Mısırlı yatırımcılar, Tigray sorunu yüzünden Etiyopya'ya dava açacak

Elektrik kablosundan keresteye Mısır’ın Etiyopya’da değeri 750 milyon doları bulan yatırımlarındaki kayıplar milyonlarca doları buluyor

Mısır, Etiyopya'daki çatışma nedeniyle Addis Ababa'daki yatırımlarında milyonlarca dolar kaybetti (AFP)
Mısır, Etiyopya'daki çatışma nedeniyle Addis Ababa'daki yatırımlarında milyonlarca dolar kaybetti (AFP)
TT

Mısırlı yatırımcılar, Tigray sorunu yüzünden Etiyopya'ya dava açacak

Mısır, Etiyopya'daki çatışma nedeniyle Addis Ababa'daki yatırımlarında milyonlarca dolar kaybetti (AFP)
Mısır, Etiyopya'daki çatışma nedeniyle Addis Ababa'daki yatırımlarında milyonlarca dolar kaybetti (AFP)

İbrahim Abdulmecid
Mısırlı yatırımcılar, Etiyopya hükümetine dava açmaya hazırlanıyorlar. Mısırlılar, Etiyopya’nın kuzeyinde bulunan Tigray Bölgesi’ndeki fabrikalarında çalışmaların durması sonucunda uğradıkları zararların tazmin edilmesini talep edecekler. Etiyopya hükümeti, bölgedeki askeri operasyonların ardından, Rönesans (Nahda) Barajı krizi nedeniyle Kahire ile Addis Ababa arasında yaşanan gerilimden ötürü Mısırlı işadamlarına ayrımcılık yapmakla suçlanıyor. Kahire ile Addis Ababa arasında Nil Nehri üzerinde inşa edilen baraj ile ilgili yapılan ve iki ülke halkını ilgilendiren soruna çözüm bulunması için 10 yıldır devam eden müzakerelerde herhangi bir çözüme varılamamıştı.

Ayrımcılık
Tigray Bölgesi’nde yatırımları olan Mısırlı yatırımcılardan Alaa es-Sekati, son dönemde Addis Ababa'da Mısırlı ve diğer uyruklardan yatırımcılara yapılan muamelede ayrımcılığın ortaya çıktığını vurguladı. Sekati, Etiyopya’nın Kahire Büyükelçiliği’nden kendilerine birkaç gün önce Etiyopya’ya giriş için vize alma zorunluluğu getiren bir bildirim geldiğini, diğer yatırımcıların ise Etiyopya’ya vardıklarında havaalanında vize alabildiklerini söyledi.
Şarku’l Avsat’ın haberine göre Independent Arabia’ya konuşan Sekati, Etiyopya'ya yatırım yaptığı yıllarda az da olsa ayrımcılığa maruz kaldıklarını fark ettiğini, ancak son dönemde, Rönesans Barajı krizinin tırmanması ve üçlü müzakerelerin tökezlemesiyle bu ayrımcılığın arttığını ve Mısırlı yatırımcılara diğerler milletlerden olan yatırımcılardan farklı muamele edildiğini söyledi. Etiyopya pazarına girdikten sonra sadece bir işadamı olduğunu ve siyasetle ilgisi olmadığını iddia etmesine rağmen bu ayrımcılığa uğradığını söyleyen Sekati, yatırımların hükümetler tarafından alınan herhangi bir karar veya siyasi değişiklikle bağlantılı olmamasını istedi. Sekati, Etiyopya hükümetinin bu yeni vize kararıyla önümüzdeki dönemde Mısırlı yatırımcılara karşı daha fazla tedbir uygulanacağını düşünüyor.

Kayıpların hacmi
Etiyopya’daki tüm Mısırlı yatırımcılar, gerek işçilerin çalışmalarına getirilen kısıtlamalar gerekse üretimin durmasına neden olan mali transferlerdeki zorluklarla birlikte geçtiğimiz aylarda ülkedeki çalkantılı koşullardan etkilendi. Tigray Bölgesi’ndeki yatırımcılar, mevcut gelişmelerden en çok etkilenen kesim olurken, fabrikalar 6 ayı aşkın bir süre önce tamamen durdu. Sekati’ye göre bu da 6 aydır çalıştırılmayan makinelerin hasar gördüğü ve alınan siparişlerin zamanında tedarik edilememesi nedeniyle tazminat ödemek zorunda oldukları anlamına geliyor. Sekati, diğer yatırımcılar gibi iletişim kanallarının yetersiz ve internetin kötü olması nedeniyle Etiyopyalı işçilerle iletişim kurma konusunda sıkıntılar çektiklerini ve Mısırlı işçilerin de aylardır ülkelerine geri dönemediklerini sözlerine ekledi.
Sekati, Etiyopya’daki işçilerin ve Mısır’da faaliyet gösteren danışmanlık bürolarının ödemelerini yapmakta kararlı olan ve elektrik kablolarından keresteye ve ambalaja kadar çeşitli alanlarda faaliyet gösteren Mısır fabrikalarının kayıplarının on milyonlarca dolara olduğunu tahmin ediyor.

