ABD’nin gündeminde İran’dan gelebilecek tehditlerin engellenmesi var

Bağdat’ın merkezindeki Yeşil Bölge’de yer alan ABD Büyükelçiliği’ne pazar günü gerçekleşen saldırıda çevredeki binalar zarar gördü. (CENTCOM)
Bağdat’ın merkezindeki Yeşil Bölge’de yer alan ABD Büyükelçiliği’ne pazar günü gerçekleşen saldırıda çevredeki binalar zarar gördü. (CENTCOM)
TT

ABD’nin gündeminde İran’dan gelebilecek tehditlerin engellenmesi var

Bağdat’ın merkezindeki Yeşil Bölge’de yer alan ABD Büyükelçiliği’ne pazar günü gerçekleşen saldırıda çevredeki binalar zarar gördü. (CENTCOM)
Bağdat’ın merkezindeki Yeşil Bölge’de yer alan ABD Büyükelçiliği’ne pazar günü gerçekleşen saldırıda çevredeki binalar zarar gördü. (CENTCOM)

ABD yönetimi, Irak’ın başkenti Bağdat’taki Yeşil Bölge’de yer alan büyükelçilik binasının katyuşa füzeleriyle hedef alınmasının ardından İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun, İran sınırları dışındaki operasyonlarının beyni kabul edilen Kasım Süleymani’nin ABD hava saldırısında öldürülüşünün birinci yıl dönümünün yaklaşmasıyla önlem alma planlarına başladı. Gerginliği tırmandırma girişimlerini engellemek amacıyla İran’ı caydırma seçeneklerini yeniden gündeme getirdi.
ABD Başkanı Donald Trump önceki gün Florida’da bulunan Mar-a-Lago tesislerine hareket etmeden önce Twitter hesabından paylaştığı mesajda, Tahran’ı Amerikalılara karşı saldırı düzenlememesi uyarısında bulundu. Irak’taki Amerikalılara saldırı düzenlenmesi halinde ‘İran’ı sorumlu tutacağını’ belirten Trump mesajında şunları söyledi:
“Bağdat’taki büyükelçiliğimiz pazar günü çok sayıda füzeyle vuruldu. Tahmin edin bu roketler nereden geldi? İran'dan. Irak'taki Amerikalılara yönelik saldırılar olacağı söylentileri duyuyoruz. İran'a bir dost tavsiyesi; eğer bir Amerikalı ölürse bundan İran'ı sorumlu tutarım. Bu konuda iyi düşünün.”
Trump’ın mesajı, ABD yönetimindeki şahin kanattakilerin İran’ın tırmanışını görüşmek amacıyla düzenlediği toplantının hemen ardından geldi. Reuters’ın ABD yönetiminde Ulusal Güvenlik’ten sorumlu üst düzey bir yetkiliden aktardığı habere göre Beyaz Saray’da gerçekleşen toplantıda pazar günü ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı ele alındı. Yetkili, Başkan Trump’a sunulmak üzere, Irak’taki ABD’li diplomatlara ve askerlere yönelik her türlü saldırıyı caydırmak amacıyla birkaç seçenek üzerinde uzlaşı sağlandığını bildirdi.
Reuters’a konuşan yetkili, söz konusu toplantıya ABD Savunma Bakan Vekili Christopher Miller, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O'Brien’ın katıldığı bilgisini verdi.
Toplantıda üzerinde uzlaşıya varılan seçeneklerin içeriği hakkında veya bu seçenekler arasında askeri operasyonun olup olmadığına ilişkin bilgi vermekten kaçınan ABD’li yetkili, ‘seçeneklerin’ yakın zamanda Başkan Trump’a sunulacağını söyledi. Yetkili, kararlaştırılan tüm seçeneklerin ‘gerilimi tırmandırıcı bir özelliğe sahip olmaması için hazırlandığını ve daha fazla saldırılara karşı caydırıcı olacağını’ vurguladı.
Ancak ABD’li bir diğer yetkili ise pazar günkü saldırıda Irak’taki ABD’li askerlerden hiçbirinin yaralanmadığını, yaklaşık 21 füze fırlatıldığını ve bazılarının binalara isabet ettiğini aktardı.
ABD yönetimindeki üst düzey yetkili, “Beyaz Saray’daki toplantının amacı, Irak'taki İranlıları ve Şii milisleri personelimize saldırı düzenlemekten caydırmak için Başkan’a sunabileceğimiz doğru seçenekleri hazırlamaktı” dedi.
Irak ordusu ve ABD Büyükelçiliği, pazar günü elçiliğe yapılan saldırıdan en az 8 füzenin başkent Bağdat’taki yüksek korunaklı Yeşil Bölge’ye düştüğünü bildirdi. AFP’de yer alan haberde, Ortadoğu’daki ABD Kuvvetleri Komutanlığı’nın ise ‘İran destekli milislerin neredeyse kesin olarak 21 füze fırlatmasını’ ve ‘bu saldırıdan açık bir şekilde sivil ölümlerden sakınmamasını’ kınadı.
