Sudanlı göçmen entelektüeller aidiyet sorunlarıyla mücadele ediyor

Anavatanlarına olan bağlılıkları, göç ettikleri ülkelerin kültürlerine ne kadar dahil olurlarsa olsunlar onları iç güdüsel olarak dürtmeye devam ediyor

Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
TT

Sudanlı göçmen entelektüeller aidiyet sorunlarıyla mücadele ediyor

Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)
Sudan görsel sanatları artan bir hareketliliğe tanık oluyor (Getty İmages)

Heba ed-Desouky
Sudan’ın yetenekli ve güçlü kadrolarının çoğunu 1990’lı yıllarda dünyanın farklı ülkelerine göç etmeye iten nedenlerle Sudanlı entelektüelleri göç ettiren nedenler aynıdır. Göçün başlıca nedeni, ülkede aile üyeleri ve akrabalar arasında acı bir engel oluşturan siyasi dalgalanmaların gölgesinde daha iyi bir hayata olanak sağlayacak geçim yolları bulmak amacıyla göç edilmesi ve anavatandan ayrılma kararı alınmasıdır.
Bu göç, Sudanlılara ne kadar ağır gelirse gelsin, anavatanlarını terk etmelerinin; adalet eksikliği, eleştirilere ve diğer görüşlere tahammülsüzlükten kaynaklı dışlama politikası yürütülmesi, kamu özgürlüklerinin ve haklarının kısıtlanması, yolsuzluk vakalarının yaygın olması ve baskıcı bir yönetimin bulunması gibi birçok nedeni var.
İndependent Arabia’ya konuşan bir grup Sudanlı göçmen, sadece bedenlerinin göç ettiğini, fakat yeni göçmenler için yaratıcı ve insani bir atmosfer yaratmanın yanı sıra deneyimlerini, uzmanlıklarını, bilgilerini ve küresel bir lezzete sahip sanatsal ve kültürel başarılarını paylaşarak anavatanlarıyla yakın temas halinde kaldıklarını söylediler.

