Irak hükümeti uyuşturucuyla mücadelede sınıfta kaldı

Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
TT

Irak hükümeti uyuşturucuyla mücadelede sınıfta kaldı

Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)
Irak’taki güvenlik açığı, uyuşturucu ticaretinin artmasına neden oldu (Getty)

Ahmed Suheyl
Gençler arasında uyuşturucu bağımlılığı ve yaygın ticaret olgusu hususunda rekor sınırlara ulaşan Irak’ta, uyuşturucu sorunu artıyor. Bu durum ise ülkeyi, uzmanların ‘terörizmden daha tehlikeli’ olarak nitelendirdiği bir ikileme sürüklüyor.
Çoğu durumda resmi kurumlar, bu sorunu çözemezken, gözlemciler ve politikacılar da birden fazla vesileyle bu ticaretin silahlı milisler ve etkili siyasi partiler tarafından yürütüldüğüne değiniyor.

2003 yılından sonra kötüleşen bir sorun
Irak’ta uyuşturucu sorunu, 2003’teki ABD işgalinden sonra daha da kötüleşmeye başladı. İşgal öncesinden Irak, bu madde için bir geçit olarak sayılıyordu. Ancak ülkenin tanık olduğu güvenlik açığı, bu maddenin ticaretinin genişlemesine ve daha önce görülmemiş sınırlara ulaşmasına neden oldu.
Irak’taki uyuşturucu meselesini takip etmekle ilgilenen gözlemciler ve örgüt başkanları, resmi çabaların maddenin geniş yayılım boyutuyla orantılı olmadığını belirtti. Gözlemciler, meselenin, etkili siyasi partiler ve silahlı milislerle olan ilişkileri nedeniyle, küçük tüccarlarla mücadele ve bu işle ilgilenen ana kişileri yargılama ile sınırlı olmadığını dile getirdi. Aynı şekilde sınır geçişleri konusunun çözülememesinin de özellikle İran’ın Irak’a en büyük uyuşturucu girişi kaynağı olması nedeniyle bu meselenin önündeki en büyük engellerden biri olduğu kaydedildi.

Yüksek bağımlılık oranları ve uyuşturucu depoları
“Başlangıç, çalıştığım okuldaki artan uyuşturucu kullanıcılarının sayısını fark etmemle oldu”. “Uyuşturucusuz Irak’ kuruluşu Başkanı İnas Kerim, uyuşturucuyla mücadele çalışmalarının başlangıcını bu cümleyle özetledi.
Kerim, “Başlangıçta, uyuşturucu kullanan bir dizi öğrencinin tedavisine yardımcı oldum ve ardından örgütü daha geniş ölçekte çalışmak için kuruluşu kurmaya başladım” dedi.
Yetkili, “Irak’ta uyuşturucunun yayılma riskleri, özellikle bağımlıların takibi ve toplum üzerindeki etkileri açısından terörizm risklerinden daha az değildir” ifadelerini kullandı.
Kuruluş Başkanı, “Uyuşturucu kullanım oranları, bazı yaş gruplarında yüzde 40’ı aşan oranlarla, giderek daha endişe verici hale geliyor. Uyuşturucu madde kullanan yaş grubu 15 ile 35 yaştır arasıdır. Ancak bağımlılık tedavi merkezlerinde en büyük yüzde 17- 25 yaşları arasındadır” dedi.
Bazı kafelerin, uyuşturucuların tanıtıldığı yerler haline geldiğini söyleyen İnas Kerim, “Gençleri bağımlılığa çekmek için bu maddeleri, müşterilere sormadan nargilelere koyanlar var. Narkotikle Mücadele Müdürlüğü her dönem bu kafelere baskın yapıyor ama kafelerin sayıları sürekli artıyor” değerlendirmesine bulundu.
Divaniye Valisi Zuheyr eş-Şaalan, 29 Ekim’de bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, şehirdeki gençler arasında uyuşturucu kullanım oranının yüzde 40’ı aştığını belirtmişti.

