Milli Ümmet Partisi’nin liderlik koltuğu kimin olacak?

Sadık el-Mehdi
Sadık el-Mehdi
TT

Milli Ümmet Partisi’nin liderlik koltuğu kimin olacak?

Sadık el-Mehdi
Sadık el-Mehdi

Sudan Milli Ümmet Partisi Genel Başkanı Sadık el-Mehdi, bu yılın ortalarında geçiş hükümeti için siyasi kuluçka merkezi olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’nden (ÖDBG) çekilme kararı almıştı. El-Mehdi’nin bu kararı partisinin ÖDBG’nin yeniden yapılandırılması ve bir "ittifaktan" "cepheye" dönüştürülmesi talebine ÖDBG’nin yanıt vermemesinin ardından geldi. Yeni siyasi ittifakın çehresi, ittifaktan ayrılan bazı partilerin bir araya gelmesiyle belirginleşti. Güney Sudan'da halen müzakere halinde olan partiler ve bazı silahlı hareketler bulunuyor. Milli Ümmet Partisi’nin krizlerin kuşattığı geçiş hükümetinden ziyade seçimlere ümit bağladığının ise açık olduğu belirtiliyor.
Juba’da Sudan Barış Anlaşması’nın imzalanmasından sonra el-Mehdi yeni ittifakların kurulması konusuna yoğun bir şekilde eğilmiş durumda. Komünist Parti’nin ÖDBG’ye “ağır bir taş atması” Sudan'daki siyasi arena için yeni bir ayrım çizgisi dayatabilir. Görünen o ki el-Mehdi İttifakı; Komünist Parti, Sudanlı Profesyoneller Derneği ve Abdulaziz el-Helu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey'in (SPLM-N) yer aldığı sol bir ittifakın karşı tarafında olacak.
Geçiş hükümetinin kalıntıları için kıyasıya rekabet halinde olan Sudanlı güçler ve bu kesimlerin içerisinde yer alan iki oluşum arasında resmi bir bölünme gerçekleşmeden 2020 güneşinin batmayacağı açıktı. Ancak Sadık el-Mehdi’nin dün yeni tip koronavirüs (Kovid-19) nedeniyle yaşamını yitirmesi dengeleri değiştirecek.
Milli Ümmet Partisi her ne kadar Sudan siyasi arenasında sürekli rol oynuyor olsa da parti içerisinde siyasi çizgiyi, kararları ve politikaları istikrarlı kılacak örgütsel yapılar yok. Parti yöneticilerinden birçok isim, Sadık el-Mehdi'nin kişiliğinin, partinin politikalarını inşa etmede ve geçmişte yakın aile fertlerinin oynadığı rolün temellerinin sağlamlaştırılmasında çok önemli olduğunu vurguladı.
El-Mehdi demokratik fikirlere sahip olmasına rağmen partinin ve tabanın idaresinde evinin ve ailesinin rolünü güçlendirmek istiyordu. Sadık el-Mehdi, Cibuti’de Beşir rejimi zamanında Sudan hükümeti ile Ümmet Partisi arasında Nida Sudan Anlaşması’nı imzaladıktan sonra Hartum'a döndü ve 9'u en yakın aile fertlerinden olmak üzere 17 üyeli yeni bir liderlik ofisi kurdu. Nida Sudan Anlaşması, muhalefetteki Sudan Demokratik İttifakı ile Milli Ümmet Partisi’nin askeri eylemlerden elini çekmesini sağlamıştı.
Aynı dönemde liderlik ofisinin bir toplantısında, ofis tarafından gerçekleştirilen üç dış ziyaretin raporları ele alındı. İlki; el-Mehdi'nin bizzat katıldığı Kahire ziyareti, ikincisi; Sadık el-Mehdi'nin kızı Meryem es-Sadık el-Mehdi'nin Kampala ziyareti, üçüncüsü de el-Mehdi'nin eşi Sare el-Mehdi'nin Beyrut ziyaretiydi. Söz konusu ziyaretler, liderlik ofisinden bir üyenin partinin temsilinin ailenin tekeline alındığına yönelik itirazına neden oldu. El-Mehdi ailesinin parti ile ilişkisi liderlik ofisindeki başlıca anlaşmazlık maddelerinden biri olmayı sürdürdü. Nihayetinde partinin içerisinde farklı ittifaklar gerçekleşti. Ardından Ümmet Partisi’nden beş ayrı parti çıkmış oldu. Bu partiler aynı şekilde Ümmet Partisi olarak adlandırılmış ancak ayırt edilebilmek için ilave isimler kullanmışlardır.
El-Mehdi, sürekli muhatap olduğu “ailesinin parti içerisindeki rolü” ile ilgili soruya şu cevabı vermişti:
“Yetenekleri, nitelikleri ve mücadeleleri bu liderlik rolüne layık olduklarını gösteriyor. Ailemin hiçbir ferdine siyasi çalışma yapma zorunluluğunu dayatmadım. Aksine kendileri gönüllü olarak görev almak istediler.”
1986-1989 yılları arasında, partisinin iktidarda olduğu ve 1990'larda muhalefette olduğu iki ayrı dönemde el-Mehdi’nin yakınlarında yakın arkadaşı Dr. Ömer Nur ed-Daim ve kuzeni Mübarek Fadıl el-Mehdi dışında hiç kimse yoktu. Daha sonra kızları, oğulları ve hatta kayınpederi de dahil olmak üzere aile fertlerinin çoğunluğunu partide en üst düzey liderlik pozisyonunda siyasi çalışmalara katıldılar. Bu durum, partinin liderlik pozisyonunun yelpazesini küçültmüş oldu.
