Sudan ekonomisi dünya ile entegrasyona hazır mı?

Sudan’ın adının, Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, ülke ekonomisinin önündeki büyük bir engeli ortadan kaldıracak.

Sudan’ın Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, tek başına ülke ekonomisinin sorunlarını çözeceği anlamına gelmez (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Sudan’ın Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, tek başına ülke ekonomisinin sorunlarını çözeceği anlamına gelmez (Independent Arabia - Hasan Hamid)
TT

Sudan ekonomisi dünya ile entegrasyona hazır mı?

Sudan’ın Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, tek başına ülke ekonomisinin sorunlarını çözeceği anlamına gelmez (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Sudan’ın Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, tek başına ülke ekonomisinin sorunlarını çözeceği anlamına gelmez (Independent Arabia - Hasan Hamid)

Mina Abdulfettah
Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk'un, 11 Aralık'ta ülkenin adının, ABD’nin ‘Terörü destekleyen Ülkeler’ listesinden çıkarılacağını açıklamasının ardından Sudanlıları ihtiyatlı bir beklenti ve umut atmosferi kuşattı. Sudan, geçtiğimiz Ekim ayında, ABD Başkanı Donald Trump’ın, Sudan'ın adını Terörü Destekleyen Ülkeler listesinden çıkartmanın karşılığında 1998'de ABD'nin Kenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerine düzenlenen terör saldırılarının kurbanları ve yakınları için talep ettiği 10 milyar doların üzerindeki tazminatın, müzakereler sonucu 335 milyon dolara düşürülmesiyle Washinton’a transfer edildiğini açıkladı. Bu gelişmenin, Sudan’ın ekonomik sorunlarının çözülmesi ve zorlu hayat şartlarını hafifletmesi umutları ile ABD’nin başka taleplerinin de olacağı yönündeki uyarılar arasında “Hükümet 11 Aralık sonrasına hazırlandı mı? Bir sonraki aşama için ne gibi düzenlemeler yapıldı?” şeklinde bir takım sorular ortaya atıldı.

Fırsatlardan yararlanma şartları
Şarku’l Avsat’ın haberine göre Independent Arabia’ya konuşan Sudan Ticaret ve Sanayi Bakanı Medeni Abbas, “Sudan’ın adının, Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, ülke ekonomisinin önündeki büyük bir engeli ortadan kaldıracaktır. Bu her ne kadar bir adım olsa da tek başına tüm ekonomik sorunları çözeceği anlamına gelmiyor” ifadelerini kullandı.
Sudan’ın adının, Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılmasının bir takım fırsatlar sunduğunu belirten Abbas, bu fırsatlardan yararlanmak için başta bankacılık sistemindeki reformları, kamu hizmeti ve yatırıma elverişli ortam reformları ile özel sektör reformları olmak üzere bir takım temel koşulların sağlanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Ticaret ve Sanayi Bakanı Abbas açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Sudan Merkez Bankası, bankacılık sistemi ile reformlardaki bu değişikliklere öncülük etmek amacıyla üzerine düşeni yapıyor. Son yıllarda bankacılık sistemine ağır darbe indiren derin çarpıklıklar sebebiyle bu çabanın meyve vermesi için belirli bir süre gerekmektedir. Kamu hizmeti sektörüne gelince, özellikle yabancı yatırım fırsatlarıyla ilgilenen nitelikli kadroların yanı sıra işi otomatikleştirerek ve daha verimli dijital çalışmaya dönüştürerek reformların uygulanmasını hızlandırması gerekiyor.”
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın, Sudan'daki iş ve yatırım ortamını iyileştirecek ve bir takım kolaylıklar sağlanacak şekilde düzenleyecek ticari çalışmalar ile ilgili diğer tüm taraflarla iş birliği içinde ‘Tek Pencere Programı'nı başlatmak üzere çabalarını yoğunlaştırdığını söyleyen Bakan Abbas, “Sudan'daki iş koşullarının iyileştirilmesi için birkaç tarafla prensipte anlaşmaya varıldı” şeklinde konuştu. Bakanlığın ticaret ve sanayi alanıyla ilgili yeni yasaları olduğunu söyleyen Abbas, ayrıca Maliye Bakanlığı Yatırım Komisyonu’nun, Sudan'daki yatırım koşullarını iyileştirmenin, dış dünyaya açılma fırsatlarından yararlanmak amacıyla özel sektörle görüşmeleri sürdürmenin ve gerekli reformları uygulamanın yanı sıra ayrıca Sudan'da çalışmak isteyen uluslararası şirketlerle daha rekabetçi olabilmek için yeni bir yatırım yasası hazırladığını açıkladı.

