Fransa ve Türkiye arasındaki çatışmanın yeni cephesi: Afrika

Fransa ve Türkiye arasındaki çatışmanın yeni cephesi: Afrika
TT

Fransa ve Türkiye arasındaki çatışmanın yeni cephesi: Afrika

Fransa ve Türkiye arasındaki çatışmanın yeni cephesi: Afrika

Paris ve Ankara’nın, Suriye ve Irak’tan başlayarak Libya ve Doğu Akdeniz sularına oradan da son olarak Dağlık Karabağ’da devam eden anlaşmazlık dosyalarına yeni bir cephe eklenmiş oldu. Bu cephenin açılması, Afrika kıtasında oynadığı rolden dolayı Paris’in düşman olarak gördüğü Türkiye’ye sürekli suçlamalar yönelten Fransa Cumhurbaşkanı’nın girişimi ile geldi.
Macron, Fransızca yayın yapan ve Afrika meselelerine yer veren Jeune Afrique gazetesine verdiği röportajda oklarını Türkiye’ye, Rusya’ya ve bazı Afrikalı liderlere yönelterek “Fransa’ya karşı düşmanlığı körüklemek amacıyla bazen Afrikalı liderlerin ama özellikle de Rusya ve Türkiye gibi yabancı güçlerin liderliğinde postkolonyal (sömürge sonrası) dönemin hassasiyetleri üzerine oynanan stratejiler var. Saf olmamamız lazım. Medya kuruluşlarında seslerini duyuranların ya da video yayınlayanların çoğu ya Rusya ya da Türkiye adına çalışan ve onlardan para alan kişiler” ifadelerini kullandı.
Macron, “Sömürgeciliği hiç bilmeyen kuşaklar içinde bile Fransa’yı hedef almak için sömürgeciliği kullanan yabancı rejimler ve siyasi-dini projeler var. Tarihin bu dönemi ile kompleksler olmadan ancak hakikate ulaşma çabasıyla yüzleşmeliyiz. Hiçbir şeyi saklamamalı ve ileriye gitmeliyiz” dedi.
Macron konuşmalarında daha fazla detaya yer vermedi. Ancak Fransız bir kaynak, Paris’in Fransız-Avrupa çıkarları ve Kuzey Afrika ile Fransa’nın geleneksel bir varlığa sahip olduğu Beş Sahel ülkelerinin istikrarı için bir tehdit olarak gördüğü Libya’daki Türk askeri varlığı bir yana Afrika’da diplomatik, ticari, dini ve sosyal açıdan bir Türk “saldırısı” olduğunu reddetti. Ankara’nın buradaki çabalarının delili olarak Türkiye’nin bugün kıtada 46 büyükelçiliği olduğu, Türk havayollarının ise 60 Afrika şehrine uçuş gerçekleştirdiği gösterilebilir.
Her yıl Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Afrika başkentlerine yaptığı ziyaretler peş peşe geliyor. Ticari açıdan Türkiye’nin kara kıtaya yaptığı ihracatın değeri geçtiğimiz yıl 16 milyar dolara ulaşmıştı. Bu da bu milenyumun başlarındaki değerinin 4 katına tekabül ediyor. Türkiye, varlığını güçlendirmek için her yıl yapılan Türk-Afrika konferansına bel bağlamış durumda. Aynı zamanda Türkiye, Paris’in “siyasal İslamı” harekete geçirmek olarak gördüğü dini kartını da öne sürüyor.
Bu nedenlerin hepsi, Macron’un Türkiye’nin Afrika’daki rolüne yönelik “saldırısını” açıklıyor. Paris, tıpkı Fildişi Sahili’nde olduğu gibi Ankara’nın, varlığını Fransa’nın varlığını hedef almak için kullanma çabalarından şikayet ediyor. Ancak Paris ve Ankara arasında geçtiğimiz Aralık ayında Londra’da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Zirvesi’nde patlak veren ve geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin Libya’daki artan rolü, Ankara’nın Yunanistan ve Kıbrıs sularındaki faaliyetleri ve bunun ardından Avrupa Birliği’nin (AB)Türkiye’ye ekonomik ve ticari yaptırımlar uygulama tehdidinde bulunması ile oluşan gerginliği körüklemesi bu dosyayı önemli kılıyor.
