Somali-Kenya geriliminin arka planında yatan nedenler neler?

 Nairobi, Mogadişu'yu eylemsizlikle ve ‘Eş-Şebab örgütü’ ile mücadelede ciddiyetsizlikle suçluyor

Somali-Kenya gerilimi bölgesel dengeyi sarstı (Getty Images)
Somali-Kenya gerilimi bölgesel dengeyi sarstı (Getty Images)
TT

Somali-Kenya geriliminin arka planında yatan nedenler neler?

Somali-Kenya gerilimi bölgesel dengeyi sarstı (Getty Images)
Somali-Kenya gerilimi bölgesel dengeyi sarstı (Getty Images)

Mina Abdulfettah
Kenya ile Somali arasındaki gerilimin artmasında bir takım iç ve dış gündemler rol oynarken, Mogadişu, kendi iç işlerine müdahale olarak tanımladığı mevcut duruma yanıt olarak Nairobi’deki Büyükelçisi Muhammed Ahmed Nur'u geri çağırdı. Somali Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Büyükelçi’nin geri çağrılması kararının, ‘Kenya'nın Somali'nin güneyindeki Jubaland (Güney Cubba) Eyalet Başkanı Madoobe'ye siyasi ve ekonomik çıkarlarına hizmet etmesi için baskı uygulayarak Jubaland Eyaleti’nde yapılacak seçimlere müdahale etmesine’ karşılık olarak alındığı belirtildi.
Açıklamada ayrıca, Kenya’nın Mogadişu Büyükelçisi Lucas Tumbo’dan da ülkesine dönmesi istendiği belirtilirken Nairobi, bu suçlamaları Mogadişu’nun Kenya’nın meşru taleplerinden kaçış yolu olarak niteledi. Mogadişu, otuz yılı aşkın bir süredir yürürlükte olan sınırların yeniden çizilmesini talep ediyor. Kenya ile Somali arasında sınır anlaşmazlığı daha önce bazı gerilimlere tanık olmuştu.
Bununla birlikte, iki ülke arasındaki gerilimin en etkili faktörlerinden biri de Kenya'nın Somali'ye yönelik eylemsizlik ve Kenya'ya sızan ‘Eş-Şebab örgütü’ ile mücadelede ciddiyetsizlikle suçlamasıdır. Değişen bölgesel dinamikler ve her iki ülkenin bir arada yaşama hakkı pahasına diğerinin çıkarlarını kısıtlama istekleri, krizin iki ana itici gücü olarak karşımıza çıkıyor.

İki eyaletin değişimi
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre, Somali’deki değişim yolculuğuna, kabilelerin önde gelenlerinin düzenlediği çözüm bulma ve uzlaşı konferansları ve bunların temeli henüz tamamlanmayan bir devlet biçimine dönüştürülmesi dışında güvensizlik ve hukuksuzluktan şikayetçi bir kabile topluluğu da eşlik etti. Kenya çevresinde de eşzamanlı olarak bir değişim rüzgarı esti. Nairobi, bağımsızlığını kazanmasından bu yana tarafsız kaldığı ve ideolojik ya da batı kutuplaşmasına maruz kalmadığından, Orta ve Doğu Afrika bölgesindeki çatışmalarda arabulucu devlet statüsüne ulaştı. Kenya, tıpkı Somali’de 2004 yılında Geçici Federal Hükümet’in kurulmasına neden olan anlaşmanın imzalanmasına ev sahipliği yaptığı gibi, iç çatışmalar yaşayan ülkelerde barışın sağlanması için bir dizi barış görüşmesine ev sahipliği yaptı. Aynı zamanda, Uganda’da askeri darbenin başındaki isim olan ve 1986'da başkent Kampala'ya girdikten sonra devlet başkanlığını ilan eden General Tito Okello ile dönemin Ulusal Direniş Ordusu lideri Yoweri Museveni arasında imzalanan Uganda Barış Anlaşması'na sponsor oldu.
Ayrıca Sudan’ın eski rejimi ile Sudan Halk Kurtuluş Hareketi (SPLM) arasında 2002 yılında Machakos Protokolü'nün imzalanması ve ardından Güney Sudan'ın ayrılması ve yeni devletin kurulmasının önünü açan Naivasha Anlaşması’nın 2005 yılında imzalanmasıyla sona eren Sudan’ın güneyindeki çatışmalarla ilgili müzakerelere de ev sahipliği yaptı.
Kenya, bu arabuluculukları sayesinde uluslararası arenada barış arabulucusu olarak itibar kazandı. Ancak Somali ile yaşadığı olaylar, onu hızla bu konumundan uzaklaştırdı. Böylece hem Kenya hem de Somali kendilerini daha fazla anlaşmazlığa sürükleyen olayların ve tepkilerin rehini oldu. Somali’nin 1998 yılından 2000 yılına kadar süren Etiyopya ile Eritre arasındaki on binlerce insanın ölümüne neden olan savaşın ortasında kalması nedeniyle ülkede şiddetin yayılması şaşırtıcı bir durum değildi. Ayrıca Eritre ve Etiyopya, Somali'de devam eden iç savaşa da karışmıştı.

