“Boogaloo Boys” ve aşırı sağ neden ABD’de hükümeti düşürmek istiyor?

Donald Trump destekçileri Çarşamba günü ABD Kongre Binası'na baskın düzenledi (Getty Images)
Donald Trump destekçileri Çarşamba günü ABD Kongre Binası'na baskın düzenledi (Getty Images)
TT

“Boogaloo Boys” ve aşırı sağ neden ABD’de hükümeti düşürmek istiyor?

Donald Trump destekçileri Çarşamba günü ABD Kongre Binası'na baskın düzenledi (Getty Images)
Donald Trump destekçileri Çarşamba günü ABD Kongre Binası'na baskın düzenledi (Getty Images)

Tarık Eş-Şami
Washington, “beyaz ırka mensup aşırılık yanlılarının” ABD Kongre Binası’nı basması ile yaşanan acı tecrübenin ardından askeri bir kışlaya dönüştü. 50 eyalet başkenti, Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) uyarılarından ve elinde yüzlerce canlı mermisi olan silahlı birinin tutuklanmasından sonra daha fazla şiddet ve isyan içerikli olayların çıkmasına karşı önlem alıyor. Şiddet olaylarının tekrarlanma ihtimali gittikçe güçleniyor. Ancak bununla birlikte önemli bazı sorular ortaya çıkıyor: “Boogaloo Boys” olarak anılan “beyaz ırkın üstünlüğünü savunan aşırı sağcı” grupların gerçek hedefleri ne? Neden kaosu artırmak, güvenlik güçlerini kışkırtmak ve çatışmanın gidişatını hızlandırarak hükümetin devrilmesine yol açmak istiyorlar? ABD’deki ordu ve polisin içerisine nasıl sızdılar?
FBI birkaç hafta önce Washington’da, Boogaloo Boys’un liderliğinde protesto düzenlenmesine yönelik çağrılar yapıldığını tespit etmesinin ardından “aşırı sağcı silahlı grupların ABD’nin her yerinde gösteri yapmayı ve şiddet kullanmayı planladığına” dair uyarıda bulundu. Daha sonra Washington ve diğer eyaletlerin başkentlerindeki yetkililer geçen hafta vakit kaybetmeden hükümet binalarını güvence altına almaya ve şehirleri güçlendirmeye başladı. Bununla birlikte şiddet yanlısı protestocuların sosyal medya hesaplarının kapatılmasının ardından internetteki özel sohbet odalarına yönelmesiyle neler yapabileceklerine dair net bir istihbarat bilgisi elde edilemedi.
ABD’li yetkililer, “aşırı sağcı unsurlar, beyaz ırkın üstünlüğünü ve silah haklarını savunan hareketlerin destekçileri ve hükümet karşıtı radikal gruplardan” oluşan karışık bir güruhla mücadele etmeye hazırlanıyor.
Peki, aşırılık yanlıları ve isyancılar ABD’yi nasıl bir yolla ele geçirmeye çalışıyor ve ABD toplumunda geniş bir çatlağa neden olan bu hareketlerin ve grupların gücü ve tehlikesi nedir?

