Sudanlı göçmen entelektüeller aidiyet sorunlarıyla mücadele ediyor

Anavatanlarına olan bağlılıkları, göç ettikleri ülkelerin kültürlerine ne kadar dahil olurlarsa olsunlar onları iç güdüsel olarak dürtmeye devam ediyor

Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
TT

Sudanlı göçmen entelektüeller aidiyet sorunlarıyla mücadele ediyor

Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)

Heba ed-Desouky
Sudan’ın yetenekli ve güçlü kadrolarının çoğunu 1990’lı yıllarda dünyanın farklı ülkelerine göç etmeye iten nedenlerle Sudanlı entelektüelleri göç ettiren nedenler aynıdır. Göçün başlıca nedeni, ülkede aile üyeleri ve akrabalar arasında acı bir engel oluşturan siyasi dalgalanmaların gölgesinde daha iyi bir hayata olanak sağlayacak geçim yolları bulmak amacıyla göç edilmesi ve anavatandan ayrılma kararı alınmasıdır.
Bu göç, Sudanlılara ne kadar ağır gelirse gelsin, anavatanlarını terk etmelerinin; adalet eksikliği, eleştirilere ve diğer görüşlere tahammülsüzlükten kaynaklı dışlama politikası yürütülmesi, kamu özgürlüklerinin ve haklarının kısıtlanması, yolsuzluk vakalarının yaygın olması ve baskıcı bir yönetimin bulunması gibi birçok nedeni var.
İndependent Arabia’ya konuşan bir grup Sudanlı göçmen, sadece bedenlerinin göç ettiğini, fakat yeni göçmenler için yaratıcı ve insani bir atmosfer yaratmanın yanı sıra deneyimlerini, uzmanlıklarını, bilgilerini ve küresel bir lezzete sahip sanatsal ve kültürel başarılarını paylaşarak anavatanlarıyla yakın temas halinde kaldıklarını söylediler.

