ABD’nin B-52 bombardıman uçaklarının Ortadoğu'ya verdiği mesajlar

ABD, Trump'ın görev süresi bitmeden önce Tahran'a saldırma niyetinde olduğuna dair haberlerin ortaya çıkmasından günler sonra, B-52H tipi stratejik bombardıman uçaklarını Ortadoğu'ya gönderdi.

ABD Başkanı Trump ve First Lady Melania, Bağımsızlık Günü kutlamalarında B-52 bombardıman uçaklarının geçişini izlediler. (AFP)
ABD Başkanı Trump ve First Lady Melania, Bağımsızlık Günü kutlamalarında B-52 bombardıman uçaklarının geçişini izlediler. (AFP)
TT

ABD’nin B-52 bombardıman uçaklarının Ortadoğu'ya verdiği mesajlar

ABD Başkanı Trump ve First Lady Melania, Bağımsızlık Günü kutlamalarında B-52 bombardıman uçaklarının geçişini izlediler. (AFP)
ABD Başkanı Trump ve First Lady Melania, Bağımsızlık Günü kutlamalarında B-52 bombardıman uçaklarının geçişini izlediler. (AFP)

Ahmed Abdulhakim
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya dün gerçekleştirdiği yurt dışı gezisine eşlik eden ABD'li bir yetkili, Beyaz Saray'daki son günlerini geçiren ABD Başkanı Donald Trump ve yönetiminin İran’a uygulanan ‘azami baskı’ politikaları çerçevesinde Tahran'ı caydırmaya yönelik hamlelerini artırdığını bildirdi. Yönetimin, yeni Başkan Joe Biden ve ekibinin bu konudaki yaklaşımı sürdürmesini umarak hamlelerine hız verdiğini vurguladı.
Tahran, ABD’nin eski Başkan Barack Obama döneminde imzalanan ve Trump'ın çekildiği nükleer anlaşmaya geri dönmesi ve son üç yıldır Washington tarafından kendisine uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılması umuduyla Trump'ın yönetimdeki kalan günlerini saymaya devam ediyor. ABD ise ‘saldırganlık’ olarak nitelediği eylemleri caydırmak amacıyla ‘uzun bir görev’ için B-52H tipi stratejik bombardıman uçaklarını Ortadoğu'ya gönderdi.
Bu gelişme, Başkan Trump’ın, önümüzdeki haftalarda İran'daki büyük bir nükleer sahayı hedef almak için ABD’li komutanlarla önlerindeki seçenekleri görüşmeyi istediğine dair birkaç gün önce basına sızan bilgilerin ardından yaşandı. Ancak komutanların, Trump’ı böyle bir adım atmaktan vazgeçirdikleri biliniyor.

