İyi niyet zirvesinin ve Arap ülkelerindeki son durumun bir değerlendirmesi

KİK zirvesi, bazıları siyasi olmayan önemli noktalar barındırıyordu

Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde düzenlenen KİK Zirvesi toplantı faaliyetlerinden bir kesit (Getty)
Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde düzenlenen KİK Zirvesi toplantı faaliyetlerinden bir kesit (Getty)
TT

İyi niyet zirvesinin ve Arap ülkelerindeki son durumun bir değerlendirmesi

Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde düzenlenen KİK Zirvesi toplantı faaliyetlerinden bir kesit (Getty)
Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde düzenlenen KİK Zirvesi toplantı faaliyetlerinden bir kesit (Getty)

Nebil Fehmi / Eski Mısır Dışişleri Bakanı
Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgının patlak vermesinin ve yayılmasının etkilerine rağmen Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), son G20 Zirvesi’ne de ev sahipliği yapan Suudi Arabistan’ın El-Ula kentinde 5 Ocak’ta üyelerinin dijital ortamda değil, bizzat katılımıyla ve hem bölgesel hem de uluslararası geniş bir takiple 41’inci zirvesini gerçekleştirdi.
Toplantının tüm sağlık tedbirlerine, uluslararası ve bölgesel zorluklara rağmen düzenlenmesinin ve katılımların gerçekleşmesinin, Suudi Arabistan'ın, önde gelen isimler ve heyetler dahil olmak üzere misafirlerini hiçbir sağlık riskiyle karşı karşıya bırakmadan ve gerekli tıbbi ve sağlık düzenlemelerinden ödün vermeden böyle bir zirveyi düzgün bir şekilde yönetmek için tüm imkanlara sahip olduğunu düşündüğünü ve bu imkanların bir sonucu olarak vatandaşlarını da virüsten koruyabileceğinden emin olduğunu gösterdiğini düşünüyorum.  
Çok hoşuma giden diğer bir nokta ise, KİK, ev sahibi ülke ve katılımcı ülkelerin, Körfez bölgesinin karşı karşıya olduğu sorunların ve durumların önemini ve ciddiyetinin farkında olduklarını teyit etmelerinin ardından tüm zorluklara rağmen buluşmaya devam etmeleri oldu. Sadece Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır ile Katar arasında uzlaşıya varılması ya da İran ile yaşanan gerilimler gibi medyanın daha fazla ilgisini çeken konularda değil, aynı zamanda Yemen'deki son durum, yeni ABD yönetimi, Filistin-İsrail müzakerelerinin tökezlemesi, barış sürecinin temellerinin yıkılması, Suriye arenası, Libya'daki son durum ve Kovid-19 salgınının sağlık, sosyal ve ekonomik yansımalarıyla ilgili diğer zorluklarla nasıl başa çıkılacağıyla ilgili tartışmaların ve görüşmelerin de önemini ortaya koydular.
Zirvenin, Körfez bölgesi dışından geniş bir bölgesel ve uluslararası takiple yapılması, gerekli ve acil olarak ilgilenilmesi gereken bir dizi bölgesel sorunun varlığının pratik bir ifadesi olarak görülebilir.
Bunlar özellikle Türkiye’nin sert uygulamaları, İran'ın hegemonik politikaları ve İsrail'in uzlaşmazlığı dahil olmak üzere Körfez bölgesi içindeki ve dışındaki Arap ülkelerini ilgilendiren sorunlardır.
