Rusya-Türkiye görüşmelerinin aksamasının ardından Ayn İsa yakınlarında çatışmalar yeniden başladı

Suriye’nin kuzeyinde bulunan Ayn İsa ilçesinin girişindeki bir Rus devriyesi (Şarku’l Avsat)
Suriye’nin kuzeyinde bulunan Ayn İsa ilçesinin girişindeki bir Rus devriyesi (Şarku’l Avsat)
TT

Rusya-Türkiye görüşmelerinin aksamasının ardından Ayn İsa yakınlarında çatışmalar yeniden başladı

Suriye’nin kuzeyinde bulunan Ayn İsa ilçesinin girişindeki bir Rus devriyesi (Şarku’l Avsat)
Suriye’nin kuzeyinde bulunan Ayn İsa ilçesinin girişindeki bir Rus devriyesi (Şarku’l Avsat)

Bir yandan Rus ve Türk güçlerinin temsilcileri ile diğer yandan ise Suriye rejimi, Rus güçleri ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) temsilcileri arasında Türkiye'ye sadık Suriye Milli Ordusu (SMO) gruplarının Türk güçlerinin desteğiyle saldırılarının artmasına tanık olan Rakka'nın kuzeyinde bulunan ve Fırat’ın doğusu ve batısında SDG’nin kontrolünde olan bölgeleri ayıran Ayn İsa ilçesini kontrol altına alma çabasıyla ilgili uzlaşılara varmak amacıyla yapılan bir dizi görüşme başarısız oldu. Öte yandan Kürt Ulusal Birlik Partileri, Türk güçlerinin, SDG’nin DEAŞ’tan kurtardığı ilçeyi ele geçirme girişimlerinin durdurulması çağrısında bulundu.

Türkiye’nin talepleri
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), pazartesi günü gece yarısından sonra Ayn İsa’nın kuzeydoğusundaki Muşeyrefe köyünde SDG güçleri ile yaşanan şiddetli çatışmalar sonucunda Ankara destekli gruplardan 7 unsurun öldürüldüğünü, 4 unsurun yaralandığını bildirdi. Böylece silahlı grupların başarısız saldırıları ve Haseke-Halep uluslararası yolunda Türkiye'nin desteğiyle ilerleme girişimleri çerçevesinde geçtiğimiz Cuma gününden bu yana girdikleri çatışmalarda ve meydana gelen patlamalarda ölen muhalif sayısı 24’e yükseldi.  Söz konusu çatışmalarda ayrıca 5 SDG üyesi öldü.
Rus ve Türk subaylar dün, Ayn İsa kırsalındaki Şerkerak siloları bölgesinde Türkiye'nin talebi üzerine Ayn İsa'daki son durumu görüşmek üzere bir toplantı yaptılar. Rusya merkezli Sputnik Haber Ajansı’nın kaynaklardan aktardığı bilgilere göre Türk tarafı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) olası herhangi bir askeri harekatını durdurabilecek bir mutabakata varılması için ABD destekli SDG üyelerinin Ayn İsa bölgesinden tamamen çekilmesini şart koşarken, Rus tarafı SDG’nin belli bir mesafeye kadar sınırlı olarak geri çekilmesi önerisinde bulundu.
Bununla birlikte, Rus subaylar ve Suriye rejim güçleri temsilcileri, Ayn İsa'nın durumunu görüşmek üzere SDG temsilcileriyle bir araya geldiler. Ancak Rus tarafı ve rejim temsilcileri, SDG’nin Ayn İsa ve çevresinden tamamen geri çekilmesini, Suriye bayrağının hükümet kurumlarına asılmasını ve Türkiye'nin ilçeye yönelik saldırılarını önlemek için ilçenin tamamen rejim güçlerine teslim edilmesini önerdiğinden, hiçbir anlaşmaya varılamadı.
Buna karşın SDG temsilcileri, Rusya tarafı ve Suriye rejimi tarafından tamamen reddedilen ‘Münbiç Anlaşması’nda olduğu gibi sadece Ayn İsa'nın giriş ve çıkışlarını rejim güçlerine devredebileceklerini söylediler.
Öte yandan SDG, Rakka’nın kuzey kırsalındaki Ayn İsa'da kontrolü altındaki hapishanelerde bulunan, kaçakçılıkla ve Türkiye destekli muhalif gruplarla ve silah kaçakçılığıyla bağlantı kurmakla suçlanan 65 kişiyi, Rakka’nın batı kırsalındaki Tabka ilçesine nakletti. Ayn İsa’da Asayiş Güçleri tarafından yönetilen SDG'ye ait 3 hapishane bulunuyor.
SDG’ye bağlı Tel Abyad Askeri Konseyi lideri Rıdvan el-Halef konuya ilişkin açıklamasında, Ayn İsa'nın üç noktasında çatılmaların devam ettiğini belirterek, “Doğu cephesi, batı cephesine sadece bir kilometre uzaklıkta ve Seyda köyüne kadar uzanan cephe, Ayn İsa Mülteci Kampı’nı da içeriyor.  Bu yüzden halen ara sıra çatışmalar yaşanıyor” şeklinde konuştu. Halef’in açıklamasına göre kuzey cephesinde de çatışmalar devam ederken dün bölgede hafif silahlarla çatışmalar yaşandı.
Suriyeli muhalif grupların Ayn İsa cephelerine giremediklerini, herhangi bir askeri ilerleme kaydedemediklerini ve civardaki köyler veya alanlar üzerinde kontrol sağlayamadıklarını söyleyen Halef, “Askeri bir ilerleme kaydetmediler. Sızma taktiklerini kullanıyorlar. İnternet sayfalarında ve sitelerinde, bir köyün kontrolünü ele geçirdiklerini duyuruyorlar. Fakat saldırıları püskürtülüyor ve sürülüyorlar. Kararlaştırılan noktalara geri çekilmeye zorlanıyorlar” ifadelerini kullandı. Halef ayrıca, muhalif gruplardan 7 unsurun bir pusuda öldürüldüğünü, 3 unsurun ağır yaralandığını, SDG saflarında ise bir unsurun yaralandığını açıkladı.
SOHR, Ankara yanlısı grupların geçtiğimiz cuma gününden bu yana 24 kayıp verdiklerini aktarırken, tamamının ya Ayn İsa'nın doğusundaki çatışmalarda ya da saldırılar sırasında infilak eden mayınlar nedeniyle öldüklerini kaydetti. SOHR, aynı süre zarfında SDG saflarından 5 unsurun öldürüldüğünü bildirdi.

