Libya’da Amazig, Tuareg ve Tebu kabileleri siyasi süreçten dışlanıyor mu?

Tebu Kabilesi mensupları, Libya anayasa taslağını protesto ediyor (Şarku’l Avsat)
Tebu Kabilesi mensupları, Libya anayasa taslağını protesto ediyor (Şarku’l Avsat)
TT

Libya’da Amazig, Tuareg ve Tebu kabileleri siyasi süreçten dışlanıyor mu?

Tebu Kabilesi mensupları, Libya anayasa taslağını protesto ediyor (Şarku’l Avsat)
Tebu Kabilesi mensupları, Libya anayasa taslağını protesto ediyor (Şarku’l Avsat)

Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerinden oluşan kurucu komite tarafından dört yıl önce hazırlanan anayasa taslağı üzerinde referandum yapılması için anlaşılmasının hemen ardından, yaygın bir itiraz dalgası ortaya çıktı.
Özellikle de Amazig, Tebu ve Tuareg kabileleri "dışlanma ve siyasi hayatta yeterince temsil edilmeme" nedeniyle “Selale Anayasası” olarak bilinen yasanın referanduma götürülmesine karşı çıktıklarını açıkladılar.
Anayasa taslağını hazırlamak için oluşturulan kurucu komitedeki Tebu temsilcileri, Anayasa Komitesi'nin üzerinde anlaştığı taslağı boykot ettiklerini duyurur duyurmaz bu taslak hakkındaki görüşler, karşı çıkanlar ve anayasal dayanak olarak görüp destekleyenler arasında ikiye ayrıldı. Söz konusu anayasa taslağı bu yılın sonunda yapılması planlanan Libya seçimlerinin önünü açıyor. Öte yandan anayasanın siyasi manevra aracı olarak kullanımı karşısında uyarılarda bulunan Libya Medya Vakfı Başkanı Muhammed Bayou konuya ilişkin şunları söyledi: “Anayasa, iktidara gelmek isteyenler için kötü bir siyasi manevra aracı haline geldiğinde, Libya halkı bu saçmalığı durdurmalıdır.”
Anayasa komitesindeki Tebu temsilcileri Halid Ebubekir ve es-Senusi Hamid yaptıkları ortak açıklamada şu ifadeleri kullandılar: “Anayasa Komisyonu'nda varılan anlaşmayı reddediyoruz. Bu taslağı yasallaştıran uzlaşmaya aykırı her eylemi reddediyoruz. Bu anayasa taslağının referanduma götürülmesini reddettiğimizi de tekrar vurguluyoruz. Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu’nu (UNSMIL), Anayasa Komisyonu üyeleri arasında bağımsız bir diyaloğu denetlemeye ve Geçici Anayasa Bildirgesi'nin 30. maddesine uygun bir şekilde anayasanın geliştirilmesi konusunda fikir birliği sağlamak için çalışmaya çağırıyoruz.”
Amazig, Tuareg ve Tebu toplumlarının ileri gelenleri daha önce Anayasa Bildirgesi'nin 30. maddesinin değiştirilmesini ve kültürel ve dilbilimsel bileşenlere ilişkin fikir birliği ilkesinin onaylanmasını talep ettiler. Söz konusu kabilelere altı sandalye tahsis edildi. Bunun üzerine protesto ettiler ve bu teklifi reddettiklerini duyurdular. Tebu kabilesinin aktivisti İsmail Bazinka, Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda kabilesinin söz konusu anayasa taslağının reddini şu sözlerle gerekçelendirdi: “Libya’da çok çeşitli kabileler var ve anayasa taslağında hakları yer almamış. Bu kabileler haklarını gözeten bir anayasa taslağı için referandum yapmak istiyorlar. Taslak bu kabilelerin arzularını yansıtmayacak şekilde formüle edilmiş. Siyasi durumdaki çıkmazdan ve ülkede seçimlerin yapılmasını sağlayacak anayasal zeminin yokluğundan yararlanarak anayasayı geçirmek isteyenler var.
Tebu kabilesinin yanı sıra, Libya Amazig Yüksek Konseyi de anayasa taslağı referandumunu reddettiğini şu sözlerle açıkladı: “Bu adım, tehlikeli ve Libya Berberilerine karşı düşmanca bir harekettir. Anayasa için planlanan referandumu boykot ediyor ve sonuçlarını tanımıyoruz.
Fizan Aşiretleri Yüksek Konseyi Başkanı Şeyh Ali Ebu Sebiha, konuyla ilgili şunları söyledi: “Bu referandum süreci, Libya krizinin kasıtlı olarak uzatılması ve mevcut sahnenin karmaşıklığının artmasıdır. Bunun nedeni siyasi olarak bölünmüş iki hükümetin varlığı ışığında, anayasa taslağı referandumunun imkansız olması. Ayrıca güvenlik kaosu ve farklı ideolojilere sahip çeşitli silahlı örgütlerin varlığı da referandumu imkansız kılıyor. Referandum yapılsa bile tasarının onaylanması beklenmiyor çünkü Temsilciler Meclisi tarafından onaylanan referandum yasası Libya'yı üç seçim bölgesine ayırdı. Dolayısıyla anayasa taslağının onaylanması için her seçim bölgesinde anayasa taslağı lehinde yüzde 51 oy çıkması gerekiyor ve bu da meseleyi daha da zorlaştırıyor. Anayasa taslağının kabul edilmemesi için güvenlik müdahalesinde bulunulması veya anketörler üzerinde siyasi baskı yapılması ihtimalleri de uzak değil.” Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerinden oluşan kurucu komite, Temmuz 2017'de oy çokluğu ile "anayasa taslağını" onayladı ve ardından farklı aşiret ve partilerin yaygın bir şekilde karşı çıkmaları eşliğinde Tobruk'taki Temsilciler Meclisi’ne onay için sundu.
Bu anayasa o günden itibaren, Libyalılar arasında, Libya Siyasi Diyalog Forumu üyelerinden oluşan kurucu komitenin oturumlarına ve istişarelerine tanıklık eden Umman şehrine atıfta bulunarak "Selale Anayasası" olarak tanındı.
Yakın zamanda, Libya'da cumhurbaşkanlığı konseyi ve hükümet pozisyonlarına aday olmayı düşünen düzinelerce siyasi ve akademik figürün isimleri medyada yer aldı. Müslüman Kardeşler’e bağlı televizyon kanalları, Ulusal Mutabakat Hükümetinin (UMH) İçişleri Bakanı Fethi Başağa'nın yeni hükümetin başbakanlığına adaylığını desteklediklerini duyurdular.



Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
TT

Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)

Mustafa Rustem

Suriye’nin ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile barış anlaşması imzalaması halinde bölgeyi çok önemli bir jeopolitik değişim bekliyor. Bu anlaşma, tüm bölgede bir değişim yaratacak ve hatta özellikle Suriye topraklarında olanlar olmak üzere bölgedeki aktörlerin yapısı ve rolleri değişecek ve bazılarının nüfuzu azalacak.

ABD’nin planlaması

Suriye'ye gönderilen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, özellikle halkları aynı söylemlerden bıktığı için diyaloğa hazır ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Barrack, normalleşmeyle ilgili son açıklamalarında, “Öncelikle Gazze'deki durumun iyileşmesiyle birlikte herkesin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’na geri döneceğini göreceksiniz” dedi.

Barrack, İran ile İsrail arasındaki savaşın Ortadoğu'da yeni bir süreç başlattığını ve savaşın ardından Tel Aviv ile Beyrut ve Şam arasında normalleşmenin gerekli hale geldiğini belirtti.

Türkiye ile ABD arasında F-35 savaş uçakları programı ve ABD tarafından Ankara'ya uygulanan yaptırımlarla ilgili anlaşmazlıkların bu yıl sonuna kadar çözüleceğini öngören Barrack, “Türkiye ile İsrail arasında mükemmel ilişkiler vardı ve bu tekrar olabilir. Dolayısıyla görüşmeler ve diyalog olacak. Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında da aynı şey olacak” şeklinde konuştu.

