İran Hint Okyanusu’nda milli füzeleri ile deniz tatbikatı gerçekleştirdi

İran, milli füzeleri ile gerçekleştirdiği deniz tatbikatı sırasında belirsiz bir yerden balistik füze fırlatıldı (AFP)
İran, milli füzeleri ile gerçekleştirdiği deniz tatbikatı sırasında belirsiz bir yerden balistik füze fırlatıldı (AFP)
TT

İran Hint Okyanusu’nda milli füzeleri ile deniz tatbikatı gerçekleştirdi

İran, milli füzeleri ile gerçekleştirdiği deniz tatbikatı sırasında belirsiz bir yerden balistik füze fırlatıldı (AFP)
İran, milli füzeleri ile gerçekleştirdiği deniz tatbikatı sırasında belirsiz bir yerden balistik füze fırlatıldı (AFP)

İran, dün, Hint Okyanusu'nda milli füzeleri ile gerçekleştirdiği deniz tatbikatına devam etti. Tahran, tatbikatta kullandığı balistik füzelerin bin 800 km derinliğindeki hedefleri vurma başarısını duyurdu. Avrupa ülkeleri, iki gün önce, İran'ın uranyum metal üretimi üzerine çalışma yapacağına dair açıklamasını kınamış ve nükleer anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerinden daha fazla geri çekilme teşkil edecek adımlara devam etmeme çağrısında bulunmuştu.
AFP’nin aktardığına göre, İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) internet sitesinde, dün, Hint Okyanusu'nda gerçekleştirilen tatbikatta temsili düşman hedeflerini vurmak için balistik füzelerin kullanıldığını duyurdu. DMO medya birimi Sepah News’te yayınlanan bir açıklamada, "farklı sınıftaki füzelerin" temsili düşman gemilerini "hedef aldığı" ve onları bin 800 km uzaktan imha ettiği belirtildi.
Sepah News’ten yapılan açıklamada deniz tatbikatların ülkenin merkez bölgesinde yapıldığı ve temsili düşman hedeflerinin "Hint Okyanusu'nun kuzeyinde" vurulduğu aktarıldı. İran Devlet Televizyonu’nun web sitesinde yayınlanan görüntülerde, Kebir Çölü’nden en az iki roketin atıldığı ve denizdeki bir hedefi vurduğu görüldü.
Tatbikatın ikinci gününde İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İran Devrim Muhafızları Genel Komutanı General Hüseyin Selami ve İran Devrim Muhafızları'nın hava gücünü yöneten Emir Ali Hacızade hazır bulundu.
Sepah News'in aktardığına göre Selami, "Savunma politikaları ve stratejilerindeki en önemli hedeflerimizden biri uzun menzilli balistik füzeler kullanan uçak gemileri ve savaş gemileri de dahil düşman gemilerini hedef alabilmektir" dedi.
Sepah News'in aktardığına göre denizdeki hedefleri vurmak için füzelerin kullanıldığını söyleyen Bakıri, ”Düşmanlardan herhangi biri milli çıkarlarımıza, deniz ticaret yollarımıza ve topraklarımıza yönelik kötü niyetli olduğunu gösterirse, onları füzelerimizle yok edeceğimizi belirtiriz. Kimseye saldırma gibi bir hedefimiz yok ancak ülkemizin hedef alınması halinde sert karşılık veririz" diye konuştu.
Öte yandan DMO, "Büyük Peygamber 15" adıyla gerçekleştirilen askeri tatbikatta balistik füze ve insansız hava araçlarıyla (İHA) geniş çaplı bir askeri tatbikat başlatmıştı. DMO’dan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Tatbikatta, İHA’lar füze savunma sistemlerini hedef almak için kullanılmış ve Zulfikar, Zelzal ve Dezful gibi "yeni nesil" balistik füzeler fırlatılmıştır. Füzeler "ayrı savaş başlıkları ile donatılmış ve havadan yönlendirilebilecek özellikte tasarlanmıştır. Ayrıca düşmanın füze savunma sistemlerine de nüfuz edebilir.”
DMO tarafından yürütülen füze tatbikatları, İran silahlı kuvvetleri tarafından iki haftadan kısa bir süre içinde gerçekleştirilen üçüncü askeri eğitim oldu. Bundan önce İran Donanması tarafından Çarşamba ve Perşembe günleri Umman Körfezi'nde bir tatbikat gerçekleştirmiş, 5 ve 6 Ocak'ta ise DMO çeşitli İHA'lar ile tatbikat yürütmüştür.
