İngiliz Elçi, Yemen’deki kıtlık konusunda uyarıda bulundu

Nick Dyer
Nick Dyer
TT

İngiliz Elçi, Yemen’deki kıtlık konusunda uyarıda bulundu

Nick Dyer
Nick Dyer

İngiltere’nin Kıtlık Önleme ve İnsani Çalışmalar Özel Elçisi Nick Dyer, binlerce Yemenlinin açlık riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. Dyer, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, insani müdahaleyi desteklemek için daha fazla kaynak tahsis edilmesi çağrısı yaptı.
Geçen eylül ayında özel elçi olarak atanmasından bu yana ilk kez gerçekleştirdiği Körfez turu kapsamında Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Dyer, Suudi Arabistan’ın Yemen Merkez Bankası ve Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarına verdiği desteğe övgüde bulundu. Elçi, Suudi Arabistan’ın son iki yıldır Yemen’deki kıtlığı engelleme çalışmalarının merkezinde yer aldığına dikkat çekti.
‘Çatışma, iklim ve salgın’ üçlü riskinin dünya genelinde gıda güvensizliği riskini artırdığını belirten Nick Dyer, başta Yemen, Burkina Faso, Güney Sudan ve Kuzeydoğu Nijerya olmak üzere dört bölgede durumun kötüye gitmesinden dolayı duyduğu endişeyi dile getirdi.

Çift görev
Dyer, Dışişleri ve Kalkınma bakanlıklarının geçen eylül ayında birleştirilmesinin ardından Kıtlık Önleme ve İnsani Çalışmalar Özel Elçisi olarak atanmıştı. Bu görev kendisine, İngiltere hükümetinin birçok ülkede artan gıda güvensizliği ve kıtlık koşulları risklerine karşı duyduğu endişe doğrultusunda verildi.

Nick Dyer yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bazı ülkelerin halihazırda acil seviyede gıda güvensizliği ile karşı karşıya olduğu inancını taşıyoruz. Çatışmanın karmaşık faktörlerine, Kovid-19’a ve iklim değişikliğine bakarsak 10 ila 11 ülke, kötüye giden koşullarla birlikte risk altında olabilir.”
Dyer söz konusu ülkelere örnek olarak Yemen, Burkina Faso, Güney Sudan ve Kuzeydoğu Nijerya’yı gösterdi.
Dyer’ın elçi rolü iki ana bileşene sahip. Dyer görevine ilişkin şunları söyledi:
“Görevin ilk olarak insani yönler bağlamında kaynakların toplanmasıdır. İkinci olarak da diplomatik çabalarla insani yardımların erişiminin ve kaynakların iyileştirilmesinin incelenmesi geliyor. Bu sebeple mesele yalnızca finansal tarafla ilgili değil. Aynı zamanda diplomatik liderliklerimizi insani yardımların erişimini iyileştirmek için nasıl kullanacağımızla da ilgilidir.”

Üç eksenli ziyaret
Körfez turuna bugün Suudi Arabistan ile başlayan Dyer ziyaretlerine ilişkin şunları aktardı:
 “Körfez’e ve Suudi Arabistan’a ilk yolculuğum. Bunu sabırsızlıkla bekliyordum. Suudi Arabistan ve İngiltere, insani yardım çalışmaları açısından dünyanın en büyük iki bağışçısıdır. Benim açımdan bu ziyaret, birçok şeyi yapmak için bir fırsat. Öncelikle dünya çapında gördüklerimize (insani krizler ve gıda güvensizliği) ilişkin analizimizi paylaşmamızı sağlıyor. Aynı şekilde ziyaret sırasında özellikle dünyadaki en acil gıda güvenliği risklerinden mustarip ülkelerde insani ortaklığımızı güçlendirmenin yollarını ele almak istiyorum. İkinci olarak Suudi Arabistan, Yemen Merkez Bankası’na ve BM kuruluşlarına ek destek sağlayarak son iki yılda Yemen’deki kıtlığı önlemede merkezi bir konuma geldi. Bu ziyaret aracılığıyla şu an ne yaptığımızı ve Yemen’de büyüyen gıda güvensizliği sorununu hafifletmek için neler yapabileceklerimizi bulmaya çalışıyorum.”