Kitapların yayınlanması
Sudanlı şair Nassar el-Hac, konuyla ilgili değerlendirmesinde, Sudanlı entelektüellerin, 1990’lı yılların başlarından itibaren otuz yıl boyunca kültürel, siyasi, kişisel ve insani birçok nedenlerle dünyanın dört bir yanına göç ettiklerini belirtti. Hac’a göre Sudan’da özgürlüklerin kısıtlanması, çeşitli sanatsal ve kültürel faaliyetleri içeren platformların olmayışı ve yapılan çalışmaların taciz edilmesi, herkesin uyum sağlayabileceği bir zaman diliminde entelektüellerin anavatanlarında yaşama nedenlerinin artık ağır basmamasına yol açtı. Bu nedenle yeni göçmenlerin de, entelektüel, yaratıcı ve insani olmak üzere her düzeyde sanatsal ve kültürel başarılarını sürdürmeleri için çalışmaya devam ettiler. Tüm enerjileri ve yetenekleriyle göç ettikleri ve kültürel hayatın bir parçası oldukları yeni toplumları zenginleştirmek için çabaladılar.
Hac sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayrıca, iletişim için köprüleri kurmak konusunda mümkün ve mevcut olan tüm alanlarda yeteneklerini kullanarak ülkelerindeki yakınlarına, arkadaşlarına ve yardıma muhtaç kişilere yardım ettiler. Belki de bu göçlerin sağladığı en önemli özelliklerden biri, anavatandaki mevcut koşulların izin vermediği çeşitli alanlarda kitap yayıncılığının gelişmesidir. Ayrıca göçmenlerin anavatanlarından kopmamaları için sınır ötesi iletişim kanallarından ve platformlardan yararlanılmasını sağladı.”
Ancak, modern teknolojiler alanındaki devasa gelişmelerin yurtiçi ve yurtdışı arasındaki uçurumu doldurmaya başladığına dikkati çeken Hac, “Bu teknolojik gelişmeler, kültürel iletişim için birçok olanak sağladı. Sudan’da kalanlara katkıda bulundu” ifadelerini kullandı.
Aynı şekilde Sudanlı yazar Lamia Şemt, Sudanlı entelektüellerin ülkelerinden göç etmelerinin, uluslararası alanda ‘beyin göçü’ olarak adlandırılan olgudan farklı olmadığına işaret ederek, “Uluslararası kurum ve kuruluşlar, bu olguyu analiz ettiler. Bir takım rakamlar elde ettiler ve bu göçün şimdiden muazzam bir boyuta ulaştığını ortaya koyan kapsamlı bir veri tabanı sağladılar. Özellikle Sudan’ın bu yaratıcı, entelektüel ve bilimsel yeteneklere ihtiyaç duyan bir ülke olmasına rağmen önemli entelektüel ve sanatsal katkıları olan gücün kaybolmasına yol açan ve yol açmaya devam eden de bu beyin göçüdür’ ifadelerini kullandı.
Şemt sözlerine şöyle devam etti:
“Sudan, özellikle 1989'daki askeri darbeden sonraki dönemde, çok sayıda entelektüelini, akademisyenini ve eğitimli insanını kaybetti. Kısıtlanmalarının, kovulmalarının ve çalışmalarından uzaklaştırılmalarının ardından dünyanın dört bir yanına göç ettiler. İyi bir hayat yaşamalarına fırsat sağlayacak işler bulmak umuduyla göç etmeyi ve darbe sonrası çetin koşullardan kaçmayı seçtiler. Entelektüel göçmenler, dünyanın uçsuz bucaksız köşelerine dağıldılar. Siyasi ve sosyal istikrarsızlık, özgürlüklerin kısıtlanması ve hak ihlalleri, yaygın yolsuzluk vakaları, baskıcı yönetim ve adaletsizliğin yanı sıra sanatsal ve kültürel faaliyetlere yönelik boğucu baskılar ve ilgili tüm olumsuz faktörler, entelektüelleri ve alanlarında uzmanlaşmış yetkin kişileri göçe zorlayan itici bir güç oldu. Bu itici güce insani durumun kötüleşmesi, sosyal durumun güçleşmesi, gelir seviyesinin düşmesi, kamu hizmetlerinin zayıflaması ve yaşama kalitesinin gerilemesi de dahil. Hepsinin neden olduğu ahlaki ve psikolojik çöküş de bu itice güce ekleniyor. Tüm bunlar genel anlamda baskı, adaletsizlik, kısıtlamalar ve iyi işlerin takdir edilmemesinden kaynaklanıyor.”


Sudanlı bir göçmen olan yazar Tayyib Salih, Arap dünyasının önde gelen edebiyatçılarından biridir (independent Arabia)