Tazminat davası
Mısırlı Sanayiciler ve Yatırımcılar Birliği Başkan Yardımcısı olan Sekati, krizin çözümüne yönelik çabalarla ilgili olarak, “Etiyopya’nın Kahire büyükelçiliği ile temasa geçildi. Etiyopya Dışişleri Bakanlığı ile iletişim kuruldu. Bakanlıktan yalnızca diplomatik tepkiler verilirken krizi çözmeye yönelik vaatlerde bulunuldu” ifadelerini kullandı.
Mısır ve Etiyopya hükümetleri arasında yatırımları korumak için bir anlaşma olduğunu belirten Sekati, yatırımcının bir sorun çıkması durumunda yatırımlarının bulunduğu devlete şikâyette bulunma hakkına sahip olduğunu, krizin 6 ay içinde çözülmemesi halinde sorunun Mısır hükümetine intikal edileceğini, yani davanın hükümet nezdine taşınacağını belirtti. Bir sonraki aşamada anlaşmazlıkta uluslararası tahkime götürülmesi ya da Afrika Birliği'ne (AfB) şikâyette bulunulması ve diğer yasal tedbirlerin uygulanması gibi yeni adımların atılabileceğini söyleyen Sekati, uğradığı büyük kayıpların ardından Etiyopya hükümetine tazminat davası açacağını da sözlerine ekledi.
Başbakan Abiy Ahmed’in lideri olduğu iktidardaki Refah Partisi (PP) tarafından yönetilen Etiyopya federal hükümeti, 4 Kasım 2020’de Tigray Halk Kurtuluş Cephesi’nin (TPLF) kontrolündeki Tigray bölgesinin kontrolünü yeniden ele geçirmek için askeri bir operasyon başlatıldığını duyurdu. Tigray Bölgesi yönetimi, federal hükümetin seçimleri erteleme kararını, Abiy Ahmed'in görev süresinin uzatılmasına yönelik bir çaba olduğu gerekçesiyle reddetti. Bu adım, 2018'de Başbakan Ahmed’in göreve gelmesinden bu yana bölge halkından hiç kimsenin hükümette önemli bir pozisyona getirilmemesinin intikamı olarak nitelendirildi.

Yatırımcılar, özellikle Tigray Bölgesi’ne yönlendirildi
Öte yandan Etiyopyalı siyasi analist Enver İbrahim, “Mısır’ın Etiyopya’daki yatırımları 2012’den bu yana arttı. Bu yatırımlar özellikle Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa yakınlarındaki Oromia bölgesinde yoğunlaştı. Eski Başbakan Haile Mariam Desalegne döneminde yatırımcılar özellikle Tigray Bölgesi’ne yönlendirildi. Yatırımcılar başlangıçta, bölgenin başkente olan uzaklığı ve dolayısıyla hizmetlerin yetersizliği nedeniyle buna direndiler” ifadelerini kullandı.
İbrahim, Ocak 2018'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, dönemin Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir ve Etiyopya’nın eski Başbakanı Desalegne arasında Addis Ababa'da gerçekleşen ve Rönesans Barajı dosyasındaki gelişmelerin ele alındığı üçlü görüşmeden sonra Mısır'ın Tigray’deki sanayi bölgesini faaliyete geçirilmesinin kararlaştırıldığını ve geçtiğimiz Kasım ayında bölgede başlayan askeri operasyonlara kadar çalışmaların artarak devam ettiğini söyledi.
Etiyopyalı analiste göre bölgedeki çatışmadan kaynaklanan hasar, sadece Mısırlı yatırımcıların fabrikalarını değil, bölgedeki Hint, Sudanlı, Çin ve diğer milletlerden işadamlarının yatırımlarını da kapsarken ülke ekonomisi de bu çatışmadan büyük ölçüde etkilendi. Hükümet, yatırımcılara zararları tazmin etme ve fabrikaları yeniden çalıştırma sözü verse de analistler, başlıca şehirler dışındaki bölgelerde federal ordu ile bölgesel güçler arasında vur-kaç olaylarının yaşandığı Tigray Bölgesi’ndeki mevcut durum gölgesinde bunu başarmanın zor olduğunu düşünüyorlar. Sonuç olarak çatışma halen devam ediyor ve bölgenin başkenti Mekele şehri dışında tüm bölgelerde iletişim kesiliyor. İnternet hizmeti yok ve resmi medyada yayınlanan haberler dışında herhangi bir bilgi alınamıyor.