Bağımlıların, tedavi merkezlerine erişimlerinin önündeki engeller
Yaygın uyuşturucu kullanımına rağmen, bir şehirden diğerine farklılık gösteren uyuşturucu kullanıcılarının yüzdelerine ilişkin kesin bir resmi istatistik bulunmuyor. Çoğu bağımlı, maruz kalabilecekleri yasal cezalar nedeniyle tedavi merkezlerine gitmemeyi tercih ediyor. Bu durum da insan hakları kuruluşlarını ve resmi kuruluşları, uyuşturucu kullanıcılarını tedavi merkezlerine gitmeye teşvik etmek amacıyla Irak hükümetine cezaları kaldırmaları için çeşitli tavsiyelerde bulunmaya yöneltti.
Kerim’e göre toplumsal damgalama ve yasal cezalar, bağımlıları bağımlılıklarını tedavi etmek için tıbbi kurumlara gitmemeye caydıran en büyük etken. İnas Kerim, “Bazı bağımlılar, kullanıcıyı kurban olarak değil suçlu olarak gören ağır cezalardan korktukları için tedavi görmüyorlar” dedi.
Kuruluş tarafından sağlanan istatistiklerle ilgili olarak Kerim, “Basra vilayeti ister uyuşturucu kaçakçılığı ister kötüye kullanım olsun odak noktasında bulunuyor. İran’a olan yakınlığı ve bu malzemelerin buraya kaçakçılığının devam etmesi nedeniyle bu maddelerin, diğer şehirlere yönelik en büyük çıkış noktası haline geldi” ifadelerini kullandı.
Yetkili, “Uyuşturucu kullanımı ile aile içi şiddet vakalarındaki artış arasında yakın bir bağlantı vardır. Öyle ki geçtiğimiz aylarda uyuşturucu kullanımıyla ilgili beşten fazla şiddet vakası belgelendi” dedi.
En büyük sorunun Irak’taki uyuşturucu ticaretinin ‘siyasi partiler ve nüfuzlu isimlerle’ bağlantılı olması olduğuna inandığını belirten Kerim, “Uyuşturucu ile mücadele kurumları ise küçük kaçakçıları tutuklamaktan memnun” dedi.

Suçlular mı yoksa kurbanlar mı?
‘Metamfetamin’, esrar ve yerel olarak ‘0-1’ olarak adlandırılan Fenetilin gibi psikotropik maddeler de dahil diğer narkotik maddelerin yanı sıra Irak’ta en rağbet gören madde olarak sayılıyor. Irak İnsan Hakları Komisyonu’na göre, bu maddelerin kötüye kullanımı gençler arasında, özellikle 17 ila 35 yaş arasındaki gruplarda yaygın.
Irak hukukunda uyuşturucu kaçakçılığına verilen cezalar idama kadar gidiyor. Bu maddeleri kötüye kullananlara gelince cezalar, 1 yıldan az olmamak ve 3 yılı geçmemek üzere hapis ve beş milyon dinardan az ve on milyondan fazla olmamak üzere para cezasıdır. Mahkeme, kanunlarda öngörülen cezayı vermek yerine bağımlılığı kanıtlanmış bir kişiyi sağlık kurumlarına yerleştirebilir veya psikososyal kliniklere yönlendirebilir.
Yasa, mahkemelere cezayı kaldırma ve yerine kişiyi teavi merkezlerine gönderme hakkı vermesine rağmen, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği (OHCHR), bazı uyuşturucu kullanıcılarının yasal prosedürlerden geçme zorunluluğu nedeniyle teslim olmaktan korktuğunu dile getirdi.
OHCHR üyesi Ali el-Bayati, “Uyuşturucu madde bağımlılarının tedavisi ancak güvenlik servislerinden geçilerek yapılabilir. Uyuşturucu kullanıcılarıyla kurban olarak değil suçlu olarak ilgilenmek, yasal ceza korkusuyla tedavi merkezlerine başvurmalarının önündeki en büyük engellerden biridir” açıklamasında bulundu.
Bayati, “OHCHR tarafından yürütülen psikolojik tedavi hususundaki bir kampanyaya, tedaviye ihtiyacı olan yaklaşık 100 kullanıcı dahil olmak üzere bin 400 kişi katıldı. Ancak yasal cezalardan korktukları için durumlarını saklıyorlar” diyerek, ‘yanlış’ olarak nitelendirdiği yasayı değiştirme gerekliliğine dikkati çekti.

