Psikiyatr Cemal Dindar: Ülkemiz bir sağ çıkmazın içinde dönüp duruyor

Dr. Cemal Dindar / Fotoğraf: Independent Türkçe
Dr. Cemal Dindar / Fotoğraf: Independent Türkçe
TT

Psikiyatr Cemal Dindar: Ülkemiz bir sağ çıkmazın içinde dönüp duruyor

Dr. Cemal Dindar / Fotoğraf: Independent Türkçe
Dr. Cemal Dindar / Fotoğraf: Independent Türkçe

Dr. Cemal Dindar'ı alanı olan psikiyatrinin yanı sıra; Biat ve Öfke/Recep Tayyip Erdoğan'ın Psikobiyografisi ve Öfke Dili/Yeni Sağ Zihniyetin Yapıtaşları adlı kitaplarıyla dönemin hem psikolojisini hem de sosyolojisini ele alan kitaplarıyla tanıyoruz. Dindar bu kitaplarının yanı sıra Yeni Türkiye Sendromu, Darbeci 12 Eylül'ün Ruhu gibi dönemi analiz eden kitaplara da imza attı. Pandeminin hayatımızı kuşattığı, kamuoyu araştırmaları yüzdelerinin hem üstyapıda hem altta hayatımızı belirlediği bu son zamanlarda Cemal Dindar'ın Twitter'e yazdığı 'şiircik'ler onu yakından tanıyanlar tarafından adeta bir doktor teşhisi gibi izleniyor. Dr. Dindar'ın teşhislerini biz de yakından dinleyelim dedik. Söz onda.
İşte Independent Türkçe'den Müjgan Halis'in özel röportajı;

Sizinle öncelikli olarak iki kocaman karşı mahalleye dönüşen ülke hakkındaki tespitlerinizi ve yorumlarınızı alarak başlamak isterim. Zaten siz de diyorsunuz ki, "kendi mahallene istediğini karşı mahalleye isteyemiyorsan asıl sorununun kendi mahallendekilerledir." Mahallelerde neler oluyor?
Benim gözlemim o ki, şu mahalle bu mahalle, büyük çoğunluk AKP'nin çıkışsız siyasetine teslim oldu. Çıkışsız diyorum çünkü toplumda ortak bir coğrafyada ortak değerlerle ve ortak toplumsal bağlarla belirlenen birleştirici bir kültür yaratma konusunda tam bir tıkanma hali var. Bunun elbette AKP öncesi dönemden gelen belirleyenleri de oldu. Solu da etkisi altına alan ve postmodern arayışların merkezine yerleşen, eleştirel mesafede kalmayıp her şeyin sorumlusu olan modernite karşıtlığı, bir de neoliberal dönemin temel niteliklerinden kimlikçilik popülist sağ için toplumsal zeminin nadası gibiydi. Dinsel ideoloji modernite karşıtlığını kaldıraç olarak kullandı, modernite de bir zamanlar din eleştirisiyle hegemonyasını sağlamlaştırmıştı. Kemalist Cumhuriyet de bundan azade değildir. Diyanet gibi kurumların ara formüller olarak düşünülmüş olması bir yanda, daha kuruluş aşamasında cumhuriyet Sünni bir din anlayışını kendi güdümünde tutup toplumu kontrol etmeye çalışmış görünüyor. 
Velhasıl mahallelerde ne oluyor? İslami siyaseti manivela yaparak hegemonya kurmuş olanlar kendi bünyelerinde saklı olan dünyevi arzuyu 'eski Türkiye'nin temsilcilerine yansıtarak ben temizim diyorlar. Eski Türkiye'nin temsilciliğini yapanlar da özellikle 12 Eylül'le yapısal hale gelmiş Türk-İslam sentezi ideolojisinin kendi bünyesindeki yüklerini, Batılı anlamda din eleştirisini göze alamama utangaçlığını bastırmak için İslami siyaseti din istismarcısı ilan etmekle yetiniyorlar.  Mahalle metaforuyla devam edersek, bazı mahallelerin ise bu karşıtlıkta hiç esamesi okunmuyor… 

Bu karşı mahallelere pandeminin etkisi ne oldu sizce? Siz toplumsal olanın hatta ruhsal olanın sınıfsal özelliğinin göz ardı edildiğini söylüyorsunuz. Üstüne bir de doğal felaketler yaşarken, en alt sınıf olan emekçiler nasıl bir ruhsal sınıfsallık yaşıyor ve gösteriyor?
Bu sorunun toplumsal boyutunu elbette toplumbilimciler daha iyi değerlendirirler. Ruhsallık boyutu ile ilgili şu gözlemimi paylaşabilirim: popülist sağın iktidarda olduğu birçok ülkede olduğu gibi en üsttekiler ile en altta örgütsüzlükle kitle haline gelmiş olanlar ortak bir savunmada buluştular; inkâr. Sayıların büyük olasılıkla düşük açıklanmasından mucize tedavi ya da aşının, mümkünse milliyetçiliği bir adanmışlık gösterisine dönüştürmüş birilerince bulunması beklentilerine, genetik olarak virüse karşı şerbetli olduğumuz yanlış kabullerine birçok inkâr yöntemine tanık olduk. Bu inkârlar silsilesinin sınıfsal karşılığı ise, yönetenlerin güçlülerin bunları istismar etmesi, emekçilerin ise var olanın ağırlığından kaçmak için bir yanılsama fırsatına dönüştürmesi…

Yoksullar ölüyor hep. İş cinayetleri, pandemi, deprem. Diyorlar ki tek yapmanız gereken maske takmak, sosyal mesafeye uymak. Buna uyduğumuz halde niye ölüyoruz sizce? 
Tam da bu nedenle daha fazla ölümler oluyor, diyebiliriz. Salgınla gerçekçi, bilimsel bir mücadeleden çok mücadele ediyormuş gibi yaptığımız için. Başından beri dayanıklı gen yapısı içeren bir halk olduğumuzdan mucize ilacı veya aşıyı içimizden birinin bulacağı beklentisine, gerçekçilikten çok mucize arayışı öne geçti. Öte yandan virüse karşı önlemin fiziksel mesafeyi gereksinmesine rağmen toplumsal mesafe olarak adlandırıyor oluşumuz, bu arada maske, her ikisi de simgesel değeri yüksek şeyler… Toplumsal bağı ve bedeni düzenlemek imkânını özellikle popülist sağ siyasetlerin toplumsal bilince değil de cezaya sabitlemesi önemli. Salgın süreci 'cezalandırıcı ve güçlü muktedir' imgesini pekiştirdi.

