Uganda’daki tarihi seçimler Museveni’nin 35 yıllık iktidarını sonlandırabilirhttps://turkish.aawsat.com/home/article/2743296/uganda%E2%80%99daki-tarihi-se%C3%A7imler-museveni%E2%80%99nin-35-y%C4%B1ll%C4%B1k-iktidar%C4%B1n%C4%B1-sonland%C4%B1rabilir
Uganda’daki tarihi seçimler Museveni’nin 35 yıllık iktidarını sonlandırabilir
Başkent Kampala'daki oy merkezinde oyunu kullanan bir Ugandalı (Reuters)
Kampala / Şarku’l Avsat
TT
TT
Uganda’daki tarihi seçimler Museveni’nin 35 yıllık iktidarını sonlandırabilir
Başkent Kampala'daki oy merkezinde oyunu kullanan bir Ugandalı (Reuters)
Uganda İletişim Komisyonu (UCC), çarşamba günü, internet servis sağlayıcılarına internet hizmetlerini durdurma talimatı verdi. Bu karar 14 Ocak’ta yapılan Uganda genel seçimlerinden önce geldi. Uganda'da, 1986'dan beri iktidarı elinde bulunduran Devlet Başkanı Yoweri Museveni'nin, seçimlerdeki en önemli rakibi ünlü şarkıcı ve milletvekili Robert Kyagulanyi. Seçimlere, iki emekli general de dahil olmak üzere, ülkenin üst düzey makamlarında yer alan on bir aday katılıyor.
Uganda hükümeti salı günü tüm sosyal medya platformlarına ve mesajlaşma uygulamalarına kısıtlama getirdi. Bunun için özür dileyen Museveni, Facebook’un, partisini destekleyen bazı hesapları kapatmasının ardından, başka seçeneklerinin kalmadığını ifade etti. Ugandalılar, Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni ve ünlü şarkıcı ve milletvekili Robert Kyagulanyi, namıdiğer Bobi Wine arasında kıyasıya geçen seçim maratonunda son sözü söylemek için Perşembe günü oy merkezlerinin önünde uzun kuyruklar oluşturdular. Vatandaşlar, 35 yıldır iktidarda olan Museveni'nin gücünün ilk kez test edileceği tarihi seçimlere damgasını vurmak için gruplar halinde oy merkezlerine akın ettiler. Reuters’ın aktardığı habere göre oy pusulalarının zamanında gelmemesi sebebiyle altı merkezde oylama biraz geç başladı. Öğlen saatlerinde pek çok sandıkta seçmen sayısı artarken, polis başkent sokaklarında çevik kuvvet eşliğinde devriye gezdi. Seçmenler bu seçimlerde 400'den fazla milletvekili seçecekler.
Muhalefet adayı 38 yaşındaki şarkıcı Bobi Wine, 76 yaşındaki Museveni'yi halktan uzak yaşayan, işsizlik ve kamu borcundaki artış sorununu çözemeyen otoriter bir yönetici olarak gören birçok gencin öfkesini lehine çeviriyor. Oyunu kullandıktan sonra kameraların karşısına geçen Wine "Seçimin takipçisi olacağız, bunun için her türlü çabayı gösterdik," dedi. Mevcut seçim kampanyaları önceki seçim kampanyalarından daha fazla şiddete tanık oldu. Muhalefet partilerinin mitinglerine düzenlenen polis baskınlarında onlarca insan öldürüldü. Adayların, partililerin ve muhalefetin yürüttüğü seçim kampanyasında rol alanların tutuklandığına dair iddialar var. Hükümet, Korona salgını krizi nedeniyle getirdiği kurallara aykırı olduğu gerekçesiyle mitingleri engellediğini söylerken, muhalefet ülkenin bazı bölgelerinde seçim mitinglerinin yasaklanmasının baskıyı örtbas etmeyi amaçladığını söylüyor.
Analistler, Wine'nin ülkedeki duruma öfkeli seçmenlerin desteğini almasına rağmen, ordu ve polis tarafından desteklenen Museveni'nin favori olmaya devam ettiğini söylüyor.
Uganda'da 17,7 milyon kayıtlı seçmen var. Ön sonuçların Cumartesi akşamı açıklanması bekleniyor.
Wine, destekçilerini sandık merkezlerindeki oy sayımını izlemeye ve sonuç belgelerinin fotoğraflarını çekip U-Fot uygulamasında paylaşmaya çağırdı. Ancak ülkede internet erişiminin olmaması bu talebi imkansız kılıyor.
Afrika'nın en eski liderlerinden biri olarak kabul edilen Museveni'yi yenmek için gerçek bir şansa sahip olan tek adayın Wine olduğu şeklinde yorumlar yapılıyor. Museveni son olarak beş yıllık bir dönem daha aday olabilmek için anayasayı değiştirmişti.
