Sadık el-Mehdi'nin vefatının ardında Milli Ümmet Partisi’nde birlik çağrısı

"Birinci adamın koltuğu boşalana kadar ikinci adamın veya halefin koltuğu boş kalır. Bu kaçınılmaz bir durumdur.”

Sadık el-Mehdi'nin vefatının ardında Milli Ümmet Partisi’nde birlik çağrısı
TT

Sadık el-Mehdi'nin vefatının ardında Milli Ümmet Partisi’nde birlik çağrısı

Sadık el-Mehdi'nin vefatının ardında Milli Ümmet Partisi’nde birlik çağrısı

Sadık el-Mehdi'nin Devlet Başkanı olduğu dönemde (1986-1989) ABD Hartum Büyükelçisi olarak görev yapan “Norman Anderson” emekli olduktan sonra yazdığı bir kitapta şu ifadeleri kullandı: “Milli Ümmet Partisi'nin yetenekli yöneticileri var, ancak Sadık el-Mehdi'nin karizması bir sorun olarak kalmaya devam ediyor. El-Mehdi'nin karizması onları ancak istişare edilecek isimler olarak kalmaya mahkum ediyor. Birinci adamın koltuğu boşalana kadar ikinci adamın veya halefin koltuğu boş kalır. Bu kaçınılmaz bir durumdur.”
Sadık el-Mehdi'nin cenazesi iki gün önce Omdurman'da İmam Mehdi Kubbesi Kabristanı’na defnedildi. Mezhebi ve partiyi kuran isimlerin türbesinin bulunduğu yerde düzenlenen cenaze töreninde El-Mehdi ailesinin önde gelen üç ferdi konuşma yaptı. İlk olarak oğlu emekli Tümgeneral Abdurrahman es-Sadık ardından kızı Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Meryem es-Sadık ve son olarak da oğlu Mühendis Sıddık es-Sadık el-Mehdi birer konuşma yaptılar. Bu isimlerin konuşmalarından anlaşıldığına göre Sadık el-Mehdi vefatından önce bir vasiyet bıraktı ve vasiyetinde Ensar Mezhebi’nin ve Milli Ümmet Partisi’nin liderliklerinin sorunsuz bir şekilde üstlenilmesini istedi. Konuşmacılar bunu açıkça belirtilmese de her birinin ilk kez "birlik" vurgusu yapması bu yönde tahminler yürütülmesine yol açtı. Üç ismin yaptığı konuşmanın ortak paydası Milli Ümmet Partisi’nde ve Ensar Mezhebi’nde birliğin sağlanması isteği oldu. Abdurrahman es-Sadık, babası Sadık el-Mehdi'nin ölümünden bir yıl önce kendisini partiyi birleştirmekle görevlendirdiğini söyledi.
Milli Ümmet Partisi'nin içerisinden aynı isimle beş ayrı parti çıkmıştır. Ensar Mezhebi ise Sadık el-Mehdi'nin evi ile amcası Ahmed el-Mehdi'nin evi arasında ikiye bölünmüş durumda.
Sadık el-Mehdi başkanlığındaki Ensar İşleri Teşkilatı Genel Sekreteri Abdulmahmud Abu, cuma günü yaptığı konuşmada, Ensar Mezhebi’nin başına geçecek isim konusundaki tartışmalara şu sözlerle değindi: “Veliaht yok, mezhebin başına geçecek isim mezhebin tüzüğüne göre belirlenir.” Mezhebin tüzüğüne göre başa geçecek isim, atama ile değil seçimle göreve gelir. "Çözüm ve Sözleşme Kurulu" toplanıp yeni liderin seçileceği kongrenin tarihini belirleyene kadar bu makamın boş kalacağı varsayılmaktadır. Kongre düzenlenene kadar geçici olarak mezhebin başına Abdulmahmud Abu geçecek.
Parti tüzüğünde Sadık el-Mehdi'nin vefatı halinde genel başkanlık görevini yürütecek ismin belirlenmesine yönelik herhangi bir madde yer almıyor. Sadık el-Mehdi, görevi sırasında kendine has yetkileri olmayan beş milletvekili atamakla yetindi. Bunlar; Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve eski Savunma Bakanı emekli Tümgeneral Fadlallah Barmah Nasır, Korgeneral İsmail Sıddık, Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Meryem es-Sadık, Dr. İbrahim el-Emin ve Batı Darfur eyalet valisi Muhammed Abdullah ed-Duma.
Durumun gerekliliği ve erken bir çatışmadan kaçınmak amacıyla Milli Ümmet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve eski Savunma Bakanı emekli Tümgeneral Fadlallah Barmah Nasır parti tüzüğü gereği kongre düzenlenene kadar liderlik görevini üstlenecek. Partinin başına geçecek yeni isim meselesi, Sadık el-Mehdi'nin ölümü ile meydana gelen üzüntü ve ilk sarsıntının yaşandığı günlerde beklemede kalıyor.
