Tunus rejimi çıkmazda

Zeynel Abidin bin Ali’ye karşı çıkan ayaklanmanın 10. yıldönümündeki Tunus siyasal sistemi krizde çıkamıyor

2011 yılının Ocak ayında Tunus'un eski lideri Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı düzenlenen gösterilerden bir kare (Reuters)
2011 yılının Ocak ayında Tunus'un eski lideri Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı düzenlenen gösterilerden bir kare (Reuters)
TT

Tunus rejimi çıkmazda

2011 yılının Ocak ayında Tunus'un eski lideri Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı düzenlenen gösterilerden bir kare (Reuters)
2011 yılının Ocak ayında Tunus'un eski lideri Zeynel Abidin bin Ali rejimine karşı düzenlenen gösterilerden bir kare (Reuters)

Tunus Parlamentosu uzun tartışmaların ardından 2021 Yılı Mali Kanunu’nu geçtiğimiz günlerde onayladı. Böylece Tunus siyasal ve anayasal boşluk “senaryosundan”, sendikalar ve muhalifler ile boğucu bir kriz yaşamaktan ve cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve yasama organı arasındaki ilişkilerde daha fazla gerginlik çıkmasından kaçınmış oldu. Ancak Zeynel Abidin bin Ali rejiminin devrilmesi ile sonuçlanan ayaklanmanın 10. yıldönümü için düzenlenen şölenlerde peş peşe gelen panik çığlıkları gibi ülke genelinde ekonomik ve toplumsal koşullara karşı grevler ve protestolar da arttı.
Aynı zamanda “eski rejimin” destekçilerinin ve bin Ali döneminin bakanlarının girişimleri peş peşe geldi ve o dönem ayaklanma çıkaran kişileri “dış güçlerin yardımıyla eski meşru otoritelere darbe yapmakla suçladıkları “Tunus devrimi ve Arap devrimlerine” karşı çeşitli eleştirilerde bulundular. Bu durum Tunus’un gidişatına, kızgın, işsiz, fakir ve dışlanmış gençlerin öfkesinin sonucuna ve “uluslararası belge”nin ve yabancı elçiliklerin artan etkisinin ışığında şu an yaşanan şiddetli krizin siyasi arenadaki yansımalarına dair pek çok soruyu gündeme getiriyor.
Son zamanlarda Tunus’ta yargı da dahil olmak üzere pek çok kesimi felç eden ayaklanma ve şiddet olayları dalgasına ilişkin değerlendirmeler farklılık gösteriyor. Bazıları bu dalgayı ekonomik ve sosyal zorluklara yorarken diğer bir kesim “devrim düşmanlarını” Tunus devrimi ve Arap devrimlerinin patlak vermesinin 10. yıl kutlamalarından faydalanarak bu dalgayı kışkırtmakla suçluyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı Kays Said, Başbakan Hişam el-Meşişi, sendika ve parti liderleri ve bunları destekleyenler arasında "karşı-devrim" güçlerine ve “yurtiçi ile yurtdışındaki yolsuzluk ve tiranlık lobilerine” hizmet ederek “devleti çöküşün” eşiğine getirme ve “Tunus’un demokratik istisnasını tahrip etme” suçlamaları dönüp duruyor.
Ülkedeki ekonomi ve siyasi sahada karar alanlar arasındaki uçurum, devletin iflas etmesi ve bütçe açığının telafi edilemez bir boyuta ulaşma olasılığına ilişkin uyarıların ardından daha da büyüdü. Bu uyarılar son zamanlarda farklı şekillerde, parlamenterlerin yanı sıra Cumhurbaşkanı Said, Merkez Bankası Başkanı Mervan el-Abbasi, Sanayi, Ticaret ve El Sanatları Birliği (UTICA) Başkanı Samir Macul, Genel İşçi Sendikaları (UGTT) Genel Sekreteri Nureddin et-Tabubi ve Tunus Tarım ve Balıkçılık Sendikası (UTAP) Başkanı Abdulmecid ez-Zar’dan geldi.

Ayaklanmalar
Böyle bir atmosferde “Ocak ayı devrimini destekleyenler”, devrimin sonucunun her anlamda “felaket” olduğunu düşünen muhaliflerin artan sesleri arasında özellikle özgürlük alanında elde edilen “başarıları” övmeye devam ediyorlar. Aralarında bir dizi eski üst düzey yetkilinin de bulunduğu onlarca politikacı tarafından yakın bir zamanda başlatılan “Ulusal Bayrak” girişiminin sahiplerinin, eskiden bakan olarak görev yapmış olan milletvekili Mebruk Kurşid ve bin Ali döneminde Cumhurbaşkanlık Divanı Müdürü olarak görev yapmış olan Ahmed İyad el-Verdani liderliğindeki 2011 Ocak ayaklanmasından önce gördükleri şey bu. Bu eleştirel değerlendirme, aralarında uluslararası siyaset araştırmacısı Eymen el-Buganimi’nin de bulunduğu bağımsızlar tarafından derinlemesine inceleniyor. Buganimi yakın zamanda “neo-siyasi popülizm” ve bunun son yıllarda Tunus, Avrupa ve dünyadaki siyasal söylem üzerindeki gittikçe artan etkisine ilişkin bir kitap çıkardı.
Buganimi Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Tunus ve Arap ülkelerindeki politikacıların, devrimleri, “devrimci düşünceyi” ve eski sistemlerle “uzaklaşma ve çatışma” mantığını savunma aşamasından kopmaları gerektiğini belirtti. Buganimi “En etkili ve en güvenilir yol, onlarca yıl önce birçok ülkede başarısızlığını kanıtlamış olan ve Tunuslu ve Arap seçkinlerin, on yıl önce yeniden benimsemeye kalktığı içi boş devrimci sloganlardan uzak, reform ve huzurlu bir demokratik değişim talebi yoluna girmek” dedi.
Aynı doğrultuda Tunus Ulusal Barolar Birliği Başkanı İbrahim Budırbale Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamalarda “devrimcilik ve genel olarak ülkede, özellikle de yargı sektöründe rastgele çıkan karışıklıklar yüzünden toplumun ve devletin aldığı büyük zarara” karşı uyarıda bulundu. Ulusal Barolar Birliği Eski Başkanı ve Arap milliyetçilik akımının lideri el-Beşir es-Sayd daha da ileri giderek Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Libya, Suriye ve Yemen gibi diğer ülkelerde “Arap Baharı” olarak adlandırılan olayarda olduğu gibi “Tunus’un şiddet ve iç savaş senaryolarına doğru kayabileceğine” dair uyarıda bulundu.