B-52 bombardıman uçakları Ortadoğu'da
ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’ndan (CENTCOM) 21 Kasım cumartesi akşamı yapılan açıklamada, Kuzey Dakota eyaletindeki Minot Hava Kuvvetleri Üssü'ndeki uzun menzilli B-52H Stratofortress stratejik bombardıman uçaklarının aynı gün Ortadoğu’ya gönderileceği bildirildi.
CENTCOM açıklamasında uçakların ‘uzun bir görev’ için gönderildiği ve bu adımın hedefinin ‘Ortadoğu’daki saldırgan eylemleri caydırmak ve ABD'nin ortaklarını ve müttefiklerini rahatlatmak’ olduğu belirtildi. Washington’ın herhangi bir çatışmaya neden olmak istemediğinin altı çizilen açıklamada “yine de ABD’nin dünyadaki olası herhangi bir acil duruma müdahale etmeye kararlı olduğu” vurgulandı.
Bölge genelinde denizcilik ve ticaret faaliyetlerinin serbestliğini koruma taahhüdüne dikkat çekilen açıklamada, sürdürülen görevin ABD ordusunun kısa sürede dünyanın herhangi bir yerinde muharebe hava gücünü konuşlandırma ve bölgesel istikrar ve güvenliğin korunmasına yardımcı olmak için CENTCOM operasyonlarına entegrasyon yeteneğini kanıtladığı belirtildi.
New York Times’ın haberine göre ABD'nin en son adımı, Başkan Donald Trump’ın görev süresinin 20 Ocak’ta sonlanmasından önce İran’a askeri bir saldırı başlatmaya niyetlenmesine kadar varan ve Washington ile Tahran ve müttefikleri arasında son haftalarda artan gerilim çerçevesinde atıldı. CENTCOM Komutanı Orgeneral Kenneth F. McKenzie geçtiğimiz perşembe günü yaptı açıklamada “İran'ın kötü niyetli faaliyetleri, bölgedeki komşularını istikrarsızlaştırıyor ve küresel güvenliği ve ticareti tehdit ediyor” dedi.
Gazetenin haberine göre Başkan Trump danışmanlarına, İran'daki büyük bir nükleer tesisi hedef alma seçenekleri olup olmadığını sordu. Fakat danışmanları Trump’ı askeri bir saldırı başlatma fikrinden vazgeçirdiler. Gazetenin kimliğini açıklamadığı ve aralarında görevlilerin de bulunduğu dört ABD’li yetkili yaptıkları açıklamada,  Trump’ın uluslararası müfettişlerin İran'ın nükleer stokunun arttığını açıklamasından bir gün sonra Oval Ofis'teki bir toplantıda danışmanlarıyla konuyu tartıştığını aktardılar.
Başkan Yardımcısı Mike Pence, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Savunma Bakanı Vekili Christopher Miller ve Genelkurmay Başkanı Mark Milley dahil olmak üzere bir grup ABD’li yetkilinin, Başkan Trump’a İran’daki nükleer tesislere yönelik askeri bir saldırı başlatmanın başkanlığının son haftalarında kolaylıkla tam ölçekli bir çatışmaya dönüşebileceği uyarısında bulundukları belirtildi. Haberde ayrıca gerek füzeli gerekse siber olmak üzere herhangi bir olası saldırının Natanz Nükleer Tesisi’ni hedef almasına kesin gözüyle bakıldığı vurgulandı.

Washington ‘azami baskı’ politikasının sürmesini istiyor
Diğer yandan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'ya yurt dışı gezisinde eşlik eden ABD'li bir yetkili dün yaptığı açıklamada, Trump yönetiminin Biden yönetimin de İran dosyasına yönelik yaklaşımı sürdürmesi ve İran’a uygulanan azami baskı politikasına devam etmesini umduğunu söyledi.
AFPnin haberine göre adının açıklanmasını istemeyen yetkili, Abu Dabi'de (Pompeo'nun Avrupa ve Ortadoğu turundaki duraklardan biri) verdiği demeçte “Trump yönetiminin birkaç yıldır İran'a uygulanan azami baskı politikasına odaklandığı herkesçe biliniyor” açıklamasında bulundu. Azami baskı politikasını ‘rejimi bölgedeki Tahran yanlısı silahlı gruplara gidecek milyarlarca dolardan mahrum bırakan muazzam bir başarı’ olarak nitelendiren yetkili açıklamalarını şöyle sürdürdü:
“ABD yönetiminin İranlıları normal bir devlet gibi davranmaya teşvik etmek için üzerinde oldukça çok çalıştığı bu etkinin sürdürülmesini umuyorum. Tahran rejimi kasım ayında, yani Biden'ın kazandığı başkanlık seçimleriyle bir değişiklik olmasını umuduyla bütçesini halkı için kullanmak yerine milislere para dağıtmayı tercih ederek halkı büyük zorluklara göğüs germeye zorladı. Takipteyiz. Bekleyip neler olacağını göreceğiz.”
Trump yönetiminin 20 Ocak'a kadar görevde olduğunu ve İran'a uygulanan yaptırımlara atıfta bulunarak politikalarını sonuna kadar uygulamaya devam edeceğini söyleyen yetkili, yönetimin tartışılmakta olan askeri harekat seçeneğini saklı tuttuğuna işaret etti.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo iki gün önce İsrail gazetesi Jerusalem Post’a verdiği röportajda “Tüm seçenekler masada” ifadelerini kullandı. Pompeo röportajdan birkaç saat önce İsrail'den yaptığı açıklamada, İran rejimine yönelik azami baskı kampanyasının halen çok etkili olduğunu vurgulayarak, “Önümüzdeki haftalarda ve aylarda İran'a yeni yaptırımlar uygulayacağız” dedi.

