‘İran’ın El Kaide’nin ana karargahına dönüştüğünü’ söyleyen Pompeo: İran yeni Afganistan’dır

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün Washington’da İran rejimi ile El Kaide arasındaki ilişkilerin doğasını açıklarken (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün Washington’da İran rejimi ile El Kaide arasındaki ilişkilerin doğasını açıklarken (Reuters)
TT

‘İran’ın El Kaide’nin ana karargahına dönüştüğünü’ söyleyen Pompeo: İran yeni Afganistan’dır

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün Washington’da İran rejimi ile El Kaide arasındaki ilişkilerin doğasını açıklarken (Reuters)
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dün Washington’da İran rejimi ile El Kaide arasındaki ilişkilerin doğasını açıklarken (Reuters)

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, İran rejimini, ülkesini El Kaide örgütünün ana karargahı olan yeni Afganistan’a çevirmekle suçlayarak, İran’daki örgüt liderlerine uygulanan yaptırımları açıkladı. Pompeo, ABD’nin Tahran ile Eylül 2022 terör saldırılarının sorumlu örgütü arasındaki bu ilişkiyi ‘parçalamak’ için çalıştığını vurguladı.
ABD’li Bakan, bu yeni bilgileri Washington’daki Ulusal Basın Kulübü’nde yaptığı konuşma sırasında ifade etti. Terör örgütü El Kaide’nin elinin Amerikalıların kanına başka herhangi bir oluşumdan daha fazla bulaştığını söyleyen Pompeo, İran rejiminin El Kaide’ye yeni operasyonlar için üss imkanı sağladığını belirtti. Pompeo, El Kaide açısından İran’ın yeni bir ana karargah olduğunu çünkü Tahran’ın, ABD ve müttefiklerine saldırı planları yapan örgütün üst düzey liderlerine güvenli bölge sağladığını dile getirdi.
Bakan Pompeo, Tahran, 2015’ten bu yana El Kaide mensuplarına, diğer El Kaide üyeleriyle özgürce bağlantı kurmalarına ve ayrıca saldırı düzenleme izni, propaganda, bağış toplama gibi Pakistan ve Afganistan’dan daha önce gelen çok sayıda talimatı yerine getirmelerine izin veriyor” diye konuştu.
ABD Hazine Bakanlığı’nın İran’da ikamet eden El Kaide’nin 3 üst düzey ajanına 2016’da yaptırım uyguladığını anımsatan Pompeo, İranlı yetkilileri, aralarında 11 Eylül 2001’de uçak korsanlarından bazı kişilerin bulunduğu El Kaide üyelerinin Afganistan’a giderken İran topraklarından geçmelerine bilerek izin vermekle suçladı.
Pompeo, “İran’ın 11 Eylül saldırılarının planlanmasına yardım ettiği veya bu saldırılar hakkında önceden bilgi sahibi olduğuna dair kanıt bulunmamakla birlikte, 11 Eylül korsanlarından en az 8 kişi Şubat ile Ekim arasında İran üzerinden seyahat etti” dedi.
El Kaide ile İran arasındaki ilişkinin yaklaşık 30 yıldır devam ettiğini belirten ABD’li Bakan, El Kaide ajanlarının patlayıcılar üzerine eğitim almak amacıyla 90’lı yılların başından bu yana İran’a ve Hizbullah’ın Lübnan’daki kalesi Bekaa Vadisi’ne seyahat ettiklerini söyledi. İran-El Kaide ekseninin “ülkelerin güvenliğine ve ABD’nin ulusal güvenliğine tehdit oluşturduğunu” vurgulayan Pompeo, “Biz, harekete geçiyoruz” ifadesini kullandı. Ancak ABD yönetiminin bu konuda neler yapacağını açıklığa kavuşturmadı.
1983’te Beyrut’ta ABD’li Deniz Piyadelerinin kullandığı kışlaya bomba yüklü kamyonla düzenlenen ve 241 ABD askerinin öldüğü saldırıyı anımsatan Pompeo, kulüpte bulunanlara hitaben, “Aranızda hatırlamayanlar için, ABD’li dostlarımızı öldüren teröristler, İran’ın desteğini alan Hizbullah’ın erken yapılanmasının bir parçasıydı” diye konuştu.