Kitapların yayınlanması
Sudanlı şair Nassar el-Hac, konuyla ilgili değerlendirmesinde, Sudanlı entelektüellerin, 1990’lı yılların başlarından itibaren otuz yıl boyunca kültürel, siyasi, kişisel ve insani birçok nedenlerle dünyanın dört bir yanına göç ettiklerini belirtti. Hac’a göre Sudan’da özgürlüklerin kısıtlanması, çeşitli sanatsal ve kültürel faaliyetleri içeren platformların olmayışı ve yapılan çalışmaların taciz edilmesi, herkesin uyum sağlayabileceği bir zaman diliminde entelektüellerin anavatanlarında yaşama nedenlerinin artık ağır basmamasına yol açtı. Bu nedenle yeni göçmenlerin de, entelektüel, yaratıcı ve insani olmak üzere her düzeyde sanatsal ve kültürel başarılarını sürdürmeleri için çalışmaya devam ettiler. Tüm enerjileri ve yetenekleriyle göç ettikleri ve kültürel hayatın bir parçası oldukları yeni toplumları zenginleştirmek için çabaladılar.
Hac sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ayrıca, iletişim için köprüleri kurmak konusunda mümkün ve mevcut olan tüm alanlarda yeteneklerini kullanarak ülkelerindeki yakınlarına, arkadaşlarına ve yardıma muhtaç kişilere yardım ettiler. Belki de bu göçlerin sağladığı en önemli özelliklerden biri, anavatandaki mevcut koşulların izin vermediği çeşitli alanlarda kitap yayıncılığının gelişmesidir. Ayrıca göçmenlerin anavatanlarından kopmamaları için sınır ötesi iletişim kanallarından ve platformlardan yararlanılmasını sağladı.”
Ancak, modern teknolojiler alanındaki devasa gelişmelerin yurtiçi ve yurtdışı arasındaki uçurumu doldurmaya başladığına dikkati çeken Hac, “Bu teknolojik gelişmeler, kültürel iletişim için birçok olanak sağladı. Sudan’da kalanlara katkıda bulundu” ifadelerini kullandı.
Aynı şekilde Sudanlı yazar Lamia Şemt, Sudanlı entelektüellerin ülkelerinden göç etmelerinin, uluslararası alanda ‘beyin göçü’ olarak adlandırılan olgudan farklı olmadığına işaret ederek, “Uluslararası kurum ve kuruluşlar, bu olguyu analiz ettiler. Bir takım rakamlar elde ettiler ve bu göçün şimdiden muazzam bir boyuta ulaştığını ortaya koyan kapsamlı bir veri tabanı sağladılar. Özellikle Sudan’ın bu yaratıcı, entelektüel ve bilimsel yeteneklere ihtiyaç duyan bir ülke olmasına rağmen önemli entelektüel ve sanatsal katkıları olan gücün kaybolmasına yol açan ve yol açmaya devam eden de bu beyin göçüdür’ ifadelerini kullandı.
Şemt sözlerine şöyle devam etti:
“Sudan, özellikle 1989'daki askeri darbeden sonraki dönemde, çok sayıda entelektüelini, akademisyenini ve eğitimli insanını kaybetti. Kısıtlanmalarının, kovulmalarının ve çalışmalarından uzaklaştırılmalarının ardından dünyanın dört bir yanına göç ettiler. İyi bir hayat yaşamalarına fırsat sağlayacak işler bulmak umuduyla göç etmeyi ve darbe sonrası çetin koşullardan kaçmayı seçtiler. Entelektüel göçmenler, dünyanın uçsuz bucaksız köşelerine dağıldılar. Siyasi ve sosyal istikrarsızlık, özgürlüklerin kısıtlanması ve hak ihlalleri, yaygın yolsuzluk vakaları, baskıcı yönetim ve adaletsizliğin yanı sıra sanatsal ve kültürel faaliyetlere yönelik boğucu baskılar ve ilgili tüm olumsuz faktörler, entelektüelleri ve alanlarında uzmanlaşmış yetkin kişileri göçe zorlayan itici bir güç oldu. Bu itici güce insani durumun kötüleşmesi, sosyal durumun güçleşmesi, gelir seviyesinin düşmesi, kamu hizmetlerinin zayıflaması ve yaşama kalitesinin gerilemesi de dahil. Hepsinin neden olduğu ahlaki ve psikolojik çöküş de bu itice güce ekleniyor. Tüm bunlar genel anlamda baskı, adaletsizlik, kısıtlamalar ve iyi işlerin takdir edilmemesinden kaynaklanıyor.”


Sudanlı bir göçmen olan yazar Tayyib Salih, Arap dünyasının önde gelen edebiyatçılarından biridir (independent Arabia)

Destekleyici bir ortam
Göçün belki de umut veren tek noktasının, Sudanlı entelektüellerin çoğunun ülkeleriyle ve kendi sosyal ve sanatsal çevreleriyle yakın ilişki içinde olmaları olduğunu söyleyen Lamia Şemt, “Bu da deneyim, uzmanlık ve bilgi alışverişi için etkili iletişim kanallarının ve platformlarının önünü açtı. Entelektüellerin birçoğu ülkelerindeki kültürel sahneye katkıda bulunmaya devam ettiler. Deneyimlerini ve küresel bir lezzete sahip sanatsal ve kültürel başarılarını anavatanlarıyla paylaştılar. Bunu, göç ettikleri yeni toplumlara uyum sağlama süreçlerinden kaynaklanan olumlu insani, medeni ve kültürel etkileşimin yanı sıra toplumsal yapılarına ve öncü ruhlarına katkıda bulunan bir değer olarak görüyorlar. Böyle yapmaları ayrıca sanatsal ve entelektüel çeşitliliğe yardımcı olan destekleyici bir ortam sağlar. Özellikle söz konusu entelektüellerin çeşitli yaratıcılık alanları aracılığıyla yaptıkları ve ilgi çektikleri olağanüstü katkıları, dünyanın dört bir yanından hak ettikleri takdiri toplamalarına neden olan muhteşem ve parlak bir imajı yansıtıyor. Bu dar alanda gözlemlenmesi zor olan pek çok örnek var. Mesela Tayyib Salih kaleme aldığı kitaplarla, Arap dünyasının önde gelen edebiyatçılarından biri oldu. Sudanlı romancı Abdulaziz Baraka Sakin'in ‘Les Jango’ adlı romanıyla Fransa'da ‘Institut du Monde Arabe’ (Arap Dünyası Enstitüsü) ödülüne layık görülmesinden de bahsedebiliriz. Ayrıca Sudan yapımı filmler ve belgeseller de uluslararası ödüller kazandı. Sudanlılar, şiirden çeviriye, müzikten güzel sanatlara geniş bir sanatsal ve kültürel alanın yanı sıra insan ufkuna hitap eden otantik yaratıcılığa da katkıda bulunuyorlar” şeklinde konuştu.
Sudanlı akademisyen ve yazar Dr. Ahmed es-Sadık Berir, Sudanlı entelektüeller arasındaki göç fenomeni ile ilgili değerlendirmesinde, “Kültürüne en yabancı olduğu insanların anavatanlarında bir yabancı olmaya karar veren ilk kişi Ebu Hayyan et-Tevhidi oldu. Suriyeli şair Selim Berakat ise bir röportajında, ‘en garip olanı da; yazıyor olmanız ve yazdıklarınızın sizi yerinizden etmesidir. İkisi arasında oldukça yorucu bir mesafe vardır. Bu yorucu mesafenin özünde, gurbetteki bir yazar, bir edebiyatçı, bir entelektüel ve bir aktivist olarak hangi alanda yazarsa yazsın köklerinden koparılmış ve sürgünde olma hissi vardır’ demiştir” ifadelerini kullandı.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dana çevrilmiştir.



