Tunus’ta evsizlik ve sefalet artıyor

Evsizlik olgusu büyük ölçüde yaygınlık kazanıyor. Sosyal İşler Bakanlığı evsizlerin sığınma evlerinde bakımlarını sağlamak için gayret gösteriyor. Hukukçular: Sivil toplum sınırlı kaynaklara sahip.

(Arşiv-AFP)
(Arşiv-AFP)
TT

Tunus’ta evsizlik ve sefalet artıyor

(Arşiv-AFP)
(Arşiv-AFP)

Basil Tercüman
Tunus'un başkentinde, ana caddelerde yayaları rahatsız edecek derecede kötüleşen bir olgu. Onlarca kadın ve erkek, sanki zaman ve devingenlik açısından şehrin dışındaymış gibi gece gündüz demeden sokaklarda yatıyorlar. Dünyanın birçok başkentinin yaşadığından farklı olmayan, bir enstantane halini aldılar. Ancak bu durum Tunus'un karşı karşıya olduğu bu gerçeklikle ilgili birçok acı soruyu gündeme getiriyor.

Her evsizin bir hikayesi vardır
Evsizlerin yüzlerine baktığınızda bakışlarında acının ayrıntılarını ve zamanın çilesini görürsünüz. Her birinin, içerisinde acı ve keder barındıran bir hikayesi var. Kaderin kendilerini baş başa bıraktığı sorumluluklarından kaçma girişimlerine rağmen, hayat onlara acımasız davrandı ve onları sokaklarda yaşamaya mecbur etti.
Tunus'un en büyük caddelerinden biri olan Özgürlük Caddesi'nin ortasında dikili olan iki ağacın gölgesinde, Fetih Camii'nin yakınında, bir dizi evsiz insan birlikte yaşıyor. Her birinin kendi özel mülkü var, bu da yataklarının boyutunu aşmıyor.
Evsizlerden biri olan Hamide b. Muhammed, üç yıldır orada kalıyor, bize anlattıklarına bakılırsa hayat ona çok defa acı çektirmiş. Kimsesiz olması sebebiyle çocukluğunu bir sosyal hizmet merkezinde geçirdi. Hayatı adeta tekrar eden bir trajedi. İflas eden küçük bir işletmedeki işini kaybettikten sonra kiraladığı odanın sahibi, kirayı ödeyememesi sebebiyle onu kapı dışarı etti. Böylece kendisini sokakta birkaç kediye arkadaşlık ederken buldu. Kediler onu yalnızlığa alıştırıyordu.
Hayatı her gün başkasını bekleyerek yaşamak olarak nitelendiren Hamide, sokaktan geçenlerin sadakası ve ilahi bir kurtuluş umudu ile birlikte yaşamını sürdürüyor. Kışın acı dolu bir mevsim olduğuna dikkat çeken Hamide, "Kışın, kediler gibi yaşıyoruz, yağmurdan kaçmak için bir köşe arıyoruz, bu da üzüntümüzü ve hayat karşısındaki umutsuzluğumuzu artırıyor."

Hepimiz acınası haldeyiz
Bir başka köşede ise, onlarca yıldır bir ağacın altında yaşayan Şeyh İbrahim. Kendisini hayatın adaletsizliğinin kurbanı olarak tanıtıyor. Orada bulunmasının sebebi hiçbir zaman tam olarak bilinemedi. Ama onu görünce herkesin aklına onun çaresiz bir zavallı olduğunu düşündüren ifadeler geliyor. Geçmiş onun hakkında konuşmayı, başına niçin bunların geldiğini anlatmayı reddediyor, yakınma ile başlayan ve yakınma ile son bulan hayat hikayesini gerçeğe değil trajediye daha yakın hale getiriyor. Küçük mendil kutuları satarak hem para hem de yoldan geçenlerin şefkatini kazanmış oluyorken, buna engel olan belediyenin zulmünden dert yanıyor. Hayatın, kendisi ve birçokları için sığınak haline gelen bir ağacın altında hareketsiz bir şekilde durduğunu ifade ediyor.