Karşılıklı provokasyonlar
Öte yandan Afrika Kıtası’ndaki çatışma içerisinde Somali-Kenya sahnesinin etkileşimleri, her ülkenin komşusunu kışkırtmasına ve Kenya'nın bölgedeki büyük bir ülke olarak üstünlüğüne karşın Somali'nin uluslararası tecritten çıkarılması gerektiği hissine bağlı olarak uluslararası rekabet tarafından desteklenmesiyle bölgesel dengenin bozulmasına yol açıyor.
Somali, Arap dünyasına daha yakın olmaya çalışırken Somali hükümeti ve Eş-Şebab Hareketi’nin birlikte, bazen Etiyopya'dan, bazen de Kenya'dan yana olmak üzere Afrika'nın öne çıkmasına karşı çeşitli roller oynadıklarına inanılıyor. Somali, Kızıldeniz’e bakan Arap ülkeleri arasına ve bu ülkelerin güvenlik ve stratejik çıkarlarına olan katılımına ve gerilimlerin Bab’ul-Mendeb üzerinden Süveyş Kanalı'na ve ardından Avrupa'ya olan uluslararası ticaret üzerindeki etkisine işaret etmeye devam ediyor.
Ancak Kenya da boş durmadı. Somali'ye müdahalesi sırasında, 1990'larda Somali hükümetine karşı Eş-Şebab Hareketi’nin müttefiki olan İslami eğilimli milis lideri Ahmet Madoobe’yi destekledi. Madoobe, 2006 yılında özerk bölge Jubaland Eyaleti’nin yönetim şehri Kismayo'nun yöneticisi oldu.
Eş-Şebab Hareketi ile yaşanan idari, kültürel ve mali çekişmeler üzerine yapılan siyasi bir anlaşma uyarınca 2009 yılında Geçici Federal Hükümet, Kenya kuvvetlerinin desteğiyle Eş-Şebab’a karşı askeri operasyonlar başlattı. Böylece Somali Geçici Federal Hükümeti, 2012 yılında Kismayo’nun kontrolünü yeniden ele geçirdi ve Eş-Şebab, eyaletten uzaklaştırıldı.
Madoobe, Kenya’nın ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin (IGAD) desteğiyle 2015 yılında Jubaland Eyalet Başkanı seçildi. Nairobi, Somali Cumhurbaşkanı Muhammed Abdullah Farmajo’nun bu sonuca karşı çıkması ve merkezi hükümet sisteminin yeniden yürürlüğe girmesi arayışı arasında Madoobe’nin Ağustos 2019'da yeniden eyalet başkanlığına aday olmasını desteklerken Madoobe, Somali Anayasası’nda özerk bölgelere verilen bağımsızlık ve öngörülen federal hükümet sistemini güçlendirme konusunda ısrarcı davranıyor.
Jubaland Eyaleti, 27 Temmuz 2019'da Madoobe'nin 2021 yılında Somali'de yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerine katılma arayışındaki hırsını destekleyen Kenya'ya dayanarak Farmajo ile ilişkisini kestiğini, onu iç işlerine karışmakla ve eyaletin başkanlık seçimlerini engellemeye çalışmakla suçladığını duyurdu.