Partinin "dini" savunuculuk cephesini oluşturan Ensar Mezhebi, Sadık el-Mehdi'nin iki kez başkanlık görevini yürüttüğü altmışlı ve seksenli yıllarda olduğu gibi destekleyici bir kuluçka merkezi değil. Mezheb geleneksel liderlerini kendi gölgesi altında toplayan Gaziler Derneği'ne yakınlaştı. Gaziler Derneği karar alma veya yönlendirme noktalarında gerçek bir role sahip olmasa da “Mehdi çağrısına” bağlı mirasa sıkı sıkıya sarılır.
Ensar Mezhebi, Sadık el-Mehdi'nin evi ve amcası Ahmed el-Mehdi'nin evi arasında ikiye bölünüp zayıflamasının yanı sıra yalnızca mezhepsel bir iz ve ruhani liderliğe saygı gösteren sembolik bir cephe haline geldi.
Sadık el-Mehdi'nin vefatı üzerine oğullarının birlik çağrısı gösteriyor ki ileri yaşına ve hastalığına rağmen Ahmed el-Mehdi'nin yeniden mezhebin imamı olarak seçilmesi en yakın değil en iyi seçenek olacak. Ahmed el-Mehdi güç dengesini etkilemeden iki ev arasındaki birliği sembolize edebilir.
Ancak böyle bir seçenek, mezhebin liderliği için aday listesinde yer alabilecek erkek evlatların isteklerini dikkatle algılayan Sadık el-Mehdi ailesinin onayı ve rızası ile kabul edilebilir. Aday listesinde yer alabilecek erkek evlatlar; Abdurrahman, Sıddık ve çoğu kişinin babası tarafından liderlik için seçildiğine inandığı küçük kardeş Muhammed Ahmed.
Ensar Mezhebi’nin birleşmesi ve “iki evin” toplanması durumunda; iki evin temsilcilerini ve mezhepte üst kademelerde görev alacak bazı mezhep mensubu toplum liderlerini bir araya getirecek bir konsey oluşturulacak.
Parti içerisindeki ve ailedeki kulislerde, geçiş döneminin bitmesinin ardından Tümgeneral Fadlallah Barmah Nasır’ın parti liderliğini devralma şansının neredeyse imkansız olduğu konuşuluyor. Korgeneral İsmail Sıddık’ın güçlü kişiliği ve Sudan'ın çeşitli eyaletlerindeki parti tabanı ile iletişimi hatta taban üzerindeki hakimiyeti dikkate alındığında Nasır’ın tabanla iletişiminin sınırlı düzeyde kaldığı gün yüzüne çıkıyor.
Rüzgâr, Sadık el-Mehdi'nin yerine kimin geçeceği sorusuna cevap aramadan önce Milli Ümmet partilerini birleştirme yönünde şiddetle esiyor. Aile fertleri arasındaki mevcut anlayışlar bu seçeneğe yönelirse Sadık el-Mehdi'nin halefini belirlemede yeni bir faktör önemli bir rol oynayacaktır. O da Eski Muhafızlar’dır.
Eski Muhafızlar; geçtiğimiz yıllarda Sadık el-Mehdi ile ya da partinin teşkilatları ve üsleriyle bağlantılarını koparmadan partiden uzaklaşan gruptur.  Eski Kordofan eyaletinin valisi Abdurrasul en-Nur da Sadık el-Mehdi ve parti ile bağlantılarını koparmadan partiden uzaklaşmıştı.
Milli Ümmet partilerini birleştirme senaryosu, Sadık el-Mehdi'nin vefatının hemen ardından partinin geleceği için endişelenen bazı gelenekçi liderlerin talepleriyle su yüzüne çıkmaya başladı. Ancak bu henüz parti kurumlarının kararı değil, ailevi bir karar. Milli Ümmet partilerini birleştirme senaryosu, bu partilerden birinin lideri olan Mübarek el-Fazıl'a, iki evi ve partiyi birleştirmesi en muhtemel kişi olması sebebiyle kendisini Milli Ümmet Partisi liderliğine yükseltecek bir basamak sunuyor. Tabii Fazıl’ın deneyimi, yetenekleri ve siyasi ilişkileri de bunda pay sahibi.
Ufukta, geçiş süreci hesaplamalarının kritik noktalarının çoğunun ardında gizli olan bir başka önemli faktör var. O da ülkenin hem sivil hem de askeri alandaki mevcut yönetimleri.
Bilgilendirilmiş kaynakların aktardığına göre, sivil alandaki mevcut yönetim, geçiş sürecinde Milli Ümmet Partisi’nin lider rolünü güçlendirmekle ilgileniyor. Bu yönetim, Sadık El-Mehdi'nin fikirlerini ifade ettiğine ve gelecek için rasyonel bir plan belirlediğine inanıyor. Ancak Sadık el-Mehdi'nın söyledikleriyle gerçekten yapabildikleri arasında her zaman mesafe olmuştur. Söz konusu yönetimler, parti liderliğindeki boşluğu kısa süre içerisinde etkili ve dinamik bir kişilikle doldurmanın geçiş döneminin istikrarı için en önemli faktörlerden biri olacağını düşünüyor.



