Umman, yeni devlet yasasına ‘veliaht prens’ atamayı da ekledihttps://turkish.aawsat.com/home/article/2737031/umman-yeni-devlet-yasas%C4%B1na-%E2%80%98veliaht-prens%E2%80%99-atamay%C4%B1-da-ekledi
Umman, yeni devlet yasasına ‘veliaht prens’ atamayı da ekledi
Devlet için yeni bir tüzüğün onaylanmasının ardından Maskat'ta yeni bir dönüşüm (ONA)
İstanbul/Şarku'l Avsat
TT
TT
Umman, yeni devlet yasasına ‘veliaht prens’ atamayı da ekledi
Devlet için yeni bir tüzüğün onaylanmasının ardından Maskat'ta yeni bir dönüşüm (ONA)
Mustafa el-Ensari
Umman Sultanlığı, yeni Devlet Temel Yasası ve yetkinin daha net aktarımı için bir mekanizma oluşturulduğunu duyurdu. Özgürlüklerin geliştirilmesi ve Veliaht Prens’in konumuna dair yapılan değişiklik yasada en öne çıkan maddeler oldu.
Sultan Heysem bin Tarık, göreve geldikten bir yıl sonra iki yeni kararname çıkardı. Uman resmi haber ajansı ONA’ya göre bunlardan ilki, ‘Devlet Temel Yasası’, ikincisi ise ‘Umman Konseyi Kanunu’nu içeriyordu. Kararnamelerin özelliklerinden kısaca değinildiği haberde, Sultan’ın bu kararnameleri Umman 2040 Vizyonu doğrultusunda önümüzdeki aşamada saltanatın gereksinimlerini karşılamak için yayınladığı ifade edildi.
Yeni Temel Yasa, saltanatta yetki devri için belirli ve istikrarlı bir mekanizma kurmayı, ayrıca Veliaht Prens atamak için bir mekanizma kurmayı, görev ve yetkilerini açıklığa kavuşturmayı, hukukun üstünlüğü ilkesini ve yargı bağımsızlığını devlette yönetişimin temeli olarak vurgulamayı hedefliyor. Bunun yanı sıra başta kadın erkek eşitliği olmak üzere çocuklar, engelliler, ergenler ve gençlere bakım gibi vatandaşlar için daha fazla hak ve özgürlük sağlamayı, temel eğitimin zorunlu tutulması, üniversitelerin kurulmasını teşvik etmeyi amaçlanıyor.
Sultanlık, ‘Körfez İşbirliği Konseyi’ni oluşturan altı devlet içerisinde hükümet geçişi için farklı bir mekanizma kullanan tek ülkeydi. Bu ilgilenenler arasında tartışma konusu olmaya devam etti. Önceki mekanizma, Sultan’ın halefinin el-Busaidi ailesinden belirli bir ritüele göre seçilmesini şart koşar. En tuhaf ritüeli ise ‘vasiyet edilmesidir’. Yasalar sultanın ölümünden sonra açılıp okunmak üzere vasiyetini yazmayı gerekli kılar. Ancak Sultan Heysem tarafından onaylanan yeni değişikliğe göre veliaht, Sultan’ın ölümünden önce ilan edilecek.
Yeni Temel Yasada veliaht prensin iktidardaki aileden mi seçileceği yoksa ‘dikey monarşinin’ ayak izlerinin mi takip edileceği bilinmiyor. Dikey monarşide veliaht, tıpkı bugün Bahreyn Krallığı’nda olduğu gibi yalnızca Sultan’ın oğulları arasından seçilir. Bahreyn, 2002 yılında Körfez’de yönetim sistemini emirlikten monarşiye çeviren son ülke olmuştu.
Haysiyet hakkı
Öte yandan Sultan tarafından yayınlanan kararnamenin detayları, Devlet Temel Yasası bilimsel araştırmayı, yaratıcılık ve yenilikçiliğe özen göstermeyi, yaşama hakkını, insan onurunu, güvenliğini ve mahremiyete saygıyı teşvik etme görevini üstlendiğine ayrıca hapishanelerin reform ve rehabilitasyon için yargı denetimine tutulacak. Ulusal mirasın korunacağına ayrıca ona yapılan saldırı ve kaçakçılığı yasayla cezalandırılacak bir suç olarak görüleceğine işaret ediliyor.