Ailevi suç ve intihar arasında bağlantı
Irak’ta aile içi şiddet vakaları, özellikle onları engelleyecek bir yasanın çıkarılamaması ve Asaib Ehlil Hak örgütü lideri Kays Hazali olmak üzere İran ile bağlantılı milis liderlerinin yasanın yürürlüğe girmesini engellemesi nedeniyle Irak’ta önemli ölçüde arttı.
Gözlemciler ve araştırmacılar, şiddet ve aile suçlarındaki artışı madde bağımlılığının yayılmasıyla ilişkilendiriyor. Birçok defa da aile cinayetlerinin uyuşturucu madde kullanımıyla bağlantılı olduğu söylendi. Öyle ki bu duruma verilecek son örnek, birkaç gün önce Bağdat’ta iki genç kadının erkek kardeşleri tarafından öldürülmesi oldu.
Bu hususta Ali el-Bayati, “Bu suçlarla ilgili soruşturmalar sonucunda bize ulaşan bilgiler sayesinde birçok failin, uyuşturucu maddelerin etkisi altında olduğu ortaya çıktı” dedi.
Bayati, “Son yıllarda artan bir dizi intihar da madde bağımlılığı ile bağlantılı” ifadelerini kullandı.
Irak’ta yaygın uyuşturucuya rağmen bu meseleyle ilgilenen devlet kurumları, duruma felaketin boyutuyla orantılı bir şekilde ilgi göstermiyor. Bayati’ye göre “Irak’taki uyuşturucu meselesi, terörden daha tehlikeli hale geldi.”
Bayati, zayıf devlet kontrolünden dolayı bazı eczanelerin yasaklı ve uyuşturucu madde tanıtımına katkı sağlamasının da konuyla ilgili başka bir sorun olduğunu vurguladı. Ali el-Bayati, “Irak artık bir ithalatçı veya uyuşturucu için bir kanal değildir. Aksine çoğunun üreticisidir” dedi.
OHCHR, eski tarihli bir açıklamasında 2018 yılı uyuşturucu kaçakçılığı ve bağımlılığı davalarında tutuklanan ve hüküm giyenlerin sayısının, 9 bin 328 olduğunu ve 2019’da 6 bin 407 vaka kaydedildiğini duyurmuştu. 2020 yılı başından geçen Eylül ayına kadar sayıları, Kürdistan bölgesi hariç 4 bin 594’e ulaştı.

Cezaları değiştirme çabaları
Öte yandan Irak İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Halid el-Muhanna, aile içi şiddetin nedenlerinden birinin de ‘bağımlılık ve uyuşturucu kullanımı’ olduğunu dile getirdi. Muhanna, “Madde bağımlılarının sayısı artmaya devam ediyor. Ve bu sorun, Irak toplumunun karşı karşıya olduğu ciddi tehditlerden biri olarak görülüyor” ifadelerini kullandı.
İçişleri Bakanlığı’nın iki çerçevede faaliyet gösterdiğini söyleyen sözcü, “Birincisi, kaçakçıların yakalanması ve yüzlerce kilogram maddenin ele geçirilmesini sağlayan büyük çaplı operasyonların gerçekleştirilmesi ile ilgili. İkincisi ise halkı, uyuşturucu bağımlılığının tehlikeleri konusunda bilinçlendirmek ve eğitmekle ilgili” dedi.
Uyuşturucu kullanıcılarıyla hukuki açıdan ilgilenme hususunda ise Halid el-Muhanna, “Irak, uyuşturucu kullanıcısını suçlu bulan ülkelerden biridir. Ancak uyuşturucu kullanıcılarının rahatlatılması, sanık olmaktan çıkarılması ve tedavi kliniklerine sevk edilmesi için İçişleri Bakanı’na sunulan raporlar ve çalışmalar mevcut” diyerek, uyuşturucu kullanıcılarına müsamaha gösterme yaklaşımının ise hala incelendiğini dile getirdi.