Tahran gelişmeleri nasıl görüyor?
İran’ın tutumu ile diplomasi ve ABD'nin daha hızlı gelişmesine yönelik askeri tehditler arasında bir tezatlık söz konusu. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami’nin İran'ın ‘hayati çıkarlarını savunmak için belirli bir coğrafi bölgeye bağlı olmayacağını’ duyurmasından üç gün sonra dün Tahran, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü’nün ağzından Kasım Süleymani suikastı de dahil olmak üzere ABD’nin kendisine karşı işlediği ‘suçların’ iki ülke arasında ‘dikkatli bir düşünmeye’ dayalı iletişimi engellemeyeceğini açıkladı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade dün düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
"ABD ve İran gibi Birleşmiş Milletler (BM) üyesi iki ülke arasında dikkatli düşünmeye dayalı bir iletişim olması doğaldır. Ancak bu, İran'ın bu suçları unuttuğu anlamına gelmez. ABD’den talep ettiklerimizle ilgili bir değişik söz konusu değildir.”
DMO Genel Komutanı Hüseyin Selami, The New York Times tarafından yayımlanan ‘bilgilerden’ günler sonra perşembe günü yaptığı ve DMO medya birimi Sepah News tarafından aktarılan açıklamasında, ülkesinin ‘güvenliği ve hayati çıkarlarını savunmak için belirli bir coğrafi bölgeye bağlı olmayacağını’ vurguladı. Selami, ‘füze sistemleri’ ile donatılmış, helikopterler ve insansız hava araçları (İHA) için piste sahip olan ve okyanus aşabilen ‘Şehit Rudeki’ gemisinin Devrim DMO Donanması filosuna eklendiği törende yaptığı konuşmada “Biri çıkıp bu insanların çıkarlarını tehdit etmek isterse yeryüzünde kendisine güvenli bir nokta bulamayacağı kesindir” ifadelerini kullandı.
Selami sözlerini şöyle sürdürdü:
“Stratejimiz savunmaya yöneliktir. Yani savunma stratejimize saldırı taktiklerinin eşlik etmesi dışında hiçbir ülke için herhangi bir tehdit oluşturmayız.”

 B-52 bombardıman uçakları ilk olarak 1948'de nükleer silah taşıyıcısı olarak tasarlandı. Daha sonra görev tanımları gelişti. (AFP)
ABD'nin B-52H Stratofortress stratejik bombardıman uçakları hakkında bilinenler

Uzun menzilli ve süpersonik, jet motorlu B-52 tipi Stratofortress stratejik bombardıman uçakları ABD'nin Soğuk Savaş dönemi silahlarından biri olarak biliniyor. B-52 tipi uçaklarının 700’ü söz konusu dönemde üretildi. Havada yakıt ikmaline gerek kalmadan 8 bin 800 mili aşkın savaş menziline sahip olan ve nükleer bomba taşıması için tasarlanan bombardıman uçağı 35 tona ulaşan büyük bomba ve mühimmat kapasitesi sayesinde ABD’nin havadaki en büyük gücü olarak biliniyor.
B-52’yi üreten ABD’li dev uçak üreticisi Boeing’in internet sitesine göre söz konusu uçaklar ilk kez 1948 yılında, nükleer bomba taşıması için tasarlandı. Ancak daha sonra uzun menzilli stratejik bombardıman uçağına dönüştürüldü. Uzunluğu 49 metre olan uçağın kanatları arasındaki mesafe 56 metreye ulaşıyor. Uçağın ağırlığı ise 83 tonun üzerinde. Maksimum 219 bin 600 kilogram ağırlık ile kalkış yapabiliyor.
Bombardıman uçağının gücü, 17 bin metre yükseklikte saatte 960 kilometre hızda uçabilen kanatlara eşit olarak dağıtılmış sekiz helikopter motoruna dayanıyor. Bombalar, akıllı silahlar, mayınlar ve füzeler gibi yaklaşık 31 bin 500 kilogram ağırlığında çeşitli mühimmatları taşıma ve bırakma kabiliyetine sahip. Ayrıca nükleer füzeler ve konvansiyonel mühimmat da taşıyabiliyor.
B-52 bombardıman uçakları, 1991 yılında Vietnam Savaşı ve Kuveyt Savaşı sırasında ‘halı bombardımanı’ olarak isimlendirilen saldırıları gerçekleştirdi. Bu uçaklar bazı görevlerde ABD’den havalanarak Irak'taki hedefleri bombaladıktan sonra ABD’nin Hint Okyanusu'ndaki Diego Garcia Üssü’ne iniyorlardı. Uçaklar ayrıca ABD’nin 2001 yılında Afganistan'ı işgali sırasında da yoğun olarak kullanıldı.



Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
TT

Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarına yönelik ‘sorumsuz’ eleştirileri kınadı

Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)
Pekin'deki bir meydanda bulunan dev ekranda, Tayvan çevresindeki Çin askeri tatbikatlarına ilişkin bir haber gösteriliyor. (Reuters)

Pekin bugün, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını eleştiren ülkeleri ‘sorumsuz’ olmakla suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lin Jian, düzenlediği basın toplantısında, “Bu ülkeler ve kurumlar, Tayvan’daki ayrılıkçı güçlerin askeri yollarla bağımsızlık sağlamaya çalışmasına göz yumuyor” dedi.

Lin, “Buna rağmen, Çin’in ulusal egemenliğini ve toprak bütünlüğünü savunmak için yaptığı gerekli ve adil faaliyetleri sorumsuzca eleştiriyorlar. Gerçekleri çarpıtıyor ve doğru ile yanlışı karıştırıyorlar; bu tam bir ikiyüzlülük örneğidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Avustralya Dışişleri Bakanlığı, Çin’in Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını ‘istikrarsızlaştırıcı’ olarak nitelendirerek kınadı ve Pekin’e endişelerini ilettiklerini açıkladı. Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, “Avustralya, herhangi bir eylemin kazara çatışma, yanlış hesaplamalar veya tırmanma riskini artırmasını şiddetle karşı çıkmaktadır” denildi. Ayrıca, “Uyuşmazlıklar diyalog yoluyla çözülmeli, güç veya zorlama ile değil” uyarısında bulunuldu ve tatbikatların ‘bölgesel gerginliği artırma riski taşıdığı’ vurgulandı. Çin, pazartesi ve salı günleri Tayvan çevresinde füze fırlatmaları yapmış, onlarca savaş uçağı ve gemiyi sevk ederek adanın limanlarını abluka altına alan tatbikatlar düzenlemişti. Pekin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve gerekirse zorla ilhak edebileceğini belirtiyor. Tayvan Sahil Güvenlik yetkilileri bugün, Çin savaş gemileri ve sahil güvenlik gemilerinin ada çevresinden çekilmeye başladığını ve askeri tatbikatların sona erdiğine dair işaretler alındığını açıkladı.


Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Trump-Netanyahu görüşmesi: ABD Başkanı’nın müttefikleriyle arası ne durumda?

ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD'nin Florida eyaletindeki Palm Beach'te bulunan Trump'ın Mar-a-Lago kulübünde yapılan görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, 29 Aralık 2025 (Reuters)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz eylül ayında gerçekleşen ve Netanyahu’nun Gazze ile ilgili ABD'nin 20 maddelik barış planını onaylamasıyla iki aşama arasında bir dönüm noktası oluşturan toplantı ile pazartesi günü Florida'da gerçekleşen toplantı aynı değildi. Bu son görüşme, iki tamamen farklı aşama arasında net bir kırılma noktası oluşturmazken bölgede yeni bir aşama için teorik ve pratik temeller atmadı. Aksine özellikle Trump’ın yaptığı açıklamalara göre son görüşme, daha ziyade Suriye ve Türkiye ile ilgili, daha az ölçüde de Gazze ile ilgili daha önce açıklanan tutumları yinelemek ve İran'ın nükleer ve füze programları ile ilgili diğer pozisyonları güncellemek için bir fırsat oldu.

