Nasiriye olaylarından sonra Irak'ta erken seçimlerle ilgili tartışmalar yeniden alevlendi

Nasiriye senaryosunun tekrarlanması ihtimali, 2018 yılındaki boykotun yeniden bir seçenek olabileceği ihtimalini de gündeme getiriyor

Irak'ın güneyindeki Nasiriye şehrinde düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerden bir kare (AFP)
Irak'ın güneyindeki Nasiriye şehrinde düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerden bir kare (AFP)
TT

Nasiriye olaylarından sonra Irak'ta erken seçimlerle ilgili tartışmalar yeniden alevlendi

Irak'ın güneyindeki Nasiriye şehrinde düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerden bir kare (AFP)
Irak'ın güneyindeki Nasiriye şehrinde düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerden bir kare (AFP)

Ahmed es-Suheyl
Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi'nin ülkeyi kaçak silahların ve kara paranın hakimiyetinden uzak tutacağını vurgulayarak yerine getirme sözü verdiği başlıca vaatlerinden biri olan silahsızlanma ve silahların kontrolü çabaları sürerken, Irak’ın Nasiriye şehrinde son zamanlarda meydana gelen olaylar, Irak'ta erken seçimlere yönelik tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Özellikle silahlı kolları olan siyasi partilerin artırdığı gerilimler, aktivistlerin sürekli olarak sindirilmeye çalışılması, suikastlara kurban gitmeleri ve aldıkları tehditler, silahsızlanma ve silahların kontrolü için şartların henüz olgunlaşmadığına işaret ediyor. Öte yandan önümüzdeki yıl Haziran ayı başlarında yapılması planlanan seçimlerin tarihi de giderek yaklaşıyor. Bu durum, Irak hükümetinin güvenliği sağlama olasılığı ve devlet kurumlarının silahlı grupların kontrolünden çıkarılması konusunda pek çok soruyu gündeme getirse de şuanda bir ilerleme kaydedilebilmiş değil.

2018 senaryosunun tekrarlanması olasılığı
Gözlemciler ve politikacılar, özellikle hükümetin ‘seçim güvenliği’ ile ilgili dosyaları çözemediğine dair çeşitli göstergelerin yanı sıra kaçak silahların ve kara paranın her seferinde ana partilerin önünde seçimleri kazanmaya açılan kapıyı temsil ettiği gerçeğiyle birlikte 2018 senaryosunun tekrarlanması olasılığının yaklaşan seçimlerin boykot edilmesini daha fazla teşvik edeceğine inanıyorlar.
Eski Başbakan Haydar el-İbadi başkanlığındaki Zafer Koalisyonu tarafından yapılan kısa açıklamada 2018 yılındaki seçimlerde yaşanan senaryonun tekrarlanması durumunda yaklaşan seçimleri boykot edilmesi ihtimalinin yüksek olduğu belirtildi. Açıklamada, “Birlik ve adalet standartlarının, kabul edilebilir ve güvenilir bir şekilde sağlanmaması, 2018 yılındaki seçimlerde olduğu gibi hileli yöntemlerin kullanılması ve halkın iradesine müdahale edilmesi durumunda boykot bir seçenek olur” ifadeleri yer aldı.

İşgal sonrası yapılan seçimlerin en kötüsü
Yıllardır Irak’ta yönetim ve güç denkleminin şekillenmesindeki en büyük etken, silahlı ve kontrolcü grupların devlet kurumları üzerindeki nüfuzu olmuştur. Ancak son seçimlerde nüfuzları daha da belirgin bir hal aldı. Çünkü politikacılara ve gözlemcilere göre 2018’deki seçimler, ABD’nin Irak’ı işgali sonrası yapılan tüm seçimler arasında en fazla hilenin yapıldığı seçimler oldu.
Irak’taki Bağımsız Araştırma Grubu (IIACSS) Başkanı Dr. Dr. Munqith M. Dagher konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Irak arenasındaki göstergeler pek de iyiye işaret etmiyor. Bu da yaklaşan seçimlerin öncekilerden daha kötü olacağı inancına yol açıyor. Son seçimlerde yapılan hileler, silahların gölgesinden daha büyüktü. Fakat göstergeler, silahlı kolları olan partilerin yaklaşan seçimleri doğrudan etkilemek için silahlarıyla siyaset sahnesine girecekleri izlenimini veriyor” yorumunda bulundu. Dagher, “Silahlı zorbalık, Sadr Hareketi tarafından dahi açıklandı. Bu mesele başkalarına silahlarını bir sonraki seçimlere götürmeleri için haklı sebepler verecektir” diye konuştu. Dagher ayrıca tüm bu göstergelerin ‘sivilleri boykota iteceğine’ işaret etti.
Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda Irak'ın uluslararası güçler önünde çıkmaza gireceğini söyleyen Dagher, “Bu senaryo, özellikle bölgede meydana gelen büyük kutuplaşmayla birlikte ülkede kaosa yol açacaktır” şeklinde konuştu.
Tüm bu faktörlerin yanı sıra hükümetin siyasi durumu kontrol etmedeki rolünün azalması ve Süleymani’nin öldürülmesinin ardından İran’ın rolünün zayıflaması nedeniyle bir sonraki siyasi haritayı silahların çizeceğini düşünen Dagher’in de işaret ettiği gibi siyaset sahnesi, kontrolden çıkmış gibi görünüyor.
Kazımi’nin atabileceği adımlarla ilgili olarak ise Dagher, “Başbakanın önündeki pencere yavaş yavaş kapanıyor. Bu dosyaları çözmek için oldukça kısıtlı bir alanı var. Eğer önümüzdeki birkaç ay, yine silahla ilgili bir çözüm bulunamadan geçerse, Kazımi’nin elinde hiçbir seçenek kalmayacak” yorumunda bulundu.