Sizce toplum olarak dayanışmamız ne durumda? Komşusu aç yatan… diye biten tabirin geçerliliği kaldı mı? Tabii sizin hayata soldan bakan biri olarak, soldaki dayanışma çabasına dair de yorumunuzu merak ediyorum. 
Dayanışmanın üretim sürecinde gerçekleşen ortaklaşmacı kültürle yakın bağı olduğunu düşünüyorum. Fakat bugün dayanışma dendiğinde daha çok bölüşüm ilişkileri akla geliyor, dahası tüketim süreçleri. Sağ ve özellikle İslamcılık bu yer değiştirmeyi siyasi başarıya dönüştürdü. Yardımlaşma ve sadaka kültürüne indirgeyerek… Solun çok büyük bölümü Sovyetlerin yıkılışı ve neoliberal tezlerin rüzgârıyla sözünü ettiğim üretim ilişkilerine, üretim süreçlerine yabancılaşmıştı. Ellen Meiksins Wood'un kitabının güzel adıyla 'Sınıftan Kaçış' solun temel niteliklerinden biri oldu. Sınıfiçi ve sınıflararası dayanışmanın en önemli göstergesi örgütlülük… Ülkemizin kapatıldığı sağ çıkmazda bu da epey zor bir iş.

Umudu sormak istiyorum size. Umut deyince de elbette akla gençlik, gençler geliyor. Siz diyorsunuz ki, gençler mülteci olmakla kahraman olmak arasına sıkışmış durumda. Bir de sürgüne gitmek ve kurban edilmek. Bu iki uç arasını nasıl tarif ediyorsunuz? Gençliğe dayatılan şey nedir, umut etmeyi mi öğretmedik ya da biz mi unuttuk da onlara anlatamadık?
Toplumun kabaca iki kutba ayrılmasının en dramatik sonucunu gençler yaşıyorlar. Birincisi bu kutuplaşma belli ki çok ciddi bir ekonomik çöküşle de sonuçlandı, fakat asıl zihinsel, düşünsel yoksullaşma ve yozlaşma gerçekleşti. Ataerkinin bunca taşlaştığı, kadınların kendileri için mi yoksa erkekler için mi bir yaşamları olacağı meselesi siyasetin temel dinamiklerinden biri haline geldiği dönemde gençlerin siyasi erk ile bağları kadim ana tanrıça-kahraman birliğine gerilemiş gibi görünüyor. Ya bu ruhsal birlikte adanma düzeyinde yitip gidecekler ya da ayrışmayı göze alacaklar. Fakat bu da bir tür hainlikle damgalanma riskini göze almak demek.  Her iki durumda da kurban rolüne namzetler…

Sizinle birkaç yıl öncesine dönelim. Sınırımızda cani bir örgüt vardı, DEAŞ. Sonra bir baktık içimizdeler, Ankara Gar'ını, Sultanahmet'i, Suruç'u kana buladılar. Siz 10 Ekim ile 1 Mayıs 1977'ye birbirine benzer vakalar olarak tarif ediyorsunuz. Ve sonrasının Türkiye'sinin belirlendiğini söylüyorsunuz. Nasıl bir benzerlikti bu sizce? Sonrasında oluşan Türkiye hallerini nasıl tarif edersiniz?
1 Mayıs 1977 gününün, Taksim 1 Mayıs Alanı'ndaki katliamın toplumsal sistem için 'kurucu şiddet' değeri var. O dönem Türkiye'nin nasıl bir Türkiye olacağına karar verenler sonrasında bize hep acı gelen kıyıcılıklarını o kararın bekası için sürdürdüler. Sonrasındaki her katliam, deprem metaforunu kullanırsak,  1 Mayıs 1977'nin artçı sarsıntılarıdır. O gün bu sağ çıkmaz dışında başka bir Türkiye düşünenlere şu mesaj açık ve net verildi: Hedef gözetilmeksizin öldürülürsünüz. O günden bugüne ülkemiz bu sağ çıkmazın içinde dönüp duruyor. Başka bir Türkiye iradesi ne zaman ortaya çıkar gibi olsa benzer bir kıyım yaşatılıyor.

Peki 7 Haziran'ın MHP tabanının bile çözüm sürecine hayır demediği ve az da olsa toplumsal barışın mümkün olduğunu düşündüğümüz günlerden, hızla 10 Ekim sonrası Türkiye'ye toplum nasıl uyum sağladı sizce? Yani bu toplumsal kutupsallaşmanın nasıl bu kadar kolay tarafı oldu?
Örgütlenme becerisi kötürümleştirilmiş toplumlarda en bildik çözüm statükoyu korumak… Güçlü bir lidere veya kadroya kendini emanet etmek. 

Siyaseti de izliyorsunuz ve bu konuda yazılar yazıyorsunuz. Biliyorsunuz yeni minik partiler kuruldu. Gelecek Partisi ve Deva. Sağda bu kopuşları nasıl yorumluyorsunuz? 
Doğrusu her iki partiyi de kesin bir yargıda bulunacak düzeyde takip etmiyorum. Şunu diyebilirim, AKP'den bir kopuşu değil de AKP'nin bir zamanlar olduğu, şimdilerde bastırdığı düşünülen şeyi öneriyorlar gibi…  Fakat zaten AKP de bu on sekiz yıl içinde çeşitli dönemlerde edindiği metamorfozlarla bir AKP'ler toplamı. En son reform söylemine bakılırsa memlekete bir gelecek veya deva lazımsa onu da biz yaparız, deniyor zaten. Bir dönem merkez siyasetin ironik niteliğini iyi duyuran örnekle; memlekete komünizm lazımsa biz getiririz söylemini hatırlatan biçimde…