Yardımların yeniden başlaması
Öte yandan Sudan’ın Ottawa Büyükelçisi Tarık Ebu Salih, “Sudan’ın adının, Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması ve Aralık ayı ortalarında egemen dokunulmazlığını geri kazanması konusunda Cumhuriyetçi ve Demokrat partiler arasında bir fikir birliği var. Kararın ABD Kongresi'nde onaylanacağına inanıyorum. Bu konuda geri adım atılacağını düşünmüyorum. Sudan'ın adının bu listeden çıkarılması kararı, Sudan hükümeti ile ABD yönetimi arasındaki zorlu müzakerelerin ardından alındı. ABD'nin Kenya ve Tanzanya'daki büyükelçiliklerine düzenlenen terör saldırılarının kurbanları ve yakınları için 335 milyon dolar tazminat ödenmesi yönünde bir anlaşmaya varıldı” ifadelerini kullandı.

Sudan’ın adı, Aralık ayı ortalarında Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılacak ve egemen dokunulmazlığını geri kazanacak (Independent Arabia - Hasan Hamid)
Büyükelçi Ebu Salih, ABD Başkanı Donald Trump’ın Sudan’ın adının 1993 yılından bu yana yer aldığı Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarmasıyla ilgili başkanlık emrini imzalamasının ve kararı, ABD Kongresi’ne bildirmesinin, ABD yönetiminin Sudan'ı bu listeden çıkarma konusunda ciddiyetini gösterdiğini vurguladı.
Büyükelçi sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sudan’ın ihtiyacı, ülkenin yatırımcı çekmesi için gerekli ortamın sağlanması, mevzuatın yeniden düzenlenmesi, yatırımla ilgili yasaların cazip hale getirilmesi, endişelerin giderilmesi, üretimin iki katına çıkarılması ve ihracatın teşvik edilmesidir. Çünkü Sudan, muazzam doğal kaynaklar bakımından oldukça zengin bir ülkedir ve adının Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılmasının ardından uluslararası şirketlerin çeşitli alanlarda yatırımlar yapmak için gelmesi bekleniyor.”
Altın madenciliği alanında faaliyet gösteren Kanadalı şirket Orco Gold'un, Sudan’ın adının Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılacağının duyurulmasının ardından bir açıklama yaptığını belirten Büyükelçi Ebu Salih, “Şirket açıklamasında, Sudan'ın adının bu listeden çıkarılmasının, ülkede daha olumlu bir siyasi değişim ve ekonomik toparlanmanın önünü açacağından bahsedildi. Şirketin CEO’su Richard Clark'a göre bu gelişme aynı zamanda, uluslararası yatırım topluluğuna verilen olumlu bir işareti temsil ediyor ve Sudan'a yönelik ekonomik yardımı da teşvik edecek. Clark, Afrika Kıtası’ndaki maden arama ve madencilik geliştirme alanında Sudan’ın önemli bir yere sahip olduğunu ve Sudan’a uygulanan tüm yaptırımların kaldırılmasının hemen ardından, heyecan verici yatırım ve büyüme fırsatları nedeniyle dünya tarafından takdir edildiğini görmeyi dört gözle beklediklerini söyledi” şeklinde konuştu.

Geciken hazırlık
Sudan Komünist Partisi (SCP) Merkez Komitesi Üyesi ve ekonomi profesörü Sıdki Kebilu, yaptığı değerlendirmede, “Sudan, Başbakanlık, Merkez Bankası, Maliyet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın iş birliğiyle kararın kalkınma üzerindeki etkilerini ve uluslararası ekonomik ilişkilerin haritasını göz önünde bulundurarak erkenden hazırlıklarını tamamlamış olmalıydı. Başta yağlı tohumlar, sakız ve pamuk olmak üzere 1989 yılı öncesindeki gibi geleneksel pazarlarımızla aracı olmadan doğrudan ticari ilişkilerimizi yeniden nasıl kurabileceğimize dair programlı ve uygulamaya hazır bir plan yapılmalıydı” yorumunda bulundu.
Kebilu, başta ulaşım, demiryolları, limanlar ve Port Sudan’ın suyu olmak üzere altyapı için finansör aranması ve yerlerinden edilmiş kişilerin, mültecilerin geri dönüşü ve yeniden yapılanma ile ilgili barış gündeminin uygulanması gerektiğini sözlerine ekledi. Kebilu ayrıca, bu karardan sonra Sudan için daha fazla fon bulabilecek Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarının çalışmalarının koordinasyonundan en iyi şekilde yararlanmak için Ocak ayında Sudan’a gelecek olan BM misyonundan yararlanılması gerektiğini vurguladı.