Kartaca Sarayı ve Fransız Büyükelçisi
Tunus’taki sosyo-politik ekonomik krizin belki de en önemli yeni unsuru, üç başkan (cumhuriyet, hükümet ve parlamento) arasındaki savaşa Fransız büyükelçisinin ve yabancı büyükelçilerin dahil olmasıydı. Sol kanattaki “Tunus Projesi Hareketi” Genel Sekreteri ve aynı zamanda eski bakan ve merhum Cumhurbaşkanı el-Beci Kaid es-Sibsi’nin siyasi danışmanı olan Muhsin Merzuk, aralarında baş danışman Nadiye Akaşa’nın da bulunduğu Cumhurbaşkanı Kays Said’e yakın olan isimleri Başbakan Hişam el-Meşişi’nin ve saraya yakınlığı ile bilinen Dışişleri Bakanı Osman el-Cerandi’nin “çalışmalarını sekteye uğratmakla” suçladı. Aynı zamanda Merzuk bu isimleri, Meşişi ve Cerandi ya da onları temsil eden birileri olmadan Kartaca Sarayı’nda Fransa'nın Tunus Büyükelçisi Andre Parant ve Fransız hükümetinin bir üyesiyle bir dizi toplantı yapmakla suçladı. Fransız Büyükelçisi bu suçlamaları çürütmek için resmi olarak bir bildiri yayınladı ancak Merzuk uzun bir bildiri ile suçlamalarını tekrar yöneltti. Merzuk görüşmenin detaylarını paylaşarak Dışişleri Bakanlığı’ndan ya da Tunus Başbakanlığı’ndan herhangi bir temsilci olmadan Kays Said’in Başdanışmanı ve aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Divanı Müdürü olan Akaşe’nin Fransız Büyükelçi Parant ve Dışişleri Bakanı ile toplu bir şekilde çekindiği fotoğrafı yayınladı. Daha sonra Nahda Hareketi Partisi’nin liderlerinden eski Dışişleri Bakanı Dr. Refik Abdusselam bu hikayeye arka çıkarak Kartaca Sarayı’nı (Cumhurbaşkanlığı konutu) Başbakan Hişam el-Meşişi’nin Paris’e yapacağı ilk resmi ziyaretinin arifesinde işlerini aksatmakla suçladı ve Meşişi’nin Roma’yı ziyaret etmesinin beklendiğine ancak bu ziyaretin ‘sağlık nedenleri dolayısıyla’ son dakikada ertelendiğine işaret etti.

“İhanet” suçlamaları
Buna ilaveten Refik Abdusselam Facebook’ta resmi hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımında “Saray (yani Cumhurbaşkanı Said) Meşişi’nin Fransa ziyaretini engellemeye çalıştı. Etrafındakiler de aynı hedef doğrultusunda Kartaca ile iplerini sıkılaştırdı ve Dışişleri Bakanı telefonunu kapatarak ortadan kayboldu ve ziyaret bitene kadar işinin başına dönmedi” ifadelerini kullandı.
Ancak Kartaca Sarayı’na yakın olan isimler, Fransız hükümeti yetkilisinin, 2021 yılında Tunus’un güneyinde turistlerin uğrak noktası olan Cerbe adasında düzenlenmesi planlanan "Frankofon Ülkeleri Küresel Zirvesi’ne hazırlık” çerçevesinde Tunus’a geldiğini kaydetti. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Said dolaylı yoldan kendisine ve başdanışmanına Merzuk’un, Abdusselam’ın ve destekçilerinin yönelttiği suçlamaları eleştirerek “düşmanlarını” ihanet etmekle suçladı. Cumhurbaşkanı, Ordu Yüksek Konseyi’nin toplantısına başkanlık etmesi vesilesiyle halka hitaben yaptığı konuşmada üç kez “hain” kelimesini kullandı. Ancak geçtiğimiz günlerde Tunus ve bölgedeki “siyasi popülizm” hakkında bir kitap çıkaran siyasi ve hukuk bilimleri araştırmacısı Hamadi er-Radisi, Cumhurbaşkanı Said’in sözlerine katılmadığını ifade ederek Said ile Tunuslu bir grup siyasetçinin “seçkinleri ve siyaset ve medya alanındaki muhalifleri “hainlikle suçlayarak” ileri gittiklerini söyledi.
Eski Tunus Kültür Bakanı ve sosyolog el-Mehdi Mebruk, Cumhurbaşkanı Said’in  en az 10 ayrı etkinlikte isim vermeyip kanıt sunmadan muhaliflerini vatana ihanet ve komplo ile suçladığına dikkat çekti.
Her halükarda bu tartışma, medya araçlarında ve sosyal medyada Cumhurbaşkanlık Sarayı Başdanışmanı bakan Akaşe karşıtı politikalara dönüştü. Akaşe, Başbakan Hişam el-Meşişi’ye başbakanlık koltuğuna aday olduğundan beri büyük baskı yapmakla suçlandı. Bunun sebebi olarak da Meşişi’nin anayasa ve kanunda geçen maddelere aykırı bir şekilde başdanışmanın Cumhurbaşkanlığı adı altında kabinesine atanmaları için baskı yaptığı bazı bakanlara karşı çıkması gösteriliyor.