Siyasi rekabet yok
Öte yandan aktivistler, halk ayaklanmasında en başta gelen talebin yalnızca erken seçimler olmadığını, aynı zamanda seçimlerin güvenli bir şekilde, rekabetçi, adil ve şeffaf bir atmosferde yapılmasının da talep edildiğini, ancak şuana kadar bu konuda herhangi bir gelişmenin işaretlerinin görülemediğini vurguladılar.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, aktivistlere ve protestoculara yönelik şiddet veya suikastlar ne zaman artsa, başta silahlı kolları olanlar olmak üzere siyasi güçlerin yaklaşan seçimlerle birlikte rekabet tehlikesi hissettiklerine inanan önde gelen aktivistlerin seçimleri boykot etme arzusu da artıyor. Bu da gerilimi önemli ölçüde artırıyor. Nasiriye'deki son olaylarda açıkça ortaya çıktı.
Önde gelen aktivistlerden Muhteda Ebu el-Cud, özellikle ana siyasi partilerin devlet kurumlarını kontrol ettikleri silahlı kollara sahip olmalarından dolayı siyaset sahnesinde rekabetin olmadığını, buna karşın son dönemde hükümetin silahların kısıtlanması veya yolsuzlukla mücadele konusunda herhangi bir adım atamadığını düşünüyor.
Nasiriye’de yaşanan son olayların, yaklaşan seçim yarışının nasıl olacağının açık bir örneği olduğuna inanan Ebu el-Cud, “Gösterilerde yer alan aktivistlere yönelik artan tehditler ve soruşturmalar varken rakip partilerin örgütlenmesi ve seçime girilmesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı. Ebu el-Cud, Nasiriye’de önde gelen onlarca aktivistin yerlerinden edilmesinin, zulüm görmesinin ve kaçırılmasının bu tehditlerin en iyi kanıtı olduğunu vurguladı. Tüm bu faktörlerin, ‘boykot seçeneğini güçlendirdiğini’ belirten Ebu el-Cud, hatta Iraklıların, seçimlerin sadece aktörlerin başrolleri paylaştığı bir oyun haline geldiğine inandığına işaret ettiğini söyledi.

Seçim propagandalarının erkenden başlaması yasaya aykırı
Silahlı kolları olan partiler ve akımların erken seçim kampanyalarının özellikleri, bu gruplarla bağlantılı platformların son dönemde daha da kışkırtıcı hale gelen propagandalarıyla ortaya çıktı.  Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’nin eski yetkilileri, bu durumu, açıkça yasanın ihlali olarak görüyorlar. Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği eski Başkanı Adil el-Lami konuyla ilgili olarak “Birçok siyasi oluşum, yasaya ve Komiserliğin kurallarına aykırı bir şekilde erkenden seçim propagandalarına başladılar. Bazıları farklı düşünceleri kışkırtarak ve bunun için sosyal medya platformlarını kullanarak seçim propagandalarını halk tabanına indirdiler. Bu da gerilimin artmasına neden oldu” şeklinde konuştu.
Meselenin, sadece seçim propagandalarının erken başlamasıyla sınırlı kalmadığını ve devletin şu anki zayıflığını da ortaya çıkardığını söyleyen Lami, mevcut dönemdeki genel atmosferin önceki seçimlerden farklı olmadığını belirtti. Lami, “Ekonomi komisyonlarında yer alan bazı siyasi oluşumlar, yaklaşan seçim kampanyalarını devlet kurumlarından finanse etmeye çoktan başladılar bile” dedi.
Başlıca sorunlardan birinin ‘partilerin çalışmalarını izlemekle görevli Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği Siyasi Partiler Dairesi’ ile ilgili olduğuna işaret eden Lami, “Siyasi Partiler Dairesi, mali kayıtların denetimi ve siyasi partilerin mali durumunun takibi bağlamındaki ihlaller karşısında oldukça zayıf kalıyor” yorumunda bulundu. Lami, “Siyasi Partiler Dairesi de dahil olmak üzere partiler, Komiserliğin çoğu bölümüne sızmış durumdalar. Bu da seçim sürecinin şeffaf bir şekilde olması ihtimalini büyük ölçüde engelliyor” dedi.
2018 seçimlerinin en karışık ve sorunlu seçimler olduğunu belirten Lami, buna bir de bazı silahlı adamların sandık merkezlerini kontrol ettiklerine ilişkin bir dizi şikayetin eklendiğini söyledi. Bununla birlikte Komiserlik tarafından kadın aday kontenjanlarının dağılımı ile ilgili olarak bazı adayların yaptığı itirazlara ilişkin gerekli açıklamayı yapmasına rağmen itirazların yargıya intikal ettiğini belirten Lami, “Durum böyle devam ederse, önümüzdeki seçimlerde de bu senaryonun farklı olacağını düşünmüyorum” ifadelerini kullandı.

Geleneksel partiler rekabet tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını hissediyorlar
Silahlı kolları olan partilerin ve blokların siyaset sahnesi üzerindeki kontrolü, hedef alınmadan geleneksel partilerle rekabet edebilecek yeni siyasi oluşumların ortaya çıkmasının önünde büyük bir engel teşkil ettiğinden bu konu, halk ayaklanmasını destekleyen aktivistler ve halkın en büyük endişe kaynağıdır.
Aktivistler, özellikle geçtiğimiz Ağustos ayından sonra Basra'da aktivist Tahsin El-eş-Şahmani’nin suikasta kurban gitmesi ve Nasiriye'de Seccad el-Iraki’nin kaçırılması gibi olayların yanı sıra diğer bazı önde gelen isimlerin evlerine bombalı saldırlar düzenlenmesinden sonra halk ayaklanmasının önde gelen aktivistlerinin hedef alındığını düşünüyorlar. Aktivistlere göre devam eden saldırılar, halk ayaklanmasından çıkan güçlerin, iktidardaki geleneksel güçleri saf dışı bırakacağı korkusuyla, yeni örgütlenmelerin ve seçimlere girme hareketlerinin önüne geçmek amacıyla yapılmışa benziyor.
Öte yandan Nasiriyeli aktivist Muhammed Abdulkerim eş-Şeyh, “Protesto hareketine katılan gençler arasında erken seçimlere katılıp katılmama konusunda görüş ayrılıkları var. Bu konuda henüz bir karar alınmadı” dedi. Şeyh, halk ayaklanmasının tüm taraflarının halen ‘devletin silahları kısıtlaması ve partilerin yolsuzluklarına son verilmesi’ şeklindeki seçim şartlarının sağlanması gerektiğini’ vurguladıklarını belirtti.
Son dönemlerdeki gerilimlerin ve önde gelen aktivistlerin geçmiş dönemlerde hedef alınmasının ‘partizan eylemcileri, seçimleri boykot etmeye yönlendirme girişimlerinin’ bir parçası olduğuna inanan Şeyh, geleneksel partilerin, halk ayaklanmasından çıkan güçlerle rekabete girme tehlikesini açıkça hissettiğini, bunun da onları, ‘gerilimi kışkırtmaya ve aktivistleri sindirmek, yerlerinden etmek ve kaçırmak için silahlı kollarını kullanmaya ittiğine’ işaret etti.
Geleneksel partilerin Irak halkı tarafından cezalandırılacakları, şeffaf bir seçim sürecinden korktuklarını düşünen Şeyh, protestocuları seçimlere katılmaya çağıran siyasi parti liderlerinin açıklamalarını ‘sadece bir aldatma ve hile’ olarak tanımladı. Şeyh, bu partilerin ‘gerginliklerden ve silahlı mesajlar göndermekten sorumlu’ olduklarının da altını çizdi.

