Lübnan: Hristiyan-Şii ittifakında çatlak

Maruni Hristiyan Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil (Reuters)
Maruni Hristiyan Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil (Reuters)
TT

Lübnan: Hristiyan-Şii ittifakında çatlak

Maruni Hristiyan Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil (Reuters)
Maruni Hristiyan Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil (Reuters)

Basil, Hariri’ye reform konusunda güvenmiyor ve Hizbullah silahlarının Lübnan’ı korumak dışında kullanılmasını reddediyor.
(Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil, ülkede istikrarı güvence altına alacak yeni bir siyasi sistem için ortak bir Lübnan vizyonu ile sonuçlanacak ulusal bir diyalog yapılması çağrısında bulundu. Hizbullah’ın, devletin çöküşünün tek sebebi olduğu yönündeki suçlamaları kabul etmeyen Basil, hükümetin kurulması meselesine hakim olan kriz çerçevesinde direniş silahlarının da Lübnan’ı korumak dışında başka herhangi bir projeye hizmet etmesini kabul etmediklerini vurguladı. Basil, hükümetin kurulma meselesine dahil olmak istemediğini de bir kez daha yinelerken, hükümeti kurmakla görevli Saad Hariri’ye reform hususunda tek başına güvenmediklerini vurguladı.
(Sünni) Müstakbel Hareket, Lübnanlıların 1989 yılında imzaladığı Taif Anlaşması’na bağlılığını yinelerken, birçok siyasi gücün bu yönde hareket etmeyi reddetmesi sonrasında Basil de Lübnan siyasi sisteminin gelişimi hakkında yeni bir tartışma başlattı. İlerici Sosyalist Parti ise önce Taif Anlaşması’nın tam olarak uygulanmasında ısrar ediyor ve ardından gerekirse herhangi bir gelişmenin ele alınabileceğini belirtiyor. Ancak Hizbullah, sistemin gelişiminin tam bir Lübnan anlaşması ile gerçekleşmesi gerektiğine inanıyor.
Basil, söz konusu adımı 10 Ocak’ta yolsuzlukla mücadele meselesi ve kendisine yöneltilen suçlar da dahil, başta hükümetin kurulmasının önündeki engeller olmak üzere Lübnan iç meselelerinin ele alındığı bir basın toplantısında dile getirdi. Cibran Basil, ‘hareketinin sunmuş olduğu reform adımlarıyla mücadele, Beyrut Limanı’ndaki patlamanın soruşturulmasının önüne engeller koyma ve yolsuzlukla mücadele adımlarının başarısızlığı ile suçladığı’ siyasi taraflara da üstü kapalı eleştiriler yöneltti. Basil, “Eğer hükümet de parlamento da yargı da reform yapabilecek bir durumda değilse, sistemimiz çökmüş ve reforma ihtiyaç duyuyorsa, bu meseleye soğukkanlılıkla yaklaşma cesaretine sahip olmalıyız. Meselelerin kızışmasını, sorunların ortaya çıkmasını beklememeliyiz” ifadelerini kullandı. “Ülkede istikrarı güvence altına alacak yeni bir siyasi sistem için ortak bir Lübnan vizyonu ile sonuçlanacak ulusal bir diyalog yapılması talebinde bulunuyoruz” diyen Cibran Basil, “Sistemin yapısal sorunlarının üzerinden atlamak ve devletin çöküşünün sebebinin tek başına Hizbullah olduğunu iddia etmek, sorunu derinlemesine çözmek istemeyenlerin olduğu anlamına gelir” ifadelerini kullandı. Basil, sözlerinin devamında “Elbette silahlar meselesi, savunma stratejisi, Lübnan’ın konumu, ülkelerle ilişkileri ve tarafsızlığı konusu gerekli diyaloğun özü için temeldir” değerlendirmesinde bulundu.
Müttefiki (Şii) Hizbullah’ı da eleştiren Basil, “Toprağımızın, başkalarının mücadeleleri için bir arena olmasını ve direniş silahlarının, Lübnan’ı korumak dışında başka herhangi bir projeye hizmet etmesini kabul etmiyoruz” diyerek, Hizbullah ile ilişkilerini gözden geçirmek, dış eksen ve devlet inşası ekseni de dahil olmak üzere, temel eksenler hususundaki anlayış belgesini gözden geçirmek için ikili bir diyalog başlatmak üzere anlaştıklarına dikkati çekti.
“Lübnanlılar arasında yeni bir döneme ihtiyacımız var. Bunu da özgür seçimimiz ve kendi zamanlamamızla yapacağız” diyen Cibran Basil, ‘spekülasyona, aşırı tüketime, borca dayanmayan ve Lübnanlıların mallarını ipotek ettirmeyen yeni bir ekonomik ve finansal sisteme ihtiyaç duyduklarını’ vurguladı.
Sistemin gelişimi hususundaki tartışma, Lübnanlıların anlaşmazlıklarından biri olarak kabul ediliyor. Tartışma, özellikle de Lübnan mezheplerini temsil eden isimlerin üstlendiği bakanlık ve başkanlık yetkileriyle ilgili anayasal atışmalar olmak üzere, çeşitli noktalarda ortaya çıkıyor. Bu bağlamda Basil, 10 Ocak’ta Hariri ile olan anlaşmazlıklardan birini cumhurbaşkanlığı yetkilerine dayandırırken, “Anayasa, yalnızca cumhurbaşkanının mı kararnameyi yayınlamasını ve onaylamamasını mümkün kılıyor?” ifadelerini kullandı. Cibran Basil ayrıca, Taif Anlaşması’na göre cumhurbaşkanının, hükümet kararnamesini başbakan ile uzlaşı dahilinde  yayınladığına dikkati çekti.

