Kovid-19 ve GBS hastalığı arasında bir bağlantı bulunamadı

Mikropların önlenmesi, hastalık salgınlarını azaltmanın etkili bir yolu olarak biliniyor. (Reuters)
Mikropların önlenmesi, hastalık salgınlarını azaltmanın etkili bir yolu olarak biliniyor. (Reuters)
TT

Kovid-19 ve GBS hastalığı arasında bir bağlantı bulunamadı

Mikropların önlenmesi, hastalık salgınlarını azaltmanın etkili bir yolu olarak biliniyor. (Reuters)
Mikropların önlenmesi, hastalık salgınlarını azaltmanın etkili bir yolu olarak biliniyor. (Reuters)

Birleşik Krallık’taki Londra Üniversitesi Akademisi’nden (UCL) nörobilimciler, Kovid-19 ile kas zayıflığı ve felci ile sonuçlanıp, ölümcül olabilen Guillain Barre Sendromu (GBS) adı verilen nörolojik hastalık arasında önemli bir bağlantı bulamadılar. Araştırmacılar, yakın zamanda Neuroscience Brain dergisinde yayınlanan sonuçların, Birleşik Krallık'ta koronavirüse karşı aşılama için ulusal programın başlatılmasıyla da halka güvence vermesi gerektiğini belirtti.
Guillain-Barre sendromu, periferik sinir sistemine saldıran, nadir görülen ancak ciddi bir bağışıklık sistemi hastalığı olarak biliniyor. GBS, genellikle ayakları, elleri ve ekstremiteleri etkileyerek uyuşma, halsizlik ve ağrıya neden oluyor. Hastalık, kesin nedeni bilinmemekle birlikte,  "koliform" bakterisi ile gastroenterit enfeksiyonundan sonra ortaya çıkıyor ve çoğunlukla bağışıklık sistemi mikroplar yerine yanlışlıkla kendi sinir sistemi hücrelerine saldırıyor. Bu nörolojik sendrom genellikle tedavi ediliyor ancak ciddi vakalarda solunum kaslarının uzun süreli felç olmasına neden olabiliyor. Ayrıca bu durumda yapay solunum cihazı desteği gerektirebiliyor ve bazen kalıcı nörolojik açıklar bırakabiliyor. Nörologlar tarafından erken teşhis hastalığa karşı uygun tedavinin anahtarı olarak görülüyor.
GBS hastalığının virüsler ve aşılarla ilgili tarihsel bağlamı nedeniyle, bazı kişiler Kovid-19 virüsünün ve aşılarının bu hastalığın ortaya çıkmasına neden olacağı yönündeki endişelerini dile getirmeye başladı. Bu sendromun daha fazla sayıda vakası Latin Amerika'da (2016 ve 2020) Zika virüsü salgını ile ilişkilendirildi. Bu sendroma dair araştırma raporlarında Kovid-19 ve bu hastalığın ortaya çıkışı arasında benzer bir bağlantı olasılığı nedeniyle endişeler dile getirildi. Araştırmacılar ayrıca, Kapsamlı aşılamadan sonra GBS sendromunun küresel çapta yükselişine ilişkin endişelerin, 1976'da ABD’de domuz gribine karşı aşılama kampanyasıyla ilişkili vakaların ardından GBS sayısındaki küçük tarihsel artış nedeniyle devam edebileceğini belirtiyor. Uzmanlar, daha sonra yapılan istatistiksel analizlerin korelasyon riskinin başlangıçta düşünüldüğünden daha az olduğunu bulsa da bu aşılama kampanyasının, GBS sendromunun istatistiksel olarak artan riski nedeniyle durdurulduğunu söylüyorlar. O zamandan beri yapılan her grip aşısı kampanyasında, grip aşısından GBS’ye yakalanma riskinin, her 1 milyon aşı dozu için yaklaşık 1 olduğu tahmin ediliyor.