Türk Heyeti Şam’da: SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu masada

Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
TT

Türk Heyeti Şam’da: SDG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu masada

Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)
Şam’da bir araya gelen Ahmed Şara ve Hakan Fidan görüşmesinden bir kare  (Arşiv-Reuters)

Dışişleri Bakanı Hakan  Fidan, Milli Savunma Bakanı  Yaşar Güler ve MİT Başkanı İnrahim Kalın, çalışma ziyareti için Suriye'nin başkenti Şam'a gitti. Heyetin gündeminde, iki ülke ilişkilerinin yanı sıra Şam yönetimi ile Kürtlerin öncülük ettiği YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Suriye ordusuna entegrasyonu bulunuyor.

Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Savunma Bakanı Yaşar Güler’in gerçekleştireceği ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ile görüşüleceği bildirildi. Görüşmede, 8 Aralık 2024’te Beşşar Esad yönetiminin devrilmesinin ardından yürütülen ilişkilerin genel seyrinin değerlendirileceği belirtildi.

Açıklamada, tarafların ayrıca Türkiye’nin ulusal güvenlik öncelikleriyle doğrudan bağlantılı olan ve 10 Mart’ta Şam ile SDG arasında imzalanan anlaşmanın uygulanmasındaki ilerlemeyi ele alacağı ifade edildi.

Dışişleri Bakanı Fidan geçen hafta SDG’ye yönelik açıklamasında, entegrasyon adımlarının yeniden ertelenmesinin “ülkenin ulusal birliğini tehdit edeceğini” söylemiş, anlaşmaya tarafların “sabırlarının tükendiği” mesajını vermişti.

Ankara’nın görüşmelerde ayrıca, İsrail saldırıları nedeniyle Suriye’nin güneyinde oluşan güvenlik risklerini ve Şam yönetiminin yakın zamanda DEAŞ karşıtı uluslararası koalisyona katılımını da gündeme taşıması bekleniyor.

ABD, 13 Aralık’ta Suriye’nin Palmira kentinde düzenlenen ve iki Amerikan askeri ile bir tercümanın hayatını kaybettiği saldırıdan DEAŞ’ı sorumlu tutuyor.

Türk Dışişleri, Ankara-Şam temaslarının amacının, Suriye’de oluşabilecek güvenlik boşluklarını değerlendirmeye çalışan DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemek olduğunu vurguladı.

Türkiye, 2016–2019 yılları arasında Suriye’nin kuzeyinde SDG ve DEAŞ’e karşı üç askeri operasyon gerçekleştirmişti. Ankara, SDG’nin sınır hattındaki varlığını ulusal güvenlik tehdidi olarak tanımlıyor.