Kürt taburlarının liderleri de yaptırım listesinde
Bakan Pompeo, konuşmasının devamında, İran’da bulunan El Kaide liderlerinden Muhammed Abatay (Abdurrahmen el-Mağribi ismiyle de biliniyor) ve Sultan Yusuf Hasan el-Arif’e yaptırım uyguladıklarını ve bu iki ismi Özel Küresel Terörist listesine eklediklerini duyurdu. Pompeo ayrıca El Kaide çatısı altında İran ve Irak sınırında faaliyet gösteren Kürt taburlarının liderleri İsmail Fuat Resul, Fuat Ahmet Nuri Ali el Şahhan, Nimet Hama Rahim Hama Şerif’e yaptırım uygulandığını ifade etti.
Bu yaptırımlar kapsamında ABD vatandaşları ve şirketlerinin bu kişilerle bağlantılı herhangi bir işleme karışmasının yasaklandığını kaydeden Pompeo, aynı zamanda bu kişilerin ABD yargı yetkisi altındaki mülkiyetlerine ve varlıklarına da yasak konulduğunu aktardı. ABD yasaları, El Kaide örgütüne bilerek herhangi bir maddi destek veya kaynak sağlamayı ya da bunu sağlamak için girişimde bulunmayı suç sayıyor.
“ABD, İran’da konuşlanan El Kaide’nin üst düzey liderlerinin adaletle yüzleşmelerini görmekte kararlı” diyen Pompeo, Dışişleri Bakanlığının, Adalet için Ödül programı kapsamında İran’daki El Kaide lideri Abdurrahman el-Mağribi’nin yeri ve kimlik tespiti için 7 milyon dolar ödül koyduğunu ilan etti. ABD’li Bakan, İran’da çalışan Seyf el-Adl ve Yasin es-Suri dahil olmak üzere 3 üst düzey El Kaide yetkilisine karşı daha önce açıklanan ödül tekliflerini tekrarladı. İran ile El Kaide arasındaki ilişkinin yapısına dikkat çeken Pompeo, ABD’nin “El Kaide’yi ve İran ile bağlantılarını ezmek için gerekli tedbirleri” aldığını belirterek, tüm devletlere “ülkelerinin çıkarı ve özgür bir dünya için aynısını yapma” çağrısında bulundu.
ABD Hazine Bakanlığı, Pompeo’nun açıklamasının ardından, söz konusu isimleri, terör örgütleri ve mensuplarının bulunduğu listelere dahil ettiğini ilan etti.
ABD’de görev süresinin bitmesine sayılı günler kalan mevcut yönetimin, İran rejimindeki üst düzey liderlere karşı attığı bu adım, Pompeo’nun bir tweet’inde belirttiğine göre, “ABD ve İsrail’in neredeyse her gün aldığı tehditlerden” kaynaklanıyor. Pompeo, İran dini lideri Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin fotoğraflarını eklediği tweet’ini şu notu yazarak paylaştı:
“Gelin İran’ı konuşalım. Bu fotoğraftaki adamlar neredeyse her gün ABD ve İsrail’i tehdit ediyor. Yaptırımlarımız sayesinde, İran’ın bu yıl teklif ettiği askeri bütçe yüzde 24 oranında azaldı. Bin 500’ün üzerinde kişi ve yapıyı hedef aldık ve rejimi, terörizm, balistik füze ve nükleer programın finansmanında kullanacağı 70 milyar dolardan mahrum bıraktık. Terörizmin, füzelerin ve İran rejiminin nükleer silah edinme konusundaki açık rotası, ABD’yi tehlikeye atıyor. Bu nedenle onlarla karşı karşıya geldik.”
Reuters’ın üst düzey iki kaynağa dayandırdığı haberinde, Pompeo'nun ABD istihbaratına ait gizliliği kaldırılmış belgeleri, İran’ı, El Kaide örgütüyle bağlantısı olmakla suçlamak için kullanmakta kararlı olduğu öne sürüldü. Kaynaklar, söz konusu bilgiler arasında El Kaide’nin ikinci lideri olan Ebu Muhammed el-Masri’nin Ağustos ayında İran'ın başkenti Tahran’da öldürülmesiyle ilgili detayların da yer aldığını iddia etti. Hizbullah üyesi olan ve Habib Davud olarak bilinen Masri, 1998’de ABD’nin Afrika’daki iki büyükelçiliğini bombalama eyleminde parmağı olmakla suçlanıyor.
ABD’nin seçilmiş Başkanı Joe Biden’ın danışmanları, Trump yönetiminin İran ile yeniden ilişki kurulmasını ve İran ile birlikte Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP) yani nükleer anlaşmaya yeniden dönüşü zorlaştırmaya çalıştığı görüşünde.