Bu tatbikatlar, İran'a karşı "azami baskı" politikasını benimseyen Başkan Donald Trump'ın son günlerinde ABD ile artan gerilimin ışığında geliyor.
Tahran ve Washington arasındaki on yıllardır süren ilişkiler, Trump döneminde ek gerilime tanık oldu. İki ülke, özellikle 2020'nin başlarında Bağdat'ta İranlı General Kasım Süleymani'nin ABD hava saldırısıyla öldürülmesinden sonra, 2019 yazından bu yana iki kez doğrudan askeri çatışmanın eşiğine geldi.
ABD Başkanı seçilen Joe Biden resmi olarak bu ayın yirmisinde görevini devralacak.
Avrupalı güçler, dün, bir araştırma reaktörü için uranyuma dayalı yakıt üretmeye başlayan İran'a uyarılarda bulundu.
Reuters haber ajansının aktardığına göre Fransa, İngiltere ve Almanya, bunun 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayla çeliştiğini belirterek, sivil çıkarları olmadığını ve tehlikeli askeri boyutlar içerdiğini vurguladı.
Söz konusu üç ülke tarafından yapılan ortak açıklamada şu ifadelere yer verildi: "İran'ı bu faaliyeti sona erdirmeye ve Ortak Kapsamlı Eylem Planı (İran nükleer anlaşması) kapsamındaki yükümlülüklerine gecikmeden tam olarak uymaya şiddetle çağırıyoruz.”
İran, 2015 yılında altı büyük güçle (Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin) nükleer programı ile ilgili bir anlaşma imzalandı. Barışçıl olması planlanan anlaşma ile İran'ın faaliyetlerinin seviyesini düşürerek nükleer silah geliştirmeye çalışmaması hedeflendi. İran ise bunun karşılığında kendisine uygulanan ekonomik yaptırımların çoğunun kaldırılmasını talep ediyor.
Diğer yandan ABD Başkanı Donald Trump, ülkesini 2018 anlaşmasından çekerek İran'a yeniden ekonomik yaptırımlar uyguladı. Buna karşılık İran, 2019 itibarıyla anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerine uymayı kademeli olarak bıraktı.
İran, Çarşamba günü, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA), reaktörlerden biri için yakıt olarak uranyum metali üretimini ilerlettiğini bildirdi.
Fransa, İngiltere ve Almanya tarafından konuyla ilgili yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Almanya, Fransa ve İngiltere hükümetleri olarak bizler, İran'ın uranyum metali üretmeye hazırlandığını duyurması konusundaki derin kaygımızı ifade ediyoruz.”
Uranyum metali nükleer silah üretiminde de kullanılabileceğinden, bu konu hassas olarak görülüyor. İran ile nükleer dosyasıyla ilgili 2015 yılında imzalanan anlaşma "plütonyum veya uranyum minerallerinin üretimini veya bulundurulmasını" yasaklıyor.
Söz konusu anlaşmaya göre İran on yıl sonra uranyum bazlı yakıtın "az miktarda" üretimi üzerine araştırmalar başlatabilecek. Ancak bu sadece anlaşmanın diğer taraflarının rızası ile gerçekleşebilir.
İran, daha önce, nükleer anlaşmanın taraflarının yükümlülüklerini yerine getirmesi halinde hızlı bir şekilde yükümlülüklerine döneceğini bildirmişti.



Washington’da alışılmadık diplomasi: Trump ve İş İnsanları

Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
TT

Washington’da alışılmadık diplomasi: Trump ve İş İnsanları

Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)
Witkoff, Berlin’de 15 Aralık 2025 (AP)

ABD Başkanı Donald Trump, ikinci başkanlık döneminde Beyaz Saray’a önceki başkanların benimsediği geleneksel Amerikan politikaları ve uluslararası teamüllerin dışına çıktı. Bu kez, ilk döneminden farklı olarak özenle seçtiği ekibi; özellikle dış politika ve diplomasi alanında, alışılmışın dışında, siyasetten uzak isimlerden oluşuyor. Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel çizgisini temsil eden Dışişleri Bakanı Marco Rubio dışında, Trump’ın diplomasisi büyük ölçüde özel temsilcilere ve aileye yakın isimlere dayanıyor.