Destekleyici bir ortam
Göçün belki de umut veren tek noktasının, Sudanlı entelektüellerin çoğunun ülkeleriyle ve kendi sosyal ve sanatsal çevreleriyle yakın ilişki içinde olmaları olduğunu söyleyen Lamia Şemt, “Bu da deneyim, uzmanlık ve bilgi alışverişi için etkili iletişim kanallarının ve platformlarının önünü açtı. Entelektüellerin birçoğu ülkelerindeki kültürel sahneye katkıda bulunmaya devam ettiler. Deneyimlerini ve küresel bir lezzete sahip sanatsal ve kültürel başarılarını anavatanlarıyla paylaştılar. Bunu, göç ettikleri yeni toplumlara uyum sağlama süreçlerinden kaynaklanan olumlu insani, medeni ve kültürel etkileşimin yanı sıra toplumsal yapılarına ve öncü ruhlarına katkıda bulunan bir değer olarak görüyorlar. Böyle yapmaları ayrıca sanatsal ve entelektüel çeşitliliğe yardımcı olan destekleyici bir ortam sağlar. Özellikle söz konusu entelektüellerin çeşitli yaratıcılık alanları aracılığıyla yaptıkları ve ilgi çektikleri olağanüstü katkıları, dünyanın dört bir yanından hak ettikleri takdiri toplamalarına neden olan muhteşem ve parlak bir imajı yansıtıyor. Bu dar alanda gözlemlenmesi zor olan pek çok örnek var. Mesela Tayyib Salih kaleme aldığı kitaplarla, Arap dünyasının önde gelen edebiyatçılarından biri oldu. Sudanlı romancı Abdulaziz Baraka Sakin'in ‘Les Jango’ adlı romanıyla Fransa'da ‘Institut du Monde Arabe’ (Arap Dünyası Enstitüsü) ödülüne layık görülmesinden de bahsedebiliriz. Ayrıca Sudan yapımı filmler ve belgeseller de uluslararası ödüller kazandı. Sudanlılar, şiirden çeviriye, müzikten güzel sanatlara geniş bir sanatsal ve kültürel alanın yanı sıra insan ufkuna hitap eden otantik yaratıcılığa da katkıda bulunuyorlar” şeklinde konuştu.
Sudanlı akademisyen ve yazar Dr. Ahmed es-Sadık Berir, Sudanlı entelektüeller arasındaki göç fenomeni ile ilgili değerlendirmesinde, “Kültürüne en yabancı olduğu insanların anavatanlarında bir yabancı olmaya karar veren ilk kişi Ebu Hayyan et-Tevhidi oldu. Suriyeli şair Selim Berakat ise bir röportajında, ‘en garip olanı da; yazıyor olmanız ve yazdıklarınızın sizi yerinizden etmesidir. İkisi arasında oldukça yorucu bir mesafe vardır. Bu yorucu mesafenin özünde, gurbetteki bir yazar, bir edebiyatçı, bir entelektüel ve bir aktivist olarak hangi alanda yazarsa yazsın köklerinden koparılmış ve sürgünde olma hissi vardır’ demiştir” ifadelerini kullandı.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dana çevrilmiştir.



Berri: Barack'ın Lübnan'ı Suriye'ye ilhak etme söylemi "kabul edilemez bir hata"

Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
TT

Berri: Barack'ın Lübnan'ı Suriye'ye ilhak etme söylemi "kabul edilemez bir hata"

Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)
Lübnan Parlamento Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Michel Issa'yı kabul etti (Parlamento Başkanlığı)

Lübnan Parlamentosu Başkanı Nebih Berri, ABD Büyükelçisi Tom Barrack'ın Lübnan'ın Suriye'ye ilhak edilmesi çağrısıyla ilgili zaman zaman yaptığı tehditleri kabul edilemez bir hata olarak nitelendirerek reddetti. Berri, "Hiç kimse Lübnanlıları tehdit edemez. Özellikle diplomatlar ve hele ki Büyükelçi Tom Barrack gibi bir isim tarafından Lübnanlılara bu şekilde hitap etmek, akıl almaz bir durumdur. Lübnan'ın Suriye'ye ilhak edilmesiyle ilgili söyledikleri ciddi ve kesinlikle kabul edilemez bir hatadır." dedi.

Öte yandan Berri, Basın Sendikası'ndan bir heyete, ilgili yasa konusunda yaşanan görüş ayrılıklarına rağmen, gelecek mayıs ayında yapılması planlanan parlamento seçimlerinin iptal edilmeyeceğini ya da ertelenmeyeceğini vurguladı.

Parlamento başkanlığından yapılan açıklamaya göre Berri'nin ABD'nin Beyrut Büyükelçisi Michel Issa'yı 24 saat içinde ikinci kez kabul etmesi dikkat çekiciydi; zira görüşmede "iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin yanı sıra genel durumdaki gelişmeler ve güncel olaylar" ele alındı.


İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
TT

İsrailli bakanlar eski Gazze yerleşiminde bayrak töreni düzenlenmesini talep etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (EPA)

Aralarında Başbakan Binyamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi’nden sekiz ismin de bulunduğu 11 İsrailli bakan, dün Savunma Bakanı Yisrael Katz’dan Hanuka Bayramı sırasında Gazze Şeridi’nde bayrak töreni düzenlenmesine izin verilmesini talep etti.

