Libya’da ‘Yılanların Avı Operasyonu’nun gizli hedefleri

Gözlemciler, Libya’nın Yılan Avı Operasyonu’nun hedefinin milislerin ortadan kaldırılması ve silahların sadece Türkiye yanlısı güçlerin ellerinde olması olduğunu söylüyorlar

Yılan Avı Operasyonu’na Libyalı güçler ve Suriyeli savaşçılar katılacak (AFP)
Yılan Avı Operasyonu’na Libyalı güçler ve Suriyeli savaşçılar katılacak (AFP)
TT

Libya’da ‘Yılanların Avı Operasyonu’nun gizli hedefleri

Yılan Avı Operasyonu’na Libyalı güçler ve Suriyeli savaşçılar katılacak (AFP)
Yılan Avı Operasyonu’na Libyalı güçler ve Suriyeli savaşçılar katılacak (AFP)

Zayed Hediyye
Libya’nın başkenti Trablus, yeni bir savaşın eşiğinde. Ancak bu kez, bir yılı aşkın bir süredir şehri çevreleyen Libya Ulusal Ordusu (LUO) güçlerine karşı savaşan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne (UMH) bağlı güçler arasında başlayacak.
'Sayd el-Efai’ (Yılanların Avı) olarak adlandırılan yeni askeri operasyonun detayları, UMH İçişleri Bakanı Fethi Başağa tarafından yapılan açıklamada ortaya çıktı. Başağa açıklamasında, UMH’nin ‘silahlı milisler ve kaçakçılık çetelerine’ karşı kapsamlı bir askeri operasyon başlatmaya hazırlandığını belirterek, başta ABD olmak üzere uluslararası toplumdan operasyona destek vermelerini istedi.
Konuyu yakından takip eden Libyalı kaynaklar, operasyonun ‘ülkenin batısında bulunan ve Türkiye yanlısı olmayan’ tüm tugayları hedef alacağını söylediler. Kaynaklar, bunların arasında LUO’ya karşı yürütülen savaşta önemli rol oynayan büyük milis grupların da olduğu belirttiler. Aynı kaynaklara göre bu da Yılanların Avı Operasyonu’nun kolay olmayacağı ve az bir hasarla sonuçlandırılamayacağı anlamına geliyor.

Başkent içinde savaş ilanı
İçişleri Bakanı Başağa, tartışmalı ifadelerle dolu basın toplantısında yaptığı açıklamada, “UMH’ye bağlı güçler, Libya'nın batısındaki terörist grupları ve özellikle de Trablus’taki insan kaçakçılarını ortadan kaldırmak için kapsamlı bir operasyon başlatacak” dedi. Başağa, ‘ABD’yi Libya’nın güvenliğini sağlamak için bu çabalara yardım etmeye’ çağırdı.
Yeni ABD yönetimine yönelik yakın bir tutum sergileyen Başağa, “Joe Biden'ın seçim zaferi ile umutlarımız büyük ölçüde arttı. Libya'yı istikrara kavuşturmada ve uzlaşmayı sağlamada önemli bir rol oynamasını umuyoruz” ifadelerini kullandı. Ankara'nın operasyonu destekleyeceğini belirten Başağa, “Aslında Türkiye destek sözü verdi. ABD'nin de son dönemde Libya'ya sızan terör unsurlarını ortadan kaldırmamıza yardım edeceğini umuyoruz” şeklinde konuştu.