Sadık el-Mehdi'nin ölümüyle birlikte eski ve sürekli yenilenen bir soru tekrar gündeme geldi:
“Partinin kaderini El-Mehdi'nin ailesi mi belirleyecek yoksa parti mi el-Mehdi'nin ailesinin kaderini belirleyecek?”
Ufukta, El-Mehdi ailesinin dışında partinin liderliğini üstelenecek tek bir beliriyor: Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve eski Savunma Bakanı emekli Tümgeneral Fadlallah Barmah Nasır. Kendisi askeri ve siyasi çalışmalardaki uzun deneyimine rağmen sakinliği ve görgü kurallarına riayet etmesiyle tanınan bir isimdir. Ancak el-Mehdi'nin vefat etmesiyle boşalan koltuğa oturup partiye liderlik edebilmek için ne parti teşkilatlarından ne de tabandan yeteri kadar desteğe sahip değil.
Diğer yandan el-Mehdi'nin aile fertleri arasında parti liderliği yapabilecek birden fazla seçenek bulunuyor. Bu seçenekler parti yönetimiyle tabanı arasındaki kombinasyonun devamını sağlayabilecek nitelikte. Ensar olarak bilinen el-Mehdi taraftarları parti için en güçlü popüler merkezi oluşturuyor. Sadık el-Mehdi'nin yerine aday gösterilen ilk isim, 11 Nisan 2019 Perşembe sabahı iktidardan devrildiği son anına kadar kendisinin yanında olan oğlu Emekli Tümgeneral Abdurrahman es-Sadık el-Mehdi'dir.
İkinci aday da "Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı" kartına da sahip olan Dr. Meryem es-Sadık el-Mehdi. Kendisi, Sudan içerisinde ve dışında parti tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin çoğunda parti temsilcisi olarak görev almıştır. Eyleme geçtiğinde ve politik durgunluğu sırasında benimsediği tutum açısından bakıldığında babasına en fazla benzeyen isim olarak görünüyor.
Meryem, deneyim ve siyasi tecrübe açısından diğer adaylara karşı üstünlük sağlamış olsa da geleneksel kodlara sahip parti tabanının kadınların erkeklere liderlik yapmasına sıcak bakılmadığı gerçeğiyle karşı karşıya. Özellikle de partinin gelenekçi tabanının yoğun olarak yaşadığı bölgelerde bu duruma karşı itiraz sesleri yükseltilebilir.
Üçüncü aday; Mühendis Sıddık es-Sadık el-Mehdi. Sakin tabiatlı biri olmasının yanı sıra politik ve sosyal ilişkilerinde temkinli.
Yaş erozyonu ve modern kuşakların değişmesi ve partinin kitlelere dayanan toplumsal temellerinin zayıflaması sebebiyle bu kitleden geriye kalanların sadakatini ve duygularını feda etmek parti için çok maliyetli bir mesele gibi görünüyor. Bu durum, Meryem'in geçici de olsa başkanlık koltuğuna geçme şansını zayıflatır. Bu denklem Emekli Tümgeneral Abdurrahman es-Sadık el-Mehdi'ye babasının halefi olması ve onunla benzer arzuları gerçekleştirmesi doğrultusunda daha büyük fırsatlar veriyor. Ancak her ne kadar parti tabanı ve orta düzeydeki bazı yöneticiler için kabul görebilecek biri olsa da eski rejim kadrolarında görev yapması nedeniyle acil bir "siyasi aklanma" sürecine ihtiyaç duyuyor.
Her halükarda, partinin karşı karşıya olduğu ana ve gerçek ikilem; partinin geleceğine liderlik edilmesi konusunda el-Mehdi'nin aile fertleri üzerinden yenilenen eski bir bölünme sorunu olarak karşımızda duruyor.
Bu bölünme, Milli Ümmet Partisi’nin dışından dördüncü bir adaya nadir bir fırsat sağlayabilir. Değişken politikaları sebebiyle en tartışmalı Sudanlı politikacılardan biri olarak kabul edilen Sadık el-Mehdi'nin kuzeni Mübarek El-Mehdi, parti liderliği için dördüncü bir aday olabilir. 2001 yılında Sadık el-Mehdi'den ayrılmış ve aralarında şiddetli bir düşmanlık baş göstermiştir. Ancak birkaç ay önce ikili arasındaki husumeti sonlandıracak ve Mübarek’i aileye ve partiye geri döndürebilecek tarihi bir uzlaşıya yaklaşıldı. ÖDBG’den ayrılma kararının ardından Milli Ümmet Partisi tarafından kurulacak olan yeni ittifakın mutfağına giren Mübarek el-Mehdi, ailenin partide oynayacağı rol sebebiyle baş göstermesi beklenen olası çatışmaya uygun bir panzehir olabilir. Mübarek, ailesiyle ilgili psikolojik engelleri aşabilecek, geleneksel kodlara sahip ve halk tabanı için de makbul bir politikacıdır.
Sadık el-Mehdi; Milli Ümmet Partisi, kurulması beklenen siyasi ittifak ve en önemli kurucularından biri olduğu geçiş hükümeti için büyük öneme sahip bir tarihi dönemeçte vefat etti.