Hariri’ye saldırı
Basil, basın toplantısının bir bölümünü, başta uzmanlardan oluşan bir hükümetin oluşması olmak üzere Hariri’nin hükümeti kurmak için koyduğu şartları eleştirmeye ayırdı. Bu bağlamda “Görevlendirilen başkanın uzmanlığı nedir?” ifadelerini kullanan Basil, örneğin dışişleri ve turizm gibi bakanlıkları tek bakanın yetkisinde sınırlandırma konusundaki uzmanlık seviyesini sorguladı. Cibran Basil, 18 bakandan oluşan bir hükümet üzerinde ısrar edilmesinin, Talal Arslan başkanlığındaki Demokrat Parti gibi bileşenleri izole etme amacı taşıdığına dikkati çekti. Özgür Yurtsever Hareket lideri ayrıca, “Pozisyonlarda rotasyon hakkında konuştular. Bu yüzden Şiiler, Maliye Bakanlığı’na haksız yere bağlılığını sürdürdü, ayağa kalktı ve Maliye Bakanlığı dışında tüm pozisyonlarda rotasyon uyguladı. Yani bu bakanlığın Şiiler için olduğu sabitlendi” dedi.
Cibran Basil, Hariri’yi, Lübnanlı partilerle hükümet kurma meselesine dair istişareler hususunda da eleştirirken, Özgür Yurtsever’i bu istişarelerden dışladığını savundu. Aynı şekilde Saad Hariri’yi, Şiiler ve diğerleri gibi bazı tarafların taleplerini yerine getirirken, özellikle de bakanların sayısını artırma hususunda Avn’ın taleplerini görmezden gelmekle eleştirdi. Basil, 10 Ocak’ta ayrıca bazı siyasi güçler tarafından kendisine yöneltilen ‘hükümeti kurmakla görevli yetkilinin anayasal ortağı olan Avn aracılığıyla şartlarını dayattığı’ yönündeki suçlamalara da değinerek, “Hükümete katılmayı arzulamıyoruz ve katılmak istemiyoruz” cümlelerini tekrarladı. Cibran Basil, basın toplantısını “Saad Hariri’ye reform konusunda tek başına güvenmiyoruz. Siyasi yaklaşımını ekonomik ve finansal politikadan sorumlu tutuyoruz” ifadeleriyle sonlandırdı.
Müstakbel’in yanıtı
Hariri’ye yönelik saldırıya Müstakbel Hareket’ten yanıt geldi. Bu bağlamda Hareket, “Bakan Basil’e inanmayı ya da inanmamayı Lübnan halkına bırakıyoruz. Hareket olarak, ülkeye koronavirüs aşısını getirmeyen ve de ekonomik çarkı doğru yola döndürmeyen siyasi polemiklere girmeyeceğiz. Bu polemikler, Beyrut’un yeniden inşasını mümkün kılmıyor ve liman patlamasından etkilenenlere de tazminat sağlamıyor” dedi. Müstakbel Hareket, “Hükümet hazır ve cumhurbaşkanının mezhepçi ve Basilci standartlara göre değil, Fransız girişimi uyarınca gerekli reformları gerçekleştiren önemli bir hükümet olmasını bekliyor” ifadelerini kullandı. Hareket son olarak ise, “Engeller oluşturmada ve tartışmalı konular üretmede ne kadar mükemmel olurlarsa olsunlar, bizi ilgilendiren budur, başka bir şey değil” değerlendirmesinde bulundu.



Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
TT

Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha

Husam Maruf

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha, The New Yorker'a yaptığı katkılardan dolayı 2025 yılında Gazetecilik Makalesi dalında ABD'nin prestijli ödüllerinden Pulitzer Ödülü'nü kazandığında, bu sadece edebiyat alanındaki yeteneğine yönelik bir ödüllendirme değil, aynı zamanda felaketin merkezinden ve yok oluşun derinliğinden doğan bir sesin hiç vakit kaybetmeden işitilmesiydi. Ebu Tuha, Gazze’nin harap olmuş sokaklarından ABD sürgününün garip sessizliğine, enkazdan ve hayatta kalmaktan doğan bir dil taşıyor. Sözcükleri sempati uyandırmayı değil, bilinmeyi istiyor. Bu durumda onun metinleri metafordan ziyade tarihe düşen kayıttır, yansımadan ziyade kanıttır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı röportaja göre Rahat ya da inziva halinden değil, bitmemiş bir çığlığın kalbinden, artık anı ve keder dışında var olmayan bir vatandan yazan Ebu Tuha’nın İngilizce olarak kaleme aldığı Filistin'in hikayesi halen canlılığını koruyor. Her cevapta, ‘Hayatta kalmak ne anlama geliyor? Hayatta kalmak ve sonra yazmak ne anlama geliyor?’ şeklinde amansız sorular ortaya çıkıyor.

*Şiir yazmaya Arapça başladınız, sonra İngilizceye geçtiniz. Amaç dinleyici kitlesini genişletmek miydi yoksa Arap dünyasından uzaklaşmanın bir sonucu mu?

Ne yazık ki yazdığım dili seçme lüksüne sahip değilim. Bir dilde yazıp diğerinde yazmama amacım, koşullara ve yazmak zorunda kaldığım konuya bağlı.

Gazze'deki soykırım hakkında İngilizce yazdığımda ister askeri ister siyasi ister basın isterse edebi olsun, soykırım uygulayan bir dünyaya hitap ediyorum. Bana ve halkıma karşı yapılan medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacından dolayı İngilizce yazıyorum. Elbette bu da dolaylı olarak çok sayıda insana ulaşmayı sağlıyor.

Siyasi ve insani

*İçsel bir yansımadan kaynaklanan yazı ile siyasi bir belge olarak kabul edilen yazı arasındaki fark nedir?