Avrupa’ya güven verici mesajlar
Avrupa’ya operasyona karşı olumsuz bir tutum sergilememeleri için de güven verici mesajlar göndermeyi ihmal etmeyen Başağa, ‘Libya'nın güvenliği ve istikrarının Avrupa ve ABD için önemli olduğunu’ vurgulayarak “Ayrıca insan kaçakçılarını da hedef alacağız. Bu, herkesi rahatsız eden temel sorunun çözülmesine yardımcı olabilir” dedi.
Libya kriziyle ilgili olarak Avrupa için öncelik olan bir başka dosyaya, Libya’daki yabancı güçlerin ülkeden çekilmesi konusuna dikkati çeken Başağa, ‘yabancı güçlerin Libya’dan yavaş yavaş çekileceğini’ ifade etti.
Avrupa Birliği (AB), önde gelen yetkililerinin de Libya dosyasıyla ilgili yaptığı açıklamalarında birçok kez vurguladıkları üzere tüm yabancı güçlerin bir an önce Libya’dan ayrılmalarını talep ediyor. AB, özellikle, Libya topraklarındaki üyelerinin hayati çıkarlarına tehdit oluşturduğunu düşündüğü ülkedeki büyük Türk askeri varlığının sona ermesini istiyor.
İçişleri Bakanı, sözlerini ilk kez açık bir şekilde ‘ortak hükümette başbakanlık görevini üstlenmeye hazır olduğunu’ açıklayarak tamamladı.
Başağa, muhalifleri tarafından, ‘milislerle savaşıyor gibi görünerek ve uluslararası toplum önünde sivil devleti savunarak güç kazanmakla suçlanıyor. Siyasi hırsı, Başağa’nın geçmişte anlaşmazlık yaşadığı UMH Başbakanı Fayiz es-Serrac’ın başta olmak üzere başkentteki askeri ve siyasi liderlerle birçok anlaşmazlık yaşamasına neden oldu. Başağa’nın Trablus'ta kendisine sadık tugayların askeri gücünü sergileme ve sokaklarda yeni bir savaşın fitilini ateşleme tehdidi, Serrac ile neredeyse görevden alınmasına varan bir anlaşmazlığa neden olmuştu.

Operasyon planı Ankara’da yapıldı
Libya basını ve Libyalı siyasi kaynaklar, Başağa’nın askeri operasyona ilişkin sürpriz açıklamasını, UMH’nin siyasi ve askeri yetkililerinin geçtiğimiz hafta sonundan bu yana Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan başta olmak üzere Türk mevkidaşlarıyla Ankara'da yaptıkları açık ve gizli görüşmelere bağladılar. Aynı kaynaklar, operasyon planının söz konusu görüşmelerde tartışıldığını söylediler.
Ancak bu haberlere ve Başağa’nın basın toplantısında Türkiye’nin söz konusu operasyonu desteklediğini açıklamasına rağmen Türkiye’ye yakınlığını gizlemeyen, Türkiye’nin Libya'daki askeri varlığının ve iki ülke arasında imzalanan güvenlik ve askeri mutabakatlara bağlı kalınmasının en büyük savunucularından biri olan UMH Savunma Bakanı Selahaddin en-Nemruş’un eleştirisi şaşkınlık uyandırdı.
Savunma Bakanlığı’ndan yapılan ve İçişleri Bakanı'nın açıklamasının yorumlandığı açıklamada, “Güvenlik yeterliliğine sahip tüm taraflar, güvenliği sağlayan, vatanın ve devlet kurumlarının egemenliğini koruyan sonuçların elde edilmesini sağlamak için önceden kendileriyle ve tüm askeri ve güvenlik kurumlarıyla koordineli çalışmıştır” ifadeleri yer aldı.
Açıklamada, ‘güvenlik ve askeri kurumların, terörizm ve radikalizmle mücadelenin yanı sıra sınırların ötesinde insan ticareti ve organize suçla mücadele amacıyla yürüttüğü herhangi bir operasyon için önceden plan yapılmasını öngören özel ve net bir sisteme tabi olduğu’ vurgulandı.
Ancak diğer Libyalı kaynaklar, Nemruş’un operasyona karşı çıkmasının, Zaviye Tugayları’nı ‘zayıflatacağı’ ve Başağa’ya sadık Misrata şehrindeki tugayları güçlendireceği düşüncesinden kaynaklandığını öne sürdüler.
Öte yandan operasyona üstü örtülü bir şekilde karşı çıktığı bir açıklama yapan Zintan şehrinin önde gelen komutanı Usame Cuveyli de aynı sebepten dolayı operasyondan çekiniyor gibi görünüyor.
Cuveyli yaptığı açıklamada, “Askeri ve güvenlik birimlerinin yetkilileri ile Adalet Bakanlığı arasındaki iş birliği, istikrarın sağlanması ve suçluların ortadan kaldırılması için vazgeçilmez olan mutlak bir gerekliliktir” ifadelerini kullandı. Cuveyli, ‘bu iş birliği çerçevesinde İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, askeri bölgelerin komutanları ve Ortak Operasyon Komutanı arasında arzu edilen hedeflere ulaşması için ortak bir plan geliştirilmesi gerektiğini’ vurguladı.