Boogaloo Boys kim?
ABD’deki aşırı sağcı gruplar ile ilgilenen uzmanlar, komplo teorisine inanan QAnon Hareketi, Proud Boys grubu ve diğer aşırı sağcı grupların takipçilerinin Washington’daki Kongre Binası’nı bastıkları sırada William Luther Pierce tarafından 1978 yılında kaleme alınan ve “beyaz ırkın üstünlüğünü savunan hareketlerin kutsal kitabı” sayılan “The Turner Diaries” adlı romana benzeyen hayali bir macera yaşadıklarını öne sürdüler. Zira romanda büyük bir yangınla ABD hükümetinin devrilmesi ve beyaz olmayanlar ile geride kalan beyaz nüfusun arasında istenmeyen etnik bileşenlere karşı nihai bir soykırım savaşı başlatılması tasvir ediliyor. Bu kişiler genelde bu büyük yangını ve aşırı şiddeti “Boogaloo” olarak adlandırıyor.
Bununla birlikte Boogaloo Boys hareketi aslında bir örgüt liderliğinden yoksun, nispeten yeni bir grup sayılıyor. Aşırı sağcı gruplar arasındaki en tehlikeli hareket olarak göze çarpıyor. Hareketin adı 1984 yılında “Breakin' 2: Electric Boogaloo” adıyla çıkarılan kötü bir dans  filminden geliyor. Filmde renkli Hawai gömlekleri ile silah ve taktik ekipmanlar taşıyan unsurların sahnelerine yer veriliyor. Geçen iki yıl içerisinde filmin adının ilk kısmı iğneleyici bir şekilde "Civil War 2: Electric Boogaloo" olarak değiştirildi. 2018’den beri, “Boogaloo” kelimesi internette kısaltılmış popüler bir terim haline geldi. İsim, gelecekteki olası bir iç savaş için kısaltılmış bir kaynak olarak kullanılıyor ve Boogaloo Boys şu an bu savaşın hızlandırılmasını teşvik ediyor.

Ortaya çıkışı ve genişlemesi
Ancak belli bir şekilde örgütlenmemiş bu grubun içerisinde iki farklı yaklaşım var. Bunlardan biri neo-Naziler ve beyaz ırkın üstünlüğüne inanan gruplarla olan asıl bağlarından ortaya çıkmışken, ikinci yeni yaklaşım devletin otoritesinden şüphe duyan, devletin rolünü zayıflatmaya ve onu siyaset ve ekonomiden uzak tutmaya çağıran liberteryenizmi esas alıyor.
Grup 2019 yılında kurulduktan sonra, 2020 yılında internet üzerinden nüfuzlarını genişlettikçe açık bir şekilde göze çarpmaya başladı. Aynı zamanda grubun unsurları silah hakları ile ilgili protestolarda ve salgın kısıtlamaları ve polisle bağlantılı cinayet eylemlerine karşı yapılan mitinglerde boy gösterdi. Grup, içinde beyaz ırkın üstünlüğünü savunan birçok kişi olmasına rağmen farklı ten renginden insanları da barındırıyor. Hareketin bazı üyeleri buna dayanarak ırkçılık suçlamalarını reddediyor.

Çöküşün hızlandırılması
Vanderbilt Üniversitesi’nden “ABD’deki aşırılık yanlısı milisler” konusunda uzman Sosyolog Amy Cooter’a göre bazı aşırı sağcı gruplar kaos ortamı yaratma, güvenlik ve kolluk kuvvetlerini kışkırtma ve hükümetin çöküşünü hızlandırarak “aşırılık yanlısı milislerin” yalnızca beyazlardan oluşan bir devlet kurmasının önünü açan siyasi gerilimi tırmandırma fikrine dayanan “hızlandırma” adlı bir kavramı benimsemiş durumdalar.

Korku mesajları
Bazıları aşırılık yanlısı kişilerin sadece öfkeli insanlar olduğunu düşünürken Rutgers Üniversitesi’nden Antropoloji Profesörü Alexander Hinton’e göre aşırı sağcıların çoğu, daha büyük aşırılık yanlısı toplulukların bir parçası olduğu için Kongre Binası’nı basan saldırgan topluluğun fotoğraflarında görüldüğü gibi yalnız değil. Çoğu sosyal medya aracılığıyla iletişim kuruyor, bildiriler ve açıklamalar dağıtıyor. Mesajları yakında siyahların ve farklı ten rengindeki insanların sayısının ABD’deki beyazların sayısını geçeceğine dair gittikçe artan bir korkuyu gözler önüne seriyor. “Yahudilerin öncülüğünde beyaz ırkı yıkmak için bir komplo olduğu” fikri zihinlerini ele geçirmiş durumda. Bu inanca karşılık da beyazlar ile beyaz olmayanlar arasında gelecekte olabilecek bir savaşa hazırlık yapıyorlar.

