Japonya Dışişleri Bakanı Motegi, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘G20 reformu küresel istikrarı güçlendiriyor’

Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi (Şarku’l Avsat)
Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi (Şarku’l Avsat)
TT

Japonya Dışişleri Bakanı Motegi, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘G20 reformu küresel istikrarı güçlendiriyor’

Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi (Şarku’l Avsat)
Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi (Şarku’l Avsat)

Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi, artan gerilim, Kuzey Kore’nin nükleer ve füze silahları geliştirme yarışı, askeri gücün örtülü modernizasyonu, statükoyu zorla değiştirme girişimi ve denizcilik sorunları nedeniyle Ortadoğu güvenliğinin daha da zorlaştığını söyledi.
Japon Bakan, Kuzey Kore’nin kitle imha silahlarını ve balistik füzeleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) tekrarlı kararlarına göre doğrulanabilir ve geri döndürülemez bir şekilde henüz tamamen terk etmediğinin altını çizdi.
Toshimitsu, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, Eylül 2002’de iki ülke arasındaki Pyongyang bildirisine göre Kuzey Kore ile diplomatik ilişkileri normalleştirmeye ve kaçakçılık, nükleer silah ve füzeler gibi çözüm bekleyen sorunlara kapsamlı bir çözüm bulmaya çalıştıklarını kaydetti.
Toshimitsu, Doğu Çin Denizi konusunda yaptığı açıklamada da “Japonya, Çin’in faaliyetlerine karşı sık ve şiddetli protestolar düzenledi. Bu güç gösterisini diplomatik kanallardan yaparak, statükoyu değiştirmek için tek taraflı girişimlerde bulundu” dedi. Bakan, meselenin uluslararası alanda endişe kaynağı haline geldiğine dikkat çekti.
Suudi Arabistan’ın G20 başkanlığı kapsamında yaptığı değerlendirmede “Grup, küresel ekonominin büyümesinde, istikrarında ve canlanmasında önemli bir rol oynamaktadır” diyen Toshimitsu Motegi, Suudi Arabistan’ın reformlarının uluslararası istikrarı artırdığını vurguladı.
Japonya Dışişleri Bakanı Toshimitsu Motegi, uluslararası alandaki gelişmelerden bölgesel meselelere kadar birçok başlıkta Şarku’l Avsat’ın sorularını cevapladı.

Suudi Arabistan’ın başkanlığını yaptığı G20 zirvesinin rolü, bekleyen sorunlar ve karşılaşılan zorluklar hakkında değerlendirmeniz nedir?
G20, dünya gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yüzde 80’inden fazlasını oluşturan uluslararası ekonominin iş birliği ve koordinasyonu açısından merkezi bir öneme sahiptir. Grup, küresel ekonominin büyümesi ve istikrarı açısından önemli bir rol oynamıştır. G20 için en büyük ve en acil zorluğun, koronavirüsün dünyaya yayılması nedeniyle, Lehman Brothers’ın çöküş krizinden sonra kaydedilenden daha fazla bir düşüşle karşı karşıya kalan küresel ekonomiyi yeniden canlandırmak olduğunu söylemeye bile gerek yok.
Bu nedenle Japonya, G20’nin koronavirüs sonrası bir sistem inşa etme girişiminin başını çekeceğine dair bir mesaj yayınlaması gerektiğine inanıyor. Örneğin bu mesaj,
yeni tip koronavirüsle mücadele, küresel ekonomiyi canlandırma, uluslararası hareketliliği yeniden başlatma ve dijitalleşme başlıklarında olabilir.
Bu çerçevede geçtiğimiz eylül ayında, G20 dışişleri bakanlarının olağanüstü sanal toplantısı gerçekleştirildi. Ben de toplantıda uluslararası hareketliliği ve korona krizi ışığındaki diğer zorluklarda eski hale dönülebilmesi amacıyla uluslararası iş birliği yöntemini ele aldım ve sınır önlemleri de dahil krizle mücadele eden ülkelerin deneyimlerini paylaştım.
Aynı şekilde geçen ekim ayında Suudi Arabistan’a yönelik son ziyaretimde, özellikle de geçen yıl Japonya’nın zirvenin başkanlığını devralmasından bu yana, Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan ve Enerji Bakanı Prens Abdulaziz bin Selman’a Riyad’daki G20 zirvesine başarılı bir şekilde liderlik edilmesi konusunda Japonya’nın tam iş birliği yapacağını ilettim.