Ekonomik ve toplumsal sorunlar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberde Sosyal hizmetler uzmanı Vasik Sadık, uyuşturucu bağımlılığının yayılmasının nedenlerini Irak’ın yaşadığı ekonomik, toplumsal ve siyasi sorunlara bağladı. Sadık, “Yoksulluk, işsizlik ve sosyal gelişim programlarının yokluğu, birçok gencin bağımlılığa doğru itilmesine katkıda bulunan faktörlerdir” dedi.
Araştırmalarının çoğunun, Irak’taki birçok aile içi şiddet olayının uyuşturucu kullanımıyla bağlantısı olduğunu ortaya çıkardığına dikkati çeken Vasik Sadık, “Bu olgu, ticaretinin yaygınlığı nedeniyle Irak’ın güney bölgelerinde artıyor” ifadelerini kullandı.
Sadık, ülkedeki uyuşturucu kullanımının yaygın olmasının ‘bazı güvenlik kurumlarını etkileyen ihmal ve yolsuzluktan, ayrıca sınır çıkışları ve eczaneler üzerinde hükümet denetiminin olmamasından’ kaynaklandığını dile getirdi.
Uzman, “Farkındalık yaratma ve eğitim programlarının olmaması, ülkedeki gerginliklerin devam etmesi gençler arasında uyuşturucu kullanımı riskini artıran faktörlerdir” dedi.

Bir kez daha İran
Raporlar, Irak ve İran arasındaki Basra vilayetindeki Şalamceh sınır geçidinin ülkedeki en önemli uyuşturucu kaçakçılığı noktası olduğunu gösteriyor.
Önde gelen siyasetçilere, gazetecilere, silahlı milislere ve İslamcı partilere yönelik, Irak’taki uyuşturucu kaçakçılığı ve ticareti faaliyetlerinin arkasında bulundukları suçlamaları yapılmaya devam ediyor.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Kahtan el-Hafaci, “İran, Irak’ta uyuşturucu kaçakçılığına iki amaç için bel bağlamış durumda. İlki Iraklı gençleri ulusal endişelerinden uzaklaştırmakla ilgili. Diğeri ise kendisiyle bağlantılı silahlı grupları yönetmesini sağlayacak finansal kaynaklar sağlamakla ilgili” dedi.
Bağdat’taki çok sayıda içki dükkanının bombalanması ile bağlantılı olarak ise Iraklı gazeteci Ahmed el-Edhemi, 12 Aralık’ta “Irak’taki içki dükkanlarını bu kadar geniş çaplı bir eylemle havaya uçurmak Allah sevgisi ya da şeriat uygulaması değildir. Aksine milislerin önemli ve ana gelir kaynağı olan uyuşturucu pazarını ve ticaretini canlandırmayı hedefliyor” ifadelerini kullanmıştı.
Twitter üzerinden açıklama yapan Edhemi, “Ey Mustafa el-Kazimi, onları baltalamak konusunda ciddiysen, o zaman uyuşturucuyu ve satıcılarını engellemek zorundasın” dedi.
Ekim 2017’de Irak parlamento üyesi Faik Şeyh Ali, parlamento binasında düzenlediği basın toplantısında, Şii İslamcı partilere bağlı silahlı milislerin, hint keneviri yetiştirilmesi yoluyla ülkenin güney bölgelerinde uyuşturucuların yayılmasına katkı sağladığını açıkladı.
“İslamcı partiler, uyuşturucu ticaretine yer açmak için alkollü içeceklerin yasaklanması yönünde oy kullandı” diyen Faik Şeyh Ali, uyuşturucuların ve hint keneviri tohumlarının İran’dan ithal edildiğine dikkati çekti.
Toplumun karşı karşıya olduğu en önemli ikilemlerden biri haline gelen Irak’taki uyuşturucu sorununun çözülmesi, henüz ortaya koyulamayan siyasi iradeye bağlı gibi görünüyor. Bu iradenin yokluğu, güvenlik yetkililerinin bu meseleyi çözme çabalarını engelliyor.