Şam yönetimi ile SDG arasında 10 Mart’ta imzalanan anlaşma, SDG’ye bağlı askeri ve sivil kurumların yıl sonuna kadar ulusal yapıya entegre edilmesini öngörüyor. Ancak taraflar arasında yaşanan görüş ayrılıkları sürecin ilerlemesini yavaşlatmış durumda.

Suriye’nin kuzeydoğusunda geniş alanları kontrol eden SDG, yıllar içinde oluşturduğu yerel yönetim modeliyle bölgedeki ekonomik, askeri ve idari kurumları denetliyor. Bölge, ülkenin en büyük petrol ve gaz sahalarını da barındırıyor.


Sarı hattı etkisiz hale getirmek... Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını tehdit eden bir pazarlık kozu

Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
TT

Sarı hattı etkisiz hale getirmek... Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını tehdit eden bir pazarlık kozu

Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)
Gazze şehrindeki enkaz yığınları arasında Hamas mensupları ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) üyeleri (AFP)

ABD’nin Miami kentinde yapılan Gazze anlaşması çerçevesindeki dörtlü arabuluculuk toplantısının sonuçları, haftalar sürebilecek istişarelere işaret ediyor. İsrail kaynaklarından sızan bilgiler, Gazze Şeridi’nin kontrol altındaki alanının yüzde 50’sinden fazlasını kapsayan ve Hamas’ın bulunmadığı bölgede silahsızlandırma olasılığına dair ipuçları veriyor.

Sızıntılar, sarı hat bölgesinde ikinci aşamadan bağımsız kısmi bir yeniden imar planının hazırlandığını öne sürüyor. Uzmanlar, bu hamleyi, arabulucular ve Hamas üzerinde baskı kurmak için bir araç olarak değerlendiriyor; amaç, Hamas’ın kontrol ettiği bölgelerde silahlarını bırakmasını sağlamak.

Uzmanlar, tek taraflı girişimlerin, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasını aksatabileceğini ve İsrail’in bölgeyi bölme ve tamamen çekilmeme hedeflerine hizmet edebileceğini belirtiyor. İlk aşaması 10 Ekim’de uygulamaya konulan barış planının maddeleri de bu olasılıklara işaret ediyor.

İsrail Kanal 12 televizyonuna konuşan bir güvenlik kaynağı, ordunun sarı hat bölgesinde silahsızlandırma çalışmalarını tamamlamak üzere olduğunu belirtti. Kaynağa göre, söz konusu bölge Gazze Şeridi’nin doğusunda yer alıyor ve toplam alanın yaklaşık yüzde 52’sini kapsıyor.

Ekim ayında imzalanan Gazze anlaşmasından bu yana, sarı hat içinde faaliyet gösteren altı tugay, yer üstü ve yer altındaki altyapının onlarca kilometresini yok etti. Aynı kaynak, Hamas’ın kontrol ettiği bölgelerde silahsızlandırmanın önemine dikkat çekti.

Şarku’l Avsat’ın Times of Israel’den aktardığına göre İsrail ordusu cumartesi günü, Han Yunus’un güneyinde sarı hattın İsrail tarafında Hamas’a ait tünellerin patlatıldığını ve yıkıldığını gösteren görüntüler paylaştı.

Bu adımlar, Yedioth Ahronoth gazetesinin yaklaşık bir hafta önce aktardığı habere göre, Tel Aviv’in, ABD talebi üzerine Gazze Şeridi’nde enkaz kaldırma maliyetlerini karşılamayı ve geniş çaplı mühendislik çalışmalarını üstlenmeyi ilk etapta kabul etmesinin ardından geldi. Haberde, Refah bölgesinde yeniden imar için bir alanın boşaltılmasının planlandığı ifade edildi.

Buna karşılık Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati cumartesi günü yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde yeniden imar çalışmalarının acilen başlatılması gerektiğini vurguladı. Abdulati, tek taraflı çözümleri veya Filistin topraklarının demografik ve coğrafi yapısını değiştirme girişimlerini reddettiklerini ve Filistin halkının topraklarından zorla çıkarılmasına izin verilmeyeceğini belirtti.

dcfr
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hattı temsil eden beton blok (AFP)

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail konularında uzman akademisyen Ahmed Fuad Enver, sarı hattın silahsızlandırılmasıyla ilgili açıklamaların İsrail tarafından yapılan belirsiz ve baskı amaçlı beyanlar olduğunu belirtti. Enver, bu adımların ikinci aşamayı etkilemeyi amaçladığını vurguladı.

Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal ise sızıntıları, arabulucular ve Hamas üzerinde ‘doğrudan baskı’ kurma girişimi olarak nitelendirdi. Nazzal, Hamas’ın silahsızlandırılmasının zaman alacağını ve uygulanmasının zorluklar içereceğini, ayrıca İsrail içinde sahte zafer algısı yaratmayı hedeflediğini ifade etti.

Söz konusu tartışmalar, Miami’de yapılan toplantının sonuçlarıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti. Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi temsil eden arabulucuların açıklamasına göre, ABD’nin gönderdiği diplomat Steve Witkoff’un X hesabından aktardığı mesajda, ikinci aşama görüşmelerinde Gazze’de birleşik otorite altında sivil ve kamu düzeninin korunmasını sağlayacak bir yönetim organının güçlendirilmesine vurgu yapıldığı belirtildi. Arabulucular, geçiş sürecinde sivil ve güvenlik alanları ile yeniden inşayı yönetmek üzere Barış Konseyi’nin kurulması ve aktif hale getirilmesine destek verdiklerini açıkladı.

xscdfg
Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü mensupları, 2023 yılında er-Rimal mahallesinde yıkılan bir binanın enkazı arasında ceset arıyor. (AFP)

Arabulucular, tüm taraflara yükümlülüklerini yerine getirme, itidal gösterme ve denetim mekanizmalarıyla iş birliği yapma çağrısında bulundu. Ayrıca ikinci aşamanın uygulanmasını ilerletmek amacıyla önümüzdeki haftalarda görüşmelerin devam edeceği açıklandı.

Ahmed Fuad Enver, ikinci aşama için geri sayımın başladığını belirterek, “İsrail’in bu aşamaya girmesi için zorunlu bir süreç olacak… Ocak ayında bunu görebiliriz” dedi.

Nizar Nazzal ise Miami toplantısının ikinci aşamanın ana hatlarını çizdiğini, Barış Konseyi, Gazze Yönetim Komitesi ve istikrar güçlerinin oluşturulmasının uygulamaya konduğunu söyledi. Nazzal, buna bağlı olarak İsrail’in, silahsızlandırma ve saldırıların devamı gibi engellere rağmen ABD baskısı altında ikinci aşamaya katılmak zorunda kalacağını ifade etti.


Gazze’de insani felaket büyüyor: Son 10 günde 20 ev yıkıldı, en az 15 ölü

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü personeli, cumartesi günü Gazze'deki savaş kurbanlarının cesetlerini arama çalışmaları sırasında Han Yunus'taki bir evin enkazını kaldırıyor. (EPA)
Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü personeli, cumartesi günü Gazze'deki savaş kurbanlarının cesetlerini arama çalışmaları sırasında Han Yunus'taki bir evin enkazını kaldırıyor. (EPA)
TT

Gazze’de insani felaket büyüyor: Son 10 günde 20 ev yıkıldı, en az 15 ölü

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü personeli, cumartesi günü Gazze'deki savaş kurbanlarının cesetlerini arama çalışmaları sırasında Han Yunus'taki bir evin enkazını kaldırıyor. (EPA)
Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü personeli, cumartesi günü Gazze'deki savaş kurbanlarının cesetlerini arama çalışmaları sırasında Han Yunus'taki bir evin enkazını kaldırıyor. (EPA)

Hasarlı ya da kısmen yıkılmış binalar olmalarına rağmen, çok sayıda Gazzeli başka bir seçenek bulamadığı için bu yapılarda yaşamayı sürdürüyor. Yıkılmak üzere olan duvarlara aldırmayan Gazzeliler, söz konusu binaları, rüzgârın savurduğu, yağmur sularıyla dolan ve en temel güvenli yaşam koşullarından yoksun çadırlara kıyasla daha iyi görüyor.