Şarku’l Avsat’ın ONA’dan aktardığı habere göre, haberine göre devlet kurumlarının yönetişimi bağlamında, Devlet Temel Yasası’nda, hükümet performansını izlemek ve kontrol etmek için özel bir bölüm ayırıldı. Bunun doğrudan Sultan’a bağlı, bakan ve yardımcılarının, benzeri yetkililerin performanslarının takibi ve değerlendirmesinden sorumlu bir heyet kurulması ile mümkün olduğuna dikkat çekildi. Söz konusu heyetin ayrıca devletin Mali ve İdari Kontrol Otoritesinin bu yönetişimi gerçekleştirmedeki rolünü desteklemesi için özel bir yasa tahsis edilmesi öngörülüyor.
İkinci kararname ise Devlet Temel Yasası’nın da ülkedeki yerel yönetime önem verdiği ve ‘Sultanlığın genel gelişimine katkıları’ olması bakımından önemine vurgu yaptığı Umman Konseyi’nin kurallarını düzenlemeyle ilgili. Devlet Temel Yasası’nda bu konseyle ilgili en önemli kararlar ve tahsis edilen yetkiler için özel bir bölüm ayrıldı. Bunlardan en önemlilerinden biri, hükümet tarafından atıfta bulunulan kanunların onaylanması veya değiştirilmesidir. Yasa tasarısı önerme, kalkınma planları ve devlet genel bütçesini tartışmak ayrıca Şura Meclisi’nin kararlarını denetleme araçları oluşturma Umman Konseyi’nin sorumluluğunda bulunuyor.
Umman Konseyi
ONA’nın haberine göre yeni kararname, Umman Konseyi'nin sorumluluklarının, üyelik koşullarının, üyelerin tüm hak ve görevlerinin yeniden düzenlenmesini ve ayrıca konseyin işleriyle ilgili her şeyi düzenlemeyi içeriyor. Ancak haber metninde Umman’ın kurucusu Kabus bin Said döneminden bu yana uygulanan yasa ile geçtiğimiz yıl göreve gelen Sultan Heysem bin Tarık’ın yaptığı değişimler arasında bir kıyaslama yapılmamakla birlikte farklılıklara da değinilmiyor.
Umman hükümet hizmetleri portalının web sitesine göre Umman Konseyi, Devlet ve Şura Meclislerinin birleşiminden oluşuyor. Konsey, akademisyen ve uzmanların deneyimlerinden yararlanmayı sağlayacak, kapsamlı kalkınma stratejisinin uygulanmasına yol açacak ve kamu yararına hizmet etmeye katkıda bulunacak şekilde bir fikir paylaşımı tabanının genişlemesini hedefliyor.
Umman Konseyi’nin iki kanadı olan Devlet ve Şura meclislerine 99/2011 sayılı Sultanlık Kararnamesi'ne göre yasama ve gözetim yetkileri verildi. Bu yasama ve denetleme yetkilerinin hükümleri, 101/1996 sayılı Sultanlık Kararnamesi ile yayımlanan Devlet Temel Yasası’nın beşinci bölümünde yer alıyor. Böylece konsey, kalkınma planlarının ve programlarının uygulanmasına yardımcı olan ve ekonomik ve sosyal engellere uygun çözümler bulunmasına katkıda bulunan çalışmaların hazırlanması gibi amaçlarına ulaşmak için çok çeşitli yetkilere sahip olabildi.
Ayrıca çeşitli üretim ve hizmet sektörlerine yatırımları ve ekonomik kaynakların geliştirilmesini teşvik edecek teklifler sunmak, topluma hizmet edecek ve devletin genel hedeflerine ulaşacak şekilde insan kaynaklarının geliştirilmesi ve idari kurumların performansının iyileştirilmesi alanında çalışmalar ve öneriler sunmak ve bunları çıkaracak önlemleri almadan önce kanunları gözden geçirmek Konsey yetkisi dahilinde bulunuyor. Doğrudan Sultan'a sevk edilmesini gerektiren kanunlar dışında Danıştay, Bakanlar Kurulunca kendisine gönderilen kanun tasarılarına ilişkin tavsiyelerini sunar. Kamu yararına hizmet eden konularda Sultan veya Bakanlar Kurulunun Konsey’e havale ettiği konuları inceler ve bunlar hakkında görüş bildirir.