Aşırı sağcı ve yerleşim yanlısı Nahala Hareketi tarafından başlatılan girişim kapsamında yayımlanan mesajda, “Gazze’nin İsrail topraklarının bir parçası olduğunu gururla teyit etmenin zamanı geldi. Bu bölge yalnızca Yahudi halkına aittir ve derhal İsrail devletinin bir parçası hâline gelmelidir” ifadeleri yer aldı.

Mesajda ayrıca, etkinliğin temel amacının ‘İsrail’in 2005’te bölgeden çekilirken boşalttığı, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki eski Nisanit yerleşiminin kalıntıları üzerinde İsrail bayrağını göndere çekmek’ olduğu belirtildi.

dfrtg
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir (Reuters)

Mesajın imzacıları arasında, aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ile aralarında Ulaştırma Bakanı Miri Regev’in de bulunduğu sekiz Likud’lu bakan yer aldı.

Ayrıca, toplam 120 sandalyeli Knesset’ten 21 milletvekili de metne imza attı. İmzacı vekiller Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi ile Likud’a mensup.

Nahala Hareketi, ‘Nisanit’te bayrak töreni’ olarak duyurduğu etkinliğin, Gazze Şeridi’nde hâlen İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede yapılacağını açıkladı.

Etkinliğin 18 Aralık’ta, sekiz gün süren Hanuka’nın beşinci gecesinde düzenlenmesi planlanıyor. Bayram bu yıl pazar günü başlayacak.

İsrail Savunma Bakanlığı, konuya ilişkin AFP’nin yorum talebine henüz yanıt vermedi.

jbhj
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusu çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, ‘İsrail topraklarından Gazze Şeridi’ne geçen birkaç İsrailli sivilin gözaltına alındığını’ duyurdu.

Yerleşimciler ve Filistinlilere yönelik saldırılarla suçlanan aşırılık yanlılarına hukuki destek veren Honenu örgütü ise yaptığı açıklamada, ‘Çarşamba günü onlarca sağcı aktivistin, Nisanit’in kalıntıları üzerinde bir yerleşim kurulmasını talep etmek üzere Gazze sınır çitini aştığını’ belirtti.

10 Ekim’de İsrail ile Hamas arasında yürürlüğe giren kırılgan ateşkes kapsamında, İsrail ordusu Gazze Şeridi’nin yarısından fazlasında kontrol sağlamasına imkân veren bir hatta çekilmişti. Savaşın büyük yıkıma uğrattığı bölgede bu hat fiili kontrol sınırı olarak işliyor.

Geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından da desteklenen ABD’nin Gazze barış planı ise İsrail güçlerinin bölgeden kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.


Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
TT

Gazze Anlaşması: Temel hükümlerin uygulanması 2026 yılına ertelendi... Anlaşma mı, gerileme mi?

Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)
Şiddetli yağmurların ardından ez-Zeytun mahallesindeki yerinden edilmiş Filistinlilerin barındığı derme çatma bir kampta su basmış sokakta yürüyen bir çocuk (AFP)

Gazze Şeridi’nde yürürlükte olan ateşkes anlaşmasının süreci son derece yavaş ilerliyor. Anlaşmada yer alan istikrar gücünün konuşlandırılması, Barış Konseyi ile Gazze Yönetim Komitesi’nin oluşturulması ve İsrail’in kademeli çekilmesi gibi başlıklar, ilk bakışta takvimin gerisinde kalmış görünüyor.

Bu gecikmeyi pekiştiren unsur ise Washington’ın söz konusu temel maddelerin uygulanmasını 2026’ya erteleme yönündeki resmi tutumu. Bu tarihe yalnızca birkaç hafta uzak olunmasına rağmen, Trump’ın barış planının çok daha hızlı hayata geçmesi bekleniyordu. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlara göre bunun başlıca nedeni, İsrail’in çıkardığı engeller; bu durum ilk aşamanın henüz tamamlanamamasına ve ikinci aşamaya ilişkin tartışmaların da başlayamamasına yol açtı.