‘Japonya - Suudi Arabistan Vizyon 2030” çerçevesinde, petrol ve endüstriyel çeşitliliğe olan bağımlılığın üstesinden gelmek için yürütülen Suudi reformlarını nasıl görüyorsunuz?
Suudi Arabistan’ın, ‘Vizyon 2030’u çerçevesinde gerçekleştirmeye çalıştığı petrole bağımlı olmama ve endüstrinin çeşitlendirilmesine dayalı reform çabaları, Suudi Arabistan’ın yanı sıra Ortadoğu’da ve tüm uluslararası toplumda refah ve istikrar için oldukça önemlidir. Bu yılın başından itibaren uluslararası petrol fiyatlarının düşmesi ve yeni tip koronavirüsün dünyada yayılması nedeniyle bu reformun önemi daha da artıyor.
Japonya bu gibi koşullarda, özel ve kamu sektörlerinde Suudi Arabistan reformunu ‘Japonya - Suudi ArabistanVizyon 2030” çerçevesinde iş birliği yaparak destekleyecektir. Geçen Ekim ayında Suudi Arabistan’a yaptığım ziyarette Dışişleri Bakanı Prens Faysal ve Enerji Bakanı Prens Abdulaziz ile iki ülke arasındaki iş birliğini artırma konusunda uzlaşı sağladım.
Japonya - Suudi Arabistan Vizyon 2030’un beşinci bakanlar toplantısının önümüzdeki Aralık ayında yapılması planlanıyor. Çeşitli alanlarda iş birliğini geliştirmeye devam etmek istiyorum.

Japonya’nın Ortadoğu’daki gerginliği azaltmak ve bölgedeki durumu istikrara kavuşturmak için etkili diplomatik çabalar sarf etme politikasında ülkenin yeni Başbakanı Yoshihide Suga hükümetinin döneminde değişiklikler olacak mı?
Ham petrolün yaklaşık yüzde 90’ını Ortadoğu’dan ithal eden Japonya açısından bölgenin barış ve istikrarı doğrudan Japonya’nın güvenliğiyle bağlantılıdır. Japonya, geçtiğimiz eylül ayında kurulan Suga hükümeti kapsamında ABD ile ittifak ilişkisine ve Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişkilere dayanarak, bölgede gerginliği azaltmak ve durumu istikrara kavuşturmak için olumlu diplomatik çabalarını sürdürecektir.
Suudi Arabistan’a ve Kuveyt’e geçen ekim ayında düzenlediğim ziyaretlerimde iki ülkenin üst düzey yetkililerine Japonya’nın bu tavrını bildirdim ve iş birliğine devam etme konusunda uzlaşı sağladık.
Aynı şekilde Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar, İsrail ve İran gibi diğer Ortadoğu ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla da telefon görüşmeleri yaptım. Bu ilişkileri güçlendiriyor ve Ortadoğu’nun barış ile istikrar için ülkelerle iş birliğine devam ediyorum.