Umman Sultanlığı’ndaki yeni köklü değişiklikler, Körfez saflarını, üç yıldan uzun süren bir krizin ardından yeniden düzenleyen ‘El-Ula Uzlaşması’ndan bir hafta sonra gerçekleştirildi. Bu uzlaşma, Körfez’in, bölge ülkelerinin iddialı kalkınma ve yüzleşmek için Suudi Arabistan 2030, Umman 2040 ve Bahreyn 2030 vizyonları gibi sosyal programlar başlattığı birçok zorlukla mücadele umutlarını derinleştirdi.
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.
Görüşmede, Sudan'daki son gelişmeler, bunların sonuçları, güvenlik ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabalar gözden geçirildi.
Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyorhttps://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5219620-medeniyetler-%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmas%C4%B1-korkular%C4%B1n%C4%B1n-yeniden-canlanmas%C4%B1-de%C4%9Ferler-diplomasisini-%C3%B6n
Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Mustafa el-Ensari
Amerikan toplumu kültürel çatışma ve geniş çaplı bir iç kutuplaşma yaşarken, Sudan etnik ve kültürel arka planlardan kaynaklanan korkunç bir insani trajedi yaşıyor. Rusya benzer bahanelerle Ukrayna'yı işgal ederken, “Medeniyetler Çatışması” belki de tezin sahibi Samuel Huntington'ın 20. yüzyılın son on yılında öngördüğünden daha da hızlı ve vahim bir tempoda, gerçekliğe dönüştü. Huntington'ın Batı ile İslam arasında olacağını öngördüğü ve gerçekten de yaşanan çatışma, bununla sınırlı kalmadı. Gelişmeler, aynı sistem içindeki -Batı, İslam veya Avrasya – çatışmaları da körükledi.
Kültürel ve insani kutuplaşmanın küresel olarak tırmandığı bu tarihi anda, Riyad, “İnsanlık İçin Diyaloğun 20 Yılı: Çok Kutuplu Dünyada Karşılıklı Saygı ve Anlayışın Yeni Dönemine Doğru” teması altında, 80 ülkeden bin 200 katılımcıyla BM Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu. Bu forum, kültürel ve değerlere dayalı diplomasiye yönelik özlemlerin, krizlerle dolu gerçekliğin çelişkileriyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde düzenleniyor.
Forum “medeniyetler diplomasisini” yeniden canlandırmayı amaçlarken, 70 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği Gazze'deki devam eden savaş ve 10 milyon insanı yerinden eden Sudan çatışması, savaşların insanlığa tarifsiz acılar getirdiğini acı bir şekilde hatırlatıyor. Suudi Arabistan'ın foruma ev sahipliği yapma girişimi, bölgenin, medeniyetler ve bunların uluslararası politika üzerindeki etkisi konusunu yeniden gündeme getiren küresel tartışmada kilit bir oyuncu olarak rolünü sağlamlaştırma çabalarında dönüm noktası oluşturuyor.
Medeniyetler Çatışması tezi şaşırtıcı bir geri dönüş yapıyor
1990'larda Soğuk Savaş'ın sona ermesi, küresel çatışma çerçevelerini yeniden tanımlamada önemli bir dönüm noktası oldu. Bu bağlamda Samuel, uluslararası sistemin artık ideolojilere veya yalnızca ekonomik çıkarlara değil, medeniyet bağlarına dayalı çatışmalar yaşayacağı yeni bir aşamaya girdiğini savunan ünlü tezi “Medeniyetler Çatışması”nı yayınladı. Körfez Araştırma Merkezi'nde kıdemli danışman olan Salih bin Muhammed el-Kaslan'ın belirttiği gibi, bu tez geniş çapta yankı uyandırdı çünkü “daha barışçıl ve iş birlikçi olması umulan bir geleceğe dair kasvetli tablo çiziyordu. Bunun gerçekleşmemesi için harcanan yoğun çabalara rağmen, son yıllardaki göstergeler, daha az sesli ve ulusal stratejilere daha fazla entegre edilmiş olsa da medeniyetler çatışması tezli güçlü bir geri dönüşü gösteriyor.”
Bu analize göre söz konusu geri dönüş, medeniyetler çatışmasının ve çarpışmasının mantık ve farkındalıktan yoksun olduğunu, gerici ve tehlikeli kavramlarla beslendiğini kanıtlıyor. Zira uluslar arasındaki kaçınılmaz ve doğal farklılıkları varoluşsal çatışmaya dönüştürerek, en ufak bir sürtüşmeyi bile potansiyel olarak patlayıcı hale getiriyor.