Sudan'ın bu karar sonrası için erkenden hazırlanmış olmalıydı (İndependent Arabia - Hasan Hamid)
Kebilu borç konusuyla ilgili olarak ise işi zorlaştıran meselenin Sudan'ın Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkisi olduğunu, çünkü Sudan’ın IMF aracılığıyla borçlarını görüşmek istemediğini, bunun da borçların silinmesi veya yeniden planlanmasına yönelik ikili anlaşmaların olmadığı ve Sudan'ın IMF ile kararlaştırılan programı uyguladıktan sonra Paris Kulübü aracılığıyla yapılacağı anlamına geldiğini söyledi. Kebilu’ya göre bu nedenle Sudan ile belirli malları üreten şirketler arasında olacak emtia kredileri büyük önem taşıyor.

Ekonomik düzenlemeler eksik
Sudan’da yayın yapan Elaph Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Halid et-Ticani, “11 Aralık, Başkan Trump’ın yaptırımların kaldırması ve Sudan'ın Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması ile ilgili başkanlık kararnamesini imzaladığına dair ABD Kongresi'nin bilgilendirilmesi sonrasındaki 45 günlük sürenin sona ereceği tarihtir. Sonuç olarak, bu süre içinde herhangi bir itirazda bulunulmazsa, kararname geçerli sayılacaktır” şeklinde konuştu.
Sudan’ın adının listeden çıkarılmasıyla ilgili bu düzenlemelerdeki temel sorunun, Sudan'ın her türlü yeni iddiaya konu olmasını engelleyen egemen dokunulmazlığını geri kazanması meselesi olduğunu vurgulayan Ticani, “11 Eylül 2001 saldırısı kurbanlarının ailelerinin, ABD büyükelçiliklerine düzenlenen terör saldırısı ve Amerikan Muhribi Uss Cole'nin bombalanması olaylarının kurbanlarının yakınlarına 402 milyon dolarlık tazminat ödenmesi anlaşmasına, kendilerinin dahil edilmedikleri gerekçesiyle itiraz ettikleri biliniyor. Kongre'de ve Senato'da, bu konuda bir tartışma çıktı. Sudan'ın adının Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılması, egemen dokunulmazlığını sağlamazsa sadece listeden çıkmış olması hiçbir fayda sağlamayacaktır. Bu da hatalı bir karar olacaktır. Çünkü hükümetin bu hamlesinin asıl amacı, yaptırımların kaldırılması ve sadece ABD ile değil, IMF, Dünya Bankası ve Afrika Kalkınma Bankası (AfDB) gibi uluslararası finans kurumlarıyla ilişkilerinin de normalleşmesi ve böylece Sudan’ın küresel finansal sistemiyle ilişkilerinin normale dönmesidir. Eğer Sudan egemen dokunulmazlığını geri kazanmazsa ve ileride Sudan’a karşı herhangi bir dava açılırsa ve bu davada Sudan aleyhine kararlar verilirse, o zaman Sudan'dan tazminatın tahsis edilmesi için yurtdışındaki mal varlıklarına ve fonlarına el konulmasının yolu açılacaktır. Böylece Sudan, küresel finansal sistemiyle başa çıkamama sorunuyla yeniden karşı karşıya gelecektir. Bu nedenle, iki konu birbiriyle bağlantılıdır. Ekim 2017'de yaptırımların kısmen kaldırıldığı bir deneyim yaşandı. Ancak bu deneyim iki nedenden ötürü meyve vermedi. Birincisi, Sudan'la ilişkilerde risk derecesinin yüksek olmasıydı. Bu yüzden çoğu uluslararası finans kurumu ve banka, tıpkı 2014 yılında bir Fransız bankasının başına gelenler gibi ABD'nin kendilerine de yaptırım uygulayacağı korkusuyla Sudan’la ilgilenmedi. Buna bağlı olarak durum devam etti. İkinci neden ise, Sudan hükümetinin bundan faydalanmak için gerekli düzenlemeleri olmamasıdır. Bu sorun halen devam ediyor. Tüm söylenenler, sadece siyasi çerçeve içinde kalıyor. Ekonomik düzenlemeler konusunda ise ne Sudan Merkez Bankası’nın ne de diğer bankaların ve finans kuruluşlarının yeniden düzenlemesi konusunda hiçbir hazırlık yapılmıyor. Bu da Sudan'ın, adının Terörü Destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılmasının faydasını görmesi için gerçekten uzun bir zaman beklemesi gerektiği anlamına geliyor” şeklinde konuştu.