Rusya’nın takviyeleri
Şarku’l Avsat’tan bir grup gazeteci ve muhabir, Rusya’nın bölgeye yaptığı büyük askeri takviyelerine tanık oldu. Rus savaş uçaklarının eşlik ettiği askeri bir konvoyda ağır, orta ve hafif silahların olduğu 200'den fazla kamyon ve onlarca askeri zırhlı araç bulunuyordu. Konvoydaki teçhizatlar ve askerler, Suriye ordusu ile SDG arasında yapılan anlaşma çerçevesinde kurulan Rus üslerine ve sahalarına konuşlandırıldı.
Öte yandan Özerk Yönetim Başkanı Abdulhamid el-Mahbaş, Türkiye’nin, Ayn İsa'ya yönelik saldırısı için bir hedef belirlediğini söyleyerek, “Ankara hükümeti, Washington’daki başkanlık geçiş sürecinden kaynaklı boşluğu, ilçeyi ve uluslararası M4 karayolunu kontrol ederek bölgenin demografisini değiştirmek için kullanmaya, Suriye’den yeni toprak parçaları koparmaya ve onları Türkiye topraklarına katmaya çalışıyor” diye konuştu.
Fırat Nehri’nin doğusundaki yönetim alanlarını batıya bağlayan ana ve tali bir yol ağını kontrol ettiği için Ayn İsa ilçesinin Özerk Yönetim için büyük önem taşıdığını belirten Mahbaş, ateşkes anlaşmalarının garantörleri olan uluslararası topluma, Moskova’ya ve Washington'a, ‘savaş makinesini ve güvenli bölgedeki şiddetli saldırıları durdurma görevlerini yerine getirmeleri, bazıları saldırlar nedeniyle yerlerinden edilmiş olan bölge sakinlerinin geri dönüşlerini sağlamaları’ çağrısında bulundu.

