ABD'nin bölgesel bağları kopmanın eşiğinde

Washington, Ortadoğu'daki güvenlik ve askeri rolünü yerine getirirken operasyonel bir tükenmişlik aşamasına geldi

ABD’de partizan tutumların ötesine geçen ve ülke için bir tehdit oluşturan çatışmalara girmekten kaçınmaya çağıran genel bir eğilim var (AP)
ABD’de partizan tutumların ötesine geçen ve ülke için bir tehdit oluşturan çatışmalara girmekten kaçınmaya çağıran genel bir eğilim var (AP)
TT

ABD'nin bölgesel bağları kopmanın eşiğinde

ABD’de partizan tutumların ötesine geçen ve ülke için bir tehdit oluşturan çatışmalara girmekten kaçınmaya çağıran genel bir eğilim var (AP)
ABD’de partizan tutumların ötesine geçen ve ülke için bir tehdit oluşturan çatışmalara girmekten kaçınmaya çağıran genel bir eğilim var (AP)

Nebil Fehmi (Eski Mısır Dışişleri Bakanı)
Dış politikayı takip eden birçok kişi gibi son haftalarda yaptığım tartışmalar, önceleri ABD başkanlık seçimlerinin olası sonuçlarına odaklıydı. Daha sonra katıldığım çeşitli diyaloglarda katılımcıların gözlemlerinden ve sorularından yola çıkarak başkan seçilen Joe Biden’ın politikalarının yanı sıra ABD’nin başta Ortadoğu ve Arap dünyası olmak üzere ilgili olduğu bölgelerle ilgili tutumlarının nasıl olacağına odaklandım. Her ne kadar bu bir istisna olmasa da, küreselleşme çağının, sosyal iletişim ve sosyal alan kavramını yeniden düzenleyen ve coğrafi sınırları teste tabi tutan teknolojik ilerlemeyle bir bölgeyi diğerinden izole etmeye izin vermediğinden de eminim.
Katıldığım diyalogların çoğunda, katılımcılar arasındaki gerek Demokrat gerekse Cumhuriyetçi akımdan olan, ancak Trump yönetiminde yer almayan Amerikalı siyasetçilerin konuşmalarında bir fikir birliği olduğunu fark ettim. Tuttukları güreşi yeni bitiren, başkanlık ve ABD Kongresi'nin her iki kanadında (Senato ve Temsilciler Meclisi) çoğunluğu kazanmaya yönelik yarışı sona erdiren iki partiden katılımcılar, bir birlerinden farklı düşünmüyorlardı. Aralarında ABD ve yeni yönetimin, sorunları yalnızca kendi vizyonuna göre çözmeye alışık olan ülkeyi, hesapta olmayan maceralara ve başarısız girişimlere düşürmekten kaçınmak için çeşitli alanlardaki son durumları düzgün bir şekilde değerlendirmek için gelecekteki politikasına karar vermeden önce müttefiklerinin ve diğerlerinin görüşlerini ve tutumlarını dikkate almaları gerektiği konusunda bir fikir birliği vardı.
Bu konu, üç ana başlık altında ağırlıklı olarak Ortadoğu bölgesine odaklıydı. Birincisi, Ortadoğu'daki yönetim koşullarını ve standartlarını değiştirmeye yönelik başarısız girişimlerdi. Burada özellikle kastedilen, demokrasiyi yayma veya yaymama çabalarıdır. Bu çabaların en ağır bedelini ABD’nin Ortadoğu'daki çıkarlarının güvenliği ve istikrarı ile birçok müttefiki ve dostuyla olan ilişkileri ödedi. İkinci başlık, Washington’ın Ortadoğu'daki güvenlik ve askeri rolüydü. ABD, Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından başarısız olan politikaları ve yeni Irak yönetiminin ulusal gerçeklikle ilgisi olmayan temellerini atmadaki başarısız girişimlerinin ardından operasyonel bir tükenmişlik aşamasına ulaştı.
Bu başarısızlığın, ABD'nin Libya'daki durumun kontrol altına alınmasına ve Libya’nın Doğu Akdeniz'deki hareketlerinin kısıtlanmasına katkıda bulunma arzusuna bir yansıması olması bekleniyor. Aynı şekilde Yemen'deki durumla ilgili olarak Arap Koalisyonu’na sağlayabileceği askeri desteğe ve ABD'nin İran ile Türkiye'nin hegemonik politikalarıyla yüzleşmeye yönelik tutumunun gücü ve sertliği üzerinde de yansımaları olacaktır.