Evsizlik, dilencilik ve dolandırıcılık
Sosyal araştırmacı Sami Nasr, Tunus sokaklarında yaygınlaşan bu olguların yeni olmadığını, ancak son dönemde önemli ölçüde arttığını söylüyor. Nasr, “Toplum için bir utanç kaynağı olması sebebiyle bu olgular karşısında sessizliğin hâkim olduğunu ve herkesin bu olguların varlığından dolayı duyduğu acıyı dile getiriyor. Bu, sosyal olarak konuşulması yasak bir konu, çünkü evsizlik olgusu dilencilik ve dolandırıcılık olgusu ile bağlantılı ve evsizleri dilencilikte kullananlar var.” açıklamalarında bulundu. Sosyal araştırmacı Sami Nasr sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu olgunun yayılması ekonomik ve sosyal kriz nedeniyle öncelikle devletin sorumluluğunda iken, Tunus'ta yirmi üç binden fazla dernek olması sebebiyle sivil toplum ikinci sırada sorumluluk taşıyor. Yurtdışından fon alan çok sayıda dernek bulunuyor. Ancak bu marjinal grup kasıtlı olarak ihmal ediliyor. Özellikle de Ramazan ayında. Bazı dernekler Ramazan ayında evsizlere iftar veriyor, ancak bu aktivite oruç ayının bitmesiyle ortadan kalkıyor. Bu olguyu ele alırken dikkat edilecek en önemli şey, ekonomik kriz nedeniyle ortadan kalkan toplumsal dayanışmanın kendiliğinden mevcut olmaması. Kendiliğinden dayanışmanın olduğu toplumlarda, evsizlik yok ya da azalmış durumda. Bugün, Tunus gerçekliğinde mutlak bireyciliği yaşıyoruz.”

Sivil toplum kaynakları sınırlıdır
Süreyya ve kocası, aynı bölgede, küçük bir çadırda yaşıyorlar. Süreyya’nın, fiziksel engelinin yanı sıra, birçok organında hastalıklar bulunuyor. Eşinin de aynı şekilde bazı organlarında hastalıklar var. Bu durum çalışmalarını engelliyor, hayırseverler veya yardım derneklerinin destekleriyle hayatlarını sürdürüyorlar.
Evsizlere temel düzeyde yardımlar sağlayan sivil toplum aktivisti Samiye b. Muhammed, "Dernekler evsizlere kahvaltı öğünü, sabun ve diş macunu gibi bazı temel ihtiyaçlar sağlıyorlar. Ancak evsiz insan sayısının artması ve uzak bölgelerde dağınık olarak yaşamaları, bakımlarını imkansız hale getiriyor. Ayrıca, yardımları derneklerin genel merkezinden almak için gidip gelmeyi istemiyorlar ve sabit bir yerleri de yok. Bu, onlara yardım ulaştırmamızı zorlaştırıyor. Zor şartların şehrin sokaklarına attığı kişilere karşı toplu bir kusurumuz olduğunu itiraf etmeliyiz."

Ücretsiz bir sağlık kartı hayali
Evsiz bir kadın olan Süreyya, bir devlet kurumunun giriş kapısını kendisine mesken etti. Bir yıldır giriş kapısının önünde yatıyor. Çalışamamasına neden olan bir trafik kazası geçiren Süreyya şunları söylüyor: “Yalnız yaşıyorum ve en büyük hayalim, devlet hastanelerinde ücretsiz bakılabilmemi sağlayacak bir tedavi kartı ya da Tunus'ta geçerliliği olan beyaz karne almak. Hayatım zor, birkaç kez şiddet ve istismara maruz kaldım. Sokakta yaşayan bir kadın için hayat kolay değil.”

Tunus Belediyesi’nin rolü
Tunus Belediye Başkanı Suad Abdurrahim, "Belediye, evsizlerin barınması için donanımlı bir konut sağladı. Bu tesisin işletilmesi için yöneticilerden, uzmanlardan ve işçilerden oluşan insan kadrolarını temin etmek amacıyla Sosyal İşler Bakanlığı, Tunus Valiliği ve sivil toplum ile koordinasyon kuruldu. Böylece evsizlerin, taşımaları ve düzgün bir barınağa sahip olmaları sağlanacak. Belediye tıbbi ekipman, sağlık tesisleri ve özel yaşam dahil olmak üzere evsizlerin yaşamlarının mahremiyetini göz önünde bulundurarak, bu kategorinin doğasıyla uyumlu ekipman sağlamaya çalışmaktadır. Bu kategorinin bakımı Sosyal İşler Bakanlığı’nın sorumluluğu kapsamındadır, ancak belediye bazı durumlarda mevcut imkanlar ve kanunların izin verdiği ölçüde yardımla duruma dahil olabilmektedir" açıklamalarında bulundu.



Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
TT

Lübnan'da tartışmalara yol açan bir İran belgesi: Hizbullah Ulusal Muhafızlara mı dönüşecek?

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)
Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızlarına tamamen dönüştürülmesinin” başlangıcını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor (Reuters)

Denise Rahma Fahri

Son zamanlarda, Lübnan'daki yerel medya kuruluşları, İran Devrim Muhafızlarına yakın bir merkez olan Tahran'daki Savunma Çalışmaları Merkezi'nden sızdırıldığı bildirilen bir İran belgesi yayınladı. Belge Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Ulusal Muhafızlara” dönüşmeyi öneriyor ve buna hazır olduğunu ifade ediyor. Belgeye göre, Lübnan Ulusal Muhafızları, “Meçhul Asker Kurumu” bünyesinde bir direniş unsuru ve stratejik yedek kuvvet olarak yer alacak. Belgede belirtildiği üzere, bu “direnişin” sonu değil, silahların devletin elinde olduğu yeni bir dönemin başlangıcı. Hizbullah’a yakın bir kaynak, bu belgeden haberdar olmadığını, şu anda konuya ilişkin belirli bir vizyon bulunmadığını ve meselelerin silah ile ilgili diyaloğun kaderiyle bağlantılı olduğunu belirtse de, Hizbullah liderliği bu belgeyi resmi olarak yalanlamadı. Birçok kişi de belgeyi, Hizbullah'ın silahını korumayı, komutayı Devrim Muhafızları ile sınırlandıran, resmi ordusunun ise sembolik bir rol oynadığı İran modelini benimseyerek, varlığını meşrulaştırmayı amaçlayan öneri ve çözümler için nabız yoklaması olarak değerlendirdi.

frgty
İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor (AFP)

Diğer Seçenek Hareketi'nin lideri Alfred Madi, bu belge hakkında ilk konuşan kişi oldu. Madi, Cumhurbaşkanı Joseph Avnn, Hizbullah ve Emel Hareketi temsilcilerini içeren ve Lübnan ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışan komitelerin yanı sıra, Hizbullah’ın talep ettiği garantilerin İran'ın önerisinin ciddiyetini gösterdiğini açıkladı.

Sızdırılan metin

İmza bekleyen bir taslak bildiri olduğu düşünülen İran belgesi, Lübnan'daki mevcut dönemi direniş ve ulusal egemenlik tarihinde önemli bir an olarak tanımlıyor. Hizbullah'ın “Ulusal Muhafız”a dönüşmeye hazır olmasını da, caydırıcılık denklemini Lübnan devleti bayrağı altında pekiştirme ve ulusal güçleri halkın ve anayasanın çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden konumlandırma taahhüdü çerçevesinde değerlendiriyor.

Belge, “Hizbullah’ın askeri ve örgütsel yapısının Lübnan Ulusal Muhafızları'na tamamen dönüştürülmesi sürecinin” başlamasını öngören geri döndürülemez bir stratejik karardan bahsediyor. Belgeye göre Ulusal Muhafızlar, Lübnan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı komutasında ve Bakanlar Kurulu ile koordinasyon halinde, ulusal egemenlik çerçevesinde faaliyet gösteren egemen bir halk direniş oluşumudur.

Pratik adımlara gelince, belgede “bu yıl sonuna kadar, elit birlikler, silah depoları ve komuta kontrol merkezleri de dahil olmak üzere, kuzeyden güneye tüm silah ve muharebe kabiliyetlerinin kademeli olarak Lübnan Ulusal Muhafızları'na devredileceği” belirtiliyor. Belgede ayrıca, “daha önce direnişle bağlantılı olan ileri askeri üretim birimlerinin resmen Lübnan devletinin denetimine girdiği ve gizli teknik ve güvenlik raporlarını, en yüksek egemenlik koruması çerçevesinde, Cumhurbaşkanı aracılığıyla Bakanlar Kurulu'na sunduğu” da ifade ediliyor. Bu birimler arasında hassas mühimmat üretimi, savunma sistemleri, insansız hava araçları, füzeler ve uzun menzilli mermilerin geliştirilmesi yer alıyor.

