Dünyada bir ilk... Koronavirüs nefesten tespit edilecek

Dünyada bir ilk... Koronavirüs nefesten tespit edilecek
TT

Dünyada bir ilk... Koronavirüs nefesten tespit edilecek

Dünyada bir ilk... Koronavirüs nefesten tespit edilecek

Balıkesir'in Bandırma ilçesinde dünyada bir ilk olarak Kovid-19 virüsünü nefes yoluyla tespit edecek cihazın üretimi için hareket geçildi. Virüsü sadece 15 saniyede nefes yoluyla tespit edecek cihazın üretimini Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi (BANÜ) gerçekleştirecek. TÜBİTAK-MAM sensör üretimi, Çin ise veri desteği sağlayacak.
Bandırma'da 6 yıl önce kurulan Onyedi Eylül Üniversitesi dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 virüsüne karşı dünyada bir ilki gerçekleştirmeye hazırlanıyor. Türkiye'de TÜBİTAK-MAM ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi, Çin'de ise kısa adı NSFC olan Çin Doğal Araştırmalar Vakfı'nın partneri olduğu "Nefes yoluyla Covid 19'u tespit edebilecek cihaz" projesi TÜBİTAK'ın onay vermesi ile başladı.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi'nden Dr. Öğretim Üyesi İlyas Özer ve Dr. Öğretim Üyesi Onursal Çetin'in çalışmalarını yürüttüğü projenin tamamlanması ile birlikte üretilecek cihazla bir kişinin Kovid-19 virüsü taşıyıp taşımadığı sadece 15 saniyede nefes yoluyla belirlenecek.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir, dünyada benzeri olmayan ve Türk bilim adamlarının büyük bir başarıya imza atmaya hazırlandıkları projenin detaylarını İhlas Haber Ajansı ile paylaştı.

"15 saniye içinde cihaz Kovid-19'u tespit edebilecek"
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Özdemir, "Hepimizin malumu olduğu üzere dünyada ve Türkiye'de Kovid-19 salgını ciddi anlamda etkisini sürdürmekte. Dolayısıyla Kovid-19 salgınının bertaraf edilmesine yönelik bilim adamları çalışmalarını gerçekleştiriyorlar. Üniversitemiz bilim adamları da bu kapsamda önemli bir projeye imza atacaklar. Birkaç gün önce TÜBİTAK-MAM üniversitemiz öğretim üyelerinin de içerisinde olduğu önemli bir projeye olur verdi. TÜBİTAK-MAM ve Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi araştırmacılarının birlikte gerçekleştirecekleri Çin'in NSFC yani Çin Doğal Araştırmalar Vakfı'nın da partner olduğu bir projede yer alacağız. İnsanlık için önemli bir proje olduğunu düşünüyorum. Bugüne kadar Kovid 19'u tespit etmek sürüntü veya kan PCR testleri ile gerçekleştirilmekteydi. Öğretim üyelerimizin Çin ve TÜBİTAK ile birlikte yapacakları ortak çalışma çerçevesinde bir yıl sonra artık nefes yoluyla da Kovid-19'un izlerinin yakalanabileceği hatta yüzde 100'e yakın bir başarı ile tespit edilebileceğini düşünüyoruz. Çalışmalar başlamak üzere. Hem Çin hem de Türkiye tarafı projeyi kabul etti. Hocalarımız kolları sıvadı" dedi.

Trafik polislerinin kullandığı alkolmetre cihazı yöntemiyle çalışacak
Rektör Özdemir üretilecek cihazın alkolmetreye benzer bir teknikle çalışacağını ifade ederek, "Projemizde önemli ortak TÜBİTAK - MAM. Biz de Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi olarak partneriz. Maltepe Üniversitesi de var. Bu üç kurum belki de projenin en önemli ayağını gerçekleştirecekler. Biz projenin cihaz kısmını üreteceğiz. Bu cihaz trafik polislerinin kullandığı alkolmetreye benzer nefes yoluyla Kovid-19'u tespit edecek bir cihaz olarak düşünülebilir. Cihazın sensör kısımlarını TÜBİTAK-MAM üretecek. Biz de üniversite olarak cihaz kısmını üreteceğiz. Çin ise cihazın ve sensörün üretilmesine veri seti ile destek olacak. Çin de hem Kovid-19 hastalarından hem de bu hastalığı taşımayan insanlardan nefes örnekleri toplanarak bunları analiz ederek bu cihazın üretilmesine ve kimyasal izlerin tespit edilmesine destek verecek. Dünya çapında önemli bir proje diye düşünüyoruz. Bu cihazın bir önemi de sadece Kovid-19 için değil önümüzdeki yıllarda oluşabilecek benzer hastalıklarda da tespit için kullanılması sağlanabilecek. 15 saniye içinde cihaz Kovid-19'u tespit edebilecek. Biz bu anlamda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a, üniversitelere, teknolojiye ve bilime verdiği önemden dolayı da teşekkür ediyoruz" şeklinde konuştu.



Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
TT

Yiyeceklerin yapısının tokluk hissinde rol oynayabileceği tespit edildi

Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)
Besin değeri aynı olan gıdaların hücre yapısındaki farklılıklar, tokluk hissinde kayda değer bir etki yaratabiliyor (Unsplash)

Bilim insanları yiyeceklerin yapısının tokluk hissini etkileyebildiğini tespit etti. 

Obezite gibi hastalıkların artışında modern beslenme alışkanlıkları kritik bir rol oynuyor. Ultra işlenmiş gıdalar da bu sorunun temel nedenleri arasında sayılıyor.

Öte yandan bu yiyecekler genellikle yağ, şeker ve tuz gibi sağlığa risk teşkil ettiği bilinen besinleri de yüksek miktarda içeriyor. Uzmanlar gıdaların nasıl "işlendiğinin" gözden kaçabileceğini söylüyor.

Birleşik Krallık'taki Imperial College London ve Quadram Enstitüsü'nden araştırmacılar gıdaların yapısının, etkilerini nasıl değiştirdiğini anlamak üzere bir çalışma yürüttü.

Bulguları hakemli dergi Nature Metabolism'de yayımlanan çalışmada 10 sağlıklı yetişkin 4 günlüğüne bir kliniğe yerleştirildi. Katılımcılara beslenme sondası takılarak mide ve üst ince bağırsaklarından düzenli numune alındı. Böylece gıdaların nasıl sindirildiği ve bunun bağırsaktaki metabolizma sonucu ortaya çıkan maddeleri nasıl etkilediği değerlendirildi.

Katılımcılar, hücreleri kırılmış veya bütün haldeki nohut unundan yapılan lapalarla beslendi. Yani bir lapadaki nohutlar, geleneksel nohut unu yapımında olduğu gibi doğal hücre yapısı bozulacak şekilde işlenmişti. Diğerindeyse hücrelerin bozulmaması için farklı bir işlem uygulandı.

Araştırmacılar, besin değerleri birebir aynı olan bu gıdaların vücutta farklı etkilere yol açtığını gözlemledi. 

Hücre yapısı bozulan nohut unundan yapılan lapa, daha hızlı sindirilerek kandaki glikoz seviyesini, diğer lapaya kıyasla 2 ila 4 kat daha fazla yükseltti.

Parçalanmamış hücrelere sahip gıda ise daha yavaş sindirildi. Ayrıca iştahı bastırmasıyla bilinen GLP-1 ve PYY hormonları daha uzun süre boyunca salgılandı. Katılımcılar da daha uzun süre tokluk hissettiğini bildirdi. 

Çalışmanın çok az kişiyle yapılmış olması gibi önemli bir sınırlılığı var. Ancak bulgular obezite ve tip 2 diyabetle mücadelede, gıdaların yapısının kayda değer bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.

Makalenin yazarlarından Gary Frost "Gıdaların yapısının değiştirilmesi, nihayetinde halkı tip 2 diyabet gibi kronik hastalıklardan korumaya katkı sağlayabilir ve bu araştırma bu yüzden çok heyecan verici" diyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Mingzhu Cai ise zayıflama iğnelerinin başarısına değinerek şu ifadeleri kullanıyor:

Ozempic gibi GLP-1 agonistleri hakkında çok fazla tartışma dönüyor. Doğal GLP-1 seviyeleri asla bu ilaçların dozuna ulaşmayacak olsa da nasıl ve nerede salındığını anlayarak vücudumuzun üretebileceği dozları artırma şansımız var.

Bulgular, gıdaların işlenme biçimindeki farklılıkların yalnızca tokluk hissini artırmakla kalmayıp daha sağlıklı sonuçlar da doğurabileceğini gösteriyor.

Independent Türkçe, Imperial College London, Quadram Enstitüsü, Nature Metabolism