Yahudi düşmanlığı
Yahudi ırkını yok etmeye yönelik çağrılar beyaz ırkın üstünlüğüne inananların ve aşırı sağcıların meclislerinde oldukça yaygın görülüyor. Örneğin, “dünyanın şeytana tapan ve Başkan Donald Trump’a komplo kuran bir çete tarafından yönetildiğine” dair delil olmaksızın bir teori ortaya atan QAnon grubunun taraftarları bu düşüncelerini yayıyor. Aynı şekilde bazıları Yahudi karşıtı resimler yayınlıyor.
Brandeis Üniversitesi’nden Yahudi-Amerikan tarihi uzmanı Profesör Jonathan Sarna, grubun tıpkı Yahudi bankacı Rothschild ailesini bir asır önce tasvir ettiği gibi geçtiğimiz aylarda dünyadaki olayları kontrol eden en tepedeki kişi olarak lanse ettiği Yahudi milyarder George Soros’u hedef aldığına işaret ediyor.
Aynı zamanda QAnon hareketinin üyeleri ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan kişiler, Yahudileri üçlü kemer yöntemi ile ayırt ediyorlar. Bu, beyaz ırkın gerçek üyeleri olmadıklarını, aksine “işgalci ve yabancı” olduklarını düşündükleri kişilerden kurtulduklarını gösteren gizli bir yöntem. Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan kesimden popüler bir internet sitesi “Avrupalıların Tanrı’nın çocukları olduğu” düşüncesiyle Yahudilerden “onlar” şeklinde bahsederek takipçilerinin Yahudiler ile “Aryan” ırkı arasında ayrım yapmalarına yardımcı olmak için Yahudi kadın ve erkeklerin resimlerini yayınladı. Profesör Sarna’ya göre bu sitedeki beyaz ırkın üstünlüğünü savunanlar Yahudilere karşı soykırım yapılması ile ilgili kötü fikirler yayıyorlar.

Orduya nasıl sızdılar?
Beyaz ırkın üstün olduğunu savunanlar beyazların ABD’de saldırıya maruz kaldığını düşündükleri için başka ırkların yasal medeni haklarının olmadığı yalnızca beyazlara özgü bir devlet inşa etmek istiyorlar. Bu yüzden daha etkili bir destek elde etmek için ABD ordusundan aralarına yeni üyeler katmaya yönelik çalışmalarını yoğunlaştırıyorlar.
New Hampshire Üniversitesi’nden Jennifer Spindel, Oklahoma Üniversitesi’nden Matthew Motta ve Minnesota Üniversitesi’nden Robert Ralston gibi araştırmacılar, ABD ordusu ile beyaz ırkı savunanların arasında 1990’lara kadar dayanan derin bir bağ olduğuna işaret ediyorlar. Zira beyaz ırkı savunan birçok kişi, askerlik hizmetini savaş becerilerini geliştirmek ve ABD ordusundaki diğer beyazları aralarına katmak için bir fırsat olarak görüyor.
Görünüşe göre bu unsur, beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların şiddetini artırmasına bir şekilde katkıda bulundu. Nitekim önceki araştırmalara bakıldığında beyaz ırkın üstünlüğünü savunanların, 2018 yılından beri ABD’de yerel aşırılık yanlısı hareketlerin saldırılarından daha ölümcül saldırılar düzenlediği görülüyor. Aynı zamanda Kongre Binası’na yapılan baskını inceleyen araştırmacılar, olaylarda daha önceden ABD ordusuna hizmet etmiş kişilerin de tutuklandığına işaret ediyor.