Yaşadığımız genel ve toplumsal şiddetin (ekonomik, siyasal) en açık kurbanları kadınlar mıdır sizce? Kadın cinayetlerinin artık gün aşırı işlenmesi, bir güne birkaç cinayet sığdırılması erkek dünyasıyla ilgili ne söylemeli bize? Sahiden de kadın cinayetleri erkekler arası yazısız bir sözleşmenin sonucu mu?
Sadece kadın cinayetleri değil mevcut haliyle bizzat kadınlık erkekler arası yazısız bir sözleşmenin ürünüdür. AKP sürecinin birçok alanda olduğu gibi bu alanda da sosyokültürel kodlarla kabul edilebilir sınırlarda tutulan ve dolayısıyla görünmez kılınan her neyse onu siyasallaştırır görünür hale getirmesinden söz edebiliriz. AKP toplum ruhsallığında nedir dense birçok şeyle birlikte en çok şudur: Geçiş alanlarının çökmesi, çökertilmesi… Kimlikler arasında, sınıflar arasında, cinsiyetler arasında ve elbette kuşaklar arasında. Aşırı sözde-siyasallaşma pratiği kültürel geçiş alanlarını çökertti. Bu erkek-kadın karşıtlığının mutlaklaşması ve kadının kendi sözünü söylediği her alanda erkek için tekinsiz bir varlığa dönüşmesi de öyle… Böyle mutlaklıklar döneminde, eşitsizliklerin belki de ilki olan cinsiyet temelli eşitsizlik, tarih boyunca yapıştığı bütün dertlerle geri dönüyor. 

Siz bir doktorsunuz ve insanların içini görüyorsunuz desem yanlış olmaz sanırım. Bir tıp insanı olarak, gördüğünüz o iç dünyalar size ne söylüyor?
Bu sözlerinizin mesleğime verdiğiniz değerle ilgili olduğunu düşünüyorum ve bütün meslektaşlarım adına teşekkür ederim. Özellikle psikanalitik yönelimli psikoterapiler için şöyle bir düzeltme yapabilirim: Tek başına görmüyoruz ve gelen kişi ile birlikte görüyoruz. Bu diyalektik varoluş terapi ortamında gerçekleşmezse eninde sonunda terapist katı bir ideologa dönüşür. Mesleki pratiğimle, klinik deneyimimle ilgili şunu görüyorum, şunu söylüyor benzeri bir çıkarımı izninizle paylaşmayım… Halen terapi sürecine devam ettiğimiz kişilerle ilgiliymiş gibi anlaşılabilir. Velhasıl yine de Marx'ın da çok sevdiği Terentius sözü pusulamız: "İnsanım; insani olan hiçbir şey bana yabancı değildir."

Size empati kavramını sormak istiyorum. Gerçi az önce dayanışmayı sordum ama -özellikle Netflix'in son yerli yapımı Bir Başkadır'ı izlediyseniz, tam bir memleket aynası-  empati biraz kişiyi de tanımlayan bir kavrammış gibi geliyor. Empatiyle yaralarımızı ufaktan sarmaya başlayabilir miyiz sizce? Yoksa bu çok mu iyimser bir yaklaşım?
Diziyi izlemedim. Niyeyse; üzerinde oluşan hava dağılsın, öyle izleyeyim diyorum. Empati konusu bana netameli geliyor. Gerçek anlamda ötekiyle arasındaki sınırları tanımış olanlar arasında, karşılıklı tanımanın, tanışmanın var olduğu kişi ve gruplar arasında mümkün olabilir. Oysa bizde bu sınırlar gerçekten bulanık. Özellikle kimliklerin ilişkisinde Sünni İslam'ın, Türklüğün tutumu epeyce kaygılı annelerin çocuklarıyla ilişkisine benziyor… Bir yandan sen benim oğlumsun, benim kızımsın diyen ve bununla birlikte hemen hep bir hainin iğvasına uyup o da hainleşecekk diye o çocuğun kendi deneyimini yaşamasına izin vermeyen… Ayrışma talebini hep ayrılma ve ihanet gibi gören… 
Bir de empati, eşduyum diye Türkçeleştirilmiş olsa da içinde birçok duyguyu barındırabilen ve bence genelde güçlüden güçsüze, varsıldan yoksula yönelmesi beklenilen bir tutum. Acımaya, bir de böyle tahakküm kurmaya kısa devre yapabiliyor, özellikle de söylediğim gibi sınırlar tanınmadığında… Yoksullar, ezilenler, kabul görmeyenler, tanınmayanların dünyasında sempatiyi öneriyorum izninizle. Buna en iyi örnek yakın zamanda siyasette Selahattin Demirtaş'tır. Yaptıkları ve şimdiki serüveninin toplumda bir empati yarattığı bence şüpheli… Fakat yarattığı sempati bir türlü değersiz hale getirilemiyor. Sempatinin duygu yükü çok daha olumlu ve yaratıcı…



Özel'den Erdoğan ile görüşmesine ilişkin ilk açıklama

Fotoğraf: X / @CHPfotograf
Fotoğraf: X / @CHPfotograf
TT

Özel'den Erdoğan ile görüşmesine ilişkin ilk açıklama

Fotoğraf: X / @CHPfotograf
Fotoğraf: X / @CHPfotograf

Erdoğan ile bir araya gelmesine ilişkin konuşan Özel, “Dünkü toplantının Türkiye demokrasisi açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum" dedi

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

Görüşme sonrası başkanlar basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmesindeki 'boş koltuk' ile ilgili bir soruya yanıt veren Özel şunları kaydetti:

Krizleri yeniden konuşmak anlamlı değil. Orada ortaya çıkan tablo ve aramızdaki görüşmeden sonra sayın Erdoğan'ın CHP'ye bir ziyaret yapma talebini iletmesi ile birlikte olabilecek en iyi şekilde çözülmüş oldu. Artık dönüp bir değerlendirmeyi doğru bulmam. Biz kamuoyunun gündeminde ne varsa hepsini sayın Erdoğan'la görüşme imkanı bulduk. Kendisi dinledi, heyetinde bulunan arkadaşlar not aldılar. Biz de sayın Erdoğan'ın değerlendirmelerini dinledik. Dünkü toplantının Türkiye demokrasisi açısından önemli bir kilometre taşı olduğunu düşünüyorum.