sdfgth
Hizbullah adına, Lübnan Cumhurbaşkanı komutasında faaliyet gösterecek “Lübnan Ulusal Muhafızları”na dönüşmeyi öneren ve buna hazır olduğunu belirten bir belge yayınlandı (Reuters)

İran'ın önerisi, Lübnan Savunma Bakanlığı'nı, korunan teminatlar dahilinde ve gönüllülere doğrudan maaş ödenmeden, Ulusal Muhafızlar ile ilgili gizli altyapı ve operasyonel görevlerden sorumlu kuruluş olarak belirliyor. Yine öneriye göre Ulusal Muhafızlar, acil durumlarda hızlı karar alma ile ilgili taktiksel nedenlerle bağımsız bir operasyon odası ile birlikte Meçhul Asker Kurumu’na  bir direniş bileşeni ve stratejik yedek olarak dahil edilecek.

İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik Lübnan’ın sonudur

Independent Arabia, bu belgenin Farsçasını aradı ve hatta kendisini hazırladığı söylenen kurumun web sitesini taradı, ancak hiçbir şey bulamadı.

Aynı zamanda, Diğer Seçenek hareketinin lideri Alfred Madi, önerinin sadece medyada çıkan bir haberden ibaret olsa da masum olmadığını vurguluyor. Bu yönde bir dizi adımın atıldığını açıklıyor. Ona göre bu adımların en dikkat çekeni, Hizbullah, Emel Hareketi ve Cumhurbaşkanı Avn'dan oluşan ortak komitelerin ulusal güvenlik stratejisi üzerinde çalışmak üzere medyadan uzakta, tamamen gizlice düzenlediği toplantılardır. Bu çalışma, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi karşılığında talep ettiği garantilerle ilgili olarak son zamanlarda gün yüzüne çıkan taleplerle örtüşüyor. Madi, bu önerinin Cumhurbaşkanı'nın tasarrufunda olmasıyla ilgili sızdırılan belgenin içeriğine de ışık tutuyor. Tüm göstergelerin, Hizbullah'ın Cumhurbaşkanı Avn'a, başkan yardımcılığı ve ordu komutanı yardımcılığı görevlerini güvence olarak almadığı sürece hiçbir şey vermeyeceğini gösterdiğini belirtiyor. Bunun için anayasa değişikliği veya yeni bir kuruluş konferansı gerekiyor. Madi, daha fazla ayrıntı vermekten kaçınarak, “Perde arkasında bir şeyler planlanıyor ve ana hatları artık belli” diye ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre belgeyle ilgili sızıntıların ciddiyetiyle ilgili olarak, İran'ın Hizbullah'ın askeri kanadını Ulusal Muhafızlar adı altında koruma türünden bir sızıntı, silahların teslim edilmesini ve sadece devletin elinde olmasını şart koşan Lübnanlı ve uluslararası talepleri atlatmaya veya etrafından dolanmaya yönelik akıllıca bir girişim sayılmıyor. Aksine, söz konusu öneri ile “çözüm bu” ve orduya ancak tek grup halinde entegre oluruz diyorlar.

Madi, bu öneri ile ilgili olarak şunu da ekliyor: “Hizbullah'ın silahları sorununu çözmeyecek, aksine ülkeyi yıkıma ve Hizbullah’ın Lübnan’ı işgalini meşrulaştırmaya götürecek, ki bu da siyasi bir sapkınlıktır”. Ayrıca “sadece zorlu çözümü uygulamaktan kaçınmak için Lübnan formülünün tamamını değiştirebilecek bir öneriyi kabul etmek mümkün değil. Hizbullah'ı da içeren bir Ulusal Muhafız Birliği kurmak, Sünniler, Hristiyanlar veya Dürziler için ve hatta Şiilerin yarısı için bile kabul edilemez. Böyle bir çözümü ancak mevcut siyasi otorite sürdürebilir. İran'ın önerisi, 10.452 kilometrekarelik bir ülke olarak Lübnan'ın sonu demektir” diye de vurguluyor.