Son günlerde etkili olan şiddetli rüzgâr ve günlerce süren yoğun yağışlar sırasında, bazı binalar ve evler sakinlerinin üzerine çöktü. Son 10 gün içinde en az 20 bina ve evin yıkıldığı, bu olaylarda 15’ten fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği bildirildi. Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, yeniden imar sürecindeki ‘oyalanmanın’ ciddi sonuçlar doğurabileceği uyarısında bulundu.

Dün şafak vakti, Gazze kentinin kuzeyindeki Şeyh Rıdvan mahallesinde bir bina daha çöktü. Olayda bir erkek, eşi, iki kızı ve daha önce savaş sırasında İsrail bombardımanında babasını ve kardeşlerini kaybetmiş olan torunları hayatını kaybetti. Sivil savunma ekipleri, kısmen hasarlı ve çok katlı olduğu belirtilen binanın enkazından aynı aileden üç kişiyi kurtarmayı başardı.

Son 10 gün içinde yalnızca Şeyh Rıdvan mahallesinde en az altı binanın çöktüğü, Gazze kentinin farklı bölgelerinde de başka bina ve evlerin yıkıldığı belirtildi. Yıkımların büyük bölümünün kentin batı ve kuzey kesimlerinde; en-Nasr Mahallesi, eş-Şati Mülteci Kampı ve Tel el-Heva mahallesi gibi bölgelerde meydana geldiği aktarıldı.

xsdf
Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü personeli, Gazze'deki savaş kurbanlarının cesetlerini arama çalışmaları sırasında Han Yunus'taki bir evin enkazını kaldırıyor. (EPA)

Uzmanlar, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi’nin farklı bölgelerinde patlayıcı yüklü araçlar kullanarak gerçekleştirdiği imha operasyonlarının, yapı çatlakları ve çökmelerin artmasındaki başlıca nedenlerden biri olabileceği değerlendirmesinde bulunuyor. Bu operasyonlarda, araçların içine tonlarca patlayıcı yerleştiriliyor ve uzaktan infilak ettiriliyor; ortaya çıkan şiddetli sarsıntıların etkisi kilometrelerce alana yayılıyor ve bazı durumlarda İsrail’in orta kesimlerine kadar ulaşıyor.

Söz konusu operasyonların, geçtiğimiz ekim ayının 10’unda yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına rağmen, sarı hattın her iki tarafında da devam ettiği belirtiliyor.

Barınma merkezleri tehlikeli

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, kısmen hasar görmüş olmaları nedeniyle 90’dan fazla binanın çökme riskiyle karşı karşıya olduğunu belirterek, bu binalarda barınacak başka yer bulamayan binlerce Gazzelinin yaşadığını söyledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Basal, sivil savunma ekipleri ile diğer ilgili kurumlara bağlı uzmanların geniş çaplı saha incelemeleri gerçekleştirdiğini, söz konusu binalarda yaşayanlardan tahliye talep edildiğini ve bazı yapılarda oturanların her an çökme riski bulunduğu konusunda uyarıldığını aktardı.

Basal, Sivil Savunma Müdürlüğü’nün imkânlarında ciddi bir yetersizlik yaşandığını, bunun da bina çökmeleri sırasında halka yardım etme kapasitesini olumsuz etkilediğini ifade etti. Özellikle enkaz altından kurtarma çalışmalarında ilkel araçlara bağımlı olunmasının büyük zorluklara yol açtığını vurguladı.

Ayrıca barınma merkezlerinin de şiddetli yağışlar nedeniyle su baskınlarına maruz kaldığını belirten Basal, bu durumun, büyük bölümü zaten hasar görmüş olan söz konusu merkezlerde kalan yerinden edilmiş kişilerin, barınakların herhangi bir bölümünün çökebileceği yönündeki endişelerini artırdığını söyledi.

Basal, Gazze halkına acil yardım ulaştırılması, temel ihtiyaçların karşılanması ve ‘gerçek bir yeniden imar sürecinin başlatılmasına zemin hazırlamak amacıyla’ prefabrik konutların bölgeye sokulması çağrısında bulundu. Yeniden imar dosyasındaki gecikmelerin uzaması halinde daha fazla can kaybının yaşanabileceği uyarısında bulundu.