Bu yüzden görüşme, özellikle İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaş ve bunun son iki yıldır bölgede yarattığı etkiler sonrasında, bölgesel ve uluslararası değişikliklerden ciddi şekilde etkilenmemiş gibi görünen iki tarihi müttefik arasındaki toplantı geleneğinden sapmadı. Bu durum ne toplantı öncesinde ne de sonrasında bir sorun oluşturdu. Ancak Gazze'deki ateşkesin ardından Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin geleceği ve bölgedeki gelişmeleri ve bölgesel çıkarlarını yorumlamalarında görünen farklılıklar sorusu gündeme geldi. Görüşme sırasında, iki lider arasında ve ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir model oluşturabilecek gerçek bir ayrılık belirtisi olup olmadığına dikkat çekildi.

Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu.

Florida'daki görüşme, bu soruya ne bir cevap ne de cevabına dair bir ipucu barındırıyordu. Ki bu da bekleniyordu, ancak bu durum, sorunun artık geride kaldığı ve iki ülke arasındaki ilişkilerin önümüzdeki dönemde birçok sorunun ve belki de bazı ‘durumsal’ değişikliklerin konusu olmayacağı anlamına gelmiyor. Toplantı, Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkinin niteliği konusunu büyük ölçüde çözmüş olsa da bu ilişki, eylül ayındaki son toplantılarından bu yana geçtiğimiz üç ay içindeki gelişmelerden olumsuz etkilenmiş gibi görünmüyor. Buna karşın Trump gibi bir başkan için çifte öneme sahip olabilecek şahsi düzeydeki ilişki, Gazze'den Suriye ve Türkiye'ye, belki de Lübnan'a ve daha az ölçüde İran'a kadar, iki liderin mevcut sorunlara yaklaşımlarında farklılıklar olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Gazze'de ateşkesin ilan edilmesinin ardından gündeme gelen Netanyahu'nun ‘yerine geçecek kişi’ sorunu, özellikle ABD yönetiminin şu anda onun yerine geçecek halihazırda bir aday olmaması ve Ürdün Kralı 2. Abdullah'ın açıkça ifade ettiği üzere ‘Bibi’ye (Binyamin Netanyahu’nun lakabı) yönelik bölgesel hassasiyetin en azından şu aşamada Trump'ın ona verdiği desteği yeniden gözden geçirmesine neden olacak bir aşamaya gelmiş gibi görünmemesi sebebiyle ertelenmiş veya gündemden düşmüş gibi görünüyor. Onun varlığı Washington’ın bölgesel stratejisini etkilemediği ve bölgedeki nüfuz ve çıkarların belirlenmesi sürecinin son aşamasına henüz gelinmediği sürece bunun olması beklenmiyor. Dolayısıyla Netanyahu'nun sahneden çekilmesi talebi, yeni bir aşamaya geçiş için acil veya gerekli hale gelmiş değil. Bu da aynı zamanda bölgesel tarafların Washington üzerinde manevra yapma ve baskı uygulama kabiliyetine ve Washington'ın bölgesel müttefiklerinin taleplerini dengeleme ve çıkarlarına göre önceliklerini düzenleme kabiliyetine de bağlı.

sdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD'nin başkenti Washington'daki Beyaz Saray'da bir araya geldi, 25 Eylül 2025 (Reuters)

