Amazig kralı, Cezayir ile Mısır arasında tarihi ve dini bir tartışmaya neden oldu

Cezayir’deki bir gösteri sırasında elinde Amazig bayrağı tutan bir Cezayirli (AFP)
Cezayir’deki bir gösteri sırasında elinde Amazig bayrağı tutan bir Cezayirli (AFP)
TT

Amazig kralı, Cezayir ile Mısır arasında tarihi ve dini bir tartışmaya neden oldu

Cezayir’deki bir gösteri sırasında elinde Amazig bayrağı tutan bir Cezayirli (AFP)
Cezayir’deki bir gösteri sırasında elinde Amazig bayrağı tutan bir Cezayirli (AFP)

Ali Yahi
Kuzey Afrika’daki en büyük Berberi kabilelerinden biri olan Amazig azınlığın takvimine göre 2971 yılbaşı kutlamaları, Cezayirliler arasındaki ‘çatlağın’ derinliğini ve bölge tarihine ilişkin ‘manipülasyonun’ devamlılığını gösterdi. Öyle ki ülkenin doğusundaki Tizi Vuzu şehrine Amazig Kralı Şeşonk’un bir heykelinin dikilmesinin ardından, sosyal medya organlarında tartışmalar yaşandı ve bu tartışmalar, Mısır’a da yayıldı.

Sessiz resmi kutlamalar
Her yıl miladi 12 Ocak’a denk gelen Yennayer’in (Berberi Yılı), tıpkı miladi ve hicri yıllar gibi bayram olarak kabul edilmesi ve Amazig dilinin resmi ulusal dil olarak anayasallaştırılması, Cezayir toplumu içerisindeki kimlik çatışmasını sona erdirmeyi veya en azından yoğunluğunu azaltmayı başaramadı. Bu yılki kutlamalar, tarihsel ve dini yanlışları körükleyen, aşırılık ve nefret söylemlerini çatışmaya dönüştüren çatlakların boyutunu da ortaya çıkardı.
Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun, tedavi gördüğü Almanya’dan, Amazig yeni yılı vesilesiyle Cezayiz halkına en içten tebriklerini iletti. Yeni yılın iyilik, bereket ve refah yılı olmasını temennilerini dile getiren Tebbun, Twitter üzerinde de Amazig dilinde ‘Mutlu Yıllar’ anlamına gelen ‘Asgwas Amegas” yazdı.
Başbakan Abdulaziz Cerad ise Facebook aracılığıyla “Bugün 2971 yeni Amazig yılına giriyoruz. Ülke içindeki ve dışındaki Cezayirlilere en iyi dileklerimi sunuyor ve Allah’tan, bu yılın iyilik, bereket ve mutluluk getirmesini diliyorum” ifadelerine yer verdi. Cerad, “Yennayer, toplumumuzun kültürel çeşitliliği için bir damar ve ulusal kimliğin bir ifadesidir” diyerek, paylaşımını ‘Asgwas Amegas” ifadeleriyle sonlandırdı.

Şeşonk heykeli, tartışmaya neden oldu
Resmi ‘Yennayer’ kutlamaları, hükümetin istisnasız Cezayir’in çeşitli bölgelerinde kültürel, sanatsal ve tarihi etkinlikler düzenleyerek yeni yıla gösterdiği ilginin yanı sıra sessizce kutlandı. Ancak diğer açıdan Cezayirli Amaziglerin sembolü kabul edilen, Tizi Vuzu şehrine Şeşonk heykelinin dikilmesi, yerel ve bölgesel olarak sosyal paylaşım sitelerinde ve medya organlarında bir yaygaraya yol açtı. Özellikle de Mısır’da ‘ülkelerinin tarihinin çalındığı’ iddiasıyla eylemciler, protesto gösterileri düzenledi.
Tartışmalar, tarihi izler taşırken bazıları, Mısır firavunu III. Ramses’i mağlup eden ve Amazigler için Mısır topraklarında bir tarih oluşturan bir kralın ölümsüzleştirilmesini, ilgiyi hak eden bir övgü kaynağı olarak değerlendirdi. Buna karşılık Şeşonk’un Libya asıllı olduğu göz önüne alındığında bunu, Cezayir ile ilgili olmayan bir adım olarak görenler de vardı. Aynı şekilde ülkede, Şeşonk’un bir idol olduğuna inanan bir grup ve ‘Müslüman bir ülkeye bu heykelin dikilmesinin caiz olmadığını’ savunan bir grup arasında çatışma baş gösterdi. Başka bir grup ise söz konusu adıma, “Cezayir’in her yerinde tarihi figürlerin heykelleri var ve bu yeni değil” ifadeleriyle yanıt verdi.

