Sergen Yalçın: 'Beşiktaş şu anda olması gereken yerde'

Sergen Yalçın: 'Beşiktaş şu anda olması gereken yerde'
TT

Sergen Yalçın: 'Beşiktaş şu anda olması gereken yerde'

Sergen Yalçın: 'Beşiktaş şu anda olması gereken yerde'

Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, siyah-beyazlı ekibin şu anda olması gerektiği yerde olduğunu ifade ederek, devre arasında ekonomik duruma göre 1-2 transfer yapılabileceğini söyledi. Sivasspor maçındaki taç pozisyonuyla ilgili de konuşan Yalçın, “Bütün maçı 1 taç atışına bağladılar. Ne taçmış arkadaş. Taç düşsün kafanıza” dedi.
Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın, yılbaşı özel programında kulüp kanalında taraftarlardan gelen soruları yanıtladı. İlk olarak Sivasspor maçıyla ilgili konuşan Sergen Yalçın, “Sivasspor maçında bir taç pozisyonudur gidiyor. Ayrıca topun çıkıp çıkmadığı da belli değil. Bana sorarsan top çıkmış ama izdüşüm var deniliyor, bu nedenle top çıkmadı deniliyor. O pozisyon gol olmasa bunlar konuşulmayacaktı. Geçen hafta bizim verilmeyen golümüz bu kadar konuşulmadı. Larin’in golünün aynısı Liverpool - West Bromwich maçında atıldı. Faulün babası vardı o pozisyonda. Larin’in pozisyonundan 10 kat daha faul. Taç pozisyonunun ardından maçın bitmesine daha 75 dakika vardı. Rakip devre arasında 10 kişi kaldı ama konunun bizimle alakası yoktu. Penaltı kazanmadık, kırmızı kart kazanmadık. Aynı dikliği, bizim aleyhimize yapılanlarda da bekliyoruz. Bütün maçı 1 taç atışına bağladılar. Ne taçmış arkadaş. Taç düşsün kafanıza” diye konuştu.

“Ben aslında daha farklı futbol oynatmak istiyorum”
Tribünlerde taraftarların olmamasının oynanan futbolu etkilediğini söyleyen Yalçın, “Benim oynatmak istediğim futbol aslında bu değil. Tribünde taraftar olsa, ben çok daha farklı bir oyun oynatacağım. Bunu sadece Beşiktaş için söylemiyorum, yüksek taraftarı olanlar için söylüyorum. Futbol bir tiyatro ve sahada olanlar da birer sanatçı. Tribüne gelen insanlar bunu izler ve memnun olurlarsa, sürekli gelirler. Mesela sinemaya gidiyorsunuz, çıkınca bir arkadaşınız soruyor ‘Gitme değmez’ diyorsun. Beşiktaş maçından sonra taraftar birbirine sorduğunda '1-0 kazandık ama kötü oynadık. Gidilmez bu maçlara' dememeli. Biz şu anda seyircisiz maçlardan dolayı daha kontrollü oynuyoruz. Zaman zaman farklı durumlar olabiliyor. Oyuncunun motivasyonu nasıl, sakatlık var mı, Covid var mı? Herkes her zaman oynayabilir, herkes her zaman oturabilir. Belli bir istatistiği korumak zorundayız. 'Bu takımdan bir şey olmaz' lafları vardı. Her takımdan bir şey olur, doğru kurguyu bulmak gerekiyor. Camiamız kenetlenmiş durumda ve arkamızdalar, biz de onlara en iyisini vermek istiyoruz. Belki ben 70’le 90 dakikalar arası savunma yapacağım. Kazanmamız gerekiyorsa kazanmak için savaşacağız. Ligin tamamı böyle. İyi gittiğin, çıkış yakaladığın bölümler var. Şu anda iyi bir pozisyona geldik. Aslında Beşiktaş’ın olması gereken pozisyon bu. Bundan aşağıda olduğunda problem vardır. Zaten olması gereken yerde takım. Büyük camialar için şampiyonluk normal bir hedef. Ben gelip de 'Şampiyonluk hedefimiz var' diyemem. Büyük takımların hepsi için gerekli bu. Hedefimiz tepeyi görmek ama daha mesafe çok uzun. Sakatlıkların durumu önemli. Allah’tan yerine oynayabilecek oyuncularımız var da yerlerini doldurabiliyoruz” dedi.
Geride kalan 1 yılda unutamadığı maçın hangisi olduğu sorusunu yanıtlayan Yalçın, “Geride kalan 1 yıla baktığımızda unutamadığım maç diyebileceğim Fenerbahçe maçı var. Bazen benim de sınırları aştığım bir maçtı. Yaşananlardan, başımıza gelenlerden sınırları aştığımız olabiliyor ama insanız biz de. Ama asla saygısızca bir şey söylemedim. Ne bir camiaya, ne bir rakip hocaya, rakip oyuncuya asla saygısızlık yapmam. Bazen sınırları aşabiliyoruz. Zaman zaman atılıyoruz ama kimseye saygısızca kelimeler kullanmam. Bize yapılmadığı sürece kimseye bir saygısızlık yapma durumumuz olmaz” şeklinde konuştu.

