Bankalara güvenmeyen Lübnanlıların evlerinde ve şirketlerinde 10 milyar dolar bulunuyor

Kasalar bankaların alternatifi haline geldi ve kasaları sigortalamada yüzde 50 oranında bir artış görüldü

Bankalara güvenmeyen Lübnanlıların evlerinde ve şirketlerinde 10 milyar dolar bulunuyor
TT

Bankalara güvenmeyen Lübnanlıların evlerinde ve şirketlerinde 10 milyar dolar bulunuyor

Bankalara güvenmeyen Lübnanlıların evlerinde ve şirketlerinde 10 milyar dolar bulunuyor

Geçtiğimiz aylarda hırsızlık ve silahlı soygun faaliyetlerinin artmasıyla evlerindeki ve şirketlerindeki kasalarını sigortalatmaya yönelen Lübnanlıların sayısında artış oldu. Kasalar, vatandaşların artık güvenmediği bankaların alternatifi haline geldi.
Ekonomi Uzmanı Casim Acaka’ya göre evlerde ve şirketlerde bulunan paranın değerinin yaklaşık 10 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor ve bunların büyük bir kısmının dolar, kalan kısmının ise Lübnan lirası olduğu düşünülüyor. Acaka Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte piyasada 24 trilyon Lübnan lirası olduğu tahmin edilen bir para arzı bulunduğunu ve evlerde bulunan kısmının da daha önce sözü geçen kamu meblağının (10 milyar dolar) toplamına dahil olduğunu belirtti.
Lübnan Özel Sigorta Şirketleri Derneği Başkanı Elie Tarabay’a göre sigorta değerinin 4 ila 5 kat artmasının yanı sıra geçen yıl şirketler ve evlerdeki para kasalarını sigortalatma yüzdesi 2019 yılına kıyasla yüzde 50 oranında arttı.
Geçtiğimiz yıl bankalar, mevduat sahiplerine Lübnan lirası ile para çekme konusunda kısıtlamalar getirdi ve döviz hesaplarından para çekme işlemlerini durdurdu. Ayrıca Lübnan Merkez Bankası tarafından kademeli olarak yayınlanan genelgeler ile döviz transferlerini de engelledi. Bu da Lübnanlıları paralarını evlerinde biriktirmeye sevk etti.
Tarabay Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte “Şirket kasalarının daha büyük bir payı var çünkü ev kasalarını sigortalama, sigortalının sigorta şirketi tarafından bilinmesi ve şirkette başka bir sigorta sözleşmesi olması şartına bağlı. Ayrıca saklanan paranın da maksimum 25 ila 100 bin dolar arasında olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Son zamanlarda bu tür kasaları sigortalama maliyetlerinin arttığına dikkat çeken Tarabay, insanların buna yönelmesinin şaşırtıcı olmadığını zira ilk başta paralarını bankaların uygulamalarından korumak istediklerini şimdi ise hırsızlık olaylarından korktuklarını söyledi.
Information International araştırmacılarından Muhammed Şemseddin’e göre Lübnan son zamanlarda hırsızlık oranlarında büyük bir artışa tanık oldu. 2019 yılına kıyasla geçen yıl hırsızlık faaliyetleri yüzde 58 oranında bir artış gösterdi. Şemseddin Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte bu hırsızlıkların büyük bir kısmının evleri kapsadığını vurguladı.
Şemseddin 2020 yılının asgari düzeyde 2015 yılından bu yana en yüksek hırsızlık oranına tanık olduğunu belirterek Lübnan'daki zorlu ekonomik koşullar altında bu yıl bu oranın daha da artabileceğine dair uyarıda bulundu.
Birleşmiş Milletler (BM) Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) tarafından hazırlanan bir araştırma, Lübnan nüfusunda 2019’da yüzde 28 olan yoksul insanların oranının 2020’de iki katına çıkarak yüzde 55’e ulaştığını ortaya koydu. Ayrıca rapora göre Lübnan lirasının yüzde 80 civarında değer kaybetmesinin ardından aynı dönem içerisinde aşırı yoksulluktan mustarip olanların oranı 3 katı artarak yüzde 8’den yüzde 23’e çıktı.
Casim Acaka evlerdeki ve şirketlerdeki mevcut para arzının Lübnan tarihinde ilk kez bu seviyeye çıktığını ve genelde şirketlerin cirosunun yüzde 1 ila 2’sini geçmediğini söyledi. Bu da tam olarak belirlenmesi zor olsa da tahmini olarak maksimum 3 milyar doları geçmiyor demek.
Evlerde altın saklamadaki artışa gelince Acaka, ekonomik krizin başlamasıyla birlikte birçok vatandaşın altın aldığını ya da mevduatlarını altına çevirdiğini, ancak bu eğilimin kısa bir süre sonra durduğunu ve bu yüzden de evlerde altın saklama artışının yalnızca krizin başlangıcındaki ilk aylarla sınırlı kaldığını söyledi.



Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)

Her türden siyasi güç, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın kendisini bir kez daha Taif Anlaşması şemsiyesi altında konumlandırdığını yinelemesiyle uğraşıyor. Çünkü Kasım, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmasına hazırlık olarak İsrail'in girdiği bölgelerden çekilmesiyle birlikte Güney Lübnan'a sükunetin geri dönmesinden sonraki aşamaya yaklaşımında yol haritasının ana başlıklarını tanımlayarak ABD'nin ateşkese ulaşma vaatlerinin önüne geçmek istedi.

Siyasi kaynakların Şarku’l Avsat'a aktardığına göre Kasım'ın ateşkes sonrası sahneye yaklaşımında tanımladığı maddeler, Hizbullah'ın yönelimlerine Lübnanlılığı siyasi faaliyette bulunma noktasına kadar ekleme arzusuna işaret ediyor. Buna karşılık, Lübnanlılar arasında bölünmeye neden olan tek taraflı Gazze Şeridi'ni destekleme kararının yol açtığı tepkilere ilişkin değerlendirmeleri ışığında bölgede olup bitenlerle ilgilenme düzeyi azalıyor.

Kaynaklar, Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ni destekleme kararının dayattığı gerçekleri görmezden gelemeyeceğine inanıyor. Bunların başında direniş eksenindeki müttefiklerinin desteğinden yoksun olması geliyor. Bu çatışmada Hizbullah neredeyse tek başınaydı. Hizbullah'ın Meclis Başkanı Nebih Berri'ye Amerikalı arabulucu Amos Hochstein ile müzakere yetkisi vermesi ve güneyi sükûnete kavuşturacak bir taslak üzerinde anlaşmaya varmaları, kaçınılmaz olarak Gazze Şeridi ve Güney Lübnan cephelerini birbirine bağlayacak ve Hamas'ı destekleyecek bir taslağa yer olmadığı anlamına geliyor.

Hizbullah'ın geri çekilişi

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın taslağa itiraz etmemesinin, Litani'nin güneyindeki konuşlanma alanını boşaltmayı ve geri çekilmeyi zımnen kabul ettiği anlamına geldiğine işaret ediyor. Buna ek olarak, Ağustos 2006'da 1701 sayılı kararın kabul edilmesinden bu yana yürürlükte olan angajman kuralları ve bu kuralların uygulanmasını kontrol altında tutan terör dengesi de iptal edilmiş oldu.

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın içe çekilmekten başka çaresi olmadığını ve şu ana kadar elde edilenlerin ABD'nin vaatlerine bağlı bir ateşkese varmakla sınırlı kaldığını söylüyor. Lübnan-Suriye sınırı, ordunun Refik Hariri Uluslararası Havaalanı'nda uyguladığı modele uygun olarak kontrol edilmesine ve Lübnan'a ve Lübnan'dan her türlü kaçakçılığın önlenmesine karar verilmesinin ardından artık Hizbullah'a silah sevkiyatına açık değil. Diğer yandan Suriye rejimi, uluslararası toplumla ilişkilerini düzeltmek ve ABD'nin Sezar Yasası kapsamında kendisine uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını sağlamak amacıyla bu eksenden çekildiği için direniş ekseni aktif bir varlık gösteremedi.