Seçimlerin zamanında yapılmasının önündeki teknik sorunlar
Seçimlerinde zamanında yapılmasının önünde Irak sahnesinin silahlarla kontrol edilmesi meselesinin ötesinde  örgütsel ve teknik sorunlar da engel teşkil ediyor. Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği’nden eski bir yetkili, bu konudaki karamsar beklentilere değindi.
Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği eski Seçim Daire Başkanı Mikdat eş-Şerifi, televizyonda yaptığı bir açıklamada, “Seçim yasasında, seçim bölgelerinin dağılımı da dahil olmak üzere büyük teknik sorunlar var. Seçim bölgelerinin belirlenmesinde ‘bitişik ve dağınık’ olmak üzere iki kriter kabul edilirken, yasanın başkentte uygulanışında büyük hatalar ortaya çıktı” ifadelerini kullandı.
Şerifi, üç başkanlığın, (Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı) sadece biyometrik seçmen kartı sahiplerinin seçimlere katılması konusunda ısrar etmesi halinde, gelecek yıl 6 Haziran'da yapılması planlanan tarihte seçimlerin yapılmasının imkansız olduğuna işaret etti.
Şerifi açıklamasına şöyle devam etti:
“Biyometrik kart, şüpheleri gidermenin, sahteciliği ve diğer sorunları önlemenin en büyük garantisidir. Fakat, 27 milyon seçmenin olduğu ülkede şu ana kadar bu kartları alanların sayısı 12 milyonu geçmiyor. Yüksek Seçim Komiserliği’nin diğer seçmenler için kart üretme ve dağıtma çalışmalarını tamamlaması için yaklaşık bir buçuk yıla ihtiyacı var. Ancak erken tarih nedeniyle, seçimlere ancak biyometrik kart sahiplerinin katılabileceğine dair açıklamasını geri çekmek zorunda kalacak. Çünkü seçim yasası, seçimlere katılımı biyometrik kart sahipleriyle sınırlandırmıyor. Geçici kart sahiplerinin seçimlere katılmasına izin verilmesi veya yeni bir seçim tarihi duyurulması gerekiyor.”
Buna karşın Sairun İttifakı milletvekili Esad el-İbadi, ‘seçimlerin erken bir tarihte yapılabileceğini’ söyledi. Söz konusu teknik sorunların giderilmesinin o kadar uzun sürmeyebileceğini belirten İbadi, bu sorunların düzeltmek ve tarihin gecikmesini önlemek için yetkili makamlarla birlikte konuyu takip edilebileceğini kaydetti. İbadi, “Parlamento, tüm taraflar hazırlıkların tamamlandığını duyurduktan sonra, önümüzdeki Nisan ayında kendisini feshedecektir” dedi.



Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
TT

Mısır: Gazze'de ateşkes çabaları olumlu bir atmosferde devam ediyor

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah’ta İsrail saldırısında hasar gören bir evin önündeki Filistinli çocuklar (Reuters)

Mısırlı üst düzey bir kaynak bugün (Çarşamba) Gazze'de ateşkes anlaşmasına varma çabalarının olumlu bir atmosferde devam ettiğini doğruladı.

Şarku’l Avsat’ın el-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalından aktardığı habere göre kaynak, “İki taraf arasındaki bazı ihtilaflı noktaların çözüme kavuşturulması için Mısır'ın ilgili tüm taraflarla istişareleri sürüyor” dedi.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalına göre üst düzey bir kaynak geçtiğimiz cuma günü Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu bildirmişti. Kanala göre, ‘7 Ekim'den bu yana İsrail'in karadan, denizden ve havadan eşi benzeri görülmemiş saldırılarına maruz kalan Gazze Şeridi, işgal güçlerinin özellikle kuzey bölgelerine insani yardım ulaştırılmasını engellemeye devam etmesi nedeniyle, kıtlığa varan son derece zor insani koşullar altında yaşıyor. Gazze Şeridi'nin güneyine ulaşan yardımlar, özellikle yerinden edilenlerin son sığınağı olan Refah'taki vatandaşların ihtiyaçları için yeterli değil.’


UNAMI’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte meydana gelecek 3 tehlike

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
TT

UNAMI’nin Irak’tan çekilmesiyle birlikte meydana gelecek 3 tehlike

Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından basın toplantısı düzenledi. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Mart ayı sonunda BM Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği mektuba göre, Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani hükümeti, Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu'nun (UNAMI) görevlerini Mayıs 2026'ya kadar tamamlamasını talep ederek BM ile ilişkilerini yeniden düzenlemek niyetinde.

Guterres uzun mektubunda, Sudani ve hükümetinin geçen yıl Irak'a yaptığı ziyaret sırasında kendisinden ‘Jeanine Hennis-Plasschaert liderliğindeki misyonun (UNAMI) Irak'ta güvenlik ve siyasi istikrarın kademeli olarak sağlandığı göz önüne alınarak 31 Mayıs 2026'ya kadar çalışmalarını tamamlaması’ talebinde bulunduğunu belirtti.

Yerel ekip

Guterres, Irak hükümetinin kalkınma ve insani konularda doğrudan BM kurumları, fonları ve programları ile çalışmak üzere BM sistemi ile çalışmalarını yeniden düzenleme niyetinde olduğunu ve Bağdat'ın bu kuruluşların çalışmalarının ‘BM Güvenlik Konseyi tarafından yetkilendirilmiş bir misyon aracılığıyla değil, Irak'taki yerel BM ekibi’ aracılığıyla koordine edilmesini istediğini belirtti.

DCFVBRT
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert (UNAMI)

Bağdat ayrıca, ‘31 Mayıs 2024 itibariyle UNAMI'nin yetkilerinin insani yardım ve kalkınma konularına indirgenmesini’ ve bunu takiben kalan görevlerin Mayıs 2025 itibariyle bir yıl süreyle Irak'taki ülke ekibine devredilmesini talep etti.

Her ne kadar Guterres, ülkenin UNAMI’nin varlığına ihtiyaç duyduğunu yinelese de, mektubunda Irak'taki mevcut büyüklüğünün ‘olması gerekenden fazla’ olduğunu kabul etti. Ayrıca BM'nin Irak'taki varlığının kapsamlı bir şekilde yapılandırılmasının bir parçası olarak çalışmalarının ‘kademeli’ olarak yerel bir ekibe devredilmesini desteklediğini belirtti.