“Ben sizin gibi ‘canım, cicim’li konuşmam”
Teknik direktörlük kariyerinde hedefinin Avrupa olduğunu söyleyen Yalçın, “Ben futbolu bıraktıktan sonra yorumculuk yaptım, dizide oynadım, jüri üyeliği yaptım ama bu bölümü düşünmüyordum. Teknik direktörlüğü çok düşünmemiştim. Futbolculuktan bir kopayım istedim. Ama en iyi bildiğimiz iş bu. Ben futbolla doğmuşum. Televizyon ve yorumculuk güzel ama bir yere kadar. Futbol oynamış insan için zor. Çünkü her hafta aynı şeyi konuşuyorsun. Ben de yorumcuyken biraz serttim. Eleştiri yapabilirsin, belli bir bilgi birikimin var. Beni eleştir, oyunumu eleştir, takım hazır değil de. Ama bel altı vurma. Gerek yok. Çünkü hepimiz aynı ortamın içindeyiz. Ben burada sakin kalmaya çalışıp işimi yapmaya çalışıyorum. İşi gücü bir kenara koyarsam o zaman konuşuruz. Benim konuşacaklarım da, sizin konuştuğunuzun 100 katı olur. Direkt isim vererek ağır şekilde cevap veririm ama girmiyorum şu anda bunlara. Bel altı yapmayın. Kulvarın dışına çıkarsanız ben de kulvarın dışına çıkarım. Ben konuştuğum zaman da sizin gibi ‘canım, cicim’ konuşmam” ifadelerini kullandı.

“Atiba 10 sene daha oynar”
Atiba’yla ilgili gelen soruyu yanıtlayan Sergen Yalçın, “Ben Atiba’nın menajeri değilim, hayat planlamasını da yapmıyorum. Atiba, Beşiktaş’ın demirbaşı. Necip, Beşiktaş’ın demirbaşı. Necip de Atiba da, bence Beşiktaş’ta istedikleri her görevi yapabilirler. Bu Beşiktaş Yönetimi’nin vereceği bir cevap. Zaten problem burada. Kendi oyuncularımızı bırakıyoruz. Futbolun içinden gelmiş, kulübün yapısını bilen Necip, 10 yaşından beri burada, Atiba yıllardır burada. Bu oyuncuları tabii ki kulüpte kullanacaksın. Bu oyuncuları kullanmak kadar güzel bir şey var mı? Teknik ekipte mi olur, idari kısımda mı olur bilemem ama Atiba böyle devam ederse 10 sene daha oynar” dedi. Futbolcuyla örnek aldığı tek ismin Maradona olduğunu söyleyen Yalçın, “Kendi futbol hayatımla ilgili konuşmayı sevmiyorum. Ben artık futbolu bıraktım. Geriye dönüp bakmayı seven birisi değilim. Sivas maçı oynandı bitti, yarına bakalım. Frikik atmak çok öğrenilecek bir şey değil. Şöyle söyleyeyim, gözlerimi kapatsam yine atarım. Bakmakla alakalı bir şey değil. Yetenek ve hayal dünyasıyla alakalı. Ben attığım golleri maçtan önce kafamda çizerdim ve ertesi gün atardım. Atacağım golleri arkadaşlarıma söylerdim” ifadelerini kullandı.