Trablus'taki çatışmalar, Dibeybe'nin Libya'daki nüfuzunun arttığını gösteriyor

Libya güvenlik güçleri, Trablus'un Ebu Selim bölgesinde gece boyunca yaşanan çatışmaların ardından geri alınan bir polis karakolunu koruyor (AFP)
Libya güvenlik güçleri, Trablus'un Ebu Selim bölgesinde gece boyunca yaşanan çatışmaların ardından geri alınan bir polis karakolunu koruyor (AFP)
TT

Trablus'taki çatışmalar, Dibeybe'nin Libya'daki nüfuzunun arttığını gösteriyor

Libya güvenlik güçleri, Trablus'un Ebu Selim bölgesinde gece boyunca yaşanan çatışmaların ardından geri alınan bir polis karakolunu koruyor (AFP)
Libya güvenlik güçleri, Trablus'un Ebu Selim bölgesinde gece boyunca yaşanan çatışmaların ardından geri alınan bir polis karakolunu koruyor (AFP)

 

Trablus'ta gece saatlerinde rakip silahlı gruplar arasında çıkan şiddetli çatışmalarda en az altı kişi ve güçlü bir silahlı grubun lideri öldürüldü. Çatışmalar dün salı günü şafak vakti “istikrarın yeniden sağlandığının” duyurulmasıyla sona erdi.

Acil Durum ve Tıp Merkezi salı günü yaptığı açıklamada, “Güney Trablus'taki yoğun nüfuslu Ebu Selim bölgesi civarındaki çatışmaların yaşandığı yerden altı kişinin cesedinin çıkarıldığını” söyledi.

Pazartesi günü başlayan ve saatlerce süren, makineli tüfekler ve roketatarlar da dahil olmak üzere ağır silahların kullanıldığı çatışmalarda başka olası can kayıpları ve yaralanmalar bildirilmedi.

Yerel medya araçları Ganiva lakaplı Abdulgani el-Kikli’nin öldürüldüğünü bildirdi. İstikrarı Destekleme Birimi Başkanı olan Kikli, 2011'den bu yana Trablus'un önemli bölgelerini kontrol eden en önemli silahlı grupların kilit liderlerinden biri.

Muhammed el-Menfi başkanlığındaki Başkanlık Konseyi'ne bağlı gibi görünen İstikrarı Destekleme Birimi, İçişleri ve Savunma Bakanlıkları tarafından güvenliğinin sağlanması gereken devlet kurumları ve hayati öneme sahip tesisler üzerinde kontrolünü zorla dayatan en önemli silahlı gruplardan biri.

AFP'nin doğruluğundan emin olamadığı görüntüler, Kikli'nin yerde yattığını ve yakın mesafeden vurulduğu gösteriyor.

Analist Celal Harşavi, Ganiva'nın yeğeninin, “Trablus'taki silahlı grupların en güçlü ve etkili liderlerinden biri” olan adamın pusuya düşürüldüğünü söylediğini aktardı.

Harşavi, “Kikli’nin bankalar, telekomünikasyon, idareler ve hatta üst düzey diplomatik görevler gibi kilit pozisyonlara kendisine sadık kişileri atayabildiğini” açıkladı.

Salı günü okullar ve Trablus Üniversitesi güvenlik önlemleri kapsamında ikinci bir duyuruya kadar eğitime ara verdiler. Daha sonra Üniversite çarşamba gününden itibaren eğitime yeniden başladığını duyurdu. İçişleri Bakanlığı, “Vatandaşlar ile memurlara işlerine dönme” çağrısı yaparak, durumun “güvenli ve istikrarlı” olduğunu vurguladı.

Pazartesi akşamı uçaklar Trablus Havalimanı'ndan başkentin 200 kilometre doğusunda bulunan Misrata'daki güvenli bir yere nakledildi ve çok sayıda uçuş bu şehre yönlendirildi. Daha sonra havalimanına uçuşlar yeniden başlatıldı ve Mitiga Uluslararası Havalimanı hava sahası da açıldı.

