Irak’taki aile içi şiddet vakalarında artış: Kadınlara yönelik şiddette Bağdat erkeklere yönelik şiddette Kürdistan ön sıralarda yer alıyor

2019'da Irak mahkemelerinde 12 bin 336 farklı aile içi şiddet vakası kaydedildi

Başkent Bağdat, aile içi şiddet vakalarında 4 bin 661 vaka ile ilk sırada yer alıyor (Getty)
Başkent Bağdat, aile içi şiddet vakalarında 4 bin 661 vaka ile ilk sırada yer alıyor (Getty)
TT

Irak’taki aile içi şiddet vakalarında artış: Kadınlara yönelik şiddette Bağdat erkeklere yönelik şiddette Kürdistan ön sıralarda yer alıyor

Başkent Bağdat, aile içi şiddet vakalarında 4 bin 661 vaka ile ilk sırada yer alıyor (Getty)
Başkent Bağdat, aile içi şiddet vakalarında 4 bin 661 vaka ile ilk sırada yer alıyor (Getty)

Mueyyid et-Tarafi
Irak'ta 2019 yılından bu yana yaşanan siyasi ve ekonomik krizler son 10 yılda aile içi şiddet vakalarında eşi görülmemiş bir artışa neden oldu. Ekonomik kriz aslında bu hususta bir temel teşkil etmiyor; asıl sorun, Irak devlet kurumlarının bu dosya ile gerçekçi bir şekilde ilgilenemiyor oluşunda yatıyor. Sloganlar, konferans ve seminerler bu şiddeti bu şiddeti engellemiyor.
Uluslararası kuruluşlar, aile içi şiddetin nedenlerini belirleyip bu sorunu azaltmaya yönelik yasalar çıkararak çözüm sağlamada Irak'a destek olmaya çalışsa da, siyasi itirazlar bu yönde şimdiye kadarki tüm projelere engel teşkil etti.
Aşiretlerin ve din adamlarının Irak toplumundaki ciddi etkisi, güvenlik servislerinin çalışmasını zorlaştırıyor. Nitekim, Iraklıların her gün haberlerde izlediği ve sosyal medyada takip ettiği, aile içi şiddetin nihai sonuçları olan cinayetler patlak veriyor.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, 2019’da Irak mahkemelerinde on binlerce aile içi şiddet vakası kaydedildi. Başkent Bağdat ise aile içi şiddet vakalarında ilk sırada yer aldı.

12 bin vaka
Temsilciler Meclisi İnsan Hakları Komisyonu üyesi Ahmed el-Kinani, mahkemelerin 2019 yılında 16 bin 861 farklı aile içi şiddet vakası kaydettiğini, ancak birçoğunun çeşitli nedenlerle mahkemelerde kayıtlı olmadığını dile getirerek 4 bin 661’i Bağdat’ta olmak üzere ülke genelinde 12 bin 336 aile içi şiddet vakası kaydedildiğini ifade etti.

Herkese şiddet
İnsan Hakları Komisyonu, bu konudaki raporuna göre, kadınların da erkek cinayeti işlediğine, Rusafe ve Kürdistan bölgelerinin diğer bölgelere kıyasla bu konuda ilk sıralarda yer aldığına değindi. Komisyon Sözcüsü Enes el-Azavi şu değerlendirmelerde bulundu:
“Komisyon, geçtiğimiz Mayıs ve Haziran aylarında, ekonomik baskı ve kötü yaşam koşulları sonucunda bilhassa kadınlara ve çocuklara yönelik aile içi şiddettin artığını, oranı düşükte olsa erkeklerin kadınlardan şiddet gördüğünü kaydetmişti. Kürdistan bölgesindeki sivil toplum örgütleri, bu konuyla ilgilenen örgütlerin varlığı nedeniyle diğer bölgelere nazaran erkeklere yönelik daha fazla şiddet olayları kaydetti. Bu vakaların bazıları, söz konusu sorunların daha fazla olduğu mülteci kamplarında yaşandı. Bağdat'taki Rusafe bölgesinde de, DEAŞ’tan kurtarılan alanlar haricinde, aşırı nüfus, düşük eğitim ve yaşam standartlarının bir sonucu olarak aynı göstergeler kaydedildi.”
Bu vakaları azaltmak için aile içi şiddet yasasını yürürlüğe koymak, toplum polisliği rolünü etkinleştirmek, entegrasyon merkezleri kurmak, bu konudaki uluslararası deneyimlerden yararlanarak aşırılık yanlısı şiddet davranışlarını ortadan kaldırmak gibi çözümlerin varlığına da değindi.

