Lübnan: Avn ve Hariri arasında ‘mesaj atışması’

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn Hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri’yi kabul etti. (Lübnan resmi ajansı NNA)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn Hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri’yi kabul etti. (Lübnan resmi ajansı NNA)
TT

Lübnan: Avn ve Hariri arasında ‘mesaj atışması’

Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn Hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri’yi kabul etti. (Lübnan resmi ajansı NNA)
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn Hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri’yi kabul etti. (Lübnan resmi ajansı NNA)

Lübnan hükümetinin kurulması sürecine ilişkin Cumhurbaşkanı Mişel Avn ve hükümeti kurmakla sorumlu Saad Hariri arasında “mesaj atışması” yaşanıyor.
Avn’ın Hariri’yi kabulü sonrası her iki ismin iletişim ofisleri arasında hükümetin kurulmasında yaşanan aksaklıkların nedenlerine ilişkin mesajlar yayınladı.
Hariri’nin bürosu, Avn’ın danışmanı olan eski bakan Selim Cerisati’nin yerel bir gazete aracılığıyla gönderdiği mesaja cevap verdi. Mesajda Avn’dan hükümetin kuruluş sürecine Maruni Hristiyan Özgür Yurtsever Hareket’in (ÖYH) müdahil olmasını engellemesi istendi.
Cumhurbaşkanlığı mesajında ise “Hariri’nin, özellikle Hristiyanlar olmak üzere Bakan seçiminde tek başına davrandığı” vurgulandı.
Açıklamada “hükümeti kurma hususunda uzlaşıya varmak için yılmadan uğraşan” Hariri’nin Avn ile 12 defa görüştüğü belirtildi. Açıklamada, “Avn’ın Hariri ile görüşmenin seyrinden duyduğu memnuniyet dile getirilirken” , “Hariri, siyaset dışı isimlerden oluşacak bir hükümetin ülkenin çöküşünü durdurmasını ve liman patlaması yıkımını gidermesini istiyor. Avn ise ister hükümeti kurmakla görevli yetkili isterse de bu isme itiraz edenler olsun tüm siyasi partilerin temsil edildiği bir hükümet talep ediyor” denildi.
Hariri’nin bürosu da bu mesaja karşılık, “Bu durum, kaçınılmaz olarak, karar alma noktalarının ele geçirilmesine, kota ve siyasi gerilim faktörlerinin kontrol edildiği birkaç hükümetin deneyimlerinin tekrarlanmasına yol açacaktır” mesajı yayınladı.
Hariri bürosu, birkaç gün önce yapılan görüşmede Hariri’nin Avn’ın istediği dört ismi de içeren bir bakanlar kurulu listesini Cumhurbaşkanı’na sunduğuna dikkati çekti.
Açıklamada, “Hariri, hükümeti kurmak için görevlendirildiğinden bu yana uluslararası fonlarla, uluslararası finansman kurumlarıyla, kardeş ve dost ülkelerin hükümetleriyle iletişimi durdurmadı. Çöküşü sonlandırmak, liman patlamasında yıkılan alanları yeniden inşa etmek, reformları uygulamak ve Sermaye Kontrol Kanunu gibi temel yasaları onaylamak amacıyla kasıtlı bir mekanizma başlatmak için entegre bir programa sahip” ifadelerine yer verildi.
Açıklamada, “Tüm bunlar, Avn’ın hükümeti kurmak için kararnameleri imzalamasını ve ona baskı yapan partizan çıkarlarını bir kenara bırakmasını bekliyor” denildi.
Mesajda “Bu, ancak Lübnanlıları ve uluslararası toplumu ülkeyi yaklaşık bir buçuk yıldır mücadele ettiği çukurdan yavaşça çekmeye ikna eden reformların uygulanmasıyla mümkün olabilir” denildi.

Avn’ın karşı cevabı
Hariri’nin ofisinden yapılan açıklama sonrasında Cumhurbaşkanlığı İletişim Bürosu’ndan da bir yanıt geldi. Açıklamada, “Cumhurbaşkanı Avn tarafından yapılan itiraz, esas olarak bakanlık pozisyonlarının mezhepler arasında dağıtılmasına ve önerilen isimlerin değerlendirilmemesine dayanıyordu” ifadelerine yer verilirken Avn’ın, bu pozisyonların dağıtımında kriterler aynı olmadığı için Hariri’den bu isimleri yeniden değerlendirmesini istediğine dikkat çekildi.
Açıklamada, Avn’ın itirazının, Hariri’nin Cumhurbaşkanı ile bir uzlaşı bulunmaksızın, özellikle Hristiyanlar olmak üzere bakanların isimlendirilmesinde tek başına davranmasına ilişkin olduğu belirtildi. Anayasa, hükümetin Cumhurbaşkanı ve Başbakan arasında bir uzlaşıyla kurulmasını şart koşuyor.
Cumhurbaşkanının, bakanların listesini aldığı iddiası da reddedilen açıklamada, “Görüşme sırasında hükümeti kurmakla görevli yetkili tarafından incelemeye alınan bir kağıttaki bir grup isim sunuldu. Bu kağıt, resmi onay için tasarlanmamıştı. Daha ziyade bir görüş alışverişi çerçevesinde geldi” denildi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Bürosu açıklamasında, Hariri’nin her ziyaretinde, önceki ziyaretlerine nazaran farklı bir öneride bulunduğu, son ziyaretinde sunduğu yapının ise Cumhurbaşkanı’na danıştığı yapılardan farklı olduğu belirtildi. Avn’ın, hiçbir zaman bakanlık için iki parti adayının ismini önermediği aktarılan açıklamada, daha ziyade Hariri’den, hükümetine güven verilecek ve hükümetin kabul etmeyi planladığı reform tasarılarında kendisiyle iş birliği yapılacak parlamento bloğu başkanları ile danışması istendiğine dikkat çekildi. Açıklama ayrıca, “Avn, hiçbir zaman tarafların karar alma noktalarını ele geçirmesini veya kota ve siyasi gerilim faktörlerinin hakim olduğu birkaç hükümetin deneyimlerinin tekrarlanmasını istemedi” denilirken, “Avn’ın önem verdiği durum, her şeyden önce, ülkenin tanık olduğu zor koşullarla mücadele edebilmek, inatçılık ve gerçeklerin çarpıtılması değil, dürüstlük ve pragmatizmle ilgilenmede esneklik gerektiren uyumlu bir hükümete ulaşmaktı” ifadelerine yer verildi.

Yanıta gelen cevap: Süreci manipüle etmeyin
Daha sonra Hariri’nin ofisi, “Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın hükümeti kurma sürecini manipüle etmeyi bırakması ve hükümeti kurma sürecini karmaşıklaştırmak yerine danışmanların temposunu koruması” yönündeki ümidini dile getirerek, yeni bir açıklama yaptı. Açıklamada önceliğin, kriz ve yaşamsal- ekonomik yansımaları tünelinden çıkılarak, ülkeyi gerçek bir kurtuluş yoluna sokmak” olduğu vurgulandı.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.