Etiyopya’nın şüpheciliği
Enver İbrahim, Mısır ile Etiyopya arasında Rönesans Barajı konusundaki anlaşmazlığın Mısır’ın Etiyopya’daki yatırımları üzerindeki etkisiyle ilgili olarak ise Etiyopya hükümetinin Mısır’ın yatırımlarını her zaman Rönesans Barajı dosyasına bağladığını, Mısır’ın, muhalif hareketleri desteklemek ve siyasi ayaklanmaya neden olmakla suçlandığını vurguladı.
Oromia Gençlik Devrimi ile 2015 ve 2017 olayları sırasında Türk yatırımcılara ait yanan fabrikaların arkasında Mısır'ın olduğu yönündeki şüphelere değinen Enver İbrahim, Etiyopya hükümeti’nin 2015 yılında, Mısırlı bir şirket yerine Etiyopyalı bir şirket aracılığıyla ülkede iletişim alanında çalışmaları soru işaretlerine neden olan 90 Mısırlı mühendisi sınır dışı etmesinin Etiyopya’nın Mısır’ın yatırımlarıyla ilgili şüpheciliğin en önemli kanıtlarından biri olduğu belirtti.
Mısır Cumhurbaşkanı'nın 2018 yılında Addis Ababa’ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında yaptığı açıklamaya göre Mısır'ın Etiyopya'daki yatırımları 750 milyon doları buluyor. Bununla birlikte iki ülke arasındaki ticaret hacmi 170 milyon doları geçmezken Mısır’ın yatırımlarının çoğu elektrik kablosu fabrikaları, altyapı, kereste, ambalaj ve diğerler alanlarda yoğunlaşıyor.
Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında AfB himayesinde yapılan üçlü müzakereler, Addis Ababa'nın önümüzdeki yaz Rönesans Barajı havzasını ikinci kez doldurma konusundaki kararlılığı nedeniyle sonuçsuz kalmıştı. ,



Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
TT

Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın silah bırakmayı reddetmesi ve Lübnan yönetimini, silahların ABD ve İsrail lehine toplanmak istendiği suçlamasıyla hedef alması, bir dizi soruyu gündeme getirdi. Bu soruların başında, Kasım’ın açıklamalarını ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen zirvenin arifesinde yapmasının nedeni geliyor. Netanyahu’nun, Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden kazandığı gerekçesiyle Trump’ı savaşı genişletmeye ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gelen bu çıkışın, İran’a siyasi destek sağlamak amacıyla Beyaz Saray’a mesaj iletmeyi hedefleyip hedeflemediği de tartışılıyor. Bu değerlendirmeler, Washington’un Tahran’la müzakerelere yeniden dönülebileceğine dair imalarına paralel olarak yapılıyor. Kasım’ın tutumunun iç siyasete yansımaları da dikkat çekiyor. Açıklamalar, Litani Nehri’nin güneyinde ordunun ilk aşamadaki konuşlanmasını değerlendirecek ‘mekanizma’ komitesinin (Ateşkesi Denetleme Komitesi) toplantısı yaklaşırken geldi. İsrail’in sınır hattındaki bazı tepeleri işgal etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu konuşlanma henüz uluslararası sınıra kadar tamamlanabilmiş değil.