The Lancet: Gazze'de ölü sayısı Sağlık Bakanlığı rakamlarının yüzde 40 üzerinde

 İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırıda ölenler için cenaze namazı kılan Gazzeliler (AFP)
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırıda ölenler için cenaze namazı kılan Gazzeliler (AFP)
TT

The Lancet: Gazze'de ölü sayısı Sağlık Bakanlığı rakamlarının yüzde 40 üzerinde

 İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırıda ölenler için cenaze namazı kılan Gazzeliler (AFP)
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırıda ölenler için cenaze namazı kılan Gazzeliler (AFP)

Tıp dergisi The Lancet tarafından bugün yayımlanan bir araştırmaya göre, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın ilk dokuz ayında Gazze'de ölenlerin sayısı Filistin Sağlık Bakanlığı'nın verdiği rakamlardan yaklaşık yüzde 40 daha fazla.

Filistin hareketinin 7 Ekim 2023'te Yahudi devletine karşı başlattığı eşi benzeri görülmemiş saldırıya karşılık olarak İsrail'in Hamas'a karşı askerî harekât başlatmasından bu yana Gazze'deki ölü sayısı yoğun bir tartışma konusu oldu. Hamas kontrolünde bulunan Gazze Şeridi'ndeki Sağlık Bakanlığı, geçen yıl 30 Haziran itibariyle ölü sayısını 37 bin 877 olarak açıkladı.

Ancak bakanlık verilerine, çevrimiçi bir ankete ve sosyal medyadaki ölüm ilanlarına dayanan yeni çalışma, bu dönemde Gazze'de savaş yaralanmaları nedeniyle ölenlerin sayısının 55 bin 298 ila 78 bin 525 arasında değiştiğini tahmin ediyor. Çalışmanın ölü sayısına ilişkin en iyi tahmini 64 bin 260 kişi olup, bu rakam Sağlık Bakanlığı tarafından o dönem için yayınlanan rakamlardan yüzde 41 daha yüksektir. Çalışmada bu rakamın, Gazze'nin savaş öncesi nüfusunun yüzde 2,9'unu ya da “yaklaşık her 35 Gazzeliden birini” temsil ettiği belirtildi.

İngiltere liderliğindeki araştırmacı grubu, ölenlerin yüzde 59'unun kadın, çocuk ve yaşlı olduğunu tahmin ediyor. Bu sayı savaşla ilgili kayıplarla sınırlı olup, sağlık hizmeti ya da gıda eksikliği gibi diğer faktörlerin neden olduğu ölümleri veya enkaz altında kaldığına inanılan binlerce kayıp kişiyi kapsamamaktadır. Ölü sayısı AFP tarafından bağımsız olarak doğrulanamadı. Gazze'deki sağlık bakanlığı dün yaptığı açıklamada, 15 aydır süren savaşta 46 bin 006 kişinin öldüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre İsrail resmi verileri, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail'e eşi benzeri görülmemiş bir saldırı düzenleyerek çoğu sivil bin 208 kişinin ölümüne yol açtığını belirtiyor. İsrail, Gazze'nin sağlık bakanlığı tarafından açıklanan ölü sayılarının güvenilirliğini sorguluyor, ancak BM, rakamları güvenilir buluyor.