Namık Tan'ın görüşmede yer alması

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan'ın görüşmede yer almasının kimin tarafından önerildiği sorulması üzerine Özel, şunları söyledi:

Ben, sayın Cumhurbaşkanı'nı ziyaret etmeden önce seçilmiş son tarafsız Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir ziyarette bulundum. Ziyaretimde bir cumhurbaşkanı ile görüşmeden önce kendisinin önerilerini almak ve bazı sorularıma yardım istemek üzerineydi. Kendisinin uyarısı şöyle oldu; Cumhurbaşkanı'nın özel kaleminin ve protokol müdürlüğünün bir büyükelçi olduğunu, onun için benim de partide bulunan bir büyükelçiyi görevlendirmek suretiyle bu protokol akışını, randevulaşmayı ve devamını büyükelçinin götürmesinin doğru olacağını ifade ettiler. Ben de partimizde görev yapan İstanbul Milletvekilimiz Namık Tan'ı görevlendirdim.

Deprem Bakanlığı önerisi

Görüşmede Erdoğan'a "Deprem Bakanlığı önerisinde bulunup bulunmadığı" sorulan Özel, şu cevabı verdi:

Deprem üzerine, ismi doğrudan Deprem Bakanlığı olarak konur mu yoksa Doğal Afetlerle Mücadele ve Depreme Hazırlık Bakanlığı mı olur bilmiyorum ama bir bakanlık kurulmasını önerdim. Dahasını önerdim. Meclis'te grubu bulunan bütün siyasi partilerden birer bakan yardımcısı talep etmesi durumunda ben partimden bir bakan yardımcısını görevlendireceğimi ve deprem meselesini siyaset üstü bir şekilde ele almanın önemine ilişkin değerlendirmelerde bulundum. Sayın Cumhurbaşkanı dikkatle takip etti, not aldı ve not aldırdı. Sayın Cumhurbaşkanı'nın nasıl bir adım atacağını bilmiyorum.

Independent Türkçe


Türkiye, İsrail ile tüm ticari işlemlerini askıya aldı

Türkiye, İsrail ile tüm ticari işlemlerini askıya aldı
TT

Türkiye, İsrail ile tüm ticari işlemlerini askıya aldı

Türkiye, İsrail ile tüm ticari işlemlerini askıya aldı

Ankara'nın bugün (Perşembe) itibariyle İsrail’le tüm ihracat ve ithalat operasyonlarını durdurduğunu açıkladı.

İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın limanları İsrail'in ithalat ve ihracatına kapatarak anlaşmaları ihlal ettiğini söyledi. Katz “X” platformundan yaptığı açıklamada: “Diktatörün davranışı budur, Türk halkının ve Türk iş adamlarının çıkarlarını hiçe sayar, uluslararası ticaret anlaşmalarını hiçe sayar” ifadelerini kullandı.

Katz, yerel üretime ve diğer ülkelerden ithalata odaklanarak, Türkiye ile ticarete alternatifler bulunması konusunda çalışmak üzere Dışişleri Bakanlığı'na talimat verdiğini söyledi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli'yi ziyaret etti

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar / TCCB
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar / TCCB
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli'yi ziyaret etti

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar / TCCB
Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar / TCCB

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, saat 15.50'de, Bahçeli'nin Beytepe'deki konutuna geldi. Devlet Bahçeli, Erdoğan'ı konutun kapısında karşıladı.

Basına kapalı yapılan görüşme 45 dakika sürdü.

Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, konutun kapısından aracına kadar uğurladı.

Erdoğan'ı uğurladıktan sonra basın mensuplarının yanına gelen MHP Lideri Devlet Bahçeli, gazetecilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

Gazetecilerin, sağlık durumunu sorması üzerine Bahçeli, "İyiyim" dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli ile görüşecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli ile görüşecek

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi ziyaret edecek.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Devlet Bahçeli'nin görüşmesi, saat 15.30'da Bahçeli'nin Çankaya'daki konutunda yapılacak.


Cumhurbaşkanı Erdoğan: (NATO Genel Sekreteri seçimi) Kararımızı stratejik akıl çerçevesinde vereceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (NATO Genel Sekreteri seçimi) Kararımızı stratejik akıl çerçevesinde vereceğiz
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (NATO Genel Sekreteri seçimi) Kararımızı stratejik akıl çerçevesinde vereceğiz

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (NATO Genel Sekreteri seçimi) Kararımızı stratejik akıl çerçevesinde vereceğiz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Hollanda, Türkiye'deki en büyük yabancı yatırımcı ülke konumundadır. Girişimcilerimiz ise Hollanda'da 6 milyar avro değerindeki yatırımlarıyla yaklaşık 80 bin kişiye istihdam sağlıyor." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile Vahdettin Köşkü'nde baş başa görüşme gerçekleştirdi.

Görüşmenin ardından ortak basın toplantısında konuşan Erdoğan, Hollanda Başbakanı Rutte'yi, heyet üyelerini ve basın mensuplarını selamladı.

Rutte'yi ve heyetini İstanbul'da misafir etmekten büyük memnuniyet duyduğunu dile getiren Erdoğan, "Türkiye-Hollanda Dostluk Anlaşması'nın 100'üncü, İş Gücü Anlaşması'nın ise 60'ıncı yılını idrak ediyoruz. Böyle bir dönemde gerçekleşen ziyaret ikili ilişkilerimiz açısından ayrı bir anlam taşıyor." diye konuştu.

Erdoğan, iki ülke arasındaki münasebetlerin geçmişinin 400. yılı aştığını anımsatarak, şöyle devam etti:

"Görüşmelerimizde ülkelerimiz arasındaki çok boyutlu işbirliğini gözden geçirdik. İkili münasebetlerimizi daha ileri seviyelere taşıma kararlılığımızı teyit ettik. Ticari ve ekonomik ilişkilerimiz derinleşerek güçlenmeye devam ediyor. Hollanda, Türkiye'deki en büyük yabancı yatırımcı ülke konumundadır. Girişimcilerimiz ise Hollanda'da 6 milyar avro değerindeki yatırımlarıyla yaklaşık 80 bin kişiye istihdam sağlıyor. İkili ticaretimiz geçtiğimiz sene 13 milyar doları buldu. Bu rakamı ilk aşamada 15 milyar dolara, ardından da 20 dolara çıkarmayı hedefliyoruz. Savunma sanayi, yeşil ve dijital dönüşüm ile enerji sektörlerinde tesis edeceğimiz yeni ortaklıklar bu hedefe ulaşmamıza yardımcı olacaktır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği'nin güncellenmesine yönelik çalışmaların bir an önce başlatılmasının önemli olduğunu belirterek, Türkiye olarak bu duruma atfettikleri ehemmiyete görüşmede bir kez daha dikkati çektiğini söyledi.