Polislerin katılımı
Beyaz ırkın üstünlüğünü savunan gruplar aynı şekilde polis memurlarını da içlerine katmaya çalışıyor. Georgetown Üniversitesi’nden Hukuk Profesörü Vida Johnson polis teşkilatlarının muazzam gücü, resmi olarak ruhsatlı silahların bulunması ve gizli bilgilere erişme imkanından ötürü polis departmanlarının “beyaz ırkın üstünlüğü savunan” gruplar için üye toplamak adına cezbedici bir sahaya dönüştüğüne işaret etti. 2006 yılından beri FBI bu konuda uyarılarda bulunuyor ancak halen ne kadar polisin bu gruplara katıldığını teyit etmek zor.
Bununla birlikte Florida, Alabama ve Louisiana’daki polis memurları 2009 yılından beri beyaz ırkın üstünlüğünü savunan grupların üyeleri olarak biliniyor. Yapılan araştırmalar, 49 farklı eyalette bulunan 100’ün üzerindeki polis departmanına dağılmış olan bazı memurların ırkçı e-postaları, yazıları ya da sosyal medya üzerinde yorumlarını ortaya koydu. New York Polis Teşkilatı’ndaki üst düzey bir memur da bu kişilerin arasında yer alıyordu.
Washington’daki yetkililer, seçilmiş başkan Joe Biden’ın önümüzdeki çarşamba günü düzenlenecek görev teslim töreninden önce polis ve Ulusal Muhafızlar’ın yaklaşımları hakkında bir güvenlik incelemesi yaptılar. Aşırı sağcı gruplardan, özellikle de Boogaloo Boys gruplarından gelebilecek herhangi bir güvenlik ihlali karşısında teyakkuz hali devam ediyor. Bununla birlikte genel olarak güvenlik servislerinin ve yetkililerin, ABD’de demokrasi ve yönetim için bir tehdit haline gelen bu aşırılık yanlısı gruplarla nasıl başa çıkılacağını yeniden gözden geçireceğine su götürmez bir gerçek olarak bakılıyor.



Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
TT

Paris’ten Beyrut uyarısı: Bölgedeki gerginlik tehlikeli şekilde artıyor

Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Gabon'a yaptığı ziyaretten bir kare (AFP)

İsrail’in, askeri kapasitesini yeniden inşa ettiği gerekçesiyle Lübnan’daki Hizbullaha karşı geniş çaplı bir operasyon başlatabileceğine ilişkin endişeler giderek artıyor. Son haftalarda İsrail medyasında sıkça dile getirilen bu iddialar, pazar günü Beyrut’un güney banliyölerinden Haret Hreik’te Hizbullah’ın bir numaralı askeri yetkilisi Heysem Tabtabain’in hedef alınmasıyla sahada da kendini gösterdi.

Aynı zamanda İsrail’in atacağı olası adımlar hem Lübnan içinde hem de uluslararası çevrelerde ciddi kaygılara yol açıyor. Bu bağlamda, her zamanki gibi en hızlı tepkiyi veren ülke Fransa oldu. Paris, ismini vermeden Hizbullah’ın üst düzey bir komutanını hedef alan saldırıdan duyduğu endişeyi açıkladı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, geçen cumartesi CNBC Arabiya’ya verdiği röportajda Lübnan’daki durumun “son derece kırılgan” olduğunu ve önümüzdeki dönemin “belirleyici” nitelikte olacağını vurgulamıştı.

Fransız Dışişleri Sözcüsü Pascal Confavreux, pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, “23 Kasım Pazar günü Beyrut’u hedef alan İsrail saldırısının, zaten son derece gergin olan ortamda tırmanma riskini artırdığı için Fransa’da derin bir endişe yarattığını” söyledi.