Sudan'ın adının Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılmasının psikolojik etkisi
Sudan'ın borçlarının silinmesi meselesinin, Sudan'ın adının Terörü destekleyen Ülkeler listesinden çıkarılmasıyla ABD ile ilişkilerin normalleştirilmesine ilişkin siyasi şartlar dışında bir takım koşullar gerektiren karmaşık bir süreç olduğunu söyleyen Ticani, “Bazı önkoşullar var. Bunlardan en önemlisi, IMF’nin önümüzdeki Haziran ayında sona erecek olan yıllık izleme programının ardından yayınlanacak olan Sudan'ın ekonomik reformları gerçekleştirip gerçekleştirmediğine ve bunların IMF’yi tatmin edip etmediğine dair rapordur. Bu konuda geçtiğimiz ay yayınlanan son rapor, pek de umut verici değildi. Raporda Sudan'ın IMF ile anlaşarak vaat ettiği göstergelere ulaşmasının zor olduğu belirtildi” dedi.
Sudan’ın Paris Kulübü ve Londra Kulübü gibi farklı taraflara borçlu olmasından ötürü borçların ödenmesi için uzun bir süreye ihtiyacı olduğunu söyleyen Ticani, “Dolayısıyla bu konu siyasi ve psikolojik etki sınırları içinde kalacaktır. Tüm uyarılarla birlikte yakın bir tarihte Sudan'a yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılmasının etkilerini ve mevcut dengenin değiştiğini görmek oldukça zor” ifadelerini kullandı.



Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sadr, Irak’ta iki ilde askeri kanadını dondurdu

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Irak’ta Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, Salı günü yaptığı açıklamada, hareketin askeri kanadı olarak bilinen “Seraya es-Selam”ın Basra ve Vasıt (Kût) vilayetlerinde faaliyetlerinin dondurulmasına karar verdiğini duyurdu. Açıklama, hareket mensuplarının bir kamu görevlisini darp ettiği görüntülerin sosyal medyada yayılmasının ardından geldi.

Irak makamları zaman zaman, belediye mevzuatına aykırı biçimde inşa edilen yapıları yıkım kararıyla kaldırıyor. Yerel halk arasında “tecevüz” olarak bilinen bu kaçak yapılar sorunu, çoğu zaman siyasi ve toplumsal gerilimlere neden oluyor.

Son olarak, sosyal medyada paylaşılan videoda Sadr Hareketi’ne bağlı kişiler olduğu belirtilen bir grup, Basra’nın merkezinde kaçak yapıların yıkımından sorumlu Makal Belediyesi Müdürü Esir el-Ubeydi’yi darbediyor. Görüntülerde, Ubeydi’nin, hareket mensuplarına ait olduğu öne sürülen kaçak bir evi yıktığı için hedef alındığı belirtiliyor. Video ülkede geniş yankı uyandırdı ve tepkiye yol açtı.

Basra’daki kaynaklara göre, yıkılan ev Sadr Hareketi’ne bağlı din adamı Şeyh Kusay el-Esedi’ye ait. El-Esedi’nin dinî eğitim gören, cuma imamı ve Seraya es-Selam’da görevli bir isim olduğu aktarılıyor. Ev, kentin en değerli bölgelerinden birinde izinsiz olarak kullanılıyordu.

Sadr’a yakınlığıyla bilinen ve X platformunda açıklama yapan “Salih Muhammed el-Iraki” isimli hesap, Seraya es-Selam’ın Basra ve Vasıt’ta altı ay süreyle “dondurulması ve tüm merkezlerin kapatılması” talimatını duyurdu. Açıklamada, kararın, “Seraya es-Selam’ın adını kirleten ihlallerin ve hakaretlerin önüne geçmek amacıyla” alındığı belirtildi.