#الرياض | سمو وزير الخارجية الأمير #فيصل_بن_فرحان@FaisalbinFarhan يترأس أعمال المنتدى الدولي لتحالف الأمم المتحدة للحضارات في نسخته الحادية عشرة، تحت عنوان "عقدان من الحوار العالمي: الإنجازات والتحديات والطريق إلى الأمام".
Forumun oturumları bağlamında ve çatışma teorisinin geri dönüşü görüşüne yanıt olarak, Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa şunları söyledi: “Bu teori, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü.” İsa’nın belirttiği gibi, Suudi Arabistan'ın bu tezleri reddetmesinin temelinde, medeniyetlerin “ötekine karşı akılcı bir saygı, Allah katında insanların en sevimlisi, insanlara en faydalı olanıdır ilkesinden ilhamla, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerlediği inancı yatmaktadır.”
Medeniyet boyutuna verilen bu artan önem, günümüzün büyük güçlerinin politikalarında açıkça görülüyor. Örneğin Rusya, 2023 dış politika belgesinde kendisini bir “medeniyet devleti” olarak tanımlamış ve tek taraflı hegemonyaya alternatif olarak “insanlık medeniyeti senfonisi” fikrini önermişti. Daha Doğu'da Çin de bu konuya değinmiş ve 2023 yılında Devlet Başkanı Şi Cinping, medeniyetler çeşitliliğine saygıyı vurgulayan, başkalarına model dayatma girişimlerini reddeden “Dünya Medeniyetleri Girişimi”ni başlatmıştı. Araştırmacı Kaslan, popülist sağın yükselişinin Batı'da da medeniyet boyutunu yeniden kamuoyundaki tartışmaların ön saflarına taşıdığını gözlemliyor. Ona göre bu durum, “Batı medeniyetinin değerlerinin içsel aşınması” konusunda uyarıda bulunan yetkililerin konuşmalarında görülüyor ve bu da medeniyet boyutunun büyük güçlerin stratejik düşüncesinin bir parçası haline geldiğini ve “medeniyet çok kutupluluğu” çağının başlangıcını duyurduğunu doğruluyor.
Medine Vesikası’ndan çatışmaların çözümüne
Suudi Arabistan'ın bu sahnedeki varlığı sadece geçici bir ev sahipliği değil, küresel tartışmada önemli rol oynamak için stratejik bir şanstır. Medeniyetler çatışması ve medeniyetler diyaloğu ikilemi tarihsel olarak İslam ile diğer medeniyetler arasındaki ilişki etrafında dönmüştür. İslam'ın beşiği, Haremeyn-i Şerifeyn’in evi olma statüsü ve İsa'ya göre “insan hakları ve kapsayıcı vatandaşlığın temelleri üzerine en eski yazılı belge olan Medine Vesikası'nın ortaya çıktığı insanlık medeniyetinin beşiği” olması nedeniyle Suudi Arabistan, gerçekte çağdaş medeniyet ikileminin kalbinde yer alıyor. Bu rol tarihsel olarak köklü ve birkaç yıl önce Medine Vesikası’nın izinde başlatılan Mekke Vesikası, Riyad'ın bu konuya olan uzun süreli ilgisini yansıtıyor.
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan al-Suud, ülkesinin foruma ev sahipliği yapmasının hoşgörü, diyalog ve birlikte yaşama değerlerini teşvik etmeye yönelik uluslararası çabaları desteklediğini teyit ederek, “medeniyetler arası iletişim, barışı sağlamanın ve çatışmaları çözmenin en iyi yoludur” vurgusunu yaptı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu taahhüt sadece söylemden ibaret değil, Krallığın 2030 Vizyonu'nun içeriğinin de pratik bir yansımasıdır. Bu vizyon, “İtidal Aşırılıkçı Düşünceyle Mücadele Merkezi” ile “Selam Medeniyetler Arası İletişim Projesi” gibi aktif kuruluşlar aracılığıyla “ılımlılık ve medeniyetlere açılım temelinde ulusal bir yaklaşımı yansıtmakta, nefret söylemi ve aşırıcılıkla mücadele etmektedir.”
Suudi Arabistan'ın katılımı, özellikle yeni nesilleri eğitmenin, ekonomik ve teknolojik gücün yanı sıra değer boyutunun da kilit bir belirleyici haline geldiği uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesiyle ilgili tartışmaya bir katkıyı temsil ediyor.