Erdoğan, Avrupa Birliği'nin Türkiye'yle ilişkilerini, hakkaniyet ve stratejik perspektifle ele alması noktasında Hollanda'nın desteğini beklediklerini dile getirdi.

"Gazze'de devam eden katliamların durdurulması ve kalıcı ateşkesin temini büyük önem arz ediyor"

Hollanda Başbakanı Rutte ile başta Gazze ve Ukrayna özelinde ortak güvenliği ilgilendiren gelişmeler hakkında da fikir alışverişinde bulunduklarını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Gazze'de devam eden katliamların durdurulması ve kalıcı ateşkesin temini büyük önem arz ediyor. Ateşkes ve insani yardımların Gazze'ye kesintisiz ulaştırılması hususunda İsrail yönetimine daha fazla baskı yapılması gerekiyor. Bölgeyle temaslarında ateşkes, barış ve istikrar için gereken adımların atılması yönündeki beklentilerimizi vurguladık. Terörle mücadele konusu da istişarelerimizin en öncelikli başlıklarından biriydi. Türkiye'nin bölücü terörle mücadele noktasında ödediği ağır bedeller ortadadır. Aralarında çocukların, kadınların, sivillerin ve güvenlik güçlerimizin olduğu binlerce vatandaşımızı PKK'nın saldırılarında kurban verdik. Müttefiklik hukukuna uygun biçimde PKK ve uzantıları başta olmak üzere hiçbir terör örgütüne müsamaha gösterilmemesi gerektiğini ifade ettim."

Erdoğan, temmuz ayında Washington'da gerçekleştirilecek NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi ile hazırlıklarının da gündemlerinde yer aldığını belirterek, ittifak içerisindeki dayanışmayı ve müttefikler arasındaki insicamı sağlamanın öncelikle NATO Genel Sekreteri'nin görevi olduğunu ve bu kapsamda bu göreve aday olan Rutte ile yeni NATO Genel Sekreteri'nde ne tür hasletleri görmek istediklerini paylaştıklarını ifade etti.

Müstakbel genel sekreterin, NATO'nun Avrupa Atlantik Güvenliği'nin sağlanmasındaki asli konumunun korunmasına öncelik vermesini beklediğinin vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

"Ayrıca müttefikler arasındaki savunma sanayi alanındaki yaptırım, kısıtlama ve engellemelerin ortadan kaldırılmasında, tıpkı Sayın Stoltenberg gibi yoğun ve güçlü çaba sarf edilmesi şarttır. Bu hususları genel sekreterlik için adaylığını açıklayan Romanya Cumhurbaşkanı Sayın Iohannis'le ayrıca geçtiğimiz hafta talebi üzerine yaptığım telefon görüşmesinde paylaştım. Bu sürece, kararımızı stratejik akıl ve hakkaniyet çerçevesinde vereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hollanda Başbakanı Rutte'ye ziyaretleri için bir kez daha teşekkür ettiğini sözlerine ekledi.

Rutte'nin konuşmasının ardından Erdoğan, yeni yolculuğunda kendisine başarılar diledi.

Basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Büyükelçi Akif Çağatay Kılıç ile Hollanda'nın Ankara Büyükelçisi Joep Wijnands ve Hollanda Ulusal Güvenlik Danışmanı Vekili Adriaan Ijsselstein yer aldı.


İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor
TT

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

İstanbul'da kuvvetli yağış nedeniyle trafikte aksamalar yaşanıyor

Kent genelinde geceden itibaren etkili olan kuvvetli yağış nedeniyle kara ulaşımında olumsuzluklar meydana geldi.

Kuvvetli yağış, D-100 kara yolu Güzelşehir mevkisi Kumburgaz istikametinde su birikintileri oluşturdu.

Bu bölgede araçlarıyla seyreden sürücüler, su birikintisini son anda fark edip yolda manevra yapmak zorunda kaldı.

Bu sırada arkadan gelen araç sürücüleri ani fren yaparak, olası trafik kazalarının önüne geçti.

Güzelşehir'de, araçların sıklıkla kullandığı alt geçidi su bastı.

Bazı sürücüler su birikintisine rağmen buradan geçmeye devam etti.

Ana arterlerde trafik yoğunluğu

İBB Cep Trafik Uygulamasına göre, kentteki trafik yoğunluğu saat 13.40 itibarıyla yüzde 63 olarak ölçüldü.

Avrupa ve Anadolu Yakası'nda, D-100 kara yolu, TEM otoyolu, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün giriş ve çıkış güzergahları, sahil yolları ile ana arterlerin bazı bölümlerinde araçlar güçlükle ilerledi.

Metrekareye 10 ila 35 kilogram yağış düştü

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Afet Koordinasyon Merkezinin (AKOM) yağış ve fırtına raporunda, İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi genelinin soğuk ve yağışlı havanın etkisi altında bulunduğu belirtildi.

Raporda, "İl genelinde sabah erken saatlerden itibaren görülen yağışlar neticesinde İstanbul'un farklı bölgelerinde metrekareye 10 ila 35 kilogram yağış kaydedilmiş olup, en fazla yağış Arnavutköy, Çatalca ve Şile ilçelerimizde gözlenmiştir." bilgisi verildi.

Yağışların, akşama kadar aralıklarla fırtına şeklinde esecek rüzgarla birlikte yer yer kuvvetli şekilde etkili olmasının, ardından bölgeyi terk etmesinin beklendiği aktarılan raporda, halihazırda 10-13 dereceye gerileyen sıcaklıkların, yarından itibaren tekrar artıp yeni hafta boyunca 25 derece civarına ve yaz değerlerine yükseleceğinin öngörüldüğü ifade edildi.

Raporda, kuvvetli sağanak, yağmur ve fırtına nedeniyle yaşanması muhtemel olumsuzluklara karşı hazırda bekleyen İBB ekiplerinin, 3 bin 272 personel, 1693 araç ve iş makinesiyle il genelinden alınan ihbarlar doğrultusunda müdahale çalışmalarını yaptığı, önemli bir olumsuzluk yaşanmadığı kaydedildi.


