere Maduro rejimine yönelik çok katmanlı yaptırımları sürdürdü.

Karakas hükümeti, tankere el koyma işlemini kınayarak bunun Trump’ın baskı kampanyasının gerçek amacını ortaya koyduğunu belirtti. Hükümet açıklamasında, “Göç, uyuşturucu kaçakçılığı, demokrasi veya insan hakları değil. Her zaman doğal kaynaklarımız, petrolümüz, enerjimiz ve yalnızca Venezuelalı halka ait kaynaklar söz konusuydu” ifadelerine yer verildi.

Öte yandan, eski üst düzey ABD istihbarat yetkilisi Beth Sanner, CNN’e verdiği röportajda, Venezuela tankerlerine el konulmasının ‘yaptırım kapsamındaki petrolün taşınmasını engellemeye yönelik tamamen doğal bir adım’ olduğunu söyledi. Sanner, “Herkes bu tür tankerleri durdurmak istedi, ama daha önce bölgede bunu yapacak yeterli kaynağımız yoktu” dedi.

Kongre’deki Demokratlar ise Venezuela dosyasında yönetimin atacağı her adım konusunda son derece temkinli. Temsilciler Meclisi Silahlı Kuvvetler Komitesi üyesi Chrissy Houlahan, CNN’e verdiği röportajda, ABD’nin Venezuela ile savaşın eşiğine gelip gelmediği sorusuna şöyle yanıt verdi: “Nasıl yaklaşmayalım ki? Askerlerimizi helikopterlerle başka bir ülkenin bayrağını taşıyan sivil tankerlere indiriyoruz. Bu kesinlikle tırmandırıcı bir adım ve başka şekilde nitelendirilemez.”

Houlahan, Trump’ın eğer rejimi askeri güçle değiştirmeyi hedefliyorsa, Anayasa gereği Kongre’den yetki almak zorunda olduğunu vurguladı; ancak bunun ABD’nin çıkarına olmayacağını belirtti.

Senato’daki Demokrat azınlık lideri Chuck Schumer, Trump’ın açıklamalarının o kadar belirsiz olduğunu, gerçek niyetlerini anlamanın neredeyse imkânsız hale geldiğini söyledi. Schumer sözlerini şöyle sürdürdü: “Başkan Trump birçok konuyu farklı yollarla dile getiriyor; öyle ki ne hakkında konuştuğunu bile anlamıyorsunuz. Eğer Maduro kendi isteğiyle kaçsaydı, herkes buna sevinirdi. Trump her yöne savrulurken, ‘Bunu destekliyorum ya da şunu destekliyorum’ diyemezsiniz.”

Trump’ın ikinci döneminde birçok konuda olduğu gibi, kamuoyu önünde Başkan’ın hedeflerine dair şeffaflık neredeyse yok denecek kadar az. Amaçlar çoğunlukla kişisel kaprislere bağlı gibi görünüyor. Trump, öngörülemezliği sık sık övüyor ve Amerikan halkına Venezuela kıyılarındaki bu kadar çok askerin neden konuşlandırıldığı ya da bu pahalı askeri varlığın neyi başarması gerektiği konusunda herhangi bir açıklama yapmadı.

Eğer Trump, Maduro’yu devirmeyi başarır ve Venezuela’yı demokrasiye taşırsa, büyük bir siyasi zafer kazandığını iddia edebilir. Ayrıca, Amerikan nüfuzunu Batı yarımküreye yayma hedefini güçlendirmiş olur; bu yönelim, yakın zamanda açıklanan ulusal güvenlik stratejisiyle uyumlu. Bu durum aynı zamanda Trump’ın Latin Amerika’yı kendi vizyonu ve MAGA projesi doğrultusunda yeniden şekillendirme girişimi ve bölgede Çin ile Rusya’nın etkisine karşı geleneksel stratejisinin bir uzantısı olarak görülüyor.

Ancak tarih, diktatörlük rejimlerinin, en zor koşullarda bile, dışarıdakilerin düşündüğünden genellikle daha dirençli olduğunu gösteriyor. Venezuela hükümeti sıklıkla çok katmanlı bir suç örgütüne benzetiliyor; üst düzey yetkililerin büyük mali çıkarları, güçlerini her ne pahasına olursa olsun koruma motivasyonu sağlıyor. Dışarıdan birçok kişi, Trump’ın baskısının meşru demokratik liderliği iktidara taşıyacağını umut etse de, kesin bir şey yok.

Buna rağmen, tankere el konulması Maduro üzerindeki baskıyı yeni bir seviyeye taşıdı ve Trump’ı, kişisel prestiji ve siyasi itibarını riske atacağı kaçınılmaz bir karşılaşma yoluna bir adım daha yaklaştırdı.