Körfez ve Arap ülkelerinin ulusal güvenliğine yönelik tehditleri ele almak için Arap ülkelerinin bölgesel ve uluslararası ülkelerle işbirliği içinde güvenlik düzenlemelerini kendi aralarında değerlendirmelerinin önemini de vurgulamalıyım.
Öte yandan zirve ve kulisleri, ABD Başkanı seçilen Joe Biden yönetiminin bazıları olumlu, bazıları olumsuz olan farklı pozisyonlar alması ihtimaline karşı nasıl bir tutum sergileneceğini tartışmak için uygun bir fırsat sağladı. Her iki durumun da Arap toplumunun ulusal çıkarları ve bölgesel denge, istikrar ve güvenlik üzerinde etkileri olacağı biliniyor.
Körfez ülkelerinin liderlerinin ve Arapların bunu açıkça beyan etmeseler bile akıllarındaki en önemli konulardan biri, uluslararası öncelikler değiştikten, Arap petrolüne olan bağımlık azaldıktan ve Sovyetler Birliği ile ABD arasındaki Soğuk Savaş’ın sona ermesinin ardından Arap dostları için ABD güvenlik garantilerinin yeniden gözden geçirilmesi, inanılırlığının ve sürekliliğinin değerlendirilmesi gerektiğidir.
Bu arada Washington’ın, Irak’ın işgalinden sonra Ortadoğu'da üstlendiği rolü, doğrudan çıkarları ve kısa vadeli öncelikleri çerçevesinde sınırlama ve bölge ülkelerine pozisyonlarını gözden geçirmeleri için daha fazla alan bırakma eğiliminde olduğu biliniyor.
Bu durum, hem bir Cumhuriyetçi başkanın hem de bir Demokrat başkanın döneminde ortaya çıktı. Özellikle Biden’ın başkan yardımcılığını yaptığı ve Suudi Arabistan ile İran'ın pozisyonlarını gözden geçirmeleri ve birbirleriyle geçinmenin bir yolunu bulmaları gerektiğini belirten eski ABD Başkan Barack Obama’nın yönetimi döneminde daha da netleşti.
Zirvenin büyük başarılara ulaştığını açıklamak veya başarılarını sorgulamak için henüz çok erken. Ancak yaklaşık altı ay içinde sonuçlarını teyit edebiliriz. Çünkü sonuçları, sadece yapılan açıklamalar veya doğal olarak sınırlı olan birkaç gün içinde elde edilen başarılarda değildir. Zirvelerden önce, olumlu sonuçlar üretmesi amacıyla hazırlık niteliğindeki bir takım diplomatik faaliyetlerin yapıldığı varsayılır.
Halihazırda Kuveyt'in Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır ile Katar arasındaki ilişkilerin düzelmesi ve Riyad ile Doha arasında hava ve kara sahasının açılmasına ilişkin çabasına tanık olduk. Ancak tarafların gelecekteki uygulamalarında karar, mutabık kalınanlara olan bağlılıklarının ve bölgeyi tehdit eden riskleri ele alma konusundaki iş birliğinin kapsamıyla ilgili tarafsız ve ciddi bir değerlendirme de yapılmalı. Burada El-Ula Bildirgesi’ni Mısır adına Cumhurbaşkanı tarafından değil, Dışişleri Bakanı tarafından imzalandığına dikkati çekmeliyim. Bu, bir yandan Araplar arasında mutabakata ulaşma taahhüdünü vurgularken diğer yandan da diğerlerinin anlaşmaya olan bağlılıklarını bekleme, takip etme ve diğer ülkelerin iç işlerine karışmaktan kaçınma arzusunu teyit ediyor.