Kürt Ulusal Birlik Partileri
Kürt Ulusal Birlik Partileri, Türkiye'nin Ayn İsa'ya yönelik saldırısına son verilmesini talep etti. Kürt Ulusal Birlik Partileri tarafından pazartesi akşamı yapılan açıklamada, “Ayn İsa ilçesi ve çevresi, terör örgütü DEAŞ'tan kurtarılmasının ardından Türk ordusu ve onunla birlikte hareket eden gruplar tarafından, Suriye'nin kuzeyindeki yeni bölgeleri ele geçirmek amacıyla geçtiğimiz Kasım ayının sonlarından bu yana ağır silahlarla günlük olarak ağır bombardımanlara maruz kalıyor” ifadeleri yer aldı.
Açıklamada, bu saldırıların Türkiye’nin herhangi bir ateşkes anlaşmasına bağlı olmadığını teyit ettiği ve bunun da bir yandan Türkiye ile ABD, diğer yandan Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatların akıbetiyle ilgili soruları gündeme getirdiği vurgulandı.
Türkiye’nin bu yeni adımının ilk olmadığı belirtilen açıklamada, Suriye'nin kuzeydoğusundaki saldırılarının 17 Ekim 2019'da ateşkes ilan edildiğinden bu yana durmadığı ve bunun Türkiye ve paralı askerlerinin anlaşmalar ve anlayışlar söz konusu olduğunda güvenilecek taraflar arasında olmadığına işaret ettiği belirtildi.
Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’nin devam eden saldırgan operasyonlarının ve saldırılarının hedefi, Suriye'nin kuzeyindeki ve doğusundaki diğer bölgeleri ele geçirmektir. Türkiye’nin bundan vazgeçmesi ve saldırılarının durdurulması için acil olarak uluslararası eylemde bulunulması gerekmektedir. Bu mesele, kınama açıklamalarıyla değil, özellikle Türk ordusunun işgal ettiği bölgelerdeki cinayetler, yerlerinden edilmeler, keyfi gözaltılar, demografik değişim, etnik temizlik ve diğer eylemler dahil olmak üzere, işlediği suçları, ihlalleri ve insanlık dışı uygulamaları konusunda sahada etkili katı ve sağlam duruşlar sergilenerek başarılabilir.”
Uluslararası toplumun sessiz kalmasının ‘Türkiye'yi operasyonlarına devam etmesi’ noktasında cesaretlendirdiği belirtilen açıklamada, ayrıca 'saflarını yeniden sağlamlaştırmaya yönelik net hedefine doğru ilerlemeye’ ittiği kaydedildi.
SDG’nin herhangi bir saldırganlığa karşı koyabileceği vurgulanan açıklamada, uluslararası topluma, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın genel olarak bölgede, özelde ise Suriye'nin kuzeyi ve doğusu ile ilgili hırslarına son vermek ve başta DEAŞ ve Heyet-i Tahriru’ş Şam (HTŞ) olmak üzere çeşitli aşırılık yanlısı örgütlerin ve paralı askerlerin saldırılarını durdurmak için pratik adımlar atması çağrısı yapıldı.
Bununla birlikte SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi’nden bir kaynak dün bir güvenlik operasyonu gerçekleştirildiğini ve operasyonun terör örgütü DEAŞ’a bağlı aktif hücrelerden 3 liderin tutuklanmasıyla sonuçlandığını açıkladı. Uluslararası Koalisyon’a ait helikopterlerin de operasyona eşlik ettiğini söyleyen kaynak, Deyrizor'un doğu kırsalındaki Bureyhe köyünde iki terörist liderin tutuklanmadığı bilgisini aktardı.
Öte yandan Rus güçleri, Türkiye-Irak sınırındaki el-Malikiye ilçesi kırsalında 4 zırhlı araçla devriye gezdi. Kuzeydeki Ayn Divar köyüne giden devriye, el-Cisr er-Rumaniye köyüne yöneldi. Devriye, daha sonra başlangıç ​​noktası olan Kamışlı şehrine geri döndü. Devriyeye bölgenin üzerinde uçuş yapan iki Rus helikopteri de eşlik etti.



Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
TT

Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırı belirleme anlaşması imzalandı

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile el sıkıştı. (AP)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı bugün, Lübnan ve Güney Kıbrıs arasında deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşmanın imzalandığını duyurdu. Bu anlaşma, gelecekte denizde enerji arama çalışmalarının önünü açacak.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre, Lübnan Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Baabda Sarayı'nda Güney Kıbrıslı mevkidaşı Nikos Hristodulidis ile bir araya geldiği belirtildi.