“Çok büyük hatalar yaptım”
Sürekli değişkenlik yaşanan dünyada futbolun da değiştiğini söyleyen Sergen Yalçın, “Sürekli değişkenlik yaşayan bir dünya futbolu var. Antrenman programları değişiyor, ekibim bunları takip ediyor. Bu bilgiler önüme geliyor. Birçok değişkenlik biz de yaşıyoruz. Bu biraz da eldeki oyuncu grubuyla ilgili. En uygununu oynatmaya çalışıyoruz. Zaman zaman başarılı oluyoruz, zaman zaman olamıyoruz. Yaptığımız iş başarı odaklı. Bana diyorlar ki genç oyuncu yetiştirelim. Benim burada ne kadar kalacağım belli mi” dedi.
Şu anda 18 yaşındaki Sergen’i görse, ona söyleyeceği çok şey olduğunu da sözlerine ekleyen Yalçın, “Ona söyleyeceklerim için 1 saat yetmez, 1 hafta gerekir. Futbolun hayatında ne kadar önemli olduğunu söylerdim. Bu yetenekle kendisini geliştirdiği zaman Avrupa’da hangi pozisyona gelebileceğini söylerdim. Her yere de gelirdi bu yetenekle. Çok büyük hatalar yaptık gençken. Ama hatalarla yaşamasını da bildim. O zamanlar kendime biraz daha anlatabilseydim çok daha farklı bir Sergen olurdu” diye konuştu.

“Ben Mike Tyson’ı döverim dersem inanır mısınız?”
Türk takımlarının Avrupa’daki durumuyla ilgili konuşan Yalçın, “Avrupa başlı başına farklı bir konu. Aramızdaki makas o kadar açıldı ki bu makası kapatmak şu anda mümkün değil. Oyuncu kalitesi ve oynanan oyunlar çok yukarıya çıktı. Mesela Şampiyonlar Ligi’nde Türkiye’den bir takım son 8’e kalabilir mi? Bence mümkün değil. Bu sezon başı Avrupa’da başarısız olduk ama ben dedim ki 'Merak etmeyin, bir gün burada oynayacağız.' Ama o gün bugün değil. Şu anda ilk düzeltilmesi gereken konu ekonomi. Normalleşmekten bahsediyorum. Bunlar çok uzun projeler. Biz göremeyiz bunu. Türkiye’de mümkün mü bunları görmen? Türkiye’de hiç kimse için 3 maç sonrası belli değil. Sadece kendimden bahsetmiyorum. Hep başarılı olmak zorundasın. Bütün teknik adamlar için geçerli bu. Hiç kimse rahat değil ki. Büyük takımdaysan zirvenin altında kalınca yandın, Anadolu’daysanız, düşme hattına gelince yandın. Bana bir yerde 'Bu takım şampiyonluğa oynar' dediler. Yahu nerden şampiyonluğa oynayacak bu takım, şaka mı yapıyorsunuz? Anadolu’da böyle söylediler bana. Söyleyen buna inanıyor ama bir de realite var işin ucunda. Ben Mike Tyson’la boks maçı yapsam ve 'Ben onu indiririm' desem inanacak mısın? Ben inanıyorum ama realite var. 10 kişi girsek belki döveriz adamı. Hayalcilik başka gerçekler başka” açıklamasını yaptı.

“Protesto bile etseler gelsinler tribünlere”
Oyunculuk döneminde birçok şampiyonluk yaşadığını ve kupalar kazandığını hatırlatan Sergen Yalçın, “Beşiktaş’ta birçok efsane var. Metin-Ali-Feyyaz var, Rıza Çalımbay var, Şifo var, birçok efsane var zaten. Benim buraya gelmemin en önemli sebeplerinden birisi taraftar. Ben taraftarın beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Bu kadar insanı statta görünce inanamadım. Üzerimizdeki sorumluluğu da hissettirdiler bize. Ben kaç tane şampiyonluk maçı oynadım, 100. yılda şampiyonluk golünü ben attım ama imza törenindeki heyecanımı hiçbir zaman yaşamadım. Ben inanamadım o imza törenine. Yeni yılda taraftarı istiyoruz. Artık sıkıldı millet pandemiden. Herkes bitmesini istiyor artık. İnsanlık bunaldı. Tesise gel, eve git, başka bir şey yapmıyoruz. Rutin bir hayat oluştu. Taraftar gelsin, atmosfer olsun, hayatımız renklensin biraz. Taraftarsız olmaz. Taraftar sevse de sevmese de onlar olsun. Beni protesto etmelerine bile razıyım. Yeter ki gelsinler” dedi.