Trump ikinci kez başkanlığı kazansa bile bu başarısızlık, ABD politikalarına yansıyacaktı. Biden ile Trump arasındaki fark ise Biden’ın İran ile daha diplomatik ilişkileri desteklemesi, nükleer anlaşmaya, Avrupa ülkeleriyle iş birliğine ve uluslararası örgütlere geri dönmeyi düşünmesidir. Biden Trump'a kıyasla Türkiye'ye karşı daha olumsuz olsa da, Trump, İran’la daha sert, Türkiye ile ise daha az çatışıyordu. Yine de Trump, Beyaz Saray'dan ayrılmadan önce, gerilimi tırmandırmak ve yakın gelecekte bir İran-ABD anlaşmasına varma girişimi olasılığı karşısında zorluklar yaratmak için İran'a karşı sınırlı ve hızlı askeri veya güvenlik önlemlerine başvurabileceği gerçeğine rağmen, askeri olarak İran'la karşı karşıya gelme niyetinde değildi.
Üçüncü başlık ise, Filistin-İsrail çatışması, Levant bölgesi ve Suriye'deki son durum ve özellikle Arap Körfez ülkeleriyle olan İran-Arap ülkeleri arasındaki rekabet dahil olmak üzere Ortadoğu'daki bölgesel çatışmaların çözümlenmesi ve siyasal İslamcı devlet ile ulus-devlet kavramını destekleyenler arasında var olan gerilimlerdir.
ABD sahnesindeki tartışmaları takip ederken fark ettiğim ki, Trump ve Cumhuriyetçi Parti, sözde istisnai ve ayırt edici bir Amerikan devletinden,  yani bir başka deyişle, övülmesi gereken farklı ve benzersiz bir başarı hikayesinden bahsediyor. Bunu da uluslararası sorumluluklarından daha fazla soyutlanmış ve sönük politikalar için baskı yaparken tekrar ediyorlar.
İşin garibi Demokrat Parti, hem eski Başkan Barack Obama döneminde hem de şimdi Biden’ın başkanlık seçimlerini kazandığı dönemde uluslararası sisteme ve uluslararası örgütlere yeniden entegre olmaktan ve ABD’nin büyük bir ülke olarak sorumluluğunu üstlenmesinden bahsediyor. Bu gerçekten samimi ve ciddi bir yaklaşım. Özellikle Paris İklim Anlaşması, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve diğer uluslararası örgütler ve anlaşmalar açısından oldukça önemli. Bununla birlikte, parti aynı zamanda daha izolasyonist politikaları ve ABD’nin daha gerçekçi politikaları benimsediğini onaylıyor. Ayrıca, Filistin-İsrail çatışması ve bazılarının çözülmesi zor olduğundan bölgesel taraflara bırakılması tercih edilen diğer çatışmalar, tüm bölgesel sorunları araştırmadan önce geri çekilip incelemenin veya en azından beklemenin gerektiğini ortaya koyuyor. Obama yönetimi ve Biden, barış çabalarını Beyaz Saray'ın gerçek bir müdahalesi veya desteği olmaksızın Dışişleri Bakanı John Kerry'ye bıraktıklarında bazı çatışmaların bölgesel taraflara bırakılmasını önermişlerdi. Öyle ki bu öneri, Obama'nın İran ve Suudi Arabistan'ın bir anlaşmaya varmalarının zamanının geldiğini açıklamasıyla aynı zamana denk geldi.
Tüm bunlardan, ABD’de partizan tutumların ötesine geçen ve ülke için bir tehdit oluşturan çatışmalara girmekten kaçınmaya çağıran genel bir eğilim olduğu sonucuna vardım. Bu eğilim kısa vadede doğrudan bir Amerikan çıkarına ulaşamıyor olsa da tek fark, Cumhuriyetçi Parti'nin bunu daha önce ‘Amerika’ başlığı altına, Demokrat Parti’nin ise izolasyonist ve deflasyonist yaklaşımını yapıcı ya da daha çekici gösteren ‘uluslararası örgütlere geri dönme’ başlığı altına koymasıdır.
Bu nedenle, Biden'ın, aslında pek çok arenadan çekilemeyen veya uzun süre yok olamayan büyük bir küresel ülke olduğu için ABD'nin çeşitli uluslararası arenalardan çekildiğini fark etmemesiyle, ABD'nin bölgesel arenalardaki politikasında ve operasyonlarında bir kopukluk aşamasına tanık olacağımızı düşünüyorum. Bu durum, büyük ülkeler arasındaki rekabetin yeniden yoğunlaşmasından önce geleneksel olarak Çin ve Rusya’yı ABD’nin nüfuz alanlarında nüfuzlarını yaymaya teşvik edecektir. Diğer bazı ülkeler de bu rekabete katılabilirler. Fakat bu başka bir tartışma konusudur.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
TT