Bununla birlikte Guterres, ‘Irak yönetiminin UNAMI'nin yardımına artık ihtiyaç duymadığını tespit etmesi halinde, görevi devralmaya hazır olması ve BM'nin de destek vermeye hazır olması gerektiğini’ vurguladı.

Söz konusu mektup, UNAMI'nin görevlerinin yerel bir ekibe devredilmesi sürecinin Irak hükümetiyle mutabık kalınarak ve belirlenen iki yıllık süreye uygun olarak yürütülmesini tavsiye ediyor.

FRBTNY
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert daha önce Necef'e yaptığı bir ziyaret sırasında (AFP)

Guterres, UNAMI'nin Mayıs sonunda başlayacak geçiş dönemindeki görevlerinin, UNAMI ile Irak hükümeti arasındaki ortaklığın yeniden canlandırılması ve UNAMI'nin seçim, insan hakları, medya ve kapasitesinin yerel BM ekibine devredilmesi için kademeli geçiş ve hazırlığın yanı sıra Irak hükümetinin yolsuzlukla mücadele, güvenlik sektörü reformu, su yönetimi ve iklim konularında kapasitesinin güçlendirilmesine odaklanmasını önerdi.

Kurumların kırılganlığı

Guterres, ‘kurumların kırılganlığı’ da dahil olmak üzere ülke için halen bir tehdit oluşturduğuna inandığı bir dizi gözlemi kaydetti. İstikrarsızlık faktörlerinden biri olarak ‘silahlı aktörlerin çoğalması’ olarak ifade ettiği silahlı gruplar ve hizipler meselesinin yanı sıra DEAŞ veya yeni bir terör örgütünün ortaya çıkma olasılığı korkusuna da atıfta bulundu.

Guterres, “Kürt ve Sünni taraflar halen devlet kurumlarına yönelik güveni az ve hakları için dışarıdan bir garanti arıyorlar. Bu noktada UNAMI’yi bir garantör olarak görüyorlar” dedi.

FDRBGTNY
Birleşmiş Milletler Irak Yardım Misyonu (UNAMI) Başkanı Jeanine Hennis-Plasschaert, Iraklı Şiilerin en üst dini mercii Ali es-Sistani'nin evini ziyaretinin ardından (arşiv - AFP)

Guterres, BM'nin ‘seçimler ve insan hakları konusunda teknik destek sağlamaya devam etmenin bir yolunu bulması gerektiğini, bunun çok önemli olduğunu ve aynı zamanda ulusal çatışma çözümü ve kriz yönetimi konusunda tavsiyelerde bulunması gerektiğini’ vurguladı.

‘Her şeyi başaramayacağız’

Guterres, UNAMI’nin Irak'ta ‘sonsuza kadar’ kalsa bile ‘her şeyi başaramayacağını’, çünkü sorumluluğun Iraklı kurumlarda olduğunu ifade etti.

UNAMI, merhum Devlet Başkanı Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinin ardından Irak hükümetinin talebi üzerine BM Güvenlik Konseyi'nin 1500 sayılı kararıyla 2003 yılında kuruldu ve o tarihten bu yana görevlerini yerine getirirken 2007 yılında 1770 sayılı kararla rolü önemli ölçüde genişletildi.

UNAMI'nin internet sitesinde yer alan tanıma göre ‘UNAMI'nin görevi, kapsayıcı siyasi diyaloğun ve ulusal ve toplumsal uzlaşmanın teşvik edilmesinde Irak Hükümeti ve halkına tavsiye, destek ve yardım sağlanmasına öncelik vermektir.’


The Jerusalem Post: İsrail ordusu Refah’taki yerinden edilenleri tahliye etmek üzere Gazze'nin orta kesiminde yeni bir 'güvenli bölge' kurmayı planlıyor

Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
TT

The Jerusalem Post: İsrail ordusu Refah’taki yerinden edilenleri tahliye etmek üzere Gazze'nin orta kesiminde yeni bir 'güvenli bölge' kurmayı planlıyor

Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)
Refah'tan Gazze Şeridi'nin orta kesimine doğru bir kamyonetin arkasında yolculuk eden Filistinli bir aile (AFP)

İsrail The Jerusalem Post gazetesi bugün yayınladığı bir haberde, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'tan tahliye edilecek yerinden edilen Filistinliler için Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yeni bir ‘güvenli bölge’ kurmayı planladığını bildirdi.

Gazete yeni güvenli bölgenin Nuseyrat ve el-Bureyc mülteci kamplarının eteklerinde, İsrail ordusu tarafından oluşturulan koridorun yakınlarında kurulacağını ve el-Mevasi yakınlarındaki mevcut barınma bölgesinin ise Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus şehrine doğru genişletileceğini aktardı.

Öte yandan İsrail basınına göre Başbakan Binyamin Netanyahu, dün yaptığı açıklamada, Refah’a kara saldırısına hazırlık olarak şehirdeki sivillerin tahliyesine başlandığını söyledi.

Ancak Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, dün yaptığı açıklamada henüz Refah sakinlerinden şehri boşaltmalarının istenmediğini açıkladı.


Hamas: Blinken’ın ateşkesle ilgili açıklamaları hareket üzerinde baskı oluşturma girişimidir

İsrail'in Refah’a yönelik hava saldırılarında ölen yakınlarının naaşlarının başında ağlayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Refah’a yönelik hava saldırılarında ölen yakınlarının naaşlarının başında ağlayan Filistinliler (Reuters)
TT

Hamas: Blinken’ın ateşkesle ilgili açıklamaları hareket üzerinde baskı oluşturma girişimidir

İsrail'in Refah’a yönelik hava saldırılarında ölen yakınlarının naaşlarının başında ağlayan Filistinliler (Reuters)
İsrail'in Refah’a yönelik hava saldırılarında ölen yakınlarının naaşlarının başında ağlayan Filistinliler (Reuters)

Hamas'ın yurtdışındaki siyasi departmanının başkanı Sami Ebu Zuhri bugün (Çarşamba) yaptığı açıklamada, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in açıklamalarının ‘gerçeğe aykırı olduğunu’ ve “ABD'nin değil İsrail'in dışişleri bakanı gibi çalışan Blinken’ın Hamas üzerinde baskı kurmaya ve işgali temize çıkarmaya çalışmasının şaşırtıcı olmadığını” söyledi.

Ebu Zuhri, Reuters'a yaptığı açıklamada Hamas'ın ateşkes için yapılan son teklifi halen müzakere ettiğini ifade etti.