Söz konusu epidemiyolojik çalışmada, Londra Üniversitesi Akademisi’nden araştırmacılar Kovid-19 salgını ile Guillain-Barre sendromu arasındaki herhangi bir nedensel ilişkinin varlığını araştırmaya çalıştılar. Araştırma ekibi, 2016-2019 yılları arasında İngiltere’deki Ulusal İmmunoglobulin Veritabanı’na (National Immunoglobulin Database) bildirilen tedavi sayısını değerlendirdi. Bu sayı, 2020'nin ilk yarısında pandemi sırasında bildirilen vaka sayısıyla karşılaştırıldı.
İngiltere’deki hastanelerde 2016 ile 2019 yılları arasında tedavi edilen GBS’nin yıllık oranı, geçen yılın aynı aylarına göre 100 bin kişide yaklaşık 1,65 ila 1,88 olarak kaydedildi. Vakalar, 2016'dan 2019'a kadar olan aynı döneme kıyasla, bu yılın Mart ve Mayıs ayları arasında yüzde 40 ila 50 oranında azaldı. Bu sonuçlar, diğer, daha küçük ve daha az kapsamlı uluslararası çalışmalarla tezat oluşturuyor. Los Angeles’taki California Üniversitesi Queen Square Enstitüsü Nöroloji Bölümü’nden Dr. Stephen Keddie, "Epidemiyolojik çalışmamız, Kovid-19'un ilk dalgası sırasında GBS insidansında bir artış olmadığını gösteriyor. Bunun aksine bir azalma olmuş. Bu nedenle koronavirüs ve GBS arasında nedensel bir bağlantı kurulamadı" dedi.
Bu çalışmadan ayrı olarak yürütülen başka bir çalışmada, Kovid-19’da Guillain-Barre sendromuna neden olan bir bağışıklık tepkisine yol açabilecek herhangi bir genetik veya protein yapısı olup olmadığı belirlenmeye çalışıldı.
Araştırmada, bir otoimmün tepkiye neden olan insandaki benzeri antijenleri içeren "kampilobakter" bakterisinin aksine, GBS ile Kovid-19 arasında güvenilir bir bağlantı bulunamadı. Dr. Keddie açıklamasında şunları kaydetti:
"Çoğu Kovid-19 aşısı, enfeksiyonla savaşmak için antikorlar oluşturan karmaşık bir bağışıklık tepkisine neden olan virüs proteinine dayanıyor. Analizimiz, koronavirüsün GBS’ye neden olduğu bilinen veya kanıtlanmış ek bağışıklık maddeleri içermediğini gösteriyor. Bu nedenle şu anda endişe ettiğimiz Kovid-19 aşılarının çok sayıda GBS hastalığına neden olabileceği gerçeği neredeyse belirsiz bir durum.”
Birleşik Krallık'ta (İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda) her yıl, 100 bin kişide iki vaka olacak şekilde yaklaşık bin 500 Guillain-Barre Sendromu görülüyor. Araştırmacılar, özellikle de dünya çapında aşılanması beklenen milyarlarca insanın bağışıklık kazanması beklenirken, tarihlerin toplu aşılamalarda görülen bazı GBS vakalarının tesadüfen olabileceğini belirtiyor.
Kaliforniya Üniversitesi Queen Square Nöroloji Enstitüsü'nden Dr. Michael Lunn, konuyla alakalı şu ifadeleri kullandı:
"Nüfusu Kovid-19'a karşı aşıladığımızda Guillain-Barre sendromu ve diğer nörolojik hastalıklar tek başına tesadüfen ortaya çıkabilir. Aşıyı takip eden haftalarda, aşıya doğal bir yanıt olarak ortaya çıkacaktır. Bu nadir vakalar hastalarda, politikacılarda ve düzenleyici kurumlarda endişeye neden olabilir ve aşı karşıtı endişeleri tetikleyebilir. Ancak tümü olmasa da çoğu vakanın ilişkili olması halinde böyle şiddetli bir hastalık aşılamanın askıya alınmasına veya geri çekilmesine yol açabilir. Ancak yakından ve dikkatli bir takip yoluyla istatistiksel olarak belgelenmiş bir bağlantı olmadığı sürece bu gerçekleşmemelidir.”