Diğer bir deyişle, Trump Netanyahu'yu övüp İsrail'in ateşkes anlaşmasına yüzde 100 bağlı olduğunu söylerken, diğer tarafların bağlılığını sorgulasa da, görüşme Gazze ve bölge genelinde İsrail ve ABD’nin önceliklerindeki farklılıklar hakkındaki önceki sızıntıları yalanlamadı. Ancak aynı zamanda, özellikle Beşşar Esed rejiminin düşmesinde Türkiye ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rolünü öven Trump, İsrail'in Suriye'den başlayıp Doğu Akdeniz'den geçerek Afrika Boynuzu'na uzanan stratejik bir çatışmaya girdiği bir dönemde, Türkiye'nin Gazze'deki rolünü desteklemeye devam ediyor gibi göründü. Bu da ne iki liderin görüşmesinde ne de ABD ve İsrail'in bölgesel meselelere ilişkin politika ve önceliklerinde önemsiz bir ayrıntı değil. Trump ve Netanyahu’nun eylül ve aralık aylarında gerçekleştirdikleri görüşmeler arasındaki temel fark, Trump'ın bölgedeki müttefiklerine karşı tutumunda yatıyordu. Suriye'den Yemen'e, Akdeniz'den Kızıldeniz kıyılarına kadar bölge ülkeleri arasında eşi ve benzeri görülmemiş bir jeopolitik rekabet varken, Trump bölgedeki müttefiklerine karşı ne tür bir tutum sergiliyor?

Florida

Florida’daki görüşmeyi, Gazze'deki ateşkesin ardından geçtiğimiz üç ayı Amerika ve İsrail'in değerlendirmesi olarak görecek olursak özellikle de Trump, İran'ın nükleer kapasitesini yeniden inşa ettiği ‘kanıtlanırsa’ yeni saldırılarla tehdit ettikten sonra ABD ve İsrail'in şu anda en az anlaşmazlık yaşadığı konunun İran olduğu söylenebilir. İran’ın füze programına gelince Trump, İran'ın nükleer programını kontrol altına almakla aynı önceliği vermeye Netanyahu kadar hevesli görünmüyordu. Trump'ın İran'la ilgili tehditler ve anlaşma arayışları arasındaki tüm açıklamaları, ABD’nin İran sorununa yaklaşımındaki belirsizliği teyit ediyor. Trump, İran'daki ‘başarılarından’ bir kez daha gurur duyduğunu gösterirken, daha da önemlisi, ABD'nin İran'a yönelik saldırılarını ‘Ortadoğu barışı’ ile ilişkilendirdi. Bu, Trump'ın kendisi ve yönetimi için bölgedeki ‘barışın’ önemini vurgulamak ve daha da önemlisi, Nobel Barış Ödülü yolunda şahsi bir başarı olarak görmek için kullandığı yöntemlerden biri.

Daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Başka bir deyişle, ABD Başkanı Gazze'deki savaşı sona erdirmeye kararlı ve savaşı yeniden başlatmak ya da İsrail'in çatışmayı tırmandırmasına ‘izin vermek’ konusunda hiçbir heves ya da istek göstermiyor. Ancak, anlaşmanın çökmesine yol açmamak kaydıyla, İsrail'in mevcut bombardıman ve saldırılarının hızına da karşı çıkmıyor. Peki ya ikinci aşamaya geçmek? Burada da, daha önce sızdırılan bilgilerde olduğu gibi, özellikle Trump'ın ‘yakında başlaması planlanan’ yeniden inşa sürecinin Hamas'ın tamamen silahsızlandırılmasına bağlı olmadığı yönündeki açıklamasından sonra, ABD yönetimi ile İsrail hükümeti arasında bir anlaşmazlık var gibi görünüyor.

Bu, Netanyahu için çok hassas bir konu, çünkü sağ kanattan ABD yönetimine hiçbir taviz vermemesi yönünde baskı görüyor. Bu baskı, son iki gün içinde anlaşmanın ikinci aşamasının maddelerinden biri olan Refah Sınır Kapısı’nın yeniden açılması meselesinde de açıkça görüldü.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Netanyahu, sınır kapısının açılabileceğini ima ettikten sonra, İsrail'in aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in baskısıyla geri adım attı, ancak bu, özellikle de toplantı öncesinde İsrail ordusuna Gazze'deki durumu sakinleştirmesi talimatı verilmiş olması nedeniyle Florida’daki görüşme öncesinde yapılan bir manevranın parçası olabilir. Ancak Trump, şu anda ABD'nin pozisyonunu iyi yöneten Hamas'a karşı bir şekilde ‘olumlu’ görünse de, net bir takvim belirlemeden ve konuyu yoruma açık bırakarak, Netanyahu ve hükümetini bir dereceye kadar tatmin edebilecek şekilde, Hamas'a silahsızlanması için zaman tanıdı.