Ebu Zuhri, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, İsrail müzakere heyetinin de kabul ettiği üzere, bir anlaşmaya varılmasını engelleyen kişi olduğunu ve birkaç gün önce İsrail'in değerlendirilmekte olan resmi yanıtını aldıklarını söyledi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise İsrail ziyareti sırasında ABD'nin İsrail ile Hamas arasında esirlerin serbest bırakılmasını da içeren bir ateşkes anlaşmasına varılması konusunda ‘kararlı’ olduğunu açıkladı.

Blinken, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile Tel Aviv'de yaptığı görüşmede, “Bu zor zamanlarda bile ateşkese varmaya, Gazze Şeridi’nde tutulan İsrailli esirleri evlerine getirmeye ve bunu hemen yapmaya kararlıyız. Bunun gerçekleşmemesinin tek nedeni Hamas” ifadelerini kullandı.


‘Parçalanmış demokrasi’... Gazze Savaşı’nda Fransız üniversiteleri ne yaptı?

Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
TT

‘Parçalanmış demokrasi’... Gazze Savaşı’nda Fransız üniversiteleri ne yaptı?

Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)
Fransız çevik kuvvet polisi, Pazartesi günü bir öğrenci oturma eylemini dağıtmak için Sorbonne Üniversitesi kampüsüne girmeye hazırlanıyor. (EPA)

Fransa Başbakanı Gabriel Attal, altı ayı aşkın bir süredir devam eden ve en az 34 bin kişinin ölümüne neden olan Gazze Şeridi'ndeki katliamı protesto etmek için ABD'den Fransız üniversitelerine ve enstitülerine ulaşan öğrenci hareketine karşı yetkililerin sert tutumunu somutlaştırmak istiyor.

Endişe verici sayıdaki ölüme ek olarak on binlerce yaralı ve açlıktan ölüm gibi başlıkları olan bu insani kriz, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'i Gazze'yi İkinci Dünya Savaşı'nda tamamen yok edilen Alman şehirlerine benzetmeye sevk etti.

Attal geçtiğimiz Cumartesi günü, Paris'teki Siyasal Bilimler Enstitüsü'nde devam eden öğrenci gösterilerini ‘üzücü ve şok edici bir hareket’ olarak yorumlayarak, “Öğrencilerimize ve öğretim görevlilerimize kendi kurallarını dayatmaya çalışan aktif ve tehlikeli bir azınlığa tolerans gösterilmeyecektir” dedi.

ferth
Fransa Başbakanı Gabriel Attal, geçtiğimiz Cumartesi günü bir dizi yetkiliyle birlikte gerçekleştirdiği tur sırasında (AFP)

Sloganı ‘eğitim sektörüne güç ve prestij kazandırmak’ olan Başbakan, enstitü ve üniversitelerin kapatılmasını ve eğitimin engellenmesini eleştirerek, oklarını ‘siyasi güçlere’, özellikle de ‘çalışmaların devamını engellemeye çalışan azınlığın’ provokatörü olarak gördüğü Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’ne (LFI) yöneltti.

Sorbonne Üniversitesi

Siyasal Bilimler Enstitüsü'nde yaşananlar tarihi Sorbonne Üniversitesi'ne de sıçradı ve onlarca öğrenci üniversitenin avlusunda oturma eylemi yaptı. Üniversite yönetimi güvenlik güçlerini çağırmadan önce oturma eylemini dağıtmak, çadırları kaldırmak ve protestocuları uzaklaştırmak için müdahale etti.

Yaygın olarak dolaşıma sokulan videolar polisin protestoculara karşı uyguladığı şiddeti gözler önüne serdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre, güvenlik güçleri geldiğinde orada bulunan Sorbonne öğrencisi Louis Mazer şunları söyledi: “Birçok Amerikan üniversitesinde olduğu gibi biz de çadırlar kurduk. Filistin'de yaşananlar ve Gazze Şeridi'nde devam eden soykırım hakkında farkındalık yaratmak için elimizden geleni yapıyoruz. Polis hızla geldi, çadırları yıktı, öğrencileri yakalarından tutup yerlerde sürükledi. Bu kabul edilemez. Tamamen şok olduk.”

frgbthyn
Gazze yanlısı öğrenciler Pazartesi günü Paris'teki Sorbonne Üniversitesi önünde protesto gösterisi düzenledi. (EPA)

Üniversite kampüsünde yaşananları protesto etmek amacıyla Sorbonne'un dışında yüzlerce öğrenci, polis müdahalesini ve Gazze Şeridi'nde devam eden katliamı protesto eden spontane bir gösteri düzenlendi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bir polis kaynağı şiddet kullanıldığını reddederek, ‘tahliye işleminin sadece birkaç dakika sürdüğünü ve herhangi bir sorun yaşanmadan barışçıl bir şekilde gerçekleştirildiğini’ doğruladı.

Daha önce, günlerce süren öğrenci protestolarının ardından Siyasal Bilimler Enstitüsü yönetimi, öğrenci temsilcileriyle protestoculara karşı yasal işlemleri geri çekme ve Perşembe gününü Gazze'deki durumla ilgili bir diyaloğa ayırma konusunda anlaşmaya vararak kampüste polis müdahalesini önlemeyi başarmıştı.

Sorbonne Üniversitesi ve Siyasal Bilimler Enstitüsü öğrencileri, İsrail'in kınanması ve İsrail ile bu iki eğitim kurumu arasındaki iş birliğinin sona erdirilmesi çağrısında bulundu. Fransa Ulusal Öğrenci Birliği, geçtiğimiz Pazartesi günü bir bildiri yayınlayarak üniversitelerde ‘yoğunlaştırılmış seferberlik’ çağrısında bulundu. Aşırı solcu LFI da destekçilerini eylemcilere destek vermeye ve katılmaya çağırdı.

Fransa Ulusal Öğrenci Birliği bir açıklama yayınlayarak ‘seferberlik’ çağrısında bulundu ve ‘kendilerini susturma girişimleri’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınamak için ‘meşru’ gördükleri tüm yöntemlere başvuracaklarını duyurdu.

Yargıya başvurmak

Öğrencilerin sesini bastırmak ve kampüslerde protestoların genişlemesini önlemek için güvenlik güçlerinin kullanılmasına paralel olarak, Gazze'ye destek açıklamalarını caydırmak için kullanılan bir başka araç daha var: mahkemeye gitmek ve şikâyette bulunmak.