Uygulanabilecek bir yasa
Aile içi şiddet yasası mecliste uzun süredir tartışılmasına ilerleme kaydedilmedi.
Kadın İşleri eski Bakanı Büşra ez-Zevini, artan aile içi şiddet oranlarını ülkenin içinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve güvenlik koşullarının yanı sıra erkeklerin aileleri ile birlikte yaşaması ve küçük yaşta evliliğe bağlıyor.
2010 yılında Başbakan tarafından çıkarılan aile içi şiddet yasasında değişiklikler yapılmasının şiddetin azaltmasına yardımcı olabileceğini söyleyen Zevini, “Bazı maddelere itiraz edenlerin endişelerini gidermek için değişiklik yapılması gerekiyor” diyor.

Büyük itirazlar
Yasa tasarısı, pek çok siyasi partinin, özellikle de yasayı topluma yönelik bir ‘tehlike’ olarak gören bazı Şii partilerin reddi ile karşı karşıya kaldı.
Temsilciler Meclisi Aile ve Çocukluk Komitesi Başkan Yardımcısı İntisar el-Cuburi, birçok siyasi bloğun yasaya itirazda bulunduğunu, bu nedenle yasanın görüşülmek ve onaylanmak üzere ilgili komitelere gönderilemediğini dile getirerek geçen Ağustos ayında parlamentoya ulaşan yasa, bu itirazlar nedeniyle Kadın Komisyonu’na gönderilmediğini belirtti.
Söz konusu itirazlar, dayak ve taciz olaylarının Irak Ceza Kanunu’nda değinildiğini, bu yasaya gerek kalmadığını öne sürüyor. Yasanın eşi ve erkek kardeşi karşısında kadını daha güçlü bir konuma getireceğini söyleyen Cuburi, kanun tasarısına göre sivil toplum kuruluşları tarafından denetlenecek olan güvenli barınaklar da itiraz ediliyor.
Güvenli barınakların Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı tarafından denetlenmesi gibi pek çok maddenin değiştirilebileceğine işaret eden Cuburi, komitenin yasanın Kadın Komisyonu’na sunulması ve üzerinde değişiklikler yapılması için sivil toplum örgütleri ve Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla baskı kurduğunu da ekliyor.

Katlanan vakalar
Uzman ve gözlemciler, aile içi şiddet ile ilgili devlet kurumlarının açıkladığı rakamların gerçekte iki katı olduğunu düşünüyor.
İnsan Hakları Komisyonu eski üyesi ve kadın aktivisti Büşra el-Ubeydi, “Aile içi şiddet, dillendirilmeyen gizli suçlardandır. Yasalar, en azından mağdurlara yönelik koruma sağlamalı ve suçluyu caydırmalı” dedi.
Yasayı doğru bir şekilde uygulamanın ve toplumu yanıltmadan bilinçlendirmenin önemli olduğunu ifade eden Ubeydi, dini partilerin yasaya karşı çıktığını da  sözlerine ekliyor.



Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
TT

Hamas yanlısı bir araştırmacının özür tweeti, destekçileri arasında öfkeye yol açtı

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)
Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda İsrailli rehinelerin cesetlerini arayan İzzeddin el-Kassam Tugayları savaşçılarının yanında duran Filistinli bir çocuk, 1 Aralık 2025 (EPA)

Hamas yanlısı Filistinli bir araştırmacının, hareketin siyasi büro üyelerinden birinden kamuoyu önünde özür dilemesi, özellikle bu özrün söz konusu üyenin siyasi bir açıklamasına yöneltilen eleştirinin ardından gelmesi nedeniyle Hamas destekçileri arasında tepkiye yol açtı.

Katar’da yaşayan ve Hamas’a desteğiyle bilinen Filistinli siyasi araştırmacı Mahmud Hamid el-İle, salı akşamı X platformunda, hareketin yine Katar’da bulunan siyasi büro üyesi Muhammed Nazzal’dan özür diledi. El-İle, özrünü bir ay önce aynı platformda Nazzal’ın Hamas’ın silahları ve Gazze Şeridi’ndeki geleceğine ilişkin açıklamalarının ardından paylaştığı bir mesajda yer verdiği ifade nedeniyle yaptı.

Krizin kökeni, geçen yıl ekim ayında Reuters’ın yayımladığı bir habere dayanıyor. Haberde, Nazzal’a Hamas’ın Gazze Şeridi’nde silah bırakıp bırakmayacağı sorulduğunda verdiği yanıt aktarılmıştı. Nazzal, “Evet ya da hayır diyemem” ifadesini kullanmış, ardından “Silah meselesi genel bir ulusal konudur ve yalnızca Hamas’la ilgili değildir. Sahada silahlı gücü olan başka gruplar da var” demişti.

Bu açıklamalar Hamas içinde geniş çapta tepki çekti. Tepki gösterenler arasında, sözlerin muğlaklığı nedeniyle eleştiriler yönelten araştırmacı Mahmud el-İle de vardı. El-İle, açıklamaların hem siyasi büro üyesi tarafından yapılmış olmasına hem de hareketin farklı kademelerindeki, özellikle Gazze’de yaşayan veya aslen Gazze kökenli olan diğer yöneticilerin tutumlarıyla çelişmesine dikkat çekmişti.

Nazzal’ın sözlerine yönelik itirazların büyümesi üzerine Hamas bir açıklama yayımlayarak beyanların ‘bağlamından koparıldığını’ bildirdi.

Paylaşımına gelen tepkilerin ardından birkaç gün sonra eleştirisini silmek zorunda kalan el-İle, krizin bu noktada sona erdiğini düşünüyordu.

Özrün sebebi neydi?

Ancak özrün yayımlanması, bunun nedenine ilişkin yeni soru işaretleri doğurdu. Daha sonra X platformundaki bazı Hamas yanlısı kullanıcıların paylaşımlarına ve Katar’daki hareket kaynaklarının Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalara göre, olayın arka planında Muhammed Nazzal’ın attığı adım bulunuyor. Buna göre Nazzal, uzun yıllardır ikamet ettiği Doha’da Katar resmi makamlarına Mahmud el-İle hakkında şikâyette bulunarak, kendisine hakarette bulunduğu ve manevi zarar verdiği iddiasını gündeme getirdi.

ghy
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)

Kaynaklardan birine göre, pek çok kişi, aralarında bazı üst düzey yöneticiler de olmak üzere, arabuluculuk yaparak anlaşmazlığı çözmeye çalıştı, ancak Nazzal, kendisine yönelik ifadeler nedeniyle X platformu üzerinden kamuoyuna açık bir özür yayınlanmasında ısrar etti. Bu şart yerine getirilince, Nazzal’ın başka bir talepte bulunmaması ve anlaşmazlığın kapanması üzerinde uzlaşıldı. Buna rağmen Nazzal’ın ‘maddi tazminat talebinde ısrar ettiği’ ifade edildi.