Doğu Çin Denizi, Güney Çin Denizi ve Kuzey Kore sorunu da dahil olmak üzere Doğu Asya’daki duruma ilişkin değerlendirmeniz nedir? Kuzey Kore’nin kaçırdığı Japonlara ilişkin sorunun çözümü ne oldu?
Hint ve Pasifik okyanuslarında hukukun üstünlüğüne dayalı özgür ve serbest bir düzen sağlayarak tüm bölgede ve dünyada barış ve refahı sağlamak, Japon hükümetinin önemli diplomatik politikasıdır. Diğer yandan Kuzey Kore’nin nükleer silah ve füze geliştirmesi, askeri gücün şeffaf olmayan bir şekilde modernizasyonu, bölge ülkeleri tarafından statükoyu zorla değiştirme girişimi, denizcilik meselesiyle ilgilenen devletler ve bölgeler arasındaki ortak öneme sahip konular gibi artan gerginlikler nedeniyle bölgedeki güvenlik ortamı daha da zorlaşmıştır.
Doğu Çin Denizi ile ilgili olarak; Japon toprağı olan Senkaku Adaları’nı çevreleyen sularda Çin hükümeti gemileri tarafından karasulara yaklaşma ve Japon balıkçı tekneleriyle temas olayları sık sık meydana geliyor. Bu yılın ocak ayı itibariyle ilgili su alanındaki seyir sayısı, şu ana kadarki en yüksek oran olan 282 güne ulaştı. Statükoyu değiştirmek için bu tür tek taraflı girişimlerin yapılmaya devam edilmesi son derece talihsiz bir durumdur. Japonya, Çin’in bu faaliyetlerine karşı diplomatik kanallar aracılığıyla sık sık şiddetli protestolar verdi. Japonya topraklarını karadan, denizden ve havadan koruma kararlılığımıza dayanarak bu girişimlerle sakin ve kararlı bir şekilde ilgilenmeye devam edeceğiz.
Aynı şekilde Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki faaliyetlerini de yakından izliyoruz. Güney Çin Denizi’ni çevreleyen mesele, bölgedeki barış ve istikrarla doğrudan ilgilidir. Bu durum, Japonya da dahil olmak üzere uluslararası toplumda endişeye neden oluyor. Japonya, statükoyu bir güç gösterisiyle değiştirmeye yönelik tek taraflı girişimlerden oldukça endişeli. Güney Çin Denizi’nde gerilimi artıracak her türlü eyleme de şiddetle karşı çıkıyor. Japonya, denizde hukukun üstünlüğüne bağlılığı sürekli olarak desteklemiştir. Ayrıca Güney Çin Denizi sorununun tüm taraflarının anlaşmazlıkları uluslararası hukuk uyarınca, barışçıl bir şekilde çözmesi önemlidir.
Kuzey Kore, kitle imha silahlarını ve balistik füzeleri, BMGK’nın tekrarlı kararları uyarınca doğrulanabilir ve geri döndürülemez (CVID) bir şekilde henüz tamamen terk etmedi. CVID’in Kuzey Kore soruşturmasıyla ilgili olarak Suudi Arabistan da dahil olmak üzere uluslararası toplumla iş birliği içinde ilgili BMGK kararlarının tam olarak uygulanmasını takip etmek önemlidir.
Japonya, Eylül 2002’de Japonya ve Kuzey Kore arasındaki Pyongyang bildirisine göre kaçırma, nükleer silah ve füzeler gibi çözüm bekleyen sorunlara kapsamlı bir çözüm yoluyla Kuzey Kore ile diplomatik ilişkileri normalleştirmeyi amaçlıyor.
Bu bağlamda adam kaçırma sorunu, Suga yönetimi için en öncelikli konudur.1970’lerde ve 1980’lerde birçok Japon vatandaşı Kuzey Kore tarafından kaçırıldı. Japonya hükümeti, resmi olarak en az 17 Japonun kaçırıldığını belirledi. Bunların arasında kaçırıldığında henüz 13 yaşında olan bir kız da var. Kaçırılan vatandaşların 5’i 2002’de Japonya’ya geri döndü. Ancak o günden bu yana diğer kaçırılanların hiçbirisi serbest bırakılmadı.
Kurbanların aileleri yaşlanırken bizim de kaçırma meselesi konusunda kaybedecek vaktimiz kalmıyor. ABD ve diğerleriyle yakın iş birliği içerisinde, kaçırılan kurbanların mümkün olan en kısa sürede Japonya’ya geri dönüşünü sağlamak için tüm çabalarımızı göstermeye devam ediyoruz.
Stratejik ve istikrarlı bir şekilde ‘Özgür ve Serbest Hint ve Pasifik Okyanusları’ bölgesine ulaşmak için çalışmaya ve Çin dahil komşu ülkelerle istikrarlı ilişkiler kurmak için çalışmaya devam edeceğiz. Bu durum, temel değerleri paylaşan Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN), Avustralya, Hindistan, Avrupa ülkeleri ve diğerleriyle iş birliği içinde bir köşe taşı olarak Japonya- ABD ittifakına dayanmaktadır.



Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Johannesburg'a iniş: Gazze'den Filistinlileri sınır dışı eden gizli ağın içinden

Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)
Filistin'in Güney Afrika Büyükelçisi Hanan Carrar’ın Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde bir uçakta çekilen ve gülümserken görüldüğü bir fotoğraf, 13 Kasım 2025 (Reuters)

Michael Horowitz

Bu ayın ortalarında, 153 Filistinliyi taşıyan bir charter uçağı, resmi çıkış belgeleri olmadan Johannesburg'a indi. Güney Afrika makamları, pasaportlarında çıkış damgası bulunmaması ve kalışları için önceden herhangi bir düzenleme yapılmamış olması nedeniyle yolcuların ülkeye girişine izin vermedi. Daha sonra, Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa insani nedenlerle uçaktakilerin ülkeye girişini kabul etti. Ancak bu olay, Filistinlilerin Gazze'den ayrılmaları için İsrail ordusuyla bağlantılı kanallar aracılığıyla yürütülen organize bir rota olduğunu ortaya çıkardı.