Yazdıklarımı siyasi bir belge olarak tanımlamaktan hoşlanmıyorum. Onu insani bir belge olarak görüyorum, kelimeler dinleyicinin kulağına ya da okuyucunun gözüne girmeden önce çığlık atan ve kan damlayan insani bir acı.

Bana ve halkıma yönelik medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacı duyduğumdan İngilizce yazıyorum.

İçsel bir yansımadan kaynaklanan bir şiir, tüm insanlar tarafından paylaşılan hayalleri, düşleri veya korkuları ifade eden bir sanat eseridir. Aile sevgisi, kasırga korkusu, doğum öncesi kaygı, yeni bir yarına duyulan özlem.

cdfgthy
Musab Ebu Tuha bombalanmadan önce Gazze'deki evinde

Yatak odanızın yıkıntıları arasında ya da sokakta kan kaybından ölme ve başıboş köpekler tarafından yenme kâbusu... Tüm bunlar, içsel bir yansımadan değil, öteki tarafından körüklenen bir korkudan kaynaklanır.

*Şiirlerinizden birinde molozların ruhlara kıyasla ağırlığını hicvediyorsunuz. Kara mizahın edebiyattaki rolünü nasıl görüyorsunuz? Bu sözcük sizce hala ruhun ağırlığını ifade edebilir mi?

Kara mizahın, olayları doğrudan ifadelerimizden daha iyi anlamamızı sağladığına inanıyorum. Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.

frgt
Gazete Makalesi dalında Pulitzer Ödülü

Sözcük, kurbanı insanlaştırmayı başarırsa ruhun ağırlığının bir kısmını da ifade edebilir. Bir insanı bir sayıya, diğer son dakika haberleri tarafından bir kenara itilen bir son dakika haberine dönüştürmek suçtur.

Tiyatrodan köke

*ABD’ye taşındıktan sonra bir yazar, bir baba, bir Filistinli olarak hayatınızda ne değişti? Eskiden yaşadığınız bir hayatın uzaktan bir anlatıcısı olmaktan korkuyor musunuz?

Soykırım sahnesinden, medya, askeri ve diplomatik yollarla soykırım üreten ve finanse eden bir ülkeye geçmek kolay değil. Buradan dünyaya anlayacağı bir dille, sadece İngilizce değil, edebi ve kültürel bir dille hitap etmek için daha büyük bir sorumluluk hissediyorum. İnsan kendisini her gün eleştiren bir medyaya konuştuğunda bu rolü daha da büyüyor.

Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.

Filistinli anne-babaların çocuklarını ve ölümden ölüme kaçarken taşıyabildiklerini taşımalarını izlerken acı çekiyorum. Çocuklarıma bakıyorum ve zamanda geriye giderek ‘Ya Gazze'de kalsaydım? Çocuklarımı nasıl beslerdim? Onları nasıl korurdum? Hayatta olur muyduk?’ diye soruyorum kendime.

*Ailenizi Gazze’den çıkarmaya çalışırken tutuklandınız. Bu deneyim dil, hafıza ve korku ile olan ilişkinizi nasıl etkiledi?

Etkilendim ve özellikle yeni serbest bırakılan tutukluları gördüğümde, açlık, korku ve hastalığın bedenlerini nasıl paramparça ettiğini gördüğümde etkilenmeye devam ediyorum. Onların arasında yüzümü gördüğümde halen kabuslar görüyorum. Bu deneyim dilimi etkiledi. Artık kelimelere çok daha fazla dikkat ediyorum.

fgthy
Filistinli şair Musab Ebu Tuha’nın San Francisco'da çekilen bir fotoğrafı

Medya neden bir Filistinlinin ‘tutuklandığını’ söylerken, gerçekte bir okuldan ya da hastaneden ‘kaçırıldığını’ söylemiyor? Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor? Her bir kelimenin siyasi ve insani çağrışımları vardır.