Askeri kaynaklar

Askeri çevreler ise bu önerinin Lübnan'ı yıkıma götüreceğine ve federal bir sistemin dayatılmasına yol açacağına inanıyor. Zira bu durum, bir Hristiyan Ulusal Muhafız Birliği, bir Sünni Ulusal Muhafız Birliği ve bir Dürzi Ulusal Muhafız Birliği kurulması yönünde karşı talepleri tetikleyebilir. Askeri çevreler “böyle bir proje yaşayamaz ve amacı Lübnan'ı federal bir devlete dönüştürmek olmadığı sürece imkânsızdır. Bu öneri bir İran rüyasıdır ve gerçekleşmeyecektir” diyor. Bunu tanımlamak için halk arasında yaygın “Şeytan’ın cennete girmeyi hayal etmesi gibi” sözünü kullanan çevreler, ulusal ordunun yanı sıra tüm bu silah ve teçhizata sahip bir silahlı örgütün varlığını dahi şiddetle reddediyor. Böyle bir öneriyi sızdırmanın, Lübnan devletini ve ABD'yi alt etme çabalarını gizlediğine ve ancak Lübnan'ın merkezi siyasi otoriteye sahip bir devletten ademi merkeziyetçi bir devlete dönüşmesi durumunda başarılı olacağına inanıyorlar.

Aynı çevreler, İran ve Hizbullah'ın nabız yoklamak için belgeyi kasıtlı olarak sızdırmış olma ihtimalini de göz ardı etmiyor. Belgenin içeriğinin merkezi bir devlet içinde uygulanmasının, o devletin yıkılması anlamına geleceğine ve Lübnan'daki diğer mezhep ve dini grupları silahlanmaya iteceğine inanıyorlar. Dahası, “böyle bir karar, zaten hayal kırıklığı içinde yaşayan askeri personeli daha da hayal kırıklığına uğratacaktır” diyorlar. Ulusal Muhafızlar personelinin veya Ulusal Muhafızlar kılığındaki Hizbullah üyelerinin maaşlarını kim ödeyecek, eski cumhurbaşkanı Emile Lahud döneminde direnişin yararına ordudan kesilen fonlar yetmez mi diye soruyorlar. Böyle bir karar Lübnan Ordusu için felaket olur diye de ekliyorlar.

Hizbullah’a yakın kişiler; böyle bir öneri yok diyorlar.

Hizbullah'a yakın bir isim olan siyasi analist Faysal Abdussettar, böyle bir önerinin mevcut olmadığını ve bu konunun masada bile olmadığını vurguluyor. Abdussettar, “Lübnan daha önce 1960'ların sonlarında benzer bir deneyim yaşamıştı, ancak bu anlamda değil, daha ziyade 'ordu destekçileri' bayrağı altında bir oluşum söz konusuydu. O dönemde mesele, Filistinli örgütlerin ve güçlerin varlığının ardından birçok güney bölgesinde hakim olan durumla ilgiliydi” diyor. Bunun bugün yeniden gündeme gelmesine şaşırdığını ifade eden Abdussettar, herhangi birinin bu dönemi taklit etmek veya direnişin elindeki silahlar sorununa bir çözüm bulmaya çalışmak amacıyla bunu gündeme getirmiş olmasından şüphe duyuyor. Abdussettar’a göre bu öneri “ne ciddi ne de mevcut değil.” Şunu da ekliyor: “Herkesin bildiği yerleşik denklem, silahların teslim edilmesinin söz konusu olmadığıdır. Ulusal savunma stratejisi kapsamında bir tartışma yapılabilir, ancak bu konu derinlemesine bir diyalog gerektiriyor. Diyalog ise devletin başı olan Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere tüm Lübnanlı liderler için artık kaçınılmaz hale geldi.” Ancak Abdusettar, ABD Başkanı Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın Lübnan'dan ayrılması ve ABD'nin Lübnan'ın yanıtına nasıl bir yanıt vereceğinin henüz bilinmemesi nedeniyle yakın gelecekte herhangi bir diyalog olasılığının uzak olduğunu “bu nedenle, bir sonraki adımların netleşmesi için daha fazla zamana ihtiyaç olduğunu” belirtiyor.