Mısır-Ürdün-Filistin üçlüsü İsrail ile müzakereler için harekete geçti

Mısır, Ürdün ve Filistin’in Dışişleri Bakanları dün Kahire’deydi (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır, Ürdün ve Filistin’in Dışişleri Bakanları dün Kahire’deydi (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Mısır-Ürdün-Filistin üçlüsü İsrail ile müzakereler için harekete geçti

Mısır, Ürdün ve Filistin’in Dışişleri Bakanları dün Kahire’deydi (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır, Ürdün ve Filistin’in Dışişleri Bakanları dün Kahire’deydi (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

Geçen hafta Şarku’l Avsat’a konuşan iki Mısırlı kaynağın “Kahire, Mısır-Filistin-Ürdün-İsrail dörtlüsü arasında görüşme gerçekleştirmeye çalışıyor” ifadelerinin bir teyidi olarak, üç Arap ülkesinin dışişleri bakanları dün Mısır’ın başkenti Kahire’de düzenlediği ortak basın toplantısında “barış sürecindeki donukluğa son vermek adına ‘ciddi ve etkin’ müzakereleri yeniden başlatmak ve adil barışa doğru gerçekçi bir siyasi ufuk oluşturmak için etkili bir hamle başlatma çalışmalarına devam etme” konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdular.
Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, dün Kahire’de Ürdünlü mevkidaşı Eymen es-Safedi ve Filistinli mevkidaşı Riyad el-Maliki ile bir araya geldi. Üç ülkenin bakanları yayınladıkları ortak açıklamada, görüşmenin “pozisyonları koordine etmeyi ve Filistin davasıyla bağlantılı olanlar başta olmak üzere bölgesel meseleler ve gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunmayı” amaçladığını vurguladılar.
Üç dışişleri Bakanı, barışı getirmenin tek yolunun müzakere olmasından hareketle, 2334 sayılı karar dahil ilgili uluslararası meşruiyet kararları ve Arap Barış Girişimi’nin, müzakere etmek için esas alınan referansları temsil ettiğinin altını çizerek, ilgili tarafları siyasi sürece katılmaya zorlamanın yollarını görüştüler. Bakanlar, 4 Haziran 1967 sınırları üzerinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi açıdan birleşik bir Filistin Devleti’nin kurulmasını teminat altına alacak şekilde, iki devletin yan yana barış, güven ve refah içinde yaşayacağı iki devletli çözüm temelinde nihai bir çözüme ulaşmak için İsrail’i masaya oturmaya ve müzakere etmesine teşvik etmenin gerekliliğini vurguladılar.
Şarku’l Avsat’ın 11 Aralık’ta çıkan sayısında, Mısırlı bir kaynak, Filistin ve Mısır taraflarının, “Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın, iki devletli çözüm kapsamında Birleşmiş Milletlerin (BM) onayını alacak esaslara göre Filistin davasını çözümüne imkan sağlayacak bir uluslararası barış konferansı düzenleme girişimine karşı uyumlu bir pozisyon oluşturmaya çalıştıklarını” aktarmıştı. Mısırlı başka bir kaynak ise” Oslo Anlaşması ve kararlarını yeniden canlandırma, bu kararları temel alma ve uzlaşmaya dayalı bir çözüme ulaşmak için altında çalışmaların yapılacağı şemsiyenin genişletilmesi” yönünde bir çabanın olduğuna işaret etmişti.
Dışişleri bakanları, açıklamada, “üç kardeş ülke arasındaki derin ilişkilere, bu ilişkileri çeşitli alanlarda geliştirme ve bölgede istikrar ve güvenliği güçlendirecek, Arap meselelerine ve ortak çıkarlarına hizmet edecek şekilde bölgesel durumlar karşısında pozisyonların koordinasyonuna devam etme isteğine” vurgu yaparak, Filistin davasının “Arapların temel davası” olduğunu vurguladılar.
Bu bağlamda, üç ülkenin bakanları, “İsrail’in özellikle yerleşim yerleri inşa etme, evleri yıkma ve topraklara el koyma gibi yasadışı uygulamalarını engellemek adına uluslararası bir pozisyon oluşturmak için yoğun çalışma adımları” üzerinde uzlaşıya vardı. Bakanlar, uluslararası hukuku ihlal eden, iki devletli çözümü ve kapsamlı barışa ulaşma fırsatını baltalayan bu hukuk dışı uygulamaların tehlikeli olduğu konusunda uyardılar.
Kudüs’ün durumunun, uluslararası hukuk ve uluslararası meşru kararlar temelinde müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulacak nihai çözüm gerektiren bir mesele olduğuna işaret edilen ortak açıklamada, işgal ile var olan gücün yani İsrail’in, Kudüs’ü ve kutsal mekanları ile Hristiyan, İslam ve Arap kimliğini hedef alan tüm ihlallerine ve mevcut hukuki ve tarihi durumu değiştirmeye son vermesi gerektiği vurgulandı.
Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerif’in 144 dönüme ulaşan alanının tamamının Müslümanlara has ibadet yeri olduğunun altı çizilen açıklamada, kutsal mekanların korunması hususunda Haşimilerin Kudüs’teki İslami ve Hristiyanlığa ait kutsal mekanlar üzerindeki tarihi vesayet hakkının önemine ve Kudüs’ün Arap, İslam ve Hristiyan kimliğine vurgu yapıldı.
Bakanlar ayrıca BM Yakındoğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) karşı karşıya olduğu mali krizin yansımalarına ve UNRWA’nın kardeş Filistin halkına hayati hizmetleri sunma gücüne karşı uyararak, uluslararası toplumdaki kardeşlerin ve ortakların UNRWA’ya sunduğu desteği takdir ettiler. Bakanlar, UNRWA bütçesindeki açığın kapatılması ve BM görevini yerine getirebilmesi adına sürekli desteğin sağlanması için acilen çalışmanın gerekliliğini vurguladılar.
Bakanlar, iki devletli çözüm temelinde çatışmaya kapsamlı bir çözüm getirme bağlamında, mülteciler konusunda uluslararası hukuk ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak adil bir çözüme ulaşılana dek UNRWA’nın BM görevi doğrultusunda rolünü tümüyle yerine getirmeye devam etmesinin önemine dikkat çektiler.
Öte yandan Ürdün Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ile Filistin Dışişleri Bakanı, Mısır Arap Cumhuriyeti’nin Filistin’de ulusal uzlaşının sağlanması için gösterdiği büyük çabaları takdir ederek, bu hayırlı çabayı desteklemeye devam etmenin gerekliliğini dile getirdiler.
Bakanlar, Filistin davasını korumak ve bu davayı tasfiye etmeyi amaçlayan planlara yönelik fırsatın kaçmasını sağlamak için bölünmeye son verilmesi ve Filistinli safların birleştirilmesinin gerekliliğini vurguladılar.
Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, Arap Birliği’nin Filistin davasının çözümündeki rolünün önemi ve merkezi konumunun güçlendiğinin bir göstergesi olarak, üç ülkenin dışişleri bakanlarının ortak basın toplantısının ardından Arap Birliği Genel Sekreteri Ebu Gayt’ın da bulunduğu çalışma yemeğinde bir araya geldiklerini ve yemekte “barış sürecini ilerletme istişareleri ile Arap Birliği’nin bu konudaki rolünün” görüşüldüğünü aktardılar.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.