"1-2 transfer istiyorum"
100. yılda şampiyonluğu getiren gol hatırlatılan Yalçın, “100. yıldaki attığım şampiyonluk golünü anlatmak çok zor. Bir golün mutluluğunu kimse anlatamaz. O anlık bir histir. O an ne yapacağın doğal olarak aklına gelir ve bunu anlatamazsın. Şampiyonluk golünün hayalini 1 sene kurmuşum. Atacağım yani bu golü. Bunu çizmişim. O pozisyonda topun bana geri geleceğini düşünmüştüm zaten. Zaman zaman idmanlarda sahaya çıkıyorum. Ama yaşlandık artık. Futbol oynayacak durumumuz yok. Koşamıyoruz. Atiba gibi olsaydık belki oynardım. Atiba 10 sene daha oynar. İnanın ona çok şaşırıyorum. 20 yaşındaki çocuk gibi antrenman yapıyor. Takımdan şu anda memnunum. Oyuncular çok mücadele ediyorlar, bireysel performanslar yukarıya çıkıyor. Eksiklerimiz dönerse daha da iyi olacak. 1-2 transfer istiyorum aslında ama ekonomik durumlar biraz sıkıntılı. Elimizde oyuncu profilleri de hazır. Alabileceğimiz oyuncular da var. Bu soruyu başkana sorsak daha iyi olur bence” diye konuştu.

“Soyunma odasında çok sert konuşmalar geçiyor”
Bazı maçların ilk yarılarında kötü, ikinci yarılarında iyi oynadıkları hatırlatılan Yalçın, “90 dakika kötü oynanmaz. İlk yarı kötü oynuyorsak, ikinci yarıyı iyi oynayalım. Bazen soyunma odasında çok sert konuşmalar geçebiliyor. Oynanan ilk yarıya göre bazen mutlu girebiliyoruz soyunma odasına ama bazen de çok sinirli girebiliyoruz. Çok ağır konuşmalar olabiliyor bazen. Ama orada olan orada kalır. Orada her türlü konuşma geçebilir. Yaptığımız işin gereği bu zaten” değerlendirmesini yaptı.
Konuşulan taktiklerin, sayıların çok anlamlı olmadığını söyleyen Yalçın, “Televizyonlarda taktiklerle ilgili o kadar çok konuşuyorlar ki. Ama bu doğal bir oyun. Bir şeyi deneyemezsin, birçok şeyi denersin. Anlık olarak da değişiyor taktik. Herkes sanıyor ki, biz oyuncuları kuruyoruz, 90 dakika öyle devam ediyorlar. Bu oyun kendi içinde gelişen bir oyun. Rutin şeyler de var tabii ki. Mesela savunma pozisyonunu biz aldırırız. Biz nasıl istersek savunma o pozisyonu alır ama hücum organizasyonunu belirleyemezsin. Mensah topla giderken, nereye atacağına karar veremeyiz. Onun kararını oyuncu tercih eder. İşin ofansif kısmı oyuncudadır, defansif kısmı bizdedir. Savunmayı bizim dediğimiz gibi yapmak zorunda oyuncular ama hücum böyle değil. Mesela top bendeyken hücum ederken bana topu nereye atacağımı söyleyemezsin. Benim yeteneğim neye müsaitse, ona göre hareket ederim. Mesela Larin’in attığı golleri çalışıyoruz. O golleri atacak. Duran topları çalışıyoruz. Ama bunlar ofansif organizasyon değil. Larin’in arka direkte attığı goller tesadüf değil” dedi.
Futbol oynadığı dönemdeki isimlerden Pascal Nouma’nın şu andaki takımda olmasını istediğini söyleyen Yalçın, “Bu takımda Pascal Nouma olsa isterdim. Öyle bir oyuncuya ihtiyacımız var. Oynarken de aram çok iyiydi. Şu anda santrfor o olabilirdi mesela bizde” derken, 2021 yılında sağlık beklediklerini ve Beşiktaş’ın şampiyon olmasını istediklerini ifade etti.



Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
TT

Dünyanın en prestijli bisiklet yarışı Fransa Bisiklet Turu nedir?