Şartlı anlaşma

Şarku’l Avsat’ın i24NEWS’ün İbranice kanalından aktardığı habere göre Suriyeli bir kaynak 2025 yılının sonlarında bir anlaşma imzalanacağını belirtti. Söz konusu barış anlaşması, Tel Aviv'in 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından tampon bölge içinde ilerlediği, Şeyh Dağı (Hermon Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere tüm Suriye topraklarından kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.

Buna karşın yakınlaşma konusunda hızla gelişen olayları doğrulayan veya yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da aralarında bulunduğu Arap liderlerin, arzu edilen barışı ifade eden bir reklam panosunda yer aldığı bir afiş ortaya çıktı.

sdfrgt
Suriye'deki bir askeri üssün üzerinde dalgalanan Türk bayrağı (Independent Arabia)

Öte yandan Şara ve Netanyahu’nun Washington'da bir araya geleceklerine dair söylentiler gün geçtikçe artıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gidon Sa'ar, düzenlediği bir basın toplantısında, ülkesinin Golan Tepeleri'nden (Tel Aviv tarafından 1967'de işgal edildi) vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nın kapsamını genişletmek ve Suriye ve Lübnan gibi yeni ülkeleri barış çemberine dahil etmekle ilgilendiğini belirtti.

Genişleme ve daralma arasındaki etki

Bu arada, Suriye meselesini takip edenler, olası barışın Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi etkisini azaltacağını düşünüyorlar. Uzmanlar bu durumu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde, özellikle de eski rejimin düşmesinden ve tehditlerinin sona ermesinden sonra, uzun süreli askeri varlığının gerekçelerinin azalması ve birkaç ay önce İsrail'in Şam'ı işgal etmekle tehdit ederken Şeyh Dağı'nın zirvesini işgal etmesinden sonra kararlaştırıldığı gibi Suriye'nin orta kesimleri ve güneyinde askeri üsler kurma planı ile gerekçelendiriyorlar.

Ankara'nın eskisi gibi siyasi bir aktör olarak ortaya çıkması ve ABD’nin devreye girmesiyle nispeten izole olması bekleniyor. Washington'ın özellikle de Şara yönetiminin, Türk ordusu da dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesini talep etmesinden sonra Şam'a verdiği desteğin artmasıyla rollerin değişmesi ihtimali de göz ardı edilemez. Bu durum, Ankara’nın ülkenin güneyindeki Suriye ile ortak sınırlarını Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Kürt silahlı güçlerinin tehdidinden korumak için hazırladığı planını zayıflatıyor.

Türk siyasi analisti ve yazarı Firas Rıdvanoğlu, beklenen barışın gerçekleşmesi durumunda bunun Türkiye'nin Suriye’deki nüfuzuna herhangi bir etkisi olmayacağını belirtti. Çünkü kararın Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri dengeleyen Şam tarafından alındığını söyleyen Rıdvanoğlu, ‘Türkiye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini de’ sözlerine ekledi. Bu durumun Şam'ın gücü ve ordusuyla ilgili olduğunu, ABD'nin gelişmiş silahlar veya benzeri silahlar edinmesine izin verip vermeyeceğinin bu noktada önem arz ettiğini belirten Rıdvanoğlu, “Suriye'nin İsrail'le rekabet edecek askeri gücü olmadan ekonomik olarak canlanan bir ülke olabileceğini düşünüyorum, bu yüzden Türkiye'nin varlığı her iki taraf için de garanti sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nüfuzunun zayıflamayacağını, çünkü Suriye-Türkiye ilişkisinin İsrail ile olan ilişkiyle karşılaştırılamayacağını söyleyen Rıdvanoğlu, “Türk ve Suriye halkları özellikle son 14 yıl içinde birbirleriyle kaynaştılar. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı yapmak oldukça zor. Türkiye, halkın kabulü nedeniyle nüfuzunu sürdürecektir. Bu ilk orta aşamadır ve gelecekte durum değişebilir” ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin ilkeleri ve barışın tozu

Ankara, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye’de yeni askeri üsler kurmayı planlıyor. Bunlar arasında DEAŞ tehdidiyle mücadele etmek amacıyla inşa edilmesi planlanan bir hava üssü ve bir deniz üssü de bulunuyor. Bunun yanında Suriyeli yetkililere askeri ve güvenlik alanında yardım sağlanacak. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, özellikle son altı ayda İsrail'in 700'e yakın hava saldırısı sonucu Suriye ordusunun stratejik ve askeri kapasitesinin tahrip edilmesinden sonra, yeni Suriye ordusunun kapasitesini güçlendirmek amacıyla bir eğitim üssü kurmayı değerlendiriyor.