Deniz ve hava sahası anlaşmazlığı
Somali Afrika Kıtası’nın en uzun sahiline sahip. Ancak, 2008 yılında Ukrayna gemisi Faina’nın Kenya’nın ana ticaret limanı Mombasa Limanı’na giderken kaçırılması da dahil olmak üzere yaşanan çeşitli korsanlık eylemlerinden ötürü Somali sahilleri büyük zarar gördü. Somali, tıpkı Kismayo limanı gibi birkaç limanının yönetim haklarını bazı ülkelere verdi. Kenya ile Hint Okyanusu kıyısındaki bir üçgen boyunca iki ülke arasındaki deniz sınırlarında bulunan petrol ve gaz sahaları konusunda yaşadığı anlaşmazlıkla dikkati çekti.
Anlaşmazlık Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na (ICJ) taşındı. ICJ, kararını erteledi. Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgının yanı sıra iki ülke arasında ‘Gat krizi’ adıyla bilinen kriz nedeniyle geçtiğimiz Haziran ayından bu yana nihai kararın verilmesi bekleniyor. Somali, geçtiğimiz Mart ayı sonlarında Kovid-19 salgınının yayılmasını engelleme prosedürleri çerçevesinde alınan tedbirleri gerekçe göstererek Kenya'dan yapılan ve gat (uyuşturucu etkisi olan bir bitki) taşıyan uçuşları askıya aldı.
Somali’nin bu adımı, büyük tartışmalara neden oldu. Çünkü gat, Somali'de yoğun olarak tüketiliyor ve Kenya’nın en fazla ihraç ettiği ürünlerin başında yer alıyor. Öte yandan Mogadişu bu durumu, siyasi bir araç olarak kullanma fırsatı yakalayarak Somali’nin başkenti Nairobi’yi ziyaret eden Kenya Çiftçiler Birliği temsilcileri aracılığıyla, gat taşıyan uçaklara izin verilmesini istedi.

Terör girdabı
Diğer yandan Somali, Eş-Şebab ve onunla iş birliği yapan silahlı grupların kontrolü ele geçirmeleri sonucunda hem kendi topraklarını hem de komşu ülkeleri güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bıraktı. Kenya, mevcut siyasi ve diplomatik krize neden olan bu güvenlik sorununun sıkıntılarını halen çekiyor. Arap Yarımadası el-Kaidesi, 2010 yılında, Bab’ul-Mendeb’in kontrolünü ele geçirmesine yardım etmesi için Eş-Şebab’a çağrıda bulundu.
Kenya, 2011 yılında ABD’nin terörizme karşı başlattığı kampanyaya katılmak ve Kenya’nın kuzeyindeki yardım görevlilerini ve turistleri kaçıran Eş-Şebab üyelerini takip etmek için Somali’ye asker gönderdi. Eş-Şebab ise buna Kenya'nın iç kesimlerinde büyük terör eylemleri düzenleyerek karşılık verdi. Söz konusu terör eylemlerinin başında 2013 yılında Westgate Alışveriş Merkezi’ne ve 2015 yılında Garissa Üniversitesi’ne düzenlenen saldırılar geliyor. Söz konusu saldırılar yüzlerce sivilin hayatına mal oldu.
‘City of Screams’ (Çığlıklar Şehri) kitabının İngiliz yazarı James Rollins, Afrika Birliği Somali Misyonu’nun (AMISOM), Mogadişu'nun kontrolünü Eş-Şebab’tan geri almasına rağmen Somali’nin Eş-Şebab Hareketi’ni ortadan kaldırılamadığını söylüyor. Rollins’e göre Amerikan ve İngiliz özel kuvvetleri ve insansız hava araçlarının yanı sıra Somali Ulusal Ordusu birlikleri, Kenya ve Etiyopya güçlerinin varlığına rağmen söz konusu terörist grupların ortadan kaldırılamamasının ve onlara karşı yapılan askeri operasyonların uzamasının bu grupların savaş alanında yenilemeyeceğine işaret ediyor.
Rollins, ‘terörizmle mücadeleye dayalı bir ekonomi politikasının sürmesi için bir terörist gruba ihtiyacı olduğunu’ söyleyerek, Eş-Şebab Hareketi’nin hayatta kalmasından yararlanan tarafların olduğunu ve Somali hükümetinin de uluslararası kuruluşlar tarafından terörle mücadeleye ayrılan ve verilen kaynakları yönetmek, kendisine sadık kişileri daha da yakınlaştırmak ve rakipleri uzak tutmak için bir araç olarak bu hareketten yararlanabileceğini düşünüyor.
Öte yandan, olayların artması ve iç içe geçmesi, iki ülke arasındaki geniş kapsamlı anlaşmazlığı sanki Kenya ile Somali hükümeti arasında olduğundan daha çok Kenya ile EŞ-Şebab Hareketi arasındaymış gibi gösteriyor. Çünkü hareket sık sık Kenya ile karşı karşıya geliyor ve Somali hükümetini savunmak için ön planda yer alıyor.