Sayıları onlarca olan bu şikayetler iki ana suçlama etrafında dönüyor: ‘terörizmi yüceltmek ve antisemitizm’. Söz konusu suçlama ve şikayetlere üç kuruluş öncülük ediyor: Avrupa Yahudi Örgütü, Fransa'daki Yahudi Kurumları Temsil Konseyi ve Fransız Yahudi Gençliği.

Davaların boyutunu göstermek için geçtiğimiz Ekim ayından bu yana ‘terörizmi yüceltmek’ ya da ‘antisemitizm’ suçlamasıyla 386 dava açıldığını belirtmek yeterli olacaktır.

LFI parlamento grubu başkanı Mathilde Panot dün (Salı), yaklaşık yedi ay önce, 7 Ekim'de yaptığı ve Hamas'ın yaptıklarını ‘Filistin güçlerinin silahlı saldırısı’ olarak nitelendirdiği bir açıklamaya dayanılarak Avrupa Yahudi Örgütü tarafından ‘terörizmi yüceltme’ suçlamasıyla Paris'teki Kriminal Polis Müdürlüğü merkezine geldi.

gbfthn ht
Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI) parlamento grubu başkanı Mathilde Panot, dün (Salı) ifade vermeden önce açıklamalarda bulunuyor. (AFP)

Aynı gün Filistin asıllı Fransız avukat Rima Hasan, Le Crayon dergisine verdiği ve Hamas'ın yaptıklarını ‘meşru bir eylem’ olarak nitelendirdiği röportaj nedeniyle benzer bir suçlamayla ifade vermeye çağrıldı.

Avrupa Parlamentosu seçimleri için LFI listesinden aday olan Rima Hasan, bu iddiaya yanıt olarak ‘açıklamasının bağlamından koparıldığını’ ve hangi taraftan gelirse gelsin ‘terörizmi’ doğal olarak kınadığını söyledi. Panot ifade vermeye gitmeden önce, yüzlerce protestocu Panot'un ifade vermeye çağrılmasını ve uygulanan siyasi sansürü kınamak üzere toplandı. Panot yaptığı kısa konuşmada, “Hangi demokraside siyasi aktivistlere ve sendikacılara karşı terörle mücadele yöntemleri kullanılır?” diye sordu.

İsrail lobisi

Panot, “Beni ve diğerlerini ‘terörizmi yüceltmek’ ve ‘antisemitizm’ suçlamalarıyla kovalayan İsrail yanlısı kuruluşlara, açtıkları davaların bizi susturamayacağını söylemek istiyorum” dedi.

Rima Hasan da ‘Gazze katliamları’ olarak tanımladığı olaylara atıfta bulundu. Ünlü Fransız-Yahudi avukat Gisele Halimi'nin bir zamanlar söylediği “Dünya Holokost'un barbarlığın mutlak sonu olacağını ummadı mı?” ifadesini aktararak Gazze Şeridi'nde yaşananların da benzer bir Holokost olduğunu ima etti.

fvgtyhn
Filistin asıllı Fransız avukat Rima Hasan, dün (Salı) Boyun Eğmeyen Fransa Partisi (LFI)  tarafından düzenlenen bir mitingde konuşuyor. (AFP)

Eski cumhurbaşkanı adayı ve LFI lideri Jean-Luc Melenchon, 23 Nisan'da X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, bazı isimlerin ifade vermeye çağrılmasını “Gazze'deki katliamı korumak için tasarlanmış, Fransız demokrasi tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olay” olarak nitelendirdi.

Melenchon'un kendisine de Rima Hasan'ın katılımıyla Lille kentinde düzenlenmesi planlanan basın toplantısından iki kez menedildiğinde yaptığı açıklamalar nedeniyle Eğitim Bakanı’nın talebi üzerine soruşturma açıldı.

Melenchon dün X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, Rima Hasan’a atıfta bulunarak “Fikirleri nedeniyle polis soruşturması altında olan bir aday var. Fransız demokrasisi paramparça olmuş durumda ve dünya bize hayretle bakıyor” ifadelerini kullandı.

En büyük iki topluluk

LFI, muhalifleri tarafından Gazze savaşını istismar etmek ve ‘seçimlerde oy toplamak amacıyla’ Filistinlilerin yanında yer almakla suçlanıyor. Aşırı sağ ve geleneksel sağ, eski Başbakan Edouard Philippe'in lideri olduğu Ufuklar Partisi ve eski bakan François Bayrou'nun lideri olduğu Demokratik Hareket ile birlikte partiyi en çok eleştirenler arasında yer alıyor.

Her seçim döneminde Melenchon ve partisine yönelik saldırılar yoğunlaşıyor. Sağ kesim, eleştirmenlerin iddia ettiği gibi özellikle büyük şehirlerin banliyölerindeki göçmenlerin, onların çocuklarının ve Müslümanların oylarını çekmeye çalışan LFI’yı ‘solcu-İslamcı ittifak’ olarak adlandırmayı seviyor.

LFI, Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri için Gazze'deki Filistinlilerin savunulmasını, kampanyasının ana odağı haline getirdi. Gazze savaşı, Batı Avrupa'daki en büyük Müslüman ve Yahudi topluluklarının yaşadığı Fransa'da son derece bölücü bir nitelik taşıyor.

Savaşın başlangıcında Fransız yetkililer kamu düzenini bozacağı endişesiyle Filistin yanlısı gösterileri yasaklamıştı. Ancak mahkeme kararları hükümetin kararlarını bozdu. O tarihten bu yana her Cumartesi başkent sokaklarında ve birçok Fransız şehrinde gösteriler düzenleniyor.


İsrail, Lübnan'ın güneyindeki Aitaroun kasabasının eteklerine baskın düzenledi

İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Shuba köyüne düzenlediği baskının ardından r yükselen dumanla (Arşiv- AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Shuba köyüne düzenlediği baskının ardından r yükselen dumanla (Arşiv- AFP)
TT

İsrail, Lübnan'ın güneyindeki Aitaroun kasabasının eteklerine baskın düzenledi

İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Shuba köyüne düzenlediği baskının ardından r yükselen dumanla (Arşiv- AFP)
İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki Kfar Shuba köyüne düzenlediği baskının ardından r yükselen dumanla (Arşiv- AFP)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı bugün (Çarşamba) yer alan haberde, İsrail savaş uçaklarının dün gece geç saatlerde ülkenin güneyindeki Aitaroun kasabasının eteklerine baskın düzenlediği belirtildi.

Lübnan medyası ise İsrail savaş uçaklarının Kafr Kila, Mays El Cebel kasabalarının eteklerine çok sayıda baskın düzenlediğini bildirdi.