Dışişleri Bakanı Fidan: Mısır ve Türkiye'nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır

Dışişleri Bakanı Fidan: Mısır ve Türkiye'nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır
TT

Dışişleri Bakanı Fidan: Mısır ve Türkiye'nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır

Dışişleri Bakanı Fidan: Mısır ve Türkiye'nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır

Fidan, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri ile Dışişleri Bakanlığı İstanbul Temsilciliğinde görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuştu.

Bakan Fidan, "Mısır ve Türkiye'nin işbirliği halklarımızın ve bölgemizin fevkalade yararınadır. Biz de iki ülke olarak bu anlayışla ilişkilerimizi daha da ileri taşıma iradesini ortaya koyduk." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şubatta Kahire'ye yaptığı ziyarette bu yöndeki iradenin liderler düzeyinde ortaya koyulduğunu dile getiren Fidan, Kahire'de Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin yeniden tesisine ilişkin ortak bildirinin imzalandığını hatırlattı.

Fidan, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'nin Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı vesilesiyle Türkiye'yi ziyaret etmesinin gündemde olduğunu kaydetti.

İsrail-İran geriliminin bölgeye olası etkilerinin sorulması üzerine Fidan, "İsrail'in Filistin topraklarını işgali ve Batı'nın buna kayıtsız şartsız destek vermesi Orta Doğu'daki istikrarsızlık probleminin başlıca nedenlerinden biridir." şeklinde konuştu.

Fidan, bu problemi gözden kaçıracak şeylere itibar edilmemesi gerektiğini belirterek, "Bir numaralı önceliğimiz İsrail işgalinin sona ermesi ve iki devletli çözüm formülünün hayata geçmesi olmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Bu olmadığı takdirde bölgedeki gerilimin artmaya devam edeceğine dikkati çeken Fidan, "Eğer bu kriz hak ettiği şekilde çözülmezse, Filistinlilerin hak ettiği devlet, bağımsızlık ve egemenlik verilmezse bu türden krizler bölgemizde artarak devam edecektir." dedi.

"Diğer ülkeler şöyle bir lüks içine girmesinler. 'Bunlar sadece Orta Doğu'da olacak, bize bir etkisi olmayacak' diye hiçbir şey içerisine girmesinler." diyen Fidan, Filistin konusunda olan her şeyin küresel fay hatlarını tetiklediğini, burada olan bir şeyin dünyanın her yerini etkilediğini bildirdi.

Mısırlı mevkidaşı Şukri ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin toplantısının hazırlıklarını ele alma imkanı bulduklarını söyleyen Fidan, "İkili gündemimizdeki konuları ayrıntılı şekilde görüştük. Özellikle ticaret ve ekonomi işbirliğimizin en güçlü boyutlarından birini oluşturmakta. Mısır'daki yatırımlarımız halihazırda 3 milyar doları bulmuş durumda. Aramızdaki ticaret hacmi ise yaklaşık 8 milyar seviyesinde." ifadelerini kullandı.

Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şubatta Mısır'ın başkenti Kahire'ye yaptığı ziyarette, ortaya 15 milyar dolarlık bir hedef konulduğunu belirterek "Serbest ticaret anlaşmamızın kapsamını genişleterek ve limanlarımız arasında Ro-Ro seferlerini tekrar başlatarak bu hedefe ulaşmayı planlıyoruz." diye konuştu.

İki ülkenin savunma sanayisi alanındaki ilişkilerinin de gittikçe güçlendiğini belirten Fidan, "LNG (sıvılaştırmış doğal gaz) ve nükleer enerji başta olmak üzere enerji alanında da geniş bir imkan, işbirliği imkanı olduğunu düşünmekteyiz." değerlendirmesinde bulundu.

Fidan, görüşmede, bölgesel konuların da ele alındığını söyleyerek "Bunların başında Gazze konusu gelmekte. Sayın Şukri ile hem İslam İşbirliği, Arap Ligi'nin ortak oluşturduğu temas grubu vasıtasıyla hem de ikili diyaloğumuz vasıtasıyla Gazze meselesi üzerine çok düzenli bir koordinasyon ve istişare mekanizması aramızda bulunmakta. Krizin başından beri düzenli şekilde beraber çalışmakta ve koordine etmekteyiz." dedi.

Gazze'deki durumun "vehametinin" ve yapılması gerekenlerin altını çizdiklerini vurgulayan Fidan, "Hangi diplomatik adımlar atılabilir? Hangi insani yardımlar konusunda neler yapılabilir? Uzun vadeli iki devletli çözüm konusunda hangi yöntemlere başvurulabilir? Bu konuları ayrıntılı görüştük." dedi.

Fidan, Mısır'ın "sorunun sıcaklığına" coğrafi olarak en yakın ülkelerden biri olduğunu belirterek şöyle devam etti:

"Özellikle insani yardımlar konusunda Mısır'la olan ilişkilerimiz hayati önem taşımakta. Refah Sınır Kapısı'ndan yardımların ulaştırılması için Mısır'la gece gündüz yardım koordinasyon içerisinde çalışıyoruz. Burada insani yardımlarımızı özellikle Refah'a getirmekte kendileri ve çok büyük yardım sunmaktalar. Ayrıca bunun için Mısır'a teşekkür ediyoruz."

"Somali'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden yeni sorun alanını görüştük"

Öte yandan, Türkiye ve Mısır arasında önemli işbirliği alanları olan ve bölgesel sorunları teşkil eden Libya, Sudan, Somali ve Etiyopya sorunlarının da masaya yatırıldığını söyleyen Fidan, "Libya'da Mısır ve Türkiye olarak ve diğer bölge ülkeleriyle Libya'nın bütünlüğüne ve istikrarına beraber nasıl katkıda bulunuruz, bu konuda nasıl daha düzenli çalışabiliriz, hangi türden teklifleri hayata geçirebiliriz, bunları kendi aramızda istişare etme imkanımız oldu. Aldığımız kararla da bunları daha düzenli bir şekilde görüşmeyi hedefliyoruz." ifadelerini kullandı.