Avn, Güney Kıbrıslı mevkidaşı ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: “İki ülke arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırlarının belirlenmesi başarısını kutlamak için buradayız. Anlaşma, Lübnan ve Güney Kıbrıs'ın deniz kaynaklarını keşfetmeye başlamasına ve bu alanda iş birliği yapmasına olanak tanıyacak.”

Avn, bu aşamaya gelinmesinde emeği geçen Nikos Hristodulidis ve Güney Kıbrıs ve Lübnan'da bu başarıya katkıda bulunan hükümet yetkilileri, idareciler, askeri personel ve çeşitli düzeylerdeki uzmanlar dahil olmak üzere herkese teşekkür etti.

Avn, “Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü bize uluslararası hukuk ilkelerine bağlılığın ülkeler arasındaki dostluğu güçlendirdiğini ve Akdeniz coğrafyasının bizi tarih ve gelecek gibi bir araya getirdiğini yeniden gösterdiniz” ifadelerini kullandı.

Hristodulidis ise iki ülke arasında deniz sınırlarının belirlenmesi anlaşmasının imzalanmasının ardından, elektrik bağlantısının fizibilitesi konusunda Dünya Bankası'ndan danışmanlık aldıklarını söyledi.

Hristodulidis, “Bu, yıllardır çözülemeyen bir sorunu sona erdiren tarihi bir anlaşma ve şimdi iki ülkemizin birlikte neler başarabileceğini sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

İki cumhurbaşkanı, anlaşmanın Beyrut, Lefkoşa ve Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği (AB) arasında daha fazla iş birliği için zemin hazırlayacağını ifade etti.


Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
TT

Gazze’de ruh sağlığı alarm veriyor: Psikolojik çöküş 5 yılda üç kat arttı

Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)
Uzmanlar, Gazze'nin iyileşmesinde ruh sağlığı hizmetlerinin hayati önem taşıyacağını söylüyor (Reuters)

Gazze'deki yetişkinlerin yaşadığı psikolojik baskı oranının son 5 yılda üç kat arttığı tespit edildi.

7 Ekim 2023'te başlayan savaşın ardından İsrail saldırılarında Gazze'de onbinlerce kişi hayatını kaybetti. Geçen ay yürürlüğe giren ateşkese rağmen İsrail'in saldırıları kesilmedi.

Bu iki yıllık süreçte ailelerini kaybeden, yerinden edilen, sürekli bombardıman altında yaşayan Filistinlilerin psikolojik sıkıntıları üzerine bazı araştırmalar yapıldı.

Ancak İsviçre'nin Basel Üniversitesi'nden Curdin Brugger ve ekibi, Gazze Savaşı'nın psikolojik etkilerini 5 yıllık bir süre zarfında birey bazında inceleyen ilk çalışmayı gerçekleştirdi.

Bulguları hakemli dergi eClinicalMedicine'da 24 Kasım Pazartesi günü yayımlanan çalışmada Gazze Şeridi'nde yaşayan 40 yaş ve üstü 677 kişiyle 2020, 2023 ve 2025'te anketler yapıldı.

Depresyon, uykusuzluk, sürekli stres ve değersizlik hissi gibi ağır psikolojik sorunlar yaşayan yetişkinlerin oranı, 2020 ve 2023'teki yaklaşık yüzde 20 seviyesinden 2025 başlarında yüzde 67'nin üzerine çıktı.

Bu artışın tüm demografik gruplarda görülmesi, şiddet, yerinden edilme ve altyapı yıkımıyla bağlantılı yaygın ruh sağlığı sorunlarına işaret ediyor.

Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu da katılımcıların yüzde 99'unun 2025'e kadar en az bir kez yerinden edildiğini gösteriyor.

Bilim insanları, sivil ölümleri, güvenli barınak eksikliği ve gıda güvensizliği gibi koşulların eşlik ettiği bu yerinden edilmelerin ruh sağlığındaki hızlı bozulmaya katkıda bulunduğunu belirtiyor.

Araştırmada, diğer yerlerdeki popülasyonların çatışma ve çatışma sonrası durumuna kıyasla Gazze'deki yetişkinlerin ruh sağlığı açısından dünyanın en kötü örneklerinden birini oluşturduğu belirtiliyor.

