BM: Yemen savaşında 233 bin kişi hayatını kaybetti

BM: Yemen savaşında 233 bin kişi hayatını kaybetti
TT

BM: Yemen savaşında 233 bin kişi hayatını kaybetti

BM: Yemen savaşında 233 bin kişi hayatını kaybetti

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’nin (OCHA) son raporunda, Husi milislerin çıkardığı savaşın ilk beş yılda tahmini 233 bin kişinin ölümüne neden olduğu bildirildi. Bu sayı dahilindeki 131 bin kişinin gıda, sağlık hizmetleri ve altyapı eksikliği gibi dolaylı nedenlerle yaşamını yitirdiği, aynı zamanda geçen yıl 33, bu yıl ise 47 farklı cephe olduğuna değinildi.
Söz konusu raporda, 2020'nin ilk dokuz ayında 3 bin 153 çocuğun hayatını kaybettiği, 5 bin 660 çocuğun ve bin 500 sivilin yaralandığı bildirildi. Tıp merkezleri de dahil olmak üzere uluslararası insani hukuk kapsamında korunan tesislere yönelik saldırıların devam ettiğine de değinildi.
Yemen hükümetinin bildirdiğine göre, BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths’in darbeyi sona erdiren ve ülkeyi grubun 2014 sonlarında darbe yaptığı geçiş rayına oturtan bir çözüme ulaşmak için sarf ettiği çabalara rağmen Husi milisler üç referansa ve uluslararası kararlara dayalı barışa ulaşmaya yönelik her türlü çabayı reddediyor.
Husi milislerin son iki gündür artan saldırıları, özellikle de Hudeyde ve Taiz’de Yemenli sivillerin, kadın ve çocukların ölüm oranını artırdı. Yemen hükümeti, insan hakları kurumları ve uluslararası tarafların kınadığı bu durum, Yemenli aktivistler tarafından ‘utandırıcı’ olarak nitelendirildi.
Resmi ve tıbbi kaynaklar, Husi milislerin Pazartesi günü kuşatma altındaki Taiz şehri yerleşim mahallelerine düzenlediği yoğun saldırıların 2 kız çocuğunun ölümüne, 10 kişinin yaralanmasına neden olduğunu bildirdi.
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), aralarında kadınlar da olmak üzere 10 yaralının Taiz’de bulunan ve MSF tarafından desteklenen Sevra Hastanesi’ne sevk edildiğini duyurdu. Biri beş yaşında, diğeri ise dokuz aylık 2 kız çocuğunun ise hastaneye varmadan hayatını kaybettiği belirtildi.
Şehirdeki yerel kaynaklar, Sittin Caddesi'nde konuşlu Husi milislerin Taiz'in kuzeyi ve merkezindeki yerleşim mahallelerini hedef alan şiddetli bir bombardıman başlattığını, Erbain cephesinde ise Ulusal Ordu kuvvetleriyle şiddetli çatışmaların yaşandığını belirtti.
Husilerin saldırılarının Usayfira bölgesinde bulunan Mefteş mahallesi de dahil olmak üzere birçok mahalleyi etkilediğini söyleyen kaynaklar, milislerin saldırılara karşı koyan hükümet güçlerinin bulunduğu alanları da hedef almaya başladığını dile getirdi.
Yemen ordusu resmi internet sitesi 26 September News’in haberine göre, Taiz'in kuzeyindeki Erbain cephesinde ordu ile milisler arasında patlak veren şiddetli çatışmalarda bir dizi milis öldürüldü ve yara aldı. Aynı zamanda milislere ait savaş araçları imha edildi.
Söz konusu habere göre, Husi milisler kendi cephelerindeki kayıplara nüfusun yoğun olduğu şehirdeki mahalleleri hedef alarak karşılık verdi. Nitekim kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere çok sayıda sivilin öldürüldüğü ve yaralandığı belirtildi.
Söz konusu saldırılar, Husi milislerin Hudeyde’de işlediği korkunç katliamın bir gün ardından geldi. Husilerin Dureyhimi’deki el-Faze bölgesine yönelik saldırılarında 4 çocuk ve 4 kadın hayatını kaybederken 7 kişi ise yaralandı. 
Yemen Enformasyon Bakanı Muammer el-İryani, konuyla ilgili resmi açıklamasında bu katliamı tam teşekküllü bir savaş suçu olarak nitelendirerek “Bu çirkin suç, terörist Husi milislerin devlete karşı yürüttüğü darbeden bu yana sivillere, çocuklara ve kadınlara karşı işlediği suçlar dizisinde yer alıyor. On binlerce sivil, hiçbir gerekçesi olmayan uluslararası sessizlik ışığında Husiler tarafından soğukkanlılıkla öldürüldü” ifadelerini kullandı.
Bakan İryani; BM Yemen Özel Temsilcisi Griffiths ve uluslararası izleme ekibini bu çirkin suçu açıkça kınamaya, Husi milislerin Hudeyde’deki suçlarını ve ateşkese yönelik ihlallerini durdurmadaki sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdı.
Birleşmiş Milletler Hudeyde Anlaşması'nı Destekleme Misyonu (UNMHA) Başkanı Abhijit Guha da saldırıyı kınadı. Ancak saldırıdan açıkça Husi milisleri sorumlu tutmaması, sosyal medyadaki Yemenli aktivistleri kızdırdı.
OCHA Direktörü Lise Grande ise saldırı hakkında konuşmaktan kaçındı. Yardımcısı Altaf Musani, “Kadınlara ve çocuklara yönelik bu saldırı kabul edilemez ve hiçbir gerekçesi olamaz. Çatışmanın tarafları, sivilleri korumak için mümkün olan tüm önlemleri almakla yükümlü. Bu korkunç bir saldırıdır; uluslararası insancıl hukukun açık ihlalidir” ifadelerini kullandı. Ülkedeki insani krize, finansman eksikliğine ve koronavirüs salgınının getirdiği tehlikelere vurguda bulunan Musani, “Çatışmanın tarafları, sürdürülebilir barış için çalışmanın, daha fazla sefaleti önlemenin ve hayat kurtarmanın bir yolunu bulmalıdır” ifadelerine başvurdu.
Meşru hükümet ile Husiler arasında 2018’de imzalanan Stockholm Anlaşması kapsamındaki kırılgan ateşkese rağmen saldırı ve ihlallere devam eden Husiler, Ortak Kuvvetler’in bildirdiğine göre iki yıl içerisinde yüzlerce can kaybı ve yaralının kaydedilmesine neden oldu.
Bu zamana kadar üç farklı generalin liderlik ettiği UNMHA, uluslararası toplumun güvenine rağmen, Stockholm Anlaşması’nın uygulanması, milislerin Hudeyde ve limanlarından çekilmesi konusunda ilerleme kaydetmedi.



Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
TT

Sudan Savaşında yeni umut penceresi: Suudi–ABD Girişimi

Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)
Sudan, on binlerce kişinin hayatını kaybettiği çatışmaların gölgesinde üçüncü yıl üst üste küresel insani krizler izleme listesinin başında yer aldı (Reuters)

Sudanlıların, 15 Nisan 2023’ten bu yana yaşadıkları savaşın ve insani trajedinin yakın zamanda sona ereceğine dair umutları giderek zayıfladı. İlk kurşunun sıkıldığı andan itibaren bölgesel ve uluslararası girişimlerin tıkanması, kamuoyundaki karamsarlığı daha da derinleştirdi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın inisiyatif alması ve Başkan Donald Trump’tan doğrudan müdahale istemesi, karamsar tablo içinde yeni bir umut penceresi açtı; Suudi Arabistan, kilitlenmiş sürecin çözümünde belirleyici bir aktör olarak öne çıktı.

Veliaht Prens, kısa süre önce ABD’ye yaptığı resmî ziyaret sırasında, savaşın durdurulmasına yardımcı olması için Başkan Trump’tan müdahale talep etti. Trump, 19 Kasım’da düzenlenen ABD–Suudi İş Forumu’nda yaptığı açıklamada bu talebi doğruladı.

dfrgt
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Riyad’daki el-Yemame Sarayı’nda Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ı kabul ederken (SPA)

Veliaht Prens’in Sudan’daki savaşı sona erdirmek için kendisinden doğrudan müdahale istediğini ifade eden Trump,  “Prens, Sudan konusunda belirleyici bir adım atmamı talep ediyor” dedi. Trump, ABD’nin çatışmanın bitirilmesinde etkin bir rol oynayacağını da sözlerine ekledi.

Halk ne diyor?

Savaşın harabeye çevirdiği Hartum’da vatandaşlar, Suudi hamlesini “kardeşlerden beklenen” bir adım olarak görüyor. Ahmed Musa, “Veliaht Prens’in yaptığı, kardeş bir ülke olan Suudi Arabistan’dan beklenen bir adımdır” diyor.

