Somali'deki Türk varlığı ve fırsatlar

Fotoğraf (Getty)
Fotoğraf (Getty)
TT

Somali'deki Türk varlığı ve fırsatlar

Fotoğraf (Getty)
Fotoğraf (Getty)

Muna Abdulfettah
Mogadişu'da Türk şirketlerinden çalışanları hedef alan ve tekrarlanan bombalı saldırılar nedeniyle dikkatler, Afrika'ya bir başka sızma noktası haline gelen bölgeye çevrilmiş durumda. Sudan’da gerçekleştirilen Aralık Devrimi ile iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin müttefiki Ömer el-Beşir rejiminin devrilmesinin ardından Türkiye’nin Sevakin Adası ve Kızıldeniz kıyısındaki limanlara yönelik planlarında belirsizlik hâkim olmuştu. Somali silahlı gençlik hareketi, Somali'de Türk misyonlarına karşı gerçekleşen silahlı ve intihar saldırılarını üstleniyor.

Uluslararası çatışma
Sudan ve Somali tarihi, Osmanlı İmparatorluğu'nu 16’ıncı yüzyılda Afrika Boynuzu’na doğru yönelten Avrupalı ​​güçler ile rekabet ettiği dönemde buluşuyor. Sudan, Somali ve Eritre üzerinde egemenlik kurdu. Tarihi kaynaklara göre durum, Osmanlı padişahının Somali şehirleri Zila ve Berbera'yı Mısır hükümdarı Hidiv İsmail'e devrettiği 18’inci yüzyıla kadar devam etti. 1885 yılında Sudan'da Mehdi Savaşı’nın patlak vermesinden sonra iki şehir İngiliz yönetimine geçti. Ancak bölgeyle ilgili tek uluslararası anlaşmazlık bu değildi. Bundan sonra bölge komünizmin yükselişine tanıklık eden dönemde Sovyetler Birliği ile ABD arasında bir çatışmaya sahne oldu. Böylece Sovyetler Birliği Kızıldeniz'e bakan Berbera Limanı’nda, Babu’l Mendeb Boğazı yakınında bir askeri üs kurdu. 1977 yılında Etiyopya ile Somali arasında bir savaşın patlak vermesinden sonra Sovyet üssü ABD üssüne dönüştü.
Türkiye’nin Somali ile ilişkileri 2011'de hız kazandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynı yılın ağustos ayında Somali'ye yaptığı ziyarette, uluslararası yardım kuruluşlarının güvenlik nedenleriyle Somali'ye girme konusundaki isteksizliğine dikkat çekti. Ülkeye, kalkınma projeleri, okul inşaatlarının yanı sıra insani yardım ve finansman sağladı. Ertesi yıl iki ülke, daha sonra 2017 yılının eylül ayında kurulan bir askeri üs için anlaşma imzaladı. Erdoğan'ın ikinci ziyareti ise 2015 yılının ocak ayında gerçekleşti. Mogadişu havaalanı ve limanının restorasyonuna ve 20 yıldır kapalı kaldıktan sonra Mogadişu ile İstanbul arasında ilk uluslararası havayolunun açılmasına tanık olundu.

Devlet dışı durum
Türkiye, Libya'daki varlığı, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Karabağ ihtilafı ve Somali gibi siyasi ve güvenlik kırılganlığı yaşayan bölgelerde varlık gösterdi. Somali'yi kırılma durumundan kurtarma yönünde açıklamalarda bulundu. Somalili taraflar arasındaki sorunu çözmek için İstanbul'da konferanslar düzenledi. Yardım sağlamak ve borç sorununu çözmek için uluslararası bağışçıları bir araya getirdi. Bu uluslararası ivmenin ortasında, Somali'nin bazı borçlarını ödeyeceğini duyurdu. Ardından bazı kalkınma planları ile desteklenen ticari projelere yatırım yaptı. Somali'de üs kurdu. Söz konusu üste Somali askerlerini eğitti. Ancak daha sonra savaşın sona ermesine ve kaynak akışının sürmesine rağmen Somali, uluslararası müdahale ve iç çatışmaların gerilimleri nedeniyle ilerleme sağlayamadı.

Paralel varlık
Somali’deki eş-Şebab Hareketi’nin ideolojisi ile Türkiye’ninkileri birbirinden ayıran nedenler var. Erdoğan’ın Abdullah Fermecu rejimine yakınlığı, Türkiye’nin Somali’deki petrol ve gaz alanında büyük yatırımlar yapması, şirketleri konuşlandırması ve güçlenmesi, Eş-Şebab Hareketi’nin hareket alanını kısıtladı. Eş-Şebab Hareketi hükümetle mücadelesi boyunca kendisini paralel bir varlık olarak inşa ediyor veya devletin eklemlerini kontrol ediyordu. Herhangi bir yerel veya uluslararası güce bağlı olma statüsü onu tatmin etmiyordu. Tam egemenlik ve iktidarda tekelleşme arzusuna sahipti. Bu nedenle Somali'deki Türk varlığını kabul etmedi. Hareket, petrolle ilgili anlaşmaların ülkesinin servetinin istismarı olduğunu öne sürdü. Bu durum önce açıklamalarla başlayan, ardından silahlara ve patlamalara dönüşen saldırılara yol açtı.