18 Haziran'da, Beyaz Saray'a iki yeni bayrak direği dikilirken, Başkan Donald Trump ülkenin bayrağını değil, diplomatik aldatmacanın bayrağını göndere çekiyordu. Trump, İsrail'in İran'ı hedef alan saldırılarının ardından İran'a yönelik politikası hakkında belirsiz ifadeler kullanmak için bu anı kullandı. Bayrak direklerinden birinin yanında, kask takmış inşaat işçileriyle çevrili bir şekilde konuşurken, muhabirlerle dallanıp budaklanan bir iletişimde bulundu.
Sahneyi incelerken “Önümüzdeki hafta çok büyük olacak, belki bir haftadan az, belki de daha az” dedi gizemli bir ses tonuyla ve İran ile nükleer programı hakkında diplomatik görüşmelerin hâlâ mümkün olduğuna işaret etti.
Ertesi gün, Beyaz Saray Basın Sekreteri Trump'ın “önümüzdeki iki hafta içinde savaşa girip girmeme konusunda bir karar vereceğini” söyleyen bir açıklamasını okudu.
Bu, kasıtlı bir aldatmacaydı, çünkü karar çoktan verilmişti ve Amerikan B-2 bombardıman uçaklarına iki gün sonra Missouri'deki üslerinden kalkış yaparak, yaklaşık 30 bin pound ağırlığında birkaç bombayı İran nükleer tesislerinin üzerine bırakmak üzere 37 saatlik bir gidiş-dönüş görevine hazır olmaları emri verilmişti.
Bu Amerikan aldatmacası, İsrail aldatmacasının ardından geldi; İsrail, Tahran'ın ABD ile görüşmeleri devam ederken ve saldırıdan iki gün sonra bir toplantı planlanmışken İran’ın nükleer programını hedef almıştı.
Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var
Buradaki soru şu: Devletler arasında bu tür aldatıcı diplomatik davranışlar ne kadar yaygındır? Bu davranışlar kesinlikle nadir ve bu örnek, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana büyüyen ve uluslararası ilişkilerdeki yerleşik normlardan giderek daha fazla sapan bir hareketin varlığına dair bir kanıt daha sunuyor.
Bir düşmanı aldatmak için aldatmacaya başvurmak yeni bir şey değil. Tarih boyunca bu tür davranışların sayısız örneği var. Ancak önemli fark, aldatmanın tarihsel örneklerinin (daha sonra ele alacağım birkaç istisna dışında) genellikle farklı taraflar arasındaki veya son birkaç yüzyılda ulus devletler arasındaki devam eden çatışmalar sırasında uygulanmış olmasıdır.
ABD Başkanı Donald Trump (Reuters)
Savaşta düşmanı aldatmanın en ünlü örneği binlerce yıl öncesine dayanan ve İngilizcede aldatmanın yaygın bir simgesi haline gelen Truva Atı'dır. Truva ile savaşan Yunan orduları savaş alanını terk etmiş ve Truvalı düşmanlarına bir barış hediyesi olarak büyük bir tahta at bırakmış gibi yaparlar. Elbette atın içinde Yunan askerleri saklanmışlardı, bunlar daha sonra ortaya çıkıp, Truvalıları yenerek şehirlerini ele geçirdiler.
Tiyatro ve filmler yoluyla popüler kültürde kendisine yer bulan önemli bir çağdaş örnekse, İkinci Dünya Savaşı'ndaki Mincemeat (Kıyma) Operasyonu'dur. Bu operasyonda İngiliz istihbaratı Nazi Almanyası'nı 1943'te planlanan Sicilya işgali konusunda yanıltmayı amaçlıyordu. Kraliyet Donanması subayı üniforması giydirilmiş bir serserinin cesedi İspanya kıyılarına atılmış ve cebine Almanları işgalin gerçek hedefinin Sicilya değil Sardunya olduğuna ikna etmek için sahte planlar yerleştirilmişti. Bir yıl sonra, Müttefikler Nazileri benzer bir şekilde aldatmaya çalışarak, uzun zamandır beklenen Fransa çıkarmasının 6 Haziran 1944'te gerçekleştiği gibi Normandiya sahillerinden değil, Pas de Calais'den gerçekleşeceğine ikna etmeye çalışmışlardı.
Bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki?