Fransa, her açıklamasında olduğu gibi tüm taraflara itidal çağrısında bulunarak, tehditlerin raporlanması için oluşturulan ateşkes izleme mekanizmasının önemine dikkat çekti. Paris, geçen yıl kurulan ve bir ABD’li generalin başkanlık ettiği, bir Fransız subayın ise başkan yardımcılığı görevini üstlendiği bu mekanizmada aktif rol oynuyor. Mekanizmada Lübnan, İsrail ve Birleşmiş Milletler de yer alıyor.

fgth
Güney Lübnan'da İsrail'in Manara yerleşim birimine bakan bir UNIFIL gözlem noktası (EPA)

Fransa, bu mekanizmayı “taraflarca tanınan ve tek taraflı adımların engellenmesi ile hem Lübnan hem de İsrail’de sivillerin güvenliğinin sağlanması için gerekli çerçeve” olarak değerlendiriyor. Ancak mekanizmanın temel sorunu, geçen yıl imzalanan 27 Kasım 2024 Ateşkes Anlaşmasından bu yana İsrail’in günlük askeri operasyonlarını durdurmasını sağlayamaması. İsrail bu operasyonları, Hizbullah’ın ateşkese uymadığı ve askeri altyapısını yeniden inşa ettiği gerekçesiyle sürdürüyor. Fransız açıklaması, Paris’in “Lübnan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğüne bağlılığını” yeniden teyit ediyor.

Birkaç gün önce Cumhurbaşkanı Macron’un Ortadoğu ve Kuzey Afrika danışmanı Anne-Claire Legendre, iki günlük bir ziyaret için Beyrut’a giderek üç üst düzey yetkili, Lübnan ordusu komutanı ve UNIFIL temsilcileriyle görüşmüştü


AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
TT

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Şarku'l Avsat'a konuştu: Suudi Arabistan ile iş birliğinde sınır yok

Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Üst düzey bir Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan’la iş birliğinin ‘sınırı olmadığını’ belirterek, Riyad’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkeze dönüştüğünü, reform hızının yüksek olduğunu, değişime açık bir tutum sergilediğini ve net bir vizyona sahip olduğunu söyledi.

Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda, Brüksel’in Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için geniş ufuklar gördüğünü vurguladı. Sikela, bu iş birliğinin yalnızca ikili düzeyde değil; Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de de güçlü bir potansiyel taşıdığını ifade etti.

yhju
Avrupalı yetkili, Suudi Arabistan'ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini söyledi. (Avrupa Birliği)

Sikela, Riyad’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) Küresel Sanayi Zirvesi’ne katılımı sırasında yaptığı açıklamada, sürdürülebilir sanayi kalkınması, istihdam yaratma ve katma değer üretme başlıklarının küresel ekonominin ihtiyaçlarıyla örtüştüğünü belirtti.

UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi

Jozef Sikela, Suudi Arabistan’ın UNIDO Küresel Sanayi Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasının yerinde bir adım olduğunu belirterek, AB’nin UNIDO ile toplam taahhüt tutarı 350 milyon dolara yaklaşan 38 aktif program yürüttüğünü açıkladı. Sikela, “UNIDO’nun en büyük ortağı ve en büyük gönüllü katkı sağlayanı biziz” ifadesini kullandı.

Sikela, sanayi, ticaret ve enerji bakanlığı geçmişine de atıfta bulunarak, zirveyi Suudi yetkililerle görüşme fırsatı olarak değerlendirdiğini belirtti. Suudi bakanlarla, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) temsilcileriyle ve şirketlerle bir araya geldiğini ifade eden Sikela, iş birliğinin yalnızca AB ile Suudi Arabistan arasında değil, dünyanın başka bölgelerinde de derinleştirilebileceğini söyledi. Sikela, “Yenilenebilir enerji, hidrojen, madencilik, çevrenin korunması, eğitim ve mesleki gelişim gibi alanlarda aynı önceliklere sahibiz” dedi.