Dini bir çatışma mı yoksa politik bir oyun mu?
Modern ve çağdaş tarih profesörü Rabih Lunisi, mevcut tartışma karşısında şaşkınlığını dile getirirken, “Kuzey Afrika’nın herhangi bir bölgesine bir heykelin dikilmesindeki sorunun nerede olduğunu bilmiyorum” dedi. Lunisi, kendisi açısından üzücü olan şeyin meselenin dini yönden ele alınması olduğunu söylerken, Cezayir’in ister İslam’dan önce ve sonra, isterse de modern ve çağdaş dönemde olsun, tüm dönemlerden bazı kişilerin heykelleriyle dolu olduğunu belirtti. “Şeşonk, gerçek bir karakterdir. Mısır’da 22’inci hanedanlığı kuran bir Amazig olarak Kahire Müzesi’nde ölümsüzleştirildi” diyen Rabih Lunisi, sözlerinin devamında ise “Onun Libyalı olduğunu söylemek, bugünkü Libya’dan geldiği anlamına gelmez. Çünkü o dönemlerde Amaziglere hep Libyalı deniyordu. Tıpkı bazı Cezayirliler de bunu reddettiği gibi şöhret arayan birkaç kişi dışında hiçbir Mısırlı, bu konuyu gündeme getirmedi. Bunlar, sadece Amazig boyutuna düşmanlıklarından dolayı fanatik bir azınlıktırlar ve genellikle dini kullanırlar” açıklamasında bulundu.
Lunisi, “Benim açımdan üzücü olan şey, Şeşonk’un inananlar arasında olduğunu bilmemeleridir. O, Allah’ın peygamberi Süleyman’ın ordusunun yanındaydı ve onu, kendisine düşman olanlardan kurtaran oydu. O dönem Müslüman olan Süleyman peygambere yardımından dolayı Tevrat’ta adı geçmiştir.
Öte yandan modern ve çağdaş tarih profesörü Barikullah Habib, “Yennayer ve Amazig yeni yılı kutlamaları, inanç veya din ile ilgisi olmayan bir alışkanlıktır. Ancak buna rağmen tek bir halkın oğulları arasında ayrımcılık yapılmasını isteyenler var” dedi. Şeşonk heykeliyle ilgili tartışmanın, Cezayir’i, belirli bir gündemi geçmeyi amaçlayan siyasi bir oyun olarak kimlik mücadelesine sürükleme girişimi olduğunu söyleyen Habib, bu durumun aynı zamanda tarihi kurcalamaya ve çeşitliliğin bir kolu olarak kabul edilen Amazig kimliğini sorgulamaya yönelik bir girişim olduğu vurguladı.

Cezayir ve Mısır arasında
Mısır’da da tartışmalar baş gösterirken Mısır halkı, sosyal medya organlarında ‘Şeşonk, Mısırlıdır” adlı bir kampanya başlattı. Halk, ülkelerindeki Eski Eserler Bakanlığı’na ‘miraslarını çaldığı ve tarihi tahrif ettikleri’ suçlamasıyla Cezayir aleyhine dava açarak, duruma müdahale etme çağrısında bulundu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Mısırlı araştırmacı Muhammed el-İdrisi, Facebook üzerinden yaptığı açıklamada, “Cezayir’deki Tizi Vuzu şehrinin merkezine dikilen Mısır Kralı I. Şeşonk’un sahte heykelinin fotoğrafları yayınlanıyor” dedi. İdrisi, “Onun, Mısırlı İbn Masri olduğuna dair kesin kanıtım var. Tapınaklarındaki el yazısına, bir Mısır firavunu olarak yazdığı biyografisine bile sahibim. Siz neyine sahipsiniz?” şeklinde konuştu. Muhammed el-İdrisi, “Bu mantıkla Donald Trump’ın Mısırlı olduğunu anlatacağım, bununla ilgili hikayeler uyduracağım. Akıl ve mantığın bir değeri olmadığı sürece kimse beni yalanlayamaz” dedi.
Araştırmacı, “Son olarak, komşularının tarihini çalmayı reddeden Cezayir’deki rasyonel, saygın halkımıza tüm selam ve saygılarımla. Sanıyorum ki Cezayir hususunda büyük bir gayrete sahipler. Cezayir’in, yücelmek için sahte bir tarihe ihtiyacı yok, aksine o, kendi içinde yüceltilmiş bir ulusa sahip” ifadelerini kullandı. Mısırlı araştırmacı Muhammed el-İdrisi, “Amaziglere karşı kötü bir niyetim yok, tam tersine hepsine saygı duyuyorum. Ama Mısır tarihinin bu sistematik gaspına karşı ülkemin ve atalarımın tarihini savunmak zorundayım” dedi.
Aynı şekilde Cezayirli tarihçi Muhammed Balgays ise “Bu adam, yüzde bin Libyalı ve Mısırlıdır. Ramses’i devirdi, 21 numaralı hanedanı kurdu. Tek bir bireyin hikayesine, tüm insanlık tarihi için güvenilemez” açıklamasında bulundu.