Silinme

Bir keresinde şöyle yazmıştım:

“Dilimden ve ülkemden bahsetmeyen bir kitap... Sanki ben bu toprakların gayrimeşru bir çocuğuyum. Filistin'in haritalardan silinmesiyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Bu silinme karşısında yazı ne yapabilir?”

Bu silinmeyle varlığımı ve hikayemi olumlayarak başa çıkıyorum, ancak ne yazık ki bu varoluşa ister mekanlar ister insanlar olarak olsun, gerçeğin silinişi eşlik ediyor. Maalesef bu silinmeyi telafi etmek için yazmak gerekiyor. Hakkında yazdığımız karakterler ve mekanlar sonsuza dek silinirken dergilerle ve ödüllerle onurlandırılıyorlar.

Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor?

fgthy
Musab Ebu Tuha, edebi çalışmaları onuruna verilen American Book Ödülü'nü elinde tutarken

Elbette, dünyanın dört bir yanındaki entelektüellerin Filistinlilerle etkileşimi, savaş ve saldırganlık zamanlarında yani genellikle patlama anlarında insan sesine verilen bir tepki olarak görülebilir. Ancak ben, bu etkileşimin sadece zamanla sınırlı olmadığına, Filistin’in hikayesine sirayet edeceğine ve bunun savaşla başlayıp ateşkesle biten bir hikaye değil, radikal bir şekilde ele alınması gereken bir hikaye olduğuna inanıyorum. Bu hikayenin, politikacıların ve karar alıcıların yanında akademisyenlerin ve entelektüellerin de dahil olduğu adaletsiz küresel sistemin sorumlu olduğu bir hikaye olduğuna inanıyorum.

Baskılar

*Batılı ülkelerde yazılarınızı yayına hazırlarken üstü kapalı da olsa editoryal baskılarla karşılaşıyor musunuz? Filistin hikayesinin nasıl anlatılması gerektiğine dair belirli beklentiler var mı?

Tecrübelerime göre kullanamadığım tek kelimenin ‘soykırım’ olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında aklımdaki ve duygularımdaki her şeyi aktardım ve ifade ettim.

Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar var, ancak onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az güçlü.

*Pulitzer Ödülü'nü nasıl aldınız, bunu edebi bir onur olarak mı yoksa hikayenizin sembolik olarak tanınması olarak mı gördünüz?

Hiç şüphesiz ikisi de. Sadece çok zor bir yıl boyunca yayınlanmış yazılarım için değil, aynı zamanda ele aldığım konular için de edebi bir onur bu. Ancak aynı zamanda denemelerimde kullandığım edebi üslubun gücünün ve edebi platformlarda genellikle görmezden gelinen bir ses olan Filistinliler olarak hikayemizin önemli bir şekilde tanınması olarak da görüyorum.

yu78ı
Musab Ebu Tuha’nın kaleme aldığı “Gazze'den Şiirler” kitabının kapağı

*Bu ödüllerin sesinizin gücü için mi yoksa yaranız için mi verildiğini merak ettiniz mi? Gazze'nin çektiği acıları görmezden gelen bir dünyanın kuruluşları tarafından ödüllendirilmenin yarattığı ironiyle nasıl başa çıkıyorsunuz?

Bu kuruluşların, görmezden gelen ve hatta acı çekmemize neden olan bir dünyaya ait olduğu doğru, ancak dünya bu gerçeklikten daha büyük. Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar olsa da onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az çıkıyor. Ama onlar var ve onları gördüğümüzü, bizim sesimizi duyan ve bunu kalbinde ve dilinde taşıyan seslerini duyduğumuzu bilmelerini sağlamalıyız.

*Batılı platformlar sizi kutladığında, kendinizi bağımsız bir Filistinli ses olarak mı görüyorsunuz yoksa ötekinin dilinde ustalaşmış biri olarak mı?

Batı'nın anladığı bir dile hakim olmamın kutlamayla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Burada insanlık ve kullandığım edebiyat düzeyi ödüllendiriliyor.