Bu bağlamda Bakan, “umudun en iyi ifadesi, geleceğin liderleri ve barış elçileri olan gençlerdir” diye belirtti. Bu nedenle ana forumun yanı sıra bir gençlik forumu da düzenlendi. Dahası Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Gençlik Forumu başlatıldı.
Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed bin Abdulkerim İsa ise “BM'nin üzerine kurulduğu uluslararası insani değerlerin uluslararası meşruiyete sahip olduğunu” vurguladı. “İslami değerlerin medeniyetler ittifakını desteklediğinin” altını çizdi ve “aşırıcılık ideolojisinin Doğu ve Batı arasındaki medeniyetler çatışmasını artırdığı” uyarısında bulundu.
Uygulama zorluğu
Guterres ise yaptığı konuşmada, çatışmalar karşısında diyaloğun bir “lüks” değil, “hayati bir gereklilik” olduğunu vurguladı. Ulusları savaş ve çatışma tehlikelerinden koruyan önleyici barışın gerekliliğinin altını çizdi. Ancak araştırmacı Kaslan'a göre forumun gerçek değeri, Krallığın ittifakın yenilenen ivmesini sürdürülebilir, sembolik açıklamaların ötesine geçerek 2031'in ötesine uzanan uluslararası ajandaya dönüştüren bir sürece evrilmesini sağlama yeteneğinde yatıyor. Bu ise derin kurumsal icraatlar gerektiriyor.
Kaslan, bu sürdürülebilir sürecin, varlığı ve etkisi gerilemiş olan Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Dinlerarası ve Kültürlerarası Diyalog Merkezi'ni (KAICIID) yeniden canlandırmak için ciddi bir kurumsal çaba gerektirdiğini de kabul ediyor. Ona göre bu, aynı zamanda merkeze ivmesini yeniden kazandırabilecek fikri yetkinliğe ve net idari kapasiteye sahip bir liderliğin seçilmesini de gerektiriyor. Eş zamanlı olarak, başta Avusturya ve İspanya olmak üzere merkezin kurucu üyeleriyle etkili bir ortaklığın yeniden kurulmasını, onların merkezi destekleme ve rolünü pekiştirme konusundaki siyasi ve kurumsal taahhütlerini yenilemelerini de sağlamayı gerektiriyor.
Kaslan bu bağlamda, merkezin yeniden aktif hale getirilmesinin, Krallığın uluslararası arenada medeniyetin yeri hakkındaki soruları ele almada kilit bir ortak haline gelmesi yolunda önerilen adımlardan sadece biri olduğunu belirtti. Böylece merkezin Krallığın yumuşak gücünü artırmaya katkıda bulunacağını ve Suudi diplomasisinin yükselişiyle uyumlu olacağını ifade etti.
Forumun, nefretle mücadele ortaklıklarını belirleyen göç, kadınların barıştaki rolü ve yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele konularına odaklanan “Riyad Deklarasyonu”nun kabul edilmesiyle yeni bir uluslararası gündeme katkıda bulunması bekleniyor.
Bu gidişat, Amerikan stratejik söylemindeki değişim de göz önünde bulundurulduğunda daha da netleşiyor. Yirmi yıl boyunca, Bush, Obama ve Biden dönemlerindeki ulusal güvenlik stratejileri, tehditleri analiz ederken veya büyük eğilimleri tanımlarken “medeniyet” terimini kullanmamış, bunun yerine demokrasiler ve otoriter rejimler gibi siyasi sınıflandırmalara dayanmıştı.
Ancak, Trump yönetiminin yakın zamanda açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, medeniyet boyutunu açıkça vurgulayarak bu kalıptan net bir sapmayı temsil ediyor. Belge, “Avrupa'nın medeniyet güvenini ve Batı kimliğini yeniden kazanması” gerektiğini belirtti ve “medeniyet kimliğinin aşınması olasılığı” konusunda uyarıda bulundu. “Yeterlilik ve liyakatin, ABD'nin en önemli medeniyet avantajları arasında olduğunu” savundu. Kaslan, “bu ağırlıktaki bir referans belgede bu tür bir dilin kullanılması, medeniyet boyutunun Batı'da stratejik düşüncenin yapısının parçası haline geldiğini ve sadece kültürel söylem olmadığını ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu.