Husi medyası: Hudeyde'deki Ras İsa'ya Amerikan-İngiliz saldırısı

ABD ve İngiltere, grubu zayıflatmak amacıyla Husi bölgelerine hava saldırıları düzenliyor (EPA)
ABD ve İngiltere, grubu zayıflatmak amacıyla Husi bölgelerine hava saldırıları düzenliyor (EPA)
TT

Husi medyası: Hudeyde'deki Ras İsa'ya Amerikan-İngiliz saldırısı

ABD ve İngiltere, grubu zayıflatmak amacıyla Husi bölgelerine hava saldırıları düzenliyor (EPA)
ABD ve İngiltere, grubu zayıflatmak amacıyla Husi bölgelerine hava saldırıları düzenliyor (EPA)

Husilere ait " el-Mesire " televizyonu dün (Salı) Amerikan-İngiliz uçaklarının, Hudeyde kentine bağlı es-Salif ilçesindeki Ras İsa bölgesini bombaladığını bildirdi. Kanal olayla ilgili daha fazla ayrıntı vermedi.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) göre ABD ve İngiltere, Husilerin seyrüsefer özgürlüğünü tehlikeye atma, küresel ticareti tehdit etme kabiliyetini zayıflatmak amacıyla Husi bölgelerine zaman zaman hava saldırıları düzenliyor.

Husi grubu, 7 Ekim’den bu yana İsrail saldırısı altında olan Gazze Şeridi ile dayanışma amacıyla, Kızıldeniz'de İsrail şirketlerine ait olduğunu ya da İsrail’in işlettiğini söylediği, İsrail'e mal taşıyan veya İsrail'den mal götüren gemileri hedef alıyor


Lübnan'da silahlı grupların çoğalması endişeleri artırıyor

Bir Cemaat-i İslami üyesinin Beyrut'taki cenaze töreninden (AP)
Bir Cemaat-i İslami üyesinin Beyrut'taki cenaze töreninden (AP)
TT

Lübnan'da silahlı grupların çoğalması endişeleri artırıyor

Bir Cemaat-i İslami üyesinin Beyrut'taki cenaze töreninden (AP)
Bir Cemaat-i İslami üyesinin Beyrut'taki cenaze töreninden (AP)

Lübnanlı ve Filistinli beş silahlı grubun güney cephesindeki askeri faaliyetleri Lübnan'ın siyasi gündemini meşgul ediyor. Lübnan’ın ülkenin güneyindeki son savaş sırasında ağır silahlarıyla ortaya çıkan ‘direniş grupları’ tarafından kullanılan silahları toplama sorunuyla karşı karşıya kalacağı tahmin ediliyor.

Lübnanlı yetkililer, iç savaştan bu yana alışılagelmiş bir durum olarak bireysel silahlar Lübnanlıların elindeyken ağır silahların Hizbullah, Emel Hareketi ve Cemaat-i İslami üyelerinin yanı sıra İzzettin el-Kassam Tugayları ve İslami Cihad Hareketi gibi Filistinli grupların eline geçtiğini fısıldadılar.

Silahlı grupların çoğalması ülkede endişe yaratırken, bazılarının onlarca bazılarının yüzlerce üyesi olan grupların savaşçı sayısına ilişkin güvenlik birimleri tam bir tahminde bulunamıyor.

Bu mesele, ilgili ‘endişelere’ ve savaşın sona ermesinden sonra nasıl ele alınacağına ilişkin soru işaretlerine rağmen henüz siyasi partiler ve güçler arasında siyasi düzeyde tartışılmadı. Siyasi güçlerin hiçbiri ‘bu yeni gerçeklikle nasıl başa çıkılacağına’ dair bir vizyona sahipmiş gibi görünmüyor.

Değişim Bloğu’ndan milletvekili İbrahim Muneymine, devletin kontrolü dışındaki silahların kabul edilmesi kültürünün sürdürülmesini ve silahların yeni siyasi denklemler dayatmak için kullanılmasını reddetti.

Eski Meclis Başkan Yardımcısı Elie el-Ferezli ise devletin kontrolü dışındaki silahlar sorununun çözümüne dair tek garantinin cumhurbaşkanının seçilmesinden başlayarak anayasanın uygulanması olduğunu vurguladı.


Bağımsız bir Filistin devletinin tanınması, iki devletli çözümle ilgili müzakerelerin önünü açabilir

BM Genel Kurulu genel oturumundan bir kare (Arşiv - Reuters)
BM Genel Kurulu genel oturumundan bir kare (Arşiv - Reuters)
TT

Bağımsız bir Filistin devletinin tanınması, iki devletli çözümle ilgili müzakerelerin önünü açabilir

BM Genel Kurulu genel oturumundan bir kare (Arşiv - Reuters)
BM Genel Kurulu genel oturumundan bir kare (Arşiv - Reuters)

Analistler sembolik olmasına rağmen mayıs ayında bazı Avrupa ülkeleri tarafından tanınması beklenen bağımsız Filistin devletinin, Batı’nın Gazze’deki çatışmayı çözmek için savunduğu iki devletli çözüm müzakerelerinin önünü açabileceğini düşünüyorlar.

Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, pazartesi günü Riyad'da yaptığı açıklamada aralarında Belçika, İrlanda, Malta, Slovenya ve İspanya'nın da bulunduğu bazı Avrupa ülkelerinin mayıs ayında Filistin devletini tanıdıklarını açıklamalarını beklediğini söyledi.

Akdeniz ve Ortadoğu Araştırmaları ve Çalışmaları Enstitüsü'nden (iReMMO) Agnès Levallois, “Her şeyden önce bu, Filistinlilerin hayatını değiştirmeyecek sembolik bir jestten ibaret olsa da İsrail'i bağımsız bir Filistin devletini tanımaya zorlamak için bir baskı aracı olabilir” değerlendirmesinde bulundu. Ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD Başkanı Joe Biden yönetimi ve AB ülkelerinin uzun vadeli tek çözüm olarak gördüğü Filistin devletinin tanınmasına karşı çıkıyor.

Merkezi Cenevre'de bulunan Arap Dünyası ve Akdeniz Araştırma Merkezi'nin (CERMAM) Direktörü Hüsnü Abidi, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim'de İsrail'in güneyinde gerçekleştirdiği ve daha önce eşi ve benzeri görülmemiş saldırının ardından Netanyahu’nun bağımsız bir Filistin devletinin tanınmasını Hamas’a verilecek bir ödül olarak gördüğünün altını çizdi.

