Koronavirüsün çoğalmasını engellemek için bir boşluk bulundu

Koronavirüsün çoğalmasını engellemek için bir boşluk bulundu
TT

Koronavirüsün çoğalmasını engellemek için bir boşluk bulundu

Koronavirüsün çoğalmasını engellemek için bir boşluk bulundu

Dünya yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı geliştirilen aşılarının geniş çaptaki dağıtımını beklerken, Ohio Üniversitesi’ndeki araştırmacılar perşembe günü, virüsün “RNA’sını ve çoğalma yeteneklerini bozarak” yayılmasını durdurmaya yönelik bir araştırma yayınladı.
Kimya ve Biyokimya Profesörü Dr.Jennifer Hines, üniversitedeki laboratuvar yetkilileri ile işbirliği içinde, koronavirüsün RNA’sının Sap-ilmik (Stem-loop) 2 adı verilen bir bölümünün ilk yapısal biyoloji analizini yayınladı. Sap-ilmik 2, RNA’nın kodlanmamış bir bölümü yani bir proteine ​​çevrilmemiş durumda ancak bu bölümün virüsün çoğalmasının anahtarı olabilir.
Araştırmanın yayılması ile eş zamanlı olarak Ohio Üniversitesi web sitesinde yayınlanan bir raporda Hines şu ifadeleri kullandı:
“Aşıların gelişimini takip ediyorsanız, mevcut aşılar hücrelerimize küçük bir protein parçası yapmaları için talimat verir, bu protein parçası daha sonra, gerçek virüse maruz kaldığımızda bizi koruyan bir bağışıklık tepkisini tetikler. Buna karşılık, proteinleri kodlamayan ve Kovid-19’a sebep olan koronavirüs ve diğer benzer virüslerde bulunan RNA'nın bir bölümünü inceliyoruz. Bu bölümü yaklaşık 20 yıl önceki SARS salgınından gelen viral RNA ile karşılaştırıyoruz ve virüse saldırıp üremesini engelleyebilecek bir anti-viral ilaç için olası bir hedef arıyoruz.”
Hines “Kovid-19 pandemisine neden olan koronavirüsün RNA’sının genomu, insan hücrelerinin daha fazla virüs bileşenlerinin üretilmesini kontrol etmede çok etkilidir” dedi ve ekledi: “Çalışmalarımız, diğer benzer virüslerde de bulunan genomun sonundaki çok küçük bir parçaya odaklandı.  RNA motifinin yapısal esnekliğinin viral işlevi ile ilişkili olabileceğini ve bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek için aldığımız ilaçlara benzeyen küçük parçacıklar tarafından bozulma olasılığı olduğunu tespit ettik.”
Araştırma ekibi “Sap-ilmik (Stem-loop) 2’nin büyük bölümünün hücre içinde korunduğunu yani virüsün diğer kısımları gelişmeye devam ederken, virüsün bu kısmının genellikle bir kaya gibi” olduğunu saptadı. Hines “Virüsün hastalığa neden olması için insan vücudunda çoğalmaya devam etmesi gerekiyor, bu nedenle RNA'nın bu bölümüne anti-viral için potansiyel bir hedef olarak bakıyoruz” dedi.



Bilim insanları: Uzun yaşam için belirleyici organ beyin

Beynin biyolojik yaşı, ölüm ve hastalık riskleri açısından en güçlü tahmini sunuyor (Unsplash)
Beynin biyolojik yaşı, ölüm ve hastalık riskleri açısından en güçlü tahmini sunuyor (Unsplash)
TT

Bilim insanları: Uzun yaşam için belirleyici organ beyin

Beynin biyolojik yaşı, ölüm ve hastalık riskleri açısından en güçlü tahmini sunuyor (Unsplash)
Beynin biyolojik yaşı, ölüm ve hastalık riskleri açısından en güçlü tahmini sunuyor (Unsplash)

Bilim insanları bir kişinin ne kadar yaşayacağını öngörmede açık ara en iyi tahminin beyin yaşı üzerinden yapıldığını tespit etti. 

Kaliforniya'daki Stanford Üniversitesi'nden araştırmacılar, Birleşik Krallık'taki yaklaşık 45 bin yetişkinden alınan kan örneklerini yeni bir yöntemle analiz ederek en az 3 bin proteinin seviyelerini ölçtü. 

Araştırmacılar beyin, kalp, akciğer, karaciğer ve bağışıklık sistemi gibi vücudun farklı bölümlerindeki bu proteinler yoluyla, belirli bir organ sisteminin biyolojik yaşını, yani ne kadar yıprandığını hesapladı.

Bir organın protein analizi, kişinin kronolojik yaşından kayda değer derece farklı olduğunda bu organ "aşırı yaşlı" ya da "aşırı genç" diye sınıflandırıldı.

Bu şekilde 11 organ sistemini ve dokuyu inceleyen bilim insanları, sağlık sonuçlarını en iyi öngören yapının beyin olduğu sonucuna vardı.

Bulguları hakemli dergi Nature Medicine'da bugün (9 Temmuz) yayımlanan çalışmada aşırı yaşlı beyne sahip katılımcılara 10 yıl içinde Alzheimer teşhisi konma olasılığının, genç beyne sahip aynı yaştaki katılımcılara göre 12 kat daha fazla olduğu bulundu.

15 yıl içinde herhangi bir nedenden ölüm riski yaşlı beyinlerde yüzde 182 artarken, genç beyinler ölüm oranında yüzde 40'lık bir azalmayla ilişkilendirildi.

Çalışmanın başyazarı Tony Wyss-Coray, "Beyin uzun yaşamın bekçisi" diyerek ekliyor: 

Eğer bir kişinin yaşlı bir beyni varsa ölüm olasılığı artar. Genç bir beyni varsa muhtemelen daha uzun yaşar.

Araştırmacılar beyinden sonraki en önemli faktörün bağışıklık sistemi olduğunu saptadı. 17 yıllık takip süresi boyunca normal yaşta beyin ve bağışıklık sistemi olan katılımcıların yaklaşık yüzde 8'i, genç beyin ve bağışıklık sistemine sahip kişilerinse sadece yüzde 4'ü hayatını kaybetti. 

Bilim insanları beyin ve diğer organların biyolojik yaşlarına göre değerlendirilmesinin tıpta yeni bir çağı başlatabileceğini söylüyor. Organların biyolojik yaşının erken teşhis aracı olarak kullanılması umuluyor.

Basel Üniversitesi'nden çalışmada yer almayan Heike Bischoff-Ferrari, "Kan bazlı organ yaşı saatleri, günümüz tıbbında kullandığımız önlemlerden çok daha önce, yapısal değişiklikler ortaya çıkmadan yüksek hastalık riskine işaret edebilir ve önleyici tedavinin çok daha etkili olmasını sağlayabilir" diyor.

Wyss-Coray de bunun "tıbbın geleceği" olduğunu söyleyerek ekliyor: 

Bugün doktora bir yeriniz ağrıdığı için gidiyorsunuz ve onlar da sorunu anlamak için muayene ediyor. Biz hastalık tedavisinden önleyici sağlık bakımına geçmeye ve insanlar belirli organlarında hastalık yaşamadan önce müdahale etmeye çalışıyoruz.

Ekip yeni çalışmada geliştirdikleri testi ticarileştirmeyi ve iki ila üç yıl içinde kullanıma sunmayı amaçlıyor. Bu test muhtemelen ilk başta beyin, kalp ve bağışıklık sistemi gibi kilit organların yaşını hesaplamak için kullanılacak.

Independent Türkçe, BBC Science Focus, Financial Times, Nature Medicine