Bu nedenle, Körfez zirvesinin kendi başına kısmi de olsa bir başarı olduğunu düşünüyorum. Çünkü mevcut durumların ve pozisyonların hassasiyetini ve bunları mümkün olduğunca toplu olarak tartışma ve ilgilenme ihtiyacının sağlam bir şekilde ortaya konduğunu gösteriyor. İkinci başarı, iyi bir yaklaşım olan iyi niyet göstergesiydi. Ancak zirve, Katar, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır arasındaki anlaşmazlıkları körükleyen uygulamalardan kaçınmaya yönelik iyi niyet açıklamalarını pratik ve sürdürülebilir uygulamaların takip etmesiyle gerçek ve kapsamlı bir başarıya ulaşabilir.
Körfez bölgesi ve Arap ülkelerinin, özellikle Arap olmayan ülkelerden gelen bölgesel tehlikelerle mücadele etmeleri için güvenlik yeteneklerinin desteklenmesiyle ilgili yapılan açıklamanın içeriğinin tercüme edilmesi için adımlar atılması da önemlidir.
Bununla birlikte Arap ülkelerinin İran tarafından yapılabilecek özel ve gerekli bazı önerilere yönelik erkenden hazırlanması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan İsrail'den yönelen Ortadoğu'daki siyasi ve nükleer tehditleri ele almak, Arap ülkeleri arasında güven inşa etmek gerekiyor.
Türkiye ile Arap ülkelerinin ciddi müzakereler yapabilmeleri için elverişli koşullar sağlamak için de istişarelere hazırlık yapılmalı.
KİK Zirvesi’nin düzenlenmesine dair herhangi bir işaretin olmaması, zirve hazırlıklarının başlaması ve neredeyse yapılmasına kadarki süreçte beni durdurdu ve şu soruları sormama neden oldu:
Arap zirvelerinin elektronik ortamda yapılmasını veya bizzat katılımla yapılmasının durdurulmasını nasıl açıklayabiliriz?
Bizi bir araya gelmekten alıkoyan bir Arap ve Ortadoğu uyuşmazlığı mı var? Ben öyle düşünmüyorum.
KİK Zirvesi’nin fiilen yapılmaması, sorunların ve anlaşmazlığın çokluğunun bir sonucu mu? Eğer öyleyse, bu durum, KİK’in zorluklarla başa çıkmak ve Arap çıkarlarını korumak olan birincil amacı ile çelişir.
Arap dünyası, kendini tüm tehlikelerden ve tehditlerden uzakta mı görüyor? Bu nasıl olabilir? KİK Zirvesi’nde tartışılan konuların çoğu Arapları ve çıkarlarını ilgilendirmiyor mu? Bunlar Arapların bugününü ve geleceğini etkileyen konular değil mi?
Ev sahibi ülkenin zirveyi düzenleyememesinden ötürü toplanmak mümkün olmadı mı? 
Kahire'de Arap Birliği'nin (AL) bir merkezi olduğu ve Mısır’daki havalimanlarının halen açık ve çalışabilir olduğu için bu bana mantıksız bir gerekçe olarak göründü. Çünkü AL, zirvenin aktif bir başkanlığı olmaması halinde ana düzenleyicisi olabilir ve zirveyi merkez ülke ile koordineli olarak veya uzaktan katılımla düzenleyebilir.
Bir Arap zirvesi düzenlemeye olan ilgisizliğin ya da bunu yapmamanın Arapların durumuna ilişkin birçok ve ciddi soruyu gündeme getirdiğini ve acilen ciddi bir inceleme ve tam bir dürüstlük gerektirdiğini söylemek abartı olmaz. Çünkü Ortadoğu bölgesinde bir taraf ve çoğunluğa sahip olduğu için çıkarları, hakları ve özlemleri olan bir siyasi grup olarak Arap dünyasının azalan güvenilirliğini korumak için halklarımızın çıkarlarından, bölgenin geleceğinden ve istikrarından sorumluyuz.



Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

Görsel kaldırıldı.
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

Görsel kaldırıldı.
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.


Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
TT

Avn, BM Güvenlik Konseyi heyetinden İsrail'e ateşkes ve geri çekilme anlaşmasını uygulaması için baskı yapmasını istedi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın bugün Baabda'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle yaptığı görüşmeden (Lübnan Cumhurbaşkanlığı’nın resmi X hesabı)

Lübnan Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın bugün ülkede bulunan Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi temsilcilerinden oluşan bir heyetle bir araya geldiğini açıkladı. Görüşmede Avn, Lübnan ordusunun görevini tamamlaması için destek çağrısında bulunarak, İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesi için baskı yapılmasını talep etti.

Cumhurbaşkanlığı, heyetin ‘uluslararası kararların uygulanması yoluyla Lübnan’da istikrarı destekleme ve ülkelerin Lübnan ordusuna yardım ederek birliklerini tamamlamaya ve silah tekelini sağlamaya hazır olduklarını’ belirttiğini duyurdu.

Açıklamada Avn’ın, Lübnan’ın uluslararası kararları uygulama taahhüdünü yinelediği ve “İsrail tarafını ateşkesi uygulamaya ve çekilmeye zorlamamız gerekiyor; bu konuda sizden destek bekliyoruz” ifadelerini kullandığı kaydedildi.

Geçen yıl kasım ayında, ABD arabuluculuğunda İsrail ile Hizbullah arasında bir ateşkes sağlanmıştı. Bu ateşkese rağmen, İsrail hâlâ Güney Lübnan’daki bazı noktalarda kontrolünü sürdürüyor ve ülkenin doğusu ile güneyine yönelik saldırılarını devam ettiriyor.


Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
TT

Ukrayna: Rusya ile taviz değil, gerçek barış peşindeyiz

Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)
Ukrayna'nın güneydoğusunda Rus araçları ve askerleri (Reuters)

Ukrayna Dışişleri Bakanı Andriy Sibiga, dün Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'na (AGİT) yaptığı açıklamada, Ukrayna'nın Rusya ile "taviz değil, gerçek barış" istediğini söyledi.

Güvenlik ve insan haklarına odaklanan bir kuruluş olan AGİT, savaş sonrası Ukrayna'da rol oynamayı hedefliyor.

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile ABD elçileri arasında "oldukça iyi" olarak nitelendirdiği görüşmelerin ardından çarşamba günü yaptığı açıklamada, barış görüşmelerine giden yolun şu anda belirsiz olduğunu söyledi.

Sibiga, örgütün yıllık bakanlar kurulu toplantısından önce, "Münih'te gelecek nesillere ihanet edenlerin isimlerini hâlâ hatırlıyoruz" diyerek, "Bu bir daha asla olmamalı. İlkelerden taviz verilmemeli ve uzlaşmaya değil, gerçek barışa ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.

devfdr
Rus askerleri Kursk bölgesindeki Sudzha’da devriye geziyor (Arşiv- AP)

Bakan, görünüşe göre İngiltere, Fransa ve İtalya'nın Adolf Hitler'in o dönem Çekoslovakya olan toprakları ilhak etmesini kabul ettiği 1938 tarihli Nazi Almanyası anlaşmasına atıfta bulunuyordu. Bu anlaşma, tehditkâr bir güçle yüzleşmemenin işareti olarak yaygın olarak kullanılıyor.

Sibiga, ABD'ye barışı sağlama çabalarından dolayı teşekkür etti ve Ukrayna'nın "bu savaşı sona erdirmek için mümkün olan her fırsatı değerlendireceğine" söz verdi. "Avrupa geçmişte çok fazla adaletsiz barış anlaşması imzaladı. Hepsi yeni felaketlere yol açtı" diye ekledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy dün, ekibinin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki toplantılara hazırlandığını ve Trump'ın temsilcileriyle diyaloğun devam edeceğini söyledi.

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Rusya ve Avrupa ile Orta Asya'nın büyük bir bölümünü içeren 57 üye ülkeyi kapsayan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Soğuk Savaş döneminde Doğu-Batı diyaloğu için kilit bir forum olarak ortaya çıktı.

Örgüt son yıllarda, Rusya'nın kilit kararların uygulanmasını engellemesi ve örgütü Batı kontrolü altında olmakla suçlamasıyla sık sık çıkmaza giriyor. Rusya, açıklamasında Ukrayna'nın AGİT gündemine "tamamen hakim olmasından" şikayet etti.