Ancak Avrupalıların Netanyahu’nun aksine bağımsız bir Filistin devletini tanımanın, Filistin Yönetimi’ni güçlendirip Hamas'ın konumunu zayıflatarak Filistinlilerin haklarını tesis etme yolunda atılacak bir adım olduğuna inandıklarını vurgulayan Abidi, “Bu da ne Hamas ne de Netanyahu için güçlü bir nokta olmayan barış dinamiğini güçlendirecek” dedi.

Fransa'nın eski Katar ve Suudi Arabistan Büyükelçisi Bertrand Besancenot ise Filistin devletinin Avrupa ülkeleri tarafından tanınmasının Netanyahu'nun tutumu üzerinde doğrudan bir etkisi olmayacağını düşünüyor. Bunun Netanyahu’yu kızdıracağını, ama fikirlerini değiştireceğini düşünen Besancenot, “Öte yandan Avrupa tarafından bu yönde bir hareketi olduğunu ve bu konu masada değilmiş gibi davranamayacağımızı göstermemiz, Biden yönetiminin Netanyahu üzerindeki baskısını artırmasına yardımcı olacaktır” şeklinde konuştu.

İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, 10 Nisan’da İspanyol milletvekillerine yaptığı bir konuşmada, bağımsız bir Filistin devletini tanımanın ‘Avrupa'nın jeopolitik olarak çıkarına olduğunu’ söyledi.

Sanchez, birkaç gün önce İrlanda, Malta ve Slovenya başbakanlarıyla birlikte, İsrail-Filistin çatışmasının çözümüne ‘olumlu bir katkıda bulunması halinde bağımsız bir Filistin devletini tanımaya hazır olduklarını’ belirten ortak bir bildiriye imza atmıştı.

İki devletli çözüm stratejisine dahil

Öte yandan Fransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, Riyad'daki toplantılar sırasında mevkidaşlarına bağımsız bir Filistin devletini tanıma meselesinin Fransa için bir tabu olmadığını, ancak bunun iki devletli bir çözüme yönelik küresel bir strateji çerçevesinde faydalı olması gerektiğini söyledi.

Ancak Levallois, başka herhangi bir somut gelişme olmaksızın ‘sadece vicdanları rahatlatmak için’ bağımsız bir Filistin devletini tanımanın ‘gerçek bir tuzak olabileceği’ uyarısında bulundu.

Bugüne kadar Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 193 ülkeden 137'si bağımsız bir Filistin devletinin tanınması kararını kabul etti.

New York Times (NYT) gazetesinde aralık ayı ortalarında yayınlanan bir makalede, eski ABD Başkanı Barack Obama'nın danışmanlarından David Harden ve insani yardım aktivisti Larry Garber, Washington'ı benzer bir adım atamaya çağırdılar. Hamas'ın ‘nehirden denize kadar uzanan bir İslam devleti kurma emellerini baltalamanın bir yolu’ olarak bunun yapılması gerektiğini vurgulayan Harden ve Garber, böylece Filistinlilerin bağımsızlık hayallerini gerçekleştirmek için çalışacak yeni liderler seçmeye teşvik edileceğini belirttiler.


Netanyahu Refah’a kara saldırısıyla ateşkesi birbirinden ayrı tutuyor

ABD CENTCOM tarafından dün yayınlanan ve insani yardımların ulaştırılması için bir liman inşa etme çalışmaları çerçevesinde Gazze Şeridi açıklarında yüzen iskeleyi gösteren fotoğraf (AP)
ABD CENTCOM tarafından dün yayınlanan ve insani yardımların ulaştırılması için bir liman inşa etme çalışmaları çerçevesinde Gazze Şeridi açıklarında yüzen iskeleyi gösteren fotoğraf (AP)
TT

Netanyahu Refah’a kara saldırısıyla ateşkesi birbirinden ayrı tutuyor

ABD CENTCOM tarafından dün yayınlanan ve insani yardımların ulaştırılması için bir liman inşa etme çalışmaları çerçevesinde Gazze Şeridi açıklarında yüzen iskeleyi gösteren fotoğraf (AP)
ABD CENTCOM tarafından dün yayınlanan ve insani yardımların ulaştırılması için bir liman inşa etme çalışmaları çerçevesinde Gazze Şeridi açıklarında yüzen iskeleyi gösteren fotoğraf (AP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu dün Gazze Şeridi'nin en güneyinde yer alan Refah’a karar saldırısı planını, Hamas Hareketi ile olası ateşkes anlaşmasından ve iki taraf arasında rehine ve tutuklu takası için Mısır'ın desteklediği müzakerelerin geleceğinden ayrı tutmaya çalıştı.

Uluslararası ve bölgesel çevreler Hamas Hareketi tarafından ateşkes önerisine verilecek yanıtı beklerken Netanyahu, hükümetindeki aşırı sağcıların Refah'a kara saldırısının yapılması çağrılarına destek verdi. Netanyahu, Gazze'de öldürülen İsrail askerlerinin ve Hamas’ın elindeki rehinelerin aileleriyle bir araya geldiği toplantıda “Refah'a gireceğiz. Anlaşma olsun ya da olmasın Hamas'a asla teslim olmayacağız” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Kahire, Gazze'de ateşkes ilan edilmesi için gayret gösteriyor. Eğer ateşkes sağlanırsa, İsrail'in Mısır sınırı yakınlarındaki Refah'a geniş çaplı kara saldırısının ‘ertelenme ihtimali’ söz konusu. Müzakerelere dair bilgilerini Şark’ul Avsat’la paylaşan Mısırlı bir kaynak, ateşkes anlaşmasının önündeki zorlukların azaldığını ve önerilerin ayrıntılarında önemli bir sorun olmadığını söyledi. Kaynak, söz konusu zorlukların artık tarafların anlaşmayı sonuçlandırma iradesine ve arzusuna bağlı olduğunu belirtti.

Diğer taraftan Gazze Şeridi'ndeki gelişmelerle ilgili olarak Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Olağanüstü Ortak Zirvesi tarafından görevlendirilen Temas Grubu'nun, pazartesi günü Avrupa ülkelerinin dışişleri bakanları ve temsilcileriyle yaptığı toplantıda, Gazze Şeridi'ndeki savaşın sona erdirilmesi ve iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için gerekli adımların atılmasına yönelik çabalara destek vurgulandı. Ayrıca uluslararası hukuk ve üzerinde mutabık kalınan ilkeler uyarınca, iki devletli çözümün hayata geçirilmesi için güvenilir ve geri dönülemez yola dair kapsamlı bir yaklaşım benimsenmesinin önemi ve gerekliliğinin altı çizildi.