Ekip Gazze Savaşı'nın başlamasından sonra İsrail'de yapılan başka bir araştırmada da ruh sağlığı sorunlarının kötüleştiğinin bulunduğunu söylüyor. Ancak anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğundaki artışın, Gazze'yle kıyasla kayda değer derecede düşük kaldığını ifade ediyorlar.

Ayrıca İsrail'de daha çok önceden ruh sağlığı sorunu yaşayanlar, etnik azınlıklar ve kadınların bu sıkıntılardan etkilendiği kaydediliyor.

Araştırmacılar, yeni çalışmaları neden-sonuç ilişkisi kurmasa da gözlemlenen üç katlık artışın, Gazzelilerin Ekim 2023'ten önce "aşırı derecede yüksek bir ruh sağlığı yükü" taşımasından kaynaklandığını belirtiyor.

Makalede şu ifadeleri kullanıyorlar:

Bulgularımız, Gazze'de ve çatışmalardan etkilenen diğer topluluklarda,bugünün ve geleceğin nesilleri üzerindeki olumsuz etkileri önlemek için sürdürülebilir psikososyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin önemini vurguluyor.

Independent Türkçe, MedicalXpress, eClinicalMedicine


Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
TT

Batı Sahra anlaşmazlığında yeni eşik: Özerklik tek çözüm mü?

Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)
Batı Sahra'da Fas ve Moritanya arasındaki Guerguerat Sınır Kapısı’nın Fas tarafına iniş yapan BM’ye ait bir Mi-8 helikopteri, 25 Kasım 2020 (AFP)

Abdurrahim et-Turani

Batı Sahra ile ilgili son BM kararının gereklerini yerine getirmek adına, Fas bu hafta Kraliyet Sarayı ve mecliste temsil edilen siyasi parti liderleri arasında resmi olarak bir “üst düzey istişare” süreci başlattı. Amaç, Sahra'da bir özerk yönetim kurma planı için hukuki, mali ve idari yönleri kapsayan ayrıntılı bir ulusal proje oluşturmak.

Bu iç hareketlilik, Fas'ın girişimin uygulanmasını ciddiyet ve sorumlulukla ele aldığını, ulusal mutabakatla hazırlanan ayrıntılı planı uluslararası topluma sunulacak ve gerçeğe dönüştürülecek tek çerçeve olarak gördüğünü, böylece öneri aşamasından uygulama aşamasına geçişi teyit ettiğini gösteriyor.

Batı Sahra krizinin son yarım yüzyılına dönüp bakmayacağız, bunun yerine son beş yılın en önemli ve derin gelişmelerini inceleyerek neler yaşandığını anlamaya çalışacağız.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu. Dönüm noktası, ateşkesi bozan ve eski güvenlik çerçevesini geçersiz kılan Guerguerat kriziyle (Kasım 2020) başladı. Bunu, ABD'nin Batı Sahra üzerindeki Fas egemenliğini tanımasıyla başlayan, Polisario Cephesi'nin uluslararası alanda tanınmasından geri adım atılması ve çok sayıda konsolosluğun açılmasıyla devam eden önemli bir diplomatik dönüşüm izledi. Bu dönüşüm, BM Güvenlik Konseyi'nin özerkliği tek “gerçekçi ve pratik” çözüm olarak benimseyen ve referandum seçeneğini fiilen ortadan kaldıran bir kararı onaylaması ile doruğa ulaştı.

Bu noktada Fas, özerklik için ayrıntılı bir uygulama planı hazırlamak üzere Kraliyet Sarayı ve siyasi partiler arasında resmi istişareler başlatarak derhal uygulama aşamasına geçti. İç mutabakatı bir sonraki aşamada müzakerelerin tek dayanağı haline getirme amacıyla, buna, güney bölgelerinde hızlandırılmış bir kalkınma eşlik etti.

Tarihsel olarak Batı Sahra sorunu, siyasi partilerin, sendikaların ve sivil toplum kuruluşlarının katılımının büyük ölçüde sınırlı ve sembolik olduğu, gizlilikle örtülü dar bir siyasi alanla sınırlı kaldı.