Uzmanlar, ertelemenin hem fırsat hem de risk içerdiğini belirtiyor. Fırsat, arabulucular arasında uzlaşıya varma ya da bu uzlaşıya ulaşmak için daha fazla zaman kazanılması anlamına gelirken, risk ise anlaşmanın tehlikeye girmesi. Süreçte yaşanacak tıkanmaların yalnızca birkaç haftalık gecikmeye değil, aylar sürecek yeni ertelemelere yol açabileceği ifade ediliyor. Bu durumun seyrinin ise büyük ölçüde ABD’nin tutumu ve İsrail üzerindeki baskısına bağlı olacağı vurgulanıyor.

Trump, çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, Barış Konseyi’nin gelecek yılın başında ilan edileceğini söyledi ve ‘dünyanın en önemli ülkelerinin liderlerinin bu yapıya katılmak istediğini’ belirtti.

Trump’ın Gazze için hazırladığı 20 maddelik planın temel unsurlarından biri olan ‘konsey’ önerisi, geçtiğimiz kasım ayında Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen kararda da yer almıştı. Plan uyarınca konsey, iki yıl süreyle Gazze’nin idaresinden sorumlu olacak ve bunu Filistinli teknokratlardan oluşan bir komite üzerinden yürütecek. Bu yapıya uluslararası güçler ile Mısır ve Ürdün tarafından eğitilmiş Filistin polisinin destek vermesi öngörülüyor. Konseyin ayrıca Hamas ve diğer grupların silahsızlandırılmasını denetlemesi planlanıyor.

İstikrar gücü

Barış Konseyi’nin ilanının ertelenmesine, istikrar güçlerinin konuşlandırılmasına ilişkin takvimin ötelenmesi de eşlik ediyor. ABD, İstikrar Gücü’nün Gazze’de konuşlanmasına gelecek yıl ocak ayının ortasında başlanmasını, bölgenin tamamen silahsızlandırılmasının ise nisan ayı sonunda tamamlanmasını hedefliyor. Ancak İsrail Kanal 14 televizyonu, bu takvimin ‘gerçeklikten kopuk bir beklenti’ olduğunu belirterek yeni gecikmelerin gündeme gelebileceğine işaret etti.

Bu ertelemeler, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun birkaç gün önce Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına yaklaşılmakta olduğu yönündeki açıklamalarına rağmen yaşanıyor. Öte yandan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Gazze Şeridi’ndeki ‘sarı hattın’ fiilen yeni bir sınır hattı niteliği taşıdığını söyledi.

hyu
El-Bureyc Mülteci Kampı’ndaki çadırların önünden geçen yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Filistin ve İsrail meseleleri üzerine uzmanlaşan siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi’ye göre Trump’ın açıklamaları, ‘tarafların hâlâ uzlaşıya varamaması nedeniyle anlaşmanın şeklen aksadığına’ işaret ediyor. Fehmi, tüm aktörlerin zaman kazanmaya, yükümlülükleri ertelemeye ve birbirlerinin hamlelerini beklemeye devam ettiğini belirterek, “Netanyahu ikinci aşamanın yaklaştığını söylüyor ama gerçekte hedefi, Gazze üzerindeki kontrolünü artırmak ve ikinci aşamanın gerekliliklerini geciktirmek” değerlendirmesinde bulundu.

Filistinli siyasi analist Dr. Eymen er-Rakab ise Trump’ın söylemini ‘uzlaşı arayışı değil, oyalama ve aksama’ olarak nitelendirdi. Rakab, istikrar gücü, Gazze Yönetim Komitesi gibi dosyaların hâlâ sonuçlanmadığını ve bunların çözümü için haftalar değil aylar gerektiğini vurguladı. Rakab’a göre gecikmenin arkasında İsrail’in Gazze’de daha fazla toprak kontrolü sağlama çabaları var ve Washington bu süreçte sessiz kalmayı sürdürüyor.

Gazze'nin yeniden inşasının akıbeti ne olacak?

