Şam ile Tel Aviv, İran ve milislerini Suriye’den çıkarmak için Rusya garantörlüğünde toplantı düzenledi

Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus uçakları (Arşiv – Reuters)
Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus uçakları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ile Tel Aviv, İran ve milislerini Suriye’den çıkarmak için Rusya garantörlüğünde toplantı düzenledi

Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus uçakları (Arşiv – Reuters)
Hmeymim Hava Üssü’ndeki Rus uçakları (Arşiv – Reuters)

Suriye’deki Rus Hmeymim Hava Üssü’nün geçen ay İsrail ve Suriyeli yetkililerin toplantısına ev sahipliği yaptığı bildirildi. Tel Aviv’in toplantıda İran ve milislerinin Suriye’den çıkarılmasını talep ettiği belirtildi. Şam ve Tel Aviv bu toplantı hakkında resmi bir açıklama yapmadı.
Suriye merkezli Cüsur Araştırmalar Merkezi’nin bugün detayları yayınlanacak rapora göre, Hmeymim’deki toplantıya Suriye tarafından Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memluk ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bessam Hasan katılırken, İsrail tarafında eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eizenkot ve eski Mossad yetkilisi General Ari Ben-Menashe yer aldı. Suriye’deki Rus Hava Kuvvetleri Komutanı Alexander Yuryevich Chaiko da toplantıda hazır bulundu.

Rapora göre, Suriye heyeti İran ve milislerini ülkeden çıkarmak için şu taleplerde bulundu:
- Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin kolaylaştırılması.
- İran’ın biriken borçlarını ödemesi için Şam’a mali yardımlar yapılması.
- Suriye’ye uygulanan Batı yaptırımlarını kaldırılması.

İsrail heyeti ise taleplerini şöyle sıraladı:
- İran, Hizbullah ve İran’ın desteklediği milislerin tamamının Suriye’den çıkarılması.
- Muhalifleri de kapsayacak bir hükümetin kurulması.
- Askeri ve güvenlik kurumlarının yeniden yapılandırılması.
- Ordudan ayrılan komutanların güvence verilerek geri dönüşlerinin sağlanması.
Toplantının sonunda tarafların herhangi bir anlaşma imzalamadığı belirtilen raporda, “Fakat toplantı, Rusya’nın ilerleme kaydettiği ve 2021’de önemli bir genişlemeye tanık olması beklenen bir yolun başlangıcını oluşturuyor. Zira Moskova, rejim ve İsrail arasında doğrudan ilişki kurmanın, rejim için bir can simidi olacağını ve rejimin Suriye’deki siyasi meşruiyetine uluslararası bir destek almasını mümkün kılacağını düşünüyor” ifadelerine yer verildi.
Rusya ve ABD, 2018’in ortalarında, Washington’un Suriye muhalefetini desteklemekten vazgeçmesini, rejim güçlerinin Suriye’nin güneyine yeniden konuşlanmasını ve Birleşmiş Milletler (BM) Barış Gücü’nün (UNDOF) Golan Tepeleri’ne dönmesini öngören bir anlaşma imzaladı.
Raporda, “İsrail ile barış, rejim açısından diplomatik ve ekonomik ambargodan çıkış için mükemmel bir çözüm” ifadesi kullanıldı.
Raporun devamında şunlar kaydedildi:
“İran, rejimin kendisini uluslararası sisteme geri döndürecek ve İran ile Rusya’nın zincirlerinden kurtulmasına yardımcı olacak bir çıkış aradığının farkında. Bu nedenle Tahran rejimin çabalarını engellemeye çalışıyor ve bu yönelimi koordine eden Rusya’nın çabalarını da daha önce engellemişti.”
İsrail, Salı gecesi ABD’nin desteğiyle Suriye’nin güney ve kuzey bölgelerindeki İran mevzilerine en şiddetli hava saldırıları düzenledi. İsrail ordusu yayınladığı yıllık raporda, İran’ın Suriye’de konuşlanmasını engellemek amacıyla 2020 boyunca Suriye’deki 50 hedefe hava saldırısı düzenlediğini ve 500’ün üzerinde güdümlü füze ve mermi fırlattığını duyurdu. İsrail’in yaptığı hamlelere bakılırsa, Tel Aviv, Donald Trump yönetiminin görev süresinin bitmesine iki gün kala, Tahran ile nükleer programı konusunda müzakere etme niyetinde olan Joe Biden yönetiminin görevi devralmaya hazırlanırken “yeni kurallar” koymak istediğini ifade etmek için hızlı hareket etti.