Son beş yıl, Batı Sahra sorununda, çıkmazdan çıkış ve özerklik seçeneğinin pekiştirilmesiyle belirginleşen radikal bir değişime sahne oldu

Çatışmanın ilk aşamalarında, merhum Kral İkinci Hasan döneminde, tarihi siyasi figürlerin önemli etkisini vurgulayan istisnalar yaşanmıştı. Önemli şahsiyetlerden, o dönemdeki tarihi ve örgütsel ağırlıklarını öne çıkaracak biçimde temsilciler ve gayriresmi danışmanlar olarak faydalanıldı. Bunlar arasında örneğin: “Şura ve İstiklal” partisinin kurucusu Muhammed Belhasan el-Vezzani, “İstiklal” partisinin lideri Allal el-Fasi, Doğu Bloku ülkelerini gezerek destek sağlamakla görevlendirilen komünist Ali Yata sayılabilir. Sosyalist Abdurrahim Buabid ve İstiklal partisi üyesi Muhammed Busta da önemli aşamalarda görevler üstlendiler.

cdfgthy
Cezayir'in Tinduf şehrinin 170 kilometre güneydoğusunda Batı Sahralıların yaşadığı Dakhla mülteci kampı, 8 Temmuz 2016 (AFP)

10 Kasım 2025 Pazartesi günü Kraliyet Sarayı, Kral'ın danışmanlarını ve mecliste temsil edilen parti liderlerini bir araya getiren üst düzey bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının gündemi, BM tarafının talep ettiği gibi, partileri ayrıntılı Fas özerklik planı taslağına yönelik önerilerini hazırlamaya teşvik etmekti. Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin artık kaçınılmaz olduğunu teyit ediyor.

Bu dönüşüm, hem parlamenter hem de sivil alanda paralel diplomasinin yükselişiyle aynı zamana denk geliyor ve bu diplomasi, resmi diplomasiyi aşan etkili bir stratejik araç haline geldi. İletişim ağlarının gelişimi, sivil toplum elitlerinin ve parlamenterlerin Fas’ın bakış açısını esnek bir şekilde aktarmalarına, yabancı kamuoyuna ve uluslararası kurumlara ulaşmasına olanak tanıdı. Bu yumuşak güç, etkili kişileri “sahadaki gerçekliğe” ikna ederek tanımaların dondurulması ve konsoloslukların açılmasının önünün açılmasında önemli ölçüde katkıda bulundu.

Bu hamle, önerinin uygulama detayları konusunda ulusal mutabakat sağlamak için katılımcı bir yaklaşımın etkinleştirilmesinin zorunlu hale geldiğini teyit ediyor

İçeriye gelince, öneriyi etkinleştirmek ve ulusal mutabakat sağlamak için özerkliğin (yasal, mali ve idari) ayrıntılarının hazırlanmasına siyasi partilerin, meclisin ve sivil toplum kuruluşlarının dahil edilmesi meşruiyetini sağlamak için elzemdir. Ayrıca, güney bölgelerindeki büyük kalkınma projelerini hızlandırarak, entegrasyonu güçlendirerek ve özerkliği bölge sakinleri için cazip bir seçenek haline getirerek kalkınmanın desteklenmesi hedefleniyor. İçeride hazırlanan detaylı uygulama planı, gelecekteki tartışmalar için tek dayanak noktası olacak.

Dışarıda ise, öneriye uluslararası destek sağlayarak, yeni resmi tanımalara dönüştürerek ve Laayoune ve Dakhla'da daha fazla konsolosluk açılmasını sağlayarak sahadaki gerçekliği sağlamlaştırmak hayati önem taşıyor. “Yuvarlak masa” formatından, tek çerçeve olarak özerkliğe dayalı doğrudan müzakerelere geçilmesi de talep edilmeli.

Son BM kararı Faslı diplomatları memnun etse de, herkes bu kararın yerleşik pozisyonları ve koşulları bir gecede değiştirebilecek “sihirli bir değnek” olmadığını anlıyor. Kararın alınması ile sahada uygulanması arasında korku ve zorluklarla dolu bir mayın tarlası var.

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre bölge, BM kararına uymama gücü olmasa da, uygulanmasını yıllarca geciktirebilecek manevralar ve engeller olmasını bekliyor. Polisario Cephesi'nin giderek tırmanan ve kararı açıkça reddeden tutumları bunu gösteriyor. Çekişmenin bir sonraki aşamada bir “yorum savaşı"na dönüşmesi ve BM kararının her tarafın kendi pozisyonuna uygun şekilde yorumlamaya çalıştığı bir manevra alanı haline gelmesi bekleniyor.