Mali yolsuzluk kartı
Bu esnada, Başbakan Hişam el-Meşişi bu kriz karşısında sessiz kaldı. Parlamento'da ise Meşişi hükümetine oy veren parti liderleri, kendisini ve Çevre ve Yerel İşler Bakanı ile ithalat ve gümrük sektörlerindeki bazı üst düzey yetkilileri kapsayan ve içlerinden bazılarının tutuklandığı “mali ve idari yolsuzlukla mücadele etmeye yönelik” geniş çaplı bir operasyona liderlik etmesini desteklerini duyurmaya başladı. Kartaca Sarayı, Meşişi hükümetini destekleyen parti koalisyonu tarafından Cumhurbaşkanı’na karşı bir cephe oluşturulduğuna yönelik işaretlere yanıt olarak Cumhurbaşkanı Said’in UGTT Genel Sekreteri Nureddin et-Tabubi ve Demokratik Akım Partisi'nin eski lideri bakan Muhammed Abu liderliğinde muhalifleriyle resepsiyonlar yaptığını duyurdu. Abu, geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanını destekleyici nitelikte bir dizi açıklamalarda bulunarak Nahda Hareketi ve Tunus’un Kalbi partilerinin liderlerini sert bir şekilde eleştirmiş, mali ve idari yolsuzluklarla suçlamış ve “devrim, değişim ve reform sürecinin başarısızlığından” kendilerini sorumlu tutmuştu. Aynı şekilde Abu iki partinin yönetiminde “yolsuzluk yapanların” tutuklanarak “cezaevine atılmasını” talep etmişti. Böylece gözlemciler Kartaca Sarayı ve Kasbah Sarayı (Başbakanlık) arasındaki yolsuzlukla mücadele kartının kullanılmasına yönelik mevcut rekabeti, eski Başbakan Yusuf eş-Şahid’in 2017 yılında merhum Cumhurbaşkanı el-Beci Kaid es-Sibsi, oğlu Hafız ve ikisine yakın bazı isimlere karşı verdiği savaşta tutuklanmaları çağrısında bulunduğu ve yolsuzlukla suçladığı bazı memur ve iş adamlarına karşı yürüttüğü kampanyaya benzetiyor.

Büyükelçiler, başbakanın tarafında
İlgili bir bağlamda Şarku’l Avsat’a demeç veren Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’ndan bazı kaynaklar Tunus'taki AB ülkelerinin büyükelçilerinin geçtiğimiz günlerde Başbakan Hişam el-Meşişi ve Parlamento Başkanı Raşid el-Gannuşi ile iletişime geçtiklerini ve hükümetlerinin Tunus ile ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından ortaklıklarını güçlendirmeye hazır olduklarını bildirdiklerini ifade etti. İçlerinden bazılarının Parlamento Başkanı’nı ziyaret ettiği, kendisiyle açık çalışma toplantıları yaptığı ve desteklerini göstermek adına başbakan ile Kartaca kırsalındaki otellerden birinde iş yemeği düzenlediği öğrenildi.
Diğer taraftan Meşişi büyükelçilerin bu girişiminden övgüyle söz ederek Avrupa başkentleri tarafından memnuniyetle karşılanan açıklamalarda bulundu. Zira Başbakan, terör faaliyetlerine karışmakla suçlanan yasadışı göçmenlerin Avrupa'dan Tunus'a sınır dışı edilmesinin resmi bir şekilde onaylandığını duyurdu. Bu karar türünün ilk örneği sayılıyor.
Siyasi bilimler uzmanı ve Arap milliyetçisi düşünür Afif el-Buni Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte “ABD ve Avrupa ülkelerindeki üst düzey karar merciileri pek çok sebepten ötürü başbakan ve parlamento başkanı ile arasındaki mücadelede Cumhurbaşkanı Kays Said ve ekibini destekleyemez. Bu sebeplerin başında Tunus Devrimi ile Arap devrimlerini savunmaya devam etmelerinin yanı sıra Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme adımlarını savunan herkesi hainlikle suçlamaları geliyor” dedi.
Aynı noktada eski Ulusal Barolar Birliği Başkanı ve Arap milliyetçilik akımının lideri el-Beşir es-Sayd, Tunuslu yetkililere "işgalci İsrail yetkilileri ile Tunus arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi ve Tunus’ta tekrar bir İsrail ilişkileri ofisi açmayı” kabul etmelerine yönelik daha fazla dış baskı uygulamak için mevcut siyasi, ekonomik ve sosyal krizden faydanılacağı konusunda uyarıda bulundu.

“İkinci cumhuriyetin” ölümü
Ancak kıdemli siyasetçileri, “Ocak 2014 Anayasası”nın kabul edilmesinin ve başkanlık sisteminin yerini “parlamenter sistemin” almasının ardından doğan “ikinci cumhuriyetin ölümünü” ilan etmeye çağıran eski bakan Muhsin Merzuk’a göre kriz “daha derin” görünüyor. Merzuk, Tunuslu siyasetçileri “üçüncü cumhuriyeti” ilan etmeye ve otoriteler arasında yetkileri yeniden dağıtmaya çağırdı. Aynı zamanda hukuk uzmanı ve eski Yükseköğretim ve Adalet Bakanı Sadık Şaban, Cumhurbaşkanı Kays Said’e anayasayı düzenlemek ve kabul edilen siyasi sistemi parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçirmek amacıyla bir halk referandumu yapması çağrısında bulunarak “Tunus ve gelişmekte olan ülkelerin, yürütme otoritesini parlamento lehine olacak şekilde zayıflatan bir parlamenter sisteme henüz hazır olmadığı ortada” ifadelerini kullandı.
Bu tür öneriler eski Hukuk Fakültesi Dekanı es-Sadık Belaid ve Demokratik Akım Partisi’nin lideri eski bakan Muhammed Abu da dahil olmak üzere seçkin siyasetçiler tarafından desteklendi.
Bu kişiler cumhurbaşkanına, anayasanın “ülkenin yakın bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu” kabul eden ve “ordunun ülkeyi kurtarmaya dahil edilmesi” başta olmak üzere olağanüstü bir sürece geçilmesine izin veren 80. Maddesi’ni etkinleştirmeye çağırdılar. Ancak, “askerileşme” çağrılarına, iktidar koalisyonunda yer alan partilerin çoğunun yönetiminin yanı sıra Terörle Mücadele Ulusal Komitesi’nin eski başkanı Muhtar bin Nasr da dahil olmak üzere askeri kurumun bazı liderlerinden itiraz sesleri yükseldi. Bu çağrılara Savunma Bakanı İbrahim el-Bertaci de karşı çıkarak parlamento önünde yaptığı bir konuşmada “Tunus ordusunun tarafsız olduğunu ve siyasi çatışmalara taraf olmadığını” söyledi.
Son olarak Özgür Anayasa Partisi Başkanı Abir Musa ve Bakan Ahmed İyad el-Verdani de dahil olmak üzere önceki rejime bağlı bir dizi siyasetçi, “ülkeyi ekonomik ve toplumsal krizlerin pençesinden kurtaracak ve ülkedeki genel çıkmaza ve siyasi arenada siyasal islamcı güçlerin ve grupların (İhvan) hegemonyasına son verecek” ulusal bir siyasi cephe oluşturarak 10 yıldır peş peşe gelen siyasetçilerin ve hükümetlerin “hatalarına” karşılık vermeye çağırdı.