Öte yandan Bakanlar Kurulu’nun, yeni yılın ilk haftasının sonunda, Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel’in Litani’nin güneyinde birinci aşama kapsamında yapılanlara ilişkin raporunu ele almak üzere toplanmaya hazırlandığı bildiriliyor. Bu çerçevede, bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ordunun ikinci aşamada Litani’nin kuzeyinden el-Evveli hattına kadar yayılmasının, Bakanlar Kurulu’nun Heykel’in raporuna vereceği değerlendirmeye bağlı olduğunu belirtti. Kaynaklar, Lübnan’ın, ateşkes anlaşmasının Fransa ile birlikte garantörü olan ABD’den, eş zamanlı adımların uygulanmasına ilişkin verdiği taahhütleri yerine getirmesini talep etmeyi sürdürdüğünü, ancak Netanyahu’nun iş birliği yapmayı reddetmesi üzerine Washington’un tutumunda geri adım attığını ifade etti. Kaynaklar, Başbakan Nevvaf Selam’ın ikinci aşamaya geçiş hazırlıklarının yapıldığını açıklamasına rağmen, uygulamaya ilişkin net bir takvim vermemesinin, kararın Heykel’in raporu ışığında Bakanlar Kurulu’na ait olmasından kaynaklandığını vurguladı. Bu yaklaşımın, Trump’ın Netanyahu ile yapacağı görüşme öncesinde Beyaz Saray’a iletilmek istenen bir mesaj taşıdığı; mesajda Lübnan’ın silahların tek elde toplanmasına yönelik aşamalı plana bağlılığının teyit edildiği kaydedildi. Kaynaklar ayrıca, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ı savaş ihtimalinden uzak tutmayı başarmasının tesadüf olmadığını, bunun başta ABD yönetimiyle yürüttüğü temasların bir sonucu olduğunu belirtti. Bu durumun, Trump’ın Netanyahu üzerinde baskı kurarak savaşı genişletme yönündeki eğilimlerini frenleyebileceğine dair bir beklentiye işaret ettiği ifade edildi.

yu
İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından hedef alınan bir otomobilin yakınında bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Ancak kaynaklar şu soruları da gündeme getirdi: “Kasım, ABD-İsrail zirvesinin sonuçlanmasını bekleyip ortaya çıkacak tabloya göre pozisyon almak yerine neden acele etti? Neden siyasi söylemin dozunu yükselterek, silahların tek elde toplanmasını talep ettiği için devleti ABD ve İsrail adına hareket etmekle suçlayarak süreci erkenden tüketti? Bu tutumunu açıklamadan önce, Cumhurbaşkanı Avn’a sahip olduğu endişe ve kaygıları, doğrudan iletişim olmadığı için, aralıklı diyalog yürüttüğü Direnişe Vefa Bloğu Başkanı Milletvekili Muhammed Raad aracılığıyla iletti mi?” Kaynaklar ayrıca Kasım’a, “Artık hiçbir şey vermeyeceğim” sözleriyle neyi kastettiğini de sordu. “Daha fazla taviz için siyasi bir bedel mi istiyor? Oysa özellikle Litani’nin güneyinde atılan adımlar, en azından Lübnan tarafı açısından ateşkesin sağlanmasına yol açtı. Bu düzenlemeler Hizbullah’ın ısrarı üzerine kabul edildi ve Hizbullah, müttefiki Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yetki vererek, o dönemde ABD’li arabulucu Amos Hochstein ile varılan mutabakata onay verdi; herhangi bir hoşnutsuzluk da dile getirmedi. Peki şimdi devleti, İsrail ve ABD lehine çalışmakla suçlayarak niyetler üzerinden yargılamak mı istiyor? Oysa kendisinden istenen, Lübnan’a ilişkin uluslararası kararları ve Taif Anlaşması’nı desteklemesiyle uyumlu biçimde silahlarını devlete devretmesidir; kimse ondan bunu İsrail ya da ABD’nin yararına yapmasını talep etmemiştir.”

Diğer yandan siyasi kaynaklar, Kasım’ın suçlamalarına yanıt olarak, eldeki bilgilere göre devletin ‘Hizbullah’tan silahlarını İsrail ve ABD’ye teslim etmesini istemediğini, aksine Hizbullah’tan elinde kalan silahları devlete bırakmasının talep edildiğini’ vurguladı. Bunun amacının, yalnızca Ateşkesi Denetleme Komitesi ile sınırlı kalmayan ve Washington’a uzanan müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirmek olduğu belirtildi. Zira ABD’nin, Tel Aviv’i ateşkesin uygulanmasına zorlamayı taahhüt ettiği, bunun da Hizbullah’ın askerî kapasitesini yeniden kazandığı iddiasıyla savaşın genişletilmesine gerekçe oluşturulmasının önüne geçmeyi hedeflediği ifade edildi. Kaynaklar, Hizbullah’ın silahlarını devlete teslim etmesi halinde, İsrail’in Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesinin ardından uygulanması gereken ve yasa dışı silahların toplanmasını öngören 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararına verdiği desteği de fiilen yerine getirmiş olacağını kaydetti. Siyasi kaynaklar şu soruyu yöneltti: “Hizbullah, silahlarını elinde tutarken, devletin tüm topraklarda egemenliğini tesis etmesini öngören 1701 sayılı kararı; silahlı grupların silahsızlandırılmasını içeren 1559 sayılı kararı ve Lübnan-Suriye sınırının kara ve denizden denetlenmesi ile kaçakçılığın önlenmesini hedefleyen 1680 sayılı kararı desteklediğini nasıl iddia edebilir?”