Trump gerçekten Venezuela petrolünün mü peşinde?

ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)
ABD, Venezuela devletine ait petrol ve doğalgaz şirketi PDVSA'yı da yaptırım listesine almıştı (AFP)

ABD'nin Venezuela açıklarındaki petrol tankerine el koyup Karakas yönetimine yeni yaptırımlar getirmesiyle Karayipler'de gerginlik arttı.

ABD Başkanı Donald Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada Venezuela açıklarındaki petrol tankerine "iyi bir gerekçeyle" el koyduklarını savunmuştu. Venezuela Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamadaysa ABD'nin hamlesi "hırsızlık ve uluslararası korsanlık eylemi" diye nitelenmişti.

ABD Adalet Bakanı Pam Bondi, X'ten yaptığı paylaşımda operasyonun görüntülerine yer vermiş, tankerin Venezuela'dan İran'a petrol taşıyarak yaptırımları deldiğini öne sürmüştü.

Amerikan medyasında yer alan haberlerde, el konan tankerin adının Skipper olduğu yazılmıştı. ABD Hazine Bakanlığı, İran Devrim Muhafızları ve Hizbullah arasındaki petrol kaçakçılık ağında rol oynadığı gerekçesiyle Skipper'ı 2022'de yaptırım listesine almıştı.

80 milyon dolarlık petrole el kondu

Wall Street Journal'ın analizine göre el konan tankerde yaklaşık 80 milyon dolar değerinde petrol var, bu da Venezuela'nın aylık ithalatının yaklaşık yüzde 5'ine denk geliyor.

ABD'nin tankere baskın düzenleyerek Venezuela yönetimini ekonomik felce uğratmak istediği yazılıyor. Ham petrol satışları Latin Amerika ülkesinin ihracat gelirlerinin yüzde 90'ından fazlasını oluşturuyor.

Diğer yandan Washington, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun eşi Cilia Flores'in üç yeğenini, Maduro'yla bağlantılı bir iş insanını ve Venezuela petrol sektöründe faaliyet gösteren 6 nakliye şirketini yaptırım listesine eklediğini de dün duyurdu.

ABD'nin son hamleleriyle bölgedeki gerginlik tırmanırken Maduro, dün yaptığı açıklamada ülkede uyuşturucu kaçakçılığından sorumlu Tren de Aragua kartelini etkisiz hale getirdiklerini savunarak, Trump'ın asıl amacının Venezuela petrolünü çalmak olduğu iddiasını yineledi.

Trump petrolün peşinde mi?

ABD Enerji Enformasyon Dairesi'ne göre Venezuela, dünyadaki ham petrol rezervlerinin neredeyse beşte birine sahip. Yaklaşık 303 milyar varil ham petrole denk gelen bu miktar, dünyadaki en büyük ham petrol rezervini oluşturuyor. 

Diğer yandan Karakas yönetimi gerek ABD'nin uyguladığı yaptırımlar gerek de ekipman eksikliği ve devlete ait enerji şirketi PDVSA üzerindeki kontrolün sıkılaştırılması nedeniyle bu potansiyeli tam olarak kullanamıyor.