Tunus’taki büyükelçilerin rolünün uzun hikayesi
Yabancı büyükelçiler ve konsoloslar, 18. yüzyıldan beri Tunus’un işlerinde önemli bir rol oynadı. Rolleri, yetkililere finansal kredilere ulaşım kolaylığı sağlamaktan, etkisizleştirici siyasi koşullar dayatmaya kadar değişiyordu. Bunların sonuncusu bakanların ve hükümet başkanlarının değişmesi oldu. Aynı şey 1881 yılının Mayıs ayında da olmuştu. Fransa’nın Tunus’u işgal etmesine sayılı günler kala kral “yolsuzlukla” suçlanan bazı bakanların yetkilerini elinden almaya mecbur kalmış ve daha sonra da birikmiş borçlarını ödeyemeyeceği gerekçesiyle krallığın Fransız himayesi altına girmesine yol açan bir anlaşmayı imzalamak zorunda kalmıştı.
Tunus'un 1956'da Fransa'dan bağımsızlığını ilan etmesinin ardından başta Fransa, ABD ve Cezayir olmak üzere bazı büyükelçiler, cumhurbaşkanlığı ve başkanlık saraylarının yanı sıra Dışişleri ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Eğitim Bakanlığı’nın kararlarında önemli bir rol oynadılar. Bu iki cumhurbaşkanının, Habib Burgiba ve Zeynel Abidin bin Ali’nin, “yeşil ışık” yakmasıyla oldu.
Daha sonra Ocak 2011 devriminin ardından Tunus’taki ABD, Almanya ve İngiltere büyükelçiliklerinin rolü arttı. Bu da diplomatlarının ve çalışanlarının sayısını iki katına çıkarmış oldu. Aynı şekilde Almanya büyükelçiliğinin siyasi rolü de arttı. Zira son on yılda Tunus'taki “demokratik geçiş” sürecine en büyük mali ve lojistik desteği Alman yetkililer sağladı.
Ardından, Tunus’un 2013 yılında yaşadığı boğucu siyasi kriz sırasında Almanya ve Fransa büyükelçilikleri ve AB Komisyonu, Nahda Hareketi liderlerinden Ali el-Ureyd başkanlığındaki “Troyka hükümeti”nin istifasının ardından hükümete başkanlık etmesi için dönemin Sanayi Bakanı el-Mehdi Cuma’nın seçilmesinde büyük bir rol oynadı. Nitekim, o dönemde gazeteler Almanya büyükelçisiyle Mehdi Cuma’nın başkent Tunus’un dışında ünlü bir et ızgara lokantasında öğle yemeği yedikleri sırada çekilmiş fotoğraflarını yayınlamıştı. O sıralarda medya, siyasi krizi sona erdirmeyi ve “daha önce Almanya ve Fransa merkezli kurumlarında mühendis olarak çalışmış teknokratik bir başbakan” seçmeyi başaran “ızgara diplomasisinden” söz etmişti.
Bu ve en sonki AB büyükelçileri, özellikle de geçtiğimiz yıllarda Tunus'taki “gayri resmi koordinasyon ve danışma mekanizması”, Mehdi Cuma’nın 2014 yılında hükümeti kurmakla görevlendirilmesine katkıda bulunmuştu. Ardından da 2016 yılının ortaları ile 2020’nin başları arasında “istikrarı sağlama” gerekçesiyle Yusuf eş-Şahid hükümetini desteklemeye katkıda bulunmuştu.



Hartum Vali Vekili’nin olağanüstü hâl kararına Sudan sivil muhalefetinden tepki

Sudan ordusu tarafından kontrol edilen eski Omdurman'da bir sokak (Reuters)
Sudan ordusu tarafından kontrol edilen eski Omdurman'da bir sokak (Reuters)
TT

Hartum Vali Vekili’nin olağanüstü hâl kararına Sudan sivil muhalefetinden tepki

Sudan ordusu tarafından kontrol edilen eski Omdurman'da bir sokak (Reuters)
Sudan ordusu tarafından kontrol edilen eski Omdurman'da bir sokak (Reuters)

Sudan sivil muhalefeti, Hartum Vali Vekili Ahmed Osman Hamza’nın geniş yetkilere sahip bir ‘güvenlik hücresi’ kurma ve eyalette olağanüstü hâl ilan etme hamlesini, ‘Müslüman Kardeşler'in siyasi muhaliflerinden intikam alma’ girişimi olarak değerlendirdi. Muhaliflere göre orduyu desteklemek üzere bir güvenlik hücresinin oluşturulması, yasadışı eylemler gerçekleştiren kötü şöhretli Halk Güvenliği Aygıtı’na geri dönüş anlamına geliyor.

Hamza, perşembe günü eyalette ilan ettiği olağanüstü hâl yasalarına dayanarak, herhangi bir tehdide karşı koymak için acil istihbarat ve güvenlik bilgilerine odaklanan, silahlı kuvvetler için erken uyarı aracı olarak hareket etmek üzere bilgi toplayan ve sınıflandıran bir ‘güvenlik hücresi’ kurdu.

Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) liderlerinden Şihab İbrahim, mevcut hükümetin savaşın bir parçası olduğunu ifade ederek, ‘tehlikeli’ kararlarının savaşı sürdürmeye ve iç savaşa dönüştürmeye davetiye çıkardığını” söyledi. İbrahim, “Bu adım, savaşın bir parçası olmayan ancak bundan etkilenen vatandaşları hedef alıyor. Söz konusu kararlar savaş bölgelerinde bulunanları hedef alıyor ve onları savaştan kendilerini bekleyen başka bir savaşa kaçarken daha zor seçimlerle karşı karşıya bırakıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Tepkiler hakkında uyarı

Tekaddum böyle bir hareketi, İslami Hareket ve Ulusal Kongre Partisi'nin 2003 yılından beri Darfur'da sürdürdüğü yaklaşımın devamı olarak değerlendirdi. Bu da devrik Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ile İslami Hareket ve devletin 50 liderinin, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından suçlanmasına yol açan ‘savaş suçları’ ile sonuçlandı.