frgthy
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Washington'daki Beyaz Saray'da, 10 Kasım 2025 (AFP)

Bölgede devam eden sert rekabete geri dönecek olursak bu rekabetin eksenleri henüz tam olarak oluşmamış olsa da, özellikle potansiyel ittifaklar açısından, Abraham (İbrahim) Anlaşmaları ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve İsrail arasındaki ittifak çerçevesinde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki kesişimlerinden giderek daha fazla söz edilmeye başladı. Bu durum, Pakistan'ın birden fazla tarafla ortak çıkarları olması nedeniyle konumunun zorlu olduğu bir dönemde, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır da dahil olmak üzere bu kesişimlerden ve ittifaklardan etkilenen ülkelerin, karşı kesişimler ve ittifaklar kurma girişiminde bulunup bulunmayacağı sorusunu gündeme getiriyor. Ne olursa olsun, Yemen ve Afrika Boynuzu'ndaki gelişmeler, daha geniş bölgesel manzara ve rekabet haritasının önemli bir parçası haline gelmiştir. Bunları Ortadoğu'da, daha spesifik olarak Arap Levant'ta, özellikle de Türkiye-İsrail rekabetinin zirveye ulaştığı Suriye'de yaşananlardan ayırmak artık mümkün değil. Bu da hem Netanyahu hem de Erdoğan ile dostluğuyla övünen ABD yönetimi ve Trump için can sıkıcı bir konu. Trump'ın, Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de işlerin yolunda gideceğini defalarca kez iddia etmesi, bunun gerçekten gerçekleşmesi için yeterli mi? ABD'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) daimi temsilcisinin pazartesi günü İsrail'in Somaliland’i tanıma kararını desteklemesi, ABD'nin Afrika Boynuzu'nda ve belki de Yemen'de İsrail'e karşı taraflı bir tutum sergilediğini gösteriyor. Bu durumda, iki ülke arasındaki çatışmanın Somali, Somaliland ve genel olarak Afrika Boynuzu'na yayılması konusunda ABD'nin nasıl bir tutum sergiliyor?

Washington ve İsrail'in bölgesel meselelerde uzlaşıya varıp varmayacaklarını, yani Washington'ın İsrail'e Suriye'de ateşkes karşılığında Lübnan'da gerginliğin tırmanmasını kabul edip etmeyeceğini tahmin etmek zor.

Trump, Türkiye ve İsrail hakkında söylediklerini, Suriye ve İsrail hakkında da söyledi. Netanyahu'nun Florida'daki açıklamalarından İsrail'in Suriye ve Lübnan meselelerine yaklaşımının tamamen güvenlik temelli olduğu açıkça anlaşılırken, Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin ABD'nin planladığı şekilde ilerleyeceğini belirtti. ABD Başkanı, yönetiminin her iki konuyu da ağırlıklı olarak siyasi bir perspektiften ele aldığı bir dönemde, sınır güvenliği ve azınlıkların, özellikle de Dürziler ve Hıristiyanların korunmasının önemini bir kez daha yineledi. Washington, Suriye'de Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın yönetimini desteklemeye devam ediyor. Trump, pazartesi günü yaptığı açıklamada, elbette kendisinin bölgeye ilişkin hesaplamalarında göz ardı edemeyeceği Arap ülkeleri-Türkiye çatışmasında kilit bir figür olduğunu göz önünde bulundurarak, Şara'yı övdü. Washington, Lübnan'da özellikle İsrail ve Lübnan'dan siyasi müzakerecilerle güçlendirildikten sonra, Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi izleyen ‘mekanizma’ komitesini artık daha fazla destekliyor. Ancak Lübnan, Suriye ve hatta Gazze'ye göre daha az bölgesel ve uluslararası koruma altında olduğu için ‘zayıf bir nokta’ olmaya devam ediyor. Öte yandan bu, İsrail'in Hizbullah'a daha fazla saldırmayı planlaması halinde bunun ABD'de anlayışla karşılanacağı anlamına gelmiyor. Çünkü ABD'nin Lübnan'daki hesaplamaları, Washington'ın desteğiyle seçilen mevcut cumhurbaşkanı ve hükümeti desteklemeyi gerektiriyor. Şimdiye kadar, bu desteği özellikle de Trump'ın da tekrarladığı gibi, Washington, Lübnan hükümetinin ve desteklediği Lübnan ordusunun Hizbullah'ın silahları sorununu ‘çözme’ konusundaki sınırlarını anlayışla karşıladığını gösterdiğinden sonlandırması için bir neden görünmüyor. Ancak Trump'ın Hizbullah'ın kötü davranışlarına ilişkin yorumları, ABD'nin İsrail'in Hizbullah'a karşı tırmanışına yeşil ışık yakmaya devam edeceğine işaret ediyor.