BM, İsrail'in Golan Tepeleri'nden çekilmesini talep eden kararı kabul etti

Golan Tepeleri'nde bulunan Kuneytra geçiş noktası yakınlarındaki Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) karakolunda bir tabelanın yanında duran iki İsrail askeri. (EPA)
Golan Tepeleri'nde bulunan Kuneytra geçiş noktası yakınlarındaki Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) karakolunda bir tabelanın yanında duran iki İsrail askeri. (EPA)
TT

BM, İsrail'in Golan Tepeleri'nden çekilmesini talep eden kararı kabul etti

Golan Tepeleri'nde bulunan Kuneytra geçiş noktası yakınlarındaki Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) karakolunda bir tabelanın yanında duran iki İsrail askeri. (EPA)
Golan Tepeleri'nde bulunan Kuneytra geçiş noktası yakınlarındaki Birleşmiş Milletler Ateşkes Gözlem Gücü (UNDOF) karakolunda bir tabelanın yanında duran iki İsrail askeri. (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu dün akşam, İsrail'in 1967'de işgal ettiği ve 1981'de ilhak ettiği Golan Tepeleri'nden çekilmesini talep eden bir karar aldı.

Karar, 123 lehte, İsrail ve ABD dahil 7 aleyhte ve 41 çekimser oyla kabul edildi.

Golan Tepeleri, yaklaşık 60 kilometre uzunluğunda ve 25 kilometre genişliğinde stratejik bir kayalık platodur. İsrail, 1967'de burayı ele geçirdi ve 1981'de ilhak etti; ancak bu adım uluslararası alanda tanınmadı.

Genel Kurul kararı, İsrail'in 1981 yılında ‘işgal altındaki Suriye Golan'ına kendi kanunlarını, otoritesini ve yönetimini dayatma’ kararının ‘geçersiz ve hükümsüz’ olduğunu belirtti ve bu kararın iptalini talep etti.

rg
Golan Tepeleri'ndeki Kuneytra geçiş noktasında bir İsrail askeri (Arşiv – Reuters)

Kararda, BM Genel Kurulu'nun İsrail'e Suriye ve Lübnan ile müzakereleri yeniden başlatması ve önceki taahhüt ve vaatlerine uyması çağrısında bulunduğu da belirtildi. Ayrıca İsrail'in işgal altındaki Suriye Golanı'ndan 4 Haziran 1967 sınırlarına çekilmesi talep edildi.

193 üyeli BM Genel Kurulu tarafından çıkarılan kararlar yasal olarak bağlayıcı olmasa da, sembolik bir ağırlığa sahip ve küresel kamuoyunu yansıtıyor.

X platformunda oylama hakkında yorum yapan İsrail'in BM Daimî Temsilcisi Danny Danon şunları söyledi: “Genel Kurul, gerçeklikten ne kadar kopuk olduğunu bir kez daha kanıtladı. İran ekseninin suçları ve Suriye'deki milislerin tehlikeli faaliyetleriyle ilgilenmek yerine, İsrail'in vatandaşlarını koruyan hayati savunma hattı olan Golan Tepeleri'nden çekilmesini talep ediyor. İsrail 1967 sınırlarına geri dönmeyecek ve Golan'ı asla terk etmeyecek.”