Hızlı Destek Güçleri’nin kontrolüne giren Faşir’de yaşayan Hava İbrahim, savaşın yıkımını şu sözlerle anlatıyor: “Savaş yeşili kuruyu yok etti; çok zarar gördük.”

Kuşatma altındaki Kuzey Kordofan’ın başkenti Ubeyd’en İsa Abdullah ise genel ruh hâlini şöyle özetliyor: “Savaştan etkilenmeyen ev kalmadı; bu nedenle kardeşlerin müdahalesini memnuniyetle karşılıyoruz.”

Sudan Kurucu İttifakı'nın (Te'sis) fiilî başkenti konumundaki Nyala’dan F. Cibril, kamuoyunun temel beklentisinin çatışmaların sona ermesi, insani yardımların ulaştırılması ve yerinden edilenlerin geri dönüşü olduğunu belirtti.

sa
Güney Sudan’ın Renk şehrinde bir sınır noktasından ayrılmayı bekleyen, yerinden edilmiş ailelerin kişisel eşyalarını taşıyan bir kamyon (Arşiv – AFP)

Sudanlılar dışarıdan dayatılan bir çözümden ziyade, tarafları yeniden müzakere masasına getirecek, siyasi süreçlerin zaman kazanmak için kullanılmasını engelleyecek “tarafsız” bir arabulucu istiyor. Kamuoyunda Suudi Arabistan’ın bu rolü üstlenebileceği düşünülüyor.

Geri adım sinyalleri

Resmî düzeyde tepkiler tek çizgide ilerlemedi. Trump’ın 19 Kasım 2025’te Veliaht Prens’in talebini açıklamasının hemen ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Abdülfettah el-Burhan adımı memnuniyetle karşıladı ve X’te “Teşekkürler Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Trump” mesajını paylaştı.

Suudi ve ABD girişimlerine destek açıklayan Burhan hükümeti, barış için hazır olduğunu vurguladı; ancak Dörtlü Grup çerçevesindeki arabuluculuğa mesafeli durarak Suudi Arabistan’ın tek başına yürüteceği bir süreci ön plana çıkardı.

Askerî bir anlaşma mı?

Eski Başbakan Abdullah Hamduk’un liderliğindeki sivil-demokratik ittifak Sumud, Suudi çabalarını “yeni bir yol açabilecek olumlu bir adım” olarak değerlendirdi; ancak çözümün yalnızca askerler arasında kalmaması ve sivil aktörlerin kapsamlı bir uzlaşmaya dâhil edilmesi şartını koydu.

HDK’ye yakın Sudan Kurucu İttifakı da Suudi Arabistan’ın  hamlesini desteklediğini ve bunun krallığın Sudan’ın çöküşünü önleme konusundaki hassasiyetini yansıttığını söyledi.

Girişim başarılı olur mu?

Sudanlılar, Suudi–ABD girişimlerinin ateşkesi zorlayan, insani yardım geçişlerini mümkün kılan ve krizi yeniden üretmeyen bütüncül bir diplomatik çerçeveye dönüşmesini umuyor. Avukat Hatem İlyas, Şarku’l Avsat’a bu yaklaşımın “en büyük ihtiyaç” olduğunu ifade etti.

İlyas, Şarku’l Avsat’a, savaşın en büyük zorluğunun meşruiyet mücadelesi, toplumsal bölünme, kurumların zayıflığı ve çok sayıda aktörün çıkar çatışmalarından kaynaklanan karmaşık yapı olduğunu ifade etti.

rty6
Faşir’den kaçan Sudanlılar, 19 Kasım 2025’te Kuzey Sudan’daki Debbe kentinde bulunan “El-Ifad” yerinden edilmişler kampına ulaştıktan sonra dinlenirken (AFP)

Tüm belirsizliklere karşın, Sudan’ın doğusundan batısına uzanan kentlerde ortak bir duygu öne çıkıyor. Paris’te yaşayan gazeteci Muhammed el-Esbat, kamuoyunda silahların susmasına ve uzun süredir beklenen barışa giden yola dair temkinli ama güçlü bir beklentinin hâkim olduğunu ifade etti.

Yakın bir çözüme dair umutların zayıflamasının ardından, Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan’ın 15 Aralık’ta Riyad’a yaptığı ziyaret ve Veliaht Prens’le gerçekleştirdiği üst düzey görüşme, yeniden iyimser bir hava yarattı.