Lübnan'a yönelik tehlikeli baskı

İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
TT

Lübnan'a yönelik tehlikeli baskı

İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)
İsrail hiçbir anlaşmaya uymuyor ve Lübnan şehirlerine birbiri ardına hava saldırıları düzenlemeye devam ediyor (AFP)

Refik Huri

Hiçbir taraf savaştan girdiği gibi çıkmaz. Daha güçlü çıkanın kısmi veya toplam kazanımlarını, daha zayıf çıkanın da kısmi veya toplam zararını hesaplamaktan kaçış yoktur. Ancak Gazze'ye yönelik “destek savaşı”na tek taraflı bir kararla girişen Hizbullah, üst düzey liderlerine, kadrosuna ve silahlarına indirilen, Lübnan'ı yerle bir eden ve ülkenin güneyinde bazı bölgelerin yeniden işgal edilmesine neden olan ağır darbelerden etkilenmemiş gibi davranıyor. Her gün “İslami Direniş”in hâlâ ayakta olduğunu, düşmana karşı koymaya muktedir ve hazır olduğunu duyuruyor. İsrail'in direnişe karşı savaşında işgal ettiği toprakları geri almada bugüne kadar etkili olmayan diplomasi seçeneğiyle, İsrail'in sadece güç dilinden anladığı gerekçesiyle alay ediyor.

 

Hizbullah korkutucu gerçeğin üzerinde durmuyor, oysa güç dili İsrail'i daha fazla güç kullanmaya yöneltiyor. Diplomasi dili de “güç diplomasisi” uygulayan ve İsrail'i koruyan uluslararası tarafa karşı, barışçıl tarafın “diplomasi gücüne” oynadığı bahsin tutsağı görünüyor.

Çeşitli denklemler tehlikeli bir ikileme yol açıyor. Zira Hizbullah durumu bilmesine rağmen, işgal altındaki toprakları geri alması için meşru otoriteye baskısını artırıyor, direnişe geri dönmesini haklı çıkarmak için meşru otoritenin başarısızlığını göstermek istiyor. Ancak “destek savaşı” deneyimi, direnişi aktifleştirmenin daha fazla işgale ve yıkıma yol açtığını teyit ediyor.

ABD de Hizbullah'ın hızla silahsızlandırılması için Lübnan'a baskısını artırıyor. Ancak Hizbullah’ın her gün Lübnan halkını tehdit ettiği iç savaşa girme korkusuyla, Bakanlar Kurulu’nun sadece silahsızlandırma değil, bir takvim dahilinde silahsızlandırma kararı almasının bile son derece zor olduğunu biliyor. Güvenlik Konseyi 2006'dan beri 1701 sayılı kararı uygulayamıyor. ABD'nin Lübnan yönetimine baskı yapmaktan ve silahsızlandırma için İsrail'i güç kullanmaya itmekten başka seçeneği yok, bu da Hizbullah'ı ortadan kaldıramadan istikrar ve barışın sona ermesine yol açacaktır.