Iraki mesajında, söz konusu davranışların “harekete karşı dış çevreler tarafından kasıtlı olarak yapılmış olabileceğini” öne sürerek “Seraya es-Selam’ın itibarı benim için varlıklarından daha önemlidir” ifadelerini kullandı.

Seraya es-Selam mensupları, 2014’ten bu yana özellikle Samarra kentinde yoğun şekilde konuşlanmış durumda. Kentte, 2006’da El Kaide tarafından bombalanan İmam Ali el-Hadi ve İmam Hasan el-Askeri türbeleri bulunuyor ve saldırının ardından bölgede mezhepsel çatışmalar patlak vermişti.

Örgütün ayrıca Bağdat ve Şii nüfusun çoğunlukta olduğu orta ve güney vilayetlerinde yaygın merkezleri bulunuyor. Hareket mensupları geçmişte de sosyal medyada Sadr’a yönelik sert eleştiriler yapan kişilere saldırmakla gündeme gelmişti.

sdvfg
Irak'ın güneyindeki Basra kentinde bulunan Şatt el-Arab sahil şeridinin önünden araçlar geçiyor (AFP)

Sadr hareketi, son hükümette ve parlamentoda temsil gücünü kaybetmiş olsa da, Seraya es-Selam ve hareket tabanı pek çok bölgede hâlâ ciddi nüfuza sahip.

Basra Valisi Esad el-İydani, saldırı sonrasında Sadr ile iletişime geçtiğini açıklayarak, “Sadr bu ihlali reddetti ve sorumluların cezalandırılacağını söyledi” dedi.

‘Mutsuz bir durumdayım’

Saldırıya uğrayan belediye yetkilisi Esir el-Ubeydi, yaşananları “mutsuz ve trajik bir durum” olarak tanımladı. Basra valisine gönderdiği ses kaydında, “Bu muameleyi hak edecek ne yaptığımı bilmiyorum” ifadelerini kullanarak korunma talep etti.

Ubeydi, görevini güvenlik güçleri ve yıkım ekipleri eşliğinde yürüttüğünü belirterek, evinin iki gündür akrabaları tarafından korunmak zorunda kaldığını anlattı. Yaptığı açıklamada, “Dört gündür uyuyamıyorum. Şikâyet için karakola gittiğimde bile hareket mensupları benden önce oradaydı” dedi.

Basra’da kaçak yapıların sayısına ilişkin net veri bulunmasa da, kentte nüfus artışı ve çarpık kentleşme nedeniyle sorun giderek büyüyor. Yerel yönetim son dönemde çok sayıda kaçak yapıyı yıktı ancak bu operasyonlar çoğu zaman bölgede gerginliklere yol açıyor.


Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
TT

Gazze’de hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk 17 Filistinli hayatını kaybetti

32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)
32 yaşındaki Rafet Alvan (sağda) ve ailesi, Gazze şehrinde soğuk bir sabah, sahilde kurulan geçici mülteci kampında çadırlarının önünde dururken, giysileri plastik bir örtü üzerinde kurumaya bırakılmış durumda. (AP)

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, bölgede etkili olan şiddetli yağışların başlamasından bu yana 17’den fazla binanın tamamen çöktüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

erf
Gazze şehrinde yağmurlu bir günün ardından su basmış bir çadırda ağlayan yerinden edilmiş Filistinli kadın (Reuters)

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve su bastığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

sd
Gazze şehrindeki sahilde kurulan geçici mülteci kampında, annesi çamaşır yıkarken, bir Filistinli çocuk annesinin yanında duruyor. (AP)

Basal, alçak basınç sistemlerinin başlamasından bu yana sivil savunma ekiplerinin vatandaşlardan 5 binden fazla yardım ve imdat çağrısı aldığını aktardı.

sdv
Yoğun yağışlar nedeniyle Gazze'nin merkezindeki ez-Zevayide mahallesinde kısmen suya batmış bir araba (AP)

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.


Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
TT

Sarı hat, Mısır ile İsrail arasında gerilim yaratıyor

Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)
Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc'de İsrail ordusu tarafından çizilen sarı hat sınırı (Arşiv – AFP)

İsrail medyasında, Binyamin Netanyahu hükümetinin Gazze Şeridi’ndeki uygulamaları nedeniyle Mısır ile İsrail arasındaki gerilimin son dönemde arttığına dair haberler yer alırken, Mısırlı üst düzey bir yetkili Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Mısır makamları İsrail’in Şarm eş-Şeyh Anlaşması’nı ihlal eden uygulamalarını tespit etti, bunlara ilişkin bir dosya hazırladı ve Washington’ı bilgilendirdi” dedi.

Mısır’da görev yapmış bazı eski askeri yetkililere göre ise Kahire, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki adımlarını, üzerinde uzlaşılan Trump planından kaçınma girişimi ve sarı hat olarak bilinen bölgede kalıcı bir İsrail askeri varlığı tesis etme çabası olarak değerlendiriyor. Bu durumun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği ifade ediliyor.

Sarı hat, 10 Ekim’de Şarm eş-Şeyh’te ABD Başkanı Donald Trump’ın katılımıyla imzalanan ve Gazze savaşını sona erdirmeyi amaçlayan barış planı kapsamında, Gazze Şeridi’ni iki bölüme ayıran bir ayrım hattı olarak tanımlanıyor. Buna göre hat, Filistinlilerin kontrolündeki batı bölgesindeki toprakların yüzde 47’sini, İsrail’in kontrolü altındaki Gazze’nin yüzde 53’ünden ayırıyor. Gazze’deki Filistinlilerin neredeyse tamamının, bu hattın batısındaki bölgeye göç etmek zorunda kaldığı belirtiliyor.

xsdf
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında Gazze barış planını görüşmek üzere bu ayın sonlarında bir zirve yapılması bekleniyor. (AFP)

İsrail Kanal 14 televizyonunun yayımladığı bir raporda, İsrail ordusunun sarı hat olarak bilinen bölgede faaliyet yürüttüğü ve Gazze Şeridi’nin coğrafi yapısını değiştirdiği öne sürüldü. Kanalın aktardığına göre Kahire, bu durumu ‘bölgesel çıkarlarına yönelik doğrudan bir tehdit’ olarak değerlendiriyor. Raporda, söz konusu faaliyetlerin Mısır’ı öfkelendirdiği ve Kahire’nin, Gazze Şeridi’ni ikiye bölmeye, bölgenin demografik ve coğrafi yapısını değiştirmeye çalıştığı gerekçesiyle İsrail’i ABD’ye şikâyet ettiği belirtildi.

Rapora göre Kahire, özellikle İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in sarı hata ilişkin açıklamalarının ardından Gazze’de yaşananları büyük bir endişeyle izliyor. Zamir’in bu hattı yeni bir savunma ve saldırı hattı olarak nitelemesine dikkat çekilirken, İsrail ordusunun kontrolü altında bulunan bölgede tünel altyapısını tahrip etme ve evleri yıkma gibi faaliyetlerinin, Kahire’de Gazze’de uzun vadeli bir askeri varlık tesis edilmesine yönelik hazırlık olarak yorumlandığı ifade edildi. Bu durumun, Mısır’ı Washington nezdinde acil diplomatik girişimlerde bulunmaya sevk ettiği kaydedildi.

Mısır Askerî İstihbaratı eski Başkan Yardımcısı ve İstihbarat Dairesi eski Başkanı Korgeneral Ahmed Kâmil ise Mısır’ın İsrail’in üzerinde uzlaşılan barış planından kaçınma girişimlerine karşı büyük bir öfke duyduğunu belirtti. Kâmil, İsrail’in sarı hattaki hamlelerinin Gazze’de ve Mısır sınırına yakın bölgelerde kalıcı bir askeri varlık oluşturma niyetine işaret ettiğini, bunun da Mısır’ın ulusal güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.

uı
Kaynaklar, Mısır'ın Sisi ve Netanyahu arasında bir zirve düzenlenmesi için şartlar belirlediğini bildiriyor. (İsrail medyası)

Kâmil, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Mısır’ın tutumunun ulusal güvenliği ilgilendiren bir dizi temel konuda açık, net ve değişmez olduğunu söyledi. Kâmil, bu tutumun, barışın Mısır dış politikasının temel ve stratejik hedefi olması, Kahire’nin İsrail tarafıyla imzalanan anlaşmalara bağlılığı ve İsrail’in iki taraf arasında imzalanan anlaşmalara saygı göstermesi gerekliliğine dayandığını ifade etti.