Rubio: Amerika ile Rusya arasında Ukrayna konusunda yapılan görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydedildi

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AFP)
TT

Rubio: Amerika ile Rusya arasında Ukrayna konusunda yapılan görüşmelerde bazı ilerlemeler kaydedildi

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AFP)
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (AFP)

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, dün yayınlanan bir röportajında, Ukrayna ile savaşı sona erdirmek için Rusya ile yapılan görüşmelerde "bazı ilerlemeler" sağlandığını söyledi.

Rubio, Fox News’te yaptığı açıklamada, "Yapmaya çalıştığımız şey, bu konuda bir miktar ilerleme kaydettiğimizi düşünüyorum, Ukraynalıların gelecekte güvenlik garantisi sağlayacak şekilde yaşayabilecekleri şeyleri bulmaktır" dedi. ABD'nin, anlaşmanın onlara "sadece ekonomilerini yeniden inşa etmelerine değil, aynı zamanda bir ulus olarak refaha kavuşmalarına da olanak sağlayacağını" umduğunu belirtti.


Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

TT

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Sudan, Rusya'ya silah karşılığında deniz üssü ve altın teklif ediyor

Amerikan yönetimi Sudan’daki çatışmanın taraflarına ülkedeki savaşı durdurmaya yönelik bir yol haritasını kabul ettirmeye çalışırken, ABD ve Sudanlı kaynaklar, Port Sudan yönetiminin Rusya’dan silah desteği almak için Moskova ile temas kurduğunu bildirdi. Kaynaklara göre Port Sudan, gelişmiş silahlar karşılığında Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma imkânı ve maden ile altın yatırımları teklif etti. Bu durum, Sudan’daki savaşın, küresel ölçekte kritik öneme sahip deniz geçişlerinden birinde, ABD baskıları ile Rusya’nın cazip teklifleri arasında daha geniş bir güç mücadelesine dönüşmesi riskini artırıyor.

Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak, ABD’nin Sudan’da ateşkes için hazırladığı yeni öneriye ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya çıktı. Teklifin, İslamcı akım ve Müslüman Kardeşler’i dışarıda bırakan, askeri, insani ve siyasi alanları kapsayan üç paralel yol haritası içerdiği belirtildi.

Rusya için deniz üssü ve altın

ABD’nin yoğun diplomatik girişimleri sürerken, Wall Street Journal dün yayımladığı haberinde, geçici başkent olarak Port Sudan’ı kullanan hükümetin Rusya’ya Kızıldeniz kıyısında deniz üssü kurma ve maden ile altın alanlarında yatırım yapma teklifinde bulunduğunu aktardı. Habere göre bu teklif, Sudan ordusunun Rusya’dan gelişmiş silahlarla yeniden donatılması karşılığında yapıldı.

fvbg
Kızıldeniz'deki Port Sudan limanı (Getty Images)

Gazetenin adını vermediği Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Sudan’ın Rusya’ya ilettiği teklif, 25 yıllık bir anlaşmayı kapsıyor. Buna göre Rusya, Port Sudan Limanı’nda veya Kızıldeniz kıyısındaki başka bir deniz tesisinde, aralarında nükleer güçle çalışan savaş gemilerinin de bulunduğu dört deniz unsurunu ve en fazla 300 askeri konuşlandırabilecek.

Amerikan gazetesi, böyle bir üssün Rusya’ya Süveyş Kanalı üzerinden geçen ve küresel ticaretin yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan deniz hattını izleme imkânı vereceğine dikkat çekti.

ABD uyarısı

Gazete ayrıca, üst düzey bir ABD yetkilisinin, Port Sudan ya da Libya’da kurulacak bir Rus askeri üssünün Moskova’nın güç kullanma kapasitesini artırabileceği ve daha az kısıtlamayla hareket etmesine yol açabileceği uyarısında bulunduğunu aktardı. Emekli Tümgeneral Mark Hicks’in değerlendirmesine göre ise böyle bir deniz üssü, Rusya’nın uluslararası konumunu güçlendirecek ve bölgedeki nüfuz alanını genişletecek.

fv
Sudan Ordusu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Bu gelişme, Port Sudan’daki askeri yönetimin yeni silah kaynakları arayışını sürdürdüğü bir dönemde ortaya çıktı. Gazetenin adını açıklamadığı bir Sudanlı yetkili, ülkenin gelişmiş silah sistemlerine ve hava savunma kapasitesine ihtiyaç duyduğunu, ancak bu tür bir anlaşmanın ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile sorun yaratabileceğini belirtti.