Ülkede faaliyet gösteren tek Amerikan şirketi olan petrol devi Chevron'un üretimi de Washington'ın yaptırımları nedeniyle düşmüştü.

Beyaz Saray, Karayipler'deki askeri yığınağın uyuşturucu kaçakçılığını ve düzensiz göçmen akışını engelleme amacı taşıdığını, Venezuela'nın petrol kaynaklarıyla ilgisi olmadığını savunuyor.

Ancak BBC'nin analizinde, Venezuela'daki petrol üretimini yeniden artırmanın on milyarlarca dolara mal olabileceğine dikkat çekiliyor. Diğer yandan ABD'nin yaptırımları hafifletmesi halinde Chevron'un kârının hızlıca artabileceği yazılıyor.

Bunlara ek olarak petrolün gelecekte önemini yitirmeye başlayacağı öngörüsü paylaşılıyor. Ekonomi analiz şirketi Capital Economics'ten David Oxley şunları söylüyor:

Petrol talebi bir anda düşüşe geçmeyecek ancak eskisi gibi artmaya da devam etmeyecek. Talebin zayıfladığını görüyoruz ve 2030'ların sonlarında düşüşe geçeceğini tahmin ediyoruz. Venezuela petrol sektörüne yatırım yapan herkes şunu düşünmek zorunda: Buna değer mi?

Trump yönetimi uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele gerekçesiyle Güney Mızrağı Operasyonu'nu başlattığını geçen ay duyurmuştu. Amerikan ordusu, dünyanın en büyük uçak gemisi USS Gerald R. Ford'un da aralarında bulunduğu çok sayıda savaş gemisiyle birlikte 15 bin askerini bölgeye sevk etmişti.

Bölgede eylülden bu yana en az 22 operasyon düzenleyen Amerikan ordusu, uyuşturucu kaçakçılığına karıştığını iddia ettiği 87 kişiyi öldürdü.

Independent Türkçe, BBC, Wall Street Journal, New York Times


İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
TT

İsrail Güvenlik Kabinesi işgal altındaki Batı Şeria'da 19 yeni yerleşim birimini onayladı

İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)
İşgal altındaki Batı Şeria'da bulunan Hebron'da, haftalık yerleşimci turuna katılanları korumak için nöbet tutan bir İsrail askeri (Arşiv - Reuters)

İsrail Güvenlik Kabinesi dün  (Perşembe) geç saatlerde, Maliye Bakanı ve Savunma Bakanlığı'nda Yerleşimden Sorumlu Bakan Bezalel Smotriç tarafından sunulan, İşgal altındaki Batı Şeria’da 19 yeni yerleşim biriminin inşası ve mevcut bazı kaçak yerleşimlerin yasallaştırılmasına yönelik planı onayladı.

Aşırı sağ çizgideki Kanal 14, yeni planın onaylandığını ilk duyuran medya kuruluşu oldu. Haberde, yeni yerleşim birimlerinin kurulmasının ve daha önce kaçak statüsünde olan bazı noktaların yasallaştırılmasının yanı sıra, İsrail’in 2005’te Gazze ve Kuzey Batı Şeria’dan çekilme planı kapsamında boşalttığı yerleşimlere geri dönüşün de öngörüldüğü aktarıldı.

Söz konusu yerleşimlerin bir bölümü Batı Şeria’nın merkezinde, bir kısmı ise kuzey ve güney bölgelerinde, Kudüs çevresine kadar uzanıyor.

sddf
İsrail'in aşırı sağcı maliye bakanı Bezalel Smotrich, Batı Şeria'daki Ma'ale Adumim yerleşiminin genişletilmesine ilişkin bir haritayı gösteriyor (Arşiv - AFP)

İsrail Güvenlik Kabinesi onayıyla, daha önce boşaltılan Ganim ve Kadim yerleşimlerinin Cenin yakınlarında yeniden inşa edilmesinin yolu açıldı. Aynı bölgede aylardır devam eden süreçle birlikte Homeş ve Sanur’un da yeniden kurulması kararlaştırılmıştı. Kanal 14, bu gelişmeleri tam anlamıyla kuzeydeki eski yerleşimlere dönüşün tamamlanması şeklinde değerlendirdi ve Smotriç’in hamlesini yerleşim dünyasında gerçek bir devrim olarak nitelendirdi.