Bu aksamalara rağmen, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası, ateşkes anlaşmasının bir diğer maddesi olarak hâlâ ertelenmiş durumda. Kasım sonunda düzenlenmesi planlanan yeniden inşa konferansının gecikmesine yanıt olarak, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, aralık başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlediği ortak basın toplantısında, “Yeniden inşa konferansına eş başkanlık yapmak üzere ABD ile istişare halindeyiz. Konferansın tarihini mümkün olan en kısa sürede, ortaklarımızla iş birliği içinde belirlemeyi umuyoruz” dedi.

Tarık Fehmi’ye göre yeniden inşa adımlarını İsrail engelleyecek ve Washington’ın desteğini alarak Gazze Şeridi’ni bölme ve fiili durum stratejisini pekiştirme çabası içinde olacak. Bu durum, anlaşmanın maddelerinin bir kez daha ertelenmesine ve yeniden inşa konferansının gerçekleşmemesine yol açacak.

Arabulucuların açıklamaları, Netanyahu’nun 29 Aralık’ta Washington’a yapacağı ziyareti beklerken, kaygı ve taleplerin net bir şekilde ortaya konduğunu gösteriyor. İsrail Hükümet Sözcüsü Shosh Bedrosian birkaç gün önce düzenlediği basın toplantısında bu duruma dikkat çekti.

Öte yandan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife, dün yaptıkları telefon görüşmesinde, Gazze’deki savaşın sona ermesini öngören anlaşmanın tam olarak uygulanması ve insani yardımların hızlı ve kesintisiz ulaştırılmasının gerekliliğini vurguladı. Açıklamada, Gazze’nin yeniden inşasına başlama zorunluluğu da belirtildi.

6uı8
Deyr el-Balah dışındaki el-Meğazi Mülteci Kampı’nda yıkılmış bir binanın duvar resminin önünde el arabası çeken Filistinli çocuklar (AFP)

Daha önce arabulucular ve garantörler Washington’ın katılmadığı bir toplantıyı Kahire’de gerçekleştirdi. Toplantıya Mısır Genel İstihbarat Servisi Başkanı Tümgeneral Hasan Reşad, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın katıldı. Görüşmede, Gazze Şeridi’ne yönelik İsrail saldırılarının arttığı geçen ayın ardından, herhangi bir ihlalin önlenmesi ve ateşkesin kalıcı hâle getirilmesi ele alındı.

Ancak arabulucuların açıklamaları, taleplerin yanı sıra endişeleri de yansıtıyor. Katar Başbakanı birkaç gün önce yaptığı açıklamada, “Şu anda kritik bir noktadayız… Ateşkesin sürdüğünü garanti edemeyiz. Ateşkes, ancak İsrail’in tamamen çekilmesi ve Gazze’de istikrarın sağlanmasıyla tamamlanmış olur” dedi. Başbakan, İsrail güçlerinin bölgede kalmaya devam etmesi ve ihlallerin sürmesinin çatışmanın yeniden tırmanmasına yol açabileceğini vurguladı.

Tarık Fehmi’ye göre Mısır’ın girişimleri, anlaşmanın uygulanmasının zorluğunun farkında olmasından kaynaklanıyor ve tarafların süreci geciktirme çabalarını gözlemlemek açısından kritik bir rol oynuyor. Fehmi, Trump ile Netanyahu arasında gerçekleşecek görüşmenin, mevcut aksaklıkları aşacak uzlaşıların sağlanması açısından belirleyici olacağını, örneğin Hamas’ın silahsızlandırılmasının süresinin iki yıla uzatılması gibi düzenlemelerin bu görüşmelerde gündeme gelebileceğini belirtti.

Eymen er-Rakab da aynı görüşte; Trump-Netanyahu görüşmesinin, Gazze anlaşması maddelerinin akıbetini netleştireceğini ve sürecin ya hızlandırılarak uygulanacağını ya da İsrail’in genişleme stratejisi lehine geciktirileceğini ifade etti.