İsrail Şam'ı bombaladıktan sonra Ahmed Eş-Şara'yı mı hedef alıyor?

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
TT

İsrail Şam'ı bombaladıktan sonra Ahmed Eş-Şara'yı mı hedef alıyor?

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş Şara (Arşiv)

İsrail, çarşamba günü Suriye'ye yönelik saldırılarını artırarak başkent Şam'ı hedef aldı. Newsweek, olayı, İsrail'in Süveyda'da artan mezhepsel şiddet ortamında operasyonlarını yoğunlaştırdığı bir dönemde, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın yedi aylık görev süresi boyunca karşı karşıya kaldığı en ciddi kriz olarak nitelendirdi.

Suriye Devlet Başkanı ABD Başkanı Donald Trump'ın beğenisini kazanmış olabilir ama yakında İsrail'in hedef listesine girebilir.

İsrail'in operasyonları, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed rejiminin yıkılmasının hemen ardından İsrail ordusunun askeri hedeflere yönelik geniş çaplı bir saldırı kampanyası başlatarak daha güneydeki toprakları ele geçirmesinden sonra Suriye'deki en yoğun operasyonlar oldu.

Görsel kaldırıldı.İsrail hava saldırılarının hedef aldığı Şam'daki Savunma Bakanlığı binası (AFP)

"İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun söylemleri, Şara'nın gerilimi azaltma çağrılarına rağmen tırmanırken, yeni Suriye cumhurbaşkanı, Tel Aviv'in Şara’nın da karşı olduğu İran yanlısı "direniş ekseni" ile son 21 aydır süren çatışmasında İsrail'in birçok önemli düşmanının başına geldiği gibi, hedef haline gelebilir.  

İsrail'in eski büyükelçilerinden ve şu anda Yahudi Dürzi örgütünün CEO'su olan Rida Mansur Newsweek'e şunları söyledi: “İsrail son zamanlarda, eski Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, İranlı askeri komutanlar ya da Hamas lideri gibi belirli bir liderin, ulusal güvenliğine açık bir tehdit oluşturduğunu hissettiğinde harekete geçeceğini gösterdi.”

Mansur şöyle devam etti: "Bu bir gerçek. Son iki yıl içinde yaşandı. Bu, İsrail'in ilk tercihi olmayacaktır. İsrail Suriye'de kaosu tetikleyebileceğinin farkına varabilir ama bu, kaosu en başta onun başlatıp başlatmadığına bağlı, o zaman başka liderlere de şans verilmeli."

Mansur, son günlerde aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yüzlerce Suriyeli Dürzi'nin, Suriye güvenlik güçleri tarafından desteklendiği iddia edilen ve aralarında yabancı ve yerel milislerin de bulunduğu Bedevi aşiretleri tarafından öldürüldüğüne dair haberler üzerine İsrail askeri müdahalesi çağrısında bulunan İsrail Dürzi toplumunun önde gelen isimleri arasında yer alıyor.