Yılanların Avı Operasyonu’nun detayları
Öte yandan LUO’ya yakın kaynaklar da Yılanların Avı Operasyonu hakkında bir takım bilgiler paylaştılar. Kaynaklar operasyonun, ülkenin batısında Libyalı güçler ve çok sayıda Suriyeli savaşçının katılımıyla gerçekleşeceğini ve operasyonun tüm detaylarının UMH yetkilileri ile Türk mevkidaşları arasında Ankara'da yapılan görüşmelerde hazırlandığını söylediler.
Söz konusu görüşmelerde Libya'da kuruluşu büyük itirazlarla karşılanan ‘Milli Muhafızlar’ın faaliyete geçirilmesinin yanı sıra UMH ve Türkiye'ye sadık tüm tugayların yakında gerçekleştirilecek askeri harekatın tamamlanmasının ardından Milli Muhafızlar’a katılmalarının kararlaştırıldığı söyleyen kaynaklar, “Fethi Başağa, özellikle UMH’ye sert eleştirilerde bulunan Trablus Devrimciler Tugayı komutanı Heysem et-Tacuri ve bazı komutanları ülkenin batısındaki müttefiklerini hedef almak için operasyonu yönetmekle görevlendirildi” şeklinde konuştular.
Operasyonun, çeşitli suçlamalarla Libya’nın batısındaki bazı askeri karargâhları hedef alacağını öne süren kaynaklar, “Asıl amaç, batı bölgesinde Türkiye yanlısı güçler dışında kimsenin elinde silah bırakmamak. Trablus'tan başlayıp Tunus sınırındaki Zuvare'de sona erecek olan operasyon bir ay sürecek” dediler.



Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.


Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
TT

Husilerden Hizbullah’a mesaj: Tabatabai suikastı sonrası İsrail’e karşı çatışma çağrısı

Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)
Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)Husi militanları Sana'nın kuzeyinde düzenlenen mitingde güçlerini sergiliyor (AFP)

Husiler, geçtiğimiz Pazar günü Beyrut’un güney banliyösünde İsrail’in düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden Hizbullah'ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai için Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’a gönderdiği taziye mesajlarını, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yeniden harekete geçirme çağrısına dönüştürdü.

Taziye mesajlarında hüzünlerini ifade eden Husiler, mesajların içerikleriyle örgütün liderlerinin çatışmanın seyrine ilişkin beklentilerini ve Hizbullah’tan beklediklerini net biçimde ortaya koydu.

Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi, uzun mesajında Tabatabai’nin ölümünü “görev şehadeti” olarak nitelendirerek “cihad yoluna devam edilmesi gerektiğini” vurguladı. Husi, İsrail’in Lübnan’da ateşkes kuralına uymayacağını ve Gazze ile Lübnan’ın güneyindeki gelişmelerin çatışmanın geri dönülmez bir kader olduğunu gösterdiğini belirtti.

scdfrg
Lider Heysem el-Tabatabai'nin Hizbullah tarafından dağıtılan bir fotoğrafı

Husi mesajında, Lübnan direnişinin kararlılığını övdü ve Hizbullah’ın rolünün durmayacağını ifade ederek, örgütün operasyonlarını yeniden başlatması için dolaylı bir teşvik mesajı verdi. Yemenli gözlemciler, bu tonlamanın Husiler’in Lübnan cephesini sürekli aktif tutma isteğini yansıttığını, bunun da örgüte bölgede faaliyetlerini sürdürmek için meşru bir zemin sağladığını ifade ediyor.