Avrupalı ​​liderlerin, 10-11 Aralık’ta yapılacak bir zirvede bu konuda bir karar vermeleri bekleniyor. Buna ilişkin Almanya Başbakanı Angela Merkel dün sanal ortamda gerçekleştirilen AB Liderler Zirvesi’nin ardından bir açıklama yaparak yaptırım meselesini incelemeden önce önümüzdeki iki hafta içerisinde gelişmeler görmek istediklerini söyledi. Merkel “10 Aralık’ta yapılması planlanan gelecek zirvemizde Türkiye meselesinin konuşulması için önceden bir karar verilmişti. Ancak tabii ki bu zaman aralığındaki gelişmeleri de izlemeli ve bunun ardından karar vermeliyiz. Bu aşamada kimse bir şey söyleyemez” ifadelerini kullandı ancak açıklamasının devamında “bölgedeki son gelişmelerin çoğunun görmek istedikleri şeyler olmadığını” kaydetti.
Merkel, Yunanistan, Kıbrıs, Fransa ve diğer ülkelerin Türkiye’ye uygulamak için baskı yaptığı yaptırımlara ilişkin Avrupalılar arasında görüş ayrılıklarının hala devam ettiğini saklayamadı. Avrupalı ​​liderler daha önce Türkiye’ye faaliyetleri ve Avrupa sularının egemenliğini ihlal etmeye bir son vermesi için yıl sonuna kadar süre biçmişti. Ancak Türkiye kararından geri adım atmadı. Ankara’nın son hamlesi ise Erdoğan’ın Kıbrıs’ta tampon bir bölgeye yaptığı ziyaret oldu. Erdoğan burada bir şenlik düzenleyip biri Rum olan ve BM ile AB üyeliği bulunan diğeri de Türk olan ve Ankara’dan başkasının tanımadığı iki Kıbrıs oluşumunun varlığının temellerini atma çağrısında bulundu.
Diğer taraftan AB Dışişleri Bakanlarının sanal toplantısının ardından açıklamalarda bulunan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Ankara’nın Lefkoşa’ya karşı yaptığı son zamanlardaki eylemlerini kınayarak ikiye ayrılmış adada BM kararlarını ihlal ettiğini ve tansiyonu yükselttiğini söyledi. Borrell Türkiye’nin “davranışlarının AB ile arasındaki ayrılığı daha da derinleştirdiğini anlaması gerektiğini” kaydetti. Yaklaşan zirvenin Brüksel ile Ankara arasındaki ilişki hakkında önemli sinyaller vereceğini belirten Avrupalı yetkili “Zaman doluyor. Türkiye ile ilişkilerimizde bir dönüm noktasına doğru yaklaşıyoruz” ifadelerini kullandı. Borell, geçtiğimiz yaz Türkiye’ye getirilebilecek yaptırımların bir listesini hazırlamakla görevlendirilmişti. Yaptırımlar için baskı yapan ana aktörlerden biri de Paris’ti. Bununla birlikte, aralarında zaman kazanmaya çalışan Almanya’nın da bulunduğu birçok ülkenin bu konuda hala tereddütleri bulunuyor.
Berlin, Ankara’nın mülteci kartını oynayarak ya da Almanya’daki Türk azınlığını harekete geçirerek Avrupalılara şantaj yapmasından korkuyor. Diğer taraflar ise NATO’nun önemli bir üyesi olduğu için Türkiye ile ilişkilerini bozmak istemiyor. Türk-Fransız geriliminin diğer bir delili de Paris’in, Dağlık Karabağ’da Ermenistan ve Azerbaycan arasında Rusya’nın arabuluculuğuyla yapılan ateşkesin denetlenmesinde Türkiye’nin bir rolü olmasını engellemeye çalışması. Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları dün yaptıkları açıklamada Paris’in uluslararası bir denetim istediğini ve Dağlık Karabağ’ın statüsüyle ilgili müzakereleri başlatmanın yanı sıra mültecilerin dönüşüne kapı aralamak ve başta Suriye’den gelenler olmak üzere yabancı savaşçıların dönüşünü düzenlemek amacıyla ateşkes konusunda “uluslararası bir denetim” olması için baskı yaptığını belirtti. Fransa, 28 yıl önce Dağlık Karabağ krizine çözüm bulmak için oluşturulan “Minsk Grubu”nun bir üyesi. Ancak bu grup meselelerin gidişatını etkilemekte ya da savaşın sona ermesi için arabuluculuk yapmakta başarısız oldu.