Nüfuz haritasındaki değişim

Pazartesi akşamı Libya'nın başkentinde güçlü bir silahlı grubun liderinin öldürülmesi, saatlerce süren şiddetli çatışmalara ve grubunun kalesinden çıkarılmasına yol açtı. Bu durum, Trablus hükümetiyle ittifak halindeki silahlı grupların nüfuzunun güçlenmesiyle sonuçlanabilir.

Yıllardır Trablus'un geniş bir bölümünü kontrol eden Kikli'nin öldürülmesi, bundan daha geniş bir bölgenin istikrarı açısından da sonuçlar doğurabilir.

Libya önemli bir enerji ihracatçısı olup uzun süredir rakip doğulu ve batılı silahlı gruplar arasında bölünmüş durumda. Akdeniz'i geçerek Avrupa'ya ulaşmak isteyen göçmenler için bir hareket noktası ve bölgedeki rakip güçlerin mücadele alanı konumunda. Libya çatışması Rusya, Türkiye, Mısır ve BAE'yi de kendine çekti.

Kikli'nin öldürülmesinin ardından Ulusal Birlik Hükümeti, Başbakan Abdulhamid Dibeybe'nin düzensiz silahlı gruplar olarak adlandırdığı gruplara karşı güvenlik operasyonunun tamamlandığını duyurdu. Kikli'ye bağlı militanlar cezaevlerini yönettiler ve bakanlıklarda, devletin mali kuruluşlarında görevler üstlendiler.

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi'nden Tarık Megerisi, “Ganiva, Trablus'un fiilen kralıydı. Takipçilerinin bir kısmı İç Güvenliği kontrol ederken, diğer bir kısmı da Merkez Bankası'ndan yapılan nakit transferlerinin dağıtımını kontrol ediyorlardı. Ayrıca birçok kamu şirketi ve bakanlık da kontrolleri altındaydı” dedi.

Trablus'ta otoritenin güçlenmesi, son yıllardaki kendisini zorla görevden alma girişimlerinin ardından Türkiye'nin müttefiki ve Ulusal Birlik Hükümeti'nin Başkanı Dibeybe’yi de güçlendirecek. Aynı zamanda Doğu Libya'daki silahlı gruplarla kapsamlı çatışmadaki pozisyonunu destekleyecek.

Dibeybe liderliğindeki Ulusal Birlik Hükümeti'ne bağlı silahlı gruplar, Kikli başkanlığındaki İstikrarı Destekleme Birimi'nin uzun süredir elinde tuttuğu bölgeleri ve üsleri hızla ele geçirdi. Ele geçirilen bölgeler arasında örgütün kalesi olan Ebu Selim bölgesi de yer alıyordu.

Kikli'nin devrilmesiyle birlikte Savunma Bakanlığı'na bağlı ve Dibeybe ile müttefik grupların, özellikle de Mahmud Hamza komutasındaki 444. Tugay ile 111. Tugay ve Misrata'dan gelen Ortak Harekât Gücü’nün daha büyük bir rol üstlenmesi mümkün.

Dibeybe'nin müttefiklerinin birleşmesi, Batı Libya'nın, komutan Halife Hafter'in on yıl önce rakiplerini tasfiye ederek ve diğer grupları kendi kontrolüne girmeye zorlayarak iktidarı ele geçirdiği Doğu Libya’ya benzemesine yol açabilir.

Atlantik Konseyi araştırmacılarından İmadeddin Badi, “Bu, Trablus'ta daha önce görülmemiş düzeyde bir saha kontrolünün önünü açıyor ve silahlı grupların sayısının azaltılmasını sağlıyor” dedi.

Libya, Muammer Kaddafi rejiminin 2011 yılında devrilmesinden bu yana bölünmelerle boğuşuyor. Ülke iki hükümet tarafından yönetiliyor: Biri uluslararası toplum tarafından tanınan ve Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Trablus'taki hükümet, diğeri ise doğuda Usame Hamad’ın başkanlık ettiği ve Meclis ile Mareşal Halife Hafter tarafından desteklenen hükümet.