Gazetenin değerlendirmesine göre Washington, savaşı durduracak ve sivil yönetime geçiş sürecini başlatacak bir yol haritasına odaklanırken, Port Sudan yönetimi ise Rusya ile yakınlaşmanın getireceği askeri ve ekonomik kazanımları önceliklendiriyor.

Ateşkes ve uluslararası mekanizma

Bu çerçevede, ABD’nin Sudan’da ateşkese yönelik yeni önerisine ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya devam ediyor. Al Arabiya’ya konuşan kaynaklar, teklifin askeri, insani ve siyasi başlıklardan oluşan üç paralel süreci kapsadığını ve İslamcı akım ile Müslüman Kardeşler’in bu süreç dışında tutulduğunu aktardı.

Mısır kaynaklarına dayandırılan habere göre, askeri başlık, ülke genelinde kapsamlı bir ateşkesi öngörüyor. Buna göre ateşkesten sonra geniş ölçekli bir insani operasyon başlatılacak, yardım kuruluşlarının erişimi sağlanacak ve temel hizmetler yeniden tesis edilecek. Ayrıca ateşkesi denetlemek üzere, sahada gözetim mekanizmalarına sahip bir uluslararası komite kurulması planlanıyor. Bu komite, insani koridorların güvenliğini sağlamak, sivilleri korumak ve olası ihlalleri takip etmekle görevlendirilecek.

cdfrgt
ABD Başkanı Donald Trump’ın Arap ve Afrika İşlerinden Sorumlu Başdanışmanı Massad Boulos (AFP)

İnsani sürecin başarısı, ateşkesin kalıcılığına ve yardımın ülke geneline etkin biçimde ulaşmasına bağlanıyor. Buna göre sağlam bir ateşkes, insani operasyonların başlaması için temel koşul olacak; bu da yardım ekiplerinin erişimini kolaylaştırarak yerinden edilmiş kişiler ile mültecilerin güvenli dönüşü için gerekli ortamın hazırlanmasına katkı sağlayacak.

Siyasi sürece ilişkin öneri ise eski rejim mensupları ve İslamcılar hariç, sivil güçlerin öncülüğünde bir geçiş süreci öngörüyor. Bu süreç, ordunun ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ateşkese onay vermesiyle eş zamanlı olarak başlayacak ve savaşın sonlandırılmasına giden yolun ilk adımını oluşturacak.

Askeri alanda kapsamlı reform

Yol haritası ayrıca kapsamlı bir askeri reform sürecini de içeriyor. Buna göre Sudan İslami Hareketi ve Müslüman Kardeşler çizgisine yakın isimlerin ordu ve güvenlik kurumlarından çıkarılması, silahlı grupların entegrasyonu ve iki tarafla birlikte savaşan milis yapılanmalarının tasfiyesi planlanıyor. Amaç, sivil otoriteye tabi, birleşik ve profesyonel bir ordu ile yeniden yapılandırılmış güvenlik kurumları oluşturmak. Bu süreçte karar merciinin ordu veya HDK olmayacağı özellikle vurgulanıyor.

Öte yandan, eylül ayında ABD’li arabulucu Massad Boulos tarafından sunulan planın, Sudan hükümeti ile HDK temsilcilerine ateşkes ve kapsamlı bir insani süreç önerdiği biliniyor. Ancak Boulos 25 Kasım’da her iki tarafın da plana henüz onay vermediğini açıklamıştı.

Boulos o dönemde yaptığı açıklamada, tarafların ateşkesi ‘ön koşul olmadan’ kabul etmesinin önemine dikkat çekmiş; bunun can kayıplarını azaltmak, siyasi sürecin yeniden başlamasını sağlamak ve ülkenin sivil yönetime geçişi için gerekli koşulları oluşturmak açısından kritik olduğunu ifade etmişti.