dfvgh
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Reuters)

Kaynaklar, Kasım’ı eleştirirken, “Kasım’ın devleti suçlamak yerine hükümetteki iki bakanını geri çekmesi gerekirdi; zira zıt çıkarların tek çatı altında bir arada bulunması uygun değil. Oysa Kasım’ın suçlamaları, kabine açıklamasına ve özellikle devletin silah tekelini öngören maddelere onay vermesiyle çelişiyor. Daha sonra ise hükümete karşı tavır aldı” değerlendirmesinde bulundu. Kasım’ın gerilimi artırıcı tutumuyla devleti zor durumda bıraktığını vurgulayan kaynaklar şu ifadeleri kullandı: “Önceki bir açıklamasında Kuzey Filistin’deki yerleşimcilere silahlarının sadece kendini savunma amacı taşıdığını ve saldırı amacı gütmediğini güvence olarak vermişti. Peki bu durumda askerî kapasitesini yeniden kazanmasının yönü nereye olacak? Netanyahu’ya bahane sağlamak zorunda mıydı?” Ayrıca, Lübnan’ın Kasım’ın bu tutumları nedeniyle ‘maddi ve insani maliyeti ölçülemez bir bedel ödediği’ belirtildi. Bunun, Hizbullah’ın Gazze’ye tek başına destek vermesinden kaynaklandığı ve hükümetin, saldırının Lübnan’da yarattığı etkileri gidermeye çalıştığı kaydedildi. Öte yandan hükümetin, yıkılan köylerin yeniden inşasının, silahların devlete teslim edilmesi koşuluna bağlandığı ifade edildi. Bu durum, ordunun desteklenmesi amacıyla uluslararası konferansın hızlandırılmasının önünde bir engel olarak gösterildi. Kaynaklar, Paris’te yapılan hazırlık toplantısında konferansın önümüzdeki şubat ayında yapılmasının planlandığını, ancak zaman ve yerin silahların tek elde toplanması koşuluna bağlı olduğunu belirtti. Kasım’ın, devlete destek vermek yerine fırsatı kaçırarak, Washington ile müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirecek desteği sağlamadığı ifade edildi. Popülist tavrının, siyasi bir bedel arayarak hem yerel hem de uluslararası alanda herhangi bir fayda sağlamayacağı; istikrarın sağlanması için silahların devlete tesliminin zorunlu olduğu vurgulandı. Kaynaklar ayrıca, Kasım’ın hükümet ve muhaliflerle çatışmaya girmesinin siyasi bir macera olabileceğini ve vaat edilen yardımlar sağlanmadığı sürece Şii kamuoyunu tatmin edemeyeceğini kaydetti.


İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?
TT

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

Binyamin Netanyahu hükümeti, iç siyasi krizlerden kaçmak amacıyla bölgesel cephelerde gerilimi tırmandırma yarışına girerken, son dönemde Afrika Boynuzu’nda, özellikle de Somaliland’da İsrail kaynaklı “tehlikeli” olarak nitelendirilen hamleler dikkat çekiyor.

Somaliland’da bir İsrail askeri üssü kurulması ihtimali, Mısır ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini yeni bir stratejik sınavla karşı karşıya bırakıyor. Kızıldeniz’in girişine yönelik herhangi bir müdahalenin “kırmızı çizgi” olduğu yönündeki resmî ve hukuki uyarılar, bu tür bir adımın bölgeyi daha önce gündeme gelmemiş askerî seçeneklere sürükleyebileceğine işaret ediyor.

Şarku’l Avsat Al Arabiya’dan aktardığı habere göre Askerî tabloyu ayrıntılı biçimde analiz eden Harp Akademileri Yüksek Askerî Çalışmalar Akademisi’nden öğretim üyesi Tümgeneral Usame Mahmud Kebir, yaptığı açıklamalarda, Netanyahu’nun hükümetinin dağılmasını önlemek için siyasi ve askerî gerilimi canlı tutmaya çalıştığını belirtti.