Nihai varış noktasının seçimi tesadüf olmayabilir. Koordinasyonsuz görünen bir yolculukla karşı karşıya kalan, Filistin yanlısı tutumuyla tanınan Güney Afrika hükümeti, iki seçenekle karşı karşıya kaldı ve üçüncü bir yol bulamadı. Ya bu mültecilerin girişine izin vermek ya da onları kamuoyuna açık bir şekilde sınır dışı etmek, ki bu da büyük bir halkla ilişkiler felaketi olurdu. Gazze Şeridi’nden gelen Filistinlileri kabul etmekteki bu tereddüt, ülkeyi ikiyüzlülük suçlamalarına maruz bıraktı, ki bu da operasyonun amacı ya da olası amaçlarından biri olabilir.

Bu uçuşların düzenlenme şekli, devlet kurumlarının bu duruma birden fazla düzeyde yoğun bir şekilde dahil olduğunu gösteriyor. Bazı yolcular, bu yolculuk için geçtiğimiz haziran ayında ‘Mecd’ isimli sivil toplum kuruluşuna (STK) ait bir internet sitesi üzerinden kayıt yaptırdıklarını ve seyahat düzenlemeleri için kişi başına bin 500 ile 5 bin dolar arasında ödeme yaptıklarını bildirdi. İsrail makamlarından onay alanlara, Gazze'deki belirli noktalarda toplanmaları talimatı verildi. Ardından İsrail ordusuna ait askeri araçlarıyla Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan geçerek İsrail’in güneyindeki Ramon Havalimanı'na götürüldüler. Orada, nihai varış yerlerini bilmeden kiralık uçaklara bindirildiler.

Güney Afrika'nın Daily Maverick adlı haber sitesine göre bazı yolcuların Kanada ve Avustralya'ya biletleri vardı, ancak çoğunluk nihai varış yerlerinin Hindistan olacağını düşünüyordu.

Trump, Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ yapma fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için uygulama mekanizmaları hazırlanması talimatı verdi.

Şarku’l Avsat’ın İsrail gazetesi Haaretz’ten aktardığı  araştırma haberine göre bu operasyonların arkasındaki koordinasyonu, 2024 yılında İsrail-Estonya çifte vatandaşı Tomer Janar Lind’e tarafından kurulan Talent Globus adlı bir danışmanlık şirket tarafından yürütülüyor. Haberde, Lind’in İsrail ordusuna bağlı Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi (COGAT) ile iş birliği içinde ayrılmaları koordine ettiğini ve geçtiğimiz şubat kurulan İsrail Savunma Bakanlığı’nın Gönüllü Göç Bürosu (Voluntary Emigration Bureau) ile doğrudan çalıştığı bildirildi. Gazete ile iletişime geçildiğinde, Filistinlilerin ayrılmasını kolaylaştırmadaki rolünü kabul etti, ancak daha fazla ayrıntı vermeyi reddetti.

scdfrgt
Gazze şehrinin ez-Zeytun Mahallesi’nde yerinden edilmiş kişileri barındıran Evkaf Bakanlığı'na ait hasarlı bir binanın enkazı arasında yürüyen Filistinli çocuklar, 20 Kasım 2025 (AFP)

Mecd, muhtemelen paravan olarak kullanılan ve ‘insani yardım projesi koordinatörleri’ olarak tanımlanan Adnan ve Mueyyed adlı iki kişiyle de bağlantılıydı.

Bu iki kişi hakkında, Mueyyed'in uçağa binerken çekilmiş ve altında ‘Gazze'yi terk ettim ve geri dönmeyeceğim. Geride savaş, açlık ve cehaletin hüküm sürdüğü bir ülke, sürgünde kalmanın orada kalmaktan daha merhametli olduğu bir vatan bıraktım” yazdığı bir Facebook paylaşımından başka bilgi bulunmuyor.