Peki ya aldatıcı diplomasi? Diplomasi doğası gereği, müzakereler sırasında güvenilirliği sağlamak için aldatma riskini azaltmalıdır. Ne de olsa, bir hükümet, yalnızca bir saldırıyı kamufle etmek amacıyla bir düşmanla neden diplomatik görüşmelere girişsin ki? Bu durumda bu tür örneklerin nadir görülmesi belki de şaşırtıcı değil. Zira tarihi model, bu tür diplomatik aldatmaya en istekli ülkelerin doğası gereği otoriter olma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Haziran 1940’da Fransa-Belçika sınırındaki Nazi birliklerini ziyareti sırasında, Birinci Dünya Savaşı’nda ölen askerleri onurlandırmak için Alman Langemark Mezarlığı’na yaptığı ziyaret sırasında Hitler (AFP)
Nazi Almanyası bu tür uygulamalarda ön saflardaydı, yüzyıllardır süregelen normları sürekli ihlal etti ve Holokost sırasında büyük ölçekte kitlesel cinayetler işledi. 1939'da savaşın patlak vermesinden önce Naziler aldatıcı diplomasiye başvurdular. 1938 Münih Konferansı bu tür uygulamaların başlıca örneği olarak öne çıkmaktadır ve 21. yüzyılda kendisine sıklıkla atıfta bulunulmaya devam edilmektedir.
Bilindiği üzere Münih Konferansı Çekoslovakya ve ülkenin nüfusun çoğunluğunun Almanca konuştuğu Sudetenland olarak bilinen bölümüne odaklanmıştı. Adolf Hitler liderliğindeki Naziler, Büyük Almanya projelerinin bir parçası olarak bölgeyi ilhak etmeye çalıştılar. Nazi Almanyası'nı kontrol altına almak ve bir Avrupa savaşından kaçınmak amacıyla Fransa ve Birleşik Krallık liderleri Eylül 1938'in sonlarında Münih'te Hitler ile bir araya geldiler.
Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi
Çekoslovak hükümetini görmezden gelerek, liderler Sudetenland'ı Almanya'ya devretme konusunda bir anlaşmaya vardılar. Hitler, Almanya'nın Avrupa'da hiçbir toprakta emelleri olmayacağına söz verdi.
Tarihin bize anlattığı gibi, memnun etme politikası Hitler'i Nazi saldırganlığından vazgeçiremedi. Nitekim Münih toplantısından aylar önce, daha büyük bir Avrupa çatışması için daha geniş askeri hazırlıklarla birlikte Çekoslovakya'yı işgal etme planlarını onaylamıştı. Mart 1939'da Almanya, Çekoslovakya'nın geri kalanını da işgal etti.
Ağustos 1939'da, Naziler Polonya'yı işgal etmeye hazırlanırken Hitler'in elinde başka bir diplomatik numara daha vardı. Hükümeti, Joseph Stalin ve Sovyetler Birliği ile Doğu Avrupa'yı paylaşmaya yönelik iki ülke arasında gizli bir anlaşmayı içeren bir saldırmazlık paktı imzaladı. Ancak Hitler, anlaşmayı yalnızca geçici bir önlem olarak görüyordu, zira Nazi ideolojisi uzun zamandır Sovyetler Birliği'nin bazı kısımları da dahil olmak üzere Doğu Avrupa topraklarını kapsayacak Büyük Almanya idealini benimsiyordu. Sonuç olarak, anlaşmaya yalnızca Sovyetler Birliği'ne yönelik Alman saldırısı ve 22 Haziran 1941'de başlayan Barbarossa Harekatı hazırlıklarına dair istihbarat raporlarına ve diğer kanıtlara inanmayı defalarca reddeden Stalin kanmış görünüyor.
Tahran'ın merkezinde, hizmette olan İran balistik füzelerini tasvir eden ve Farsça “İsrail bir örümcek ağından daha zayıftır” yazan bir reklam panosu, 15 Nisan 2024 (AFP)
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre geçmişteki dersler göz önüne alındığında, ABD'nin İran'a karşı eyleminin korkunç sonuçları olabilir. Askeri saldırılar düzenlemek için bir kamuflaj olarak görüşmelerin kullanıldığı İran örneği göz önüne alındığında, herhangi bir hükümet, hatta ABD'ye karşı sınırlı bir düşmanlığı olan bir hükümet bile neden diplomatik görüşmelere katılsın ki? Örneğin Kuzey Kore, Trump yönetimi de dahil olmak üzere ABD yönetimleri ile gelecekte herhangi bir diplomatik görüşmede bulunmaya meyilli olur mu? Bilhassa İsrail'e olan mutlak desteği göz önüne alındığında, ABD'nin dürüst bir aracı olduğu fikri uzun zamandır sorgulanırken, bugünkü eylemleri bu fikri tam anlamıyla paramparça ediyor.
Donald Trump, emlak dünyasında şüpheli iş uygulamalarıyla ünlendi. İlk döneminde Beyaz Saray'a girdiğinde, bu alışkanlıkları bir nebze olsun dizginleyebilecek profesyonellerle çevriliydi. İkinci döneminde ise yakın çevresi pozisyonlarını neredeyse yalnızca Trump'a olan mutlak sadakatleri sayesinde koruyor. Yönetiminin hem içeride hem de uluslararası alandaki yaklaşımı, gittikçe Trump'ın kişisel değerlerini yansıtıyor.