Daha açık bir ifade, Husi liderin kuzeni ve örgütün Yüksek Siyasi Konsey üyesi Muhammed Ali el-Husi tarafından iletildi. Husi, Tabatabai’nin ölümünü “direniş yolunda ilerleme zorunluluğu” ile ilişkilendirerek, Hizbullah operasyonlarının İsrail’i caydırmanın tek yolu olduğunu savundu ve suikastın sorumluluğunu doğrudan ABD’ye yükledi.

frg
İsrail, Husilere çok sayıda askeri ve siyasi liderin ölümüne yol açan acı verici darbeler vurdu (AP)

Muhammed Ali el-Husi ayrıca örgütün Hizbullah ve Filistinli grupların yanında yer almaya “hazır” olduğunu belirtti. Bu ifade, Husiler’in İran eksenli cephede çoklu çatışma alanlarında yer almak istediklerini göstermesi açısından dikkat çekti.

Yemenli gözlemcilere göre, bu mesajlar, Hizbullah’ı İsrail ile çatışmayı yeniden başlatmaya teşvik etmeyi hedeflerken, iç propaganda açısından da Husiler’in bölgesel varlığını sürdürdüğünü ve etkili bir aktör olduğunu takipçilerine göstermek amacını taşıyor.

Tabatabai, Husiler açısından simgesel bir öneme sahip; çünkü Yemen’deki ve diğer sahalardaki eğitim ve silahlanma operasyonlarıyla ilişkilendirilen önemli isimlerden biriydi. Ayrıca, Husilerin son on yıldaki askeri gelişmelerinin bir kısmının Hizbullah subaylarının deneyimlerinden, özellikle Tabatabai’den etkilendiği öne sürülüyor.

Gözlemciler, İran ve müttefikleri ile İsrail arasındaki bölgesel çatışma bağlamında Husilerin mesajlarının Hizbullah’ın doğrudan hesaplarını değiştirmeyeceğini, ancak kuzey cephesinde sükûnetin İsrail’in Husilerin liderlerini hedef almasına ve kapasitesini zayıflatmasına yol açacağı endişesini yansıttığını belirtiyor.

Husiler, Ekim ayında İsrail ile Hamas arasında imzalanan ateşkesin ardından İsrail’e ve Kızıldeniz ile Aden Körfezi’ndeki gemilere yönelik saldırılarını durdurmuş, yalnızca durumu izleyerek ateşkesin bozulması halinde saldırılara yeniden başlayacaklarını açıklamıştı.


AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
TT

AB Büyükelçisi Simonie  Şarku’l Avsat konuştu: Husilere hoşgörü yok, öncelik Yemenlileri müzakere masasına döndürmek

Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)
Avrupa Birliği Yemen Büyükelçisi Başkanı Patrick Simonnet (Fotoğraf: Saleh Al-Ghannam)

Avrupa Birliği (AB) Büyükelçisi Patrick Simonié, AB’nin Husilere karşı hoşgörülü olduğu yönündeki eleştirileri yalanladı. Simonié, Şarku’l Avsat gazetesine verdiği röportajda, esas hedefin tarafları müzakere masasına geri döndürmek olduğunu belirtiyor

Avrupa’nın Yemen politikasında dönüşüm

Simonié, AB’nin BM öncülüğündeki barış sürecini desteklediğini ve Yol Haritası’nda somut ilerleme beklediğini söyledi. Avrupa stratejisi, Yemen hükümeti ve Başkanlık Konseyi’ni destekleyerek vatandaşlara güven ve temel hizmetleri sunmayı amaçlıyor.

d
Avrupa Birliği heyeti başkanı, Yemen Cumhurbaşkanı'na  güven mektubunu sunarken (SABA)

AB Büyükelçisi, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki insani ve kalkınma rolünü “son derece olumlu” olarak nitelendirirken, iki tarafın Yemen ve Kızıldeniz konularında yakın bir uyum içinde olduğunu belirtti.