Dışişleri Bakanı Fidan, Sudan'da devam eden iç savaşın nasıl durdurulabileceğini, bölgesel etkilerini, ileriye dönük çözüm planlarını ve devam eden müzakere sürecini masaya yatırdıklarını belirterek "Bu konuda da beraber istişarelerimizi artırma ve çalışma kararını aldık. Somali ve Etiyopya arasında başlayan, özellikle Somali'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden yeni sorun alanını da yine beraber görüştük. Burada Somali'nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine olan bağlılığımızı teyit ettik. Türkiye ve Mısır olarak ve bu konuda aradaki siyasal görünen şu anki ihtilafın bir çatışmaya dönüşmeden ne türden adımlar atılabilir bu konuda görüş alışverişinde bulunduk." diye konuştu.

Mısır ile Türkiye arasında sadece ikili ilişkiler bazında değil, coğrafyayı kapsayan diğer konularda da büyük bir işbirliği alanı olduğunu vurgulayan Fidan, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bu konular iki ülkenin beraber hareket etmesini zorunlu hale getirmiş durumda. Türkiye ve Mısır, Akdeniz'in iki ucunda iki önemli kardeş ülke ve çok büyük işbirliği potansiyelimiz var. İşbirliği sadece halklarımızın ve devletlerimizin menfaatine değil, aslında bölgemizin de büyük menfaatine. Biz buradaki büyük potansiyeli görüyoruz."

"Filistin'deki direniş, ezenlerle ezilenler arasındaki bir mücadele formu"

Filistin meselesinin dünyanın her yerini etkilediğini söyleyen Fidan, "Bunu biz Kızıldeniz'deki ticaret gemileri ile ilgili krizde de gördük. Lojistik zincirinin nasıl kesildiğini gördük. Siparişlerin nasıl geç gittiğini, fiyatların nasıl arttığını gördük. Bunlar daha başlangıç. Eğer bu türden krizlerin yayılmasının önüne geçmek istiyorsak sahici olarak kollarımızı sıvayıp bu sorunun çözülmesi için gereken adımı atmamız lazım." dedi.

Fidan, "Bu konuda bazı devletlerin pozisyon değiştirmesinden ümitvar mıyız? Değerli kardeşimle de konuştuk. Mevcut şartlar böyle devam ettikçe ümitvar olma imkanımız azalıyor." ifadelerini kullandı.

Baskının artırılması gerektiğini belirten Fidan, "Bölge ülkeleri olarak, İslam ülkeleri olarak, diğer Afrika ülkeleri, Latin ülkeleri, Orta Asya ülkeleri, herkes bir araya gelip bu haksızlığa karşı sesini organize bir biçimde yükseltmek zorunda. Bunu yapmadığımız sürece bu haksızlık devam edecek." diye konuştu.

Fidan, "Filistin'deki direnişi, giderek İsrail-Filistin arasındaki bir savaş olmaktan çıkıp dünyada ezenlerle ezilenler arasındaki bir mücadele formu, hüviyeti taşıma başladığını" ifade ederek şunları kaydetti:

"Latin Amerika'dan Afrika'ya, Asya Pasifik'ten Orta Doğu'ya kadar hatta Avrupa başkentlerine kadar birçok yerde kendini ezilmiş, dışlanmış, uluslararası sistemin ikiyüzlülüğüne, adaletsizliğine, hukuksuzluğuna maruz kalmış gören bütün devlet ve devlet dışı aktörlerin artık giderek daha bilinçli bir hale gelmeye başladığını ve farklı organizasyonlar içerisine girerek haklarını arama yoluna girmeye başladığını görüyoruz. Filistin'deki şehit olan kardeşlerimiz, Gazze'deki yıkım, ilk etapta onların elde ettiği neticeyi getiremeyebilir Filistinli kardeşlerimize ama eminim ki onların kanı dünyadaki diğer ezilen halkların, insanların umutlarının yeşermesi için mübarek bir besleyici su olacak."

- "Türkiye başından beri Filistin meselesinin hak ettiği şekilde çözülmesine odaklandı"

Türkiye'nin bugüne kadar Gazze’de oynadığı uluslararası rolün sorulması üzerine Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iktidara geldiği günden itibaren sürdürdüğü politikalarla Filistin meselesi ve Orta Doğu'daki istikrarsızlık probleminin hak ettiği şekilde çözülmesine odaklandığını söyledi.

Fidan, "Hükümetlerimiz, devletimiz bu sorunla ilgili çabadan çalışmadan gayretten bir saniye bile vazgeçmemiştir. Bunu duygusallıktan uzak rasyonel bir biçimde Filistin meselesine sahiden katkıda bulunacak şekilde nasıl yapabiliriz hep bunun arayışı içerisinde olduk." ifadelerini kullandı.

Mısır başta olmak üzere bölgesel ortaklarla bu konuda nasıl çalışabileceklerini görüştüklerini kaydeden Fidan, diğer ülkelerin yaptıkları çalışmaları kamuoyuyla paylaşmama hassasiyetleri nedeniyle kamuoyunun gördüğü çabanın görülmeyenden çok daha fazla olduğuna işaret etti.

Fidan, tüm imkanları kullanarak işgalin sona ermesi, ateşkesin sağlanması ve insani yardımların başlaması için çalıştıklarını belirterek Gazze'ye yapılan yardım miktarından ziyade Gazze'nin içine gönderilebilen yardım miktarının önemli olduğunu vurguladı.

İsrail'in Refah'a olası saldırısının başlamaması için neler yapılabileceği, nasıl bir uluslararası baskı oluşturulabileceği yönünde arayışta olduklarını ifade eden Fidan, "Mevcut diplomatik çabalar, insani yardım faaliyetleri çözüm vermeyecekse ilaveten ne yapılmalı, ne türden sahici tedbirler ortaya konulmalı, bunu ilgili muhatap ve ortaklarımızla görüşüyoruz." dedi.

"Dünyayı bekleyen asıl büyük kriz Filistin meselesiyle makyajı dökülen uluslararası sistemin ikiyüzlülüğüdür"

Bakan Fidan, uluslararası platformlarda ve dünyadaki tüm diğer ülkelerle Gazze için neler yapabilecekleri yönünde arayışlarının olduğuna dikkati çekerek "Fakat burada şunu görüyoruz. Bütün bu mobilizasyon, bütün bu uluslararası aktörlerin bu konu karşısında 'bu da yanlış' dediği bir yerde bu yanlışın durmaması başlı başına daha büyük bir problem." diye konuştu.