Başkent Hartum 15 Nisan 2023 tarihinden beri Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında çatışmalara sahne oluyor. (Reuters)Başkent Hartum 15 Nisan 2023 tarihinden beri Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında çatışmalara sahne oluyor. (Reuters)

İbrahim, söz konusu kararların tehlikesinin, diğer tarafın (Hızlı Destek Kuvvetleri) kontrol ettiği bölgelerde savaş suçlarını artırabilecek şiddetli ‘tepkiler’ vermesinde yattığını belirtti. Zira bu tür davranışlar, vatandaşları dış görünüşlerine göre hedef aldığı için ‘savaş suçu’ olarak kabul ediliyor.

İbrahim, bu tür kararların ‘İslami Hareket ve Ulusal Kongre Partisi'nin savaşın sona ermesinden sonra siyasi süreç için herhangi bir formülün dışında tutulmasının’ önemini vurguladığını; ayrıca bölgesel ve uluslararası toplumdan İslami Hareket'in ‘terörist grup’ olarak sınıflandırılması talebini de güçlendirdiğini söyledi.

Düzenli kuvvetler için erken uyarı aygıtı

Hartum Vali Vekili Hamza, perşembe günü eyalette olağanüstü hâl ilan eden bir acil durum emri yayınladı. Ardından Hartum eyaleti için bilgi toplamak, analiz etmek, sınıflandırmak ve ele almak üzere bir ‘güvenlik hücresi’ oluşturma kararı da aldı.

Kararda hücre, düzenli kuvvetler için acil ve gecikmeli istihbarat ve güvenlik bilgileri toplayan bir ‘erken uyarı aygıtı’ olarak tanımlandı.

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Hartum'da olağanüstü hâl ilan edilmesi önerisini onayladı. (Reuters)

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Hartum'da olağanüstü hâl ilan edilmesi önerisini onayladı. (Reuters)

Söz konusu güvenlik hücresi, ‘uyuyan hücreler’ olarak adlandırılan kişileri izlemek, şüpheli kişi, yer ve faaliyetleri takip etmek ve soruşturmakla görevlendirildi. Ayrıca hücreye arama, baskın yapma, gözaltına alma ve sorgulama yetkisi verildi.

Gözlemciler, Hamza’nın oluşturduğu güvenlik komitesine ‘toplumsal kuluçka merkezlerinin düşmanın bulunduğu bölgelerden silahlı kuvvetlerin kontrolü altındaki bölgelere hareketini’ izleme yetkisi vermesini, olağanüstü hâl emirlerinin en ciddi hükmü ve sivillerin bölge, ten rengi ve etnik kökenlerine göre hedef alınması olarak değerlendirdi.

Güvenlik komitesinin yetkileri

Bağımsız el-Ceride Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eşref Abdulaziz Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Hartum Vali Vekili Ahmed Osman Hamza’nın İslamcı güvenlik geçmişi ve Halk Güvenliği Aygıtı’yla olan ilişkisiyle bilindiğini ifade etti. Abdulaziz, Hamza’nın bu kararla, İslami Hareket’in Halk Güvenliği Aygıtı’nın, ülkeyi yönettikleri dönemde muhalifleri bastırma konusundaki deneyimlerinden faydalanmaya çalıştığını belirtti.

Sudan ordusunun kontrolü elinde tuttuğu Omdurman'da yardım kuruluşlarından yiyecek almak için bekleyen insanlar (Reuters)

Sudan ordusunun kontrolü elinde tuttuğu Omdurman'da yardım kuruluşlarından yiyecek almak için bekleyen insanlar (Reuters)

Eski bir İslamcı olan Abdulaziz, güvenlik hücresinin ilan edilen yapısıyla olağan kontrolün dışında olduğunu ve geçmişi bilinen Vali Vekili’ne bağlı gruplardan oluşacağını açıkladı. Abdulaziz, “Böyle olduğu sürece hücre, hassasiyetle hareket eden, sivil güçleri ve Aralık 2018 devriminin tüm taraflarını hedef alan İslamcılardan oluşacaktır” ifadelerini kullandı.

Bu hücreye verilen yetkileri, zamanında Halk Güvenliği Aygıtı’nın oluşumuna kapı açan ‘tehlikeli yetkiler’ olarak nitelendiren Abdulaziz, “Bu, yeniden Halk Güvenliği Aygıtı’na dönüştür” dedi.

Halk Güvenliği Aygıtı, Sudan Ulusal Güvenlik ve İstihbarat Teşkilatı’na paralel İslamcı bir güvenlik örgütüdür. Aygıt, Beşir döneminde yargısız gözaltına alma, işkence, işkence altında öldürme ve o zamanlar ‘hayalet evler’ olarak bilinen, muhaliflere karşı ihlallerin işlendiği devlet denetimi dışındaki göz altı merkezlerinin kurulması da dahil olmak üzere ciddi ihlaller ve zulümler yapmakla suçlanmıştır.

Etnik gruplar ve bölgeler arasında ayrımcılık

Tekaddum liderlerinden Şerif Muhammed Osman Facebook hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımda, ‘HDK toplumsal kuluçka merkezlerinin Hartum eyaletinde HDK kontrolündeki bölgelerden hareketlerinin’ izlenmesine ilişkin hükmü ve güvenlik komitesine gözaltına alma ve soruşturma yetkisi veren diğer kararları, ‘geçtiğimiz dönemde alınan en tehlikeli kararlardan biri’ olarak nitelendirdi.

Osman, kararın, Sudanlılar arasında etnik köken ve bölge temelinde ayrımcılık yaptığını ve hedef alınanların ülke içinde ve eyalette silahlı kuvvetler tarafından kontrol edilen bölgelerde hareketlerini tehdit ettiğini belirtti.

Osman, “Savaş zaten uyarıda bulunduğumuz noktaya geldi. Ancak hükümetin bu emirleri yayınlaması bölünmeyi meşrulaştırmak, ulusal birliğe ve Sudanlı erkek ve kadınların güvenliğine yönelik bir tehdittir” ifadelerini kullandı.

Osman, savaşın durdurulması ve herkesin mümkün olan en kısa sürede savaşı durdurmak için çalışması çağrısında bulundu.

Yedi bölgeden oluşan Hartum eyalet hükümeti, sadece Omdurman şehrinin kuzeyinde yer alan ve savaşın başından beri Sudan ordusunun kontrolünde olan Kerri bölgesini ve ordunun yakın zamanda geri aldığı eski Omdurman bölgesinin bazı kısımlarını etkin bir şekilde kontrol ediyor. HDK ise eyaletin geri kalan altı bölgesini neredeyse tamamen kontrol ediyor. Bu da güvenlik hücresinin yetkilerini ordu tarafından kontrol edilen bölgelerle, HDK kontrolündeki bölgelerden gelen sivillerle ya da HDK bölgeleriyle kültürel ve coğrafi olarak bağlantılı olan ve ordu kontrolündeki bölgelerde yaşayan gruplarla sınırlı kılıyor.