“Her şeyin elçisi” Steve Witkoff’tan Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’a, Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya’dan Afrika ve Arap İşleri Kıdemli Danışmanı Massad Boulos’a, hatta Gazze anlaşmasıyla yeniden sahneye çıkan Jared Kushner’a kadar bu isimler, Trump yönetiminin uluslararası krizleri çözme çabalarının vitrini durumunda. Ortak özellikleri ise diplomatik deneyimden yoksun olmaları. Bu durum, uluslararası siyasetin en tecrübeli isimlerini bile zorlayan krizlerde ne kadar etkili olabilecekleri konusunda soru işaretleri doğuruyor.

“Her şeyin elçisi” Witkoff

Ancak geleneklere meydan okumak, Trump’ın ikinci döneminin ayırt edici özelliği oldu. Bu çerçevede, Trump’ın yakın arkadaşı ve golf partneri olan iş insanı Steve Witkoff, şüpheyle yaklaşanları şaşırttı. Gazze’de ateşkes görüşmelerinin ön saflarında yer alan Witkoff, alışılmış diplomatik kalıpların dışına çıkarak, ABD’nin terör örgütü olarak tanıdığı Hamas ile doğrudan temas kurdu; tartışmalı isimlerle birebir görüşmeler yaptı ve sıra dışı açıklamalarda bulundu.

hy
Witkoff, Kushner ve Marco Rubio, 30 Kasım 2025’te Florida’da Ukrayna heyetiyle bir araya geldi (Reuters)

Bunların en dikkat çekeni, Hamas temsilcisi Halil el-Hayya’nın oğlunun İsrail saldırısında hayatını kaybetmesi üzerine yaptığı açıklamaydı. Witkoff, görüşme sonrası “Oğlunu kaybettiği için kendisine taziyelerimizi sunduk. Ben de bir oğlumu kaybettim; artık çok zor bir kulübün üyeleriyiz: Evlatlarını toprağa veren babalar” ifadelerini kullandı. Bu sözler, Witkoff’un aşırı doz nedeniyle hayatını kaybeden oğluna atıfta bulunuyordu. ABD’nin geleneksel, ölçülü söylemiyle bağdaşmayan bu açıklamanın, Hamas ile İsrail arasında ateşkes sağlanmasında etkili olduğu savunuluyor.

Üç yılı aşkın süredir devam eden Rusya-Ukrayna savaşını sona erdirmek için çaba gösteren Witkoff Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile yoğun temaslar yürütüyor. Hedefi, Trump’ın seçim kampanyasında vaat ettiği siyasi zaferi kazandırmak ve ona “barış başkanı” unvanını takmak.

Massad Boulos: Damadın babası

Trump yönetiminin ilgisi yalnızca Ortadoğu ile sınırlı değil. Afrika’daki kronik çatışmalar da gündemde ve bu dosya, Trump’ın damadının babası olan Massad Boulos’a emanet. Lübnan kökenli, Nijerya’da eski bir otomobil tüccarı olan Boulos, Michigan eyaletinde Trump’ın seçim başarısında önemli rol oynadı. Aile bağları sayesinde atandığı bu görev, Senato onayı gerektirmiyor.

fgty
ABD Başkanı Donald Trump'ın Arap ve Afrika işleri danışmanı Massad Boulos (New York Times)

Boulos’un görevleri Dışişleri Bakanlığı ile Beyaz Saray arasında dağılmış durumda ve bu da zaman zaman kurumsal karmaşaya yol açıyor. Analistler, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun aynı zamanda geçici Ulusal Güvenlik Danışmanı olmasının, yetki paylaşımını daha da zorlaştırdığını söylüyor. Buna rağmen Boulos, Kongo ile Ruanda arasında bir barış anlaşmasına katkı sağladı. Trump, bu anlaşmanın imza törenine Washington’da bizzat başkanlık etti. Ancak sahadaki çatışmaların sürmesi, anlaşmanın kırılganlığını ortaya koyuyor.