Şam'ın Dürzilerin çoğunlukta olduğu güney banliyölerinde şubat ayında Suriye güçleri ve milisler arasında yaşanan kanlı çatışmalar, Netanyahu'nun bu azınlığın kaderiyle ilgili ilk büyük tehditlerini savurmasına yol açtı. Nisan ayında yeniden su yüzüne çıkan şiddet, İsrail'in daha sert uyarılarına neden oldu ve mayıs ayında bir süreliğine yatışmış gibi görünse de son günlerde yeniden su yüzüne çıktı. İsrailli yetkililer böylece, ülkelerini bölgedeki azınlık haklarının koruyucusu olarak gösterme fırsatını yakaladı.

İsrail'in ABD Büyükelçiliği'nde diplomat olarak görev yapan Sevsen Natur Hassun, dün Newsweek'te yayınlanan yazısında, “Suriye sınırının tamamen silahsızlandırılmasını sağlayarak, ortak değerlerimiz ve azınlık gruplarının korunması için hareket ederek, rejimin Dürzilere zarar vermesini engellemeye kararlıyız. Herkes bilmelidir ki, Suriye Dürzileri, Arap çoğunluklu bölgede, çoğulculuğun ve azınlık çeşitliliğinin son sembolüdür” ifadelerini kullandı.

Eş Şara, Dürzileri korumanın hükümeti için bir “öncelik” olduğunu açıkladı ve İsrail'i “Suriye'yi savaşa ve bölünmeye sürüklemeye çalışmakla” suçladı.

Mansur şöyle devam etti: "İsrail, Suriye'nin güneyinin Lübnan ya da Gazze'ye dönüşmesine izin veremez. Harekete geçmek için çok uzun süre tereddüt ettiğimiz o yerlerden çok acı bir ders aldık. Çok uzun süre bekledik ve çok yüksek bir bedel ödedik. Dolayısıyla İsrail'in şu anki ruh hali, 7 Ekim 2023'teki Hamas saldırısı senaryosunun tekrarlanmasını önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmaktır."

Bu strateji, Netanyahu'nun dünkü konuşmasında da vurguladığı gibi, Şam'dan Golan Tepelerine kadar Suriye'nin güneyinde, Suveyda'yı da içine alan bir “tampon bölge” kurulmasını içeriyor.

Mansur, “Şara güneydeki Dürzilerin haklarını savunmayı taahhüt etmezse, iç savaşın ilk yıllarında kuzeydoğuda kurulan ABD destekli Kürt güçlerine benzer fiili bir özerk bölgenin oluşturulmasıyla karşı karşıya kalabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Mansur, “Dürzilere özerklik verilmesi İsrail'in Suriye'nin güneyinde istikrarı sağlamasına yardımcı olacaktır ki, bence bu herkes için faydalı olacaktır. Bu İsrail için de iyi, Dürziler için de iyi. Şam hükümeti ülkeyi birleştirmenin önemini anlamazsa, izlediği politikanın bedeli bu olacaktır" şeklinde görüşünü dile getirdi.

Görsel kaldırıldı.ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara arasında Riyad'da görüşme (Arşiv-AP)

ABD, İsrail'in son saldırılarına desteğini çekmenin yanı sıra, Suriye'nin birliğini ve toprak bütünlüğünü de savundu ki bu mesaj, Beyaz Saray'ın Kürt müttefiki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) merkezi hükümete entegre olmasını öngören ve şu anda durmuş olan anlaşmanın müzakere edilmesindeki rolüyle pekiştirildi.

Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Trump Netanyahu'ya yakın dururken, ABD lideri aynı zamanda mayıs ayında kendisini Suriye'ye yönelik yaptırımları kaldırmaya ikna ettiği belirtilen Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile de yakın ilişkiler kurdu.

Erdoğan dün yapılan kabine toplantısında, Suriye'nin bölünmesine yönelik iddiaları sert bir dille eleştirerek şunları söyledi: "Suriye'nin bölünmesine dün de razı olmadık, bugün de yarın da asla razı olmayacağız. Ülkenin toprak bütünlüğü pahasına Suriye'nin güneyi ile kuzeyi arasında bir koridor oluşturmayı hayal edenler asla amaçlarına ulaşamayacaklar."

"Suriyeli kardeşlerimizle dayanışma içinde bunlara engel olacağız ama İsrail ile soruna bulaşanlar er ya da geç büyük bir hesap hatası yaptıklarını anlayacaklardır."