Laricani

Bu bağlamda kaynaklar, İran Dini Lideri’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani'nin Beyrut ziyareti sırasında kendisiyle görüşen direniş ekseninden bir heyete söyledikleri üzerinde duruyor: “İran Lübnan'a yardım ulaştırmak istiyor, ancak kara, deniz ve havadan bize uygulanan abluka yardım göndermemizi engelliyor. Yeniden inşada ortak olduğumuzu vurgulamaktan başka çaremiz yok.”

Hizbullah'ın Lübnan'ı güvenli bir liman haline getiren Taif Anlaşması'na katılmasının, direniş ekseninin yanında yer alması nedeniyle bozulan Lübnan-Arap ilişkilerinin düzeltilmesi ve Lübnan'ın bölgede yaşanan çatışmalardan uzak tutulması yerine mesajların verildiği bir platform haline getirilmesi bağlamında eleştirel bir gözden geçirme olup olmadığı soruluyor. İsrail geniş alanları tahrip etmeye devam ederken ateşkesi kabul etmekteki isteksizliğine rağmen ateşkese varmaktan başka çaresi olmadığına mı ikna oldu? Bu da Amerikan vaatlerinin akıbeti sorusuna kapı açıyor. Peki savaşın sona erdiğini ilan etmek için doğru zamanı seçmek Tel Aviv'in mi elinde?

Taif Anlaşması çatısı altında konumlanma

Kaynaklar, Berri'nin Hizbullah’a, içe dönmesi ve kendisini Taif Anlaşması çatısı altında konumlandırması tavsiyesinde bulunma rolünü de göz ardı etmedi. Özellikle de uluslararası toplum tüm bileşenleriyle muhalefete Lübnan'ın birikmiş krizlerinden kurtulması için iş birliği yapması yönünde el uzatmasını tavsiye ederken…

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne verdiği destekle aynı döneme denk gelen gelişmelere karşı temkinli olduğunu söyleyen kaynaklar, Hizbullah’ın İran'ın müdahalesine oynadığı bahsin yanlış olduğu gerçeği ışığında hesaplarını yeniden gözden geçirmeye karar verip vermediğini soruyor. İran, bölgedeki konumunun zayıflaması ihtimalini göz önünde bulundurarak rejimi korumak ve muhafaza etmekle ilgileniyor.

Dolayısıyla Hizbullah'ın Taif Anlaşması’nı restore etme kararı, kaynaklara göre sahip olduğu artı gücün siyasi denklemde harcanmayacağını anladıktan sonra Lübnan'ı kurtarmak için çözüm arayışında siyasi harekete katılmaya istekli olduğu anlamına geliyor. Ateşkes sağlanır sağlanmaz ülkenin yeni bir siyasi aşamaya girmeye hazır olmasıyla birlikte, 1701 sayılı kararın uygulanması için üzerinde anlaşmaya varılanları hayata geçirmeyi üstlenecek cumhurbaşkanının seçilmesine öncelik verecek şekilde, başta muhalefet olmak üzere ülkedeki ortaklarıyla iletişime geçecek kanalların aranmasına ihtiyaç var.

Bu nedenle, Kasım'ın Hizbullah'ı yeni bir siyasi aşamaya taşımaya hazırlanırken çizdiği yol haritasına muhalefetten ya da merkezcilerden gelebilecek tepkilere yer açmak için sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de muhaliflerine kabadayılık taslamaması, cumhurbaşkanının seçimini durgunluktan çıkarmak ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasını tamamlamak için açık, esnek ve gerçekçi olması gerekiyor. Bunun karşılığında da kendisine aynı şekilde davranılmalı ve Gazze Şeridi'ni destekleme tekelinden önceki gücünün artık geçmişteki gibi olmadığı bahanesiyle ülkenin kurumlarını restore etme konusunda kendisini zayıflatmak istediklerini düşündürecek şekilde hareket edilmemelidir. Öyle ki İran'ın etkisinin azalması, direniş ekseninin vurucu gücünü oluşturan ve bölgedeki en güçlü kolu olduğu için Hizbullah'a destek sağlamada mütevazı sınırlarda bile olsa bir rol oynamayan arenaların birliğinin etkisizliği ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla, devlet projesine yeniden kazandırmak için İran'ı kucaklamaya ihtiyaç var.