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, saldırıdan Tahran’ı sorumlu tutarken bölgedeki komutanlık tarafından yayınlanan açıklamada, “Füze saldırısı, neredeyse kesin olarak İran’ın desteklediği bir isyancı grup tarafından gerçekleştirildi. ABD, İran destekli bu haydut milislerin eylemi sonucu herhangi bir ABD’linin ölümünden İran’ı sorumlu tutacak” ifadelerine yer verildi.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de dün Twitter hesabından paylaştığı mesajda, Trump’ı “İran’ı itham etmek için değersiz bir fotoğraf” kullanmakla suçladı. Trump'ın önceki “ABD Başkanı Barack Obama'nın yeniden seçimleri kazanmak için İran'la bir savaş başlatacağına” dair iddialarda bulunduğu eski mesajlarının ekran görüntüsünü paylaşan Zarif, mesajında Trump’a hitaben “Yurt dışındaki vatandaşlarını riske atarak, dikkatleri ülkendeki feci başarısızlıklardan uzaklaştıramazsın” diye yazdı.
Reuters’ın aktardığına göre Zarif paylaştığı başka bir mesajında da şu ifadeleri kullandı:
“ABD geçen sefer kitle imha silahlarıyla ilgili iftiraları sebebiyle bölgemizi mahvetti. 7 trilyon doları boşa harcadı ve (ABD’nin 2003’te liderlik ettiği Irak Savaşı’na atıfla) 58 bin 976 Amerikalının ölümüne sebep oldu. Trump, çıkış yolundayken yapacağı herhangi bir maceranın sorumluluğunu tamamen üstlenecektir.”
Reuters, geçen ayın ortalarında yetkili ABD’li kaynaklara dayandırdığı bir haberinde, Trump’ın birkaç danışmanı ve kıdemli yetkililerle yaptığı görüşmede İran'ın Natanz'daki en önemli nükleer tesisini havadan vurmak konusunda ne gibi seçenekleri bulunduğunu öğrenmek istediğini öne sürmüştü. New York Times da (NYT) ABD’li bir yetkilinin ifadelerine yer verdiği bir haberde, danışmanların daha kapsamlı bir saldırıya kapı aralayacak olması sebebiyle böyle bir saldırıyı uygulamaması konusunda Trump’ı ikna ettiğini yazdı. Gazeteye konuşan yetkili, “Seçenekleri istedi. Ona senaryoları verdim ve en nihayetinde devam etmeme kararı aldı”dedi.
ABD donanmasından bu haftanın başında yapılan resmi açıklamaya göre 154 adet Tomahawk ve seyir füzesi ile Özel Kuvvetler’den 66 asker taşıyan USS Georgia nükleer denizaltısı, İran tehditlerini caydırmak ve seyrüsefer güvenliğini güvence altına almak için Hürmüz Boğazı’ndan geçerek Arap Körfezi’ne giriş yaptı.
Tahran’ın Fahrizade suikastı sonrasında Tel Aviv’i tehdit etmesinin ardından, İran’a karşı güç gösterisinde bulunan İsrail de benzer bir adım atarak Akdeniz’deki askeri denizaltısını Süveyş Kanalı üzerinden Arap Körfezi’ne gönderdi.
Bu ay, daha önce ABD’nin nükleer silah taşıma kapasiteli ağır bombardıman uçağı 2 adet B-52 Basra Körfezi üzerinde uçuş gerçekleştirirken ABD uçak gemisi USS Nimitz de kasım sonlarında Körfez sularına geri dönmüştü.



Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca
TT

Trump, savaş ve aldatmaca

Trump, savaş ve aldatmaca

Steve Hewitt

18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.

Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.

Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.

Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.

Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var

Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.

Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.

grtyuı
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)

Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.

Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.

Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?

Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

ghyjukı
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)

Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.

Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi

Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.

Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.

Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.

ymum
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.

Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.