Suudi Arabistan’la ilişkiler hız kazanıyor

Sikela, Suudi Arabistan ile ilişkilerin ‘çok güçlü bir ivme kazandığını’ vurguladı. Geçen yıl Brüksel’de AB ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) arasındaki ilk zirvenin düzenlendiğini hatırlatan Sikela sözlerini şöyle sürdürdü: “Krallık, Körfez’deki en büyük ticaret ortağımız ve ekonomisini çeşitlendiren, net vizyona sahip bir ülke.”

sdefrgt
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğinin sınırları olmadığını vurguladı. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu’nun ülkeyi Avrupa şirketleri ve yatırımcıları için çok cazip bir merkez haline getirdiğini belirterek, “Neden? Çünkü net bir vizyona sahip olmak, net bir yön anlamına geliyor ve yatırımcıların aradığı da bu: istikrar ve öngörülebilirlik. 2030 Vizyonu, yatırımcılara gelecek konusunda güven veriyor” şeklinde konuştu.

Sikela, “Bu vizyonu Avrupa ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerdeki bakış açımız ve bölge ile dünya konusundaki sorumluluğumuzla birleştirebilirsek, iş birliğinin sınırı olmaz; çünkü ortak gündemimiz çok geniş” ifadelerini kullandı.

Jozef Sikela’ya göre Suudi Arabistan, ekonomisini çeşitlendirmeye ve yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye odaklanıyor; bu öncelikler Avrupa’nın aynı alanlara gösterdiği ilgiyle örtüşüyor. Aynı durum, ortak çalışma alanı olarak görülen Orta Asya için de geçerli.

Sikela sözlerine şöyle devam etti: “Bu perspektiften bakıldığında Brüksel, Suudi Arabistan-Avrupa iş birliği için güney ülkelerinde geniş fırsatlar görüyor. PIF, Afrika, Orta Asya, Güney Asya, Pasifik ve Karayipler’de aktif; bu bölgeler aynı zamanda AB’nin ‘Global Gateway’ (Küresel Geçit) girişimi kapsamında değerlendiriliyor.”

‘Global Gateway’… Geleceğe yatırım

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, AB’nin benimsediği Global Gateway girişiminin, partner ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek amacıyla yatırım, teknoloji ve Avrupa standartlarını kullanarak uygulanan stratejik bir yatırım programı olduğunu vurguladı.

ty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Vizyon 2030'un yatırımcılara gelecek konusunda güven verdiğini söyledi. (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Temel hedef geleceğe yatırım yapmak, bu da varlıklara yatırım yapmadan önce insanlara yatırım yapmayı içeriyor” dedi.

Sikela’ya göre AB ve üye ülkeler, dünyadaki kalkınma harcamalarının en büyük kaynağı; küresel harcamaların yüzde 40’ından fazlasını sağlıyorlar, oysa ekonomileri dünya üretiminin yalnızca yüzde 16’sını oluşturuyor.

Sikela, başlangıçta 2027’ye kadar 300 milyar euro hedeflendiğini, bu hedefin neredeyse bu yıl gerçekleştirildiğini ve bu nedenle hedefin 2027’ye kadar 400 milyar euroya yükseltildiğini belirtti.

Jozef Sikela, girişimin ‘eşit ortaklığa dayandığını ve ülkelere şart dayatmak veya dengesiz ilişkilere çekmek yerine güç kazandırmayı hedeflediğini’ ifade ederek, bunun giderek parçalanan bir dünyada geniş kabul gördüğünü söyledi.

İş birliğinin derinleştirilmesi

AB Uluslararası Ortaklıklar Komiseri, Global Gateway girişimini Suudi yetkililerle görüştüğünü ve iki tarafın çıkarına hizmet edecek iş birliği fırsatlarını ele aldıklarını belirtti.

Sikela, “Girişim, ortak çıkarı olan partnerler için kapalı değil. Suudi kurumlarının ve özel sektör yatırımlarının katılımını memnuniyetle karşılıyoruz. AB ile Suudi Arabistan arasında iş ortamının iyileştirilmesi konusunu da tartıştık. İlişkileri derinleştirecek ek adımlar bekliyoruz. Yapılacak çok iş var, ancak ilerleme hızlı ve doğru yoldayız” şeklinde konuştu.