Sonuç olarak ABD, Avrupa ve Arap dünyası Hizbullah’ı silahsızlandırma ve reform konusunda ısrar ediyor, aksi takdirde Lübnan'a yeniden inşa için yardım edilmeyeceğini, yatırım olmayacağını, yardım yapılmayacağını söylüyor. Küçük ülke kırılgan bir durumda ve yoğun Amerikan baskısına, Hizbullah baskısına, mali, ekonomik ve sosyal koşulların getirdiği baskılara dayanacak durumda değil. Dahası Amerikan baskısının artması, mevcut durumun çökmesine ve yerle bir olmasına yol açabilir. Bir önceki ziyaret turundaki sert sözlerinin ardından ABD Temsilcisi Morgan Ortagus'un da artık bunu anladığı anlaşılıyor.

Şu ana kadar Lübnanlıların hayalinin gerçekleşmesi uzun gibi görünse de yol kısa. Hiç kimse, Hizbullah'ın, büyük ölçüde kendisini destekleyen çevreyi kapsayan yıkık bölgelerin yeniden inşası uğruna bile olsa, gönüllü olarak silahından vazgeçeceğini hayalinde bile olsa beklemiyor. Bunun birinci nedeni, kararın onun elinde değil, Tahran'ın elinde olmasıdır. İkincisi, İran bölgesel rolünün yaşadığı gerilemenin geçici olduğu, sadece Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad'a silah ve para ulaştırma yolu olarak değil, stratejik bir derinlik noktası olarak kaybettiği “Suriye köprüsü”nü geri kazanmaya çalıştığı varsayımıyla hareket ediyor. Üçüncüsü, silahın mezhepsel unsurlar arasındaki siyasi dengelerde ve hatta Şii unsurun “hakimiyetinde” yerel bir siyasi rolü bulunuyor. Dördüncüsü, silah “Mehdi Ordusu”nun silahı ve Velayet-i Fakih projesi bölgedeki Şii mezhepçi unsurların “militarize edilmesi” yolundaki aşamanın bir parçasıdır. Yani silahın tek işlevi İsrail'e karşı direniş değildir, bu işlevlerinden sadece biridir.

Lübnanlıların bu açık fırsatı kaçırmaları olağandışı bir durum değildir. Daha önce de birbirleri ile savaştılar, çatıştılar ve sanki fırsatlar sonsuza kadar açıkmış gibi bütün zamanlarını tartışarak ve çekişerek geçirdiler. Bugün de otoritenin kararı açısından, mevcut açık fırsatın kendilerinden beklediğini gerçekleştirmek için gerektiği kadar acele etmedikleri görülüyor. Halbuki bu, en önemli fırsatlardan biri ve hatta siyasette son fırsat diye bir şey olmasa da son fırsattır. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu yalnızca Lübnan için değil, tüm bölge için bir fırsattır ve Lübnanlılardan, Arap kardeşlerinin ve uluslararası dostlarının yardımı olmadan tek başlarına çalışmaları beklenmiyor. Keza yaşanan büyük dönüşümler de önceki statükoya dönülmesini sağlayacak türden değil. Yeni yönetimin yaptığı en tehlikeli şey, reform ve değişimle ilgili temel kararlar konusunda tereddüt etmesidir; çünkü yerinde saymaya geri dönüş ülke için ölümcül olacaktır.

İran Devrim Muhafızları Komutanı'nın Lübnan, Irak ve Yemen'de direniş ekseninin güçlü ve etkin olduğunu öne sürmesi gayet doğaldır. Ancak gerçek şu ki, Lübnan'da Devrim Muhafızları bağlantılı İslami direniş dönemi sona erdi. Önünde güçlü bir bölgesel ve uluslararası duvar, arkasında ve çevresinde geniş bir iç resmi ve popüler duvar var. Yönetim de değiştirmek ve değişmek zorunda.

Shakespeare der ki, “Bekleyenler için zaman çok yavaş, korkanlar için çok hızlı, yas tutanlar için çok uzun, kutlayanlar için çok kısadır.” Bu kez zaman Lübnan'ın lehine işliyor, yeter ki bekleme süresi uzun olmasın ve sadece yüzler değişmesin.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.