Türkiye ve İran arasında
Türkiye ile Afrika Kıtası ülkeleri arasındaki ilişkiler, ekonomik işbirliğinin sonuçlarından sayılıyor. Eş Şebab, önündeki servete ya da stratejik veya farklı bölgelerden elde edilen faydaya göz yummuyor. Birçok rejimle ve radikal dönüşümlerle bağlantılılar. Aynı durum, İran'ın yumuşak gücünü ülkelerle birlikte kullanması için de geçerlidir.  Sağladığı devrimci yardım dayanıklı olmuyor ve çökene kadar başarısız olmayı reddediyorlar. Bu nedenle eş-Şebab gibi oluşumlara sığınmaya başvuruyorlar.
İran, DEAŞ’la savaşmasına yardımcı olmak için eş-Şebab'la karmaşık bir bağ kurdu ve ilişkisini güçlendirdi. Elbetteki İran’ın DEAŞ örgütüyle ilgili Irak’taki deneyimi göz önünde bulundurulduğunda eş-Şebab Hareketi, bazı anlaşmalara göre örgütü Afrika’da nüfuz oluşturmak için kullanılabilecek olan İran’ı uygun bir seçenek olarak gördü.
Bir Körfez ajansı tarafından Somali'deki İran ağlarının etkisine ilişkin 2018’de hazırlanan ve yayınlanan bir istihbarat raporu, İran istihbaratı ile 2014 yılında Yemen'deki Husilere askeri teçhizat sağlamaktan sorumlu lojistik birim sağlayan Somali eş-Şebab Hareketi Lideri Ahmed Dire arasında yakın bir iş birliğini ortaya koydu. İran, eş-Şebab Hareketi’nin kömürünü ihraç etmek, ihtiyaç duyduğu silahları satın almasına izin vermek ve Somali ile komşu ülkeler arasındaki ticareti koordine etmek amacıyla gizli düzenlemeler yapıyor. Diğer yandan eş-Şebab, İran gibi ABD'ye düşman bir ülke ile iş birliğinin, ülkedeki rejimden intikam alma, egemenlik dayatma ve bölgedeki komşuları tehdit etme konusunda daha etkili olduğunu düşünüyor.

Sınırlı fırsatlar
Türkiye’nin Somali’deki varlığının devam etmesi, bunun Türkiye'nin askeri iş birliği alanında güçlenmesi anlamına geldiğini düşünen Etiyopya da dahil olmak üzere birçok ülkeyi etkileyecektir. Özellikle Etiyopya ordusu birçok iç çatışmada -sonuncusu Tigray savaşı gibi- tükendiği için, Somali'nin iç kısımlarını Etiyopya tehditlerinden koruyan güçlü bir ordu kurabilir.  Somali'deki Türk varlığına yönelik iç muhalefet biliniyor. Ayrıca hükümet, Somaliland bölgesi ile sorununda Türkiye'nin arabuluculuğunu kabul etmedi ve Türkiye’yi bu sorunun bir parçası olarak gördü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Somali hükümetine ilişkin deneyimini benzersiz olduğu görüşündeydi. Eş-Şebab Hareketi’ni kontrol altına almanın da zor olmadığı düşünülüyordu. Ancak her bir tarafın hedefleri ve jeopolitik kavramları farklıydı. Bu da çatışmaya yol açtı.
Somali ve Afrika Boynuzu ülkelerini içine alan bir çerçevede bölgede başka türlü bir etkileşimi sağlayabilecek şekilde bölgenin uyum ve entegrasyonu için hızlı adımlar atılıyor. Somali, yeni Afrika varlığının kendisini Etiyopya'nın iç işlerine karışmasından koruyacağını ve eş-Şebab Hareketi’ni ortadan kaldırmasına yardımcı olacağını umuyor. Ancak Abiy Ahmed’in egemenliği ve Muhammed Abdullah Fermecu’nun Etiyopya Başbakanı’nın hırslarının sınırını aşmasından duyduğu endişe, Somali gerçekliğinin karmaşıklığını arttıracak. Bu da Türk müttefikini kendi yanında yer almasını istemesine neden oluyor. Diğer yandan bu, Türkiye’ye iki seçenek sunuyor. Ya ABD’nin Afrika Boynuzu'ndaki müttefiki olacak ki, daha önce ABD'yi Mogadişu'da kuvvetlerini konuşlandırmaya çağırdığında bunu uygulamıştı, ya da Somali içindeki etkisini güçlendirmek için kurulma sürecinde olan Afrika bloğunun yanında yer alacak.