En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)
En iyi genç sürücüye verilen beyaz formayı giyen Alman Florian Lipowitz, Fransa Bisiklet Turu'nun 18. etabında Col de la Loze'yi tırmanıyor (AP)

Adrenalin'den herkese merhaba. Bu hafta şu anda gerçekleştirilen ve dünyanın en prestijli spor organizasyonlarından biri olan Tour de France'i inceleyeceğiz.

Fransa Bisiklet Turu'na geçmeden önce bu etkinliğin bir parçası olduğu yol bisikleti yarışlarına bakalım.

Yol bisikleti yarışı 

Yol bisikleti yarışlarında sporcular genellikle asfalt zeminde uzun mesafeleri yüksek hızlarda kat ediyor. Bu disiplin, bisiklet sporunun en bilinen ve prestijli dalı. En meşhur örneği Tour de France olan bu yarışlarda bireysel performansın yanı sıra takım stratejileri de büyük rol oynuyor. Fiziksel dayanıklılık, taktik ve hız, yol bisikleti yarışlarında kazananı belirleyen unsurlardan bazıları. 
 

cdvfgthyj
Avustralya'lı Ben O'Connor, 18. etabı kazanan bisikletçi oldu (AP) 

Tour de France

Her yıl temmuzda başlayan ve iki gün tatil dahil 23 gün süren Fransa Bisiklet Turu, 21 etaptan oluşuyor. 3 bin 338 kilometre boyunca heyecanın dinmeyeceği organizasyonu bu yıl 23 takımdan 184 bisikletçi katılıyor. 

Bir gazetenin reklam kampanyası olarak başlayan Fransa Bisiklet Turu (Tour de France), artık dünyanın en prestijli bisiklet yarışı. 1903'te L'Auto gazetesinin talebi üzerine genç muhabir Géo Lefèvre, satışları artırmak için 6 aşamalı bir "Fransa Turu" yarışması önerdi.

İlk Tur'a katılan 60 bisikletçi Lyon, Marsilya, Toulouse, Bordeaux ve Nantes şehirlerinden geçip Paris'e geri döndü. Yarış, bitirilebileceğine dair şüphelere rağmen büyük bir sansasyon yarattı. Fakat bu bilinirlik beraberinde tartışmaları da getirdi. 1904'teki turda, 1903 şampiyonu Maurice Garin dahil ilk 4 sırayı alan bisikletçiler hile ve müdahale nedeniyle diskalifiye edildi. Garin bir daha asla kazanamadı ve 1904 şampiyonluğu Henri Cornet'e geçti.

Kaotik başlangıcının ardından Tur, üç haftalık zorlayıcı bir formata kavuştu. Organizatörler Henri Desgrange ve Lefèvre sınırları zorluyordu: İspanya'yla Fransa'yı birbirinden ayıran Pireneler sıradağlarını da yarışa dahil ettiler. Hatta anlatılanlara göre şampiyon Octave Lapize, Tourmalet geçidine tırmanırken organizatörler için "katiller" demiş. Ertesi yıl 2 bin 600 m yüksekliğindeki Galibier dahil Alpleri de eklediler ve mesafeyi 4 bin 800 kilometrenin üzerine çıkardılar. 

1919'da, kaosun ortasında düzeni sağlamak için Desgrange, liderlere ilk maillot jaune (sarı mayo) ödülünü verdi. Bu ödül, L'Auto gazetesinin kağıdının rengiyle uyumlu olduğu için seçildi. O andan itibaren seyirciler sarı mayoyu kimin giydiğine ya da giyebileceğine odaklanıyor ve bu gelenek hâlâ devam ediyor.

Bisikletçilerden saatler önce parkura çıkıp kalabalığı eğlendiren ve yarışın masraflarını karşılayan sponsor araçlarıyla geçit arabalarından oluşan tanıtım konvoyu, Tur'a 1930'da dahil oldu. 

1936 yılındaysa Fransız işçilere ücretli izin zorunlu hale getirildi ve böylece her temmuzda düzenlenen troisième semaine (üçüncü hafta) yarışı yazın bir ritüeli haline geldi.