Mikati: Yerinden edilmiş Suriyelilerin Lübnan’da kalması için "Avrupa'nın rüşvet" verdiği yönündeki söylentiler doğru değil

Lübnan Başbakan Necib Mikati
Lübnan Başbakan Necib Mikati
TT

Mikati: Yerinden edilmiş Suriyelilerin Lübnan’da kalması için "Avrupa'nın rüşvet" verdiği yönündeki söylentiler doğru değil

Lübnan Başbakan Necib Mikati
Lübnan Başbakan Necib Mikati

Lübnanlı geçici Başbakan Najib Mikati bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Avrupa'nın yerinden edilmiş Suriyelilerin Lübnan'da kalması için "rüşvet" teklif ettiği yönündeki iddiaları yalanladı ve bunları asılsız suçlamalar olarak nitelendirdi.

Lübnan Bakanlar Kurulu'nun "X" platformundaki hesabından yayınlanan açıklamada, Avrupa Birliği'nin taahhüt ettiği 1 milyar avroluk paketin "sadece Lübnan ve Lübnanlılar için koşulsuz yardım" olduğu belirtildi.

Mikati'nin medya ofisi tarafından yapılan açıklamada, Avrupa hibesinden yararlananların arasında; sağlık, eğitim, sosyal koruma sektörleri ve en yoksul ailelerin yanı sıra, kamu güvenliği ve iç güvenlik güçleri de dahil olmak üzere ordu ve güvenlik güçlerine yapılan yardımların da yer aldığı belirtildi. Yardımların ayrıca kara sınırlarının kontrolü ve ekipmanlarının güçlendirilmesinde de kullanılacağı ifade edildi.

Açıklamada, bunun aksi yönündeki söylemler "boş konuşma ve yanlış siyasi suçlamalar" olarak nitelendirerek, Lübnan'ın yasalarının uygulanacağı ve yasa dışı ikamet eden herkesin ülkesine sınır dışı edileceği vurgulandı.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz perşembe günü Lübnan'a 1 milyar avro değerinde mali yardım paketi sağlanacağını duyurdu.

Lübnan Ulusal Haber Ajansı(LBN), Leyen’in, Mikati ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides ile düzenlediği basın toplantısında, yeni mali paketin "bu yıldan itibaren 2027'ye kadar geçerli olacağını" açıkladığını aktardı.

Ursula von der Leyen açıklamasında, “Lübnan halkına yönelik eğitim, sosyal koruma ve sağlık gibi temel hizmetleri güçlendirerek, Lübnan'da sosyal ve ekonomik istikrara katkıda bulunmak istiyoruz” ifadelerini kullandı.


Hizbullah, İsrail'in Bayad Blida üssünü top atışları ile hedef aldığını duyurdu

Gazze Şeridi'nin güney sınırında, Refah yakınlarındaki İsrail askerleri (AP)
Gazze Şeridi'nin güney sınırında, Refah yakınlarındaki İsrail askerleri (AP)
TT

Hizbullah, İsrail'in Bayad Blida üssünü top atışları ile hedef aldığını duyurdu

Gazze Şeridi'nin güney sınırında, Refah yakınlarındaki İsrail askerleri (AP)
Gazze Şeridi'nin güney sınırında, Refah yakınlarındaki İsrail askerleri (AP)

Lübnan Hizbullahı yaptığı açıklamada, bu sabah (Cumartesi) Bayad Blida bölgesindeki İsrail askerlerini top atışları ile hedef aldığını duyurdu.

Hizbullah yaptığı kısa açıklamada, bombalamanın "Gazze Şeridi'ndeki kararlı Filistin halkımızı ve yiğit direnişini desteklemek için" yapıldığını belirtti.

7 Ekim'de İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki savaşının başlamasıyla birlikte, bir yanda İsrail ordusu ile diğer yanda Lübnan'daki Hizbullah grubu ve silahlı Filistinli gruplar arasındaki sınırda neredeyse her gün karşılıklı bombardımanlar yaşanıyor.

Öte yandan İsrail ordusu dün (Cuma) yaptığı açıklamada, hava savunma sisteminin Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine sızan bir İHA'yı düşürdüğünü duyurdu.


İsrail güçleri Batı Şeria'da bir Hamas liderinin evini yıktı

Batı Şeria'nın Deyr el-Ğasun beldesinde askeri aracın yanında duran bir İsrail askeri (Reuters)
Batı Şeria'nın Deyr el-Ğasun beldesinde askeri aracın yanında duran bir İsrail askeri (Reuters)
TT

İsrail güçleri Batı Şeria'da bir Hamas liderinin evini yıktı

Batı Şeria'nın Deyr el-Ğasun beldesinde askeri aracın yanında duran bir İsrail askeri (Reuters)
Batı Şeria'nın Deyr el-Ğasun beldesinde askeri aracın yanında duran bir İsrail askeri (Reuters)

İsrail özel kuvvetleri bugün (Cumartesi) şafak vakti, Batı Şeria'daki Tulkerim kentinin kuzeyinde yer alan Deyr el-Ğasun beldesine baskın düzenleyerek bir evi yıktı.

Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) konuşan görgü tanıkları, İsrail güçlerinin Deyr el-Ğasun beldesinde Hamas liderlerinden birine ait evi kuşatmasının ardından bölgede patlama sesleri duyulduğunu bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail ordusuna bağlı özel kuvvetlerin beldeye baskın düzenleyerek doğu mahallesindeki bir evi kuşattığını ve ağır silah sesleri arasında eve askeri takviye gönderdiklerini belirtti.

Görsel kaldırıldı.

İsrail'in Batı Şeria'daki Deyr el-Ğasun beldesine düzenlediği baskının ardından hasar gören bir binadan yükselen dumanlar (Reuters)

Görgü tanıkları ayrıca, İsrail güçlerinin kuşatma altındaki eve havan topu attığını ve gençlerden teslim olmalarını istediklerini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığı habere göre İsrail güçlerinin dört saatlik kuşatmanın ardından, evin duvarlarını ve çevresindeki bazı yolları buldozerlerle yıktığı bildirildi.