Eski generaller uyardı: İsrail ordusu bağımsızlığını kaybediyor

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, 21 Ocak 2025. (İsrail ordusu)
İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, 21 Ocak 2025. (İsrail ordusu)
TT

Eski generaller uyardı: İsrail ordusu bağımsızlığını kaybediyor

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, 21 Ocak 2025. (İsrail ordusu)
İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, 21 Ocak 2025. (İsrail ordusu)

İsrail'deki eski generaller, İsrail'in yeni Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir ile yardımcıları ve generallerden oluşan ekibinin Başbakan Binyamin Netanyahu ve hükümetinin politikalarına ‘tam sadakati’ olarak gördükleri durumu endişeyle izliyor. Bu da onları ‘ülke tarihinde ilk kez ordunun bağımsızlığını kaybetmesi’ konusunda uyarmaya yöneltti.

Eski komutanlar ayrıca, bu durumun profesyonelliği ve sağlam stratejik muhakemeyi etkileme riski konusunda da uyarıda bulundular.

Hükümetin güvenlik servislerini etkileyen politikalarına karşı uyarıda bulunmak üzere bu hafta bir araya gelen 25 general, Zamir'in hükümet politikalarına doğru yönelen yeni bir politika izlediğini ve çok sayıda konu ve alanda eski genelkurmay başkanı Herzi Halevi'nin politikasından saptığını söyledi.

Zamir'in bunu ‘hükümetin ordunun başkomutanı olduğunu, savaşa girme ya da barışa yönelme kararını verenin hükümet olduğunu ve ordunun emirleri uygulamaktan başka seçeneği olmadığını’ belirten yasaya bağlı kalmak bahanesiyle alenen ve hiçbir tereddüde yer bırakmadan yaptığına dikkat çektiler.

Bu eski generaller, Zamir'in 5 Mart'ta göreve gelmesinden bu yana geçen bir hafta içinde ortaya çıkan yeni yönelimin göstergesi olan ve aralarında İsrail'in ‘varoluşsal bir savaş’ verdiği yönündeki açıklamasının da bulunduğu çeşitli açıklamaları takip ettiler. İsrailli yetkililerin daha önceki açıklamalarını yineleyen Zamir, generaller tarafından küçümsendi ve kendisine şu soru soruldu: “Hamas küçük ve hırpalanmış bir örgüt olmasına rağmen İsrail'in varlığını tehdit ediyor mu? Savunma ve saldırı güçlerinin yüzde 85'ini yok eden İsrail saldırılarının ardından ordusuz kalan Suriye mi İsrail'in varlığını tehdit ediyor? Yoksa Hizbullah'ın ağır darbeler aldığı Lübnan mı?”