Sudan dosyasında henüz sonuç alınamaması, Boulos’un etkinliğine yönelik soru işaretlerini artırdı. Şarku’l Avsat’a göre, Trump’ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Washington ziyareti sırasında sürece doğrudan müdahil olacağını açıklaması ve Rubio’nun “Başkan bu konuyla şahsen ilgileniyor” sözleri, bazı başkentlerde Boulos’un devre dışı bırakıldığı şeklinde okundu. Buna rağmen Washington’da hâkim görüş, Trump ailesine yakın isimlerin perde arkasındaki etkisini koruduğu yönünde.

Kushner ve “çıkar çatışması” tartışması

Bunun en somut örneği, resmi bir görevi olmamasına rağmen Gazze görüşmelerinde aktif rol alan Jared Kushner’in yeniden sahneye çıkması. Kushner, Rusya-Ukrayna dosyasında da perde arkasında etkili. Kendisi ve diğer sıra dışı elçiler, sık sık çıkar çatışması eleştirilerine maruz kalıyor.

ghyju
Jared Kushner (Reuters)

Kushner bu eleştirilere, “Bazılarının çıkar çatışması dediğine biz, Steve (Witkoff) ve ben, dünya genelinde sahip olduğumuz güvenilir ilişkiler ve deneyim diyoruz” yanıtını veriyor.

Tom Barrack ve “diplomatik olmayan” üslup

Trump’ın kendisi de siyasetten gelmeyen bir iş insanıydı ve bürokrasiye, hatta “derin devlete” savaş açtığını açıkça ilan etmişti. Bu çizgi, Suriye Özel Temsilcisi ve aynı zamanda Anakara Büyükelçisi olan Tom Barrack’ta da görülüyor.

fgth
Tom Barrack,  Katar'daki Doha Forumu'na katıldı (AFP)

 Senato onayından geçen nadir isimlerden biri olan Barrack, Lübnanlı gazetecilere yönelik “hayvani davranışlar” ifadesiyle tepki çekmiş, sonradan özür dilemişti. Ancak bu tür çıkışlar, onun diplomatik teamüllerden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Buna rağmen, Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’deki sürecin yönetilmesinde ve yaptırımların kaldırılmasında önemli rol oynadı.

Esrar ticareti yapan Irak elçisi

Listenin son halkası, Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya. Michiganlı, Irak-Keldani kökenli bir iş insanı olan Savaya, eyalette yasal marihuana ticareti yapıyor. Ekim ayında bu göreve atanması, hem ABD içinde hem de dışında şaşkınlık yarattı. Irak’ın karmaşık dosyalarını yönetecek siyasi deneyime sahip olmadığı eleştirileri yapılırken, destekçileri onun alışılmışın dışında yöntemlerle başarı sağlayabileceğini savunuyor.

Bu görüşe örnek olarak, Irak’taki İran yanlısı bir milis grup tarafından kaçırılan İsrailli akademisyen Elizabeth Tsurkov’un açıklamaları gösteriliyor. Tsurkov, serbest bırakılmasının ardından Savaya’nın atanmasını memnuniyetle karşıladığını belirterek, “Mark, İran’a hizmet eden ve Irak’ın egemenliğini zayıflatmak isteyenler için çok kötü bir haber” ifadelerini kullandı.

Sonuç olarak soru şu: İş insanları, politikacıların başaramadığını başarabilecek mi, yoksa bürokrasinin sert duvarına mı çarpacaklar?


İsrail-Türkiye söylemlerinde gerilim artıyor... Amaç karşılıklı bir anlaşma mı?

İsrail Başbakanı Binjyamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 22 Aralık'ta İsrail'de gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)
İsrail Başbakanı Binjyamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 22 Aralık'ta İsrail'de gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)
TT

İsrail-Türkiye söylemlerinde gerilim artıyor... Amaç karşılıklı bir anlaşma mı?