Riyad’da bu görüşmenin yapılması bile, savaşın durdurulması ve insani felaketin sona erdirilmesine yönelik yeni bir umut kapısı araladı. Genel kanaat, “Suudi Arabistan’ın Sudan’da savaşı durdurma dosyasını önceliklerinin başına aldığı” yönünde.

Savaşın yorduğu, canlar aldığı, geçim kaynaklarını yok ettiği ve milyonları mülteci ile yerinden edilmiş kişi hâline getirdiği Sudanlılar, ülkelerine, evlerine ve özledikleri hayatlarına dönmeyi umut ediyor. Peki bu kez girişimler kalıcı bir barış getirecek mi?


Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters
TT

Şam–SDG hattında belirsizlik: Anlaşma iddiaları yalanlandı

Fotoğraf:  Reuters
Fotoğraf:  Reuters

Suriye’nin El Vatan gazetesi, bugün (perşembe) hükümetten bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Suriye hükümeti ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yakın zamanda bir askerî anlaşmaya varılacağı yönündeki iddiaların yalanlandığını aktardı.

Kaynak, SDG ile temasların şu anda durmuş olduğunu ve hükümetin, Suriye Savunma Bakanlığı tarafından sunulan bir öneriye SDG’nin verdiği yanıtı değerlendirdiğini vurguladı.

Suriye televizyonu ise bugün, bir kaynağa dayandırarak, ABD arabuluculuğunda hükümet ile SDG arasında, unsurların yıl sonundan önce Suriye ordusu ve iç güvenlik güçlerine entegre edilmesini öngören bir askerî anlaşmaya yakında varılmasının beklendiğini bildirmişti.

Televizyonun aktardığına göre, söz konusu anlaşma Savunma ve İçişleri bakanlıklarına 90 bin unsurun entegre edilmesini ve Rakka, Deyrizor ve Haseke’de Savunma Bakanlığına bağlı güçler içinde SDG’ye tahsis edilecek üç askerî tümeni kapsıyor.

Kaynak ayrıca, hükümet güçlerinin Suriye’nin kuzeydoğusuna girişi, askerî karar alma mekanizması ile görev, yetki ve sorumlulukların dağılımı gibi başlıca ihtilaflı konuların hâlen müzakere edildiğini belirtti.


Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
TT

Katz: İsrail, yerleşimlerini korumak için Gazze Şeridi’nde güvenlik kuşağı kuracak

Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)
Batı Şeria’da Cenin kenti yakınlarında bulunan ve tahliye edilen İsrail yerleşimi Sanur’da İsrailli askerler (EPA)

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, bugün (perşembe) Gazze savaşıyla ilgili açıklamalarında, “Gazze’de kazandık” dedi. Hamas ile olası bir ateşkes anlaşmasına değinen Katz, ülkesinin “Gazze’den asla ayrılmayacağını” söyledi. Katz, İsrail Gazze Şeridi içinde, yerleşimleri korumak amacıyla bir güvenlik kuşağı oluşturacağını ifade etti.

Savunma Bakanı Katz, Hamas’ın silah bırakması gerektiğini yineleyerek, aksi takdirde “İsrail’in bu görevi kendisinin yerine getireceğini” ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Yedioth Ahronoth gazetesinden aktardığı habere göre Katz, Bnei Akiva, Ulpanot Merkezi ve Makor Rishon’un ortak düzenlediği Ulusal Eğitim Konferansı’nda yaptığı konuşmada, ABD Başkanı Donald Trump’ın planı çerçevesinde Hamas silah bırakmazsa İsrail’in bu adımı bizzat atacağını söyledi.

Haberde, ordunun Gazze’den çekilmesini ve bölgenin Filistinlilere devrini içeren anlaşmaya karşın, Katz’ın Gazze Şeridi’ni çevreleyen bir güvenlik kuşağının yerleşimlerin korunması amacıyla kurulacağını ifade ettiği belirtildi.

Öte yandan Batılı ülkeler iki devletli çözümden söz etmeyi sürdürürken, İsrail parlamentosu Knesset, Haziran 2024’te Ürdün Nehri’nin batısında bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden kararı resmen kabul etmişti. Kararda, 7 Ekim olaylarının ardından bir Filistin devleti kurulmasının “teröre ödül” anlamına geleceği savunulmuş ve bunun Hamas’ı daha da teşvik edeceği öne sürülmüştü.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile aşırı sağcı dini kanattan bazı bakanlar da defalarca Filistin devleti kurulmayacağını dile getirmişti.