Araştırmacılar, dünyadaki diğer çatışmalarda ölü sayılarını tahmin etmek için kullanılan “yakalama-yeniden yakalama” adı verilen istatistiksel bir yaklaşım kullandılar. Analiz, ilki, Gazze Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanan ve hastanelerde ya da morglarda tespit edilen cesetlerin yer aldığı üç farklı listeden elde edilen verilere dayandırıldı. İkinci liste, Sağlık Bakanlığı tarafından başlatılan ve Filistinlilerin yakınlarının ölümünü bildirdiği çevrimiçi bir anketten alınmıştır. Üçüncü liste ise ölen kişinin kimliğinin doğrulanabildiği X, Instagram, Facebook ve WhatsApp gibi sosyal medya ağlarında yayınlanan ölüm ilanlarına dayanmaktadır.

Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Okulu'nda epidemiyolog olan başyazar Zeina Cemaleddin, “Sadece ölümleri akrabaları, morglar veya hastaneler tarafından teyit edilenleri analize dahil ettik” dedi. Araştırmacılar bu üç listede mükerrer veri olup olmadığını inceledi. “Daha sonra, üç liste arasındaki örtüşmeye baktık ve örtüşmeye dayanarak, öldürülen nüfusun genel bir tahminini elde edebilirsiniz.”

ABD merkezli İnsan Hakları Veri Analiz Grubu'nda istatistikçi olarak çalışan ve araştırmada yer almayan Patrick Paul, Guatemala, Kosova, Peru ve Kolombiya'daki çatışmalarda ölenlerin sayısını tahmin etmek için yakalama-yeniden yakalama yöntemlerini kullandı. Paul, test edilmiş bu tekniğin yüzyıllardır kullanıldığını ve araştırmacıların Gazze için “iyi bir tahmin” elde ettiklerini belirtti.

İngiltere'deki Açık Üniversite'de uygulamalı istatistik profesörü olan Kevin McConway, eksik verilere dayalı tahminler yapılırken, “kaçınılmaz olarak önemli ölçüde belirsizlik” olduğunu söyledi. Ancak araştırmacıların tahminlerini doğrulamak için üç farklı istatistiksel analiz yaklaşımı kullanmalarının “etkileyici” olduğunu belirterek, “Genel olarak bu tahminleri oldukça ikna edici buluyorum” ifadelerini kullandı.

Araştırmacılar, hastane listelerinin her zaman ölüm nedenini bildirmediği, bu nedenle kalp krizi gibi sağlık sorunları olan kişileri içerebileceği ve bunun da gerçekte olduğundan daha yüksek tahminlere yol açabileceği konusunda uyardı. Bununla birlikte, savaşta ölenlerin sayısının olduğundan az gösterildiği hipotezini destekleyen bazı bulgular da var. Araştırma çalışmasına kayıp kişiler dahil edilmedi. Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) yaklaşık 10 bin kayıp Gazzelinin enkaz altında olduğuna inanıldığını belirtiyor.

Savaş aynı zamanda sağlık hizmetleri, gıda, su, sanitasyon eksikliği veya salgın hastalıklar gibi dolaylı yollardan da can kaybına neden olabilir. Tüm bu faktörler Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nin başına bela olmuştur. Temmuz ayında The Lancet'te yayınlanan tartışmalı bir mektupta, başka bir grup araştırmacı, diğer çatışmalarda kaydedilen dolaylı ölüm oranlarını kullanarak Gazze'deki ölü sayısının 186 bine ulaşabileceğini öne sürdü.

Yeni çalışma, Burundi ve Doğu Timor gibi ülkelerdeki çatışmalara kıyasla, Gazze'deki “savaş öncesi hastalık yükündeki belirgin farklılıklar nedeniyle” bu tahminlerin uygunsuz olabileceğini savunuyor. Cemaleddin yeni araştırmayla ilgili olarak “her taraftan eleştiri gelmesini” beklediğini söyledi. “Çok fazla ölüm olduğunu zaten biliyoruz” diyen Cemaleddin, ölümlerin sayısı hakkında tartışmayı bir ‘saplantı’ olarak gördüğünü ifade etti.