Yolculuğun siyasi kökenleri

Bu operasyonların temelinde daha önce yapılan bazı siyasi görüşmelerin sonuçları yatıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu geçtiğimiz yıl eylül ayında Savunma Bakanlığı yetkilileriyle bir toplantı düzenleyerek, Gazze’den Filistinlilerin gönüllü olarak göçünü nasıl gerçekleştirebileceklerini tartıştı. ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz şubat ayında Gazzelileri yeniden yerleştirme ve Gazze Şeridi'ni ‘Ortadoğu’nun Rivierası’ olarak tanımladığı bir bölgeye dönüştürme fikrini ortaya attıktan sonra, İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, bu öneriyi pratik adımlara dönüştürmek için operasyonel mekanizmalar hazırlama talimatı verdi.

Katz, geçtiğimiz şubat ayında Savunma Bakanlığı'na bağlı Gönüllü Göç Bürosu'nu resmen kurulduğunu duyurdu. Bu büro, ‘Gazze Şeridi sakinlerinin üçüncü ülkelere güvenli ve düzenli bir şekilde yeniden yerleşmelerini kolaylaştırmakla’ görevlendirildi. İsrail hükümeti, bu girişimin Trump'ın önerisi çerçevesinde olduğunu açıkça belirtti. Zira Trump tarafından önerilen 20 maddelik barış planında Gazze'deki Filistinlilerin Gazze Şeridi'ni gönüllü olarak terk etmelerine izin veren bir madde yer alıyor. Ancak dikkat çekici bir şekilde Filistinlilerin Gazze'ye geri dönüşünü de öngören planda bu hükmün ne ölçüde uygulanabileceği meselesi belirsizliğini koruyor.

İsrail Savunma Bakanlığı, girişimin bürokratik yapısının bireylere kendi kararlarını verme özgürlüğü sağlamak için tasarlandığını belirtti.

COGAT temsilcileri, tahliyelerin varış noktası olacak ülkelerle koordineli olarak gerçekleştirildiğini, ancak uygulamanın bazen aracı kuruluşlar aracılığıyla yapıldığını açıkladı. Öte yandan bağımsız analistler, bu operasyonların gerçekleştirildiği bağlamın bu ‘seçimi’ sınırladığını ve niteliğini etkilediğini belirttiler.

Bu yolculukların ardında hangi nedenler var?

Bu operasyonlarda organizatörlerin oynadığı rolün niteliği büyük ölçüde belirsizliğini koruyor. Mecd, İsrail ordusu adına görevin bir kısmını yerine getiren bir yüklenici mi, İsrail makamlarıyla koordineli çalışan özel bir ticari girişim mi, yoksa ikisinin bir karışımı mı bilinmiyor. Ancak kesin olan bir şey var ki o da bu yolculukların bir İsrail projesinin parçası olduğu ya da en azından İsrail hükümetinin kontrolü altında gerçekleştirildiği. Bu da yolculukların gerçek amacının ne olduğu sorusunu gündeme getiriyor.

Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulması konusunda net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor.

İsrail hükümetinin Filistinlileri açıkça yerlerinden etmeye çalıştığından bazıları bu soruyu nahif bulabilir. Zira İsrail’in aşırı sağcı ve hatta bununda ötesine geçen birçok yetkilisi, bu niyetlerini gizlemeden açıkça dile getirdi.

Ancak İsrail'in, gizemli aracılar kullanarak bu tür gizli operasyonlarla Gazzelileri tahliye etmeye çalıştığı fikri, pek olası görünmüyor. Bununla birlikte İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze'yi tek seferde boşaltabileceğine gerçekten inandığını düşünmek zor. Büyük olasılıkla, başlangıçta da böyle bir hedef yoktu. Netanyahu birçok özelliğiyle tanınır, ancak hayal dünyasında yaşamak bunlardan biri değil. Mevcut ateşkese verdikleri desteğin kesin olmadığı aşırı sağdaki müttefiklerini yatıştırmak Netanyahu için daha gerçekçi bir hedef. Bilindiği üzere hem Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir hem de Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, ateşkesin devamı konusunda endişelerini dile getirmişlerdi.

cdfgth
Pazartesi günü Johannesburg Tambo Havalimanı'nda pistteki uçakları izleyen aileler, 29 Kasım 2021 (AP)

Ayrıca, bu operasyonların bağlamıyla doğrudan ilişkili olabilecek yeni bir ateşkes aşamasına girmiş bulunmaktayız. Özellikle uzun soluklu maddeler içermesi açısından oldukça belirsiz bir şekilde kaleme alınmış görünen anlaşma, çatışmaları durdurmayı ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağlamayı başardı. Ancak Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze'ye konuşlandırılacak uluslararası istikrarı destekleme gücünün rolü, sivil yönetimin geleceği ve iki devletli çözümün yeniden gündem alınması gibi temel konuları göz ardı etti.