Yemen Hükümeti ve Başkanlık Konseyi ile işbirliği

Simonié, AB’nin Yemen ile ilişkilerini “açık ve doğrudan” olarak tanımladı. Hedef, temel hizmetleri güçlendirerek vatandaşlar nezdinde güven ve meşruiyet oluşturmak. Ayrıca, Başkanlık Konseyi’nin içindeki farklı görüşlerin normal olduğunu ancak birlik ve reformların öncelikli olduğunu vurguladı.

Ekonomik reformlar ve öncelikler

Başkanlık Konseyi’nin uyguladığı ekonomik reformlar, finansal istikrarı güçlendirmek, şeffaflığı artırmak ve ülkenin ekonomik potansiyelini açığa çıkarmak için kritik önemde.

xscdfrgt
Patrick Simonnet, Yemen'in Hadramut eyaletine yaptığı son ziyaretten bir kare (Avrupa Birliği)

Simonié, özellikle yerel gelirlerin merkezi hükümete aktarılması ve gümrük kuru reformunu desteklediklerini belirtti.

Husiler ve AB’nin tutumu

Husilerle ilgili olarak Simonié, AB’nin pozisyonunu net bir şekilde açıkladı:

"Hiçbir hoşgörü söz konusu değil. Esas amacımız tarafları müzakere masasına geri döndürmek. Tüm taraflar bizim pozisyonumuzu gayet iyi biliyor."

AB, denizcilik hedefli saldırıları kınarken, uluslararası ortaklardan da aynı çabayı bekliyor.

Suudi Arabistan ile işbirliği

Simonié, Suudi Arabistan’ı AB için “çok önemli bir ortak” olarak tanımladı ve iki tarafın güçlü ilişkiler ve sürekli koordinasyon içinde olduğunu vurguladı. Hadramut ziyaretinde Suudi projelerini inceleme fırsatı bulduğunu belirten büyükelçi, işbirliği için geniş alanlar bulunduğunu ifade etti.

İnsani ve kalkınma desteği

AB’nin insani desteği, tüm temel kurtarma alanlarını kapsıyor. Geçtiğimiz yaz, kolera salgını riski nedeniyle hava köprüsü ile acil yardım ulaştırıldı.

dfr
Büyükelçi Muhammed el Cabir, Riyad'da Avrupa Birliği büyükelçilerini kabul etti (Suudi Arabistan Büyükelçisinin X hesabı)

2015’ten bu yana AB, Yemen’e yaklaşık 1 milyar euro insani ve kalkınma yardımı sağladı. Bu destek, küçük ölçekli ekonomik projeler ve kültürel restorasyon projelerini de içeriyor. Örneğin, UNESCO ile işbirliğiyle Şibam kentinin restorasyonu gerçekleştirildi ve şehrin üçte biri kurtarıldı.

y
Simone, yakın zamanda tarihi Şibam şehrine yaptığı ziyaret sırasında (Avrupa Birliği Misyonu)

BM özel elçisinin çalışmalarını tamamen desteklediklerini belirten Simonié, çözümün askeri değil, siyasi ve sürdürülebilir olması gerektiğini vurguladı.

Temkinli İyimserlik

Simonié, son haftalarda konuşulan barış penceresinin hâlâ geçerli olduğunu ifade ederek, barış için tüm tarafların birlikte çalışması gerektiğini söyledi.