Generaller ayrıca, Zamir'in subaylarıyla yaptığı her toplantıda 2025'in savaş yılı olacağını söylemesinin, savaşı sona erdirmek ve esir takası anlaşması yapmak için yürütülen müzakerelerin ciddiyeti konusunda soru işaretleri yarattığına dikkat çekti.

Generaller, yeni Güney Bölgesi Komutanı Yaniv Asur'un önceliklerinin ilk olarak Hamas'ın tamamen ortadan kaldırılması, ikinci olarak da Gazze Şeridi'nde tutulan tüm İsrailli esirlerin ‘iadesi’ olduğunu belirttiği açıklamalarına dikkat çekerek, bunun ‘esirler konusunu küçümseyen eşi benzeri görülmemiş bir açıklama’ olduğunu belirttiler. Bu iki ordu komutanının açıklamaları esir aileleri arasında dehşete neden oldu.

Yedek askerlikte ‘keskin’ düşüş

Haaretz gazetesi dün İsrail ordusu yedek kuvvetlerinin askere alınma oranlarında ‘keskin düşüş’ yaşandığını gösteren bir rapor yayınladı; yedek subaylar konuyu görmezden gelmenin ve savaşa devam etme tehdidinde bulunmaya devam etmenin ‘ordunun verimliliğinde ve operasyonel hazırlığında ciddi bir bozulmaya yol açabileceği’ uyarısında bulundu. Şarku’l Avsat’ın Haaret’den aktardığı rapora göre, savaşın başlangıcında yüzde 90'ın üzerinde olan yedek birliklere kayıt oranı bazı birliklerde yüzde 70'in altına düştü ve muharip birlikler de dahil olmak üzere gelecekteki askere alma turlarında yüzde 50'nin altına düşmesinden korkuluyor. Bu, ordunun gücünün yaklaşık yarısını kaybedeceği anlamına geliyor.

asdfgthyju
Batı Şeria'da bulunan Nur Şems Mülteci Kampı’ndaki bir askeri operasyon sırasında İsrail askerleri, 5 Mart 2025. (AP)

Haaretz’e göre, 7 Ekim 2023'te savaşın başlangıcında, yedek kuvvetlere katılmak için benzeri görülmemiş bir talep vardı. Ancak, özel işletmelerin çöküşü, mali kayıplar, üniversite eğitimine devam etme ihtiyacı ve aile yükümlülükleri gibi yaşam baskıları, birçok kişinin yedek kuvvetlere tekrar katılmaktan kaçınmasına neden olduğu için, savaş devam ettikçe bu talep azaldı.

Bu düşüşü telafi etmek amacıyla askeri birlikler gönüllüleri çekmek için ‘geleneksel olmayan’ yollara başvurmaya başladı. Sosyal medya grupları, subayların çok çeşitli muharebe ve destek görevleri için başvurular yayınladığı ‘alternatif askere alma ofislerine’ dönüştü.

Haaretz, bazı birliklerin gönüllüleri kendilerine katılmaya ikna etmek için askeri üslerde güvenlik görevlisi, temizlikçi ya da askeri mutfaklarda aşçı olarak çalışmak gibi fiili askerlik gerektirmeyen savaş dışı işler için bireyleri işe aldığını belirtti. Ordu, Gazze Şeridi'ndeki güçlerini takviye etmeyi ve Golan Tepeleri ile Lübnan'da asker bulundurmayı planladığı için yedek asker sıkıntısının önümüzdeki aylarda daha da artmasını bekliyor.

İsrail ordusu resmi olarak ciddi bir krizin varlığını reddetse ve birliklerin ‘görevlerini yerine getirdiklerinde’ ısrar etse de yedek subaylar, ordunun verimliliğinde ve operasyonel hazırlığında ciddi bir bozulmaya yol açabileceğine inandıkları bir sorunu görmezden gelmemeleri konusunda uyarıyor.