Burada, Washington ile İsrail arasında bölgesel meselelerde bir takas olacağını, yani Washington'ın Suriye'deki sükunet ve Lübnan'daki gerginlik karşılığında İsrail'i feda edeceğini öngörmenin kolay olmadığını belirtmek gerekir. Bu yaygın bir görüş olmakla birlikte, her bir konunun kendine özgü niteliği ve ABD’nin bölgesel çıkarları bağlamında bu konulara olan ilgisi göz önüne alındığında, birbirinden ayrılamayacak bu iki unsurun bir arada ele alındığı bu görüş tam olarak doğru değil. İsrail'in manevra alanı ve Tel Aviv'in, ABD yönetiminin kesin bir politikası olmayan kırılgan bölgelerde fiili durumu dayatma kabiliyeti küçümsenemez, ancak genel olarak, ‘bir dönüm noktası’ veya ‘tarihi’ olarak nitelendirilemeyecek olan Florida’daki görüşme, bölgedeki mevcut durumun değişmeyeceğini ilan ediyor. Bu durum, ABD yönetimi ile zaman kazanmaya devam eden Netanyahu'yu tatmin edebilir ve aynı zamanda Gazze Şeridi ve bölge ile ilgili tüm vaatlerini tek başına yerine getiremeyen Trump'ı da tatmin eder. Dolayısıyla, savaşın ve barışın olmadığı mevcut durum, Trump için bir nebze rahatlatıcı olmakla birlikte onu verdiği aşırı vaatlerden de kurtarıyor!


Zohran Mamdani, 2026 yılının başında New York Belediye Başkanı olarak yemin edecek

Zohran Mamdani (Reuters)
Zohran Mamdani (Reuters)
TT

Zohran Mamdani, 2026 yılının başında New York Belediye Başkanı olarak yemin edecek

Zohran Mamdani (Reuters)
Zohran Mamdani (Reuters)

Zohran Mamdani, 2026 yılı başında New York Belediye Başkanı olarak görevine başlayacak.

Mamdani’nin Demokrat ekibi, yemin töreni için yarın iki ayrı etkinlik planladı: gece yarısı eski bir metro istasyonunda ailesiyle katılacağı küçük ve özel bir tören ile öğleden sonra belediye binasının önünde düzenlenecek halka açık büyük bir kutlama.

cdf
Zohran Mamdani (AFP)

Yeni belediye başkanının görev süresi yılın başında başladığı için, şehirde gelenek olarak yeni liderler iki ayrı etkinlik düzenliyor. Görevini tamamlayan Eric Adams, yeminini Times Meydanı’nda ünlü top düşüşünün hemen ardından gerçekleştirmiş, selefi Bill de Blasio ise ilk yeminini Brooklyn’deki evinde yapmıştı.

Mamdani ise Manhattan’daki eski metro istasyonunda, şehrin ilk yeraltı ulaşım ağlarından biri olan ve döşeli kemerleri ve kubbeli tavanlarıyla bilinen istasyonda yemin edecek.

Yemin töreni, New York Başsavcısı Letitia James’in önünde gerçekleşecek.