Yaşlılıkta hastalıklardan koruyan beslenme biçimleri açıklandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Yaşlılıkta hastalıklardan koruyan beslenme biçimleri açıklandı

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Bilim insanları, yediklerimizin hayatımızın ilerleyen dönemlerinde yakalanacağımız kronik hastalıkların miktarını belirleyebileceği konusunda uyarıyor.

Araştırma sebze-meyve, balık ve doymamış yağlar bakımından zengin Akdeniz diyeti gibi sağlıklı bir beslenme düzeninin yaşlılarda demans da dahil olmak üzere kronik hastalıkların gelişimini yavaşlatabileceğini ortaya koydu. İşlenmiş et ve şeker açısından zengin, iltihabı artıran diyetlerse bu süreci hızlandırabilir.

İsveç'teki Karolinska Enstitüsü'nden araştırmacılar, 4 diyetin yaşlılardaki kronik hastalıklar üzerindeki etkilerini inceledi.

İncelenen diyetlerden üçü sağlıklı ve sebze, meyve, tam tahıl, kuruyemiş, baklagiller ve doymamış yağların alımına; şekerli yiyecekler, kırmızı et, işlenmiş et ve tereyağı/margarin tüketimininse azaltılmasına odaklanıyor.

Diğer yandan dördüncü diyet iltihaplanmaya yol açıyor ve daha az sebze, çay ve kahve; daha çok kırmızı ve işlenmiş et, rafine tahıllar ve şekerli içecek tüketimini içeriyor.

Araştırmacılar İsveç'teki 60 yaş ve üstü 2400 yetişkinin beslenmelerini 15 yıl boyunca izleyip kronik hastalıklarını takip etti.

Alınan besinleri, gıda sıklığı anketleri ve şu 4 diyet örüntüsüne bağlılıkla ölçtü: Ampirik Diyet İnflamatuar İndeksi (EDII), AHEI, Alternatif Akdeniz Diyeti (AMED) ve MIND (Nörodejeneratif Gecikme için Akdeniz - Dash Müdahalesi).

Multimorbidite, kronik hastalıkların sayısıyla tanımlanıp organ sistemlerine göre (kas-iskelet, kardiyovasküler ve nöropsikiyatrik) gruplandırıldı.

Nature Aging adlı bilimsel dergide yayımlanan sonuçlar, sağlıklı diyetleri benimseyenlerde kronik hastalıkların daha yavaş geliştiğini ortaya koydu.

Örneğin, başta AMED, AHEI ve MIND olmak üzere sağlıklı beslenme örüntülerine uzun süreli bağlılık, yaşlılarda kronik hastalıkların daha yavaş gelişmesiyle bağlantılı çıktı.

Bu, kardiyovasküler hastalıklar ve demans için geçerli olsa da kas ve kemiklerle ilgili hastalıklarda böyle bir bağlantı görülmedi.

Ancak iltihaplanma oluşturan diyeti benimseyenlerde kronik hastalık riski arttı.

Karolinska Enstitüsü'ndeki Yaşlanma Araştırma Merkezi, Nörobiyoloji, Bakım Bilimleri ve Toplum Bölümü'nde doktora sonrası araştırmacı olan ortak birinci yazar Adrián Carballo-Casla, "Sonuçlarımız, yaşlanan popülasyonlarda multimorbiditenin gelişimini diyetin ne kadar önemli ölçüde etkilediğini gösteriyor" diyor.

Diyetin koruyucu etkileri, yaşlanmaya bağlı hastalıklarda kilit önem taşıyan bir faktör olan iltihaplanmanın azalmasıyla açıklanabilir.

Araştırma makalesinin yazarları, uzun ömür üzerinde en büyük etkiye sahip olabilecek diyet önerilerini ve yaşlarına, cinsiyetlerine, psikososyal geçmişlerine ve kronik hastalıklarına göre bunlardan en fazla yararlanabilecek yaşlı gruplarını belirleyerek araştırmalarını ilerletmek istiyor.

Independent Türkçe