Kâmil, Mısır’ın İsrail ile gerilimin düşürülmesine yönelik şartlarının, Gazze anlaşmasının ABD Başkanı Donald Trump’ın girişimi doğrultusunda tüm aşamalarıyla uygulanmasını kapsadığını belirtti. Buna göre, herhangi bir engelleme ya da geçersiz gerekçeler olmaksızın ikinci aşamaya derhal geçilmesi, kalıcı ateşkesin tesis edilmesi ve barış sürecine geçilmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca İsrail’in anlaşmayı eksiksiz uygulaması, mutabık kalınan miktarlarda insani yardımların girişine izin vermesi ve Refah Sınır Kapısı’nın iki yönde açılması şartlarını sıraladı.

Kâmil’e göre diğer şartlar arasında, Mısır’ın Gazze Şeridi sakinlerinin zorla ya da gönüllü göçe zorlanmasını kesin olarak reddetmesi, İsrail’in Batı Şeria’da yerleşim kurulmasına ve bölgenin İsrail’e ilhakına yönelik adımlarına karşı çıkılması, İsrail ordusunun Philadelphia Koridoru da dahil olmak üzere Gazze Şeridi’nin tamamından çekilmesi ve 7 Ekim 2023 sınırlarına dönülmesi yer alıyor. Kâmil, mevcut İsrail varlığının, anlaşmanın aşamalarının uygulanmasına bağlı geçici bir durum olduğunu, sarı hat da dahil olmak üzere tüm hatların fiili ve hukuki geçerliliği olmayan, varsayımsal çizgiler olduğunu ifade etti.

Dördüncü şartın ise Netanyahu ve hükümetinin, Arap Barış Girişimi kapsamında yer alan açık Arap taleplerine ne ölçüde yanıt verdiğiyle ilgili olduğunu belirten Kâmil, bunun; işgal altındaki Arap topraklarından çekilme, iki devletli çözüme onay verilmesi ve Filistinlilerin Gazze ya da Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesinin reddedilmesi gibi başlıkları içerdiğini söyledi. Ayrıca İsrail’in iyi komşuluk ve saldırmazlık yönünde iyi niyet göstermesi, nükleer silah tehdidinden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına ilişkin uluslararası taleplerle uyumlu adımlar atması ve bu alandaki uluslararası anlaşmalara katılması gerektiğini vurguladı.

d
Hamas mensupları, Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) çalışanlarını, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail güçlerinin geri çekildiği ‘sarı hat’ içindeki bir bölgeye götürüyor. (Arşiv – Reuters)

Mısır’ın, ABD ve İsrail’in Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir görüşme düzenleme girişimlerine, İsrail’in barış ve bölgesel istikrara dair açık ve uygulanabilir bir girişimde bulunmadan yanıt vermeyeceği değerlendiriliyor.

İsrail medyasının aktardığına göre ABD, Sisi, Netanyahu ve Trump’ın katılımıyla Washington’da üçlü bir zirve düzenlemeyi denedi. Ancak bu girişim, Mısır’ın şartları nedeniyle İsrail açısından ‘kabul edilemez’ bulundu. Aynı raporlarda, Kahire’nin, Trump’ın bu ay sonunda Florida’da Netanyahu ile yapacağı görüşmede İsrail’e yönelik baskı yaparak Gazze’deki adımlarını sınırlaması yönünde rol oynayacağını beklediği kaydedildi.

Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Semir Ferec, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına büyük önem atfedildiğini ve Trump’ın, adını taşıyan Gazze Barış Planı’nın uygulanması konusunda Netanyahu üzerinde kesinlikle baskı kuracağını söyledi.

Ferec, Mısır’ın pozisyonunun, Trump-Netanyahu zirvesinin sonuçlarına bağlı olarak değerlendirileceğini, ancak aynı zamanda İsrail’in sarı hat ya da Gazze’nin herhangi bir bölgesinde kalıcı askeri varlık tesis etmesini asla kabul etmeyeceğinin açık ve net olduğunu vurguladı. Ferec’e göre Mısır, Netanyahu hükümetinin tüm hareketlerinin, İsrail ordusunun Gazze’nin tamamından çekilmesini öngören barış planını engellemeye yönelik girişimler olduğunun farkında.