İsrail Başbakanı Binjyamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 22 Aralık'ta İsrail'de gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)
İsrail Başbakanı Binjyamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, 22 Aralık'ta İsrail'de gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

İsrail ve Türkiye arasındaki giderek tırmanan siyasi söylemlere ve Ege Denizi'ndeki siyasi ve askeri faaliyetlere eşlik eden karşılıklı imalara rağmen, bazıları bunu özellikle Suriye ve Gazze'de "çıkar paylaşımı anlaşması" yapılması yönünde bir baskının parçası olarak gördü ve savaş veya askeri çatışma uçurumuna sürüklenme olasılığını ortadan kaldırmayı amaçladı.

İsrail'deki siyasi kaynaklar, özellikle ABD başkanlığı döneminde Donald Trump'ın her iki tarafla da bilinen güçlü bağları göz önüne alındığında, her iki tarafın da çatışmaya dönüşmesini önleyen denge ve denetleme mekanizmalarını nasıl harekete geçireceğini bildiğini söyledi.

Ancak, İsrail Dışişleri Bakanlığı eski Genel Direktörü ve Türkiye eski büyükelçisi deneyimli diplomat Alon Liel, iki taraf arasındaki derin düşmanlığın, ilişkilerin bozulmasına yol açacak bir hataya veya yanlış hesaplamaya neden olabileceği konusunda uyardı.

cdfgt
Türk savaş gemileri, 23 Aralık'ta Akdeniz'de bir eğitim tatbikatında (Savunma Bakanlığı- X)

İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile üçlü bir ittifak kurmak için adımlar atmıştı; bu adımlar arasında ortak askeri tatbikatlar da yer alıyordu. Bu girişimler, geçen pazartesi günü Batı Kudüs'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis arasında yapılan bir görüşmeyle sonuçlanmıştı.

Görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında Netanyahu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a üstü kapalı bir gönderme yaparak şunları söyledi: “Ülkemizde imparatorluklar kurmayı ve egemenlik kurmayı hayal edenlere diyorum ki: Unutun bunu. Bu olmayacak. Bunu aklınızdan bile geçirmeyin. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek kapasitedeyiz, iş birliği ise yeteneklerimizi güçlendiriyor.”

Bu sözler, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile iş birliğinin Türkiye'ye karşı mı yöneltildiği sorusuna yanıt olarak geldi. Netanyahu, “Kimseyi kızdırmak istemiyoruz” dedi ve ekledi: “Geçmişte imparatorluklar bizi işgal etti ve eğer birileri hala böyle niyetler besliyorsa, bunu unutsunlar.”

wewrf
22 Aralık'ta İsrail'de Netanyahu, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ve Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis arasında gerçekleşen görüşmelerden, (DPA)

Netanyahu, bu tür bölgesel ittifakların amacına ilişkin olarak şunları söyledi: “Belirli alanlarda kendimizi önemli bir bölgesel güç olarak kabul ettirdik. Bu bizi birçok ülkeye yaklaştırıyor. Bize geliyorlar çünkü önemli bir ilkeyi kavramış durumdalar: İttifaklar güçlülerle kurulur, zayıflarla değil; barış da güçlülerle sağlanır, zayıflarla değil.”

Bir numaralı tehdit

Netanyahu, F-35 hayalet savaş uçaklarının Türkiye'ye satışı ve diğer Hava Kuvvetleri alımlarıyla ilgili olarak Trump'a doğrudan bir mesaj daha iletti ve şunları söyledi: “İsrail'in Ortadoğu'daki hava üstünlüğünün ulusal güvenliğimizin temel taşı olduğunu açıkça belirtmek istiyorum.”

Üçlü zirveden bir gün sonra, Yeni Şafak gazetesi, kışkırtıcı bir başlıkla manşetinde bir makale yayınladı: “Bugünden İtibaren İsrail Bir Numaralı Tehdittir.”

Makalede, rejim güçleri ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak bilinen Kürt güçleri arasında Halep'te yaşanan çatışma ve zirve, düşmanlığın tezahürleri olarak gösterildi. Ayrıca, İsrail'in zirveyi, Suriye'deki Türk heyetini zor durumda bırakmak amacıyla Kürt güçlerini "harekete geçirmek" için kullandığı belirtildi.