Polisario Cephesine gelince, Tinduf kamplarındaki insani ve lojistik faktörler ve uluslararası fonların zayıflığı, onu bir miktar esnekliğe itebilir. Ancak Fas’ın önerdiği haliyle salt bir özerklikten daha geniş bir sonuç elde etmeyi de hedefleyebilir.

Tahminler, referandumdan kaçınarak ve salt iç özerklikten “daha büyük” görünen bir çözüme ulaşma çabasıyla, deklare edilen oluşumun prestijinin bir kısmını koruyan “konfederal” bir formülün görüşülebileceğini işaret ediyor.

y6
Batı Sahra'nın Guerguerat bölgesinde bir Fas ordusu aracı, enkaz halindeki araçların yanından geçiyor, 24 Kasım 2020 (AFP)

Fas'ın BM Daimi Temsilcisi Ömer Hilal, bir televizyon programında, bu paralel diplomasinin, resmi diplomasinin yanı sıra, kapsamlı bir stratejinin parçası olduğunu belirtti. BM'nin 2797 sayılı Kararı'nın “tarihi bir zafer” ve “Kraliyet diplomasisinin taçlandırılması” olduğunu vurgulayan Hilal, yeni kararın “önceki kararlardan tamamen koparak siyasi gerçekçiliğe dayalı yeni bir aşama başlattığı” için “kritik bir an” olduğunu vurguladı.

Faslı diplomat, Fas'ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi. Dünya çapında 64 ayrılıkçı çatışmadan 60'ının referanduma başvurulmadan çözülmesini de buna kanıt olarak gösterdi.

Faslı diplomat, Fas’ın referandum görüşmelerine yönelik her türlü talebi kesin bir dille reddettiğini yineleyerek, “BM ve Güvenlik Konseyi referandum seçeneğini çeyrek asır önce rafa kaldırdı ve yalnızca siyasi bir araç olduğu için tüm BM kararlarından sildi” dedi

Paralel bir gelişme ve Avrupa'nın tutumunda da bir dönüşümün yaşandığının göstergesi olarak, Avrupa Komisyonu, Fas ile balıkçılık anlaşmasının yenilenmesi için yeni müzakerelerin başlatılmasını onayladığını duyurdu. Bu dönüşüm artık teknik bir mesele değil, Avrupa'nın Fas ile stratejik ortaklığın önemi ve ilişkiye baskı ve pazarlıklardan uzak, karşılıklı çıkarlar temelinde yaklaşma gerekliliği konusunda yenilenen farkındalığını yansıtan son derece önemli bir siyasi gösterge. Avrupa Birliği (AB), anlaşmanın yenilenmesinin bölgesel istikrar, deniz güvenliğinin artırılması ve düzensiz göçle mücadele için bir temel taş olduğunu biliyor.

Güvenlik Konseyi kararından Avrupa’dan gelen sinyallere kadar son gelişmeler, Batı Sahra sorununun kesin olarak çözülmesinin zamanının geldiğini teyit ediyor. Yarım asırdır bölgesel ve uluslararası ilgiyi üzerine çeken çatışmanın, artık daha fazla gecikmeye ve manevraya tahammülü kalmadı.

Antropoloji uzmanı Dr. Abdussamed Muhyiddin, el-Mecelle'ye verdiği demeçte, “Tüm taraflar, bu çatışmanın devam etmesinin ve BM kararının uygulamadan ziyade yorum meselesine dönüştürülmesinin, bölge halklarının refahı ve çıkarları pahasına kalkınma fırsatlarının heba edilmesinin bir devamı olduğunun farkına varmalıdır. Ekonomik ve sosyal entegrasyona kaynak aktarılarak geri kazanılabilecek değerli zaman kaybedildi” dedi.

Bu bağlamda, Arap Mağrip Birliği'nin yeniden canlandırılması ertelenemeyecek tarihi bir zorunluluk haline geliyor. Batı Sahra sorununun, tek geçerli dayanak haline gelen özerklik çerçevesinde çözülmesi, kardeş ülkeler arasındaki sınırların yeniden açılmasının ve ortak bölgesel kalkınma çarkının dönmesinin anahtarıdır. Bir sonraki aşama, ortak inşa ve irade çatışmasından çıkarların iş birliğine geçiş olmalıdır. Böylece Fas, Cezayir ve komşuları kaybedilen zamanı telafi edebilir ve halklarını refaha kavuşturmak için çalışmaya başlayabilirler.