Haberde, İsrail buldozerlerinin ağaçları ve kuşatma altındaki evin bitişiğinde bulunan evlerin duvarlarını yıktığı ve yoğun keşif uçuşları eşliğinde birçok vatandaşın yollardaki araçları ile altyapıyı tahrip ettiği belirtildi.

İsrail güçleri gençlerin evin içinde barikat kurduğunu iddia ederek, bu kişileri, geçtiğimiz kasım ayında Tulkerim'in doğusundaki Beyt Lid köyünün girişinde bir askerin ölümüne yol açan silahlı saldırıyı gerçekleştirmekle suçladı.

WAFA, 7 Ekim'de Gazze Şeridi'ne yönelik savaşın başlamasından bu yana İsrail güçleri ve yerleşimcilerin Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'da Filistin vatandaşlarına ve mülklerine yönelik saldırılarını arttırdığını, 491 vatandaşın öldüğünü ve 4 bin 950'den fazla kişinin yaralandığını bildirdi.


Mısır: İsrail ve Hamas birçok anlaşmazlık noktasında uzlaşmaya vardı

Refah'taki büyük yıkımın ortasında duran Filistinli bir adam (AFP)
Refah'taki büyük yıkımın ortasında duran Filistinli bir adam (AFP)
TT

Mısır: İsrail ve Hamas birçok anlaşmazlık noktasında uzlaşmaya vardı

Refah'taki büyük yıkımın ortasında duran Filistinli bir adam (AFP)
Refah'taki büyük yıkımın ortasında duran Filistinli bir adam (AFP)

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalının üst düzey bir kaynaktan aktardığına göre İsrail ile Hamas arasındaki müzakerelere aracılık eden Mısır güvenlik heyeti ‘birçok anlaşmazlık noktasında uzlaşma formülüne’ ulaştı.

Kanala konuşan bir kaynak, Hamas heyetinin Mısır'a vardığını ve müzakerelerde önemli ilerlemeler kaydedildiğini söyledi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi bir Arap kaynak, Arap Dünyası Haber Ajansı'na (AWP) yaptığı açıklamada, yeni bir engel çıkmaması halinde Hamas ile İsrail arasında bir anlaşmanın yakın olduğunu belirtti. Kaynak ayrıca, Hamas’ın Mısır'ın önerisine olumlu yaklaştığını bildirdi.

Kaynak, Hamas heyetinin Mısır'a geldiğini ve müzakerelerde gözle görülür bir ilerleme kaydedildiğini ifade etti.

Anlaşmaya son rötuşların yapılacağı konusunda ümitvâr olduğunu ifade eden kaynak, bunun en az üç aşamalı olacağını kaydetti.

Kaynak, anlaşmanın ilk aşamasının tutuklu İsrailli kadınların, yaşlıların ve hastaların serbest bırakılmasına ayrılacağını, ikinci aşamanın geri kalan sivillere, üçüncü aşamanın ise askerlere ayrılacağını söyledi.

Kaynak, detayların ve son gelişmelerin bugün Kahire'de görüşüleceğini ve her şeyin müzakere masasında olacağını vurguladı.


Sudani, siyasi taraflara ‘devlete saygı duymaları’ çağrısında bulundu

 Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Asaib Ehli’l Hak hareketinin Bağdat'taki programında (X)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Asaib Ehli’l Hak hareketinin Bağdat'taki programında (X)
TT

Sudani, siyasi taraflara ‘devlete saygı duymaları’ çağrısında bulundu

 Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Asaib Ehli’l Hak hareketinin Bağdat'taki programında (X)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Asaib Ehli’l Hak hareketinin Bağdat'taki programında (X)

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, ülkenin siyasi ortaklarına ‘devleti koruma ve Irak'ı yeni bir aşamaya taşıma’ çağrısında bulundu.

Sudani bu açıklamaları dün (Cuma) Kays el-Hazali liderliğindeki Asaib Ehli’l Hak hareketinin 21’inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle Bağdat’ta düzenlenen törene katılımı sırasında yaptı.

Sudani, “Geniş bir parlamento ve halk iradesi tarafından desteklenen hükümet, sürdürülebilir kalkınma yolunda ilerliyor” ifadelerini kullandı.

“Herkes yasaları uygulama ve adalet, eşitlik ve kurumsal istikrarı inşa etme görevini taşıyor” diyen Sudani, ‘devlete sahip çıkmanın, anayasayı korumanın ve yasaları uygulamanın alternatifi olmadığını’ vurguladı.

Diğer taraftan siyasi güçlere, Amerikan ve Türk güçlerini ülkeden çıkarma çağrısında bulunan el-Hazali, Sünni güçlere de Meclis Başkanlığı için ortak bir aday belirleme çağrısında bulundu.


Husiler ‘gemi savaşını’ Akdeniz'e taşımakla tehdit ediyor

Aden Körfezi'nde Husilere ait bir füze tarafından vurulan kargo gemisinin havadan fotoğrafı (ABD Ordusu)
Aden Körfezi'nde Husilere ait bir füze tarafından vurulan kargo gemisinin havadan fotoğrafı (ABD Ordusu)
TT

Husiler ‘gemi savaşını’ Akdeniz'e taşımakla tehdit ediyor

Aden Körfezi'nde Husilere ait bir füze tarafından vurulan kargo gemisinin havadan fotoğrafı (ABD Ordusu)
Aden Körfezi'nde Husilere ait bir füze tarafından vurulan kargo gemisinin havadan fotoğrafı (ABD Ordusu)

Husiler,  liderleri Abdulmelik el-Husi'nin direktiflerini uygulamak üzere, gerilimin dördüncü aşamanın bir parçası olarak Akdeniz'deki gemileri hedef almaya başlayacaklarını duyurdu.

ABD ordusu, gemilere yönelik saldırıları sınırlandırmak için önleyici operasyonlar kapsamında üç insansız hava aracının (İHA) imha edildiğini iddia ederken, Husilerin Askeri Sözcüsü Yahya Seri dün (Cuma) yaptığı açıklamada “Husilerin Akdeniz'deki limanlara giden İsrail bağlantılı tüm gemileri hedef alacağını” söyledi.

İran destekli Husiler, gerilimin dördüncü aşamasında Kızıldeniz, Umman Denizi, Aden Körfezi ve Hint Okyanusu'ndan sonra Akdeniz'de de gemilere saldırmayı hedefliyor.