Nihayetinde kendimizi gerçek bir çıkmazda buluyoruz. Hamas silahlarını teslim etmeyi, İsrail hükümeti ise Filistin devletinin kurulmasına ilişkin net bir taahhütte bulunmayı reddediyor. Tüm bunların yanında uluslararası ortaklar, Gazze Şeridi’ne konuşlandırılması önerilen istikrarı destekleme gücüne katılma konusunda pek istekli görünmüyor ve İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin yarısını işgal etmeye devam ediyor.

Bu çıkmaz, ateşkesin çökmesine yol açabilir, ancak Başkan Trump'ın ateşkesi korumaya istekli olduğu ve bunu başarmak için kişisel itibarını ortaya koyduğu aşikar. Öyle ki, ateşkesi ve Gazze'nin yeniden inşasını denetlemek üzere kurulacak yeni bir konseye başkanlık yapmayı dahi düşünüyor.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Ateşkes anlaşması halen çökme riskiyle karşı karşıya olsa da her iki tarafın da üstünlük sağlamak için rekabet ettiği bir gri alanda, geçici de olsa, devam etmesi daha olası. İki inatçı düşman arasında kirli bir siyasi oyun oynandığı düşünülürse bu yolculuklar, Hamas'a zamanın onun lehine işlemediği mesajını vermek ve aynı zamanda Filistinlileri desteklediğini iddia edenlere dolaylı baskı uygulayarak onları Hamas’ın kararlarını etkilemeye zorlamak şeklindeki farklı bir amaçla bir araç olarak kullanılabilir.

Johannesburg olayı, Gazze'den Filistinlilerin sınır dışı edilmesine yönelik yeni sistemin daha geniş dinamiklerini ortaya koyuyor.

Bu olay gönüllü bir insani yardım girişimi olarak sunulsa da esasında İsrail hükümetinin politikaları, özel sektör aracılarının rolü ve gelenleri kabul eden ülkelerle kurulan belirsiz koordinasyon arasındaki karmaşıklığı gözler önüne seriyor.

Bu olay, Güney Afrika için Filistin davasına desteklerini açıklayan ülkelerin, yerinden edilmiş kişileri kabul etme sorumluluğuyla karşı karşıya kaldıklarında verdikleri siyasi tepkiyi ortaya koydu.

İsrail için bu yolculuklar, programın kapsamı ve nihai hedefleri belirsiz olsa da göçü kolaylaştırmaya yönelik uzun süredir devam eden siyasi tartışmalara uygun pratik bir araç olarak ortaya çıkıyor.

Kırılgan ve belirsiz bir ateşkes ortamında, bu operasyonlar hem İsrail içinde hem de Hamas ve uluslararası ortaklar gibi dış aktörlere yönelik bir tür siyasi sinyal işlevi görüyor. Bu yolculuklar daha geniş bir stratejinin başlangıcı mı, yoksa siyasi baskıyı hafifletmek için sınırlı bir araç mı olarak kullanılıyor bilinmez ama Gazze'den çıkışın, bu çatışmanın etkisi, anlatısı ve geleceği üzerine daha geniş bir çaplı bir mücadelenin parçası haline geldiği aşikar.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.


İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
TT

İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)

İsrail ordusu, Gazze şehrinde bir Hamas liderini öldürdüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın İ24 NEWS’ten aktardığına göre dün Gazze şehrinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısında dört kişi hayatını kaybetti. Saldırının Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Operasyon Komutanı Ala el-Hadidi'yi hedef aldığı belirtildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün, Hamas’ın Yahudi devletiyle olan kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini gerekçe göstererek, İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş üst düzey Hamas yetkilisini öldürdüğünü açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından X platformu üzerinden yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Bugün Hamas, İsrail askerlerine saldırmak için teröristleri İsrail kontrolündeki bölgelere göndererek ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti. Buna karşılık İsrail, beş üst düzey Hamas teröristini ortadan kaldırdı.”