Kebir’e göre İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ederek Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıması, üç temel jeostratejik hedefe dayanıyor:

  • Birincisi, Husileri yakın mesafeden tehdit edebilecek bir askerî üs kurmak;
  • İkincisi, Somali’deki Türk çıkarlarını hedef almak;
  • Üçüncüsü ve en tehlikelisi ise Kızıldeniz’in girişindeki deniz trafiğini kontrol ederek Mısır’a baskı uygulamak. Bu durumun Süveyş Kanalı gelirlerini olumsuz etkileyeceğini ve Etiyopya’nın Nahda Barajı dosyasında Kahire’ye karşı siyasi koz kazanmasına hizmet edeceğini vurguladı.

Mısırlı askerî uzman, Kahire’nin bu girişimleri diplomatik olarak derhal kınadığını, ancak İsrail’in fiilen askerî üs inşasına başlaması halinde sürecin “daha etkili bir aşamaya” evrilebileceğini ifade etti. Kebir, Mısır’ın ulusal güvenliğini ve stratejik kazanımlarını koruyacak yeterli araç ve düzenlemelere sahip olduğunun altını çizdi.

Hukuki ve uluslararası boyuta ilişkin değerlendirmede bulunan uluslararası hukuk profesörü Dr. Muhammed Mahmud Mehran ise, İsrail’in bu adımda ısrar etmesinin “stratejik kırmızı çizginin aşılması” anlamına geleceğini söyledi. Mehran, Al Arabiya.net ve Al Hadath.net’e yaptığı açıklamada, Mısır’ın yalnızca diplomatik seçeneklerle yetinme lüksüne sahip olmadığını; Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. maddesi uyarınca önleyici savunma tedbirleri alma yükümlülüğü doğacağını dile getirdi.

Mehran ayrıca, Somali’nin meşru hükümetiyle Mogadişu’da imzalanan ortak savunma anlaşmaları çerçevesinde Mısır’ın halihazırda bölgede askerî varlık bulundurmasının, Kahire’ye “hukuki ve sahadaki araçlar” sağladığını ve bu sayede gayrimeşru üs kurma girişimlerinin engellenebileceğini belirtti.

Coğrafi mesafenin Mısır Silahlı Kuvvetleri için caydırıcı bir unsur olmayacağını vurgulayan Mehran, Babülmendep’teki hayati çıkarların korunmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Mehran, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: Somaliland’da herhangi bir İsrail askerî varlığı Mısır tarafından tek başına karşılanmayacak; bu adım, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Sistemi ile de karşı karşıya kalacak. Söz konusu sistem, Arap ülkelerini varoluşsal tehditlere karşı ortak hareket etmeye zorunlu kılıyor.


Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu bugün, tüm sivillere Hadramut ilindeki Mukalla Limanı’nı bir sonraki duyuruya kadar derhal tahliye etmeleri çağrısında bulundu. Koalisyon, bu önlemin onların güvenliğini sağlamak amacıyla alındığını vurguladı.

Tahliye talebinin liman çevresinde yapılacak askeri operasyon hazırlıkları ile birlikte can ve mal güvenliğini korumayı amaçladığını açıklayan Arap Koalisyonu, herkesin verilen talimatlara uymasını ve güvenliklerinin sağlanması için iş birliği yapmasını istedi.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi’nin Güney Geçiş Konseyi'ne (GGK) bağlı silahlı unsurların Hadramut’taki sivillere karşı işlediği ciddi ve korkunç insani ihlalleri nedeniyle talebi üzerine sivilleri korumak için acil önlemler alınacağını açıkladı. Bu önlemler, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) gerilimi yatıştırmak, GGK güçlerini geri çekmek, mevzilerini Vatan Kalkanı Güçleri'ne devretmek ve yerel makamların sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak için yorulmak bilmeden sürdürdükleri ortak çabaların devamı niteliğinde. Arap Koalisyonu güçleri, bu çabaları bozacak her türlü askeri eyleme, sivil hayatları korumak ve Suud Arabistan-BAE’nin çabalarının başarısını sağlamak için doğrudan ve derhal müdahale edileceğini teyit ediyor.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı'nın meşru Yemen hükümetine yönelik sürekli desteğini ve kararlı tutumunu teyit eden Tümgeneral Maliki, herkesi ulusal sorumluluklarını yerine getirmeye, itidal göstermeye ve güvenlik ve istikrarı korumak için barışçıl çabalara yanıt vermeye çağırdı.