Yüzyılın ortasına gelindiğinde Fransa Bisiklet Turu, artık ülkenin kültürel dokusunun bir parçasıydı: Dağ yollarında tezahürat yapan kalabalıklar, deniz kenarına yapılan geziler kadar Fransız yazının tipik bir özelliği haline gelmişti. 

fgthyju
Fransız Bernard Hinault ve ABD'li Greg Lemond, 1986'daki Tour de France'ta 18. etabın bitiş çizgisini birlikte geçiyor (Reuters) 

Tour de France, dünya savaşları sırasında düzenlenmedi ancak 1947'den sonra savaş sonrası bir rönesans yaşadı. Fransız bisikletçiler 1940'ların sonu ve 1950'lerde hakimiyet kurarken Louison Bobet, üç kez üst üste kazandı (1953–55). Jacques Anquetil 1960'ların başında 5 şampiyonluk elde etti. Anquetil ve Raymond Poulidor arasındaki rekabet efsanevi hale geldi.

Tur'un en büyük şampiyonları 1970'lerde çıktı. Acımasız yarışları nedeniyle "Yamyam" lakaplı Belçikalı Eddy Merckx, Fransa Bisiklet Turu'nu 5 kez kazandı (1969-72, 1974) ve 34 etap zaferiyle rekor kırdı.

Hakimiyeti çıtayı belirleyen Merckx, genel olarak gelmiş geçmiş en dominant bisikletçi kabul ediliyor. Onun ardından, Tour de France'ı 5 kazanan Fransız Bernard Hinault (1978–85) ve 5 kez üst üste kazanan İspanyol Miguel Indurain (1991–95) geldi. Anquetil, 1960'larda 5 zafer kazanan ilk bisikletçi olmuştu ve bu zaferleri 1957 ile 1964 yılları arasında elde etmişti.

1980'lerde ve 1990'larda Tur daha küresel hale geldikçe, dünyanın dört bir yanından şampiyonlar ortaya çıktı. Amerikalı Greg LeMond üç kez kazandı (1986, 1989, 1990) ve Avrupalı dışından gelen ilk şampiyon olarak yarışın uluslararası statüsünü pekiştirdi.

LeMond'un gelişi ve İspanya, Britanya, Kolombiya, Avustralya ve diğer ülkelerden çıkan şampiyonların sayısının artması, Tur'u kazanmanın artık sadece Fransızlar veya Belçikalıların tekelinde olmadığını açıkça gösterdi. 1990'da LeMond'un üçüncü zaferi, Tur'un gerçek bir "dünya" etkinliği haline geldiğinin kanıtı olarak geniş çapta kutlandı.

Ancak Tour de France'in muhteşem tarihinde skandallar da var. Özellikle doping, bu yarışa defalarca gölge düşüren en büyük unsur. 1998 Festina Olayı, bir dönüm noktasydı. Festina takımının arabasını durduran polis, büyük miktarda yasaklı madde buldu. Birkaç gün içinde Festina takımının tamamı yarıştan ihraç edildi. Bu olay, bisiklet sporunun en iyi takımlarından birinde yürütülen "planlı bir doping programı"nı ortaya çıkardı ve Dünya Dopingle Mücadele Ajansı'nın (WADA) kurulmasını hızlandırdı.

Daha sıkı testler yapılmaya başlansa da bisiklet sporunun güvenilirliği sarsıldı: Özellikle Fransız taraftarlar, 1998'deki kavgaları ve suçlamaları hiç unutmadıkları için yarışlara yeniden güven duymuyor. 

Doping nedeniyle mirası altüst olan en ünlü şampiyonsa Lance Armstrong. Teksaslı sporcu, kanseri yenerek 7 kez üst üste Tour de France'ı kazandı (1999-2005) ve uluslararası bir ikon haline geldi.

Ancak onlarca yıldır süren şüpheler, ABD Dopingle Mücadele Ajansı (USADA) tarafından kapsamlı bir soruşturma açılmasına neden oldu. 2012'de sporun yönetim organı Uluslararası Bisiklet Birliği (UCI), USADA'nın "spor tarihinin en sofistike, profesyonel ve başarılı doping programı"nın Armstrong'un zaferlerini mümkün kıldığı yönündeki bulgularını resmen kabul etti. Armstrong'un 7 şampiyonluğu da elinden alındı.

fghyjukı
Lance Armstrong, "Beni 1995'e, herkesin doping yaptığı günlere geri gönderseniz muhtemelen yine yapardım" diyor (Reuters)

Dönemin UCI Başkanı Pat McQuaid, kararın ardından "Lance Armstrong'un bisiklet sporunda yeri yok" açıklamasını yapmıştı.