Washington destekli yardım kuruluşu ay sonundan önce Gazze'de faaliyetlere başlayacak

Gazze'deki bir hayır kurumunun mutfağından sıcak yemek almaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze'deki bir hayır kurumunun mutfağından sıcak yemek almaya çalışan Filistinliler (AFP)
TT

Washington destekli yardım kuruluşu ay sonundan önce Gazze'de faaliyetlere başlayacak

Gazze'deki bir hayır kurumunun mutfağından sıcak yemek almaya çalışan Filistinliler (AFP)
Gazze'deki bir hayır kurumunun mutfağından sıcak yemek almaya çalışan Filistinliler (AFP)

ABD destekli bir yardım kuruluşu, sert bir şekilde eleştirilen yardım dağıtım planı çerçevesinde mayıs ayı sonlarından önce Gazze Şeridi’nde faaliyet göstermeye başlamayı planlıyor.

Ancak yardım kuruluşu, İsrail'den Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası kuruluşların Filistinlilere yardım ulaştırmaya devam etmesine izin vermesini istedi. Gazze Şeridi’ne 2 Mart'tan bu yana hiçbir insani yardım girmedi ve küresel açlık gözlemcilerinden biri Gazze nüfusunun dörtte biri olan yarım milyon insanın açlık riskiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu. İsrail, Hamas Hareketi’ni ‘insani yardımları çalmakla’ suçluyor, Hamas ise bu suçlamayı reddediyor.

İsrail, Hamas kalan tüm rehineleri serbest bırakana kadar Gazze'ye insani yardım girişini engelleyeceğini açıkladı ve öyle de yapıyor. Öte yandan İsrail, ‘ABD'nin insani yardım planını’ desteklediğini açıkladı. BM ve yardım kuruluşlarının değil, özel şirketlerin Gazze'nin güneyinde yer alacağını söylediği sınırlı sayıdaki güvenli dağıtım bölgelerinden yardım dağıtmasını öngören planı ilk ortaya atan İsrail da oldu.

Yeni kurulan Gazze İnsani Yardım Kurumu, yardım faaliyetlerini yönetecek. Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kaynak adının açıklanmaması kaydıyla yaptığı açıklamada, ABD'li güvenlik firması UG Solutions ile ABD merkezli lojistik ve planlama firması SafeReach Solutions'ın vakfın operasyonlarında yer alacağını söyledi.

Washington, BM ve yardım kuruluşlarını vakıfla iş birliği yapmaya çağırdı. Sürecin, insanlığa saygı, tarafsızlık, bağımsızlık ve yansızlık gibi yerleşik insancıl ilkelere bağlı kalmayacağına dair endişelerini dile getirdiler. BM Sözcü Yardımcısı Farhan Haq dün sabah yaptığı açıklamada, BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü Tom Fletcher'ın önerilen yardım mekanizmasına yönelik sert eleştirilerine atıfta bulunarak “Biz bu mekanizmaya yönelik itirazlarımızı açıkça belirttik” dedi.

Yardım kuruluşunun icra direktörü olarak atanan Jake Wood dün İsrail'e gönderdiği mektupta endişelerin bir kısmını gidermeye çalıştı. Wood, Gazze İnsani Yardım Kurumu’nun İsrail'e yardım alanlar hakkında hiçbir kişisel bilgi vermeyeceğini söyledi. Gazze İnsani Yardım Kurumu tarafından yapılan ayrı bir açıklamada ise İsrail'in ‘Gazzelilerin tamamına hizmet ulaştırılabilmesi için dağıtım noktalarının sayısını arttırmayı ve kurumun herhangi bir noktasına ulaşamayan sivillere yardım dağıtmak için çözümler bulmayı’ kabul ettiği belirtildi.

İsrail'in BM Daimi Temsilciliği konuyla ilgili yorum yapmayı reddederken Wood, mektubunda İsrail ordusundan Gazze'nin kuzeyinde, vakıf tarafından işletilen ve 30 gün içinde faaliyete geçebilecek güvenli dağıtım tesislerine ev sahipliği yapabilecek yeterli yer belirlemesini ve bunların etrafındaki riskleri en aza indirmesini istedi. İsrail'den yardım kurumunun dağıtım altyapısı tam olarak faaliyete geçene kadar ‘mevcut yolları kullanarak’ yeterli yardım akışını kolaylaştırmasını isteyen Wood, “Devam eden insani baskıyı hafifletmek ve çalışmalarımızın ilk günlerinde dağıtım sahaları üzerindeki baskıyı en aza indirmek için bunun yapılması gerekiyor” dedi.

Gazze İnsani Yardım Kurumu’nun açıklamasının ardından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) planla ilgili endişelerinin devam ettiğini duyurdu. Kızılhaç sözcüsü Steve Dorsey, “İnsani yardımlar ne siyasileştirilmeli ne de askerileştirilmeli. Şu anda Gazze'deki siviller yardımlara büyük ihtiyaç duyuyor. İnsani yardımın derhal ve engellenmeden (Gazze Şeridi’ne) girmesine izin verilmeli” ifadelerini kullandı.