Hareketle ilişkili başka kaynaklar ise ‘Mahmud el-İle’nin özrünün krizi çözmek için yalnızca ilk adım olduğunu, sürece müdahil olan bazı kişilerin Nazzal’ın öfkesini yatıştırmak ve onu şikâyeti geri çekmeye ikna etmek amacıyla el-İle’yi bu yöne yönlendirdiğini’ aktardı.

Aktivistler arasında öfke

Hamas’ın içinden ve dışından birçok isim özür meselesine tepki gösterdi. Tepki verenler arasında Filistinli gazeteci Muna Havva da vardı. Havva, sosyal medya hesabında, “Filistin’deki özgürlük hareketlerinin tarihinde, ne yaşanırsa yaşansın, bir liderin kendi mensuplarından birini üçüncü bir tarafa ya da başka bir otoriteye şikâyet ettiği tek bir örnek dahi yoktur. Bu davranış ne ulusal örgütlerin ahlakıyla ne de kabile geleneklerinde kabul gören en basit sığınma kurallarıyla bağdaşır. Utanç verici, acı verici, üzücü” diye yazdı.

Havva bir başka paylaşımında ise şu ifadeleri kullandı: “İsrail’in bugünkü genişlemesi kadar tehlikeli bir dönem görülmedi; tarih de Gazze’de halkımızın yaşadığı kadar vahim bir katliama tanıklık etmedi. Bu felaketin ortasında, halkımızın önde gelen isimlerinden biri, bir gencin attığı bir tweet yüzünden onu başka bir devlete şikâyet ediyor; geçimini ve güvenliğini riske atıyor. ‘Direniş’in liderleri halkımızdan ateş altında direnmelerini isterken, tek bir eleştiri cümlesine dahi tahammül edemiyor.”

Ayrıca Hamas gibi gruplara verdiği destekle bilinen aktivist Cemil Mikdad da konuya ilişkin paylaşım yaptı. Mikdad, “Hamas’tan bir yönetici, Katar’da yaşayan bir Filistinliyi, hakkında Katar mahkemelerinde dava açtıktan sonra uzun bir özür metni yayımlamaya zorladı; üstelik yalnızca kendisini eleştirdiği bir önceki paylaşım yüzünden!” ifadesini kullandı. Mikdad sözlerini şöyle sürdürdü: “Harika gerçekten… Nereye geldik? Halk olarak eleştirme hakkına sahip olduğumuz ve bizi dinlemekle yükümlü olan liderlerimiz, şimdi Arap mahkemelerini bize karşı bir güç olarak kullanıyor. Bu da ne demek oluyor? Siz ne hale geldiniz böyle, cahiller?!”

Hamas’ın silahlı yapısının geleceği, hareketin üst düzey isimlerinin açıklamalarında uzun süredir farklılık gösteren bir başlık olarak öne çıkıyor. Hamas’ın yurt dışı sorumlusu Halid Meşal, geçtiğimiz cumartesi günü İstanbul’da düzenlenen bir panelde, “Hamas’ın ancak bir Filistin devleti kurulması hâlinde silah bırakabileceğini” söyledi.

Buna karşın, Meşal’in açıklamasından yalnızca bir gün sonra, Hamas yetkilisi Basim Naim AP’ye yaptığı değerlendirmede, hareketin kapsamlı bir güvenlik ve siyasi düzenlemenin parçası olmak kaydıyla ‘silahların depolanması ya da dondurulması gibi seçeneklerin görüşülmesine açık olduğunu’ belirtti.

Hamas’ın siyasi büro üyelerinden Husam Bedran ise salı günü yaptığı açıklamada, sürecin ikinci aşamaya geçmesinin ‘İsrail’in ihlalleri durdurmasına’ bağlı olduğunu ifade etti. Öte yandan Hamas’ın birçok lideri ve sözcüsü, aralarında Halil el-Hayye ve Hazım Kasım’ın da bulunduğu isimler, hareketin ikinci aşamaya geçmeye ‘hazır olduğunu’ vurgulayan açıklamalarını sürdürdü.


Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
TT

Amerika Birleşik Devletleri'nin Gazze'de yakın zamanda ikinci aşamanın yaşanacağına dair beklentileri

Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)
Filistinliler, dün Gazze şehrinde fırtınanın ardından sular altında kalan caddeden geçmek için bir aracın çektiği el arabasına biniyorlar (AP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Mike Waltz dün Kudüs'te yaptığı açıklamada, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planının ikinci aşamasına ilişkin gelişmeler hakkında "yakında" duyurular beklediğini belirterek, Washington'un Hamas'ın yeniden yapılanmasına izin vermeyeceğini vurguladı.

Waltz, planın ana bileşenlerinin, hizmetleri yönetecek teknokrat bir Filistin yönetimi, ilgili tarafların maliyetleri karşılamasını sağlayacak bir finansman mekanizması ve son olarak uluslararası bir istikrar gücü olduğunu açıkladı.


İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
TT

İsrail, Gazze'ye gönderilecek yardımlar için Ürdün ile olan sınır kapısını yeniden açtı

Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)
Kral Hüseyin Köprüsü ile Ürdün arasındaki sınır geçişi (AFP)

İsrail ve Filistinli yetkililer AFP'ye verdikleri demeçte, İsrail'in, Gazze'ye yardım taşıyan kamyonlar için Ürdün ile işgal altındaki Batı Şeria arasındaki Kral Hüseyin Köprüsü (Allenby Köprüsü) sınır kapısını, kapanmasından yaklaşık üç ay sonra dün yeniden açtığını söyledi.

İsrail, eylül ayında Ürdünlü bir sürücünün sınırda ateş açarak iki İsrail askerini öldürmesinin ardından sınır kapısını kapatmıştı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre birkaç gün sonra, sınır kapısı bireysel geçişlere yeniden açıldı, ancak savaşın harap ettiği Gazze Şeridi'ne yönelik insani yardımlara kapalı kaldı.

İsrail hükümetinin Topraklardaki Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü (COGAT) sözcüsü, "Allenby Köprüsü sınır kapısı bugün açıldı ve kamyonlar Allenby Köprüsü'nden Gazze'ye geçiyor" dedi. Adının açıklanmasını istemeyen bir Filistinli yetkili de sınır kapısının yeniden açıldığını doğruladı.

Yetkilinin açıklamasına göre, salı günü çimento ve yapım malzemesi taşıyan 96 kamyonun geçişine izin verildi. Dün ise insani yardım taşıyan 20 kamyon bu sınır kapısından giriş yaparken, inşaat sektörü için kumun da bugün girişine izin verilmesi bekleniyor.

Sınır kapısının kapatılmasından bu yana Ürdünlü yetkililer, Batı Şeria'nın kuzeyindeki Şeyh Hüseyin sınır kapısından Gazze'ye yardım ulaştırabildiklerini söylüyor. Salı günü bir İsrailli yetkili, Ürdün'den Allenby Köprüsü sınır kapısından mal ve yardım transferinin yakında yeniden başlayacağını söyledi.

Yetkili şöyle devam etti: “Gazze Şeridi'ne giden tüm yardım kamyonları, kapsamlı bir güvenlik kontrolünden geçtikten sonra, refakat ve güvenlik eşliğinde seyahat edecek… Ürdünlü sürücüler ve kargolar için güvenlik kontrolü ve kimlik doğrulama prosedürleri sıkılaştırıldı. Geçişi güvence altına almak için özel güvenlik güçleri görevlendirildi.”

Ürdün Vadisi'ndeki sınır geçişi, Batı Şeria'dan Filistinlilerin İsrail topraklarına geçmeden ayrılmalarına olanak tanıyan tek geçiş noktasıdır.

İsrail, özel izinleri olmadığı sürece Filistinlilerin havaalanlarından geçmesine izin vermiyor.