Gazete, "Tüm Türk güvenlik kurumları İsrail'i büyük bir tehdit olarak görüyor" diyerek, bundan böyle İsrail'i "birincil tehdit" olarak görecek hükümet kurumlarını da belirledi: Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT).

Türkiye'nin resmi cevabı

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çarşamba günü iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) il başkanlarının toplantısında İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs'a hitaben yaptığı konuşmada, "Herkes bilsin ki, kimsenin haklarını gasp etmeyeceğiz, kimsenin de bizim haklarımızı gasp etmesine izin vermeyeceğiz" dedi.

Sözlerine şöyle devam etti: "Tarihi ilkelerimize bağlı kalmaya, uzun yıllara dayanan tecrübemiz ve geleneklerimiz doğrultusunda, onur, bilgelik, akıl ve soğukkanlılıkla hareket etmeye devam edeceğiz ve provokasyonlara boyun eğmeyeceğiz."

dfgt
Erdoğan, 24 Aralık'ta Ankara'da düzenlenen Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada (Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Türkiye Savunma Bakanlığı, pazartesi günü yapılan zirvenin ardından üç tarafın yaptığı iş birliği girişimlerini ve açıklamalarını yakından takip ettiğini belirtti. Bakanlık sözcüsü Zeki Aktürk, Türkiye'nin bölgede istikrarın korunmasına ve diyaloğun sürdürülmesine olan bağlılığının devam ettiğini vurguladı.

Aktürk, perşembe günü Savunma Bakanlığı'nın haftalık brifinginde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin NATO çerçevesindeki ittifak ilişkilerine dayanarak Ege ve Doğu Akdeniz'de yapıcı diyaloğu desteklediğini söyledi.

Ancak sözlerine şöyle devam etti: “İttifakın ruhuna aykırı adımların sahadaki durumu değiştirmeyeceği ve Türkiye'nin (uluslararası alanda tanınmayan) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin güvenliği ve hakları konusundaki tutumunun açık ve sarsılmaz olduğu, Türkiye'nin Kıbrıs adası müzakerelerinde garantörlerden biri olarak kendisine verilen yetkileri kullanmaktan çekinmeyeceği anlaşılmalıdır.”

cdfg
Savunma Bakanlığı sözcüsü Zeki Aktürk, perşembe günü Ankara'da düzenlediği basın toplantısında (Türk Savunma Bakanlığı- X)

Sözlerine şöyle devam etti: "Ege ve Doğu Akdeniz'deki gerilimleri tırmandıran taraf Türkiye değil, oldubitti dayatmayı amaçlayan dışlayıcı ve tek taraflı adımlar ve yaklaşımdır. Türkiye ise bölgenin bir çatışma alanı değil, iş birliği ve istikrar havzası olmasını tercih etmektedir."

İstenen anlaşma

Şarku’l Avsat’ın, İbranice yayın yapan Ynet haber sitesinden aktardığına göre İsrail'in Türkiye uzmanı Liel, “Türkiye'nin savaşa hazırlandığını biliyorum. Hava savunmalarını güçlendirme, hava kuvvetlerini takviye etme ve bu amaçla büyük bütçeler ayırma biçimlerinde hazırlıklarını görüyorum. Bizden gelebilecek bir saldırı olasılığından gerçekten çok korkuyorlar ve bunu çok ciddiye alıyorlar” ifadelerini kullandı.

Türklerin “silahlandırdıklarını ve hava kuvvetlerini tamamen elden geçirdiklerini” belirten Liel, sözlerine şöyle devam etti: “Güçlü bir donanmaları ve kara kuvvetleri var ve insansız hava aracı üretimlerini ikiye katlıyorlar.”

Sözlerine şöyle devam etti: “Suriye ile bir anlaşmaya varamazsak, ilk askeri çatışmalar Suriye topraklarında yaşanacak. Erdoğan İsrail topraklarına saldırmaya cesaret edemez, biz de Türkiye'ye saldırmaya cesaret edemeyiz. Ancak her iki ülkenin de Suriye'de ordusu var ve Suriyeliler ve Amerikalılarla üçlü veya dörtlü bir anlaşmaya varamazsak, Türkiye ile yakında olaylar yaşanacak.”

Liel'in tahminine göre, Amerika Birleşik Devletleri'ne gelince, Washington artık geçmiştekinin aksine İsrail-Türkiye anlaşmazlığı konusunda panik yapmıyor ve her iki tarafın da İsrail'in Gazze'de Türkiye'nin rolünü, Türkiye'nin de Suriye'de İsrail'in rolünü kabul edeceği bir anlaşmaya varılması için baskı uyguladığını görüyor.

Son zamanlarda, Doğu Akdeniz'deki hareketlilikle ilgili olarak Yunanistan ve İsrail'den haberler dolaşıyor ve İsrail'in, stratejik askeri iş birliğini güçlendirmek ve özellikle Türkiye'nin Suriye'ye hava savunma sistemleri konuşlandırması, Gazze'deki çokuluslu güce katılma girişiminde bulunması ve Libya'daki iki rakip hükümetle yeni denizcilik anlaşmaları yapmak için görüşmeler yürütmesi gibi bölgesel etkisini güçlendirme çabalarına karşı, üç ülkenin silahlı kuvvetlerinden birliklerden oluşan ortak bir hızlı müdahale gücü kurma olasılığını değerlendirdiği belirtiliyor.


Venezuela, Maduro'nun seçimini protesto ettikleri gerekçesiyle tutuklanan 60 mahkumu serbest bıraktı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Karakas'ın San Agustin mahallesinde düzenlenen bir Noel kutlamasına katıldı (Reuters)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Karakas'ın San Agustin mahallesinde düzenlenen bir Noel kutlamasına katıldı (Reuters)
TT

Venezuela, Maduro'nun seçimini protesto ettikleri gerekçesiyle tutuklanan 60 mahkumu serbest bıraktı

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Karakas'ın San Agustin mahallesinde düzenlenen bir Noel kutlamasına katıldı (Reuters)
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, Karakas'ın San Agustin mahallesinde düzenlenen bir Noel kutlamasına katıldı (Reuters)

Bir insan hakları örgütüne göre Venezuela yetkilileri dün, Nicolás Maduro'nun yeniden cumhurbaşkanı seçilmesine karşı 2024'te düzenlenen protestolar sırasında tutuklanan en az 60 mahkumu serbest bıraktı.

Geçtiğimiz temmuz ayında, hile iddialarıyla gölgelenen ve Maduro'nun üçüncü kez cumhurbaşkanı seçildiği cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Venezuela'da büyük gösteriler patlak vermişti. Yetkililer yaklaşık 2 bin 400 kişiyi tutuklamış, daha sonra bunların yaklaşık 2 binini serbest bırakmıştı.

xdfgthy
Protestocular, 9 Ocak 2025'te Başkan Maduro'nun göreve başlamasının arifesinde Karakas'ta düzenlenen bir gösteride tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını talep etti (AFP)

Yerel STK For Penal'in son verilerine göre Venezuela hapishanelerinde yaklaşık 900 siyasi tutuklu bulunuyor.

İnsan hakları aktivistleri ve siyasi tutukluların yakınlarını içeren Siyasi Tutukluların Özgürlüğü Komitesi'ne göre, tutukluların serbest bırakılması Noel Günü'nden itibaren başladı.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre komitenin başkanı Andreina Baduel, "Keyfi olarak asla gözaltına alınmaması gereken 60'tan fazla Venezuelalının serbest bırakılmasını kutluyoruz" ifadelerini kullandı.

"Tamamen özgür olmasalar da onların özgürlüğü ve tüm siyasi tutukluların tam özgürlüğü için çalışmaya devam edeceğiz," diye ekledi.

Tutukluların yakınlarına göre, tutuklular başkent Karakas'tan yaklaşık 134 kilometre uzaklıktaki Aragua eyaletindeki Tocorón yüksek güvenlikli hapishanesinde tutuluyordu.

Baduel, babası General Raul Isaias Baduel'in 2021'de hapishanede öldüğünü ve merhum Cumhurbaşkanı Hugo Chavez'in eski bir müttefiki olduğunu belirterek, "Binden fazla siyasi tutuklunun ailesi olduğunu unutmamalıyız" dedi.