Dopingden yakalanan başka şampiyonlar da var. Örneğin 2010 şampiyonu Alberto Contador, clenbuterol kullanımı nedeniyle bir unvanından mahrum bırakıldı ve çeşitli dönemlerden birçok bisikletçi doping testlerinde başarısız oldu. Doping, Tur'un her dönemini lekeleme tehdidi oluşturan hassas bir konu olmaya devam ediyor.

Güvenlik sorunları da tartışmalara yol açıyor. Dağ inişleri ve dar yollar, kazaların ciddi sonuçlara yol açabileceği anlamına geliyor. 1995'te İtalyan Fabio Casartelli, yüksek hızda bir iniş kazasında trajik bir şekilde hayatını kaybetti ve bu olay, daha sonra kaskların zorunlu hale getirilmesine neden oldu. 

Son yıllarda seyircilerin müdahaleleri de kazalara neden oluyor. Örneğin, 2023 Turu'nda, yola eğilen bir taraftar 15. etapta büyük bir zincirleme kazaya neden oldu: Sarı mayonun favorisi Jonas Vingegaard da dahil Jumbo-Visma takımının bisikletçileri sert bir şekilde düştü ve takım daha sonra yasal işlem başlatmayı bile düşündü.

Polis, coşkulu kalabalık ve bisikletçilerin güvenliğini arasında denge kurmak zorunda: Organizatörler, hayranların parkura geçmemelerini ve tehlikeli duman bombaları kullanmamalarını istese de uzun dağ etaplarını denetlemek, yarış yetkilileri için "sağlık ve güvenlik kabusu" olmaya devam ediyor.

Tur, aynı zamanda siyasi veya sosyal protestolar için beklenmedik bir sahne haline geldi. Dikkat çeken olaylar arasında iklim aktivistlerinin eylemleri de yer aldı. 2022'deki 10. etapta, Dernière Rénovation grubundan birkaç protestocu kendilerini yola yapıştırarak yarışan grubu engelledi ve iklim değişikliği konusunda acil önlem alınmasını talep etti. Yarış, protestocular kaldırılana kadar durduruldu. Bu eylemler dünya çapında manşetlere taşındı ve diğerlerini gelecekteki yarışlarda benzer aksaklıklar yaratmaya teşvik etti. 

Uluslararası politika da yarışta yer buldu: Bu yıl 17. etap boyunca düzinelerce seyirci, bisikletçiler geçerken Filistin bayrakları sallayıp "Özgür Filistin" yazılı pankartlar açtı, sloganlar attı ve İsrail destekli Israel–Premier Tech takımının ihraç edilmesini istedi. Bu takımdaki bir İsrailli bisikletçi kendini güvende hissetmediğinden şikayet etti.

dfghyju
Dieulefit adlı yaklaşık 3 bin nüfuslu bir kasabada mağaza işleten Vanessa Huguenin, Tur'un görünürlüğünden yararlanmak için bu etkinliğin yaklaşık iki aydır planlandığını söyledi (Reuters)

Tour de France gelişmeye devam ediyor. Modern takımlar son derece taktiksel ve genellikle veriye dayalı stratejilerle yönetiliyor. Güç ölçerlerin, aerodinamik analizlerin ve gerçek zamanlı radyo iletişiminin kullanımı, yarışları çok kontrollü hale getirdi. Hatta geleneksellikten yana bazıları bunun yarışın spontanlığını yok ettiği eleştirisinde bulunuyor.

2025'te Groupama-FDJ patronu Marc Madiot, sürekli iletişimin bisikletçileri “uzaktan kontrol ettiğini” ve kaza riskini artırdığını savunarak, yarış radyolarının ve güç ölçerlerin yasaklanmasını önererek tartışmayı yeniden alevlendirdi. Onun yorumları daha geniş bir tartışmayı yansıtıyor: Radyolar olmadan bisikletçiler daha içgüdüsel kararlar almak zorunda kalabilirler ancak takımlar radyoların kazaları veya mekanik arızaları hemen bildirerek güvenliği de artırdığını savunuyorlar.

Yararlanılan kaynaklar: The Guardian, Rouleur, AP, Aspetar, Reuters