Şam ve Ankara, Suriye’ye hava koruması sağlamak amacıyla ortak bir savunma anlaşması müzakerelerine başlamışlardı. Anlaşma, Türkiye'nin Suriye’nin orta kesimlerindeki Palmira (Tedmur) kenti yakınlarındaki askeri noktalarda ve üslerde konuşlanmasını ve T4 Hava Üssü’nde Hisar Savunma Sistemi kurulmasını öngörüyordu.

Yeni Türkiye Araştırma Merkezi araştırmacısı Ali el-Esmer yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye'deki askeri üsleri ve barış konusunun, İsrail'in katı tutumuna bakılmaksızın ABD tarafından kabul edilebilir konular olduğunu belirtti. ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ile sorunlarınız varsa, biz çözeriz” dediğini hatırlatan Esmer, “Türkiye, özellikle NATO'nun aktif bir üyesi olarak ABD’nin Suriye'de bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek güç. İsraillilerin hepsi Türkiye'ye Netanyahu gibi bakmadığı bir gerçek. Aksine Türkiye'nin Suriye'deki varlığının İran'ın varlığından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bölgenin politikaları Netanyahu hükümetinin istediği gibi şekillendirilemez, çünkü bu hükümet kalıcı değil geçici bir hükümet. Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmayı önleyecektir. Öte yandan Türkiye daha önce Suriye'deki üslerinin İsrail için bir tehdit oluşturmayacağını açıklamıştı” değerlendirmesinde bulundu.

Firas Rıdvanoğlu ise Türkiye’nin Suriye’deki askeri üslerinin son derece önemli olduğunu ve Tel Aviv'in güney tarafının silahsızlandırılmasını istediğini, ABD’nin Suriye'nin bölünmesini engellemesi halinde İsrail'in hiçbir rolünün kalmayacağını söyledi.

Müzakere baskısı

Bu bağlamda Şara ile Netanyahu'nun görüşme olasılığı artıyor. Yahudi insan hakları örgütü Simon Wiesenthal Merkezi'nin direktörü olan ABD’li Haham Abraham Cooper, “ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya Suriye'nin yeniden inşasında yardım etme sözü verdi” dedi. Şam’ın ziyaret ettiğini söyleyen Cooper, burada Suriye Cumhurbaşkanı ile Şam ve Tel Aviv arasında su ve tarım alanlarında iş birliği girişimleri ve iki taraf arasında kayıp kişilerin akıbeti hakkında görüştüğünü açıkladı.

Ali el-Esmer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili değerlendirmesinde ABD’deki Yahudi lobisinin SDG konusunda Başkan Trump'a baskı uyguladığını, ancak Trump’ın silahlı unsurlar uğruna Türkiye ve Suriye hükümetlerini feda etmeyeceğini belirtti.

Esmer, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“ABD, SDG'nin nihayetinde Suriye ordusuna katılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Bu bir oyun ve tüm taraflar en güçlü kartlarını oynamaya çalışıyor. İsrail'in kartı, bölgedeki azınlıkları kendi çıkarları için kullanmak. Türkiye ise diplomatik yollarla bu planı engellemeye çalışıyor. Türkiye aynı zamanda bir yandan içeride uzlaşıya vararak PKK’nın silah bırakmasını sağlarken, diğer yandan Suriye hükümeti ve Trump yönetimi ile koordinasyon içinde hareket ediyor.”

Türkiye'nin birden fazla kartla oynadığını ve Suriye'nin sosyal, ekonomik, askeri ve güvenlik alanları açısından yeni bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Esmer, buna karşın İsrail’in Suriye'ye karşı tamamen bencil bir güvenlik vizyonuna sahip olduğunu, bunun da ABD’nin Suriye konusunda Türkiye ile daha fazla uyum içinde olmasını sağladığını söyledi.