Gelecek için büyük potansiyel

Sikela, Avrupa-Suudi Arabistan ilişkilerinin önümüzdeki beş yıldaki perspektifi sorulduğunda, Suudi Arabistan’ın hızla önemli bir ekonomik ve teknolojik merkez haline geldiğini vurguladı. Sikela, “Bugün bir bankacı olsaydım, Avrupa şirketlerine Suudi Arabistan’a ilgilerini artırmalarını tavsiye ederdim. Çünkü burası istikrarlı, öngörülebilir ve geleceğe yönelik büyük bir potansiyele sahip bir ortam” ifadelerini kullandı.

gty
Avrupa Birliği (AB) Uluslararası Ortaklıklar Komiseri Jozef Sikela, Şarku’l Avsat'a verdiği röportaj sırasında (Fotoğraf: Saad el-Anzi)

Sikela, “Suudi Arabistan’daki en büyük çekim unsurları, reformların hızı, değişime açıklık ve net vizyondur. Siz bir vizyon belirlediniz ve hükümetin bu vizyona bağlı olduğuna eminim; bunu her gün gösteriyorlar” dedi.

Jozef Sikela sözlerini şu ifadeyle tamamladı: “İşte AB ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliğini tamamen farklı bir seviyeye taşımak için üzerine inşa etmek istediğimiz temel budur.”


Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
TT

Moskova'nın faaliyetleri artarken İngiliz Donanması Rus fırkateynini ve petrol tankerini durdurdu

İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)
İngiliz Kraliyet Donanması devriye gemisi "Severn" (gemi hesabı "X" platformu üzerinden)

İngiltere Savunma Bakanlığı, dün yaptığı açıklamada, İngiliz devriye gemisinin Manş Denizi'nde takip ettiği bir Rus firkateyni ve petrol tankerini durdurduğunu, Rus donanmasının İngiliz suları etrafındaki faaliyetlerinin son iki yılda yüzde 30 arttığını belirtti.

Bakanlık, Kraliyet Donanması devriye gemisi HMS Severn'in son iki hafta içinde Manş Denizi'nden geçiş yapan Rus firkateyni RFN Stoyky ve tanker Yelnya'yı durdurduğunu açıkladı.

AP’ye göre Severn, sonunda izleme görevini Bretonya açıklarında kimliği belirsiz bir NATO müttefik gemisine devretti.

Bakanlık, İngiltere'nin, kıyılarında konuşlu gemilere ek olarak, NATO'nun Kuzey Atlantik ve Arktik bölgesindeki Rus gemileri ve denizaltılarını izleme misyonu kapsamında İzlanda'ya üç Poseidon keşif uçağı konuşlandırdığını bildirdi.

Bu haber, Savunma Bakanı John Healey'nin gazetecilere, Rus casus gemisi Yantar'ın İskoçya açıklarındaki faaliyetlerini izleyen keşif uçağı pilotlarına lazer ışınları tuttuğunu söylemesinden sadece birkaç gün sonra geldi.

İngiltere, Yantar'ın eylemlerini "pervasız ve tehlikeli" olarak nitelendirerek, topraklarına yönelik herhangi bir ihlale yanıt vermeye hazır olduğunu belirtti.

Haley çarşamba günü yaptığı açıklamada, "Rusya'ya ve Putin'e mesajım şu: Sizi görüyoruz ve ne yaptığınızı biliyoruz" dedi.

Londra'daki Rusya Büyükelçiliği, Haley'nin sözlerine, İngiliz hükümetini "askeri bir saplantıyı körüklemekle" suçlayarak yanıt verdi ve Moskova'nın Birleşik Krallık'ın güvenliğini baltalamaya çalışmadığını ifade etti.