Bu nedenle, yapıcı bir medeniyet yaklaşımının gerçek sınavı, siyasi kutuplaşmadan uzak, pratik uygulamada yatıyor. Nihai amaç, ortak insani değerlere saygıyı yeniden tesis eden ve çatışma mantığını aşan dengeli bir medeniyet söylemi oluşturmaktır. Gazze ve Sudan'da devam eden trajedilerin gölgesinde, katılımcıların da düşündüğü gibi, diyalog sadece diplomatik bir seçenek değil, 21. yüzyılın “insanlığın savaşlara tanık olduğu son yüzyıl” olmasını sağlamak için varoluşsal bir zorunluluktur. Katılımcılar, medeniyetlerin, ötekine karşı akılcı bir saygı ve sundukları medeni ve ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla yükseldiğini vurguladılar.
ABD Başkan Yardımcısı Batı medeniyeti için endişeleniyor
J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'ndaki konuşması da bunu açıkça doğruluyor. Vance konuşmasında doğrudan Batı'yı sadece coğrafi bir alan olmanın ötesine geçen medeniyet oluşumu olarak tanımlayan bir vizyon sundu. Batı’yı Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hristiyan değerlerinin etkileşimiyle şekillenen, yüzyıllarca süren çaba ve fedakarlıkla inşa edilen ve korunan bir medeniyet olarak tanımladı.
Kaslan'ın forumun oturumları arasında sunduğu değerlendirmede belirttiği gibi, Vance konuşmasında bu tanımlama ile sınırlı kalmadı. Daha da ileri giderek, bu uygarlığın üzerine kurulduğu değerleri koruma, öz farkındalığını ve tarihsel rolünü sürdürme yeteneği hakkında temel bir soruyu da gündeme getirdi. Bu soruya verdiği yanıtta, dışsal zorluklar ve içsel baskılar karşısında Batı kimliğini yeniden teyit etmenin önemini vurgulayarak, bu kimliği güçlendirmenin, gücü ve statüyü korumak için gerekli bir koşul olduğunu belirtti.
ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance (AP)
Suudi araştırmacı, ABD Başkan Yardımcısının Avrupa'nın kalbinde tarihi öneme sahip Münih şehrinde düzenlenen uluslararası bir konferansta yaptığı bu konuşmanın, “kendini tanımlamada veya iç ve dış zorlukları karakterize etmede, Batı siyasi söylemine medeniyetsel değerlendirmelerin dahil edilmesine yönelik artan bir eğilimi” gösterdiği görüşünde.
Ancak şu soru varlığını sürdürüyor: Bu yeni yaklaşım, çatışmayı körükleyen ve buna bahis oynayan önceki yaklaşıma benzer mi, yoksa tam aksi mi olacak?
Bu nedenle, bu karmaşık alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olan Rabıta’nın Genel Sekreteri İsa, medeniyetler çatışması ve çarpışması teorilerini eleştirerek, bunları “mantık ve farkındalıktan yoksun” diye tanımladı ve “akademik hiyerarşide bazıları ileri görünse bile” kusurlu ve tehlikeli kavramlara dayandığını belirtti. Tehlikesinin, uluslar arasındaki kaçınılmaz anlaşmazlıkları doğal seyrinden çıkarıp varoluşsal bir çatışmaya dönüştürmelerinde yattığına dikkat çekti. “Bu teoriler, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü. Medeniyetler çatışma yoluyla değil, karşılıklı saygı, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerler” diye ekledi.
Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri, günümüz dünyasının “önleyici barışa”, yani ulusları yaşanmadan önce savaş ve çatışmaların tehlikelerinden koruyan proaktif bir yaklaşıma acil ihtiyacı olduğunu vurguladı. Dini liderleri ve kanaat önderlerini, çatışma söylemlerine karşı “akılcı ve birlikte yaşamı tesis eden” fikirlerle karşılık vermeye çağırdı.
Forum, 20 yıllık küresel diyaloğun kazanımlarını gözden geçirmeyi, mevcut zorlukları tartışmayı, halklar arasında uzlaşıyı güçlendirmeye yönelik ortak bir eylemin geleceğini tasavvur etmeyi, uluslararası barış ve istikrarı desteklemeye katkıda bulunan iletişim köprüleri kurmayı amaçlıyor.
*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.
Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladıhttps://turkish.aawsat.com/k%C3%B6rfez/5219610-suudi-arabistan-ve-%C3%A7in-kar%C5%9F%C4%B1l%C4%B1kl%C4%B1-vize-muafiyeti-anla%C5%9Fmas%C4%B1-imzalad%C4%B1
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.
Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.
Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.
Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.
Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة