Dijital platformlar sinema salonlarının yerini tutabilir mi?

Kolaj: Independent Türkçe
Kolaj: Independent Türkçe
TT

Dijital platformlar sinema salonlarının yerini tutabilir mi?

Kolaj: Independent Türkçe
Kolaj: Independent Türkçe

Sinema salonları işletmecilerinin karşılaştığı sıkıntılar, aslında yeni değil.
Özellikle son yıllarda yüksek kiralar, teknolojinin sürekli gelişmesi nedeniyle sistem maliyetinin gerektirdiği yatırımın yüksekliği, reklam sürelerinin azalması, hasılattan direkt alınan eğlence vergisi gibi nedenlerle kârlılığın düşmesinin yanı sıra tüketicilerin dijital platformlara ilgisi, evde film izlemenin konforu, izleyicilerin gelir seviyesinde azalma gibi faktörler, seyirci sayısında sert düşüşe neden oldu.
Halihazırda dar boğazda olan sinema salonları, bir darbe de koronavirüs salgını nedeniyle aldı.

Sinema seyircisi sayısı 9 milyon azaldı
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan "Sinema ve Tiyatro İstatistikleri 2019" bültenine göre, ülke genelinde sinema seyircisi sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 12,8 azalarak 56 milyon 479 bin 209'a düştü.
2019'da yerli film seyirci sayısı yüzde 17,5 azalışla 32 milyon 331 bin 764 kişi olurken, yabancı film seyirci sayısı yüzde 5,6 azalarak 24 milyon 147 bin 445 kişiye geriledi.

Sinema salonlarının sayısı yüzde 1,1 azaldı
TÜİK verilerine göre 2018'de 2 bin 858 olan sinema salonu sayısı, 2019 yılında yüzde 1,1 azalarak 2 bin 826'ya düştü. Asıl düşüş ise bu yıl açıklanacak olan 2020 verilerinde görülecek.

İstanbul'da bir devir kapandı
Geçen yıl kapananlar arasında Rexx gibi kült salonlar da yerini aldı. Kimi 30, kimi 50 yılı aşkın süredir sinemaseverlere hizmet veren, kentin sembolik mekanlarından olan bu sinemalar, mali sorunlar nedeniyle faaliyetlerine son verirken, 'kentin kültürel yaşamından bir parçanın koptuğu' yorumları yapıldı.
Salgın nedeniyle aylarca kapalı kalan 2 bin 826 sinema salonunun yaklaşık 300'ü geçtiğimiz yıl faaliyetlerine son verdi.
Bu yıl da yine yüzlercesinin kapanması bekleniyor.

Dijital devrim sinema salonlarının sonu mu olacak?
Sinema salonlarının geleceğine ilişkin ise iki farklı görüş bulunuyor.
Salgın sona erse de salonların iş yapamayacağı ve artık dijital platformların sinemanın pabucunu dama atacağını savunanlar kadar, tüm olumsuzluklara rağmen sinema salonlarının tahtından edilemeyeceği görüşünü paylaşanlar var.

Pandemi sonrasında beyaz perdeyi neler bekliyor?
Sinema salonu işletmecileri Cenk Sezgin ve İrfan Demirkol ile "Ekonomik sıkıntılar, mısır krizi, koronavirüs gibi nedenlerle çıkmaza giren sinema salonları, salgın sonrası özlenen günlerine döner mi yoksa halkın gelir düzeyinin düşmesi, dijital platformlara ilgi faktörler bir devrin kapanmasına mı yok açar?" sorusuna yanıt aradık.

"10 aydır süreci kör topal idare ettiriyoruz"
Salgının etkilerinin ortadan kalkmasıyla salonlar yeniden açılsa da, yüzlercesinin faaliyetlerini sonlandıracağını ve kapanmaların peşi sıra geleceğini ifade eden Cinemarine sinemalarının sahibi Cenk Sezgin'e göre, sektörün bu durumu kaldırması zorlaşsa da dijital platformların sinema salonlarının yerini alması mümkün değil.
Türkiye'deki sinema salonlarından yaklaşık 600'ünün salgının etkilerinin kontrol altına alındığı yaz aylarında kapılarını açtığını, kasım ayı ortasında ise yeniden kapandığını belirten Sezgin, "2 aydır yine kapalıyız, öncesinde de 5 ay kapalı kaldık. Toplamda 10 aydır süreci kör topal idare ettiriyoruz" dedi.

"Geçen sene 300 civarında salon kapandı"
Bazı sinema işletmelerinin bir daha açılmamak üzere kapandığını belirten Cenk Sezgin, geçen sene 70'e yakın işletmenin (300 civarında salon) kapandığını, bunların arasında İstanbul Kadıköy'de Rexx, Zeytinburnu'nda Olivium, Ataşehir'de Novada gibi salonların yanı sıra Konya, Trabzon ve Ankara gibi kentlerdeki işletmelerin bulunduğunu anlattı.

"Dijital platformlar, sinema salonlarını yok edemez"
Dijital platformların sinema salonlarının pabucunu dama atacağı, salgın bitse bile salonların iş yapamayacağı şeklindeki görüşe katılmadığını belirten Sezgin, şu yorumu yaptı:
Dijital platformlar sinemanın yerini dolduramaz. Biz sinema profesyonelleri olarak böyle düşünüyoruz. 1980'lerden itibaren benzer zorluklar yaşandı. Sektör, video kasetler, korsan CD'lerle ciddi yara aldı. Sinemalarda iş yüzde 90 oranında düştü. O dönemde Eşkıya ve İstanbul Kanatlarımın Altında gibi filmlerle sinema yeniden canlandı. Kaldı ki dijital platformlar, yerli ve yabancı pek çok filmi içermiyor. Türkiye'de senede 500 civarında film vizyona girer. Dijital platformlardaki güncel film sayısı ise 60'ı bulmaz. Dijital platformlar, sinema salonlarını yok edemez.

"Yüksek bütçeli filmler çekildiği sürece tercih sinema salonları olur"
Dijital platformlar, filmleri bir bedel karşılığında satın alsa da yapımcıların payına düşük bir miktarın düştüğünü belirten Sezgin'e göre yüksek bütçeli, yüksek seyirci sayısı hedefleyen, iddialı filmler çekildiği sürece sinema salonları cazibe merkezi olarak etkisini sürdürecek. Yapımcılar, ortalama 50 bin seyirci hedeflenen, düşük bütçeli filmler için dijitali tercih edecek. Böylelikle önce sinemada gösterilip gişe getirisi sağlanan, sonrasında dijitale satılan, en sonunda da herkese açık televizyon kanallarında (free TV) gösterilen filmlerden maksimum getiri sağlanacak.
Vizyona giren bir filmin dijital platformda yayınlanması için en az 5 ay geçmesi gerektiğine ilişkin bakanlık kararına da değinen Sezgin, geçen sene filmini tamamlayan yapımcıların salgın nedeniyle ekonomik gerekçelerle işlerini dijital bir platforma satmak zorunda kalındığını ifade etti.

"Her dijital platform ayrı abonelik gerektiriyor"
Sinema Yatırımcıları Derneği'nin (SİSAY) eski başkanlarından Cenk Sezgin'e göre dijital platformların bir diğer handikabı ise abonelik ücretleri.
Türkiye'de Netflix, Digitürk, D-Smart, BluTV, Puhu, Gain ve Exxen olmak üzere 7 platform bulunduğuna ve her biri için ayrı abonelik gerektiğine dikkati çeken Sezgin, filmlerin ortak paydada buluşabileceği tek alanın sinema salonları olduğunu belirterek, izleyicilerin dilediği filmi seçip parasını ödeyip izlemeyi tercih edeceğini dile getirdi:
Sinema abonelik gerektirmiyor. Filmi tek bir kaynakta, sinema perdesinde izlemek dururken, ayrı ayrı abonelik, seyirci açısından handikap. ABD'de de dijital platformlara olan rağbetin geriye dönmesi en büyük handikap olarak görülüyor.
Diğer taraftan Oscar'a aday olup ödülle dönen Roma filmi ve benzeri yapımların platformlara prestij kazandırdığına da değinen Cenk Sezgin, her şeye rağmen pandeminin etkileri ortadan kalktıktan sonra çok kısa sürede bireylerin yeniden sinemaya adapte olacağına inandığını da sözlerine ekledi.

"Sinemada alınan keyif, dijitalden alınmaz"
Dijital platformların sinema salonlarının yerini tutmak bir yana, aynı kategoride bile değerlendirilmesinin yanlış olduğunu savunan Cenk Sezgin, "Aynı sıklette bile değiller. Sinemada alınan keyif, dijitalden alınmaz" yorumunu yaptı.

"Evde filmi izlersiniz, sinemada o filmi yaşarsınız"
Sinema salonlarının bir sosyal ortam oluşturma, bireylerle iletişim ve bağ kurma potansiyellerinin bulunduğuna da değinen Sezgin, dijital platformların konforu büyük olsa da sinema salonu ambiyansını sağlayamadığını iddia etti ve ekledi:
Evde filmi izlersiniz, sinemada o filmi yaşarsınız…
Son olarak Sezgin, salgın sonrası sinema işletmecilerinin ayrı şekilde değil de toplu bir açılış yaparak, kamuda algı oluşturup güven sağlamasının da etkili olacağını ifade etti.

"Normal hayatlarımıza döndüğümüzde sinema salonlarının ve sinema sektörünün özlenmiş, güçlenmiş olarak, büyük ilgi göreceklerine inanıyorum"
Büyülü Fener sinemaları işletmecisi İrfan Demirkol'a göre de sinema salonlarının yeri ayrı.
Koronavirüs salgını nedeniyle dünya genelinde bir yıl içinde 2 milyonu aşkın kayıp verildiğine ve pek çok işkolunun etkilendiğine değinen Demirkol, sinema salonlarının ve sektörün özlendiğini ifade etti.

Wonder Woman örneğini veren İrfan Demirkol, şu sözleri söyledi:
Tüm insanlık, tüm sanat dalları etkilendi. İnsanlar kronik hastalıkları ve tedavileri için sağlık kuruluşlarına gitmeye çekiniyor, ameliyatlarını erteliyor. Eğitim kurumları kapalı. İşyerleri kapandı. Milyonlarca insan işsiz ve açlık sınırında. Böylesi bir dönemde sinemaların kapanması ve etkilenmemesi mümkün değildi. Bu kapanmalar, diğer sanat alanları gibi tedbirler kapsamında olacak ve aşılanma ile normal hayatlarımıza döndüğümüzde sinema salonlarının ve sinema sektörünün özlenmiş, güçlenmiş olarak, büyük ilgi göreceklerine inanıyorum. Dünyada somut, taze örnekler de var. ABD'de Aralık 2020 sonunda gösterime giren Wonder Woman 1984 filmi, tam 2 bin 100 sinema salonunda, hem de aynı anda HBO Max'de de girmesine karşın 16.7 Milyon dolarla hafta sonu rekoru kırdı. Koronavirüsün çıkıp yayıldığı Çin'de, tedbirler ne kadar sıkı alınmış ki, Çin yerli filmleriyle ilk 3 günde 198 Milyon dolar hasılat yaparak bir rekor kırdı.

"Ayda kaç yeni film girebiliyor?"
Sinema salonları ile dijital platformları kıyaslamasını istediğimiz İrfan Demirkol, her ikisinin de ayrı mecralar olduğunu ve yerlerinin farklı olduğunu belirtse de dijital devrimin salonların sonu olacağı görüşüne katılmıyor.
Geçmişte de sektörel zorluklar yaşandığına değinen Demirkol, platformların pandemi nedeniyle büyük ilgi gördüğünü savundu.
Demirkol, dijital platformların ülkenin sinemacılarına film yaptırmasını olumlu karşılasa da kısıtlı sayıda yeni film yayınlanabileceğini ve yüksek bütçeli işlerde adresin sinema salonları olacağını da belirtti:
 Gösterim koşulları, tartışmasız teknoloji farkı, ses, görüntü, sosyalleşme, toplu izleme, yeni filmler, galalar, festivaller, kırmızı halı ritüeli. Bunları sinema salonu dışında nasıl hissedebiliriz? Lumiere Kardeşler ilk filmlerini 28 Aralık 1895 Paris'te Grand Cafe'de göstermiş olsalar da 1906'dan beri Sinema filmleri sinema salonlarında gösterilmektedir. Filmlerin önce sinemalarda gösterilmesi, galalar, sanatçılı ön gösterimler, ülke genelinde yaygın dağıtım, sinema sektörü için yaşamsal bir süreçtir. 
S/B, renkli TV'lerin yayına başlamaları sinemalar için en büyük darbe olmuştur. BETA, VHS video kasetler, CD, DVD, BluRay DVD gibi formatlar sinema salonları için ilk çıktıklarında sinema salonlarını olumsuz etkilemişlerdir. Bu mecralar film yapımcıları için dönem dönem iyi kazanç yolu da olmuştur.
Bu kaset ve dijital formatlar sinema salonlarına rakip olup, bazıları kaldırımlara düşüp, korsan olsalar da bir süre sonra ömürlerini tamamlayıp etkileri kayboldu. Dijital platformlar, pandemi öncesi beklenen ilgiyi görmedi. Ama koronavirüs insanları evlere kapatınca, zorunlu beraberlik başladı. Bakalım kaç yıl sürecek dijital merakı...  Geçmişte sinema salonlarında izlediğimiz ya da seyredemediğimiz  filmleri tekrar izlemek için bir fırsat. Film arşivleri ne kadar zengin? Kütüphanesinde neler var? Ayda kaç yeni film girebiliyor? Türkiye TV'lerinde dizi izleyen seyircinin ne kadarı sinema salonlarında film izliyor? Dijital platformların ülke sinemacılarına film yaptırması, tüm sektör için olumlu bir gelişme. Tabii ki bu yapımların bütçeleri, sektöre nasıl paylaştırıldıkları, süreklilikleri önemli konular.

"Yapımcılar, yine büyük bütçeli filmlerini sinema salonları için yapacak"
Sinema sektörünün sanatçısı, yapımcısı, dağıtımcısı, salon işletmecisinin de aralarında bulunduğu tüm bileşenleriyle durum değerlendirmesi yaptığını belirten SİSAY'ın eski başkanlarından Demirkol, sinema salonlarına güvenin sürdüğü yorumunu yaptı:
Pandemi öncesi gösterime girememiş filmler, post prodüksiyonda kalmış, senaryo ve yapım aşamaları süren, gösterim tarihi bekleyen filmler, normal hayata girdiğimizde, tüm sektörü ve sinema seyircilerini mutlu edeceğe benziyor. Sektör, sinema salonlarına güveniyor. Yapımcılar, yine büyük bütçeli filmlerini sinema salonları için yapacak.

Independent Türkçe



Star Trek'in Sanal Güverte'si yapay zekayla yaratıldı

Bilimkurgu serisindeki karakterler görevlere hazırlanmak için Sanal Güverte'yi kullanıyordu (CBS)
Bilimkurgu serisindeki karakterler görevlere hazırlanmak için Sanal Güverte'yi kullanıyordu (CBS)
TT

Star Trek'in Sanal Güverte'si yapay zekayla yaratıldı

Bilimkurgu serisindeki karakterler görevlere hazırlanmak için Sanal Güverte'yi kullanıyordu (CBS)
Bilimkurgu serisindeki karakterler görevlere hazırlanmak için Sanal Güverte'yi kullanıyordu (CBS)

Bilim insanları robotları eğitmek için Star Trek'teki Sanal Güverte'yi (Holodeck) yarattı. Boş bir odada üç boyutlu ortamlar oluşturabilen bu araç, karakterlerin sözlü komutlarıyla çalışıyordu. 

Pensilvanya Üniversitesi'nden araştırmacılar yapay zekayı kullanarak Sanal Güverte'den esinlenen bir sistem tasarladı. Bilimkurgu serisindeki öncüsünün adını taşıyan bu sistem, ChatGPT gibi sohbet botlarının arkasındaki geniş dil modellerinin bilgisini kullanıyor.

Robotları eğitmek için oluşturulan Sanal Güverte, onları dış dünyaya hazırlamaya çalışacak. Robotların önemli görevler üstlenmeden önce karmaşık ortamlarda deneyim kazanması gerektiğinden bu tip sanal ortamlar kritik önem taşıyor. Sim2Real (simulation to reality / simülasyondan gerçekliğe) denen bu eğitim biçimi, robotların gerçek dünyada meydana gelebilecek hasarlar olmadan etrafta gezinme, nesnelere müdahale etme ve beklenmedik olaylara yanıt verme gibi alıştırmalar yapmasına imkan tanıyor.

Fakat bu ortamların yaratılması çok zahmetli ve uzun zaman alıyor. Sanatçılar bu alanları elle çizerken cisimlerin yerinden kullanılan renklere kadar her şeyi tek tek seçiyor. Bu durum sanal ortamların sayısının yanı sıra çeşitliliğinin önünde de engel teşkil ediyor. 

Yapay zekayla çalışan Sanal Güverte ise envai çeşit ortamı basit bir komutla üretebiliyor. Geniş dil modelinin yanı sıra üç boyutlu cisimler içeren veritabanı Objaverse'ü kullanarak detaylı alanlar yaratabiliyor. Örneğin "kedi sahibi bir araştırmacının evini" oluşturması istendiğinde Sanal Güverte önce duvarları ve yerleri yapıyor, sonra da masa ve kedi oyuncakları gibi eşyaları yerleştiriyor. Sistem son olarak nesnelerin yer aldığı alanı sınırlayan plan modülünü kullanıyor. 

Araştırmacılar Sanal Güverte'yi test etmek için yeni sistemi, daha eski ve mekanları manuel tanımlanmış kurallara göre oluşturan ProcTHOR'la kıyasladı. Pennsylvania Üniversitesi Mühendislik Fakültesi öğrencileri, ortamları hangi aracın yarattığını bilmeden iki sistemin ürettiği 120 mekanı değerlendirdi. Öğrenciler Sanal Güverte'nin oluşturduğu ortamları büyük ölçüde daha gerçekçi buldu.

Henüz hakem onayından geçmemiş makalelerin paylaşıldığı ArXiv'de yayımlanan çalışmanın yazarlarından Mark Yatskar şöyle diyor:

Sanal Güverte'nin nihai testi, robotları daha önce hiç bulunmadıkları yerlerde kalmaya hazırlayarak çevreleriyle daha güvenli bir şekilde etkileşime girmelerini sağlamak.

Yapılan bir diğer testte Sanal Güverte'yle üretilen müzik odalarında eğitilen bir robot, bu eğitime sahip olmayan bir robota kıyasla bir piyanonun yerini bulmada çok daha iyi performans sergiledi. 

Sanal Güverte'nin dairler dışında dükkan ve ofis gibi ortamları da daha iyi tasarladığına dikkat çeken araştırmanın bir diğer yazarı Yue Yang, "Bu alan uzun süredir konutlardaki araştırmalara takılıp kalmıştı" diyor.

Fakat dışarıda çok çeşitli ortamlar var; robotları eğitmek için çok sayıda ortamı verimli bir şekilde oluşturmak her zaman büyük bir zorluk oldu ama Sanal Güverte bu işlevselliği sağlıyor.

Independent Türkçe, Science Daily, Earth, ArXiv


Vegan etlerin kalp sağlığına iyi gelmediği bulundu

Uzmanlar bitkisel beslenenlerin ultra işlenmiş gıdalardan uzak durmasını tavsiye ediyor (Unsplash)
Uzmanlar bitkisel beslenenlerin ultra işlenmiş gıdalardan uzak durmasını tavsiye ediyor (Unsplash)
TT

Vegan etlerin kalp sağlığına iyi gelmediği bulundu

Uzmanlar bitkisel beslenenlerin ultra işlenmiş gıdalardan uzak durmasını tavsiye ediyor (Unsplash)
Uzmanlar bitkisel beslenenlerin ultra işlenmiş gıdalardan uzak durmasını tavsiye ediyor (Unsplash)

Bitkisel etlerin kalp sağlığı üzerinde hayvansal etlerden daha iyi bir etki yaratmadığı tespit edildi.

Bitkisel gıda ağırlıklı diyetlerin vitamin, lif ve antioksidan içermesi nedeniyle kalp sağlığına iyi geldiği daha önceki araştırmalarda bulunmuştu. Fakat tat, koku ve yapısıyla hayvansal etleri taklit eden ve genellikle vejetaryen-vegan beslenenlerin tükettiği bitkisel etlerin kalbe iyi gelmediği ortaya kondu. 

Singapur Ulusal Üniversitesi'nden bilim insanlarının yürüttüğü yeni araştırmada tip 2 diyabet riski yüksek 89 Singapurlu iki gruba ayrılarak incelendi. 8 hafta boyunca bir grup hayvansal et yemeye devam ederken, diğer grup bitkisel alternatifleri tüketti.

Araştırmacılar çalışmanın öncesinde ve sonrasında katılımcıların kolesterol, kan şekeri ve kan basıncı gibi değerlerini ölçtü. İki grubun da kolesterol seviyelerinde kayda değer bir değişiklik gözlemlenmezken, hayvansal et yiyenlerin kan şekerinin daha stabil olduğu kaydedildi. Araştırmacılar bu durumun bitkisel et ürünlerindeki karbonhidrat içeren katkı maddelerinden kaynaklanabileceğini öne sürüyor.

Yüksek kan şekeri zaman içinde diyabete yol açabileceği gibi kan damarları ve sinirlere de zarar vererek kalp hastalıklarına neden olabiliyor.

The American Journal of Clinical Nutrition adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada hayvansal et grubunun kan basıncında da iyileşme görüldü fakat diğer grupta böyle bir gelişme saptanmadı. 

Araştırmada yer almayan diyetisyen Kelsey Costa, Medical News Today'e yaptığı açıklamada "Bu sonuç bazıları için beklenmedik olsa da ultra işlenmiş sağlıksız gıdaların, hayvansal gıdalara kıyasla hiçbir fayda sağlamadığının gözlemlenmesi şaşırtıcı değil" diyor.

Sınırlı süre ve küçük örneklem boyutunun dışında bu çalışmanın metodolojisiyle ilgili önemli sorunlardan biri, bildirildiği üzere seçilen bitkisel et alternatiflerinin yüksek sodyum ve yeniden ısıtılmış tohum yağları içermesi.

Massachusetts Genel Hastanesi'nden beslenme uzmanı Emily Gelsomin de vegan et alternatiflerinin yüksek seviyede doymuş yağ ve tuz içermesine dikkat çekiyor:

Doymuş yağ oranı yüksek olan beslenme biçimleri hem kalp hastalığı hem de erken ölüm oranlarında artışla ilişkilendirildiğinden, amacınız tamamen sağlıksa bu tür yiyecekleri tercih etmemeniz yerinde olur.

Independent Türkçe, Medical News Today, Daily Mail, The American Journal of Clinical Nutrition


Yeni Netflix uyarlaması meşhur kitaba ne kadar sadık kaldı?

4 Nisan'da Netflix kitaplığına eklenen Ripley, zaman kaybetmeden çok izlenenler listesinde üst sıralara tırmandı (Netflix)
4 Nisan'da Netflix kitaplığına eklenen Ripley, zaman kaybetmeden çok izlenenler listesinde üst sıralara tırmandı (Netflix)
TT

Yeni Netflix uyarlaması meşhur kitaba ne kadar sadık kaldı?

4 Nisan'da Netflix kitaplığına eklenen Ripley, zaman kaybetmeden çok izlenenler listesinde üst sıralara tırmandı (Netflix)
4 Nisan'da Netflix kitaplığına eklenen Ripley, zaman kaybetmeden çok izlenenler listesinde üst sıralara tırmandı (Netflix)

Netflix'in yeni dizisi Ripley, ABD'li ünlü yazar Patricia Highsmith'in romanı Yetenekli Bay Ripley'nin (The Talented Mr Ripley) son derece sadık bir uyarlaması ve klasik suç dramasının ekrana taşınan tüm versiyonları arasında kaynak malzemeye en yakın olanı.

Kaçınılmaz değişiklikler

The Irishman, Schindler'in Listesi (Schindler's List) ve Ejderha Dövmeli Kız'ın (The Girl with the Dragon Tattoo) senaristi olarak tanınan Steven Zaillian'ın yazıp yönettiği dizi, dolandırıcı Tom Ripley'nin New York'ta türlü düzenbazlıklarla dolu hayatını takip ediyor. Ardından zengin nakliye patronu Herbert Greenleaf'in İtalya'daki oğlu Dickie'yi Amerika'ya dönüp saygın bir kariyer yapmaya ikna etmek üzere işe alınıyor.

8 bölümlük dizi her ne kadar kaynak materyale sadık kalsa da hikayeyi Zaillian'ın vizyonuna daha uygun hale getirmek için kaçınılmaz olarak bazı değişiklikler yapıldı.

Bunlardan ilki dizinin geçtiği yıldı. Netflix dizisi, romandaki olayların yaşandığı 1955'ten 6 sonra yani 1961'de geçiyor.

Kitapla dizi arasındaki bir diğer farklılık da karakterlerin yaşları. Kitapta Tom, Dickie ve Marge'ın 20'lerinin başında oldukları varsayılıyor. Tom 25'indeyken, Dickie ve Marge'ın yaşları tam olarak açıklanmıyor.

Dizideyse karakterlerin yaşlarına açıkça atıfta bulunulmasa da izleyicinin ana üçlünün 30'lu yaşlarında olduğuna inanması isteniyor. Tom Ripley rolündeki Andrew Scott 47, Johnny Flynn 41 ve Dakota Fanning 30 yaşında.

Farklı bir Freddie

Dickie'nin arkadaşı Freddie Miles'ın tasviri de uyarlamada belirgin bir şekilde farklı. Highsmith, kitapta Freddie Miles'ı aşırı kilolu, havuç gibi kızıl saçlı bir Amerikalı olarak tanımlamıştı. Tom onun görünüşünden hoşlanmamış ve kısa süre sonra kişiliğini de sinir bozucu bulmuştu.

Tom, Netflix uyarlamasında da Freddie'den nefret etse de karakter, büyük ölçüde farklı bir görünüme sahip. Uyarlamada Britanyalı olan normal kilodaki Freddie, daha ölçülü biri olarak tasvir ediliyor ancak Tom Ripley'yi kitaptakinden daha fazla küçümsüyor.

"Kız arkadaşıyım"

Gelelim Dickie ve Marge'a... Çift arasındaki ilişki, Highsmith'in kitabında daha muğlak tasvir ediliyor. Ripley'deyse Marge, İtalyan polisi tarafından sorgulandığında, Dickie'yle olan ilişkisini çok basit bir şekilde tanımlıyor ve Müfettiş Ravini'ye şöyle diyor: 

Ben onun kız arkadaşıyım.

Kitaptaysa Marge, Dickie'ye aşıkken Dickie onun duygularının farkında bile değil.

Eleştirmenler bölündü

Diziyi büyük ölçüde beğenen eleştirmenler, Netflix yapımının başrolündeki Andrew Scott konusundaysa ikiye bölündü. BBC, "Ripley: Büyüleyici mi yoksa sevimsiz mi?" başlıklı haberinde eleştirmenlerin Scott hakkındaki farklı yorumlarına yer verdi.

Haberde, Guardian'dan Lucy Mangan'ın oyuncuyu "kesinlikle büyüleyici" diye nitelendirerek diziye 5 yıldız verdiği hatırlatıldı. 

BBC'nin haberinde Variety'den Amaride Tinubu'nun incelemesine de yer verildi. Tinubu, oyuncunun Ripley rolünde "kesinlikle sevimsiz" olduğunu öne sürmüştü.
Independent Türkçe, Insider, BBC, Guardian, Variety


Ustanın veda filmi Çin gişesini kasıp kavuruyor: 100 milyon dolara yaklaştı

Çocuk ve Balıkçıl, Oscar'daki en büyük rakibi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş'i geride bırakarak En İyi Animasyon dalında Akademi Ödülü kazanmıştı (Studio Ghibli)
Çocuk ve Balıkçıl, Oscar'daki en büyük rakibi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş'i geride bırakarak En İyi Animasyon dalında Akademi Ödülü kazanmıştı (Studio Ghibli)
TT

Ustanın veda filmi Çin gişesini kasıp kavuruyor: 100 milyon dolara yaklaştı

Çocuk ve Balıkçıl, Oscar'daki en büyük rakibi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş'i geride bırakarak En İyi Animasyon dalında Akademi Ödülü kazanmıştı (Studio Ghibli)
Çocuk ve Balıkçıl, Oscar'daki en büyük rakibi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş'i geride bırakarak En İyi Animasyon dalında Akademi Ödülü kazanmıştı (Studio Ghibli)

Anime üstadı Hayao Miyazaki'nin Oscar ödüllü son filmi Çin'de izleyicileri sinema salonlarına çekmeye devam ediyor.

Sinema alanında piyasa istihbaratı hizmetleri sunan Artisan Gateway'in verilerine göre Çocuk ve Balıkçıl (The Boy and the Heron), cumadan pazara kadar 12,8 milyon dolar kazanarak Çin'de gösterimde olduğu ikinci hafta sonunda da kolay bir galibiyet elde etti.

100 milyon doları aşacak

Studio Ghibli'nin gişe rekortmeni filmi, Çin'de 93,8 milyon dolar kazanırken ülkenin yerel biletleme uygulaması Maoyan, filmin kısa süre içinde 100 milyon dolar sınırını aşacağını öngörüyor.

Çocuk ve Balıkçıl, Japonya'da 61 milyon dolar, Kuzey Amerika'daysa 46,6 milyon dolar kazanmıştı. 

II. Dünya Savaşı'nın son yıllarında geçen Çocuk ve Balıkçıl, annesini kaybetmesinin ardından taşrada yaşayan babasının yanına taşınmak zorunda kalan ergenlik dönemindeki Mahito'nun hikayesini anlatıyor.

Japon anime ustası Miyazaki daha önce Çocuk ve Balıkçıl'ın veda filmi olacağını söylemişti ancak 82 yaşındaki anime efsanesi, daha önce iki kez kamuoyu önünde emekliye ayrılmış ve sonunda çizim masasına geri dönmüştü. 
Her halükarda Studio Ghibli, Çin'in çok katlı sinemalarında varlık göstermeye devam edecek. Efsanevi şirket son yıllarda Miyazaki'nin eski filmlerini istikrarlı bir şekilde yeniden gösterime sokuyor. Sırada 83 yaşındaki yönetmenin, ülkede 30 Nisan'da gösterime girmesi planlanan 2004 yapımı filmi Yürüyen Şato (Howl's Moving Castle) var. 

Dev canavarlar sinemaları inletiyor

Legendary Entertainment ve Warner Bros ortak yapımı canavar filmi Godzilla ve Kong: Yeni İmparatorluk (Godzilla x Kong: The New Empire) da istikrarlı başarısını sürdürüyor. 

Godzilla ve King Kong gibi canavarların bulunduğu MonsterVerse sinematik evreninin son filmi, üçüncü haftasında kasasına 10,7 milyon dolar daha eklemeyi başardı. Böylece filmin Çin'deki toplam hasılatı 110 milyon dolara yükseldi. 

Filmde Kong ve Godzilla, ölümcül yeni bir tehlikeye karşı savaşmak için bir kez daha güçlerini birleştiriyor. 

Filmin dünya çapındaki hasılatıysa pazar gününe kadar 436,6 milyon dolara kadar yükseldi. Legendary'nin dünya çapındaki prodüksiyon başkanı Mary Parent, geçen hafta Hollywood Reporter'a yaptığı açıklamada, stüdyonun Godzilla ve Kong serisiyle "yolculuğa devam etmek için iyi bir konumda" olduğunu söylemişti.

Bu kesinlikle heyecan verici bir sonuç.

Independent Türkçe, Variety, Hollywood Reporter


Bridgerton'ın yaratıcısı, "Keşke ben çekseydim" dediği diziyi açıkladı

Bridgerton'ın ilk sezonu Phoebe Dynevor'ın canlandırdığı Daphne Bridgerton'ın gizemli Hastings Dükü Simon Basset'la aşk hikayesine odaklanmıştı (Netflix)
Bridgerton'ın ilk sezonu Phoebe Dynevor'ın canlandırdığı Daphne Bridgerton'ın gizemli Hastings Dükü Simon Basset'la aşk hikayesine odaklanmıştı (Netflix)
TT

Bridgerton'ın yaratıcısı, "Keşke ben çekseydim" dediği diziyi açıkladı

Bridgerton'ın ilk sezonu Phoebe Dynevor'ın canlandırdığı Daphne Bridgerton'ın gizemli Hastings Dükü Simon Basset'la aşk hikayesine odaklanmıştı (Netflix)
Bridgerton'ın ilk sezonu Phoebe Dynevor'ın canlandırdığı Daphne Bridgerton'ın gizemli Hastings Dükü Simon Basset'la aşk hikayesine odaklanmıştı (Netflix)

Shonda Rhimes, bugüne kadar pek çok rekortmen televizyon dizisine imza attı. Ama bir Britanya klasiği var ki Rhimes, "Keşke ben yapsaydım" diye düşündüğünü itiraf etmekten çekinmiyor.

Succession, Beef ve The Bear'i seviyor ama...

Mayısta üçüncü sezonuyla Netflix ekranlarına dönecek Bridgerton'ın yaratıcısı Rhimes, The Times'a yaptığı açıklamada Succession, Beef ve The Bear gibi yapımları izlemekten keyif aldığını ancak bir diziyi kendisi yaratmış olmayı dilediğini söyledi: Britanya'nın uzun soluklu bilimkurgu destanı Doctor Who.

Rhimes, "O diziye karşı hep takıntılı olacağım" dedi. İlk bölümü 1963'te ekranlara gelen dizi 1989'a kadar sürmüştü. 2005'te yeniden başlatılan dizi halen devam ediyor.

54 yaşındaki Shonda Rhimes, Doctor Who'yu 10 yıldan uzun bir süre önce yeniden başlatan ve zirveye taşıyan Russell T. Davies'le tanıştığında "çok gergin olduğunu" da itiraf etti.

Benzer başarılara imza atan senarist Rhimes, Grey's Anatomy ve Scandal'ı yarattıktan sonra 150 milyon dolarlık bir anlaşmaya imza atarak Netflix'e transfer olmuştu. 

Rhimes, The Times'a yaptığı açıklamada Netflix'e geçmeye ikna olduğunu çünkü "eğlenmek istediğini" söyledi. Amerikalı senaristin açıklamasına göre yayıncı kuruluşun patronları, kendisine "Sadece yapmak istediğin programları yap" demiş.

İki sezon da rekor kırmıştı

Bridgerton, 2020'de yayın devinde gösterime giren ilk sezonuyla rekor kırarak en çok izlenen İngilizce dizi olmuştu. İkinci sezon da iki yıl sonra izleyiciyle buluşarak bu rekoru bir kez daha kırmayı başardı.

Rhimes, dizinin nasıl bu kadar büyük bir hayran kitlesi edindiğini de anlattı ve mevcut flört uygulamalarıyla Tinder dünyasına bir panzehir sunduğunu söyledi:

Sanırım kur yapmanın kurallarının olduğu daha basit bir şeye yönelik bir arzu var. Biriyle nasıl tanışılır diye sormuştuk. Eskiden biriyle tanışırdınız çünkü balolara giderdiniz, ailenizle konuşurdunuz ve dans ederdiniz. İnsanlar aşkın kurallarının bu kadar net olduğu bir dünyada bu tür bir düzeni seviyor gibi görünüyor.

Independent Türkçe, Deadline, The Times


Tartışmalı savaş filmi tarih yazıyor

İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
TT

Tartışmalı savaş filmi tarih yazıyor

İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)
İç Savaş, A24'ün bugüne kadarki en pahalı yapımı (A24)

Alex Garland'ın distopik aksiyon filmi İç Savaş (Civil War) geçen hafta sonu 25,7 milyon dolarlık kazançla beklentilerin üzerinde bir gişe hasılatı elde etti. 

Sinema eleştirmenlerinin "rahatsız edici" diye nitelediği film, bağımsız yapım ve dağıtım şirketi A24'ün şimdiye kadarki en büyük açılışına imza atmayı başardı.

Scott ve Scorsese'nin yapamadığını yaptı

İç Savaş, geçen yılın yüksek bütçeli filmlerinin açılışlarını da geride bıraktı. Martin Scorsese'nin revizyonist western'i Dolunay Katilleri (Killers of the Flower Moon) ilk üç gününde 23 milyon dolar hasılat elde etmişti. Ridley Scott'ın 200 milyon dolara mal olan tarihi destanı Napolyon (Napoleon) ise açılış hafta sonunda 20 milyon dolar kazanmıştı.

50 milyon dolarlık bütçeyle çekilen İç Savaş ise vizyondaki ilk üç gününde 26 milyon dolar gibi yüksek bir rakama yaklaşarak son derece başarılı bir çıkış yaptı.

Kirsten Dunst, Wagner Moura, Cailee Spaeny, Stephen McKinley Henderson, Sonoya Mizuno ve Nick Offerman'ın oynadığı 2024 yapımı distopik savaş filmi, hızla tırmanan ve ülkeyi saran İkinci Amerikan İç Savaşı sırasında ABD'yi dolaşan bir gazeteci ekibine odaklanıyor.

Eleştiri derleme sitesi Rotten Tomatoes'da, prömiyerini 14 Mart'ta South by Southwest'te yapan filmle ilgili şöyle yazıyor:

Büyük fikirlerle ve Kirsten Dunst'ın harika performansıyla bezeli, muhteşem bir şekilde çekilmiş bir ibret hikayesi. Ancak bazı izleyicileri şaşırtabilir.

"Krizdeki bir ulusta yaşam"

Web sitesinin eleştirel fikir birliğiyse şöyle:

Tasarımıyla sert ve tedirgin edici olan İç Savaş, krizdeki bir ulusta yaşamın şiddetli belirsizliğine yakın plan bir bakış.

Eleştirmenler "distopik dramanın güzelliğini ve yoğunluğunu" överken, mesajlarının etkinliği nedeniyle "tartışma ve hayal kırıklığı potansiyeline" de dikkat çekiyor.

Türkiye'de bu cuma vizyonda

28 Gün Sonra (28 Days Later), Gün Işığı (Sunshine) ve Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go) gibi filmlerin senaristliğini üstlenen Garland, Ex Machina'yla yönetmenliğe adım atmıştı. 

53 yaşındaki Britanyalı sinemacı, Yok Oluş (Annihilation) ve  Adamlar (Men) gibi gerilimlerde de yönetmen koltuğunda oturmuştu.

İç Savaş, Türkiye'de 19 Nisan'da gösterime girecek.

Independent Türkçe, Hollywood Reporter, Variety, Collider, Rotten Tomatoes


Ünlü oyuncu merakla beklenen devam filminde neden yok?

30 Mart 1988'de gösterime giren Beterböcek, 15 milyon dolarlık bütçesine karşılık 75 milyon dolar hasılat yapmıştı (Warner Bros)
30 Mart 1988'de gösterime giren Beterböcek, 15 milyon dolarlık bütçesine karşılık 75 milyon dolar hasılat yapmıştı (Warner Bros)
TT

Ünlü oyuncu merakla beklenen devam filminde neden yok?

30 Mart 1988'de gösterime giren Beterböcek, 15 milyon dolarlık bütçesine karşılık 75 milyon dolar hasılat yapmıştı (Warner Bros)
30 Mart 1988'de gösterime giren Beterböcek, 15 milyon dolarlık bütçesine karşılık 75 milyon dolar hasılat yapmıştı (Warner Bros)

1988 yapımı komedi klasiği Beterböcek'in (Beetlejuice) oyuncu kadrosunun çoğu bu yılki devam filmi Beterböcek Beterböcek'te (Beetlejuice Beetlejuice) geri dönüyor. Ancak Geena Davis onlardan biri değil.

"Hayaletler yaşlanmaz"

68 yaşındaki oyuncu, perşembe günü Entertainment Tonight'a yaptığı açıklamada "Hayır, ben yokum. Yeniden çevrimde yokum" dedi. 

Ah, benim olmamı mı bekliyordunuz? Bak ne diyeceğim... Benim teorime göre hayaletler yaşlanmaz. Ben de yaşlanmadım.

İlk filmde Davis, sadece Winona Ryder'ın canlandırdığı Lydia Deetz tarafından görülebilen hayalet Barbara Maitland rolüyle izleyicilerin karşısına çıkmıştı.

Filmde Barbara'nın eşi Adam'ı da Alec Baldwin canlandırmıştı.

Öte yandan Davis, devam filminin fragmanını henüz izlemediğini de itiraf etti. "Fragmanın çıktığını duydum ve biri ağladığını söyledi, bu yüzden fragmanı görmeliyim" dedi.

Filmin oyuncuları arasında Lydia'nın kızı Astrid Deetz rolüyle yükselen yıldız Jenna Ortega yer alıyor. Ayrıca 52 yaşındaki Ryder, Michael Keaton ve Catherine O'Hara rollerini yeniden canlandıracak.

6 Eylül'de geliyor

Justin Theroux, Monica Bellucci ve Willem Dafoe gibi isimler kadroya eklenirken, ilk filme imza atan Tim Burton da yönetmen koltuğunda oturuyor.

Beterböcek Beterböcek'in 6 Eylül'de sinemalarda gösterime girmesi planlanıyor.

Independent Türkçe, Entertainment Tonight, Deadline


Darbe aldıkça sertleşen malzeme geliştirildi

Bilim insanları "Bu sıradışı malzeme gelecekte çok farklı alanlarda kullanılabilir" dedi (Yue Wang)
Bilim insanları "Bu sıradışı malzeme gelecekte çok farklı alanlarda kullanılabilir" dedi (Yue Wang)
TT

Darbe aldıkça sertleşen malzeme geliştirildi

Bilim insanları "Bu sıradışı malzeme gelecekte çok farklı alanlarda kullanılabilir" dedi (Yue Wang)
Bilim insanları "Bu sıradışı malzeme gelecekte çok farklı alanlarda kullanılabilir" dedi (Yue Wang)

Bilim insanları darbe aldıkça daha sert hale gelen bir madde geliştirdi. 

ABD'deki Kaliforniya Üniversitesi'nden araştırmacılar, "uyarlanabilir dayanıklılığa" sahip malzemeyi mısır nişastasından ilham alarak tasarladı.

Projeyi yürüten Yue Jessica Wang, "Mısır nişastası ve suyu yavaşça karıştırdığımda kaşık kolayca hareket ediyor. Fakat kaşığı kaldırıp karışıma tekrar sokmak istediğinde geri girmiyor. Sanki sert bir yüzeyi bıçaklamak gibi" dedi.

Wang, buradan yola çıkarak darbe aldıkça sertleşen ve iletken özelliğe sahip bir malzeme geliştirdiklerini söyledi.

Araştırmacılar, bunun için öncelikle 4 farklı polimerden oluşan bir sulu çözelti hazırladı. Bilim insanları daha sonra bu çözeltiyi ince bir tabaka üzerine yayarak kuruttu. 

Katı polimer tabakayla ilgili deneylerde malzemenin darbe aldıkça daha sert hale geldiği gözlemlendi. 

Araştırmada yer alan Di Wu, karışımda iki pozitif ve iki negatif yüklü polimer çeşidi kullandıklarını, maddenin bunlar arasındaki etkileşimden ötürü daha sert hale geldiğini söyledi. 

Bu etkileşimi köfte ve spagettiye benzeten akademisyen, "Pozitif yüklü moleküller, suyu sevmediği için köfte benzeri mikro yapılar halinde toplanıyor" dedi. Araştırmacı, bu köfte benzeri yapıların darbelerin enerjisini parçalanmadan emebildiğini söyledi. 

Wang, malzemenin gelecekte akıllı saatlere ek olarak kalp ve damar hastalıklarının takibinde faydalanılan sensörlerde ve farklı kıyafetlerde kullanılabileceğini belirtti.

Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org


Akdeniz'de gözleri başından 20 kat büyük canlı bulundu

Fotoğraf: (Current Biology)
Fotoğraf: (Current Biology)
TT

Akdeniz'de gözleri başından 20 kat büyük canlı bulundu

Fotoğraf: (Current Biology)
Fotoğraf: (Current Biology)

Bilim insanları, dev gözlü deniz solucanının keşfiyle şaşkına döndü. Bu solucanın kafasından 20 kat daha ağır olan gözleri, bir memeli kadar keskin görüş sağlıyor. 

Araştırmacılar, İtalya'nın Ponza adası civarında bulunan Vanadis deniz solucanının gözlerinin, türün denizin karanlık derinliklerinde sadece kendi aralarında görülebilen gizli bir dile sahip olmasına da imkan tanıdığından şüpheleniyor.

Gececil solucanının gözleri o kadar büyük ki eğer insanların gözleri de nispeten bu kadar büyük olsaydı, başımıza fazladan 100 kilogram eklenirdi.

Bilim insanları, solucanın gözlerinin fare ya da sıçanlarınkine eşdeğer bir "olağanüstü görüş" sağladığını, bu sayede türün küçük nesneleri görebildiğini ve geceleri denizdeki hareketlerini takip edebildiğini belirtti. 

Kopenhag Üniversitesi'nden Dr. Anders Garm, "Bu gerçekten ilginç çünkü böyle bir yetenek genellikle eklembacaklılar (böcekler, örümcekler) ve kafadanbacaklılarla (ahtapot, kalamar) birlikte biz omurgalılara özgüdür" dedi.

Çalışmanın ortak yazarlarından Dr. Garm, "Böylesine gelişmiş ve detaylı bir görüş, bu grupların dışında ilk kez kanıtlandı" diye belirtti.

Bilim insanları, solucanın basit sinir sisteminin bu çok karmaşık işlevleri nasıl yerine getirdiğini anlamaya çalışıyor.

Solucan, gözleri dışında şeffaf bir gövdeye sahip. Bu da gözlerin evrimsel faydalarının, Vanadis'i avcılarına görünür kılmasının sonuçlarından daha ağır bastığı anlamına geliyor. 

Araştırmacılar büyük gözlerin tam olarak ne işe yaradığından da emin değil zira bu canlılar gececil ve genellikle tüm hayvanlarda gözlerin en iyi şekilde çalıştığı zaman olan gündüzleri saklanıyorlar. 

Dr. Gram, "Gün içinde solucanı hiç kimse görmediği için nerede saklandığını bilmiyoruz. Dolayısıyla gözlerini gündüz de kullandıkları ihtimalini göz ardı edemeyiz" dedi. 

Bildiğimiz şey, yiyecek bulmak ve çiftleşmek gibi en önemli faaliyetlerinin geceleri gerçekleştiği. Dolayısıyla, geceleri gözlerinin önemli bir işlevi olması muhtemel.

Bilim insanları ayrıca solucanın gözlerinin insanlar tarafından görülemeyen ultraviyole ışığı görecek şekilde geliştiğini tespit etti. Bu durum, Vanadis'in gece vakti zifiri karanlık denizde biyolüminesan sinyalleri gördüğüne işaret ediyor. 

Yeni çalışmada bilim insanları, solucanların kendilerinin de biyolüminesan olabileceği, çiftleşmek ve avlanmak için birbirleriyle UV ışığı aracılığıyla iletişim kurabileceği tahmininde bulunuyor. 

Dr. Garm, "Eğer biyolüminesans olarak normal mavi veya yeşil ışık kullanırlarsa, avcıları da cezbetme riski oluşur. Ancak solucan bunun yerine UV ışığı kullanırsa, kendi türü dışındaki hayvanlar için görünmez kalır. Dolayısıyla hipotezimiz, çiftleşmeyle ilgili gizli bir dile sahip olmak için keskin UV görüşü geliştirdikleri yönünde" diye açıkladı. 

UV biyolüminesansının henüz başka hiçbir hayvanda görülmemiş olması işleri gerçekten heyecan verici kılıyor. Bu yüzden bunu ilk örnek olarak sunabilmeyi umuyoruz.

Independent Türkçe


19. yüzyılda bulunan fosillerin gizemi çözüldü

Neredeyse tüm ihtiyozor türleri Triyas döneminin sonunda yok oldu (Marcello Perillo/Bonn Üniversitesi)
Neredeyse tüm ihtiyozor türleri Triyas döneminin sonunda yok oldu (Marcello Perillo/Bonn Üniversitesi)
TT

19. yüzyılda bulunan fosillerin gizemi çözüldü

Neredeyse tüm ihtiyozor türleri Triyas döneminin sonunda yok oldu (Marcello Perillo/Bonn Üniversitesi)
Neredeyse tüm ihtiyozor türleri Triyas döneminin sonunda yok oldu (Marcello Perillo/Bonn Üniversitesi)

19. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın farklı yerlerinde çıkarılan kemik fosillerinin ihtiyozor adlı deniz sürüngenlerine ait olduğu bulundu. 

Britanyalı doğa bilimci Samuel Stutchbury, 1850'de Bristol yakınlarında silindir şeklinde büyük kemik parçaları bulduğunda bunların karada yaşayan ve timsaha benzeyen soyu tükenmiş labirintodontiaya ait olduğunu düşünmüştü. 

Sonraki yıllarda Avrupa'nın Almanya ve Fransa gibi bölgelerinde de benzer kalıntılar bulunurken bazı araştırmacılar Stutchbury'nin teorisine karşı çıkarak kemiklerin uzun boyunlu dinozorlara veya bilinmeyen başka bir dinozor grubuna ait olduğunu öne sürmüştü.

Almanya'daki Bonn Üniversitesi'nden araştırmacılar kemik parçalarının 200 milyon yıldan daha uzun bir süre önce okyanuslarda yaşayan devasa ihtiyozorlara ait olduğu sonucuna vardı. Batı ve Orta Avrupa'nın büyük bölümünün sular altında olduğu bu dönemde yaşayan bu canlıların boyunun 25-30 metreye kadar çıkabildiği düşünülüyor. 

Yüksek lisans tezi için bu araştırmayı yapan Marcello Perillo, "20. yüzyılın başlarından itibaren bazı araştırmacılar fosillerin devasa ihtiyozora ait olabileceği teorisini ortaya atıyor" diyor. Perillo bu teoriyi test etmek adına fosilleşmiş kemik dokusunun mikroyapısını inceledi. 

"Benzer türlere ait kemikler genellikle benzer yapıya sahiptir" diyen araştırmacı şöyle ekliyor:

Bu nedenle osteohistoloji (kemik dokusunun analizi), bulgunun hangi hayvan grubundan geldiğine dair sonuçlar verebiliyor.

Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık'ta bulunan ve ihtiyozora ait olduğu tahmin edilen çene kemiği fosillerini karşılaştıran Perillo bunların çok benzer özellikler gösterdiğini buldu. Daha sonra özel bir mikroskop kullanan araştırmacı, kemik duvarının eşsiz bir şekilde iç içe geçmiş uzun şeritler halinde mineralize kolajen içerdiğini tespit etti. 

Kanada'da bulunan ihtiyozor fosillerinin de çok benzer bir kemik yapısına sahip olduğunun altını çizen Perillo, "Fakat bu yapı, incelediğim diğer hayvan gruplarına ait fosil örneklerinde yok" diyor. 

Bu nedenle, sözkonusu parçaların da ihtiyozora ait olması ve bulguların, kemiklerin karada yaşayan bir dinozordan geldiği iddiasını çürütmesi kuvvetle muhtemel görünüyor.

PeerJ adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmayı yazan Perillo ve Prof. Dr. Martin Sander, kemiğin benzersiz yapısının karbon fiber takviyeli maddelere benzediğini ve hızla büyüyen canlının kemiklerinin son derece sabit kalmasını sağladığını düşünüyor. Perillo, "Hayvan normal bir şekilde yemek yerken bile bu devasa çenesiyle güçlü kesme kuvvetleri uygulamış olmalı" diyor. 

Bu hayvanların günümüz orkalarına benzer şekilde, avlarına çarpmak için burunlarını kullanmış olması da mümkün. Fakat bu henüz tamamen spekülasyondan ibaret.

Independent Türkçe, Science Daily, Science Alert, PeerJ