Birkaç ay önce de Güvenlik Kabinesi, Batı Şeria’da 22 yeni yerleşimin yasallaştırılması ve inşasına yönelik benzer bir planı kabul etmişti.

Yeni kararla birlikte, her bir yerleşim için hızlandırılmış teknik ve imar hazırlık sürecinin başlatılacağı bildirildi. Kanal 14’ün haberinde, adımın “2005’teki çekilme planıyla ağır darbe alan yerleşim projesinin tarihi bir şekilde düzeltilmesi” olarak görüldüğü ifade edildi.

ds
İsrailli yerleşimciler, işgal altındaki Batı Şeria'da yakınlardaki bir yerleşim karakolunun yakınlarında eşeklere binerek keçi ve koyun sürülerini otlatıyorlar (Arşiv - AFP)

Filistin tarafı karara sert tepki gösterdi.  Filistin'e bağlı Duvar ve Yerleşimlere Karşı Direniş Kurumu Başkanı Müeyyed Şaban, İsrail’in bu adımını “Filistin coğrafyasını ortadan kaldırmaya yönelik kolonyal bir proje kapsamında yürütülen yarış” olarak tanımladı. Şaban, bunun ilhak, ayrımcılık ve toprakların tamamen Yahudileştirilmesi hedeflerini açıkça ortaya koyan tehlikeli bir tırmanış olduğunu söyledi.

ssdc
Kudüs'ün doğusundaki İsrail yerleşimi Ma'ale Adumim'i gösteren bir fotoğraf  (AFP)

İsrail basını da Smotriç’in planlarının kapsamını gündeme taşıdı. Yediot Aharonot birkaç gün önce yayımladığı haberinde, bakanın Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini genişletmeyi amaçladığını, 2026 bütçesine bu doğrultuda milyarlarca şekelin ayrıldığını yazdı. Gazeteye göre bütçe, yeni yerleşimler kurulmasını, mevcutların statülerinin düzenlenmesini, altyapı projelerini, yol açmayı ve sağlık, eğitim ile kültür kurumlarının inşasını da kapsıyor.

Aynı haberde, Smotriç’in özellikle Kuzey Batı Şeria’ya yeniden yerleşimi merkez alan bir plan yürüttüğü, çekilme planı kapsamında “yeşil hattın içine” taşınan bazı askeri üslerin yeniden bölgeye taşınmasının değerlendirildiği aktarıldı. Yerleşimci liderlerin hedefinin, 2005’te boşaltılan kuzeydeki yerleşimlere tekrar nüfus yerleştirmek ve uzun vadede Batı Şeria’ya bir milyon yerleşimci taşımak olduğu ifade edildi.


Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
TT

Putin: İran ile ilişkilerimiz olumlu yönde gelişiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki görüşme sırasında İranlı mevkidaşı Mesud Pezeşkiyan ile tokalaşırken (Reuters)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bugün Türkmenistan’da düzenlenen uluslararası bir forum kapsamında İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile yaptığı görüşmede, Moskova ile Tahran arasındaki ilişkilerin ‘son derece olumlu bir şekilde geliştiğini’ söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Rus haber ajansı Sputnik’ten aktardığına göre Putin, görüşmede, Rusya’nın Birleşmiş Milletler’de (BM) İran’ın nükleer programı konusunda Tahran ile yakın koordinasyon içinde çalıştığını ifade etti.

dfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Putin, iki ülkenin Buşehr Nükleer Santrali başta olmak üzere çeşitli alanlarda iş birliği yürüttüğünü, ayrıca Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru gibi altyapı projelerinde birlikte çalıştıklarını belirtti. Rus lider, gaz ve elektrik sektörlerinde ortaklık imkanlarının da değerlendirildiğini dile getirdi.

Pezeşkiyan ise görüşmede, Tahran’ın Moskova ile imzalanan kapsamlı stratejik ortaklık anlaşmasının tüm maddelerine bağlı olduğunu vurguladı.