Barrack, Lübnan'ın ABD belgesine verdiği yanıttan ‘çok memnun’

ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, bugün Baabda Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüştü. (Reuters)
ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, bugün Baabda Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüştü. (Reuters)
TT

Barrack, Lübnan'ın ABD belgesine verdiği yanıttan ‘çok memnun’

ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, bugün Baabda Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüştü. (Reuters)
ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, bugün Baabda Sarayı'nda Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüştü. (Reuters)

ABD'nin Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack bugün yaptığı açıklamada, son günlerde tüm silahlarını bırakmayacağını belirten Hizbullah'ın nasıl silahsızlandırılacağına ilişkin ABD'nin önerisine Lübnan hükümetinin verdiği yanıttan ‘çok memnun’ olduğunu söyledi.

Barrack Beyrut'ta Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, “Hükümetin çok kısa bir süre içinde bize verdiği yanıt inanılmazdı, bu yanıttan çok memnunum” dedi.

Barrack 19 Haziran'da Lübnan'ı ziyaret ederek Lübnanlı yetkililerle bir araya geldi ve bir önceki hükümetin kasım ayında kabul ettiği çatışmaların durdurulmasıyla ilgili güvenlik düzenlemelerinin uygulanmasına yönelik bir dizi öneri sundu.

Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Başbakan Nevvaf Selam ve Meclis Başkanı Nebih Berri, ABD'nin önerilerini görüştü.

İsrail dün akşam Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyi reddettiğini açıklamasından saatler sonra Lübnan'da birçok noktaya saldırı düzenleyerek Hizbullah'ın askeri mevzilerini hedef aldığını açıkladı.

İsrail son günlerde Hizbullah tarafından rehabilite edildiğini söylediği askeri bölgeleri bombalayarak ya da Hizbullah üyelerini hedef alarak Güney Lübnan'a yönelik saldırılarını arttırdı. Söz konusu saldırılar sonucu cumartesi günü bir kişi öldü, altı kişi de yaralandı.

Gözlemciler, Barrack'ın Beyrut'a gelişiyle aynı zamana denk gelen bu operasyonların Lübnan devletine ve beş üyeli ateşkes izleme komitesine, Lübnan devletinin Hizbullah'ı silahsızlandırmaması halinde askeri operasyonlara devam edileceği ve bu görevi tek başına üstleneceği mesajını taşıdığını düşünüyor.

Lübnan'la ateşkesin yürürlüğe girdiği 27 Kasım'dan bu yana İsrail'in Lübnan'daki operasyonları durmamış olsa da, ABD elçisinin Beyrut'a gelişinin arifesinde bu operasyonların yoğunlaşması İsrail'in ve arkasındaki ABD yönetiminin Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını hızlandırmak için Lübnan'a azami baskı uyguladığını gösteriyor.

Barrack cumartesi günü yaptığı açıklamada, “Lübnan'ın umudu uyanıyor! Şimdi elimizde fırsat var. Geçmişin gergin mezhepçiliğini aşmak ve Lübnan'ın gerçek vaadi olan ‘tek ülke, tek halk, tek orduyu’ gerçekleştirmek için tarihi bir an yaşıyoruz. ABD Başkanı'nın da dünya ile paylaştığı gibi Lübnan harika insanları olan harika bir yer. Gelin Lübnan'ı yeniden büyük yapalım” ifadelerini kullandı.