Şeşonk, Kuzey Afrika halkları arasındaki ortak kültürel simgedir
Siyaset bilimci ve gazeteci Hakim Mesudi, bu durumun ilk kez gerçekleşmediğini ve Cezayir’de Amazig tarihinin veya kimliğinin itibarının onarılmasını simgeleyen her hususta tartışmaların yaşandığını dile getirdi. Bir grup Cezayirlinin, ‘psikolojik ve kültürel bir düğüm’ olan Amazig’i resmi olarak tanımayı hala reddettiğini belirten Mesudi, “Şeşonk heykelini protesto edenler, konumlarında tereddüt ediyorlar ya da daha doğrusu konumlarını açıklarken onu din ile ilişkilendiriyorlar ve bazen putları reddediyorlar. Bazen Şeşonk’un hurafe olduğunu, bazen de bir heykel dikmenin entelektüel bir hırsızlık olduğu söylüyorlar, ama Abdülkadir el-Cezairi heykeli, başkentteki şehitler tapınağı, Roma antik kentleri veya türbeleri veya diğerleri gibi bir heykelin önünde fotoğraf çekinmekten de çekinmiyorlar” değerlendirmesinde bulundu.
Mesudi, meselenin Mısır’daki yankılarına ilişkin olarak ise durumun, konunun yanlış anlaşılmasından fazlası olmadığını vurguladı. Hakim Mesudi, “Şeşonk, Kuzey Afrika ile Mısır arasında iç içe geçmiş bir medeniyet bağıdır. Bu durumun, ilişkileri güçlendirmesi gerekiyor, konuları bir çatışma haline getirmesi değil” dedi.



Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

TT

Sidney saldırısının faillerinden biri Hindistan uyruklu

Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sydney'deki Bondi Plajı'nda silahlı saldırganların ateş açtığı köprüde duruyor (EPA)

Hindistan yetkilileri, Sidney'deki Bondi Plajı'nda düzenlenen Yahudi etkinliğinde 15 kişinin ölümüne yol açan toplu katliamın faillerinden biri olan 50 yaşındaki Sajid Akram'ın aslen Haydarabadlı olduğunu doğruladı.

Hindistan'ın güneyindeki Telangana eyalet polisi yaptığı açıklamada, "Sajid Akram aslen Hindistan'ın Haydarabad şehrindendir. 1998 Kasım ayında, yaklaşık 27 yıl önce iş aramak için Avustralya'ya göç etti" denildi.

Hindu gazetesi, yetkililerin Akram'ın Hindistan'ı en son 2022'de ziyaret ettiğini ve ilk soruşturmaların ülke içinde herhangi bir yerel bağlantı tespit edemediğini söylediğini belirtti. Yetkililer ayrıca Akram'ın 1998'de öğrenci vizesiyle Avustralya'ya göç ettiğini ve o zamandan beri Hindistan'a nadiren geldiğini ifade etti.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motivasyonları hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Sydney'deki saldırganla yüzleşen kahraman Ahmad el-Ahmed ile görüşmek üzere bugün Sydney'in güneyindeki St. George Hastanesi'ni ziyaret etti; bu arada kahramanın ilk video mesajı internette dolaşmaya başladı.

Ziyaretin ardından gazetecilere konuşan Avustralya Başbakanı, el-Ahmed ile görüşmenin "büyük bir onur" olduğunu söyledi. Sözlerine şöyle devam etti: "O gerçek bir Avustralya kahramanı, büyük bir alçakgönüllülük sahibi insan ve bana, gözlerinin önünde yaşanan vahşetleri izlerken aklından geçenleri anlattı."

Başbakan sözlerine şöyle devam etti: "Harekete geçme kararı aldı ve cesareti, tüm Avustralyalılar için bir ilham kaynağı."

Başbakan ayrıca, Suriye'den Avustralya'yı ziyaret eden dükkan sahibinin anne ve babasıyla görüştüğünü belirterek, "Onlar gururlu anne babalar" dedi.

Bu sabah erken saatlerde, Ahmed el-Ahmed'in hastane yatağından Arapça konuşurken çekilmiş bir videosu sosyal medyada yayılmaya başladı.

Videoda, "herkesin çabalarını takdir ettiğini" söyledi.

Avustralya polisi dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiğinden şüphelenilen iki silahlı saldırganın (baba ve oğlu) kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bombalar bulunduğunu açıkladı.


Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.