16 bin Yemenli kıtlıkla karşı karşıya
İngiliz Elçi, uzun bir süre Yemen krizi ve binlerce Yemenlinin karşılaştığı kıtlığa ilişkin açıklamasında “İngiltere’de, Suudi Arabistan’a ziyaretimin de amacı olan gıda güvensizliği konusunda Yemen’de yaşananlara dair endişe verici bir değerlendirme yayınlandı.” dedi. Her gün yaklaşık 13 milyon 500 bin Yemenlinin temel beslenme gereksinimlerini karşılamak için mücadele ettiğini ve artan ciddi hastalık ve ölüm riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Dyer, 16 binden fazla erkek, kadın ve çocuğun ciddi açlık koşullarıyla karşı karşıya olduğunu vurguladı.
Nick Dyer, ‘açlık koşullarından’ kastının ‘açlıktan veya hastalıktan ölüm noktasına kadar sağlık durumunun bozulması’ olduğunu ifade ederken bunun son derece kötü bir durum olduğunu vurguladı.
Elçi, verilerin gelecek altı ay içinde daha da kötüleşeceğini ve kıtlık koşullarındaki Yemenlilerin sayısının yaklaşık 47 bine ulaşacağını gösterdiğine dikkat çekti.
İngiliz Elçi sözlerine şöyle devam etti:
“Tüm deneyimlerimiz kıtlıkla mücadelede konusunda yardım sağlanması için krizin ilanının beklenmemesi gerektiğini gösteriyor. 2011 yılında Somali’de yaşanan son büyük kıtlığa bakarsak tahminler 250 bin kişinin gıda güvensizliği nedeniyle öldüğünü ortaya koyuyor. Ancak bu ölümlerin büyük çoğunluğu kıtlık ilan edilmeden önce meydana geldi. Yemen’de insanlar ölüyor. Şimdi harekete geçmeliyiz.”
İngiliz Elçi, kendisinin ve Suudi Arabistan’ın rolünün ‘alarm durumu ilan etmek’ olduğunu belirttiği açıklamasında ‘özellikle Yemen’de, insani yardım için daha fazla kaynak ayrılması ihtiyacını uluslararası çapta gündeme getirdiklerini’ vurguladı.
Koronavirüs salgının insani yardımları olumsuz etkilediğiniifade eden Dyer, “Kovid’in ülkeler üzerindeki finansal etkisini görüyoruz. Buna İngiltere’de tanık olduk. Sınırlı kaynaklar, en çok ihtiyaç duyan ülkelere tahsis edilmelidir. Yemen de kesinlikle bu ülkelerden biridir” dedi.

Husilerin sınıflandırılması
Husilerin terör grubu olarak sınıflandırılması ve bunun yardım dağıtımı konusunda getirebileceği zorluklara da değinen Nick Dyer sözlerinin devamında şunları söyledi:
“Bildiğim kadarıyla bu konudaki görüşmeler halen devam ediyor. Somali’de gördüğümüz gibi, olası bir atamayla insani yardımların erişiminde istisnalar sağlamak önemlidir. Umarız bu görüşme, Yemen’deki konuşmalar bağlamında olur. Ancak dediğim gibi; Husileri sınıflandırma görüşmeleri halen sürüyor. Yardıma erişimi sağlamak için dikkate alınması gereken temel husus, uluslararası hukuk kapsamındaki sorumluluklarını anlamalarını ve yerine getirmelerini sağlamak için her düzeyde ve çatışmanın tüm taraflarıyla sürekli görüşmektir.”
Dyer, yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırma meselesini, dünya çapındaki çatışmalarda süren bir sorun olarak nitelendirirken ister gıda ister yakıta erişim olsun, sorunların aynı olduğunu ‘çünkü yakıt eksikliğinin, gıda fiyatlarının yükselmesine yol açtığını ve su dağıtımını zorlaştırdığını’ vurguladı. Elçi, “Tüm tarafları, Martin Griffiths ve BM barış süreciyle ilişki kurmaya davet ediyoruz. Çünkü Yemen’in karşı karşıya olduğu krizi çözmenin tek yolu barış sürecinden geçiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Güney Sudan
İngiliz Elçi, gıda güvensizliği riski en yüksek olan bölgeler arasında Yemen’in yanı sıra Güney Sudan ve Kuzeydoğu Nijerya’yı gösterdi. Güney Sudan’ın Jonglei eyaletine yaptığı ziyarette ‘son derece çaresiz bir duruma’ tanık olduğunu belirten Dyer şunları söyledi:
“Kovid-19 salgını, iklim ve çatışmanın birleşik etkileri gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalan insan sayısını ve artırıyor. Oradaki hükümetle, 2018 yılında imzalanan barış anlaşması ve buna özellikle devlet düzeyinde nasıl uyulacağı konularında olumlu görüşmeler gerçekleştirdik.”
Konuya ilişkin denklemin her yerde aynı olduğunu vurgulayan Dyer “İhtiyacımız olan şey finansman, ihtiyaç sahiplerine erişim ve barıştır” dedi.

Yardım bütçesini azaltmak
İngiltere Maliye Bakanı Rishi Sunak’ın pandeminin finansal yansımaları nedeniyle dış yardımların gayri safi yurtiçi milli hasıla (GSYİH) içerisindeki payını yüzde 0,7’den yüzde 0,5’e düşürme yönündeki açıklaması ise tartışmalara yol açtı.

Nick Dyer konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kesintiler, istisnai koşullara özel bir tepkiydi. Ben iyimserim. Halen yılda 10 milyar sterlin yardımlar için ayrılıyor. GSYİH içindeki pay bakımından dünyadaki en büyük insani yardım bağışçılarından biri olmaya devam ediyoruz. Başbakan, iddialı bir insani gündemi ilerletme ve ihtiyaç sahiplerini korumaya devam edeceğimiz hususunda oldukça net. Elçi olarak bu taahhüdü duymak güzel. Ancak rolümün bir parçası da başkalarından daha fazla kaynak toplamak için baskı yapmaktır. Daha önce de söylediğim gibi, bu durum sadece parayla ilgili değil. Gıda krizlerinin çoğunun temel nedeni çatışmalardır. Temel önceliklerimden biri en çok ihtiyaç duyanlara insani yardımı sağlamak ve barış süreçlerini desteklemek için diplomasiyi kullanmanın yollarını araştırmaktır.”



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.