Seri, İsrail'in Refah kentine operasyon düzenlemesi halinde, Husilerin İsrail’e ikmal yapan ve Tel Aviv limanlarına girmeye çalışan (hangi milletten olursa olsun) tüm gemilere saldıracağını ifade ederek, ‘gemi savaşı’ olarak tanımlanan durumu tırmandırma tehdidinde bulundu.

Husi lideri Abdulmelik el-Husi perşembe günü yaptığı açıklamada, geçtiğimiz kasım ayında denizde gerilimin başlamasından bu yana 107 geminin saldırıya uğradığını iddia etti. Kendi ifadesiyle Husilerin operasyonlarını engellemek ya da sınırlandırmak için bölgeye gelen 10 ABD ve Avrupa donanma savaş gemisinin ‘çaresizlik ve başarısızlık duygusu’ içinde Kızıldeniz'den çekildiğini öne sürdü.


Rapor: İsrail, işgale hazırlık olarak Refah sakinlerini nakletmeye başlama planını Washington'a bildirdi

Refah'ta bir evin yıkıntılarını inceleyen Filistinliler (AP)
Refah'ta bir evin yıkıntılarını inceleyen Filistinliler (AP)
TT

Rapor: İsrail, işgale hazırlık olarak Refah sakinlerini nakletmeye başlama planını Washington'a bildirdi

Refah'ta bir evin yıkıntılarını inceleyen Filistinliler (AP)
Refah'ta bir evin yıkıntılarını inceleyen Filistinliler (AP)

Politico internet sitesinin dün (Cuma) ABD'li bir yetkiliye ve iyi bilgilendirilmiş olarak tanımladığı iki kaynağa dayandırdığı haberine göre İsrail, ABD hükümetini ve yardım kuruluşlarını işgale hazırlık olarak Filistin'in Refah kenti sakinlerini nakletmeye başlama planı konusunda bilgilendirdi.

İsrail'in planının Refah sakinlerini Gazze Şeridi'nin güneybatı sahilindeki el-Mevasi bölgesine nakletmek olduğunu ifade eden internet sitesi, İsrail ordusunun bu hafta yardım görevlilerine bölgenin bir haritasını gönderdiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) günün erken saatlerinde, İsrail'in Refah'taki herhangi bir askeri operasyonunun ‘katliama yol açabileceği’ ve Gazze Şeridi'ndeki insani yardım çalışmalarını felç edebileceği uyarısında bulundu.

OCHA Sözcüsü Jens Laerke, Cenevre'de düzenlediği basın toplantısında, herhangi bir kara operasyonunun Refah ve çevresindeki 1,2 milyon Filistinli sivil ve yerinden edilmiş insan için “daha fazla acı ve ölüm anlamına geleceğini” söyledi.


Hamas: Anlaşmaya varmak için Kahire'ye olumlu bir ruhla gidiyoruz

srail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda hasar gören Refah'taki bir evde duran Filistinli bir çocuk (Reuters)
srail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda hasar gören Refah'taki bir evde duran Filistinli bir çocuk (Reuters)
TT

Hamas: Anlaşmaya varmak için Kahire'ye olumlu bir ruhla gidiyoruz

srail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda hasar gören Refah'taki bir evde duran Filistinli bir çocuk (Reuters)
srail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda hasar gören Refah'taki bir evde duran Filistinli bir çocuk (Reuters)

Hamas tarafından yapılan açıklamada, hareketin ‘ateşkes önerisini ele alışındaki’ olumlu ruh doğrulandı ve bir anlaşmaya varmak için aynı ruhla Kahire'ye gidileceği bildirildi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı habere göre dün (Cuma) yapılan açıklamada, “Hamas ve Filistin direniş güçleri anlaşmayı, halkımızın saldırganlığın tamamen durdurulması yönündeki taleplerini karşılayacak şekilde olgunlaştırmaya kararlıdır” ifadeleri yer aldı.

Mısırlı üç güvenlik kaynağı ise ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns'ün Gazze Şeridi'ndeki çatışmalarla ilgili toplantılara katılmak üzere Kahire'ye geldiğini bildirdi.

Wall Street Journal'ın haberine göre Mısırlı yetkililer, İsrail'in Refah kentine saldırı başlatmadan önce Hamas'a ateşkes önerisini kabul etmesi için bir hafta süre verdiğini söyledi.

Gazete, Mısır'ın, geçen hafta Hamas'a sunulan gözden geçirilmiş bir ateşkes önerisi üzerinde İsrail ile birlikte çalıştığını bildirdi. Mısırlı yetkililer, hareketin siyasi liderliğinin Gazze Şeridi'ndeki askeri kanadıyla istişare ederek öneriye yanıt vermesinin beklendiğini belirtti.

Amerikan gazetesi, Hamas yetkililerinin ‘son önerinin muğlak olduğu ve İsrail'e her an çatışmalara yeniden başlama imkânı verdiği’ yönündeki endişelerini dile getirdiklerini kaydetti.


İsrail Lübnan'da operasyon için hazırlıklara başladı

 İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi (DPA)
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi (DPA)
TT

İsrail Lübnan'da operasyon için hazırlıklara başladı

 İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi (DPA)
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Başbakan Binyamin Netanyahu ve Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi (DPA)

İsrail ordusu kuzey cephesinde bir saldırı operasyonu simülasyonu gerçekleştirirken, Güney Lübnan'da aralıklı bombardıman devam etti.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformundaki hesabından yaptığı açıklamada, saldırı simülasyonunu duyurdu. Adraee, “Geçtiğimiz hafta boyunca çeşitli senaryoların prova edildiği sürpriz bir tatbikat gerçekleştirildi. Tatbikat, Lübnan sınırında Hizbullah'a karşı farklı savaş senaryolarını simüle etmek amacıyla saldırı amaçlı silahların hızlı bir şekilde konuşlandırılmasını içeriyordu” ifadelerini kullandı.

Söz konusu tatbikat İsrail ile Hizbullah arasında çatışmalar devam ederken gerçekleşti. İsrail ordusu dün (Cuma) yaptığı açıklamada, hava savunma sisteminin ‘Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine sızan’ bir insansız hava aracını (İHA) önlediğini duyurdu. Açıklamada, İHA’nın önlenmesinden kaynaklanan şarapnel parçaları nedeniyle İsrail'in kuzeyindeki Julis köyünde küçük çaplı hasar meydana geldiği kaydedildi.