Fidan, "Dünyayı bekleyen asıl büyük kriz Filistin meselesiyle makyajı dökülen, gerçekliği ortaya çıkan uluslararası sistemin ikiyüzlülüğü, uluslararası hukuksuzluk ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulmuş olan hegemonik sistemin işe yaramazlığıdır." değerlendirmesinde bulundu.

Gazze'deki "zulüm ve katliamın" her geçen gün bunun daha açık ve net ortaya çıkmasına sebep olduğunu aktaran Fidan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Bu mesele artık İsraillilerin Filistinlileri katlettiği bir mesele olarak algılanmaktan çıkıp İsrail'in arkasında duran ve katliamı mümkün kılan işlerle Filistin'i kalplerinde ve kafalarında hisseden, bu zulme karşı, bu ezilmişliğe karşı küresel çapta artık direniş gösterme ihtiyacı hisseden iki tarafın kavgası haline dönüşmeye başlamıştır. "


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüştü

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüştü
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüştü

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile görüştü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye ile bir araya geldi.

Dolmabahçe Çalışma Ofisi'ndeki kabul, basına kapalı gerçekleşti.


Fırat Kalkanı bölgesinde 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi

Fırat Kalkanı bölgesinde 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi
TT

Fırat Kalkanı bölgesinde 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi

Fırat Kalkanı bölgesinde 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi

Bakanlıktan yapılan açıklamada, "Gücünü asil milletimizden alan kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, Suriye'nin kuzeyindeki PKK/YPG'li teröristlere karşı operasyonlarına devam ediyor. Fırat Kalkanı bölgesinde tespit edilen 5 PKK/YPG'li terörist etkisiz hale getirildi. Her nerede olursa olsun terör örgütleriyle mücadelemiz en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecek." ifadeleri kullanıldı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesi) ABD'nin İsrail'in yanında yer aldığını görüyoruz

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesi) ABD'nin İsrail'in yanında yer aldığını görüyoruz
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesi) ABD'nin İsrail'in yanında yer aldığını görüyoruz

Cumhurbaşkanı Erdoğan: (Filistin'in BM'ye tam üyeliğinin veto edilmesi) ABD'nin İsrail'in yanında yer aldığını görüyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Üsküdar Hz. Ali Camii'nde kıldığı cuma namazının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Pazartesi günü Irak'a gerçekleştireceği ziyarete ilişkin bir soru üzerine, Erdoğan bunun ertelenen bir ziyaret olduğunu, seçimin tamamlanmasıyla bunu gerçekleştireceklerini söyledi.

Bağdat'ta Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile görüşmeler yapacağını aktaran Erdoğan, "Oradan sonra bir de Erbil ziyareti gerçekleştireceğiz. Erbil'de de Kuzey Irak sorunlarını, aynı zamanda merkezi yönetimle ilgili sorunları görüşme fırsatımız olacak. Bu tabii, aynı zamanda Türkiye-Irak ilişkilerini bir genelleme çatısı altında ele alacağımız konular olacak." diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in çarşamba günü Türkiye'ye yapacağı ziyarette konu başlıklarının neler olacağı yönündeki soruya, "Hangi konu başlıkları demeyeyim ama Türkiye-Almanya arasındaki ilişkileri ele alma fırsatımız olacak. Steinmeier'le bizim geçmişten bugüne olan dostluklarımız var. Bu ilişkileri değerlendirme fırsatımız olacak. Bunlar içerisinde siyasi, askeri, ekonomik, ticari birçok konuları ele alacağız. Sayın Cumhurbaşkanı'nın burada bizimle ilgili yapacağı görüşmelerde de Almanya-Türkiye ilişkilerini daha ileri nasıl taşıyabiliriz, bunları da görüşme fırsatımız olacak." ifadelerini kullandı.

İsrail-İran gerilimi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile İran arasındaki gerginliğine yönelik değerlendirmelerinin sorulması üzerine şunları belirtti:

"Şu anda İsrail farklı şeyler söylüyor. İran aynı şekilde farklı görüşler ortaya atıyor. Yani sahiplenme yok. Konuyla ilgili de gerçekten şöyle akla ziyan olmayan bir açıklama da yok. İran'ın yaptığı açıklamalarda şöyle hakikaten 'Bu doğru söylüyor.' diyemiyorsunuz. İsrail'inkini zaten hiç diyemiyorsunuz. Bu arada tabii Amerika'yı ileri sürüyorlar. Amerika'nın yaptığı açıklamalarda da 'Haberimiz vardı-yoktu' gibi laflar var. Ve çok daha önemlisi Birlemiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinde de Amerika'nın, son yapılan açıklamalarda İsrail'in yanında yer aldığını görüyoruz. Burada, herkes Filistin'in yanında yer alırken Amerika ne yazık ki burada yine İsrail'in yanında yer almak suretiyle duruşunu ortaya koyuyor. Zaten farklı bir şey beklemiyorduk. Bunu da çok açık, net şekilde görme imkanımız oldu."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hamas Hareketi Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ile yarın İstanbul'da bir araya geleceğinin hatırlatılması ve "Geçtiğimiz günlerde İsrail saldırısında kendisi çocuklarını, torunlarını kaybetti. İlk arayan da siz olmuştunuz. Peki yarın gündemde neler var efendim?" sorusu üzerine, "İsterseniz o gündemi biz Sayın Haniye ile aramızda tutalım ve ona göre de adımlarımızı atalım." ifadelerini kullandı.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in 13 Mayıs'ta Türkiye'ye yapması beklenen ziyaretle ilgili değerlendirmesi sorulan Erdoğan, "Sayın Miçotakis'in ziyareti bir nevi iadeiziyarettir. 'Bu iadeiziyaret de Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde önemli bir merhaledir.' diyebilirim. Bu önemli merhaleyle ilgili olarak da biz, 'Türkiye-Yunanistan ilişkilerini çok daha iyi bir konuma nasıl taşıyabiliriz?', bunları görüşme fırsatımız olacak." yanıtını verdi.