Diğer yandan Sivil Savunma Müdürlüğü daha önce yaptığı bir çağrıda, İsrail güçlerinin geçmişte hedef aldığı ve ‘yaşamaya elverişsiz, tehlikeli’ olarak sınıflandırılan bina ve evlerin boşaltılmasını istemişti. Kurumdan yapılan açıklamada, ayın 10’unda Gazze’de etkili olmaya başlayan şiddetli yağışlar sonrasında 22 ev ve binanın kısmen ya da tamamen çöktüğü, bu olaylarda 4’ü hâlen enkaz altında kayıp olmak üzere 18 kişinin hayatını kaybettiği bildirildi. İçişleri Bakanlığı ise çöken bina ve ev sayısının 46’ya ulaştığını açıkladı.

Devam eden ihlaller ve çökmekte olan sağlık sistemi

Bu gelişmeler, İsrail’in ateşkes anlaşmasını ihlal etmeye devam etmesiyle aynı döneme denk geliyor. Şucaiyye mahallesinde dün bir insansız hava aracı (İHA) tarafından düzenlenen saldırıda üç Filistinli hayatını kaybetti.

Cumartesi günü ise Gazze’nin doğusundaki et-Tuffah mahallesinde bir barınma merkezine İsrail topçu birlikleri tarafından iki mermi atılması sonucu, aynı aileden yedi kişi hayatını kaybetti. Olay, ailenin bir üyesinin düğün töreni sırasında meydana geldi.

xvdfg
Cumartesi günü Gazze’nin doğusundaki et-Tuffah mahallesinde düzenlenen düğün merasimi sırasında gerçekleşen İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze töreninden (AP)

10 Ekim’den bu yana, ateşkesin yürürlüğe girmesinden sonra süregelen İsrail ihlalleri nedeniyle 400’den fazla Filistinli hayatını kaybetti.

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı, insani durumla ilgili yaptığı açıklamada, sağlık sisteminin ‘iki yıl süren savaş ve uygulanan ablukanın ardından ciddi ve benzeri görülmemiş bir tükenme’ yaşadığını bildirdi. Bu durumun, tanı ve tedavi hizmetleri sunma kapasitesinde keskin bir düşüşe, ilaç stokları, tıbbi malzeme ve laboratuvar malzemelerinde ciddi eksikliklere yol açtığı belirtildi.

Bakanlık, temel ilaç listesindeki 321 ilacın stoklarının tükendiğini ve bunun yüzde 52’lik bir açık oranına denk geldiğini açıkladı. Tıbbi sarf malzemelerinde ise 710 ürünün tükenmiş olduğu, eksiklik oranının yüzde 71 olduğu bildirildi. Laboratuvar testleri ve kan bankalarında yaşanan eksiklik oranı ise yüzde 59 olarak kaydedildi.

gth
Gazze şehrindeki bir barınağı hedef alan İsrail hava saldırısında ailesinin diğer üyeleriyle birlikte öldürülen beş aylık erkek kardeşinin cenazesini kucaklayan bir genç (AFP)

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı’nın Eczacılık Dairesi Başkanı Ala Hillis dün düzenlediği basın toplantısında, acil servis ve yoğun bakım hizmetlerindeki eksiklik oranının yüzde 38’e ulaştığını belirtti. Hillis, bu durumun 200 bin hastanın acil servisten, 100 bin hastanın ameliyat hizmetlerinden ve 700 hastanın yoğun bakımdan mahrum kalmasına yol açabileceğini ifade etti.

Hillis, kanser hastalarına yönelik hizmetlerde kullanılan ilaçların yüzde 70’inin temin edilemediğini, mevcut tedavi protokollerinin tamamlanamadığını ve bunun hastalarda sağlık gerilemelerine yol açtığını vurguladı. Eksiklikler nedeniyle bazı hastaların yaşamını yitirdiğini de açıkladı.

Yetkililere acil yardım çağrısında bulunan Hillis, tüm ilgili kurumların ‘tam sorumluluklarını yerine getirerek tıbbi malzemelerin ve sağlık hizmetlerinin sağlanmasını garanti altına alması’ gerektiğini belirtti.